• Sonuç bulunamadı

2008 küresel ekonomik krizinin Türkiye ve AB makro ekonomik dengelerine etkileri ve alınan önlemlerin değerlendirilmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "2008 küresel ekonomik krizinin Türkiye ve AB makro ekonomik dengelerine etkileri ve alınan önlemlerin değerlendirilmesi"

Copied!
163
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

MALİYE ANABİLİM DALI

2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİNİN TÜRKİYE VE AB

MAKRO EKONOMİK DENGELERİNE ETKİLERİ VE ALINAN

ÖNLEMLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Serap ÇİFTCİ ADABAĞ

(2)

T.C.

BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

MALİYE ANABİLİM DALI

2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİNİN TÜRKİYE VE AB

MAKRO EKONOMİK DENGELERİNE ETKİLERİ VE ALINAN

ÖNLEMLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Serap ÇİFTCİ ADABAĞ

Tez Danışmanı Doç. Dr. Musa GÖK

(3)
(4)

iii

ÖNSÖZ

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) merkezli olarak ödenemeyen konut kredileri sebebiyle ortaya çıkan, yapısı sebebiyle etkisi salt ABD ile sınırlı kalmayan ve böylelikle küresel bir nitelik kazanan finansal kriz, ortaya çıkmasından yaklaşık bir yıl sonra başta gelişmiş ülkeler olmak üzere, gelişmekte olan ülkeler de dahil olmak üzere küresel çapta etkili olmuştur. Bu kapsamda bu araştırmada 2008 yılında ortaya çıkan küresel finansal krizin hem gelişmekte olan bir ülke olan Türkiye, hem de gelişmiş bir birlik olan Avrupa Birliği’ne (AB) olan etkileri çeşitli değişkenler göz önüne alınarak araştırılacak, ayrıca AB’de küresel krize bağlı olarak 2009 yılında ortaya çıkan borç krizinin nedenleri ve borç krizine yönelik olarak AB tarafından ortaya konulan tedbirler analiz edilecektir.

Söz konusu bu önsöz aracılığıyla eğitim hayatım boyunca hem maddi hem manevi desteğini her daim bana hissettiren başta ailem olmak üzere, ve daima yanımda olan abla ve kardeşlerime, özellikle bitmeyen sabrı, anlayışı ve emekleri için saygıdeğer danışmanım Doç. Dr. Musa GÖK’e, sevgili eşim Mikail ADABAĞ’a ve biricik kızım Pelin’e ayrıca emeği geçen herkese teşekkür ederim.

(5)

iv ÖZET

2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİNİN TÜRKİYE VE AB MAKRO EKONOMİK DENGELERİNE ETKİLERİ VE ALINAN ÖNLEMLERİN

DEĞERLENDİRİLMESİ

ÇİFTCİ ADABAĞ, Serap

Yüksek Lisans, Maliye Anabilim Dalı Tez Danışmanı: Doç. Dr. Musa GÖK

2019, 150 Sayfa

Bu araştırmanın amacı, ABD kaynaklı finansal krizin kısa sürede küresel bir nitelik kazanmasının hem Türkiye, hem Avrupa Birliği (AB) ekonomileri üzerindeki etkilerinin, bu etkilerin neden olduğu sonuçların başta bütçe dengeler olmak üzere, çeşitli ekonomik göstergeler aracılığıyla araştırılması, ABD merkezli krizin AB kapsamında nasıl bir borç krizine döndüğünün incelenmesi ve AB’nin bu kapsamda ortaya koyduğu çözüm önerilerinin analiz edilmesidir. Araştırmada yöntem olarak nitel araştırma yöntemlerinden betimsel tarama yönteminden yararlanılmıştır. Bu amaçla konuyla ilgili ulusal ve uluslararası literatürde yer alan kitap, akademik dergi ve raporlar ile internet ortamında yer alan ulusal ve uluslararası internet siteleri ve interaktif sorgulama sistemlerinden elde edilen verilerden yararlanılmıştır.

Araştırma kapsamında edinilen sonuçlara göre, ABD merkezli bir mortgage kökenli finansal kriz olarak gelişen 2008 krizinin, ilerleyen dönemde küreselleşmenin etkisiyle yayılarak, 2009 yılında AB ülkelerinde bir borç krizini tetiklediği ortaya konmuştur. AB içinde ilk olarak finansal olarak en kötü durumdaki Yunanistan’ı etkileyen borç krizi, sonrasında Birlik içinde benzer yapıdaki ülkeleri de etkisi altına almış ve kriz daha da derinleşmiştir. Bu duruma önlem olarak AB, kendi içinde bazı çözüm mekanizmaları geliştirme yoluna giderek, Birlik içindeki sorunlu ekonomileri toparlama yoluna gitmiş, aynı zamanda bazı yapısal düzenlemelere giderek, olası krizleri engelleme yoluna gitmiştir. Ancak araştırma kapsamında görüldüğü üzere 2019 yılı itibariyle, her

(6)

v

ne kadar krizin gözle görülür etkileri azalsa da, dolaylı etkilerinin devam ettiği görülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Küreselleşme, Mortgage Krizi, Borç Krizi, Avrupa Birliği

(7)

vi ABSTRACT

THE EFFECTS OF 2008 GLOBAL ECONOMIC CRISIS INTO

MACROECONOMIC BALANCES OF TURKEY AND EU AND EVALUATION OF THE MEASURES TAKEN

ÇİFTCİ ADABAĞ, Serap

Master Degree Thesis, Department of Finance Adviser: Assos. Prof. Dr. Musa GÖK

2019, 150 pages

The purpose of this research, is to investigate the impacts of US-based financial crisis on Turkey and the EU economies in a short time, the cause of these effects, particularly budget balances via a variety of economic indicators and to search how the US-based that returned into a Debt Crisis in the EU and analyse of the suggestions of the EU. Qualitative research methods were used as descriptive scanning method. For this purpose, books, academic journals and reports in the national and international literature and data obtained from national and international websites and interactive inquiry systems on the internet were used.

According to the results of the research, the 2008 crisis, which developed as a mortgage-based financial crisis in the United States (USA), was spread by the impact of globalization and triggered a debt crisis in the European Union (EU) countries in 2009. The Debt Crisis, which first affected Greece, the worst financial situation in the EU, then affected the countries of similar structure within the Union and the crisis deepened. As a precaution to this situation, the EU has taken the path of developing some solution mechanisms within itself, gathering the troubled economies within the Union, and at the same time going through some structural arrangements and preventing the possible crises. However, as seen in the scope of the research, as of 2019, although the visible effects of the crisis have diminished, the indirect effects of the crisis have continued.

Key Words: Globalization, Mortgage Crisis, Debt Crisis, European Union

(8)

vii

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ... iii ÖZET ... iv ABSTRACT ... vi TABLOLAR LİSTESİ ... x GRAFİKLER LİSTESİ ... xi

KISALTMALAR LİSTESİ ... xiii

GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM ... 5

KÜRESELLEŞME VE KRİZ KAVRAMINA GENEL BAKIŞ ... 5

1.1. KÜRESELLEŞMENİN TANIMI ... 5

1.2. KÜRESELLEŞME VE KAPİTALİZM İLİŞKİSİ ... 7

1.3.KÜRESELLEŞMENİN EKONOMİK AVANTAJ VE DEZAVANTAJLARI ... 9

1.4. KRİZ KAVRAMI VE ÇEŞİTLERİ ... 14

1.5. KRİZLERİN TARİHSEL GELİŞİMİ VE 2008 KÜRESEL KRİZİ ... 17

1.6. 2008 KÜRESEL KRİZİNİN NEDENLERİ VE DİĞER KRİZLERDEN FARKI ... 27

1.6.1. Menkul Kıymetleştirme ... 28

1.6.2. Mortgage Kredilerinin Yapısının Bozulması Sorunlu Krediler ve Krizin Ortaya Çıkışı ... 28

1.6.3. Finansal Yapıdaki Değişim ve Faiz Oranlarındaki Uyumsuzluklar ... 32

1.6.4. Şeffaflık ve Derecelendirme Kuruluşları ... 32

1.6.5. Şeffaflık Sorunu ... 35

İKİNCİ BÖLÜM ... 37

2008 KÜRESEL KRİZİNİN TÜRKİYE EKONOMİSİNE ETKİLERİ ... 37

2.1. 2008 KÜRESEL KRİZİ VE TÜRK EKONOMİSİ ... 38

2.2. 2008 KÜRESEL KRİZİNİN TÜRKİYE EKONOMİSİNE ETKİLERİ ... 41

2.2.1 2008 Küresel Krizinin Türkiye Ekonomisinde Büyümeye ve Gayri Safi Yurt İçi Harcamaya (GSYİH) Etkisi ... 41

2.2.2. Enflasyon ve Faiz Oranları Üzerine Etkisi ... 51

2.2.3. Kapasite Kullanım Oranı Üzerine Etkisi ... 52

(9)

viii

2.2.5. İstihdam Üzerine Etkisi ... 56

2.2.6. Kamu Gelirleri, Giderleri, Kamu ve Özel Kesimlerin Borçları ve Ödemeler Üzerine Etkisi ... 59

2.2.7. Merkez Bankası Döviz Rezervleri, Borsa ve Döviz Kurları Üzerine Etkisi ... 62

2.2.8. Yatırım ve Tasarruflar Üzerine Etkisi ... 63

2.3 2008 KÜRESEL KRİZİNE KARŞI TÜRKİYE’DE ALINAN ÇÖZÜM ÖNLEMLERİ ... 64

2.3.1. Kamu Harcamalarına Yönelik Politikalar ... 65

2.3.2. Kamu Gelirlerine Yönelik Politikalar ... 66

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ... 68

2008 KÜRESEL KRİZİNİN AVRUPA BİRLİĞİNE ETKİLERİ, KRİZE KARŞI ALINAN ÇÖZÜM ÖNLEMLERİ VE GELİŞTİRİLEN MEKANİZMALAR ... 68

3.1. 2008 KÜRESEL KRİZİNİN AVRUPA BİRLİĞİNE ETKİLERİNE GENEL BAKIŞ ... 68

3.2. 2008 KÜRESEL KRİZİ VE BORÇ KRİZİNİN PIIGS ÜLKELERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ ... 71 3.2.1. Yunanistan ... 71 3.2.2. İrlanda ... 75 3.2.3. İspanya ... 80 3.2.4. İtalya ... 83 3.2.5. Portekiz ... 87

3.3. 2008 KÜRESEL KRİZİ VE 2009 BORÇ KRİZİNİN AVRO BÖLGESİ ÜZERİNE ETKİLERİ ... 91

3.4. AVRUPA BİRLİĞİNDE KRİZE KARŞI ALINAN ÖNLEMLER ... 101

3.4.1. Ödemeler Dengesi Fonu ... 103

3.4.2. Kredi Havuzu ... 104

3.4.3. Avrupa Finansal İstikrar Mekanizması ... 104

3.4.4. Avrupa Finansal İstikrar Fonu ... 106

3.4.5. Avrupa İstikrar Mekanizması ... 107

3.4.6. Rekabet Paktı ... 109

3.4.7. Avro Rekabet Paktı ... 111

3.4.7.1. Rekabet Gücünün Arttırılması ... 111

3.4.7.2. İstihdamın Arttırılması ... 113

(10)

ix

3.4.7.4. Mali İstikrarın Güçlendirilmesi ... 114

3.4.8. Avrupa Birliği 2020 Stratejisi ... 115

3.4.9. Altılı Paket ... 120

3.4.10. Avrupa Dönemi ... 121

SONUÇ VE ÖNERİLER ... 123

(11)

x

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1. Türkiye Ekonomisinde İktisadi Faaliyet Kollarına Göre GSYİH Büyüme

Oranı (Sabit Fiyatlarla, Yıllık, Yüzde) ... 50

Tablo 2. Kapasite Kullanım Oranları (2007-2008-2009, Yüzde) ... 53

Tablo 3. 2000-2011 Yılları Arası Türkiye Dış Ticaret Verileri ... 54

Tablo 4. 2005-2010 Yılları Arası Türkiye’de İstihdam ve İşsizlik Verileri (Yüzde) ... 57

Tablo 5. Türkiye’de İşsizlik Oranlarının Sektörlere Göre Dağılımı... 58

Tablo 6. Kamu ve Özel Kesim Borçları ... 61

Tablo 7. TCMB Döviz Rezervleri ... 62

Tablo 8. 2008-2009 Yılları İMKB 100 Endeksi ve $-TL Paritesi ... 63

Tablo 9. Yunanistan’ın Makroekonomik Göstergeleri (2006-2013) (Yüzde) ... 74

Tablo 10. İrlanda’nın Makroekonomik Göstergeleri (2006-2013) (Yüzde) ... 78

Tablo 11. İspanya’nın Makroekonomik Göstergeleri (2006-2013) (Yüzde) ... 82

Tablo 12. İtalya’nın Makroekonomik Göstergeleri (2006-2013) (Yüzde) ... 86

Tablo 13. Portekiz’in Makroekonomik Göstergeleri (2006-2013) (Yüzde) ... 90

Tablo 14. Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları (Milyon $) ... 100

Tablo 15. Avro Bölgesi Ülkelerinin Avrupa Finansal İstikrar Fonuna Katkıları (Milyon Avro) ... 107

(12)

xi

GRAFİKLER LİSTESİ

Grafik 1. Reel Kesimde Mevcut Durum ve Beklentiler (Mevsimsellikten

arındırılmış seriler, 3 aylık hareketli ortalama) ... 40

Grafik 2. 2002-2009 Yılları Arasında Türkiye Ekonomisinde Reel Büyüme Hızları (Yüzde) ... 42

Grafik 3. Türkiye Ekonomisi GSYİH Büyümesi (1998 Sabit Fiyatlar, Çeyrek Dönemler İçin, Yüzde) ... 42

Grafik 4. 2008-2012 Yılları Büyümenin Kaynakları (Yüzde) ... 43

Grafik 5. Türkiye Ekonomisi Kişi Başına Düşen Milli Gelir (Bin $) ... 45

Grafik 6. 2008-2012 Yılları Arası Türkiye’de Sektörel Büyüme Hızları (Yüzde) 45 Grafik 7. 2008-2009 Sanayi Üretim Endeksi (Yüzde) ... 47

Grafik 8. 2008-2012 Yılları Arası Sektörlerin GSYH İçindeki Payı (Yüzde) ... 49

Grafik 9. 2001-2010 Yılları Arasında İhracat ve İthalat Miktarı (Milyon $) ... 54

Grafik 10. Türkiye Dış Ticaret Dengesi (Milyon $) ... 55

Grafik 11. Türkiye Cari İşlemler Dengesi (Yüzde) ... 56

Grafik 12. 2000-2017 Yılları Arası Yatırım, Tasarruf ve Cari İşlemler Dengesi (Yüzde) ... 64

Grafik 13. Yunanistan Bütçe Açığının GSYİH’ye Oranı (Yüzde) ... 72

Grafik 14. Yunanistan Kamu Borcunun GSYİH’ye Oranı (Yüzde) ... 73

Grafik 15. İrlanda Kamu Açığının GSYİH’ye Oranı (Yüzde) ... 77

Grafik 16. İrlanda Bütçe Açığının GSYİH’ye Oranı (Yüzde) ... 78

Grafik 17. İspanya’da Kamu Borçlarının GSYİH’ya Oranı (Yüzde) ... 81

Grafik 18. İspanya’da Borç Açığının GSYİH’ya Oranı (Yüzde) ... 82

Grafik 19. İtalya’da Kamu Borçlarının GSYİH’ya Oranı (Yüzde) ... 85

Grafik 20. İtalya’da Borç Açığının GSYİH’ya Oranı (Yüzde) ... 85

Grafik 21. Portekiz’de Kamu Borçlarının GSYİH’ya Oranı (Yüzde) ... 89

Grafik 22. Portekiz’de Borç Açığının GSYİH’ya Oranı (Yüzde) ... 90

Grafik 23. Borç Krizi Gelişiminin Büyüme Oranları Üzerinden Dönemlerle Gösterimi ... 95

Grafik 24. Borç Krizinin Gelişiminin Avro Bölgesinin GSYİH Oranları Üzerinden Dönemlerle Gösterimi (Trilyon $) ... 96

Grafik 25. Avro Bölgesinde Bütçe Açığının GSYİH’ya Oranı (2006-2013) (Yüzde) ... 97

(13)

xii

Grafik 26. Borç Krizinin Gelişiminin İşsizlik Oranları Üzerinden Dönemlerle Gösterimi ... 98 Grafik 27. 2006-2014 Döneminde AB ile Avro Bölgesi Yıllık Enflasyon Oranları ... 99

(14)

xiii

KISALTMALAR LİSTESİ

AB Avrupa Birliği

ABD Amerika Birleşik Devletleri ABGS Avrupa Birliği Genel Sekreterliği

AİM Avrupa İstikrar Mekanizması

AMB Avrupa Merkez Bankası

AR-GE Araştırma-Geliştirme

GSYİH/GSYH Gayrisafi Yurt İçi Hasıla

IMF International Monetary Fund (Uluslararası

Para Fonu)

KOBİ Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler

PIIGS (Portugal (Portekiz), Ireland (İrlanda), Italy

(İtalya), Greece (Yunanistan), Spain (İspanya))

TC Türkiye Cumhuriyeti

TCMB Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası

TL Türk Lirası

(15)

1 GİRİŞ

ABD merkezli ve temelinde konut kredilerinin geri ödenilmesinde yaşanan zorlukların bulunduğu, aynı zamanda Mortgage Krizi olarak da adlandırılan küresel finansal kriz, ortaya çıktığı 2008 yılında sadece ABD’yi etkilememiş, aynı zamanda başta AB olmak üzere birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri de etkilemiştir. Küresel kriz öncesinde, içinde bulundukları ekonomik büyümeden oldukça yararlanan bu ülkeler, yaşanan küresel krizden olumsuz olarak etkilenmiş ve ilerleyen dönemde kendilerini bir ekonomik kriz içinde bulmuşlardır. Böylelikle birçok ülke, içinde oldukları ticari ve iktisadi blokların istikrarlılıklarını sorgulamaya başlamıştır. Yaşanan küresel kriz ve ekonomideki durgunluk durumu, bütün dünya genelinde bütçe dengelerinde bozulmaya ve kamu ve özel sektördeki borç seviyesinin artmasına neden olmuştur.

Küresel kriz sonrasında dikkati, ekonomideki bir diğer önemli faktör olan AB, bilhassa Birlikteki zayıf ekonomilere sahip olan ülkeler çekmiş ve bu ülkelerde bir borç krizinin yaşanacağı ile ilgili endişeler artmıştır. Avro Bölgesine dair olan endişeler, 2009 yılında gerçeğe dönmeye başlamış ve AB içindeki ilk kriz Yunanistan’da gerçekleşmiştir. Yunanistan krizi ile Birlik içindeki ekonomik ve parasal birliğe dair spekülasyonlar artış göstermiş ve bu krizin Yunanistan’ın dışına çıkarak Avro Bölgesindeki diğer ülkelerde de gerçekleşeceği, ekonomik ve parasal birliğin bütünüyle ekonomik istikrarının bozulacağı ve hatta bu birliğin bozulma riski konusunda çeşitli endişeler meydana gelmiştir. Avro Bölgesi ülkeleri ve Birlik kurum ve mekanizmalarının, krize dair gösterdikleri reaksiyonlarda görülen zafiyetler, borç krizinin daha da yaygınlaşarak, etkilerinin artmasına ve AB içindeki ekonomik ve parasal birlikle ilgili olan endişelerin haklı çıkmasına neden olmuştur. Bu kapsamda Yunanistan’da başlayan kriz, ortak para birimi olan Avro’nun tedavüle çıkmasından sonraki AB içindeki ilk ciddi ekonomik kriz olması nedeniyle bu kriz hem Avro hem AB için önemli bir sınav olmuş ve ekonomik krizle mücadelede AB kapasitesinin yetersiz olduğunu göstermiştir.

(16)

2

AB, yaşanan kriz ile birlikte çeşitli çözüm arayışlarına girmiş ve bu kapsamda kriz yaşanılan ülkelerde gereken reformların yapılması ve ihtiyaç olması durumunda bu ülkelere yardım desteği verilerek Avro Bölgesinin bir bütün olarak ekonomik olarak istikrarının sağlanması politikası benimsenmiş ve bu kapsamda bazı politikalar ve düzenlemelerde bulunulmuştur.

Avro Bölgesinde yaşanan krizden itibaren 10 yıllık bir süreç geçmekle birlikte, her ne kadar krizin piyasa ve yatırımcılara olan etkileri tam olarak bertaraf edilmese de, hem krizin yaşandığı ülkelerde, hem de AB kurumlarında önemli değişiklik ve reformlar uygulanmıştır. Böylelikle Avro krizinin yoğun olarak hissedildiği beş Avro Bölgesi ülkesinde (Yunanistan, Portekiz, İtalya, İrlanda ve İspanya) makroekonomik dengesizliklerin giderilmesine yönelik yapısal reformlar ve kemer sıkma politikalarına başvurulmuş, bununla birlikte mali disiplin ve finansal denetimin artırılmasına yönelik uygulamalar yürürlüğe konulmuş ve Avro Krizinin yok edilmesine yönelik adımlar atılarak, ileride oluşabilecek krizler için birer tedbir almak için yeni mekanizmalar oluşturulmuştur.

Bu kapsamda hem krizin etkilerinin yoğun hissedildiği beş ülke olan Yunanistan, Portekiz, İtalya, İrlanda ve İspanya’da makroekonomik dengesizliklerin giderilmesine dair yapısal reformlar ve kemer sıkma politikaları uygulanırken, hem de ekonomik ve parasal birlikteki ekonomi idaresine dair kural ve kurumlarda revizyon yapılmış, mali disiplin ve finansal denetimin artırımına dair uygulamalarda bulunulmuş, AB düzeyinde ekonomik büyümenin artırılmasına dair politikalar devreye girmiş ve krizi bertaraf ederek ileride oluşabilecek olası krizlere tedbir almak amacıyla yeni mekanizmalar kurulmuştur.

2008 küresel ekonomik krizinin Türkiye ve AB makro ekonomik dengelerine etkilerinin araştırıldığı bu araştırmanın amacı, ABD kaynaklı finansal krizin kısa sürede küresel bir nitelik kazanmasının hem Türkiye, hem AB ekonomileri üzerindeki etkilerinin, bu etkilerin neden olduğu sonuçların başta bütçe dengeler olmak üzere, çeşitli ekonomik göstergeler aracılığıyla araştırılması, ABD merkezli krizin AB kapsamında nasıl bir borç krizine döndüğünün incelenmesi ve AB’nin bu kapsamda ortaya koyduğu çözüm önerilerinin analiz edilmesidir.

(17)

3

Bu bağlamda bu araştırma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde konunun daha iyi anlaşılması için küreselleşme ve kriz kavramları araştırılacak olup, bu kapsamda küreselleşme, küreselleşme ve ekonomik faydaları, kriz kavramı ve çeşitleri, krizlerin tarihsel gelişimi ve yaşanan krizler araştırılacak, araştırma konusunu oluşturan küresel krizin ortaya çıkışı ve nedenleri analiz edilecektir. İkinci bölümde küresel krizin Türkiye ekonomisine etkileri araştırılacaktır. Bu kapsamda küresel krizin Türkiye ekonomisinde büyümeye ve gayri safi yurt içi harcamaya etkisi, enflasyon ve faiz oranları, kapasite kullanım oranı, dış ticaret ve cari işlemler dengesi, istihdam, kamu gelirleri, giderleri, kamu ve özel kesimlerin borçları ve ödemeler, merkez bankası döviz rezervleri, borsa ve döviz kurları, yatırım ve tasarruflar üzerine etkisi ile 2008 küresel krizine karşı Türkiye’de alınan çözüm önlemleri analiz edilecektir. Üçüncü bölümde küresel krizinin AB’ye etkileri araştırılacaktır. Bu kapsamda başta küresel krizin ve borç krizinin PIIGS (Portugal (Portekiz), Ireland (İrlanda), Italy (İtalya), Greece (Yunanistan), Spain (İspanya)) ülkeleri üzerindeki etkileri ve Avro Bölgesi üzerine etkileri ile Avrupa Birliğinde krize karşı alınan çözüm önlemleri ve geliştirilen mekanizmalar araştırılacaktır. Bu kapsamda AB tarafından oluşturulan Ödemeler Dengesi Fonu, Kredi Havuzu, Avrupa Finansal İstikrar Mekanizması, Avrupa Finansal İstikrar Fonu, Avrupa İstikrar Mekanizması, Rekabet Paktı, Avro Rekabet Paktı, Avrupa Birliği 2020 Stratejisi, Altılı Paket, Avrupa Dönemi uygulamaları analiz edilecektir.

Bu araştırma, küreselleşme ve ekonomik kriz kavramlarının birbirini etkilediği günümüzde yaşanan 2008 Ekonomik Krizinin, Türkiye ve AB’ne olan etkilerinin tek bir çatı altında toplandığı, aynı zamanda AB’nin borç krizine dair aldıkları tedbir mekanizmalarının araştırıldığı ve hem Türkiye ekonomisi, hem AB ekonomisine yönelik etkilerinin araştırıldığı ve AB kapsamında alınan tedbirlere yönelik olarak yapılan yüksek lisans seviyesindeki en kapsamlı araştırma olması bakımından önemlidir.

Araştırmada yöntem olarak literatür taraması yöntemi kullanılmış olup, yapılan literatür taraması ile elde edilen veriler ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlar ile ulusal ve uluslararası literatürden toplanmıştır. Araştırmaya dair sayısal veriler, akademik araştırmalardan, düşünce kuruluşları

(18)

4

raporlarından, TCMB, IMF, AMB, Dünya Bankası, Avrupa Komisyonları başta olmak üzere, çeşitli ülkelerin Bakanlık seviyelerindeki kuruluşlarından elde edilmiştir.

(19)

5

BİRİNCİ BÖLÜM

KÜRESELLEŞME VE KRİZ KAVRAMINA GENEL BAKIŞ

Küreselleşme ve kriz kavramının analiz edileceği bu bölümde küreselleşmenin tanımı, küreselleşme ve kapitalizm ilişkisi, küreselleşmenin ekonomik avantaj ve dezavantajları, kriz kavramı ve çeşitleri, krizlerin tarihsel gelişimi ve 2008 küresel krizi ile 2008 küresel krizinin nedenleri ve diğer krizlerden farkı incelenecektir.

1.1. KÜRESELLEŞMENİN TANIMI

Günümüzde küreselleşme ya da bir başka deyişle globalleşme sıkça kullanılan bir kavramdır; buna rağmen bu kavram hakkında hâlihazırda net bir fikir birliğinde uzlaşılamamıştır. Literatürde kimi yazarlar globalleşme kavramı yararına araştırma ve çalışmalarda bulunurken, kimileri ise bunu tam da zıttı bir bakış açısı üzerinde çalışmalarda bulunmuşlardır. Küreselleşme kavramı üzerinde 1980’li yıllardan bu yana pek çok kavram ortaya konulmuştur. “Küreselleşme kavramından tam olarak ne anlaşıldığı her zaman açık ve net değildir. Küreselleşmenin kendi içerisinde bir değişim ve dönüşüme uğradığını varsaymak da mümkün gözükmektedir (Kartal, 2007, 254).”

Küreselleşme süreci, ilerlemiş ve gelişim göstermiş dünyanın herhangi bir yerinde deneyimlenen ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel yaşanmışlıkların dünyada yer alan başka toplumlar üzerinde de etkili olduğu ve toplumlar arasındaki karşılıklı bağımlılığın gitgide arttığı bir süreçtir (Sezgül, 2009, 505). Küreselleşme, “piyasalar, ulus-devletler ve teknolojilerin, önceleri tanık olunmamış derecede ve birey, şirket ve ulus-devletlere dünya çapında daha yakın, daha hızlı, daha derin ve eskisinden daha ucuz şekilde birbirine ulaşma olanağı verecek şekilde önlenemez bütünleşmesidir” şeklinde tanımlanmıştır (Gökdere, 2001, 72). Küreselleşme, tarihin kendi içindeki seyrinde bir fenomen olduğu kadar, uluslararası ticaretin yaygın duruma gelmesi, emek ve sermaye hareketlerinin fazlalaşması, ülkeler arasındaki ideolojik olarak birbirlerine karşıt durumlara ayrılmasının sona ermesi, teknolojide yaşanan hızlı değişim neticesinde ülkelerin ister ekonomik, isterse

(20)

6

de siyasal ve sosyo-kültürel açıdan birbirlerine yakınlaşmalarıdır (Olgun, 2006, 143).

“Küreselleşme, dünya genelinde malların, hizmetlerin, finansal piyasaların, yatırımların, teknolojinin, üretim faktörlerinin, bilginin, eğitimin, demokrasinin, kültürün, hukukun, siyaset ve çevresel faktörler gibi ortak değerlerin sürekli ve hızlı bir biçimde bölgesel veya ulusal sınırları aşarak uluslararasılaşma sürecidir” (Çeken ve diğerleri, 2008, 81). Diğer bir anlatımla küreselleşme fenomeni; dünyanın daha küçük ve yalnızca tek bir yer olarak idrak edilmesi anlayışının giderek daha yaygınlaşması olarak anlatılmaktadır (Talas ve Kaya, 2007, 150).

Küreselleşmeye dair yapılan tanımlamalar ışığında, kavramın içerisinde kesinlikle olması gereken olarak göz önüne alınabilecek temel ögeler aşağıdaki şekilde listelenebilmektedir; (Ener ve Demircan, 2006, 202-203)

• Ülkeler arası serbest mal ve hizmet ticareti. • Sermayenin ülkeler arası serbest dolaşımı. • İşgücünün ülkeler arası serbest dolaşımı.

• Teknoloji üretme, kullanabilme, endüstri ilişkilerinde dönüşüm, yeni istihdam biçimleri.

• Rekabet derecesini yükseltici yasal ve kurumsal düzenlemeler. Küreselleşme kavramı, yaşadığımız dünyanın her hangi bir bölgesinde ortaya çıkan sosyal, politik ve ekonomik etkinliklerin bir parçası olan vakaların, alınan kararların, kürenin bir öteki tarafındaki kişileri ve toplulukları etki altına almasıdır (Fischer, 2003, 22-25).

Küreselleşme fenomeni, toplumların, ekonomilerin ve siyasal kurumların temelinde ve yapısında kalıcı, kökleşmiş değişiklikler oluşturmuştur. Küreselleşen dünyamızda yalnızca işletmeler değil, işletmelere yön ve şekil veren prensipler, değerler ve tutumlarda hızlı bir şekilde değişikliğe uğramaya başlamıştır. Bu hızlı değişim 21. yy.’ı pek çok açıdan önceki dönemlerden ciddi seviyede farklı duruma getirmiştir. 21. yy.’da “enformasyon devrimi, finans devrimi, ulus üstü değer ve kurumların

(21)

7

varlığı, dünyada değişen ulusal öncelikler, yeni anlamlar kazanan bireysel ve ulusal güvenlik, yerelleşme ve serbest piyasa ekonomisinin işlerliği” küreselleşmenin meydana getirdiği sonuçlardan kimisidir. Küreselleşme olgusu için farklı tanımlar ve farklı yorumlar yapılmasına rağmen küreselleşmenin faydalarını kısaca; (Ener ve Demircan, 2006, 200-217)

• Tasarrufları da kapsayan dünya kaynakları, daha iyi özgülenilmiş böylelikle dünya hayat standartlarında iyiye gidiş ve düzenlenme sağlanmıştır.

• Kişiler, geçmişte yapmış olduklarından çok daha geniş bir ürün yelpazesinden seçebilme ve bu mamulleri, daha düşük fiyatlarla satın alma imkânını eline almıştır.

• Sınırlar açılmış, seyahat olanakları artmış ve maliyeti daha ucuzlamış böylelikle kişiler daha uzak yerlere gidebilme şansına sahip olmuşlardır.

• Kişilerin erişebileceği bilgi niceliği ve çeşidi çoğalmış, bununla beraber bilgiye erişim maliyeti etkili ve dikkat çeken bir şekilde düşüş göstermiştir. Bunun neticesinde, dünyanın bilgi birikimine ulaşmak ve hakkında bilgi sahibi olmak çok kolaylaşmıştır.

şeklinde sıralamak mümkündür (Ener ve Demircan, 2006, 203).

Bu kapsamda yapılan küreselleşme tanımlarına bakılarak genel anlamda küreselleşmenin; uluslararası toplumsal, ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi boyutta olduğu bütün dünyayı içine alan çok geniş bir olgu olduğu görülmektedir.

1.2. KÜRESELLEŞME VE KAPİTALİZM İLİŞKİSİ

Küreselleşme tartışmalarının temeline bakıldığında, genel olarak bu tartışmaların küresel sermaye olgusu ve ulus-devletin konumu üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Literatür incelendiğinde, kimi yazarlar bu süreci ulus ötesi bir sermaye ve devlet aygıtı kavramları ile açıklarken, kimi yazarlar ise küreselleşme olgusunun çoklu bir devlet sistemi üzerine kurulu ve ulus-devletten ayrılamayacak bir sistem olarak açıklamışlardır. Bilhassa II. Dünya Savaşı sonrası yaşanan sürecin açıklanmasına yönelik olan bu görüşlerin

(22)

8

ortak yönü, küreselleşme ile kapitalizm kavramlarının birbirinden bağımsız olarak ele alınmayacağıdır (Şimşek, 2016, 16).

Robinson (2004) bahse konu olan süreci açıklamada “küresel kapitalizm tezi” nden yararlanırken, Sklair (2006) ise küreselleşme tanımında ve tarihi gelişimini açıklarken küreselleşme ile kapitalizmin birbirinden ayrı olarak ele alınamayacağını ifade etmektedir. Wood (2014) ise küreselleşme kavramını açıklarken, “küresel kapitalizmin niteliğini küresel olması değil, her şeyden önce kapitalist olması belirler” diyerek, küresel kapitalizmin temelinde küreselleşmenin değil, kapitalizmin olduğunu belirtmiştir.

Kapitalizmin sistematik özgünlükleri, kapitalizm kavramının tarihi ve konumlandırılmasıyla yakından ilişkilidir. Bununla birlikte kapitalizmin tarihine dair literatürde farklı görüşlerin varlığı dikkati çekmektedir. Pirenne (2012) kapitalizmi antik Roma dönemine götürürken, Wallerstein (2000) ise kapitalizmin başlangıç tarihini Amerika’nın keşfine, Hobsbawn (2013) ise sanayi devrimine götürmektedir. Fülberth (2008) ise salt Avrupa değil, Doğu Asya’da da feodal toplumlar içinde bazı gelişmiş kentlerde de küçük kapitalist ilişkilerin varlığından bahseder ve bu durumu proto-kapitalizm olarak adlandırır. Sonuç olarak kapitalizmin tarihi ile ilgili olarak görüldüğü gibi, birçok farklı görüş bulunmaktadır ve kapitalizmin ilk ne zaman çıktığına dair net bir tarihin verilmesi zordur.

Günümüz kapitalizmine bakıldığında ise yeni kapitalizm sürecinin 1970’li yıllardan itibaren yeniden inşa sürecine girdiği ve bu sürecin küreselleşme ile açıklanabileceği söylenebilir. Bu kapsamda küreselleşme kavramsal olarak hem içerik hem sınır bakımından tartışılmaktadır ve bu tartışma ulus-devlet ve iktisadi küreselleşme merkezli bir eksene kaymıştır, denilebilir (Robinson, 2002, 210). Adda (2013) ise küreselleşmenin, kapitalizmin iktisadi olarak tüm dünyaya yayılması anlamına geldiğini belirtir. Bu yayılma, uluslararası bir sistem olarak değil, artık ulusötesi bir ağ oluşturma eğilimidir. “Artık kürenin sınırlarını zorlamaya başlayan kapitalizmin evrensel yayılışının ifadesi olarak küreselleşme, aynı zamanda ve her şeyden önce, dünya çapında sermaye birikimine engel teşkil eden fiziksel ve

(23)

9

hukuki sınırları sarma, delme ve sonunda yok etme sürecidir” (Adda, 2013, 10).

Küreselleşme, geçmiş aşamalardan daha bütünleşik bir kapitalist evreyi, aşamayı simgelemektedir. Artık ulusal, uluslararası olandan öte küresel olanın ön plana çıktığı, yeni bir dünya siyasetinin, yeni bir dünya ekonomik sisteminin oluştuğu ve kısaca kapitalizmin yeniden niteliksel bir değişme geçirdiği süreç başlamıştır. Dolayısıyla ekonomi-politik alanı başta olmak üzere, küreselleşme sosyal bilimlerde bir yeniden düşünme sürecinin başlamasına neden olmuştur. Yeniden düşünme sürecinin körükleyicisi olarak küreselleşme ile birlikte yeni tartışmalar, yeni kavramlar ortaya çıkmış ve küreselleşme, sosyal bilimlerde üzerine araştırma yapılan en önemli konuların başında gelmeye başlamıştır (Şimşek, 2016, 1).

Tüm bu bilgiler kapsamında, küreselleşmenin temelinde onun kapitalist kimliği bulunmakta olduğu söylenebilir. Nitekim küreselleşme ile ilgili literatüre bakıldığında da, ilgili literatürler her ne kadar küreselleşmeyi güncel bir konu olarak incelese de, kapitalizmden bağımsız olarak inceledikleri söylenemez. Küreselleşme kavramına tarihi bir perspektifle yaklaşan araştırmalara bakıldığında küreselleşmeyi genellikle kapitalizmin yeni bir aşaması olarak değerlendirdikleri görülmektedir.

1.3. KÜRESELLEŞMENİN EKONOMİK AVANTAJ VE DEZAVANTAJLARI

Küreselleşme, temel devinimleri “teknolojik itme ve neo-liberal ideolojik çekme” durumunda olan küresel bazlı entegrasyon süreci dahilinde, mesafe, yer, zaman gibi unsurların daralma göstermesiyle birlikte, teknolojik yapıda, politikada, sosyo-kültürel yapıda, ekonomide küresel çapta asimetrik nitelikteki karşılıklı olan bağımlılık ve organik nitelikteki entegrasyonun artmasıdır. Dünyanın ekonomik yapısında, işleyişi ve içsel dinamiklerinde önemli ve radikal değişimlere sebep olan küreselleşme ile birlikte ekonomik entegrasyon ve bağımlılıklarını da artırmaktadır. Genel itibariyle ürün, hizmet, sermaye ve finans piyasaları ile birlikte, dar kapsamda emek piyasalarının da bulunduğu günümüzde tüm piyasalar bütünleşerek küresel bir hale gelmiştir (Çelik, 2004, 66).

(24)

10

İktisadi faaliyetlerin, uluslararası bir niteliğe sahip olması yeni bir kavram değildir. Tarih boyunca çeşitli ürünler uluslararası ticarette oldukça önemli bir yer almıştır. Temel olarak günümüzden yaklaşık olarak sadece 30 yıl kadar öncesine dek, uluslararası ekonomik bütünleşme, kendini büyük oranda bağımsız işletmeler arasında ürün ve hizmetlerin ticaretiyle ve uluslararası yatırım sermayesinin hareketleriyle oluşan yüzeysel nitelikli bütünleşmeydi. Uluslararası alanda o günden bugüne dek çarpıcı ve devrim niteliğinde değişimler yaşanmaktadır (Adıgüzel, 2013, 2). Küreselleşme olgusunun başlangıcına dair tarihi önerilerin nerdeyse hepsi iktisadi ilişkilerde gerçekleşen bir dönüşüm veya kırılmayı temel almaktadır (Çelik, 2004, 68).

Ekonomik alanda küreselleşme, uluslararası ticaretin yayılması ve yoğunlaşmasıdır. Sermaye ve ekonomik yapının küresel olarak örgütlenmesine dair, piyasa ekonomisinin kapitalist örgütlenme mantığı kapsamında sunmuş olduğu verimliliği göz önüne koymakta, uluslararası ticaretin örgütlenmesi konusunda Batı sermayesinin ulaştığı zenginliği ifade etmektedir. Ekonomik küreselleşme ile birlikte piyasa ekonomisinin gelişimi, küresel çaplı iktisadi örgütlenmeleri hız kazanması, serbest ticaretin yaygınlaşması, sermaye hareketlerinin olağanüstü nitelikte serbesti kazanması, dış ticaret hacminde genişleme ve çok uluslu işletmelerin faaliyetlerinin genişlemesi durumları da beraberinde gelmiştir.

Küreselleşmenin ekonomik boyutu kapsamında, ekonomik küreselleşmenin bilhassa üç alt bileşeninin analiz edilmesi gerekmektedir. Bu alt bileşenlerden ilki, uluslararası ticaretin kendine has niteliklerine ilişkindir. Küreselleşme ile uluslararası ticaret arasındaki ilişki kapsamında, yoğun küreselleşmenin yaşandığı II. Dünya Savaşı sonrası uluslararası ekonomik alana bakıldığında, II. Dünya Savaşı sonrası dünya GSYİH’sı 6 kat artarken, küresel ticari eşya ihracatının 20 kat arttığı görülmektedir. Ticari eşya ile birlikte bu tür bir artış ürün ve hizmetlerin ihracatında da gerçekleşmiştir. Savaş sonrası küresel ticarette yaşanan bu artışın temel sebeplerinin başında ticarete engel olan vergi, tarife ve kısıtların hızlı olarak azaltılması ve bu dönemde gelişmiş ülkelerle birlikte gelişmekte olan ülkelerin de uluslararası ticarette önemli bir rol üstlenmeleridir. Modern ekonomik küreselleşmenin ikinci bileşeni de, küresel mali piyasa ve sermaye

(25)

11

akımlarının günümüzdeki benzer hacmi, derinlik ve çeşitliliğidir. Günümüz küresel ekonomik sisteminin işlemesinde, uluslararası bankacılık ve uluslararası döviz, tahvil ve bono piyasaları da oldukça önemli bir role sahip durumdadır. Bununla birlikte bilhassa türev araçlar olarak nitelendirilen araçlar sayesinde küresel kapsamda kullanılan mali araçlar da oldukça çeşitlenmiş durumdadır (Bayar, 2008, 27).

Küreselleşmenin ekonomik boyutu kapsamında bahsedilmesi gereken başka bir konu ise küresel üretimde gerçekleşen radikal dönüşümdür. Günümüz klasik ulus-devlet temelli yapısının tersine, üretimsel etkinlikler küresel kapsamlı olarak uygulanmakta, üretim faaliyetlerinin farklı aşamaları farklı bölgelerde tamamlanmaktadır. Bu süreç kapsamında en önemli birim olarak karşımıza çok uluslu işletmeler çıkmakta olup, bu işletmeler ekonominin her sektöründe faaliyette bulunmaktadır (Adıgüzel, 2013, 1-3).

Küreselleşme kavramının, bütün dünyayı her ne kadar tek bir açıdan etkilemese de, bütünsel bir açıdan etkilediği görülmektedir. Fakat bu kavram, bütün ülkeleri ve bütün insanları aynı açıdan, aynı zamanda ve şekilde etkilememektedir. Başka bir deyişle küreselleşmeden, salt nesnel bir kavram gibi bahsedilmesi, esasen bu kavramın sahip olduğu tarihi, sınıfsal, kültürel ve fikirsel boyutunun farkında olunmadığı veya farkında olarak küreselleşmeyi sahip olduğu temellerden bilinçli bir şekilde koparmayı ifade etmektedir. Genel itibariyle küreselleşme, piyasaların genişlemesi, ülke ve işletmelere meydan okuması ve yeni toplumsal ve siyasi görüşlerin ortaya çıkmasıdır. Bu kavramlar, birbirinin yerine konulan teorik yaklaşımlar değildir. Bu kapsamda küreselleşme kavramının farklı yönlerini belirtmektedir. Temelde küreselleşme ülkeler ve toplumlar arası bir kapsama sahiptir. Uluslararası politik ekonomi üzerindeki etkisi nedeniyle küreselleşme, genellikle “çok uluslu şirketler ve yatırımlar, uluslararası ticaret ve bölgecilik, küresel finans ve para, ulusal karar verme, küresel sivil toplum ve uluslararası kurumlar” kapsamında değerlendirilmektedir. Bununla birlikte küreselleşme kavramını, medenileşmenin yeni bir şekli olarak değerlendiren görüşler de bulunmaktadır. Bu görüşe göre “batılılaşma, modernleşme ve küreselleşme” kavramları, medeniyet kavramının farklılaşan yüzleridir (Kaya, 2009, 2).

(26)

12

Küreselleşme, bilhassa 1990’lı yıllardan itibaren sık olarak konuşulan bir konu durumundadır. Günümüzde dünya, adeta ortak ve tek bir ekonomik ortama sahip durumdadır, denilebilir. Bilhassa finans piyasalarında küreselleşmenin etkisi oldukça derindir (Ganiev, 2014, 117). Finansal küreselleşmenin finansal sektör üzerindeki en önemli sonuçlarından biri, ekonomiler dahilinde yer alan finansal piyasaların sahip oldukları payın, reel sektör payına göre daha da artması olmuştur. Bununla birlikte finansallaşma olarak adlandırılan bu durum, spekülatif balonların ve krizlerin oluşmasını kolaylaştırmaktadır (Ceylan ve Çağlar, 2011: 34).

Nitekim yaşanan teknolojik gelişmelerle de birlikte finansal piyasalar küresel bir hal almış, adeta tek bir finans piyasasının şubesi gibi etkinlik gösterir duruma gelmiştir. Bununla birlikte, finansal küreselleşmenin önemli bir etkeni durumundaki düzenlemelerin azaltılması durumu da, piyasaları krize açık duruma getirmiştir. Ayrıca piyasalar arasındaki entegrasyon da ortaya çıkan krizlerin küresel çapta yaşanmasına neden olmuştur (Ganiev, 2014, 117).

Günümüzdeki finansal küreselleşmenin bazı önemli nitelikleri bulunmaktadır. Bunlardan biri de yükselen piyasa ülkelerine yönelik finansal akımların oynaklığı ve finansal krizlerin sıklığıdır. Nitekim yapılan araştırmalarda da benzer sonuçlar elde edilmiş, yükselen piyasalardaki uzun dönemli ekonomik büyüme ile yabancı sermaye akımları arasında negatif veya net olmayan sonuçların olduğu görülmektedir (Leijonhufvuda, 2007, 1818).

Finansal küreselleşme ile birlikte ülke piyasaları krize açık duruma gelmekte ve sistemik risk durumu da artmaktadır. Bununla birlikte ülkeler arasındaki finansal bütünleşmenin türü de oluşan bankacılık krizlerinin sürelerinde de etkili olmaktadır. Küresel piyasalarda doğrudan yabancı yatırımlar, daha kısa süren krizlere neden olurken, finansal akımlar için dışa oldukça açık olan ve düzenlemelerin daha az olduğu finansal sistemlerde daha uzun süreli olmaktadır. Bu türdeki piyasalarda kriz meydana geldiğinde, sermaye akımları tersine dönmekte, piyasadan fon çıkışı olmakta ve böylelikle krizin etkisi artmaktadır (Joyce, 2011, 16).

(27)

13

Piyasalar küreselleşmeden etkilenirken, buna paralel biçimde finansal kuruluşlar da aynı şekilde etkilemektedir. Çeşitli piyasalarda aynı anda faaliyette bulunan uluslararası finansal işletmelerin bir ülkede gerçekleşen yerel bir krize vermiş oldukları tepkiler, bu krizlerin diğer ülkelere de yayılmasına neden olmaktadır. Bundan dolayı yaşanan krizlere bakıldığında, istikrarlı finansal piyasaları bulunan ülkelerin dahi, dış kaynaklı krizlerden kendilerini soyutlamadıkları görülmektedir (Ganiev, 2014, 121).

Finansal alandaki küreselleşme, bankacılık sektörü üzerinde de etkili olmuş, finansal küreselleşme bankacılık krizlerinin ülkeler arasında yayılmasında da önemli bir rol oynamıştır. Finansal küreselleşme ile birlikte bankacılık sektörü, uluslararası akımlar sisteminden, uluslararası işlemler sistemine geçmiş, böylelikle bankaların sahipliği de uluslararası duruma gelmiştir. Yaşanan bu gelişmeler, bankacılık sektöründeki krizlerin, ülkeler arasında geçişlerinin de kolay duruma gelmesine neden olmuştur (Goldberg, 2008, 1). Nitekim finansal küreselleşmenin hızlı bir şekilde gelişimi ve teknolojik gelişmelerle birlikte daha da gelişen ve hızını artıran küresel piyasalar, gerçekleşen en ufak olumsuzluklara dahi aşırı refleks vermekte ve böylelikle, bu tür bir ortamda yaşana en ufak ekonomik krizlerin etki ve alanları bile daha geniş çaplı olmaktadır. Bu kapsamda Asya krizi bu duruma en iyi örnek durumundadır.

Finansal hareketlerin çok hızlı gelişmesi yıkıcı etkilere nenden olmaktadır. Bu güçler hemen hiçbir sorumluluğu olmaksızın tüm dünyada rahatça hareket edebilmelerine karşın, eğer girdikleri piyasada umdukları kâr hadlerine ulaşmazlarsa hemen başka bir ülkenin piyasasına girebilmektedirler. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte hızını arttıran uluslararası finans piyasaları, en küçük olumsuzluklara bile aşırı refleks vermektedirler. Böyle bir ortamda yaşanan ekonomik krizlerin etkileri ve alanı çok geniş çaplı olmaktadır. Asya krizi buna en iyi örnektir (Mancı, 2006, 47). Nitekim 1997 yılında uluslararası sistemde önemli bir faktör ülke durumunda olmayan Tayland’ın, para birimi Baht’ı devalüe etmeye zorlaması sonucunda oluşan kriz, sadece Tayland’ı etkilememiş, küreselleşmenin de etkisiyle Temmuz’dan Eylül’e kadarki 2 aylık süreçte Malezya, Endonezya, Singapur ve Güney Kore’yi de etkileyerek, bu ülkelerde keskin devalüasyonların

(28)

14

yaşanmasına neden olmuştur. Bununla birlikte Tayland krizinin etkisi sadece bu ülkelerle sınırlı olmamış, kriz hemen hemen bütün Asya’da ve hatta Brezilya’da da etkisini hissettirmiştir (Ulagay, 2000).

Finansal küreselleşme dahilinde piyasalarda riski artıran ve krizlere neden olan gelişmelerden biri de, hızlı bir şekilde arta finansal yenilikler ve gelişen türev piyasalarıdır. Döviz kuru, faiz ve temel malların fiyatlarında gerçekleşen oynaklıklar ve istikrarsızlıklar, küreselleşmeye açık ekonomilerdeki riskleri de artırmaktadır (Dore, 2008: 1097).

Finansal küreselleşme ile birlikte bankacılık krizlerinin sıklıkları ve etkisel derinlikleri de artış göstermekte, birçok ülke ekonomisinde krizlerin sıklıkları da artmaktadır. Küreselleşmenin sonucunda oligopolleşen finans kurumları ve küresel alanda bütünleşen finansal piyasalar, bulaşma etkisi ve sistematik risk tehlikesinin gitgide artmasına neden olmakta, ekonomilerde yaşanan dışa açılmalar, hem ülkelerle piyasaların kaderini birleştirmekte, hem de belirsizlik, risk ve rekabetin artmasına neden olmaktadır (Ganiev, 2014, 125).

1.4. KRİZ KAVRAMI VE ÇEŞİTLERİ

Etimolojik olarak değerlendirildiğinde, kriz kelimesinin kökeninin Yunanca ve Latinceden geldiği görülmektedir. “Yunancada Krinein kökünden gelen krisis sözcüğünün anlamı, karar vermedir (İşler, 2004, 3).” Ancak zaman içinde bu kelime, tehlikeli ve istikrarsız durumları belirtmede kullanılmıştır. Kriz bir insanı, bir işletme veya toplumu tehdit eden, olumsuz nitelikli bir durumdur, denilebilir. İnsanlar, topluluklar, devletler, firmalar, kısaca sistemi oluşturan tüm varlıklar yaşamlarını devam ettirirken, farklı krizlerle karşılaşabilmektedir. Bu kapsamda kriz kavramı, farklı disiplinler kapsamında farklı biçimlerde değerlendirilmektedir. Bu açıdan kriz, farklı disiplinler tarafından farklı şekillerde ele alınmaktadır Örnek olarak tıpta kriz bir hastalığı tanımlarken, psikolojide ise bireyin psikolojik yapısında yaşanan kötü gidişatı, iktisatta ekonomik sorunları, işletmelerde ise kurumun yaşadığı ekonomik, sosyal, siyasi, hukuki vb. çeşitli sorunları tanımlamaktadır (İşler, 2004, 6).

(29)

15

İktisadi küreselleşme sebebiyle artan karşılıklı küresel bağımlılık, aktörlerin iktisadi politikalarının belirlenmesinde olan bağımsızlıklarını oldukça kısıtlamış, aktörleri uluslararası iktisadi gelişme ve dalgalanmalara dair oldukça duyarlı duruma getirmiştir. “Ekonomik küreselleşmeyle birlikte, birçok ülkede uygulanan finansal serbestleşme programları sonucunda, finansal denetim azalmış, oluşturulan finansal serbestlik ortamı finansal sektörün reel ekonomiden çok daha hızlı gelişmesine olanak sağlamıştır. Piyasaların ve finansal kurumların uluslararası niteliğinin artması, ulusal merkez bankalarının, bankaların ve finansal kuruluşların üzerindeki yaptırım gücünü azaltmıştır (Can, 2010, 23).” Bu da, iktisadi piyasalardaki genel nitelikteki kırılganlığın artış göstermesine neden olarak olası krizlere ortam oluşturmuştur. Finansal serbestleşme, krizlerin oluşumunda önemli rol oynarken, krizlerin yayılma risklerinin de artmasına katkıda bulunmuştur.

Finansal kriz, piyasalarda ters seçim ve etik bozulma sorunlarının daha da artışı nedeniyle, piyasaların, fon ve en verimli yatırım olanakları için en etkin olarak dağıtılamadığı, doğrusal olmayan nitelikteki bozulmalardır. Bu durumda kriz için anahtar kriter, piyasaların etkin olarak işlevinin yok olmasıdır (Artar ve Sarıdoğan, 2012, 2). Krizin türleri konusunda çeşitli görüşler olmasına karşın finansal kriz çeşitleri dört başlık altında şu şekilde sıralanabilir;

• Para krizi

Döviz krizi olarak da adlandırılan para krizi, bilhassa döviz kurunun sabit olduğu sistemlerde pazar katılımcılarının ani bir değişimle taleplerini “yerel para ile birimlendirilmiş” aktiflerden, “döviz aktiflere” kaydırmaları nedeniyle ulusal merkez bankalarının döviz rezervlerinin tükenme durumudur (Metinsoy, 2010, 19). Bir ülkenin ulusal para birimine dair yapılan spekülatif nitelikteki saldırı ile devalüasyon veya şiddetli değer kaybı oluşması durumunda veya Merkez Bankasının yüksek oranda rezervlerini satarak veya faiz oranlarını artırarak ulusal paralarının değerini koruma yolunda bir zorlamaya gitmesi durumunda bir döviz veya para krizi oluşmaktadır. Yine yabancı yatırımcının, bir ülkenin ulusal para birimine olan güveninde bir

(30)

16

eksiklik yaşanması sebebiyle spekülatif fon veya sıcak parayı ülke dışına çıkarmaya başlaması durumunda ve Merkez Bankasının bütün müdahalelerine rağmen, mevcut kur oranının sürdürülebilirliğinin ortadan kalkarak ulusal para biriminin devalüe edilmesi durumu da para krizi olarak tanımlanabilir (Sarpkaya, 2009, 12).

• Sistemik mali kriz

Sistemik mali krizler, “mali piyasaların etkin olarak çalışmasını engelleyerek reel ekonomi üzerinde önemli menfi etkilere sahip mali bozulmalar” olarak tanımlanmaktadır (Yazıcı, 2009, 15). “Genellikle gelişen piyasa ekonomilerinde, bir spekülatif atak başladığında ve paranın değerinde bir düşüş ortaya çıktığında borç piyasalarının kurumsal yapısı ile ulusal paranın devalüasyonu arasında karşılıklı bir etkileşim ortaya çıkmakta ve ekonomi sistemik finansal krize doğru sürüklenmektedir (Mishkin, 2003).”

• Bankacılık krizi

Bankacılık krizi, “fiili ve potansiyel olarak başarısız olmaları durumunda bankaların, yükümlülüklerinin dönüşümlerini ertelediği ve buna bağlı olarak hükümetlerin bankacılık sektörüne büyük ölçekli kaynak aktarmak zorunda kaldığı durum” olarak tanımlanmaktadır. Bankacılık krizleri “bir tek veya az sayıda bankanın yükümlülüklerini yerine getirememesi sonucu oluşan sistemik olmayan banka krizleri”, “alacaklıların aniden yatırdıkları mevduatlarını geri istemeleri nedeniyle bankacılık sisteminin konvertibilite özelliğin bozan ve merkez bankasının müdahalesini gerektiren fiili veya potansiyel saldırı şeklindeki banka krizleri” ve “mali sektörde faaliyet gösteren çoğu kurumun iflas durumuna gelmesine rağmen, faaliyetlerini sürdürme eğiliminde olduğu sessiz ızdırap durumunu ifade eden banka krizleri” olmak üzere üçe ayrılmaktadır (Gök ve diğerleri, 2012, 56).

• Dış borç krizi

Dış borç krizi ise, bir ülkenin dışarıda aldıkları kredileri ödeyememesi ve ülke içindeki işletmelerin dışarıdan aldıkları kredileri karşılayamama nedeniyle oluşan krizdir. Dış borçlarını düzenli bir şekilde öder durumdaki bir ülkenin,

(31)

17

yaşadığı olumsuzluklar sebebiyle borcunun anaparası ile birlikte aynı zamanda faizini de ödeyemeyeceğini ilan etmesi de dış borç krizinin yaşanmasına neden olmaktadır (Aykon, 2011, 13). Bilhassa ülkelerin dış borçlarının risk sınırını aşarak, yeni bir kredi bulabilme konusunda sorun yaşamaları sebebiyle mevcut dış borçlarının yeni ödeme planı kapsamına alınması veya ülkelerin yükümlülüklerinin ertelenmesi biçiminde gerçekleşmektedir. Borçlu ülkenin borçlarını ödeyememesi ve/veya ödeyememe ihtimali olduğunun, borç sağlayacak taraf tarafından değerlendirilerek yeni kredi açmaması ve kullandırdıkları kredilerin ödemelerinde talep etmeleri durumunda da borç krizi oluşmaktadır. Borç krizleri, bilhassa kamu borçlarından kaynaklı olabileceği gibi, özel sektör borçlarının kriz durumunu tetiklemesiyle de oluşabilmektedir. Kamu sektörünün, borç ödeyebilirliğine dair olumsuz algılamaların olması, özel sektör için de şiddetli nitelikte bir düşüşe neden olmakta, bu da bir para krizinin yaşanmasına neden olabilmektedir (Yıldız, 2011, 9).

Tüm bu bilgiler kapsamında, tüm finansal kriz türlerinin ortak özelliği, sürdürülemez ekonomik dengesizliklere ve finansal varlık fiyatlarında veya döviz kurunda önemli dalgalanmalara sahip olduğu görülmektedir (Işık ve diğerleri, 2004, 48).

1.5. KRİZLERİN TARİHSEL GELİŞİMİ VE 2008 KÜRESEL KRİZİ

2008 yılına kadar hem Türkiye’de, hem dünya genelinde birçok ekonomik kriz yaşanmış ve bu krizlerden çıkmak için çeşitli yöntemler geliştirmişlerdir. Mali küreselleşme sürecinin tamamlandığı 1990’lı yıllardan itibaren hem gelişmekte olan ülkelerde, hem de dönüşüm ekonomilerinde birçok ekonomik kriz yaşanmış olup, dünya genelinde ortaya çıkan “1994 Meksika Krizi, 1997 Güney Doğu Asya Krizi, 1998 Rusya Krizi, 1999 Brezilya Krizi ve 2002 Arjantin Krizi ve Türkiye’de ortaya çıkan Nisan 1994 Krizi, Kasım 2000 ve Şubat 2001 ekonomik krizleri” gibi bu ekonomik krizler bu kapsamda değerlendirilmektedir (Seyidoğlu, 2003, 144).

(32)

18

Kapitalizmin gelişim süreci kapsamında görülen en büyük ekonomik kriz olma niteliğini devam ettiren 1929 Dünya Buhranının oluşturduğu etkilerinin bertaraf edilmesinden sonra, 1970’li yıllara dek dünya ekonomisinde büyük oranlı bir ekonomik ve finansal kriz yaşanmamıştır. Yine bu dönem içinde her ne kadar büyük nitelikte olmasa da, İngiltere’de 1956 yılında Süveyş Kanalı Şirketinin yaşamış oldukları sorunlar, ülke için finansal bir kriz oluşmasına neden olmuştur. İngiltere’de 1956 ve 1957 yıllarında cari hesap fazlasının olmasına rağmen, uluslararası ticarette olan olumsuzluklar nedeniyle ulusal para birimi olan Sterlin baskı altında kalmış, bu durum karşısında Merkez Bankası, dolara karşı sterlinin sabit olan değerinin korunması için dolar rezervinin tamamına yakınını kullanmaya zorlanmıştır (Delice, 2003, 66).

ABD merkezli bir kriz olarak başlayan ve uluslararası piyasalara yayılan, Büyük Buhran olarak da bilinen 1929 Ekonomik Krizi, neden olduğu sosyo-ekonomik sonuçları kapsamında yüzyılın krizi olarak değerlendirilmektedir. I. Dünya Savaşı sonrası uluslararası alanda etkili aktörlerden biri durumuna gelen ve dünyanın en büyük alıcısı olan ABD’den 1921-1929 yılları arasında otomobil ve sanayi alanında yaşanan gelişmeler sonrası, hisse senetlerinde oluşan spekülasyon, ekonomide olan canlılığı artırmıştır. Ancak 1929 yılında New York Borsasının ani çöküşü sebebiyle insanların servetlerinde yaşanan azalma kapsamında tüketim de minimuma düşmüş, bu durum uzun yıllar devam eden bir resesyona neden olmuştur. Etkisi, süre ve yayılma alanı olarak ele alındığında, dünyanın en büyük krizi olan 1929 Krizi sonrası bu etkilere sahip dünyanın ikinci büyük krizi ise sonraki bölümde anlatılacak olan 2008 krizi olmuştur (Buluş ve Kabaklarlı, 2010, 2).

Kapitalizmin gelişimi sonrası dönemde ortaya çıkan ilk büyük kapsamlı kriz devamlı olarak döviz krizlerin, banka iflasları ve hiper enflasyon gibi sorunların yaşandığı Meksika’da oluşan Meksika Krizidir. 1982 yılında yaşadığı kriz sonrasında Uluslararası Para Fonu (IMF) programlarını uygulayan Meksika’da, 1985 yılından sonra dış ticarette serbestleşmeye gidilmiş, gümrük

(33)

19

tarifeleri indirilmiş, özelleştirme hızlandırılmış ve yabacılara mülk satışı kolaylaştırılmış, ilerleyen dönemde ABD ve Kanada ile Kuzey Amerika Serbest Ticaret Antlaşmasını (NAFTA) imzalayarak uluslararası piyasalara tahvil ihraç eden ve yatırımcılar için oldukça cazip bir ekonomik olarak dünya ekonomilerinde dikkati çeken bir ekonomi olmuştur. Yatırımlarla birlikte ülke ekonomisine giren sıcak para, özelleştirilen bankalar yoluyla tüketim ve kredi olarak ekonomiye geri dönmüş, böylelikle Meksika ekonomisi, sıcak paraya bağımlı bir ekonomi olma durumunda kalmıştır. İlerleyen dönemde ülkeye giren yabancı sermayenin büyük bir payı, yatırımdan çok kısa vadeli spekülatif yatırımlar ve borsaya yönelmiş, finansmanı spekülatif sermayeyle sağlanan cari işlemler açığı, Meksika ekonomisini, yatırımcı yatırımcıların güven algılamasına dair bir hayli duyarlı duruma getirmiştir. Ekonominin sıcak paraya olan bağımlılığı kaynaklı olan ve Tekila Krizi olarak adlandırılan Meksika merkezli bu kriz, başta Arjantin olmak üzere diğer Latin Amerika ülkelerine de yayılmış, bu kapsamda küreselleşen sermaye piyasaları kapsamında değerlendirilen “yükselen piyasa” ekonomilerinden birinde yaşanan ekonomik kriz, çevre ülkelere de yayılmıştır (Sarpkaya, 2009, 34).

Etkisi bakımından geniş nitelikli bir başka kriz de 1997 yılında Tayland’da gerçekleşen ekonomik krizdir. “Tayland para birimi olan bahtın baskı altında kalması sonucunda oluşan ekonomik kriz, kısa süre içinde Güneydoğu Asya ülkelerinin birçoğunda kendisini göstermiştir. İlk başta bir Asya krizi olarak nitelendirilen bu ekonomik kriz, 1998 yılında bütün uluslararası piyasalara yayılmış ve böylelikle etkisini tüm dünyada hissedilir duruma getirmiştir. 1980 ve 1990 yıllarında Güneydoğu Asya’da görülen ABD ve diğer batılı ülkelerin büyüme oranlarının birkaç katı büyüklüğünde olan, yıllık %9 gibi yüksek büyüme oranları, düşük işsizlik, zengin yoksul arasındaki boşluğun çok dar olması gibi ekonomik başarımlar 1997 yılında Tayland’da oluşan ekonomik kriz ile birlikte olumsuz bir tabloya dönüşmüştür” (Yılayaz, 2011, 37).

Bu bölümde incelenecek son küresel kapsamlı ekonomik kriz ise 2008 yılında ABD merkezli ortaya çıkan Mortgage Krizidir. ABD’nin en büyük

(34)

20

dördüncü yatırım bankası Lehman Brothers’ın iflas etmesi ile meydana gelen ekonomik kriz, kısa sürede bütün dünya geneline yayılmış ve küresel kapsamlı bir mali ve reel sektör krizine dönüşmüştür. ABD merkezli olan küresel krizi, diğer krizlerden farklı olarak gelişmekte olan ülkelerden çok gelişmiş ülkeleri de etkilemiş, bu kapsamda AB de doğal olarak etkilenmiştir. Gelişmiş ülke ekonomileri ve bilhassa AB ülkeleri, Mortgage Krizinden en çok ve uzun dönemli etkilenen ülkeler olmuş, finansal kriz olarak başlayan Mortgage Krizi, AB’ne de sıçrayarak bir borç krizi durumuna dönüşmüştür. Bu kapsamda ilk borç krizi Yunanistan’da gerçekleşmiş, ardından İrlanda, Portekiz, İspanya ve İtalya’da da krizin etkileri hissedilmiştir. Bununla birlikte başta Belçika ve İngiltere olmak üzere diğer AB ülkelerinin de krize gireceğine dair beklentileri başlatmıştır (Akçay, 2012, 16).

Diğer yandan, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının, AB içindeki gelişmiş ülkelerin notlarını indirmeye başlaması, borç krizinin etkilerini daha da artırmıştır. Küresel ekonomileri mali piyasalar yoluyla etkileyerek, 2008 yılından itibaren derin bir hal alan ABD kaynaklı finansal kriz sonucunda, küresel bir durgunluğa sebep olmuştur. Yaşanılan krizin olumsuzluklarını azaltma arayışına giren AB ülkeleri, genişletici mali politikalara yönelerek, Birlik içinde mali canlandırma paketleri oluşturarak, kamu harcamalarında artış ve çeşitli vergi indirimleri kapsamında uygulamaya başlamışlar, ancak ilerleyen süre sonrasında bu politikalar bütçe açıklarının artarak, ülkelerin yeni borçlanmalara başvurmasına neden olmuştur. Bu durum, Avronun istikrarı ve entegrasyonunun geleceğini olumsuz olarak etkileyen bir “kamu mali krizine” dönüşmüştür. Bu kapsamda AB’deki mali krizin derin bir hal almasını engelleme ve mali istikrar elde etmede, kriz sürecinde uygulanacak olan vergisel politikalar önem kazanmıştır (Bakar ve Tokatlıoğlu, 2012, 483).

ABD kaynaklı başlayarak önce gelişmiş ülkeleri, daha sonra da gelişmekte olan ülkeleri etkisi altına alarak küresel bir ekonomik sarsıntıya neden olan bu ekonomik kriz neticesinde birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomisi resesyona girmiş, yaşanan ekonomik yavaşlama küresel

(35)

21

açıdan daha da netlik kazanmıştır. Hem gelişmiş, hem de gelişmekte olan ülkelerin krize dair aldıkları tüm önlemlere rağmen, küresel finans krizinin sebep olduğu güven kaybı, iktisadi faaliyetlerin küresel olarak yavaşlamasına ve böylelikle büyüme oranlarının da gözle görülür biçimde azalmasına neden olmuştur (Öztürk ve Sözdemir, 2010, 2158).

Türkiye ekonomisinde gerçekleşen krizler tarihi açıdan incelendiğinde, ilk ekonomik krizin 1929 yılındaki Büyük Buhran kaynaklı kriz olduğu görülmektedir. “Türkiye de bu ekonomik krizden etkilenmiş, bu duruma hem yeni kurulan bir ülkenin neden olduğu ekonomik sıkıntılar hem de ilk taksitinin ödenmesi gereken Osmanlı Devletinden kalan borçlar da eklenince, Türk ekonomisinde ciddi oranda bir kambiyo krizi gerçekleşmiştir. Bu dönemde Türk Lirası değer kaybetmiştir. İlerleyen yıllarda Türk ekonomisini etkileyen bir başka olay ise II. Dünya Savaşı olmuş, bu dönemden Türkiye de ekonomik olarak ciddi oranda etkilenerek, ilk kez devalüasyonla tanışmıştır” (Ankara Ticaret Odası, 2005).

Tek parti döneminin bittiği 1950’li yıllarda Türk ekonomisinin izlediği politikalar da değişim göstermiş, bu dönemde dış sermayeye açılma ve serbest piyasa ekonomisi politikaları uygulanmaya konulmuştur. Bu dönemde ilk bütçe açığı verilmiş, bu durum 1963 yılına kadar devam etmiştir. Kore Savaşının etkisiyle hammadde fiyatları artmış, bu nedenle Türkiye kredili ithalat uygulamaya başlamıştır. Bu durum ticari dış borçların ödenebilirliğinde sorunların yaşanmasına neden olmuş, dış borç ve kamu açığı artmıştır. Plansız yapılan yatırımlarla birlikte enflasyon %20 oranlarına kadar yükselmiş, bununla birlikte Türk ekonomisi krize girmiştir (Başkaya, 1986, 137-143).

Yine 1950’lerde uygulanan sermaye ithalatına ayarlı serbestleşme programı bir başka ekonomik kriz olan 1958 ekonomik krizi yaşanmıştır. 1958 yılında Türkiye ödemesi gereken 256 milyon dolar tutarında dış borcuyla birlikte bir de “kambiyo krizi” ile karşılaşmış, bu neticede IMF ile bir istikrar programı uygulanmaya konulmuştur. Bunun neticesinde devalüasyona gidilmiş ve böylelikle dış ticaret açığı artmıştır. Yine aynı yıl Türkiye hayat

(36)

22

pahalılığında, Brezilya’dan sonra dünya ikincisi olmuştur. 1969 yılında tekrar hafif nitelikli bir ekonomik krizle sarsılan Türk ekonomisi, bu ekonomik kriz sonrası IMF programı uygulanarak Türk Lirasında devalüasyona gidilmiştir (Ankara Ticaret Odası, 2005).

1970’li yıllardan itibaren yaşanan petrol krizleri, salt bir temin sıkıntısı oluşturmamış, aynı zamanda petrol fiyatlarında yaşanan yükselmeyle birlikte stagflasyonun da yaşanmasına neden olmuştur. İlk olarak 1974 yılında başlayan petrol kriziyle birlikte ham petrol fiyatları 4 kat oranında bir artış göstermiş, bu nedenle dünya ekonomik dengeleri alt üst olurken, aynı zamanda bir petrol ithalatçısı durumundaki Türkiye’nin de dış ticaret açığını 3 misli artırmıştır. 1970’li yıllarda birden fazla defa yaşanan petrol krizleri, Türkiye’de ödemeler dengesindeki açığın büyümesine sebep olmakla birlikte, aynı zamanda iktisadi ve siyasi alanda istikrarsızlığın artmasına, döviz darboğazının oluşması ve böylelikle üretimin durması gibi bazı olumsuzluklara da sebep olmuştur (Bakkalcı ve Işıkoğlu, 2011, 22).

Türkiye’deki 1994 ve 2001 krizleri için Finansal kriz kavramı yerine döviz krizi kavramı kullanılmaktadır. Döviz krizlerinin temel nedeni, kriz öncesinde döviz kurlarının baskılayan ve böylece paranın aşırı değerlenmesine yol açan kur politikalarıdır. Türkiye ekonomisindeki krizlerin, öteki gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi dış ticaret temel göstergeleri ile değil bankacılık sistemi ve bütçe açığı ile açıklanmaktadır. Türkiye’deki krizlerin en temel özelliğinin döviz kurunun baskılanmasıyla ortaya çıkan paradaki aşırı değerlenme olduğu ileri sürülmüştür, mali disiplinin bozuk olmasının ve aşırı reel döviz kurunun Nisan 1994 ve Şubat 2001 finansal krizlerinin temel nedeni olduğunu ileri sürmektedir (Işık ve diğerleri, 2004, 51).

Türkiye’de gerçekleşen 1994 ve 2001 krizleri, mali sektörlü direkt olarak etkilerken, 2008 küresel krizi ise reel sektörü etkilemiştir. ABD’deki konut piyasalarından kaynaklanan ve küreselleşme sebebiyle bütün dünyada etkili olan kriz, Türkiye ekonomisinin tüm makroekonomik göstergeleri üzerinde de etkili olmuştur. Bilhassa ithalata dayalı üretim yapan Türkiye ekonomisinde yaşanan dünya ticaretindeki daralmalara bağlı olarak yaşanan

(37)

23

ithalat daralması sebebiyle üretim maliyetleri artmış, böylelikle başta kapasite kullanım oranları ve sanayi üretim endeksi olmak üzere, büyüme oranları üzerinde ciddi daralmalara neden olmuştur (Durmuş, 2010, 22).

Türkiye’de uygulanan politikaların bir sonucu olarak 2008 yılı başından itibaren iç pazar daralmaya başlamış, Kasım 2008’den sonra ise küresel krizin olumsuz etkileri yaşanmaya başlanmıştır. Bu süreçte özel kesimin ekonomik ve mali durumlarında önemli değişmeler meydana gelmiş ve beklentiler de bozulmuştur. Krizi öncekilerden ayıran belki de en önemli nokta, klasik bankacılık krizlerinin ötesinde, temelinde karmaşık ve yüksek hacimli türev ürünlerinin yer alması ve bu ürünlere bağlı sorunların küreselleşen dünyada hızla yayılmış olmasıdır. Bu durum, ekonomik sistemle ilgili sağlıklı bir değerlendirmenin yapılmasını güçleştirmiş, finansal piyasalardaki korku ve belirsizlik kısa sürede adeta küresel bir panik ortamı doğurmuştur. Finansal piyasalardaki sorunlar, kısa sürede reel sektöre de sıçramış, birçok ülkede görülen ekonomik yavaşlama, hızla bir ekonomik gerilemeye doğru yol almıştır. Kimi ülkelerin krizden çıkış yolu olarak gördüğü ihracat öncülüğünde ekonomik iyileşme seçeneği, tüm dünyanın ekonomik yavaşlama yaşadığı böyle bir dönemde çözüm olamamıştır. Nitekim birçok ülkenin hem ihracat hem de ithalat miktarları ciddi düşüşler kaydetmiştir. Diğer bir çözüm yolu olan para politikası ise, finansal krizlerin doğal yapısı gereği parasal aktarım mekanizmasının zayıflaması ile birlikte kısa dönemde beklenen etkiyi göstermekten uzak kalmıştır (Bocutoğlu ve Ekinci, 2009, 67).

Finansal krizlerin farklı coğrafyalarda ve farklı makroekonomik şartlarda ortaya çıkıyor olması ve dolayısıyla her bir krizin kendine özgü unsurlara sahip olması, krizlerin öngörülememesine neden olmakta, ancak krizlerin nedenleri ne olursa olsun şaşırtıcı biçimde sonuçları aynı olmaktadır. Milli gelirin düşmesi sonucu ülke ekonomisi fakirleşmekte, mali piyasalardaki dalgalanmaların artması sonucu da yatırımcılar zarar etmekte ve dolayısıyla işsizlik artmaktadır (Erdoğan, 2006, 1).

Ekonomide yaşanan krizlerin kaynakları ve içeriklerinin neler olduklarında daha çok, ekonomik sistem üzerinde oluşturduğu etkilerin

(38)

24

derinlikleri daha önemlidir. Ancak, krize dair oluşan tepki ve etkilerde, ekonomik birimler arasında seviye ve zamanlama bakımında farklılıkların da varlıkları gözden kaçırılmamalıdır. Reel sektöre nazaran, para ve finans kurumlarının ekonomide yaşanabilecek olası bir krize dair algılamaları ve reaksiyonları daha hızlıdır. Bunun sebebi olarak da, para ve finans piyasalarının, hem yerel hem küresel piyasalarla entegrasyonunu sağlayan elektronik bilgi ağları gösterilebilir. Bahsedilen piyasaların sahip olduğu esneklik ve yararlandıkları araçların fazlalığı, olası krizlere yönelik tedbirlerle yaşanan krizlerin atlatılmasında bu piyasaların atik davranmalarına neden olmaktadır. İşlevsellik bakımında daha ağır nitelikte olan reel sektörün ise, krize yönelik alınan tedbirler ve kriz döneminde etkilenme seviyeleri hususunda nispeten atalet içinde olması, bu sektörün yaşanan krizden daha çok etkilenmelerine ve krizin etkilerinin daha uzun sürmesine neden olmaktadır (Yücel ve Kalyoncu, 2010, 62).

Krizlerden çıkış yolunu bulabilmek, dünyada yaşanan krizlere çözüm üretebilmek için, öncelikle krizlerin ortaya çıkış nedenini bulmak gerekir. Ekonomik küreselleşmeyle birlikte birçok ülkede uygulanan finansal serbestleşme programları sonucunda finansal denetim azalmış, oluşturulan finansal serbestlik ortamı finansal sektörün reel ekonomiden çok daha hızlı gelişmesine olanak sağlamıştır. Artan finansal aktivite ve araçlardaki çeşitliliğe rağmen bu araçları ve içerdikleri riskleri değerlendirebilecek teknik kapasite oluşturulamamıştır. Piyasaların ve finansal kurumların uluslararası niteliğinin artması, ulusal merkez bankalarının, bankaların ve finansal kuruluşların üzerindeki yaptırım gücünü zayıflatmıştır. Bu durum finansal piyasalarda genel kırılganlığın artmasına katkıda bulunmuş ve krizlere zemin hazırlamıştır. Finansal serbestleşme, hem krizlerin oluşmasında hem de yayılma riskinin artmasında önemli rol oynamıştır (Can, 2010, 23).

Mortgage Krizine dair yaygın olan görüş, bu krizin, finans sektörü kaynaklı krizin reel sektöre yansıyan bir kriz olduğudur. Bu görüş kapsamında kriz, esasen bir yatırım bankaları krizi olarak değerlendirilmektedir. Bahsedilen bu bankaların aktiflerindeki “değeri olmayan zehirli kâğıt” şeklinde

Şekil

Grafik 2. 2002-2009 Yılları Arasında Türkiye Ekonomisinde Reel Büyüme  Hızları (Yüzde)
Grafik 4. 2008-2012 Yılları Büyümenin Kaynakları (Yüzde)
Grafik 5. Türkiye Ekonomisi Kişi Başına Düşen Milli Gelir (Bin $)
Grafik 8. 2008-2012 Yılları Arası Sektörlerin GSYH İçindeki Payı (Yüzde)   Kaynak:  TÜSİAD
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Âile De¤erlendirme Ölçe¤ine (ADÖ) göre epilepsi tan›l› çocu¤u olan gruptaki ebeveynlerin Roller, Duy- gusal Tepki Verme, Gereken ‹lgiyi Gösterme ve Genel Fonksiyonlar

The aim of this study was to describe the typical clinical findings of patients who were followed up with a diag- nosis of chromosome 22q11.2 deletion syndrome, and to evaluate

Tahliye limanında (import terminal) LNG gemisi kargo tankı içinde bulunan pompalar aracılığıyla likit LNG kara tanklarına, yüzer LNG depolama tesislerine (FSU) veya

Borlama sonrası bor tabakasının özellikleri (tabaka kalınlığı, tabaka mikrosertlik değişimi vb), mikroyapı ve kablo üretiminde zırhlama bölümünde kullanılan

Teknolojideki bu inanılmaz hızlı gelişmeler dikkate alındığında, Omnicom’a bağlı WWAV Rapp Collins Media Yazılı İşler Müdürü Steve Hickman’ın

“Konya Etnografya Müzesi‟nde Bulunan Küçük Muhsine Halılarının Ġncelenmesi” adlı tez çalıĢması kapsamında 27 adet Küçük Muhsine Halısının, teknik,

(91) çalışmalarında, KABG ameliyat sonrası taburculuk bilgilendirmesi alan hastaların sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının daha yüksek olduğu

Uzun süredir bilinemeyense, önce karadeli¤in mi, yoksa y›ld›zlar› görece küçük bir hacimde toplayan merkezi topa¤›n m› önce olufltu¤u.. Çok Büyük Dizge (VLA)