Sanat kültürü oluşturan ana
öğelerden birisidir.
İster ulus ister
kabile niteliğinde olsun toplum ile sanat arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır.
Toplumun kendine özgü niteliklerini anlamadan sanatı anlamak mümkün değildir.
Dilimizde zanaat ile sanat birbirine
karıştırılır.
Sanat:Bir
duygunun,tasarı mın ya da
niteliğin belli yöntemlerle
belirtilmesi, ya da yaratılması
demektir.
Zanaat:İnsanların madde ile ilgili
gereksinimlerini karşılamak için yapılan ve
öğrenim,deneyim ya da beceri
gerektiren iş.
Sanatın başlıca
amacı, insanlarda heyecan
yaratmaktır.Çünkü sanat düşünceden de öte, içe
duygulara kadar iner,ruhu harekete geçirir.
Yani bilimdeki gibi gerçeği ya da
olaylar, olgular
arasındaki ilişkileri, yasaları bulmaya
yönelik değildir.Hatta bilimle çelişebilir
bile.
Sanatın gelişmesini sağlayan ya da onu engelleyen koşullar şunlardır:
1.Toplumda geçerli olan
din,hoşgörü,gelenek görenek gibi değer yargıları.
2.Yönetimden kaynaklanan yasal
düzenlemeler,sansür, yönetsel buyruklar gibi etkenler.
3.Bilgi ve kültür düzeyi, sanat eğitimi.
4.Maddi olanaklar.
Her şeyden önce bir yaratıcılık demek
olan sanat, özgür bir ortam ister.Bu
yüzden sanat, ancak özgürlüğün
bulunduğu,
sanatçının özgürce düşünüp, eserini yaratabileceği
toplumlarda gelişir.
Öte yandan sanata ve
sanatçıya değer vermeyen bir
toplumda
sanatın gelişmesi
mümkün değildir.
Dinler ve din adamları da yorumları ile sanatı
yönlendirme ya da
sınırlandırmada rol oynarlar.
Mesela Maniheizm her türlü sanat
etkinliğine önem verirken,vahiye
dayalı dinler plastik sanatlara zaman
zaman büyük
boyutlara varan kısıtlamalar
getirmiştir.
Müstehcenlik anlayışı da sanatın
gelişmesine etki
etmiştir.Müstehcen Arapçada edebe
aykırı,yakışıksız,utanç verici anlamlarına
gelmektedir.
Kimi toplumlar müstehcen eserlerden korunmak için yasal düzenlemeler
hazırlamışlardır.
19. yüzyılın ünlü İspanyol ressamı Goya’nın yaptığı Çıplak Maya tablosu
müstehcen bulunmuş sanatçı da giyinik
gösteren ikinci bir tablo
yapmak zorunda kalmıştır.
Türkiye’de de basının etkilik kazandığı ve güzel sanatlara
yönelindiği 19.
yüzyıldan başlayarak birçok sanat eseri için zararlı ya da
müstehcen oldukları savıyla soruşturmalar açılmıştır.
1986 yılında Ankara’da düzenlenen I. Uluslar arası Asya-Avrupa
Sanat Bienali’nde sergilenen Polonyalı ressam Jan
Dubkowski’nin tablosu
Kenan evren tarafından
müstehcen bulununca
sergiden çıkartılmıştır.
Eseri
dağıtmadan,toplum a ulaşmadan önce denetlemek
anlamına gelen sansür bir başka sorundur.
Sansür sonrasında eserin çıkmasına ya hiç izin verilmez ya da bir kısmı
yayınlanmaz.Bu da eseri daha
başlangıçta belli bir
kalıba sokar.
Ülkemizde sansürü ilk uygulandığı alan süreli yayınların
arttığı ve iktidarlara yönelik eleştirilen hız kazandığı basın alanında olmuştur.
II. Abdülhamit döneminde
yayınlarda
hürriyet,inkılap,mura t,birader,burun gibi kelimelerin
kullanılması yasaktı.
1980’den sonra Atatürk’ün
kullandığı devrim sözcüğüne sansür getirilmiş,bunun yerine inkılap
deyimi kullanılmıştır.
Sanat ve sanatçı üstündeki
baskılar dikta rejimlerinde daha büyük boyutlara
ulaşmaktadır.
Dikta rejimleri genelde mevcut ideolojilerini
destekleyecek
araçlar yaratmak için sanatı kendi yönlendirmelerine alırlar.
Hitler’in emriyle
1937’de Münih’te bir Yoz Sanat Sergisi
açılmıştır.Bunun için çeşitli yerlerden
gelen 5000 tablo ve 1200 grafiğe el
konulmuş, bunların sadece 730 eser
yayınlanmaya değer
bulunmuştur.
Sanatın gelişip
evrensel boyutlara ulaşması için
toplumun bilgi ve kültür düzeyinin de sanatçıyı
destekleyecek içerikte olması gerekmektedir.
Topulmdaki bireylerin sanata ilişkin bilgileri ve izlenimleri sanatın yaygınlaşmasında
belirleyicidir.
Sanat çoğu kez
geniş harcamaları gerektiren bir
uğraşıdır.Toplumun genel refah düzeyi ile bireysel
uğraşıları sanatın gelişmesinde rol oynamaktadır.
Sanat kişinin zorunlu
gereksinimlerini karşıladıktan
sonra yakından
ilgilenebileceği
bir uğraşıdır.
Rönesans ile birlikte zengin burjuvaların Mesen denilen
sanatçıyı koruyan bir rol üstlenmeleri sanatın topluma
yayılmasına
yardımcı olmuştur.
Çağdaş devletler toplumun refah
düzeyinin artmasına paralel olarak
sanatçıların emeklerini
düşüncelerini ve eserlerini koruyan
yasal düzenlemelere gitmeyi görev
saymaktadırlar.
Yazılı kültüre dayanmayan,
yaptıklarını yazıya geçirmeyi ihmal eden İslam Öncesi Türk davranışı
Türklerde sanatın nasıl olduğu
konusundaki
görüşlerimizin kısıtlı olmasına neden
olmaktadır.
Türk tarihinde Türklerin sanat anlayışını
etkileyen etkenler bulunmaktadır.Bu nlar şu
etkenlerden
oluşmaktadır:
Bozkır hayatı ve göçebelik, kolay taşınmayı zorunlu kıldığı için günlük kullanıma yarayan sanat ürünleri
haricinde büyük
çaplı sanat ürünleri ortaya çıkmamıştır.
Kaldıki Orta Asya’da yaşayan kavimlerin hepsi de Türk değildi bu nedenle Türklere ait eserlerin bu
dönemdeki
sınıflandırmasını
yapmakta kolay
değildir.
Genelde göçebelik dönemindeki Türk sanatı basit halk
sanatı niteliğindedir.
Söz konusu dönemde anıtsal eserlere
rastlanılmaması yaşanılan hayatın doğal bir
sonucudur.Çünkü
anıtsal eserlere
yerleşik dünyada
görülür.
İslamiyet’in
kabulünden sonrada Türkler sanatsal ya da bilimsel
çalışmaları ile değil askeri alandaki
yetenekleri ile tanınmışlardır.