T.C.
SAKARYA ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
AHMET HAMDĠ TANPINAR’IN
“19’UNCU ASIR TÜRK EDEBĠYATI TARĠHĠ” ADLI
KĠTABININ SÖZ VARLIĞI
YÜKSEK LĠSANS TEZĠ
Zeynep YILMAZ
Enstitü Anabilim Dalı: Türk Dili ve Edebiyatı
Enstitü Bilim Dalı : Yeni Türk Dili
Tez DanıĢmanı: Prof. Dr. M. Mehdi ERGÜZEL
EYLÜL - 2010
BEYAN
Bu tezin yazılmasında bilimsel ahlak kurallarına uyulduğunu, baĢkalarının eserlerinden
yararlanılması durumunda bilimsel normlara uygun olarak atıfta bulunulduğunu,
kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapılmadığını, tezin herhangi bir kısmının bu
üniversite veya baĢka bir üniversitedeki baĢka bir tez çalıĢması olarak sunulmadığını
beyan ederim.
Zeynep YILMAZ
23.09.2010
ÖNSÖZ
Yığın yığın söz koydular önüme
Öğren dediler,
Öğreniyorum.
Hepsini yerli yerinde
Kullan dediler,
Kullanıyorum. (Behçet Necatigil)
Ġnsanın kendini diğer canlılardan ayıran en önemli niteliklerinden biri olan dil
kullanabilme yetisi, dilbilimciler tarafından her ne kadar varlık↔anlam↔gösterge
yapısıyla izah edilmeye çalıĢılsa da bu iliĢki aslında Ģairin yukarıdaki dörtlükte
sergilediği kadar basittir. Ġnsanoğlu içinde bulunduğu âlemde önüne konmuĢ olan
kelimeleri önce öğrenir sonra yerli yerinde kullanır. Bir dile ait, onu kullananlar
tarafından ortaya konan en güzel, en beliğ, en seçkin ifade tarzlarını ise edebi
metinlerde bulmak mümkündür. Bu bakımdan dili konuĢanlar arasında edebiyat ve
sanat adamlarının eserleri ön plana çıkmaktadır.
XX. yüzyılın büyük sanat, edebiyat ve bilim adamlarından Ahmet Hamdi Tanpınar‟ın
“19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi” adlı eserinin söz varlığı üzerine hazırlanan bu
çalıĢmanın birinci bölümünde sözcükbilim ve söz varlığı hakkında bilgi verilmiĢtir.
Ġkinci bölüm, kendisi hakkında hazırlanan çalıĢmalardan derlediğimiz Ahmet Hamdi
Tanpınar‟ın hayatını, Ģahsiyetini ve eserlerini tanıtan bölümdür. Üçüncü bölüm ise “19.
Asır Türk Edebiyatı Tarihi”nin dizinli söz varlığını içerir.
Bu çalıĢma için bana cesaret veren ve beni yönlendiren danıĢman hocam Prof. Dr. M.
Mehdi ERGÜZEL‟e çalıĢma süreci boyunca verdiği destekten dolayı teĢekkürü bir borç
bilirim. Ayrıca çalıĢmamın Ģekil bakımından hazırlanması hususundaki desteklerinden
dolayı eĢim Kaan Yılmaz‟a teĢekkür ederim.
Zeynep YILMAZ
04.09.2010
ĠÇĠNDEKĠLER
ÖZET ... ii
SUMMARY ... iii
GĠRĠġ ... 1
BÖLÜM 1 : AHMET HAMDĠ TANPINAR ... 5
1.1. Hayatı ... 5
1.2. ġahsiyeti ... 5
1.3. Eserleri ... 16
BÖLÜM 2 : SÖZLÜKBĠLĠM ... 17
2.1. Sanatçı ve Metin Sözlükleri ... 18
BÖLÜM 3 : “19. ASIR TÜRK EDEBĠYATI TARĠHĠ”NĠN DĠZĠNĠ ... 20
3.1. KiĢi Adları ... 378
3.2. Eser Adları ... 384
3.3. Yer Adları... 388
SONUÇ ... 390
KAYNAKLAR ... 397
EKLER ... 399
ÖZGEÇMĠġ ... 670
1
SAÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tez Özeti
Tezin BaĢlığı: Ahmet Hamdi Tanpınar‟ın “19‟uncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi” Adlı
Kitabının Söz Varlığı
Tezin Yazarı: Zeynep YILMAZ DanıĢmanı: Prof. Dr. M. Mehdi ERGÜZEL
Kabul Tarihi: 23.09.2010 Sayfa Sayısı: iii(önkısım)+396(tez)+280(ek)
Ana Bilim Dalı: Türk Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı: Yeni Türk Dili
Bir dilin sözvarlığını ortaya koyan kitaplara sözlük denir. Sözlüklerin de temel birimi
kelimedir. Sözlükler bir dildeki sözlük birimi olan kelimelerin tümünün ya da bir
bölümünün tanımlarını, söyleniĢlerini, kullanımlarını ve dilbilgisine dair sınıflarını
gösterir. Bu bakımdan sözlükleri genel ve özel sözlükler olmak üzere iki sınıfa ayırmak
mümkündür.
Bir dili kullananlar tarafından ortaya konan en güzel, en beliğ, en seçkin ifade tarzlarını
o dilin edebi metinlerinde bulmak mümkündür. Bu bakımdan dili konuĢanlar arasında
edebiyat ve sanat adamlarının eserleri ön plana çıkmaktadır.
XX. yüzyılın büyük sanat, edebiyat ve bilim adamlarından Ahmet Hamdi Tanpınar‟ın
“19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi” adlı eserinin söz varlığı üzerine hazırlanan bu çalıĢma
üç bölümden oluĢmaktadır. Bunlardan birincisinde kendisi hakkında hazırlanan
çalıĢmalardan derlediğimiz Ahmet Hamdi Tanpınar‟ın hayatını, Ģahsiyetini ve eserlerini
tanıtan bilgiler yer alır. Ġkinci bölümde sözlükbilim, sözlük türleri ve yazar-sanatçı
sözlükleri hakkında bilgi verilmiĢtir. Üçüncü bölüm ise “19. Asır Türk Edebiyatı
Tarihi”nin dizinli söz varlığını içerir.
Bu dizinde metindeki kelimelerin hangi satırda, hangi çekim ekleriyle ve kaç kez
tekrarlandığını verdik. ÇalıĢmanın sonuna da bir kelimenin hangi satırda geçtiğinin
görülebilmesi maksadıyla özel olarak hazırlanmıĢ numaralandırılmıĢ dizin metnini
koyduk.
Anahtar Kelimeler: Sözlükbilim, Kelime, Dizin.
2
Sakarya University Instıtute of Social Sciences Abstract of Master’s Thesis
Title of the Thesis: The vocabulary Ahmet Hamdi Tanpınar‟s “19.century Turkish literature”
Author: Zeynep YILMAZ Supervisor: Prof. Dr. M. Mehdi ERGÜZEL
Date: 23.09.2010 Nu. of pages: iii(pretexts)+396(main)+280(app.)
Department:
Turkish Lang. and LiteratureSubfield: Turkish Language
A dictionary of the language of the book is called sözvarlığını revealed. Is the basic
unit of dictionary words. Dictionaries of words in a language interface unit, the whole
or a part of the definition, pronunciation, usage, and shows the class of grammar. In
this respect the general dictionaries and special dictionaries is possible to divide into
two classes.
Posed by those who use a language best, most eloquent, the most exclusive styles of
expression of the language is to be found in literary texts. In this respect, the language
spoken among the works of literature and art, he has come to the fore.
XX. century's great art, literature and science from childhood, memories of the man "19
Century Turkish Literature "for his work on the vocabulary consists of three parts of
this study was prepared. The first of them preparing their own studies say about the life
of our childhood, memories, Ģahsiyetini includes information that identifies and works.
In the second part of lexicography, dictionaries, dictionary types, and gives information
about the author-artist. The third section, "19 Century Turkish Literature "with the
directory that contains the assets.
Which of these words in the line of text in the index, which has been repeated many
times and have given their suffixes. What line of work at the end of a word that can be
seen through a specially crafted in order to put the text of the numbered directories.
Keywords: Lexicology, Word, Index.
1
GĠRĠġ
Varlığı isimlerle, hareketi fiillerle adlandıran insanın dil birikimine sözvarlığı diyoruz.
Sözvarlığı denince akla ilk gelen elbette kelime olacaktır ki bu unsur dilin hayata açılan
kapısıdır. Bu kapının her birinden geçiĢimizde karĢımıza farklı kavram alanları çıkar ve
bunlar arasındaki örgüler dilin sınırlarını belirler.
Kelime bir dilin temel öğesidir. Bir dilin fakirliği ya da zenginliği söz konusu
olduğunda yorumcuların birçok kez o dilde kullanılan kelimeler üzerinden
değerlendirmelerde bulunduğunu görürüz. Tabi bu değerlendirmelerin zeminini sadece
bir dildeki kelimelerin sayıca çokluğu üzerine kurmak her zaman olumlu sonuç
vermeyebilir.
Bir dilin zenginliği ve gücü, asırlar içinde geliĢtirip olgunlaĢtırdığı ifade tarzlarındandır.
Kelimeler, yüzlerce yıl milletin ruhunda, beyninde, vicdanında yoğrula yoğrula bugüne
ulaĢır. Biz onları cümlelerde, mısralarda, hikmet ve menkıbelerde okuyarak, dinleyerek,
düĢünerek milli dil zevkine ereriz (Ergüzel, 2007:29).
Sözlükler, bir toplumun belleğidir. Dildeki kaynakların anlamsal değerlerini ortaya
koyabilmede iyi bir kaynaktır. Sözlüklerin de temel birimi kelimedir. Sözlükler bir
dildeki sözlük birimi olan kelimelerin tümünün ya da bir bölümünün tanımlarını,
söyleniĢlerini, kullanımlarını ve dilbilgisine dair sınıflarını gösterir.
M.Ö. ikinci asra ait olduğu bildirilen ilk örneğinden (Aristophanes‟in sözlüğü),
Türkçenin tespit edilmiĢ ilk ve kapsamlı sözlüğü olan Divanü-Lügat-it-Türk‟e ve oradan
günümüzün Babylon gibi dijital ortam sözlüklerine varıncaya kadar bu alanda birçok
çalıĢmalar yapılmıĢ ve geliĢmeler görülmüĢtür. Artık, sözvarlığı unsurlarının bilgisayar
programlarında bir araya getirilmesiyle birlikte kendi dilimizde veya yabancı dilde
yazılmıĢ herhangi bir metin üzerindeki kelimelerin anlamlarını bir tıklamayla
görebiliyoruz. Nasıl ki büyük alim Mahmud KâĢgarî‟nin Türk coğrafyasını diyar diyar
gezerek o muazzam eserini hazırladığı dönemde yaĢayan insanların zihninde günümüz
sözlük çalıĢmalarında kullanılan teknolojik imkanların hayali dahi mümkün değil idiyse
biz de bugün, yakın gelecekte bu imkanların hangi kolaylıkları getireceğini tahmin
etmekte zorlanıyoruz.
2
ÇalıĢmanın Amacı
Bir toplumun pek çok özellikleri; yaĢayıĢı, gelenekleri, dünya görüĢü, yaĢam felsefesi,
inançları, bilim, teknik ve sanata katkıları o toplumun diline yansır; o toplumun dilinden
izlenebilir. Kısaca söylenecek olursa dil, aynı zamanda her yönüyle bir ulusun
kültürünün aynasıdır; insanın ve uygarlığın en önemli belirtisi ve aracı, dildir (Aksan,
2000:13).
Toplumun içinden yetiĢen ve içinde yetiĢtiği toplumun değerleriyle beslenen bir Ģair
veya yazarın kullandığı kelimeler yazarın kendisinin olduğu kadar kullandığı dilin de
zenginliğini ortaya koyan delillerdir. Bir Ģairin hangi kelimeleri hangi sıklıkta
kullandığı, kelimelerinde karĢıladığı anlam yükleri söz konusu Ģairin üslubunu ve dil
maharetini ortaya koymaları bakımından önemlidir.
Dil bilgisi çalıĢmalarının ses ve Ģekil incelemelerinin yanı sıra kelime serveti, cümle ve
ifade kalıpları yönünde geliĢmesi beklenmektedir. Hem tarihî hem yakın dönem
eserlerinin bu bakımdan incelemeye ihtiyacı vardır. Bir taraftan her yüzyıla ait söz
varlığı ortaya konulurken, diğer taraftan Ģair ve yazarların özel sözlükleri ve üslup
özelliklerini yansıtıcı ifade kalıplarının değerlendirecek çalıĢmalar yapılması
düĢünülmektedir (Ergüzel, 2007:18).
Günümüzde Türkçenin tarihi ve güncel olmak üzere genel sözlükler bakımından bir
seviye yakalandığı görülebilir. Ancak bahis yazar ve Ģair sözlükleri gibi özel sözlüklere
geldiğinde aynı Ģeyi söyleyemiyoruz. Yukarıda belirtilen düĢünceden hareketle eldeki
çalıĢmanın hazırlanması planlanmıĢ ve bir yazarın bir eserinin söz varlığı ortaya
koymaya çalıĢılmıĢtır.
ÇalıĢmanın Önemi
Diller, tek tek kelimelerden meydana gelmezler. Sözlüğü oluĢturan on binlerce kelime,
söz sanatkârı dediğimiz Ģair ve yazarların elinde öyle bir hareket kazanırlar ki adeta
kelimelerle besteler ortaya çıkar. Bunlar kelime, kelime grubu ve cümlelerin mutlu
ahenginden doğan insan beyninin kurduğu muhteĢem edebî mimarlık yapılarıdır
(Ergüzel, 2007: 284).
3
Bir dil ve edebiyat eserinin sözlük, dizin hazırlama gibi usullerle söz varlığının tespit
edilmesinin, o dilde ortaya çıkan yeni kavramların, yeni ve farklı kullanımların ortaya
çıkmasında ve belirlenen bu sözvarlığının o dile ait hazırlanacak sözlüklerin içeriğinin
zenginleĢmesinde yeri pek mühimdir.
Tanpınar‟ın “19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi” adlı mensur eseri üzerinde hazırlanan bu
dizin çalıĢması, onun eserindeki kelime kadrosunu, kelimelerin kullanım sıklıklarını
ortaya koyarak, bu eser vesilesiyle yazarın kullandığı dil hakkında çıkarımlarda
bulunmamızı sağlamıĢtır. HazırlamıĢ olduğumuz çalıĢmanın Tanpınar‟ın diğer
eserlerindeki söz varlığının da ortaya çıkarılmasıyla gelecekte hazırlanabilecek bir
“Tanpınar Sözlüğü” haline dönüĢmesi yolundaki gayretlere bir katkı olacağı
ümidindeyiz.
ÇalıĢmanın Metodu
ÇalıĢmamız Ahmet Hamdi Tanpınar‟ın “19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi” (Çağlayan
Yayınları, Sekizinci Baskı, Ġstanbul, 1997) adlı eseri esas alınarak hazırlanmıĢtır.
Öncelikle metin taranarak, metnin düzeltmeleri yapıldı. Daha sonra dizini ortaya
çıkarmak için metne satır numaraları verilerek, kelimelerin sözlükte yer alacağı Ģekilde
kök ya da gövdeleri eklerinden ayrıldı.
ÇalıĢmanın bu aĢamasında fiil kök ya da gövdelerinin sonuna (-), isim kök ya da
gövdelerinin sonuna ise (.) konuldu. Ayrıca eĢ seslilik özelliği gösteren kelimeler
parantez içinde numaralandırılarak gösterildi. Örneğin “kara” kelimesi renk ve toprak
parçası anlamlarında olabileceğinden kara+(1) toprak parçası, kara+(2) renk olmak
üzere bu Ģekilde numaralandırılmıĢtır. Bunun gibi el+(1), el+(2); yaĢ+(1) yaĢ+(2);
dolu+(1) dolu+(2) vb. kullanımlara yer verildi. Ses değiĢimine uğramıĢ kelimeler de
parantez içinde belirtildi.
Yazar ve eser adlarının sözlük kısmında bir arada gözükmesi için her bir kelime bitiĢik
yazıldı. Ġkilemeler, deyimler anlam bakımından bir bütünlük arz ettiği için bunları
oluĢturan kelimeler de bitiĢik yazılarak dizinde tek bir maddede gözükmesi sağlandı.
Ayrıca metnin orijinaline sadık kalmak amacıyla özel adlardaki ve bazı bağlaçlardaki
ikili kullanımlar aynen alındı. Örneğin Abdülhamid / Abdülhamit, dolayısıyla /
4
dolayısiyle, Abdullahüssagir / Abdüllahüssagir, Ahmet Mithat Efendi / Ahmet Mithat /
Ahmet Mithat Bey vb. farklı kullanımlar metinde geçmektedir.
Dizin hazırlandıktan sonra her kelime metindeki manaya göre anlamlandırıldı.
ÇalıĢmamızın sonuç bölümüne, ayrıca, eserde geçen kiĢi, eser ve yer adlarını gösteren
birer dizin de ekledik ki, araĢtırmacılar sadece bu konulardaki taramaları için bütün
listeyi bir arada bulabilsinler.
ÇalıĢmamız, Tanpınar‟ın sözvarlığını konu edindiğinden Tanpınar‟a ait olmayan sözler
ve beyitler çıkarılmıĢtır; bunlar ek metinde üç nokta ile gösterildi.
Dipnotlar metnin içinde italik harflerle belirtilmiĢtir. BaĢlıklar da yine
numaralandırılmıĢ olarak koyu renkle gösterilmiĢtir.
Bu aĢamadan sonra eserin söz varlığını ortaya koyan, kelime sayılarını ve anlamlarını
gösteren dizin çalıĢmamız ortaya çıkmıĢ oldu. Dizin çalıĢmamız hangi kelimenin ne
kadar sıklıkla geçtiğini göstermesi açısından oldukça önemlidir.
Söz konusu kelimelerin kolay bulunması bakımından numaralandırılmıĢ olan metin ek
olarak sunulmuĢtur.
Dizin çalıĢmasında “cibakaya 2.2.” programından yararlanılmıĢtır.
5
BÖLÜM 1: AHMET HAMDĠ TANPINAR
1.1. Hayatı
Sembolizmin havası içinde bir soyut Ģiirin ve yepyeni roman, hikâye, deneme
tarzlarının ustası olan Ahmet Hamdi Tanpınar, 23 Haziran 1901 Ġstanbul doğumlu Türk
romancı ve Ģair, fikir adamıdır.
Babasının memurluğu dolayısıyla bütün çocukluğunu, Ergani, Sinop, Siirt, Kerkük
Musul, (13 yaĢlarında iken annesini burada kaybetmiĢtir.) Antalya gibi yerlerde
geçirmiĢtir.
1918‟de Ġstanbul‟a gelip önce Baytar Mektebi‟ni (1919) sonra 1923 yılında Ġstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi‟ni bitirdi. Aynı yıl Erzurum Lisesi edebiyat
öğretmenliğine atandı. Sonra birçok lisede ve Gazi Terbiye Enstitüsü‟nde öğretmenlik
yaptı. Bir süre Güzel Sanatlar Akademisi‟nde sanat tarihi, estetik ve mitoloji okuttuktan
sonra 1939 yılında Ġstanbul Üniversitesi‟nde Yeni Türk Edebiyatı profesörlüğüne
atandı. 1942–1946 yılları arasında MaraĢ Milletvekili olarak görev yaptı. Bir süre Milli
Eğitim müfettiĢliği yaptıktan sonra 1949 yılında Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve
Edebiyatı Bölümündeki görevine döndü.
1953‟te yaptığı ilk Avrupa seyahatinde Fransa, Belçika, Hollanda, Ġngiltere, Ġspanya ve
Ġtalya‟yı dolaĢtı. Daha sonra iki Avrupa seyahati daha yapmıĢtır.
Hummalı bir eser verme döneminde iken 24 Ocak 1962‟de geçirdiği bir enfaktüs krizi
ile vefat etti. Rumeli Hisarı‟nda çok sevdiği Yahya Kemal‟in yakınına gömüldü.
1.2. ġahsiyeti
Ahmet Hamdi Tanpınar, Doğu ve Batı kültürlerini iyice sindirmiĢ ve bunlar ile yepyeni
bir senteze ulaĢmıĢ bir sanat ve fikir adamıdır. YeĢil Türbe kadar Notre-Dame
mimarisini de sever. Ġsmail Dede‟ye olduğu kadar Beethoven‟e ve ġeyh Galip kadar
Paul Valery‟ye de hayrandır. Tenkitçi, estetikçi ve edebiyat tarihçisi olarak yeni ve eski
edebiyatları yeter sevgi ile değerlendirmiĢ kendi sanatında ise sürekli yenilik peĢinde
olmuĢtur.
6
Böyle hem modern hem de milli bir sanat kiĢiliğin doğmasında 1919‟da beri hocası ve
dostu olan Yahya Kemal‟in etkileri büyüktür. Kendisi bu oluĢu Ģöyle anlatmaktadır:
“Yahya Kemal‟in derslerini dinledikçe içimdeki karıĢık dünya, nizamını buldu. YavaĢ
yavaĢ, hislerin dünyasından fikirlerin dünyasına girdim. Yahya Kemal‟in bana ilk
öğrettiği galiba kendime mühlet vermek oldu. Yahya Kemal bize bu sohbet ve derslerde
uzun uzun bir tefekkürün meyvası olan çok dinamik ve realiteyle gerek aktüel, gerek
tarihî manalarda temas halinde bulunan bir milliyet anlayıĢı getiriyordu. Bu milliyetçilik
hızını tarihten alıyordu. Yahya Kemal‟in üzerimdeki asıl tesiri, Ģiirlerindeki
mükemmeliyet fikri ile dil güzelliğidir. Millet ve tarih hakkındaki fikirlerimde, bu
büyük adamın mutlak denecek tesiri vardır. “BeĢ Ģehir” adlı eserim, onun açtığı düĢünce
yolundadır.”
18 yaĢına kadar babasıyla, daha sonra öğretmen ve mebus olarak kendi baĢına gezdiği
Anadolu‟nun tarih ve coğrafyasının; geçmiĢi ve güzellikleriyle maddi manevi portresini
iyi bildiği Ġstanbul‟un ve seyahatlerinde ayrı bir sanat heyecanıyla sezdiği Avrupa
ülkelerinin onun Ģiirlerine bir görüĢ ve mecaz zenginliği kattığı, nesirlerine ise esaslı
malzeme olarak girdiği görülmektedir. Fransız ve Türk tarih, edebiyat ve felsefelerine
vukufu ise hikaye, roman, deneme ve makalelerine ayrı cazibeler ilave etmektedir.
Tanpınar, kesin sonuçlara varıp katılaĢmaktansa aramayı, sezmeyi ve düĢünmeyi tercih
eden çok kültürlü, çok renkli yazıcılardandır.Tarih, vatan, Ģiir, musiki, resim, heykel
konularında ve Türk insanına bağlı temeller etrafında sayısız teklifleri vardır. Sanatçının
her Ģeyden önce sağlam bir tarih Ģuuruna yaslanması gerektiğini Ģöyle ifade etmektedir:
“Avrupa‟da bütün sanatkârlar, az çok bir kültür erüdisidirler. Bugünün en modern
adamını açın, adım baĢı tarihten söz eder size. Çünkü tarih Ģahsiyetin ta kendisidir.
Onsuz insan teĢekkül edemez. Öyle bir yalnızlığa düĢer ki konuĢmak bile imkansızlaĢır.
Onun için nesiller ve fertler daima mazi ile meĢguldürler.Tarih, insanın ve cemiyetin
bütün bir tarafıdır. Bu, ok ve yay hikayesidir. Mazi vardır ve hatta hâli ve onun arasında
geleceği o idare eder. Cemiyet için mazi yani tarih, fert için hafıza gibidir. Asıl
Ģahsiyetin kendisidir. Hafızasını kaybeden adam, nasıl artık kendisi değilse, cemiyette
mazisini unutursa veya bu mazi fikrini vuzuhundan mahrum ederse, öylece kendisi
olmaktan çıkar. Hülasa teklif ettiğim Ģey ne türbedarlık ne de mazi hırdavatçılığıdır. Bu
7
toprağın macerasını ve kendi maceramızı bilmek, onun için büyümek, onun içinden
tabii Ģekilde yetiĢmek Garplı anlayıĢıyla Garp ustaları severek eser vermektir.”
Ahmet Hamdi Tanpınar, aynı ölçüde değerli ve zengin olmak üzere nesirler ve Ģiirler
yazmıĢtır. ġiirleri kadar romanları ve denemeleri de unutulmayacak eserlerdir.
Ġlk Ģiiri 1920‟de yayımlanmıĢtı. AltmıĢ kadar Ģiirinden ancak otuz yedisi ile, tek Ģiir
kitabını ölümüne yakın çıkardı: ġiirler (1961; Bütün ġiirleri adıyla geniĢletilmiĢ olarak
1976). ġiirlerinde bir imaj ve müzik kaygısı taĢıdığı, hikaye ve romanlarında da, baĢta
zaman tema‟sı olmak üzere, psikolojik anları, bilinçaltını aradığı, yansıttığı görülür.
(Kaplan, 1964).
Tanpınar, bir mektubunda: “ġiir, söylemekten ziyade susma iĢidir. Ben, Ģiirde sustuğum
Ģeyleri roman ve hikayelerimde anlatırım.” diyerek, Ģiirinin tekçi ve soyut vasıflarını
tanıtmıĢtır. “Türk Edebiyatında Cereyanlar” adlı inceleme yazısında, kendisini Ģöyle
anlatmaktadır:
“Ahmet Hamdi Tanpınar, kendi Ģiir dilini, rüya nizamının hakim olmasını istediği bir
estetiğin içinde aramıĢtır. “Abdullah Efendi‟nin Rüyaları” adlı hikayesi, bu estetiğin bir
tarafını verir. Bu Ģair, diğer hikaye ve romanlarında, medeniyet buhranını ve onun
doğurduğu medeniyet ikiliğini tema olarak alanlardandır. “BeĢ Ģehir” adlı denemesi,
bugünün meseleleri arasından mazi ile kaynaĢma çareleri arar. Hece vezninde aruzun
sesini bulmaya çalıĢanlardandır.”
Tanpınar‟ın Ģiiri, bizim edebiyatta, ne Divan ne de Halk Ģiiri geleneğine bağlanabilir.
Yahya Kemal‟i fikrinde ve dünya görüĢlerinde o kadar tuttuğu halde, Ģiirde onu
izlemekten kaçınmıĢtır. ÇağdaĢları gibi Anadolu Ģiirine ve folklora da gitmemiĢtir. ġiir
anlayıĢıyla biraz Ahmet HaĢim‟e yaklaĢtığı söylenebilir.
Ahmet Hamdi Tanpınar, önce Yahya Kemal, Mustafa ġekip (Tunç) gibi Ģair ve
düĢünürlerin çevresinde toplandığı felsefi düzeyde Bergsonculuğu, yazınsal düzeyde ise
saf sanat anlayıĢını benimsemiĢ, Dergâh dergisinde yayımladığı Ģiirleri ile görünmüĢtür.
Daha sonra Milli Mecmua, Hayat, OluĢ, GörüĢ dergilerinde de yazan Tanpınar, ilk
Ģiirlerinde, dönemin genel havasına uymuĢ, ister istemez Mehmet Kaplan'ın
"santimantalizm ve sembolizm devri" diye nitelediği o dönemin estetik anlayıĢına bağlı
kalmıĢtır.
8
Ancak, daha o zamandan "kapalı alemler olmasını" istediği olgunluk dönemi Ģiirlerinin
hemen tüm izleklerini bu dönem Ģiirlerinde de görmek olasıdır. Örneğin 1922 yılında
Dergah'ta yayımlanan "Kalbim" adlı Ģiirinde, kalbini Kaplan'ın sözleriyle "inzivanın"
'korkudan kısık bir nefes gibi' dalga dalga ürperip eridiği "bakımsız, eski bir saray'a
benzetmektedir" ve "bu sarayın içi kadar dıĢı da harap ve melankolik bir hava
taĢımaktadır: 'dallarda inlerken rüzgarın neyi / Mehtaba yükselen bir fıskiyeyi /
Beyhude düĢünür viran bir bahçe".
Tanpınar, Ģiirindeki estetik kaygıları yaĢamının sonuna kadar korumuĢ, Cumhuriyet
döneminin toplumsal çalkantılarından, akımlarından uzak tutmuĢtur yapıtını. "Fırtına,
sonsuzluk, esrarlı bitiĢ / Karanlık dağıtıyor meyvelerini / YemyeĢil bir ağaç, sarsıyor
geniĢ / Kollarında ufkun dört duvarını" dizeleriyle baĢlayan "Defne Dalı" adlı Ģiirini
OluĢ dergisinde yayımlarken (23 Nisan 1939, sayı 17) Mustafa Nihat Özön ile Halil
Vedat Fırıtlı Ģunları yazmıĢlardır: “Büyük harf sonu edebiyatını yoğuran nesil arasında
titiz bir estetik davasının bayrağını ısrarla omuzlarında taĢımıĢ olan Ahmet Hamdi
Tanpınar'ın Defne Dalı, uzun bir sanat çilesinin gayrı meĢ'ura açılmıĢ kapısından
sonsuzluğa ve esrarlı bitiĢe bir bakıĢtır.
Saf Ģiir yazma yolunda yirmi yıl beraber yürüdükleri arkadaĢları, baĢka kanaatlerin
arkasına takılarak Tanpınar'ı yalnız bıraktı. Ve o, sökecek kanlı Ģafağı bekleyen bir gece
kuĢu gibi ölümün sarı dünyasında renkler, kokular, baharlar ve hayaller aradı.”
Ahmet Hamdi Tanpınar, Ģiirlerinin yanı sıra öyküleri ve romanları ile de dikkati çekmiĢ,
özellikle Doğu / Batı sorunsalının aĢılması çabasını yansıtan denemeleri ve düĢün
yazılarıyla etkili olmuĢ bir yazardır. 19. Yüzyıl Türk Edebiyatı Tarihi onun edebiyat
tarihçisi olarak da önemini ortaya koyan bir çalıĢmadır ve Ģu ana kadar aĢılamamıĢ
durumdadır.
Roman ve hikayelerinde Ahmet Hamdi‟nin, çok mecazlı düĢünce ve söz nüansları ile
yüklü, soyut kelimelere çok yer veren öze dönük üslubu görülür. Nesir dilini,
Ģiirlerindeki üslûptan kesinlikle ayırmak zordur. Kılı kırk yaran tahlillere önem veren bu
Ģair yazıcı, olaylar ve nesneler üstündeki duyuĢ, düĢünce ve hayallerini anlatmaktan ayrı
zevk almaktadır. Makale ve tenkit gibi tabiatları icabı objektif olması gereken yazılarda
bile Ģairlik tarafı ağır basmaktadır.
9
Tanpınar, sanatçı kiĢiliğini, belki de en iyi biçimde "Antalyalı Genç Kıza Mektup"unda
vermektedir: "ġiirlerimin anahtarlarını roman ve hikayelerim verir. Mamafih roman
anlayıĢım Ģiir anlayıĢımdan fazla ayrılmaz. Orada da rüya kelimesi için söylediğim
Ģeyler, hatta rüyanın nizamı hakimdir. ġu farkla ki Ģiirde dolayısıyla kendimin, hikaye
ve romanlarımda kendimle beraber mümkün olduğu kadar hayatımın ve insanların -
kendimden baĢkaların - peĢindeyim. Ve baĢkalarına ait zamanın peĢinde".
Prof. Dr. Mehmet Kaplan “Tanpınar Hakkında Birkaç Söz” adlı yazısında Tanpınar‟la
ilgili olarak Ģunlara der ki: “Ahmet Hamdi Tanpınar Türk edebiyatının en büyük
yazarlarından biridir. Bu hükmü verirken kat‟iyen mübalağa ettiğimi sanmıyorum.
Dayandığım delil ve ölçütleri açıklayabilirim.
Edebiyatta değer, eserin her Ģeyden önce güzel olmasında, fakat aynı zamanda onun
insanı ve hayatı derinlik ve bütün zenginliği ile ifade etmesindedir. Ahmet Hamdi
Tanpınar‟ın eserlerinde bu vasıflar vardır.
1901 yılında doğan Tanpınar, gençlik yıllarında Yahya Kemal ve Ahmet HaĢim‟in
talebesi ve dostu olmuĢ, Batı edebiyatından Paul Valery ile Marcel Proust‟u kendisine
üstad olarak seçmiĢtir. Bu yazarlar edebiyatta güzellik ve mükemmeliyete ön planda yer
verirler. Ahmet HaĢim ile Yahya Kemal Türkiye‟de, Paul Valery ile Marcel Proust
Fransa‟da edebiyatın politik ve sosyal gayelerin emrinde bir propaganda vasıtası
olmasına karĢı çıkmıĢlardır. Onlara göre edebiyat, tıpkı resim ve musiki gibi “güzel
sanat”tır. Onlardan farkı boya ve ses yerine, insanı ve hayatı anlatmada bu iki vasıtadan
çok daha zengin olan dili kullanmasıdır. Tanpınar‟ın tenkidi yazılarını okuyanlar, onun
sık sık “dil” ve “mükemmeliyet” deyimlerini kullandığını görürler. Dil edebiyatı ifade
vasıtasıdır. Ġyi yazar odur ki kullandığı vasıtanın bütün imkanlarını bilir.
Mükemmeliyete bu imkanları aramakla ulaĢılır. Kelime, Ģiirde, adeta hassas terazi ile
tartıldığı için, dilin imkanlarını en iyi bilenler Ģairlerdir.
Değerli bir Ģair, büyük bir hikayeci ve romancı olan Tanpınar derin görüĢlerle dolu
denemeler de yazmıĢtır. BeĢ Ģehri XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Edebiyata dair
Makaleler ve YaĢadığım Gibi adlı kitaplarında sanatkar Tanpınar‟ın yanı sıra çok
okumuĢ, çok düĢünmüĢ bir fikir adamını da buluruz. Üstatları olan Yahya Kemal ve
Ahmet HaĢim fikre büyük önem vermemiĢlerdir. Tanpınar‟ın sanat eserlerinde bile fikir,
arka planda insan hayatını gizliden gizliye idare eden esrarlı kainat gibi derinleĢir.
10
Valery, sanat eserinde fikir, meyvenin içindeki besleyici gıda gibi erimiĢ olmalıdır, der.
Tanpınar‟ın Ģiirleri, hikayeleri, romanları bu prensibe tamamıyla uygundur. Okuyucu
onları okurken bir masal alemine girmiĢ gibi büyülenir. Hikayelerinde görüldüğü üzere,
Tanpınar, rüya ve masala büyük ehemmiyet verir. Modern psikoloji, rüya ve mitlerde
derin sembolik manalar bulmuĢtur. Fakat onlar aynı zamanda güzeldirler. Güzellik
kainatın altın anahtarıdır. Tanpınar‟ı okurken bunu derinden hissederiz.
Tanpınar‟ı onun istediği gibi, dura dura, içlerine sindire sindire okuyanlar, onu
sevecekler, yalnız ona karĢı değil, bütün sanata, insan ve kainata baĢka bir gözle
bakacaklar, kendilerini ebediyete götüren esaslı ıĢıklarla dolu bir yolda bulacaklardır.”
(Kaplan).
Tanpınar‟ı biraz da kendi ağzından dinleyelim:
“Fakir düĢmüĢ bir ailede doğdum. Buna rağmen çocukluğum epeyce mesut geçti.
Fakirlik, içimizde ve etrafımızda ahenk bulunmak Ģartıyla –ve Ģüphesiz muayyen bir
derecede– zannedildiği kadar korkunç ve tahammülsüz bir Ģey değildir. Onun da
kendine göre imtiyazları vardır. Benim çocukluğumun belli baĢlı imtiyazı hürriyetti. Bu
kelimeyi bugün sadece siyasi manasında kullanıyoruz. Ne yazık! Onu politikaya mahsus
bir Ģey addedenler korkarım ki, hiçbir zaman manasını anlamayacaklardır. Politikadaki
hürriyet, bir yığın hürriyetsizliğin anahtarı veya ardına kadar açık duran kapısıdır.
Meğer ki dünyanın en kıt nimeti olsun; ve tek insan onunla Ģöyle iyice karnını
doyurmak istedi mi etrafındakiler mutlak surette aç kalsınlar. Ben bu kadar kendi zıddı
ile beraber gelen ve zıtlarının altında kaybolan nesne görmedim. Kısa ömrümde yedi
sekiz defa memleketimize geldiğini iĢittim. Evet, bir kere bile kimse bana gittiğini
söylemediği halde, yedi sekiz defa geldi ve o geldi diye biz sevincimizden, davul, zurna,
sokaklara fırladık.
Nereden gelir? Nasıl birdenbire gider? Veren mi tekrar elimizden alır? Yoksa biz mi
birdenbire bıkar, "Buyurunuz efendim, bendeniz, artık hevesimi aldım. Sizin olsun,
belki bir iĢinize yarar!" diye hediye mi ederiz? Yoksa masallarda, duvar diplerinde
birdenbire parlayan, fakat yanına yaklaĢıp avuçlayınca gene birdenbire kömür veya
toprak yığını haline giren o büyülü hazinelere mi benzer? Bir türlü anlayamadım.
Nihayet Ģu kanaate vardım ki, ona hiç kimsenin ihtiyacı yoktur. Hürriyet aĢkı, –haydi
Halit Ayarcı‟nın sevdiği kelime ile söyleyeyim, nasıl olsa beni artık ayıplayamaz,
11
kendine ait bir lügati kullandığım için benimle alay edemez!– bir nevi snobizmden
baĢka bir Ģey değildir. Hakikaten muhtaç olsaydık, hakikaten sevseydik, o sık sık
geliĢlerinden birinde adamakıllı yakalar, bir daha gözümüzün önünden, dizimizin
dibinden ayırmazdık. Ne gezer? Daha geldiğinin ertesi günü ortada yoktur. Ve iĢin
garibi biz de yokluğuna pek çabuk alıĢıyoruz. Kıraat kitaplarında birkaç manzume,
resmi nutuklarda adının anılması kafi geliyor.
Hayır, benim çocukluğumun hürriyeti, hiç de bu cinsten bir hürriyet değildir. Evvela,
burası zannımca en mühimdir, onu bana hiç kimse vermedi. Bu sızdırılmıĢ altın
külçesini birdenbire kendi içimde buldum. Tıpkı ağaçta kuĢ sesi, suda aydınlık gibi. Ve
bir defa için buldum. Bulduğum günden beri de küçücük hayatım, fakir evimiz,
etrafımızdaki insanlar, her Ģey değiĢti. Vakıa sonraları ben de onu kaybettim. Fakat ne
olursa olsun bana temin ettiği Ģeyler hayatımın en büyük hazinesi oldular. Ne dünkü
sefaletim, ne bugünkü refahım, hiçbir Ģey onun mucizesiyle doldurduğu seneleri benden
bir daha alamadılar. O bana hiçbir Ģeye sahip olmadan, hiçbir Ģeye aldırmadan yaĢamayı
öğretti.
Lüzumsuz hiçbir Ģeyin peĢinde koĢmadım. Hiçbir ihtirasın peĢinde beyhude yere emek
sarf etmedim. Hiçbir zaman sınıfımızın birincisi veya ikincisi, hatta yirmincisi olmak
istemedim.
Fatih RüĢtiyesindeki sınıfımızın kalabalık mevcudu bana, etrafımdaki yarıĢı en geri
sıralardan, isterseniz buna kral locası deyin, seyretmek imkanını verdi. Ġnsan iĢlerine
uzaktan bakmayı oradan öğrendim.
ArkadaĢlarımın çoğu gibi mektebe lalalarla, uĢaklarla gitmedim. Ne yeni, süslü
elbiselerim, ne su geçmez potinim, ne sıcak paltom vardı. Daima diz kapaklarım yamalı,
daima dirseklerim biraz dıĢarıya fırlamıĢ gezdim. Hiç kimse mektebe giderken bin türlü
sıkı tembihle beni öpmedi, ne de akĢamüstü yolumu dört gözle beklediler. Hatta eve ne
kadar geç gelirsem etrafımdakiler o kadar rahattı. Bununla beraber mesuttum. Bütün bu
Ģeylerin yokluğuna karĢılık hayatı ve sokağı kazanmıĢtım. Mevsimler, insanlar,
hayvanlar, eĢya en munis, en değiĢik yüzleriyle benimdiler.
Günde iki defa Edirnekapı ile Fatih arasındaki yolu en uzun zaman içinde, her adımı
ayrı ayrı hayaller peĢinde atarak, gider gelirdim. Vakıa on yaĢlarıma doğru bu mesut
12
hayatı bir ihtiras bulandırdı. Dayımın sünnet hediyesi olarak verdiği saatle hayatımın
ahengi biraz bozulur gibi oldu. Bir ihtiras ne kadar masum olursa olsun yine tehlikeli bir
Ģeydir. Bununla beraber mesut yaradılıĢım onun hayatımı büsbütün çığırından
çıkarmasına mani oldu. Bilakis ona bir istikamet verdi. Yani hayatım onunla Ģekil aldı.
Belki de bana hürriyetin asıl kapısını o açtı (Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü).
Ahmet Hamdi Tanpınar, altmıĢ bir senelik yaĢamında, okurlarının karĢısına Ģair, roman
ve öykü yazarı kimlikleriyle çıkmıĢtır. II. MeĢrutiyet ve Cumhuriyet Dönemleriyle
beslenen yaĢamsal zenginliği onu Cumhuriyet Dönemi‟nin önemli isimlerinden biri
yapmıĢtır. Ayrıca, bu zenginlik ona "Doğu ile Batı, geçmiĢ ile gelecek arasında bir
köprü kurma, hem Doğu hem de Batı kültürünün etkilerini yansıtan yapıtlar" üretme
olanağı tanımıĢtır (Ana Britanica: 382). Buradan yola çıkarak Tanpınar öykücülüğünün
altında yatan felsefeyi Ģu Ģekilde açıklayabiliriz: yazar, iki ayrı kültürü sentezleyerek
bunu eserlerindeki kurgu üzerine oturtmuĢtur. Yine de bu sentez içinde, yazarın düĢünce
akıĢının durağan kalıplar içinde kaldığını söylemek pek de mümkün olmaz. Diğer bir
deyiĢle, "Tanpınar, Türk mantık ve ahlakçılığından Batılı akılcılığa geçer. Kesin
sonuçlara varıp katılaĢmaktansa, aramayı, düĢünmeyi, sezmeyi seven çok renkli bir
yazardır" (Karaalioğlu: 537).
Tanpınar'ı değerlendirirken Türk öykücülüğüne hangi yönden katkıda bulunduğu,
yaĢam felsefesi doğrultusunda geliĢtirmiĢ olduğu tekniği ve içinde var olduğu zaman
göz önüne alındığında Doğu-Batı ikilemine nasıl yaklaĢtığı, bu yaklaĢımı eserlerinde ve
dil kullanımında nasıl yansıttığı sorgulanabilir.
Selim Ġleri‟ye göre Tanpınar'ın öykücülüğünü iki evrede incelemek mümkündür:
1943'te yayınlanan Abdullah Efendi'nin Rüyaları ilk evreyi oluĢturur. Bu ilk öykü
kitabıyla Tanpınar "öykücülüğümüzde kiĢisel kargaĢanın, kiĢilik yanılsamalarının,
yaĢamı gerçekliği dıĢında da algılamanın çok baĢarılı örneklerini verir." (Ġleri, 1975:15).
Bu kitaptaki öyküler güç öykülerdir aslında; genel çizgiyi, kiĢilerin duygusal
çöküntüleri ve kendi benliklerine sığınarak yaĢamdan belki de kaçmaları
oluĢturmaktadır. Tanpınar'ın ilk öyküleri göz önüne alındığında, öykülerin Türk
öykücülüğüne kazandırdığı yapı ve konu özelliklerine hem olumlu hem de olumsuz
eleĢtiride bulunmak mümkün olmaktadır. Öncelikle denilebilir ki bu öyküler, bir
öykücü olarak Tanpınar‟ın "dünyaya bakıĢında ilerici bir tutumu savunmaz, kiĢisel
13
kalmanın savunmasına giriĢir." (Ġleri,1975:15). Yine Ġleri‟nin sözleriyle diyebiliriz ki
"öykü okurunu köklü bir ekin birikimiyle donatır." (Ġleri, 1975:15). Tanpınar'ın
öykücülük yaĢamının ikinci evresini oluĢturan Yaz Yağmuru kitabı ise "Tanpınar'ın ilk
yapıtında belirsiz bıraktığı ruhsal çatıĢmaları daha somut düzeyde iĢler." (Ġleri,
1975:15). Bu aĢamada öyküler yine güç ve gizemlidir ama okuyucu gizemli olanı somut
gerçeklikle bütünleĢtirebilir. Sonuç olarak Tanpınar'ın ikinci aĢamasında dili, kurguyu
ve içeriği daha bütünlüklü bir Ģekilde toplamayı baĢarıp okuyucusuna sunduğunu
söyleyebiliriz.
Tanpınar öykücülüğünü belirgin kılan özellikleri "dili, öykü konuları ve öykü kiĢileri"
olarak üç ana grupta toplamak mümkündür.
Yazar, öykülerinde "seçkin, çeĢitli mecazlarla, düĢüncelerle, soyut sözcüklere geniĢ yer
veren kendine özgü zengin bir cümle yapısı" kullanmaktadır; "Ģiir dili ile nesir dili
arasında kesin bir ayrılık görülmemektedir" (Karaalioğlu, 537). Bunun yanı sıra,
Tanpınar dil anlayıĢını da Ģu sözlerle dile getirmektedir: "dil ve dille üretilen eserler
dilin içinde geliĢtiği milliyet ruhuyla yakın alakalıdır" (Karaalioğlu, 537).
Tanpınar'ın öykülerinde yoğun olarak iĢlenen kavramlardan biri de 'zaman' dır. 'Zaman'ı
değiĢik boyutlarıyla kavrama ve bunu kurgu yoluyla açıklama arzusu öykülerin
genelinde sezilmektedir. Bunu Tanpınar'ın genel bir özelliği olarak yorumlayan Gürsel
Aytaç ise Ģöyle der: "Tanpınar, 20. yy. Avrupa Edebiyatı'nın ortak problemi sayılan
"zaman" kavramıyla hem konu hem de anlatım tekniği bakımından ilgilendiğini
göstermiĢtir. "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" (1954) adlı romanda modern çağın, insanı
saate tutsak eden yaĢama temposu baĢta olmak üzere toplum mekanizmasının çeĢitli
unsurlarını hicivci bir bakıĢ açısından ele alır.
Tanpınar, önce mesleği, daha sonra yazdıklarıyla isminin önüne sayısız sıfatlar
getirilebilecek türden verimli, verimli olduğu kadar da eserleriyle Türk düĢünce ve
edebiyatına ismini büyük harflerle yazdırmayı baĢarabilmiĢ bir düĢün ve edebiyat
adamıdır: Romancı, öykücü, Ģair, edebiyat tarihçisi, deneme yazarı, eleĢtirmen, tiyatro
yazarı; musiki, plastik sanatlar, mimari; kültür ve düĢünce tarihimiz üzerine yaptığı
katkılarla çok boyutlu konularda derinlemesine fikirler ileri sürüp kalem oynatmıĢ bir
yazar... Bir de bunlara akademisyenliğinin yanında siyaset adamlığını da ekleyebiliriz.
AltmıĢ yıllık ömründe verimliliği tartıĢılamayacak birisidir o.
14
Tanpınar, “Bende Ģiir esastır. Oradan etrafa geniĢlerim.” ifadesiyle Ģairlik vasfını her
Ģeyin önünde tutmaktadır. ġiir, sanatçının bütün ketumluğunu olabildiğince üzerinde
taĢıyan bir nokta olmuĢtur. Onda Ģiirin esas olması bütün olaylara ve olgulara karĢı
sanatçı kiĢiliğinin gözüyle baktığı anlamına gelir. Bütün diğer eserleri birer Ģiirdir.
Romanları, hikayeleri, makaleleri, denemeleri ve hatta edebiyat tarihçiliği bile Ģiir
dilinin gizemli koridorlarında dolaĢan bir sırdır adeta. Eserleri, özellikle Ģiirleri
okundukça çoğalan, çoğaldıkça etrafa yayılan anlamlar dünyasının merkezini oluĢturur.
Tanpınar, bütün boyutlarıyla ele alındığında, kendi “Ģahsi masalının” derinden derine
gizli bir örgüyü taĢıdığı görülür. Bu Ģahsi masal yalnız örülmüĢtür. Tanpınar, bu Ģahsi
masalı örerken Türk toplumunun sosyal ve tarihi arka planını kendine dekor olarak
benimsemiĢtir. Kendine özgü ve ĢaĢırtıcı yorumlarıyla hala bu Ģahsi masalı
aydınlatmaya çalıĢırız. Tanpınar‟ın anlattığı masal, kendi yalnızlığıdır: “Ben hatta
asrımda yalnızım.” der. Ġleri sürdüğü fikirlerle hemen bütün eserleriyle ilgi odağı haline
gelerek edebiyatımızın, kültürümüzün ve Türk fikir hayatının klasikleri arasında yer
almaya her yönüyle layıktır.
ġiirlerini, hocası Yahya Kemal gibi, müthiĢ bir dikkat ve titizlikle kaleme almıĢtır.
ġiirinde hiçbir gündelik düĢüncenin ve basit yargının etkisi altında kalmaksızın estetik
kaygıyı ön plana aldığı görülür. Tanpınar Türk edebiyatında; “estetik anlayıĢı” batılı bir
formda anlayarak içeriğine Türk kültür mirasının mücevherlerini yansıtmıĢ ve
derinleĢtirmiĢ bir sanatçıdır. O bu haliyle bir “estet”tir. Estetik kaygı onun bütün
eserlerinde görülen gizli bir ruhtur. ġairanelik adına yapılmayan bir estetiktir bu. ġiir
belirgin bir zihin ve ruh yapısının yazıya yansıtılıĢ Ģeklidir. Tabiata da sanat yapıtlarına
da bu estetik kaygı ile ve bu anlayıĢla bakar. Bu yönüyle gerçek bir “estet”tir Tanpınar.
Tanpınar‟ın Ģiir dili Türkçenin ıĢıldayan kristal avizesi gibidir. Onun Ģiirinde eski
sözcükler sonradan görmelerin gösteriĢ adına taktıkları pahalı süsler gibi durmaz. Onun
dili kullanma biçimi tarihle, kültürle her Ģeyden önemlisi medeniyet anlayıĢıyla bir
bütünlük içindedir. Onun Ģiir dilinden çıkan ıĢıltılar, geleceğe ıĢık tutar. Eskiyi “an”da
yorumlayarak geleceğin parıltılı bir kutup yıldızıdır. Sözcükleri bir kuyumcu gibi bütün
titizliğiyle ve dikkatiyle ölçüp biçer. ġiirlerinde ne bir fazlalık ne de bir eksiklik görülür.
Tanpınar‟ın diğer eserleri de Ģiirleri gibi dil iĢçiliğinin estetikle yoğrulmuĢ halini
yansıtır. Hem Ģiirlerinde hem de diğer eserlerinde ortak olan duygu “medeniyet
15
buhranı”dır. 20. yüzyıl Türk fikir hareketinin içinde önemli ve farklı bir yere sahip olan
Tanpınar, medeniyet krizinin sosyal hayatımız içerisindeki yansımalarını okumaya
çalıĢır. Kültür tarihimizin derinliklerinde unutulan önemli meseleleri gün yüzüne
çıkararak önemli tartıĢma alanları oluĢturmuĢtur. Kültürümüze ve tarihimize yeni bir
gözle bakmayı teklif eden Tanpınar, geçmiĢin kültür mirasını “an”da yorumlayarak
anlamaya ve geleceğe aktarmaya çalıĢmıĢtır. Tanzimat‟la birlikte pusulasını batıya
çeviren Türk toplumunun yaĢadığı batılı düĢünme tarzının, yaĢam biçiminin, estetiğinin
ve sanatının yarattığı derin zihinsel bunalımı eserlerine yansıtmıĢtır Tanpınar.
Medeniyet buhranını kendi bireysel dünyasında yasayan Tanpınar, entellektüel olmanın
yalnızlığını içten içe yaĢamıĢtır. “Ne içindeyim zamanın, / Ne de büsbütün dıĢında; /
Yekpare, geniĢ bir anın / Parçalanmaz akıĢında” dizeleriyle doğu ile batı arasında
sıkıĢmıĢ bireyin medeniyet bunalımı içindeki kararsızlığını ifade eder. O ne zamanın
içinde ne de dıĢındadır. Bazen “an”ın bazen zamanın adamıdır. Kimi zaman da ikisi de
değildir. Ne ġark‟tadır ne Garp‟tadır. “Olup ile olamamanın eĢiği”ndedir.
Felsefi okumalarla romanlarını ve hikayelerini zenginleĢtiren Huzur romanı “eĢikte olup
olamama”nın, “zamanın içinde ve dıĢında olma”nın gizli bir kaderini anlatır. Mümtaz,
kültür ve medeniyet bunalımının önemli bir tipolojisi haline gelir Huzur‟da. Huzur,
Tanpınar‟ın hala üzerinde konuĢulan ve tartıĢılan önemli bir eseri olmasının yanı sıra,
roman kahramanı Mümtaz‟ın yaĢadığı çeliĢkiler, bunalımlar, kültür tarihimizin
zenginliği estetik bir tarzda ele alınır. Nasıl ki Mümtaz hayatın tahterevallisinde bir
oyana bir bu yana salınıyorsa Tanpınar da Mümtaz‟ın kader birlikteliğini paylaĢır.
Mümtaz‟la birlikte Tanpınar da kaderin sarkacında doğu ile batı arasında salınıp durur.
Kader, Huzur‟da bireyleri Ģiir ve musikinin kıĢkırtıcı güzelliğinde avutur. Bireylerin
kiĢisel hayatından yola çıkarak toplumsal hayatın bütününü yansıtmaya çalıĢır. Hem
doğu hem batı felsefesinin iç içeliğine Ģahit oluruz Huzur‟da.
Freud ve Bergson gibi batılı filozofların Tanpınar‟daki etkisi bütün eserlerinde görülür.
Rüya kavramı bu filozofların fikirleri etrafında romanlarına ıĢık tutar. Doğunun mistik
felsefesini batılı bir dikkatle anlamaya çalıĢır. Bu anlama çabası süreklidir. Tanpınar,
bitmemiĢlik hissini o kadar kuvvetle hissettirir ki “Mahur Beste”si bu yönüyle
sanatçının kaderini temsil eder. Çünkü bu metni bitmemiĢ olarak buluruz. Fikirleriyle
hala güncelliğini ve tazeliğini korumaktadır.
16
“Modern Türk edebiyatı bir medeniyet kriziyle baslar.” diyen Tanpınar, doğu
medeniyeti ve batı medeniyeti sorununu derinlemesine yaĢar. Doğu – batı çatıĢmasını
Türk insanının yaĢadığı değerler kargaĢası olarak görür. Türk fikir hayatına dair önemli
düĢünceler ileri süren sanatçı, hikaye ve romanlarında medeniyet buhranını, zihniyet
ikiliğini tema olarak alır. “ġiir, söylemekten ziyade bir susma iĢidir. ĠĢte o sustuğum
Ģeyleri hikaye ve romanlarımda anlatırım.” diyerek doğu – batı zıtlığına ait fikirlerini bu
metinlerde görürüz. Öyle ki Yahya Kemal, ġeyh Galip, Baki ve Nedim ile birlikte
Fransız Ģiirinin Baudelaire, Mallarme, Valery gibi farklı medeniyetlere ait sanatçılarını
Tanpınar‟da kol kola görürüz.
Tanpınar‟ın hikayeleri de bahsettiğimiz doğu – batı ikiliğinin gölgesi altında kalır. Bu
felsefi anlayıĢına uygun dil geliĢtiren Tanpınar, “Ġnsanı çok darlaĢtırdık, hedefler çok
belli. Hayat birçoklarının kafasında zenginliğini kaybetmiĢ gibi.” diyerek hayatı
bütüncül bir bakıĢ açısıyla yakalamaya çalıĢan insanı öykülerinde arar. “Erzurumlu
Tahsin” hikayesi hayata karĢı geniĢ ufukla bakmaya çalıĢan bir kiĢiyi anlatır.
Tanpınar, hayatı ve hayata dair her ayrıntıyı güzelliğin ve musikinin dayanılmaz
hoĢluğu içinde aramaya çalıĢmıĢtır. O bütün varlıkları ve nesneleri görüntüsüyle değil
içinde taĢıdıkları güzellikleriyle ve insanı ĢaĢırtan derin anlamlarıyla yorumlamaya
çalıĢır. Tanpınar‟ın zengin kurgu atmosferi herkesi kendi içine çekerek insanın
kendisine ayna tutar. Gözleri kamaĢtıran bir mücevher, bir “kutup yıldızı”dır “o”.
1.3. Eserleri
ġiirleri: Bütün ġiirleri (1976)
Romanları: Mahur Beste (1975), Huzur (1949), Sahnenin DıĢındakiler (1973), Saatleri
Ayarlama Enstitüsü (1961), Aydaki Kadın (1987)
Öyküleri: Abdullah Efendi'nin Rüyaları (1943), Yaz Yağmuru (1955), Hikayeler
(KitaplaĢmayan iki hikayesiyle birlikte tüm öyküleri, 1983)
Deneme: BeĢ ġehir (1946), Edebiyat Üzerine Makaleler (1969), YaĢadığım Gibi (1970)
Antolojiler: Tevfik Fikret (1937), Namık Kemal (1942), Yahya Kemal (1940), 19. Asır
Türk Edebiyatı Tarihi (Ancak birinci cildini tamamlayabildi, 1942)
17
2. BÖLÜM: SÖZLÜKBĠLĠM
Sözlükbilim, bir dilin ya da karĢılaĢtırmalı olarak çeĢitli dillerin sözvarlığını sözlük
biçiminde ortaya koymaya yönelen, bu amaçla yöntemler koyarak uygulama yollarını
gösteren bir bilim dalıdır (Aksan, 2000:70).
Sözlük ise bir dilin, (ya da birden çok dilin) sözvarlığını, söyleyiĢ biçimleriyle,
yazımlarıyla veren, bağımsız biçimbirimleri temel alarak bunların, baĢka öğelerle
kurdukları söz öğeleriyle birlikte anlamlarını, değiĢik kullanımlarını gösteren bir söz
varlığı kitabıdır.
Bir konuĢucunun etken ya da edilgen biçimde tanıdığı tüm dilsel ulamlara da sözlük
denir. O halde sözlüğün birçok değiĢik anlamı vardır: Bir ülkenin dilinin sözlüğü, bir
kiĢinin, bir yazarın, bir bilimin, bir etkinliğin sözlüğü gibi. Örneğin YaĢar Kemal‟in
yapıtlarında kullanılan yerel dil kullanımları belirten sözcükler için ayrı bir sözlük
oluĢturulmuĢtur. Kaldı ki YaĢar Kemal‟in tüm yapıtlarında kullandığı sözcükler de onun
“sözlüğünü” oluĢturur (Günay, 2007:29).
M.Ö. ikinci asra ait olduğu bildirilen ilk örneğinden (Aristophanes‟in sözlüğü),
Türkçenin tespit edilmiĢ ilk ve kapsamlı sözlüğü olan Divanü-Lügat-it-Türk‟e ve oradan
günümüze gelinceye değin sözlük denen kaynaklar, hazırlanıĢ amaçları ve taĢıdıkları
nitelikler bakımından oldukça çeĢitlenmiĢtir. Bunları Ģöyle gösterebiliriz:
1. Bir ya da birden çok dilin sözvarlığını iĢleme bakımından:
a) Tek dilli, b) çok dilli sözlükler.
2. Sıralama biçimine göre:
a) Abecesel sözlükler b) kavram (ya da kavram alanı) sözlükleri.
3. Ele alınan sözvarlığının niteliğine göre:
a) Genel sözlükler (ortak dil, yazı dili sözlükleri, ansiklopedik sözlükler).
b) Lehçebilim sözlükleri.
c) EĢanlamlı, eĢadlı, tersanlamlı öğeler sözlükleri.
18
ç) Yabancı öğeler sözlükleri.
d) Tarihsel sözlükler.
e) Kökenbilgisi sözlükleri.
f) Uzmanlık alanı sözlükleri (terim sözlükleri).
g) Argo sözlükleri.
h) Deyim ve atasözü sözlükleri.
ı) Anlatımbilim sözlükleri.
i) Sanatçı ve metin sözlükleri.
j) YanlıĢ yerleĢmiĢ öğe sözlükleri.
k) Tersine sözlükleri ve baĢka sözlük türleri (Aksan, 2000:76).
2.1. Sanatçı ve Metin Sözlükleri
Yukarıdaki tasnifte görüldüğü üzere sanatçı ve metin sözlükleri, sözlüğün içerdiği
sözvarlığının niteliğine göre düzenlenen sözlükler sınıfına girmektedir. Bu sınıftaki
sözlükleri a maddesindeki Genel sözlükler ve diğerleri olarak tasnif etmek de
mümkündür. Böylece oluĢan diğer sınıfa “özel sözlükler” ismini verebiliriz ki
içerdikleri söz varlığı dilin sınırları belirlenmiĢ, özel kullanım alanına girmektedir. Özel
sözlükler dilin konuĢurlarının geneli tarafından değil de biri veya bir kısmı tarafından
kullanılan sözvarlığını içerirler.
Bir sanatçının, bir yazar, ozan ya da düĢünürün, yapıtlarında geçen öğeleri toplayan
sözlükler hem dil incelemeleri, hem de yazın çalıĢmaları açısından önemlidir; sanatçının
kiĢiliğini, ilgi alanını, önem verdiği kavramları yansıttığı kadar, dil içinde kendi
kullandığı sözvarlığını belirlemesi dolayısıyla da yararlıdır. Bu tür yapıtların batıda
yayımlanmıĢ pek çok örneği vardır. Bizde de Ali Püsküllüoğlu‟nun “YaĢar Kemal
Sözlüğü” anılabilir (Aksan, 2000:82).
Her ne kadar Aksan‟ın da yukarıda belirttiği gibi sözlüklerimiz arasında yazar sanatçı
sözlükleri pek fazla yer iĢgal etmese de bu konuda gerek üniversitelerde gerek
üniversite dıĢında son zamanlarda yapılan çalıĢmaları Ģöyle sıralayabiliriz:
19
1999‟da Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü öğrencisi Ahmet Dursun
tarafından hazırlanmıĢ, “Safahat‟ın Sistemik Sözlüğü” adlı yayınlanmamıĢ yüksek
lisans tezi. 2007‟de Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü öğrencisi Furkan
Öztürk tarafından hazırlanmıĢ, “Baki Divanı Sözlüğü - bağlamlı dizin ve iĢlevsel
sözlük” adlı yayınlanmamıĢ doktora tezi. 2009‟da Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü öğrencisi Serper Acar tarafından hazırlanmıĢ, “Necati Bey Divanı Sözlüğü -
bağlamlı dizin ve iĢlevsel sözlük” adlı yayınlanmamıĢ yüksek lisans tezi.
Ayrıca Sakarya Üniversitesi‟nde Prof. Dr. M. Mehdi Ergüzel danıĢmanlığında
yürütülmüĢ bir dizi yayınlanmamıĢ yüksek lisans tezini de burada zikretmek gerekir:
2002‟de Firdevs Temizel Akar tarafından hazırlanmıĢ, “Nedim Divanının Kelime
Grupları ve Sözlüğü”; 2007‟de Yasemin Sevindim tarafından hazırlanmıĢ, “Nef‟i
Divanının Sözvarlığı” ve Aylin Uysal tarafından hazırlanmıĢ, “Ahmet Hamdi
Tanpınar‟ın -Edebiyat Üzerine Makaleler-inde Kelime Grupları ve Sözvarlığı”; 2008‟de
Gül Gültekin tarafından hazırlanmıĢ, “Baki Divanındaki Kelime Grupları ve Sözvarlığı”
ve Elif Ertuğrul tarafından hazırlanmıĢ, “Fuzuli Divanı Sözvarlığı, Kelime Grupları”;
2009‟da Ebru Kır tarafından hazırlanmıĢ, “Yahya Kemal Beyatlı‟nın Nesirlerinde
Sözvarlığı”; 2010‟da ġule Yılbır tarafından hazırlanmıĢ, “Zati Divanındaki Kelime
Grupları ve Sözvarlığı” ve Enver Ural tarafından hazırlanmıĢ, “ġeyh Galib Divanı
Kelime Grupları, Dizin ve Sözvarlığı”
Bunlara bir de Yrd. Doç. Dr. Cevdet ġanlı tarafından kitap seviyesinde yayınlanmıĢ
“Safahat Sözlüğü (Çağrı Yayınları, Ġstanbul 2010)”nü de ilave edebiliriz.
20
3. BÖLÜM: “19. ASIR TÜRK EDEBĠYATI TARĠHĠ”NĠN DĠZĠNĠ
A
A. Adnan Adıvar : Türk hekim ve bilim tarihçisi (1882-1955).
a. 893 [=1]
Abbas : Abdülhak Hamid Tarhan‟ın
“Zeynep” adlı eserindeki kahraman.
a. 12245, 12541, 12541, 12553, 12553, 12564
a.+a 12535, 12538, 12576 a.+ın 12536, 12544, 12551, 12561, 12589
a.+la 12536 [=15]
Abbasi : Resul-i Ekrem'in (A. S.M.) amcası Hz. Abbas'ın neslinden gelen veya aynı sülâleden gelenlerin kurdukları devlete mensup olan.
a. 78 a.+ler 666 [=2]
Abbasoğulları : bkz.(Abbasi) a.+nın 5410 [=1]
Abdi Efendi : Türk tuluat sahnesinin ünlü temsilcisi.
a.+ye 8844 [=1]
Abdullah Cevdet : Osmanlı siyaset adamı ve düĢünür.
a. 9666 [=1]
Abdullah ÇavuĢ : Namık Kemal‟in
“Vatan yahut Silistre” adlı eserindeki kahraman.
a. 8377 a.+u 8360 [=2]
Abdullah Efendi : Namık Kemal‟in
“Ġntibah” adlı eserindeki kahraman.
a. 8912, 8956
a.+nin 10948, 1309, 8960, 8963
[=6]
Abdullah Molla :Layihası bulunan bir kazasker.
a. 1224, 1299 a.+nın 1222, 1300 [=4]
Abdurrahman Adil Bey : Dönemin önemli hukukçularından.
a.+in 5382 [=1]
Abdurrahman’ı-Salis : Abdülhak Hamid Tarhan‟ın bir eseri.
a. 12302, 12401 [=2]
Abdurrahman PaĢa : Osmanlı Devleti'nin ilk kuruluĢ yıllarında gösterdiği yararlılıklarla ün kazanmıĢ bir komutandır.
a.+nın 1453 a.+yı 1454 [=2]
Abdurrahman ġeref : Hükümet adamı ve Son Osmanlı Saray tarihçisidir (vakanivüs).
a. 4952
a.+in 5302 [=2]
Abdurrahman ġeref Bey : bkz.
(Abdurrahman ġeref) a. 2804 [=1]
Abdülaziz : 32. Osmanlı PadiĢahıdır.
a. 10327, 12248, 3139, 3380, 3472, 3505, 3607, 3726, 3904, 4771, 4788, 4795, 4803, 4822, 4946, 5088, 5571, 606, 6812, 6894, 6917, 7531, 7807, 7840, 7886, 8049, 8342, 8382, 8497, 8908, 9835, 9873
a.+e 4918, 5058, 5384, 6955, 7349, 7985, 9325
a.+i 3635, 7345, 7387, 7825, 9326
a.+in 10786, 10990, 12216, 3597, 3643, 3644, 3727, 3906, 4773, 4819, 4898, 6683, 6685, 6803, 6816, 6899, 6901, 7348, 7362, 7365, 7369, 7387, 7443, 7968, 7970, 8412, 8518, 9495, 9847, 9876
a.+le 4198, 5041, 6770 [=77]
Abdülaziz Han : bkz. (Abdülaziz) a. 6704, 7832
a.+a 6782, 7274, 7492 a.+da 7816
a.+ı 4172
a.+ın 3440, 3452, 3731, 4899, 5018, 5575, 7359, 7976
[=15]
Abdülhak Hamid : Türk Ģair ve oyun yazarı.
a. 10945, 10945, 11122, 11333, 11416, 11751, 11901, 12600, 12945, 12980, 4654, 6172, 6207, 6427, 8088
a.+deki 3320 a.+den 3733 a.+dir 10586 a.+e 6173, 7719
a.+in 6204, 6209, 6248, 6428, 6639, 8084, 8415
[=27]
Abdülhak Molla : Ġzzet Molla‟nın arkadaĢı, saray adamlarından hekimbaĢı.
a. 10953, 11167, 1994, 2553, 3170, 3218
a.+nın 10953, 10961, 11001, 2545, 2551, 3317
[=12]
Abdülhak ġinasi Hisar : (Ġstanbul, 14 Mart 1887 - 3 Mayıs 1963) Türk romancı, yazar.
a. 11141 [=1]
Abdülhalim Bey : Sami PaĢazade‟nin kardeĢi.
a.+e 5163 [=1]
Abdülhalim Efendi :Muallim Naci‟ye Hulûsi mahlasını veren hoca.
a.+den 12895
[=1]
Abdülhalim Memduh : Hamid mektebine mensup bir Ģair.
a. 10540, 5985 [=2]
Abdülhamid : 27. Osmanlı padiĢahıdır.
a. 10019, 10151, 10281, 10749, 11001, 11097, 11103, 11319, 11483, 12272, 12431, 3520, 3661, 3663, 3698, 3727, 3732, 4075, 5271, 5324, 6448, 6731, 6834, 6843, 6859, 6863, 6895, 7918, 8047, 8052, 9205, 9828, 9870, 9900, 9918
a.+e 11100, 12291, 3891, 4013, 4035, 5334, 5666, 6732, 8059, 9415
a.+i 10035, 4075
a.+in 10991, 10992, 11226, 11586, 12917, 3657, 3739, 4012, 4960, 5162, 5168, 5193, 5316, 6831, 6839, 6843, 6851, 7679, 7994, 8018, 8054, 8414, 9865, 9872, 9890, 9893, 9913
a.+le 7681 [=75]
Abdülhamid Efendi : bkz.
(Abdülhamid) a. 4938 [=1]
Abdülhamid Han : bkz.
(Abdülhamid) a.+a 11323 a.+ın 4948 [=2]
Abdülhamid I : (Abdülhamid) a. 1189, 1197, 1268, 1329, 1358, 1371, 1384, 1447, 1622, 2536 a.+in 11003
[=11]
Abdülhamid II : 34. Osmanlı padiĢahı ve 98. Ġslam halifesidir.
a. 2359, 4014 a.+nin 5300
a.+ye 5172, 9137, 9850 [=6]
Abdülhamid Ziyaeddin Bey : Ziya PaĢa‟nın asıl adıdır. Türk yazar, Ģair ve devlet adamı.
a. 6659 [=1]
Abdülkerim PaĢa : Osmanlı serdar- ı ekremlerinden.
a.+nın 7975 [=1]
Abdüllahü’s-Sagir : Abdülhak Hamid Tarhan‟ın bir eseri.
a. 11321, 12176, 12302 a.+de 12792, 12799 a.+in 12214
[=6]
Abdüllatif PaĢa : Namık Kemal‟in babası.
a.+dan 7537 a.+nın 7536, 7536 [=3]
Abdülmecid : 31. Osmanlı padiĢahıdır.
21
a. 10785, 2327, 2876, 2919, 3014, 3143, 3415, 3898, 3904, 4801, 5622, 6447, 6710, 7344, 7359
a.+e 3573, 3577
a.+in 3290, 3405, 3887, 7346, 7352
[=22]
Abdülmecid Han : bkz.
(Abdülmecid) a. 6481 a.+a 7345 a.+ı 2959
a.+ın 2800, 2963, 3081, 6152, 6707, 7349
[=9]
âb-ı Abdülmecid Han : Abdülmecid Han‟ın suyu.
a.+ı 7345 [=1]
Abdülvehab Efendi : Abdülhak Hamid Tarhan‟ın “Ġçli Kız”daki kahraman.
a. 12109 [=1]
Abdürrahmanü’s-Sâlis : Abdülhak Hamid Tarhan‟ın bir eseri.
a.+in 11410, 12326 [=2]
abes : boĢ, mânâsız.
a. 11783, 12026, 12660, 2188, 5967
a.+e 12721 a.+le 6997 [=7]
abesleĢ- : Manasız davranmak.
a.-en 12015 [=1]
âb-ı sükûn : Ġran'da yarı kurumuĢ büyük bir göl ve bu göle dökülen bir ırmağın adı.
a. 8599 [=1]
âbide : Tapınak.
a.+si 3784 a.+sidir 3199 a.+sinde 10692 [=3]
abla : Ġki kız kardeĢten büyüğü.
a.+sını 4547 [=1]
abstre : Soyut sanat.
a.+sinde 6029 [=1]
acaba : ġüphe, kuĢku
a. 10046, 11198, 12830, 2161, 3872, 4127, 5720
[=7]
academiue : yüksekokul.
a.+i 504 [=1]
acaip/acayip : garip, tuhaf.
a. 4203, 6800, 6825, 6885, 7821, 11400, 11680, 12270, 12559, 12598, 12955, 1766, 540, 5477, 7942, 8544
[=16]
acaiplik/acayiplik : gariplik, tuhaflık.
a.+e+(acayipliğe) 12739 a.+ine+(acayipliğine) 12497
[=1]
accessoire : Konunun gerektirdiği ölçüde kullanılan, bir sahne içinde yer alan veya oyuncunun dekor gereği kullandığı çeĢitli eĢya.
a. 8244 [=1]
acele : Çabuk.
a. 1341, 3338, 373, 4480, 5492, 6436, 6820, 7515
a.+sinden 8355 a.+sini 6824 a.+siyle 4584 [=11]
aceleci : Çabuk davranan.
a. 5342 [=1]
Acem : Ġranlı.
a. 10455, 3966, 7459 a.+e 8633
a.+lerin 5896 [=5]
Acemâne : Yabancı gibi.
a. 9631 [=1]
Acemce : Bu dille yazılmıĢ olan.
a. 9255 a.+yi 6659 [=2]
acemi : Tecrübesiz.
a. 10178, 10180, 10197, 10522, 12779, 5792, 6023, 8403, 8408, 8477
a.+dir 10245, 6221 [=12]
acemice : Beceriksizce.
a. 3338, 6026, 6364, 6564, 9580
[=5]
acemilik : Acemi olma durumu.
a. 10248, 10522, 12101, 6222, 6405
a.+e+(acemiliğe) 1744 a.+i+(acemiliği) 10170 a.+in+(acemiliğin) 10196 a.+ine+(acemiliğine) 10194 a.+le 2553
a.+leri 10699, 6572, 8323 a.+lerine 8854
[=14]
acı : Izdırap.
a. 10146, 11744, 11744, 11803, 1205, 12052, 3827, 4914, 6931, 7258, 7527, 7952
a.+dır 12744 a.+lar 12714 a.+larını 7180 a.+larıyla 12067 a.+sı 11803 a.+sını 11053 a.+yı 12067 a.+yla 11734 [=20]
acı- : Merhamet etmek.
a.-mamak 6314 a.-mıĢ 12623 a.-r 11036, 12554 a.-yan 295, 6388 [=6]
acıklı : Üzücü.
a. 10404, 10619, 10721, 10854, 11677, 11719, 5067, 6507
[=8]
acılık : Dokunaklılık.
a. 5651, 9055 a.+ı+(acılığı) 10814 a.+ın+(acılığın) 5664 a.+ını+(acılığını) 7197 a.+ıyla+(acılığıyla) 13059 [=6]
acıma : Merhamet etme.
a. 10165, 5324, 6389 [=3]
acındır- : Merhamete getirmek.
a.-ma 2568 [=1]
âciz : Güçsüz, beceriksiz, elinden bir Ģey gelmeyen.
a. 2434, 2968, 6994, 7016, 7042, 7333
a.+i+(aczi) 7088 a.+imizi+(aczimizi) 7010 a.+in+(aczin) 7434 a.+inden+(aczinden) 10175, 8999
a.+ine+(aczine) 7095 a.+ini+(aczini) 11760, 8242 [=14]
âcizane : Âciz ve güçsüz bir Ģekilde.
a. 4070 [=1]
act : Rol yapma, oyun.
a.+ı 12525 [=1]
aç : AcıkmıĢ olma.
a. 10008 [=1]
aç- : Bir Ģeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek.
a.-acak 1341, 2194, 3224, 6533
a.-acaktı 1390
a.-an 10859, 10907, 12911, 13160, 1545, 1730, 1768, 1839, 2273, 2728, 291, 436, 4374, 4421, 5383, 6889, 9520
a.-anıdır 8938
a.-ar 10025, 10131, 10133, 11817, 12628, 12680, 13196, 2766, 3629, 3655, 4559, 46, 4738, 484, 5818, 5967, 6049, 8688
a.-arak 2776 a.-ardı 5740 a.-ıp 1338
a.-ıyordu 435, 4711, 4862, 5917, 6029
a.-madan 12737 a.-madıkları 11435 a.-mağa 1927
a.-mak 1110, 11124, 1548, 2940, 3071, 3196, 4579, 5523
a.-makla 10050, 10631, 3417, 6617
a.-maktı 12846 a.-malarıdır 2634 a.-mamıĢtır 6050 a.-ması 2846
a.-maya 10153, 2544, 5495, 7796
a.-mayıĢı 4733 a.-maz 10133
a.-mıĢ 11134, 12208, 194, 196, 3129, 3844, 7334
a.-mıĢtı 5876, 6327, 7865, 9598
a.-mıĢtır 10886, 3356, 3802, 4270, 4342, 4367, 5182