• Sonuç bulunamadı

AHMET HAMDİ TANPINAR KİTABI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "AHMET HAMDİ TANPINAR KİTABI"

Copied!
11
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

AHMET HAMDİ TANPINAR KİTABI

(2)

BURSA

OSMANGAZİ BELEDİYESİ YAYINLARI

Santral Garaj Mh. Ulubatlı Hasan Blv. No:10 Osmangazi/ Bursa Tel: 0.224.444 16 01 Faks: 0.0224.270 70 09

www.osmangazi.bel.tr

AHMET HAMDİ TANPINAR KİTABI Editörler: Mustafa Başpınar

Ercan Yılmaz

Proje Koordinatörü: Gülşah Cebelli Öncel

Osmangazi Belediyesi Kültür İşleri Müdürü Organizasyon Sorumlusu: Berkant Yılmaz

Osmangazi Belediyesi Kültür İşleri Müdürlüğü

ISBN 978-975-2406-32-2 1. Basım Haziran 2021 Kapak / İç Düzen:

Gaye Kitabevi Baskı:

Deren Matbaacılık Ambalaj San. ve Tic. Ltd. Şti.

Beylikdüzü OSB Mah. Orkide Cad. No: 9/Z Beylikdüzü – İstanbul Tel: 212 875 48 86

Sertifika No: 47881

(3)

“Tanpınar’ın Dil Değerlendirmeleri:

19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi Örneği”

Hatice Şahin*

İnsanın yarattığı, insanın dokunduğu ne varsa dil de orada- dır. Bir toplumun ürettiği her şey onun dilinin yansımasıdır.

Bununla beraber dilin edebiyatla ilişkisi, diğer tüm ilişkilerin- den daha öne çıkar. Dünyanın her yerinde dil ve edebiyat hep birlikte anılır. Hatta çoğu kez özellikle halk arasında dil ve ede- biyat bir görülür, aynı kabul edilir.

Edebiyat tarihleri; bir toplumdaki edebi hareketleri, o top- lumun yarattığı edebi ürünleri, bu ürünlerin ortaya çıkarılma- sındaki iç ve dış etkenleri, eserlerin yazıldığı dönemdeki fikri ve edebi hareketleri de göz önünde bulundurarak tahlil etmeyi, tanımayı, tanıtmayı amaçlar.

Bu eserler, Dünya, Avrupa, Asya gibi kıta edebiyatları üze- rinden değil çoğunlukla milletlerin, devirlerin, akımların ve edebi türlerin tarihleri açısından ele alınıp hazırlanır. Bu tarz çalışmaların batıdaki örnekleri 15.-16. yüzyıllardan itibaren bu- günkü edebiyat tarihi kavramından nispeten uzak, ilk örnekler olarak ortaya çıkmıştır. Bu yüzyıldan 20. yüzyıla kadar Av- rupa’nın farklı ülkelerinde değişik niteliklerde edebiyat tarihi kategorisinde ele alınabilecek örnekler yazılmıştır.

Türk edebiyatına bu açıdan bakıldığında geçmiş dönem- lerde bir takım edebi şahsiyetler ve eserlerin kaydını tutup ta- nıtan ve eserlerinden örnekler veren bazı çalışmaların varlığı gözlemlenmektedir. Osmanlıda da bu türün geciktiği, ilk örnek- lerin daha ziyade antoloji ve biyografi niteliği taşıdığı, yine de daha sonraki yüzyıllarda yazılacak eserlere kaynak ve malzeme

* Prof. Dr., Uludağ Üniversitesi.

(4)

AHMET HAMDİ TANPINAR KİTABI

114

teşkil edebilecek nitelikte çalışmalar olduğu da genel görüştür.

Tanzimat döneminden itibaren edebiyat tarihi niteliği taşı- yan eserler ortaya konmuştur. Ziya Paşa, Abdulhalim Memduh, Şehabettin Süleyman, Faik Reşad, Ali Ekrem, Fuad Köprülü ve adını anamadığımız birçok isim, bu konuda çalışmış, kalem oy- natmıştır1.

Bu türün örneklerine bakıldığında Ahmet Hamdi Tanpınar tarafından hazırlanan XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, özel bir yer tutar. Edebiyat araştırmacıları bu çalışmanın diğerlerinden farklı özelliklere sahip olduğunu belirtirler. Mesela, Orhan Okay, Tanpınar’ın edebiyat tarihinin tek bir yönteme bağlı kal- madan yeni bir anlayışın ürünü olarak değerlendirilmesi gerek- tiğini vurgulamıştır.

“Bu arada Ahmet Hamdi Tanpınar’ın XIX. Asır Türk Ede- biyatı Tarihi’ne (1949, düzeltme ve ilâvelerle 1956), tek bir metoda bağlı kalmadan yazılmış yeni bir terkip anlayışının mahsulü olarak bakmak gerekir. Önsözünde Brunetière’in türlerin gelişmesi, Thibaudet’nin nesiller, Taine’in zaman ve çevre teorilerinden faydalandığını ifade eden yazar, aslında bütün bu nazariyelerin edebiyat tarihine ancak bir giriş kapısı teşkil ettiğini, daha sonra tarihin ve konuların gereğinin ken- dini duyurmaya başladığını söyler. Böylece Tanpınar’ın dar bir zaman çerçevesine sıkıştırdığı (Tanzimat’tan 1885’lere ka- dar) eserinin orijinalliği belirir. Zaman, mekân, çevre, ırk, ekol, kültür, medeniyet gibi faktörlerin hepsi veya her biri sa- natkârın ve eserinin oluşumunda farklı roller oynar. Bu rolleri, sınırlandırılmamış bir metot anlayışı eserin ve çalışmanın ta- bii akışı içinde belirleyecektir. Eski edebiyat üzerine uzun bir girişten sonra “Garplılaşma Hareketlerine Umumi Bir Bakış”

adlı bölümle medeniyet-edebiyat ilişkilerine dikkatleri çeken Tanpınar, Tanzimat’a yakın yıllarda divan ve halk şiiriyle nesri üzerinde de durur; edebî şahsiyetlerin kategorileşmesinde di- ğer edebiyat tarihlerinden ayrılır. Tanpınar’ın edebiyat tarihi, bir taraftan şahsiyetleri birbirine yaklaştıran bağları keşfeder-

1 Karahan, Ali, “Tanzimat'tan Sonra Gelişen Türk Edebiyatı Tarihçiliğine Bir Bakış Denemesi” Bayburt Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dergisi Bay- burt University Journal of the Faculty of Humanities and Social Sciences Sayı / Number 2, Eylül / September 2018.

(5)

“TANPINAR’IN DİL DEĞERLENDİRMELERİ: 19. ASIR TÜRK EDEBİYATI TARİHİ ÖRNEĞİ”

ken türlerin gelişmesini de kitap boyunca bir fon konusu ola- rak takip etmiştir.”2

Polat da Okay’ın yazdıklarıyla örtüşen görüşlerini açıklarken özellikle Tanpınar’ın ele aldığı eserin içerik, yapı, dil ve üslu- buna eğildiğini belirtmiştir.

“Ahmet Hamdi Tanpınar’ın 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi (1949, düzeltme ve eklerle 1956) değindiğimiz bütün edebiyat tarihlerinden farklıdır. Tek bir yönteme teslim olmaksızın bir nazariyenin ispatına gayret etmeksizin, konu ve malzemenin gerektirdiği her istikamete yönelir. Köprülü’nün tarihî, siyasî ve sosyal şartlarla çokça meşgul olarak, objektif kalma endişe- siyle esere dışardan bakma yerine Tanpınar; şahsiyet ve eseri vücuda geldiği devre yerleştirdikten sonra, eserin muhteva, yapı, dil ve üslûbuna eğilmiştir.”3

Tanpınar’ın yaklaşımındaki fark, Mehmet Kaplan tarafından da eserin ikinci baskısının önünde:

“Tanpınar, Türk edebiyat tarihine mizaç ve kültürü bakı- mından çok farklı olduğu Fuad Köprülü’den başka şeyler ge- tirdi, kafası daha ziyade on dokuzuncu yüzyılın pozitivist mü- tefekkir ve âlimlerinin eserleriyle yoğrulmuş olan Köprülü, edebiyata umumiyetle dışarıdan bakıyor, tarihi, siyasi ve içti- mai şartlar üzerinde duruyor, sübjektif kalma endişesiyle eserlerin tahliline girişmiyordu. XX. yüzyılın adamı olan Tan- pınar, bu çağın büyük fikir ve sanat adamlarının eserleriyle beslenmişti. O da edebiyatı vücuda geldiği devre içinde yer- leştirmeyi ihmal etmemekle beraber, bir sanatkâr olarak eser- lerin muhteva yapı dil ve üslubuna ayrı bir dikkatle bakı- yordu.” şeklinde dile getirilmiştir. (Tanpınar, 1988: XIV) Bu sebeple, yani Tanpınar’ın edebi eserlerin diğer unsurlar yanında diline de eğilmiş olması ve konuyla ilgili görüşlerini ak- tarması sebebiyle bu bildiride Tanpınar’ın edebiyat tarihinde

2 OKAY, Orhan, “Edebiyat Tarihi”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C. 10, İstanbul 1994, s.

403-405.

3 POLAT, Nazım Hikmet, “Türk Edebiyatı Tarihçiliği Çalışmalarının Neresindeyiz?”, Beşinci Türk Kültürü Uluslararası Bilgi Şöleni, 17 Aralık 2002, Atatürk Kültür Mer- kezi, Ankara.

(6)

AHMET HAMDİ TANPINAR KİTABI

116

değindiği dil bahislerine yer verilerek bir anlamda bir edebiyat tarihinden dil tarihi kaynağı olarak yararlanılmaya çalışılacaktır.

Bununla beraber Tanpınar’ın edebiyat tarihinde yer alan dil de- ğerlendirmeleri, bir bildiri sınırını aşacağı için eserin tamamı- nın incelenmesi belki sonraya bırakılarak bu bildiride giriş bö- lümüyle yetinilecektir. Genel olarak 19. yüzyıla kadar Ana- dolu’da oluşturulan edebi kültür ve bu kültürü oluşturan dil üzerine yoğunlaşan bu bölüm, elden geldiğince yazarın dil gö- rüşlerine odaklanılarak değerlendirilecektir.

Türklerin İslamlaşma Süreci

İslam dininin ortaya çıkması ve yayılması Türkler dışında İranlılar üzerinde de etkili olmuştur. İranlılarla çok eskiden beri ilişkisi bulunan Türklerin ise Araplarla ilişkisi de İslami- yet’ten sonra olmuştur. IX. yüzyılın ortalarından başlayarak X.

yüzyıl içinde öbek öbek Müslüman olan Türkler, yeni dinleri- nin yayılıp güçlenmesi için çok çaba sarf etmişlerdir. Türklerin İslamiyet’i kabul etmesiyle Türk devletleri ve toplulukları, eski kültür sahalarından ayrılıp yeni bir kültür dairesine dâhil ol- muşlardır4. Aynı dili konuştukları halde farklı dini çevrelerde yaşayan Türk boyları, kendi dini kültürlerini yaşarken diğer ta- raftan da eski kültür izlerini devam ettirmekteydiler. Dünyanın gelişmiş dilleri incelenirken Türkler ve Türkçe dışında bu şe- kilde farklı coğrafyalarda, farklı din ve kültür çevrelerinde, farklı dillerle iletişim halinde olan, çatışan, karışan başka bir dil ve millet görülmemektedir. Şüphesiz Anadolu’da oluşan dilin ve onun edebiyatının da bu açılardan ele alınması gerekmekte- dir. Bu sürecin ayrıntıları, Batıya göç edenlerin kültürel özel- likleri, karşılaştıkları, ilişki içine girdikleri topluluklar ve onla- rın maddi manevi kültürü hep 13. yüzyıldan itibaren Ana- dolu’da oluşturulan dilin ve edebiyatın belirleyicisi olmuştur.

Bu sebeple Tanpınar; Türklerin İslamlaşma süreci ve batıya doğru göçlerinin ortaya çıkardığı değişik koşul ve durumların Eski edebiyatımız için son derece etkili olduğunu dile getirmiş;

4 LEVENT, Agâh Sırrı, Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri, Türk Dil Kurumu Yayınları, 1972, s.4

(7)

“TANPINAR’IN DİL DEĞERLENDİRMELERİ: 19. ASIR TÜRK EDEBİYATI TARİHİ ÖRNEĞİ”

bütün bu kavim, kültür, coğrafya, dil, din ilişkilerinin Türk dili, edebiyatı ve toplum psikolojisi açısından detaylı araştırılması gereken konular olduğunu belirtmiştir.

İslam Dairesinde Arap-Fars Dili ve Edebiyatına Yönelme

Ona göre, Anadolu’da özellikle 15. yüzyılın ikinci yarısından sonra iki ana damar halinde devam eden Türk dili, iki ayrı sa- hada edebi eserler vermeye başlamıştır. Divan edebiyatının başlangıç devrinde dini-tasavvufi özellik taşıyan eserler, zaman geçtikçe klasik İran şiir özellikleri göstermeye başlamıştır. Ne- simi ve Şeyhi bu değişikliğe ön ayak olmuşlar, Arapça ve Farsça, bu dilleri bilen ve kullanmak isteyen şairler aracılığıyla da Anadolu’da yurt tutmuştur.

Tanpınar, Heideger’in “dil düşüncenin evi” nitelemesinden hareketle dildeki bu yabancılaşmanın evin düzenini bozduğuna dikkat çekmiştir. Ancak, bu yabancılaşma sadece yabancılaşma olarak değerlendirilmemiş, dilin keyfi tutumlar sonucunda ken- dine yabancılaştığını, bu yabancılaşmanın sadece kelime ve ke- lime grupları düzeyinde görülmemesi gerektiğini ifade etmiş- tir. Ona göre lügat zevkinden dil zevkine yönelindiği zaman Türkçeyle aruz birbirine uyum göstermiş ve bazı örnekler ara- cılığıyla şaheser beyitler, mısralar yaratılmıştır. Yine de keyfi tutumların devam eden varlığı bu çok güzel örnekleri azınlıkta bırakmıştır.

Türk Filolojisiyle İlgili Çalışmaların Yapılmaması

Yukarıda da belirtildiği gibi, önemli bir tespit olarak Tanpı- nar, Divan edebiyatında kelimecilik olarak nitelendirdiği tutu- mun öne çıktığını edebi eser yaratmada gerçek dil zevkine eri- şilmediği, erişilmek istenmediği, erişilmesinin gerekli olduğu- nun düşünülmediğini ifade ederek eski şiirin paradoksal tarafı- nın bu olduğunu belirtir.

Bunun sebebini de Türkçe kelimeleri ihtiva eden eserlerin yani sözlüklerin bulunmayışına bağlar ve ne yazık ki Türk dili ve edebiyatıyla, grameri ve belagatiyle ilgili bir eserin yazılma- sının akla bile gelmediğini, divan şairlerinin Arapça ve Farsça

(8)

AHMET HAMDİ TANPINAR KİTABI

118

için hazırlanmış sözlük, gramer ve belagat kitaplarını okuyup uygulamaya çalıştıklarını ifade eder.

Araplar tarafından kurulup geliştirilen Belagat ilmi, sonra- ları Arapçanın din dili olarak kabul edilmesi sebebiyle diğer Müslüman olan toplumlarda da geçerli olmuş, Türkler arasında doğrudan Arap ve dolaylı olarak İran edebiyatından bu alanın kuralları uygulanmaya başlanmış ve uzunca süre devam etmiş- tir5.

Belagat dışında sarf ve nahv konusunda da durum aynıdır.

Gerçekten de 11. yüzyılda Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılan Divan u Lügati’t-Türk ve 15. yüzyılda Doğu sahasında yazılan Muhakemetü’l-Lügateyn dışında Türkçeyi konu alan eser gö- rülmemektedir. Bu, Anadolu sahasında Oğuz Türklerinin oluş- turduğu kültür ve edebiyat diliyle ilgili hiçbir incelemenin ya- pılmadığı anlamına gelmektedir. 16. yüzyılda Bergamalı Kadri tarafından yazılan Müyessiretü’l-Ulum adlı dilbilgisi kitabı ise- çok önemli olması ve yazıldığı dönemi aşan niteliklere sahip ol- masına rağmen6- o günkü koşullarda bu konudaki yüzlerce yıl- lık boşluğu doldurabilecek nitelikte değildir. Tanpınar’ın üze- rinde durduğu ve ayrıca belirtilmesi gereken bir önemli nokta, eski edebiyatımızda şair ve yazarların Türkçe dilbilgisi ve bela- gat deyince özellikle Farsçayı akıllarına getirmeleri olmuştur.

Ancak, bu temayülün sadece Anadolu’da değil Çağatay saha- sında da aynı düzeyde olduğunu, şair ve yazarların tutumunun bu sahada da bu yönde olduğunu da belirtmek gerekmektedir.

Buna bağlı olarak, Nevayi’nin iki dilin muhakemesini bu se- beple yapmış olduğunu hatırlamak, diğer taraftan Tanpınar’ın dediği gibi Anadolu edebiyatının gramer, sözlük ve belagat, ki- tabı olmadan ürün veren edebiyat olduğunu da göz önünde bulundurmak gerekmektedir.

5 Dilek, Esra Derya, 19. Yüzyıl Osmanlı Basınındaki Belagat Tartışmaları Işığında Edebiyatın Dönüşümü, Yüksek Lisans Tezi, İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi, Türk Edebiyatı Bölümü, Ankara Aralık 2013.

6 Gülsevin, Gürer “Bergamalı Kadri ve Eseri Üzerine”, Türk Dili, S. 461, Türk Dil Ku- rumu Yayınları Ankara 1990, s. 214.

(9)

“TANPINAR’IN DİL DEĞERLENDİRMELERİ: 19. ASIR TÜRK EDEBİYATI TARİHİ ÖRNEĞİ”

Divan Şiiriyle Şehirli Türkçesi/İstanbul Türkçesinin ilişkisi

İstanbul’un başlangıçtan beri, en azından Anadolu Türkçe- sinin oluşmaya başladığı dönemde Türklerin elinde bulunma- dığı bilinmemektedir. Dolayısıyla İstanbul’da Türkçe, fetihten sonra, ancak farklı ağızları kullanan insanların ortak ifade yolla- rını bulmak için doğal olarak oluşturdukları bir Türkçedir.

Genel görüşe göre; Osmanlıların eline geçtikten sonra İstan- bul’da yerleşik bulunanlar ile İstanbul’a Anadolu ve Rumeli’nin farklı bölgelerinden kimi zaman iskâna zorlanarak getirilen Türk ve Türk olmayan unsurlar, bu yeni şehirde geldikleri yer- den taşıdıklarıyla ve geldikleri yerde karşılaştıklarıyla ortak bir dil oluşturmuşlardır.

“Anadolu ile Türklerin yaşadığı diğer coğrafyalardan gelip İstanbul’a yerleşenler, beraberlerinde sadece daha önce yaşa- dıkları bölgenin adını değil kullandıkları Türkçenin ağız özel- liklerini de getirmiş, böylece bunların kaynaşmasıyla zaman içinde İstanbul Türkçesi adı verilen ağız (dialect) oluşmuş- tur.” (Yalçıner 2002:609)

İstanbul ağzı olarak isimlendirilen bu ağzın tam olarak nasıl bir ağız olduğu ve bu ağzın tam olarak hangi ağız veya ağızları temel aldığı, kaynak ağızların etki derecesinin ne düzeyde ol- duğunun belirlenmesi konusunda ise henüz belirsizlik devam etmektedir. İstanbul ağzının başlangıçta, hangi özellikleri taşı- dığının belirlenmesi ya da bu terimin tam olarak neyi kapsadı- ğının anlaşılması, dil çalışmalarında sık sık gündeme getirilen ve eldeki bilgilerle imkânsız görünen bir olgudur. Buna bağlı olarak İstanbul ağzının hangi ağızlardan ne derece etkilendiğini ortaya çıkarmak da bir o kadar zordur7.

Tanpınar, eski şiirle ilgili düşüncelerini aktarırken “Eski şii- rin asıl inkişaf devri İstanbul lehçesi teşekkül edince başlar. O kadar az tanınan Necati’nin ve bilhassa Baki’nin büyüklüğü, da- ğınık şive ayrılığı üzerinden bu karışık dilin arasından şehirli

7 Şahin, Hatice, Fethinden İtibaren İstanbul’un Türk Nüfusu Ve İstanbul Ağzının Oluşumu Üzerine, V. Uluslararası Türkiye Türkçesi Ağız Araştırmaları Çalıştayı Bil- dirileri, 7-8 Kasım 2019, Adana, 612-620

(10)

AHMET HAMDİ TANPINAR KİTABI

120

Türkçesinin zevkini, parça parça olsa da bulmalarıdır.” Diyerek edebiyatta dil birliğinin ne estetik ve edebi zevk açısından öne- mini ortaya koymuştur. Yazara göre, bu gelişmenin ardındaki dönemde Nef’i, Yahya Efendi gibi isimlerle Türkçe ile aruz bir uyuşma ya varmıştır.

Öbür yandan ise Tanpınar, yukarıda da belirtildiği gibi söz- lüğü ve dilbilgisi olmayan bir dilin şiiri olarak gördüğü eski şi- irde şairlerin en büyük rehberinin, etkisi altında kaldıkları dilin şehirli Türkçesi olarak nitelendirdiği, İstanbul Türkçesi oldu- ğunu söylemiştir. Yazar, eski şiirin bir başka dikkat çeken olumlu tarafının da şairlerin içinde mahpus bulundukları este- tik ve edebi kuralların dışında yaşayan Türkçeye dikkatleri ve umumi zevkin kabul ettiği türde mısra ve beyitlere yer verme- leri olduğunu söyler. Bu bölümde Naili’den

“Kadem kadem gece teşrifi Naili o mehin Cihan cihan elem-i intizara değmez mi?”

örneğini verirken Neşati’den

“Gittin amma ki kodun hasret ile canı bile İstemem sensiz olan sohbet-i yaranı bile”

örneğini vermiş ve durumu, halkın ağzından aldıklarını halka veriyorlardı diyerek değerlendirmiş, Eski şiirin her şeye rağ- men Türkçeye ve halkın ağzına bakan tarafının da bulunduğunu ve bunun dikkate değer bir güzellik olduğunu söylemiştir. Ona göre, Eski edebiyat süresince şairlerin halk ağzında yaşayan Türkçeye karşı duyarlı olmaları sonucu, Yahya Kemal’in dediği gibi halkın mesut tahrifleriyle genişliyor, muhtelif zümrelerin tasarrufuyla değişiyor, güzelleşiyordu ve yine ona göre büyük şairlerimizin hemen çoğu bu halkın ağzında gelişen Türkçeyi yakabildikleri oranda yaşayan tek değeri bulmuş oluyorlardı.

Sonuç: Türk tarihinin, dilinin ve dolayısıyla edebiyatının binlerce yıl içinde farklı coğrafyalar, iklimler ve kültür daireleri içinde yaşadığı, geliştiği malumdur. 13. yüzyıldan başlayarak 21. yüzyıla gelene kadar aynı sosyal ve siyasi değişiklikleri ya- şayan Anadolu Türklerinin dili ve edebiyatı da bu değişiklikler- den etkilenmiştir. 13. Yüzyıldan başlayarak kuruluşunu gerçek- leştiren Anadolu Türkçesi, 15. yüzyılın ikinci yarısından itiba-

(11)

“TANPINAR’IN DİL DEĞERLENDİRMELERİ: 19. ASIR TÜRK EDEBİYATI TARİHİ ÖRNEĞİ”

ren Tanpınar’ın “eski edebiyat” veya “eski şiir” dediği “klasik Osmanlı” dönemine girmiştir. 19. yüzyıla kadar değişik siyasi, toplumsal olaylardan ve farklı bakış açılarından etkilenen Türkçe ve onunla yaratılan edebiyat, “yeni edebiyat” terimiyle karşılanan bir kimlikle yoluna devam etmiştir.

Osmanlıda ve Türkiye’de geç başlayan edebiyat tarihi türü içinde eserler, olaylar, devirler, görüşler vs. farklı unsurları da göz önünde bulundurma niteliğiyle diğerlerinden ayrılan Tan- pınar’ın eserinin tamamında Türk dilinin gelişimiyle, sanatçıla- rın dile bakış açılarının eserleri nasıl şekillendirdiğiyle ilgili çar- pıcı hükümler yer almaktadır. Bu bildiri için sadece giriş bö- lümü gözden geçirilen 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, bu açıdan bakıldığında edebiyatın yanında Türk dilinin de tarihi gelişi- mini ortaya koyacak niteliktedir.

Kaynaklar

DİLEK, Esra Derya, 19. Yüzyıl Osmanlı Basınındaki Belagat Tartış- maları Işığında Edebiyatın Dönüşümü, Yüksek Lisans Tezi, İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi, Türk Edebiyatı Bölümü, Ankara Aralık 2013.

GÜLSEVİN, Gürer “Bergamalı Kadri ve Eseri Üzerine”, Türk Dili, S. 461, Türk Dil Kurumu Yayınları Ankara 1990.

KARAHAN, Ali, “Tanzimat'tan Sonra Gelişen Türk Edebiyatı Tarih- çiliğine Bir Bakış Denemesi”,Bayburt Üniversitesi İnsan ve Top- lum Bilimleri Fakültesi Dergisi Bayburt University Journal of the Faculty of Humanities and Social Sciences Sayı / Number 2, Eylül / September 2018.

OKAY, Orhan, “Edebiyat Tarihi”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C. 10, İstanbul 1994.

POLAT, Nazım Hikmet, “Türk Edebiyatı Tarihçiliği Çalışmalarının Neresindeyiz?”, Beşinci Türk Kültürü Uluslararası Bilgi Şöleni, 17 Aralık 2002, Atatürk Kültür Merkezi, Ankara.

ŞAHİN, Hatice, “Fethinden İtibaren İstanbul’un Türk Nüfusu ve İs- tanbul Ağzının Oluşumu Üzerine”, V. Uluslararası Türkiye Türk- çesi Ağız Araştırmaları Çalıştayı Bildirileri, 7-8 Kasım 2019, Adana.

TANPINAR, Ahmet Hamdi, 19.Asır Tür Edebiyatı Tarihi, İstanbul:

Dergah Yayınları, 2012.

Referanslar

Benzer Belgeler

Cenaze alayının önünde götü- : rülen çelenkler, Hariciye Vekâ­ leti, Muhtelit komisyon, Beledi­ ye, Vilâyet, GalatasaraylIlar, ec­ nebi konsoloslar vesaire

Afanasiy Yakovleviç Uvarovskiy (1800-1861) Saha topraklarında polis şefinin (İspravnik) oğlu olarak 1800’de Jigansk’ta dünyaya gelmiştir. Babasının uzun süredir bu

Cemiyetinin Doğu Sibirya Şubesi tarafından Yakut Bölgesine düzenlenen 1894- 1896 Yakut (Sibiryakov) Araştırma Gezisine çok sayıda politik sürgün katılmıştır.. Dil ve

老人福祉整合跨校教學聯盟成立, 13

Tanpınar, önce mesleği, daha sonra yazdıklarıyla isminin önüne sayısız sıfatlar getirilebilecek türden verimli, verimli olduğu kadar da eserleriyle Türk

Büyük infarkt alanına sahip diabetik hastaların or- talama adiponektin düzeyi (18.58±13.82), büyük infarkt alanına sahip nondiabetik hastaların ortalama adiponektin

Sunulan çalışma- da, Olah ve Everett, (1975)’in bulgularıyla uyumlu olarak Ankara tavşanlarının tonsilla palatinasında tek olan kriptin, yapısında çok

13 World Digital Library 9716 nüshasında bu cümleden sonra: “Çocuğun aşağı inmesi yavaşlarsa, o zaman ebe, doğum yapan kadına tedbir olsun ve çocuğun çıkış