• Sonuç bulunamadı

Ahmet Hamdi Tanpınar’ ın “19’ uncu asır Türk edebiyatı tarihi” adlı kitabının söz varlığı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ahmet Hamdi Tanpınar’ ın “19’ uncu asır Türk edebiyatı tarihi” adlı kitabının söz varlığı"

Copied!
677
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SAKARYA ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

AHMET HAMDĠ TANPINAR’IN

“19’UNCU ASIR TÜRK EDEBĠYATI TARĠHĠ” ADLI

KĠTABININ SÖZ VARLIĞI

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

Zeynep YILMAZ

Enstitü Anabilim Dalı: Türk Dili ve Edebiyatı

Enstitü Bilim Dalı : Yeni Türk Dili

Tez DanıĢmanı: Prof. Dr. M. Mehdi ERGÜZEL

EYLÜL - 2010

(2)
(3)

BEYAN

Bu tezin yazılmasında bilimsel ahlak kurallarına uyulduğunu, baĢkalarının eserlerinden

yararlanılması durumunda bilimsel normlara uygun olarak atıfta bulunulduğunu,

kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapılmadığını, tezin herhangi bir kısmının bu

üniversite veya baĢka bir üniversitedeki baĢka bir tez çalıĢması olarak sunulmadığını

beyan ederim.

Zeynep YILMAZ

23.09.2010

(4)

ÖNSÖZ

Yığın yığın söz koydular önüme

Öğren dediler,

Öğreniyorum.

Hepsini yerli yerinde

Kullan dediler,

Kullanıyorum. (Behçet Necatigil)

Ġnsanın kendini diğer canlılardan ayıran en önemli niteliklerinden biri olan dil

kullanabilme yetisi, dilbilimciler tarafından her ne kadar varlık↔anlam↔gösterge

yapısıyla izah edilmeye çalıĢılsa da bu iliĢki aslında Ģairin yukarıdaki dörtlükte

sergilediği kadar basittir. Ġnsanoğlu içinde bulunduğu âlemde önüne konmuĢ olan

kelimeleri önce öğrenir sonra yerli yerinde kullanır. Bir dile ait, onu kullananlar

tarafından ortaya konan en güzel, en beliğ, en seçkin ifade tarzlarını ise edebi

metinlerde bulmak mümkündür. Bu bakımdan dili konuĢanlar arasında edebiyat ve

sanat adamlarının eserleri ön plana çıkmaktadır.

XX. yüzyılın büyük sanat, edebiyat ve bilim adamlarından Ahmet Hamdi Tanpınar‟ın

“19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi” adlı eserinin söz varlığı üzerine hazırlanan bu

çalıĢmanın birinci bölümünde sözcükbilim ve söz varlığı hakkında bilgi verilmiĢtir.

Ġkinci bölüm, kendisi hakkında hazırlanan çalıĢmalardan derlediğimiz Ahmet Hamdi

Tanpınar‟ın hayatını, Ģahsiyetini ve eserlerini tanıtan bölümdür. Üçüncü bölüm ise “19.

Asır Türk Edebiyatı Tarihi”nin dizinli söz varlığını içerir.

Bu çalıĢma için bana cesaret veren ve beni yönlendiren danıĢman hocam Prof. Dr. M.

Mehdi ERGÜZEL‟e çalıĢma süreci boyunca verdiği destekten dolayı teĢekkürü bir borç

bilirim. Ayrıca çalıĢmamın Ģekil bakımından hazırlanması hususundaki desteklerinden

dolayı eĢim Kaan Yılmaz‟a teĢekkür ederim.

Zeynep YILMAZ

04.09.2010

(5)

ĠÇĠNDEKĠLER

ÖZET ... ii

SUMMARY ... iii

GĠRĠġ ... 1

BÖLÜM 1 : AHMET HAMDĠ TANPINAR ... 5

1.1. Hayatı ... 5

1.2. ġahsiyeti ... 5

1.3. Eserleri ... 16

BÖLÜM 2 : SÖZLÜKBĠLĠM ... 17

2.1. Sanatçı ve Metin Sözlükleri ... 18

BÖLÜM 3 : “19. ASIR TÜRK EDEBĠYATI TARĠHĠ”NĠN DĠZĠNĠ ... 20

3.1. KiĢi Adları ... 378

3.2. Eser Adları ... 384

3.3. Yer Adları... 388

SONUÇ ... 390

KAYNAKLAR ... 397

EKLER ... 399

ÖZGEÇMĠġ ... 670

(6)

1

SAÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tez Özeti

Tezin BaĢlığı: Ahmet Hamdi Tanpınar‟ın “19‟uncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi” Adlı

Kitabının Söz Varlığı

Tezin Yazarı: Zeynep YILMAZ DanıĢmanı: Prof. Dr. M. Mehdi ERGÜZEL

Kabul Tarihi: 23.09.2010 Sayfa Sayısı: iii(önkısım)+396(tez)+280(ek)

Ana Bilim Dalı: Türk Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı: Yeni Türk Dili

Bir dilin sözvarlığını ortaya koyan kitaplara sözlük denir. Sözlüklerin de temel birimi

kelimedir. Sözlükler bir dildeki sözlük birimi olan kelimelerin tümünün ya da bir

bölümünün tanımlarını, söyleniĢlerini, kullanımlarını ve dilbilgisine dair sınıflarını

gösterir. Bu bakımdan sözlükleri genel ve özel sözlükler olmak üzere iki sınıfa ayırmak

mümkündür.

Bir dili kullananlar tarafından ortaya konan en güzel, en beliğ, en seçkin ifade tarzlarını

o dilin edebi metinlerinde bulmak mümkündür. Bu bakımdan dili konuĢanlar arasında

edebiyat ve sanat adamlarının eserleri ön plana çıkmaktadır.

XX. yüzyılın büyük sanat, edebiyat ve bilim adamlarından Ahmet Hamdi Tanpınar‟ın

“19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi” adlı eserinin söz varlığı üzerine hazırlanan bu çalıĢma

üç bölümden oluĢmaktadır. Bunlardan birincisinde kendisi hakkında hazırlanan

çalıĢmalardan derlediğimiz Ahmet Hamdi Tanpınar‟ın hayatını, Ģahsiyetini ve eserlerini

tanıtan bilgiler yer alır. Ġkinci bölümde sözlükbilim, sözlük türleri ve yazar-sanatçı

sözlükleri hakkında bilgi verilmiĢtir. Üçüncü bölüm ise “19. Asır Türk Edebiyatı

Tarihi”nin dizinli söz varlığını içerir.

Bu dizinde metindeki kelimelerin hangi satırda, hangi çekim ekleriyle ve kaç kez

tekrarlandığını verdik. ÇalıĢmanın sonuna da bir kelimenin hangi satırda geçtiğinin

görülebilmesi maksadıyla özel olarak hazırlanmıĢ numaralandırılmıĢ dizin metnini

koyduk.

Anahtar Kelimeler: Sözlükbilim, Kelime, Dizin.

(7)

2

Sakarya University Instıtute of Social Sciences Abstract of Master’s Thesis

Title of the Thesis: The vocabulary Ahmet Hamdi Tanpınar‟s “19.century Turkish literature”

Author: Zeynep YILMAZ Supervisor: Prof. Dr. M. Mehdi ERGÜZEL

Date: 23.09.2010 Nu. of pages: iii(pretexts)+396(main)+280(app.)

Department:

Turkish Lang. and Literature

Subfield: Turkish Language

A dictionary of the language of the book is called sözvarlığını revealed. Is the basic

unit of dictionary words. Dictionaries of words in a language interface unit, the whole

or a part of the definition, pronunciation, usage, and shows the class of grammar. In

this respect the general dictionaries and special dictionaries is possible to divide into

two classes.

Posed by those who use a language best, most eloquent, the most exclusive styles of

expression of the language is to be found in literary texts. In this respect, the language

spoken among the works of literature and art, he has come to the fore.

XX. century's great art, literature and science from childhood, memories of the man "19

Century Turkish Literature "for his work on the vocabulary consists of three parts of

this study was prepared. The first of them preparing their own studies say about the life

of our childhood, memories, Ģahsiyetini includes information that identifies and works.

In the second part of lexicography, dictionaries, dictionary types, and gives information

about the author-artist. The third section, "19 Century Turkish Literature "with the

directory that contains the assets.

Which of these words in the line of text in the index, which has been repeated many

times and have given their suffixes. What line of work at the end of a word that can be

seen through a specially crafted in order to put the text of the numbered directories.

Keywords: Lexicology, Word, Index.

(8)

1

GĠRĠġ

Varlığı isimlerle, hareketi fiillerle adlandıran insanın dil birikimine sözvarlığı diyoruz.

Sözvarlığı denince akla ilk gelen elbette kelime olacaktır ki bu unsur dilin hayata açılan

kapısıdır. Bu kapının her birinden geçiĢimizde karĢımıza farklı kavram alanları çıkar ve

bunlar arasındaki örgüler dilin sınırlarını belirler.

Kelime bir dilin temel öğesidir. Bir dilin fakirliği ya da zenginliği söz konusu

olduğunda yorumcuların birçok kez o dilde kullanılan kelimeler üzerinden

değerlendirmelerde bulunduğunu görürüz. Tabi bu değerlendirmelerin zeminini sadece

bir dildeki kelimelerin sayıca çokluğu üzerine kurmak her zaman olumlu sonuç

vermeyebilir.

Bir dilin zenginliği ve gücü, asırlar içinde geliĢtirip olgunlaĢtırdığı ifade tarzlarındandır.

Kelimeler, yüzlerce yıl milletin ruhunda, beyninde, vicdanında yoğrula yoğrula bugüne

ulaĢır. Biz onları cümlelerde, mısralarda, hikmet ve menkıbelerde okuyarak, dinleyerek,

düĢünerek milli dil zevkine ereriz (Ergüzel, 2007:29).

Sözlükler, bir toplumun belleğidir. Dildeki kaynakların anlamsal değerlerini ortaya

koyabilmede iyi bir kaynaktır. Sözlüklerin de temel birimi kelimedir. Sözlükler bir

dildeki sözlük birimi olan kelimelerin tümünün ya da bir bölümünün tanımlarını,

söyleniĢlerini, kullanımlarını ve dilbilgisine dair sınıflarını gösterir.

M.Ö. ikinci asra ait olduğu bildirilen ilk örneğinden (Aristophanes‟in sözlüğü),

Türkçenin tespit edilmiĢ ilk ve kapsamlı sözlüğü olan Divanü-Lügat-it-Türk‟e ve oradan

günümüzün Babylon gibi dijital ortam sözlüklerine varıncaya kadar bu alanda birçok

çalıĢmalar yapılmıĢ ve geliĢmeler görülmüĢtür. Artık, sözvarlığı unsurlarının bilgisayar

programlarında bir araya getirilmesiyle birlikte kendi dilimizde veya yabancı dilde

yazılmıĢ herhangi bir metin üzerindeki kelimelerin anlamlarını bir tıklamayla

görebiliyoruz. Nasıl ki büyük alim Mahmud KâĢgarî‟nin Türk coğrafyasını diyar diyar

gezerek o muazzam eserini hazırladığı dönemde yaĢayan insanların zihninde günümüz

sözlük çalıĢmalarında kullanılan teknolojik imkanların hayali dahi mümkün değil idiyse

biz de bugün, yakın gelecekte bu imkanların hangi kolaylıkları getireceğini tahmin

etmekte zorlanıyoruz.

(9)

2

ÇalıĢmanın Amacı

Bir toplumun pek çok özellikleri; yaĢayıĢı, gelenekleri, dünya görüĢü, yaĢam felsefesi,

inançları, bilim, teknik ve sanata katkıları o toplumun diline yansır; o toplumun dilinden

izlenebilir. Kısaca söylenecek olursa dil, aynı zamanda her yönüyle bir ulusun

kültürünün aynasıdır; insanın ve uygarlığın en önemli belirtisi ve aracı, dildir (Aksan,

2000:13).

Toplumun içinden yetiĢen ve içinde yetiĢtiği toplumun değerleriyle beslenen bir Ģair

veya yazarın kullandığı kelimeler yazarın kendisinin olduğu kadar kullandığı dilin de

zenginliğini ortaya koyan delillerdir. Bir Ģairin hangi kelimeleri hangi sıklıkta

kullandığı, kelimelerinde karĢıladığı anlam yükleri söz konusu Ģairin üslubunu ve dil

maharetini ortaya koymaları bakımından önemlidir.

Dil bilgisi çalıĢmalarının ses ve Ģekil incelemelerinin yanı sıra kelime serveti, cümle ve

ifade kalıpları yönünde geliĢmesi beklenmektedir. Hem tarihî hem yakın dönem

eserlerinin bu bakımdan incelemeye ihtiyacı vardır. Bir taraftan her yüzyıla ait söz

varlığı ortaya konulurken, diğer taraftan Ģair ve yazarların özel sözlükleri ve üslup

özelliklerini yansıtıcı ifade kalıplarının değerlendirecek çalıĢmalar yapılması

düĢünülmektedir (Ergüzel, 2007:18).

Günümüzde Türkçenin tarihi ve güncel olmak üzere genel sözlükler bakımından bir

seviye yakalandığı görülebilir. Ancak bahis yazar ve Ģair sözlükleri gibi özel sözlüklere

geldiğinde aynı Ģeyi söyleyemiyoruz. Yukarıda belirtilen düĢünceden hareketle eldeki

çalıĢmanın hazırlanması planlanmıĢ ve bir yazarın bir eserinin söz varlığı ortaya

koymaya çalıĢılmıĢtır.

ÇalıĢmanın Önemi

Diller, tek tek kelimelerden meydana gelmezler. Sözlüğü oluĢturan on binlerce kelime,

söz sanatkârı dediğimiz Ģair ve yazarların elinde öyle bir hareket kazanırlar ki adeta

kelimelerle besteler ortaya çıkar. Bunlar kelime, kelime grubu ve cümlelerin mutlu

ahenginden doğan insan beyninin kurduğu muhteĢem edebî mimarlık yapılarıdır

(Ergüzel, 2007: 284).

(10)

3

Bir dil ve edebiyat eserinin sözlük, dizin hazırlama gibi usullerle söz varlığının tespit

edilmesinin, o dilde ortaya çıkan yeni kavramların, yeni ve farklı kullanımların ortaya

çıkmasında ve belirlenen bu sözvarlığının o dile ait hazırlanacak sözlüklerin içeriğinin

zenginleĢmesinde yeri pek mühimdir.

Tanpınar‟ın “19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi” adlı mensur eseri üzerinde hazırlanan bu

dizin çalıĢması, onun eserindeki kelime kadrosunu, kelimelerin kullanım sıklıklarını

ortaya koyarak, bu eser vesilesiyle yazarın kullandığı dil hakkında çıkarımlarda

bulunmamızı sağlamıĢtır. HazırlamıĢ olduğumuz çalıĢmanın Tanpınar‟ın diğer

eserlerindeki söz varlığının da ortaya çıkarılmasıyla gelecekte hazırlanabilecek bir

“Tanpınar Sözlüğü” haline dönüĢmesi yolundaki gayretlere bir katkı olacağı

ümidindeyiz.

ÇalıĢmanın Metodu

ÇalıĢmamız Ahmet Hamdi Tanpınar‟ın “19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi” (Çağlayan

Yayınları, Sekizinci Baskı, Ġstanbul, 1997) adlı eseri esas alınarak hazırlanmıĢtır.

Öncelikle metin taranarak, metnin düzeltmeleri yapıldı. Daha sonra dizini ortaya

çıkarmak için metne satır numaraları verilerek, kelimelerin sözlükte yer alacağı Ģekilde

kök ya da gövdeleri eklerinden ayrıldı.

ÇalıĢmanın bu aĢamasında fiil kök ya da gövdelerinin sonuna (-), isim kök ya da

gövdelerinin sonuna ise (.) konuldu. Ayrıca eĢ seslilik özelliği gösteren kelimeler

parantez içinde numaralandırılarak gösterildi. Örneğin “kara” kelimesi renk ve toprak

parçası anlamlarında olabileceğinden kara+(1) toprak parçası, kara+(2) renk olmak

üzere bu Ģekilde numaralandırılmıĢtır. Bunun gibi el+(1), el+(2); yaĢ+(1) yaĢ+(2);

dolu+(1) dolu+(2) vb. kullanımlara yer verildi. Ses değiĢimine uğramıĢ kelimeler de

parantez içinde belirtildi.

Yazar ve eser adlarının sözlük kısmında bir arada gözükmesi için her bir kelime bitiĢik

yazıldı. Ġkilemeler, deyimler anlam bakımından bir bütünlük arz ettiği için bunları

oluĢturan kelimeler de bitiĢik yazılarak dizinde tek bir maddede gözükmesi sağlandı.

Ayrıca metnin orijinaline sadık kalmak amacıyla özel adlardaki ve bazı bağlaçlardaki

ikili kullanımlar aynen alındı. Örneğin Abdülhamid / Abdülhamit, dolayısıyla /

(11)

4

dolayısiyle, Abdullahüssagir / Abdüllahüssagir, Ahmet Mithat Efendi / Ahmet Mithat /

Ahmet Mithat Bey vb. farklı kullanımlar metinde geçmektedir.

Dizin hazırlandıktan sonra her kelime metindeki manaya göre anlamlandırıldı.

ÇalıĢmamızın sonuç bölümüne, ayrıca, eserde geçen kiĢi, eser ve yer adlarını gösteren

birer dizin de ekledik ki, araĢtırmacılar sadece bu konulardaki taramaları için bütün

listeyi bir arada bulabilsinler.

ÇalıĢmamız, Tanpınar‟ın sözvarlığını konu edindiğinden Tanpınar‟a ait olmayan sözler

ve beyitler çıkarılmıĢtır; bunlar ek metinde üç nokta ile gösterildi.

Dipnotlar metnin içinde italik harflerle belirtilmiĢtir. BaĢlıklar da yine

numaralandırılmıĢ olarak koyu renkle gösterilmiĢtir.

Bu aĢamadan sonra eserin söz varlığını ortaya koyan, kelime sayılarını ve anlamlarını

gösteren dizin çalıĢmamız ortaya çıkmıĢ oldu. Dizin çalıĢmamız hangi kelimenin ne

kadar sıklıkla geçtiğini göstermesi açısından oldukça önemlidir.

Söz konusu kelimelerin kolay bulunması bakımından numaralandırılmıĢ olan metin ek

olarak sunulmuĢtur.

Dizin çalıĢmasında “cibakaya 2.2.” programından yararlanılmıĢtır.

(12)

5

BÖLÜM 1: AHMET HAMDĠ TANPINAR

1.1. Hayatı

Sembolizmin havası içinde bir soyut Ģiirin ve yepyeni roman, hikâye, deneme

tarzlarının ustası olan Ahmet Hamdi Tanpınar, 23 Haziran 1901 Ġstanbul doğumlu Türk

romancı ve Ģair, fikir adamıdır.

Babasının memurluğu dolayısıyla bütün çocukluğunu, Ergani, Sinop, Siirt, Kerkük

Musul, (13 yaĢlarında iken annesini burada kaybetmiĢtir.) Antalya gibi yerlerde

geçirmiĢtir.

1918‟de Ġstanbul‟a gelip önce Baytar Mektebi‟ni (1919) sonra 1923 yılında Ġstanbul

Üniversitesi Edebiyat Fakültesi‟ni bitirdi. Aynı yıl Erzurum Lisesi edebiyat

öğretmenliğine atandı. Sonra birçok lisede ve Gazi Terbiye Enstitüsü‟nde öğretmenlik

yaptı. Bir süre Güzel Sanatlar Akademisi‟nde sanat tarihi, estetik ve mitoloji okuttuktan

sonra 1939 yılında Ġstanbul Üniversitesi‟nde Yeni Türk Edebiyatı profesörlüğüne

atandı. 1942–1946 yılları arasında MaraĢ Milletvekili olarak görev yaptı. Bir süre Milli

Eğitim müfettiĢliği yaptıktan sonra 1949 yılında Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve

Edebiyatı Bölümündeki görevine döndü.

1953‟te yaptığı ilk Avrupa seyahatinde Fransa, Belçika, Hollanda, Ġngiltere, Ġspanya ve

Ġtalya‟yı dolaĢtı. Daha sonra iki Avrupa seyahati daha yapmıĢtır.

Hummalı bir eser verme döneminde iken 24 Ocak 1962‟de geçirdiği bir enfaktüs krizi

ile vefat etti. Rumeli Hisarı‟nda çok sevdiği Yahya Kemal‟in yakınına gömüldü.

1.2. ġahsiyeti

Ahmet Hamdi Tanpınar, Doğu ve Batı kültürlerini iyice sindirmiĢ ve bunlar ile yepyeni

bir senteze ulaĢmıĢ bir sanat ve fikir adamıdır. YeĢil Türbe kadar Notre-Dame

mimarisini de sever. Ġsmail Dede‟ye olduğu kadar Beethoven‟e ve ġeyh Galip kadar

Paul Valery‟ye de hayrandır. Tenkitçi, estetikçi ve edebiyat tarihçisi olarak yeni ve eski

edebiyatları yeter sevgi ile değerlendirmiĢ kendi sanatında ise sürekli yenilik peĢinde

olmuĢtur.

(13)

6

Böyle hem modern hem de milli bir sanat kiĢiliğin doğmasında 1919‟da beri hocası ve

dostu olan Yahya Kemal‟in etkileri büyüktür. Kendisi bu oluĢu Ģöyle anlatmaktadır:

“Yahya Kemal‟in derslerini dinledikçe içimdeki karıĢık dünya, nizamını buldu. YavaĢ

yavaĢ, hislerin dünyasından fikirlerin dünyasına girdim. Yahya Kemal‟in bana ilk

öğrettiği galiba kendime mühlet vermek oldu. Yahya Kemal bize bu sohbet ve derslerde

uzun uzun bir tefekkürün meyvası olan çok dinamik ve realiteyle gerek aktüel, gerek

tarihî manalarda temas halinde bulunan bir milliyet anlayıĢı getiriyordu. Bu milliyetçilik

hızını tarihten alıyordu. Yahya Kemal‟in üzerimdeki asıl tesiri, Ģiirlerindeki

mükemmeliyet fikri ile dil güzelliğidir. Millet ve tarih hakkındaki fikirlerimde, bu

büyük adamın mutlak denecek tesiri vardır. “BeĢ Ģehir” adlı eserim, onun açtığı düĢünce

yolundadır.”

18 yaĢına kadar babasıyla, daha sonra öğretmen ve mebus olarak kendi baĢına gezdiği

Anadolu‟nun tarih ve coğrafyasının; geçmiĢi ve güzellikleriyle maddi manevi portresini

iyi bildiği Ġstanbul‟un ve seyahatlerinde ayrı bir sanat heyecanıyla sezdiği Avrupa

ülkelerinin onun Ģiirlerine bir görüĢ ve mecaz zenginliği kattığı, nesirlerine ise esaslı

malzeme olarak girdiği görülmektedir. Fransız ve Türk tarih, edebiyat ve felsefelerine

vukufu ise hikaye, roman, deneme ve makalelerine ayrı cazibeler ilave etmektedir.

Tanpınar, kesin sonuçlara varıp katılaĢmaktansa aramayı, sezmeyi ve düĢünmeyi tercih

eden çok kültürlü, çok renkli yazıcılardandır.Tarih, vatan, Ģiir, musiki, resim, heykel

konularında ve Türk insanına bağlı temeller etrafında sayısız teklifleri vardır. Sanatçının

her Ģeyden önce sağlam bir tarih Ģuuruna yaslanması gerektiğini Ģöyle ifade etmektedir:

“Avrupa‟da bütün sanatkârlar, az çok bir kültür erüdisidirler. Bugünün en modern

adamını açın, adım baĢı tarihten söz eder size. Çünkü tarih Ģahsiyetin ta kendisidir.

Onsuz insan teĢekkül edemez. Öyle bir yalnızlığa düĢer ki konuĢmak bile imkansızlaĢır.

Onun için nesiller ve fertler daima mazi ile meĢguldürler.Tarih, insanın ve cemiyetin

bütün bir tarafıdır. Bu, ok ve yay hikayesidir. Mazi vardır ve hatta hâli ve onun arasında

geleceği o idare eder. Cemiyet için mazi yani tarih, fert için hafıza gibidir. Asıl

Ģahsiyetin kendisidir. Hafızasını kaybeden adam, nasıl artık kendisi değilse, cemiyette

mazisini unutursa veya bu mazi fikrini vuzuhundan mahrum ederse, öylece kendisi

olmaktan çıkar. Hülasa teklif ettiğim Ģey ne türbedarlık ne de mazi hırdavatçılığıdır. Bu

(14)

7

toprağın macerasını ve kendi maceramızı bilmek, onun için büyümek, onun içinden

tabii Ģekilde yetiĢmek Garplı anlayıĢıyla Garp ustaları severek eser vermektir.”

Ahmet Hamdi Tanpınar, aynı ölçüde değerli ve zengin olmak üzere nesirler ve Ģiirler

yazmıĢtır. ġiirleri kadar romanları ve denemeleri de unutulmayacak eserlerdir.

Ġlk Ģiiri 1920‟de yayımlanmıĢtı. AltmıĢ kadar Ģiirinden ancak otuz yedisi ile, tek Ģiir

kitabını ölümüne yakın çıkardı: ġiirler (1961; Bütün ġiirleri adıyla geniĢletilmiĢ olarak

1976). ġiirlerinde bir imaj ve müzik kaygısı taĢıdığı, hikaye ve romanlarında da, baĢta

zaman tema‟sı olmak üzere, psikolojik anları, bilinçaltını aradığı, yansıttığı görülür.

(Kaplan, 1964).

Tanpınar, bir mektubunda: “ġiir, söylemekten ziyade susma iĢidir. Ben, Ģiirde sustuğum

Ģeyleri roman ve hikayelerimde anlatırım.” diyerek, Ģiirinin tekçi ve soyut vasıflarını

tanıtmıĢtır. “Türk Edebiyatında Cereyanlar” adlı inceleme yazısında, kendisini Ģöyle

anlatmaktadır:

“Ahmet Hamdi Tanpınar, kendi Ģiir dilini, rüya nizamının hakim olmasını istediği bir

estetiğin içinde aramıĢtır. “Abdullah Efendi‟nin Rüyaları” adlı hikayesi, bu estetiğin bir

tarafını verir. Bu Ģair, diğer hikaye ve romanlarında, medeniyet buhranını ve onun

doğurduğu medeniyet ikiliğini tema olarak alanlardandır. “BeĢ Ģehir” adlı denemesi,

bugünün meseleleri arasından mazi ile kaynaĢma çareleri arar. Hece vezninde aruzun

sesini bulmaya çalıĢanlardandır.”

Tanpınar‟ın Ģiiri, bizim edebiyatta, ne Divan ne de Halk Ģiiri geleneğine bağlanabilir.

Yahya Kemal‟i fikrinde ve dünya görüĢlerinde o kadar tuttuğu halde, Ģiirde onu

izlemekten kaçınmıĢtır. ÇağdaĢları gibi Anadolu Ģiirine ve folklora da gitmemiĢtir. ġiir

anlayıĢıyla biraz Ahmet HaĢim‟e yaklaĢtığı söylenebilir.

Ahmet Hamdi Tanpınar, önce Yahya Kemal, Mustafa ġekip (Tunç) gibi Ģair ve

düĢünürlerin çevresinde toplandığı felsefi düzeyde Bergsonculuğu, yazınsal düzeyde ise

saf sanat anlayıĢını benimsemiĢ, Dergâh dergisinde yayımladığı Ģiirleri ile görünmüĢtür.

Daha sonra Milli Mecmua, Hayat, OluĢ, GörüĢ dergilerinde de yazan Tanpınar, ilk

Ģiirlerinde, dönemin genel havasına uymuĢ, ister istemez Mehmet Kaplan'ın

"santimantalizm ve sembolizm devri" diye nitelediği o dönemin estetik anlayıĢına bağlı

kalmıĢtır.

(15)

8

Ancak, daha o zamandan "kapalı alemler olmasını" istediği olgunluk dönemi Ģiirlerinin

hemen tüm izleklerini bu dönem Ģiirlerinde de görmek olasıdır. Örneğin 1922 yılında

Dergah'ta yayımlanan "Kalbim" adlı Ģiirinde, kalbini Kaplan'ın sözleriyle "inzivanın"

'korkudan kısık bir nefes gibi' dalga dalga ürperip eridiği "bakımsız, eski bir saray'a

benzetmektedir" ve "bu sarayın içi kadar dıĢı da harap ve melankolik bir hava

taĢımaktadır: 'dallarda inlerken rüzgarın neyi / Mehtaba yükselen bir fıskiyeyi /

Beyhude düĢünür viran bir bahçe".

Tanpınar, Ģiirindeki estetik kaygıları yaĢamının sonuna kadar korumuĢ, Cumhuriyet

döneminin toplumsal çalkantılarından, akımlarından uzak tutmuĢtur yapıtını. "Fırtına,

sonsuzluk, esrarlı bitiĢ / Karanlık dağıtıyor meyvelerini / YemyeĢil bir ağaç, sarsıyor

geniĢ / Kollarında ufkun dört duvarını" dizeleriyle baĢlayan "Defne Dalı" adlı Ģiirini

OluĢ dergisinde yayımlarken (23 Nisan 1939, sayı 17) Mustafa Nihat Özön ile Halil

Vedat Fırıtlı Ģunları yazmıĢlardır: “Büyük harf sonu edebiyatını yoğuran nesil arasında

titiz bir estetik davasının bayrağını ısrarla omuzlarında taĢımıĢ olan Ahmet Hamdi

Tanpınar'ın Defne Dalı, uzun bir sanat çilesinin gayrı meĢ'ura açılmıĢ kapısından

sonsuzluğa ve esrarlı bitiĢe bir bakıĢtır.

Saf Ģiir yazma yolunda yirmi yıl beraber yürüdükleri arkadaĢları, baĢka kanaatlerin

arkasına takılarak Tanpınar'ı yalnız bıraktı. Ve o, sökecek kanlı Ģafağı bekleyen bir gece

kuĢu gibi ölümün sarı dünyasında renkler, kokular, baharlar ve hayaller aradı.”

Ahmet Hamdi Tanpınar, Ģiirlerinin yanı sıra öyküleri ve romanları ile de dikkati çekmiĢ,

özellikle Doğu / Batı sorunsalının aĢılması çabasını yansıtan denemeleri ve düĢün

yazılarıyla etkili olmuĢ bir yazardır. 19. Yüzyıl Türk Edebiyatı Tarihi onun edebiyat

tarihçisi olarak da önemini ortaya koyan bir çalıĢmadır ve Ģu ana kadar aĢılamamıĢ

durumdadır.

Roman ve hikayelerinde Ahmet Hamdi‟nin, çok mecazlı düĢünce ve söz nüansları ile

yüklü, soyut kelimelere çok yer veren öze dönük üslubu görülür. Nesir dilini,

Ģiirlerindeki üslûptan kesinlikle ayırmak zordur. Kılı kırk yaran tahlillere önem veren bu

Ģair yazıcı, olaylar ve nesneler üstündeki duyuĢ, düĢünce ve hayallerini anlatmaktan ayrı

zevk almaktadır. Makale ve tenkit gibi tabiatları icabı objektif olması gereken yazılarda

bile Ģairlik tarafı ağır basmaktadır.

(16)

9

Tanpınar, sanatçı kiĢiliğini, belki de en iyi biçimde "Antalyalı Genç Kıza Mektup"unda

vermektedir: "ġiirlerimin anahtarlarını roman ve hikayelerim verir. Mamafih roman

anlayıĢım Ģiir anlayıĢımdan fazla ayrılmaz. Orada da rüya kelimesi için söylediğim

Ģeyler, hatta rüyanın nizamı hakimdir. ġu farkla ki Ģiirde dolayısıyla kendimin, hikaye

ve romanlarımda kendimle beraber mümkün olduğu kadar hayatımın ve insanların -

kendimden baĢkaların - peĢindeyim. Ve baĢkalarına ait zamanın peĢinde".

Prof. Dr. Mehmet Kaplan “Tanpınar Hakkında Birkaç Söz” adlı yazısında Tanpınar‟la

ilgili olarak Ģunlara der ki: “Ahmet Hamdi Tanpınar Türk edebiyatının en büyük

yazarlarından biridir. Bu hükmü verirken kat‟iyen mübalağa ettiğimi sanmıyorum.

Dayandığım delil ve ölçütleri açıklayabilirim.

Edebiyatta değer, eserin her Ģeyden önce güzel olmasında, fakat aynı zamanda onun

insanı ve hayatı derinlik ve bütün zenginliği ile ifade etmesindedir. Ahmet Hamdi

Tanpınar‟ın eserlerinde bu vasıflar vardır.

1901 yılında doğan Tanpınar, gençlik yıllarında Yahya Kemal ve Ahmet HaĢim‟in

talebesi ve dostu olmuĢ, Batı edebiyatından Paul Valery ile Marcel Proust‟u kendisine

üstad olarak seçmiĢtir. Bu yazarlar edebiyatta güzellik ve mükemmeliyete ön planda yer

verirler. Ahmet HaĢim ile Yahya Kemal Türkiye‟de, Paul Valery ile Marcel Proust

Fransa‟da edebiyatın politik ve sosyal gayelerin emrinde bir propaganda vasıtası

olmasına karĢı çıkmıĢlardır. Onlara göre edebiyat, tıpkı resim ve musiki gibi “güzel

sanat”tır. Onlardan farkı boya ve ses yerine, insanı ve hayatı anlatmada bu iki vasıtadan

çok daha zengin olan dili kullanmasıdır. Tanpınar‟ın tenkidi yazılarını okuyanlar, onun

sık sık “dil” ve “mükemmeliyet” deyimlerini kullandığını görürler. Dil edebiyatı ifade

vasıtasıdır. Ġyi yazar odur ki kullandığı vasıtanın bütün imkanlarını bilir.

Mükemmeliyete bu imkanları aramakla ulaĢılır. Kelime, Ģiirde, adeta hassas terazi ile

tartıldığı için, dilin imkanlarını en iyi bilenler Ģairlerdir.

Değerli bir Ģair, büyük bir hikayeci ve romancı olan Tanpınar derin görüĢlerle dolu

denemeler de yazmıĢtır. BeĢ Ģehri XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Edebiyata dair

Makaleler ve YaĢadığım Gibi adlı kitaplarında sanatkar Tanpınar‟ın yanı sıra çok

okumuĢ, çok düĢünmüĢ bir fikir adamını da buluruz. Üstatları olan Yahya Kemal ve

Ahmet HaĢim fikre büyük önem vermemiĢlerdir. Tanpınar‟ın sanat eserlerinde bile fikir,

arka planda insan hayatını gizliden gizliye idare eden esrarlı kainat gibi derinleĢir.

(17)

10

Valery, sanat eserinde fikir, meyvenin içindeki besleyici gıda gibi erimiĢ olmalıdır, der.

Tanpınar‟ın Ģiirleri, hikayeleri, romanları bu prensibe tamamıyla uygundur. Okuyucu

onları okurken bir masal alemine girmiĢ gibi büyülenir. Hikayelerinde görüldüğü üzere,

Tanpınar, rüya ve masala büyük ehemmiyet verir. Modern psikoloji, rüya ve mitlerde

derin sembolik manalar bulmuĢtur. Fakat onlar aynı zamanda güzeldirler. Güzellik

kainatın altın anahtarıdır. Tanpınar‟ı okurken bunu derinden hissederiz.

Tanpınar‟ı onun istediği gibi, dura dura, içlerine sindire sindire okuyanlar, onu

sevecekler, yalnız ona karĢı değil, bütün sanata, insan ve kainata baĢka bir gözle

bakacaklar, kendilerini ebediyete götüren esaslı ıĢıklarla dolu bir yolda bulacaklardır.”

(Kaplan).

Tanpınar‟ı biraz da kendi ağzından dinleyelim:

“Fakir düĢmüĢ bir ailede doğdum. Buna rağmen çocukluğum epeyce mesut geçti.

Fakirlik, içimizde ve etrafımızda ahenk bulunmak Ģartıyla –ve Ģüphesiz muayyen bir

derecede– zannedildiği kadar korkunç ve tahammülsüz bir Ģey değildir. Onun da

kendine göre imtiyazları vardır. Benim çocukluğumun belli baĢlı imtiyazı hürriyetti. Bu

kelimeyi bugün sadece siyasi manasında kullanıyoruz. Ne yazık! Onu politikaya mahsus

bir Ģey addedenler korkarım ki, hiçbir zaman manasını anlamayacaklardır. Politikadaki

hürriyet, bir yığın hürriyetsizliğin anahtarı veya ardına kadar açık duran kapısıdır.

Meğer ki dünyanın en kıt nimeti olsun; ve tek insan onunla Ģöyle iyice karnını

doyurmak istedi mi etrafındakiler mutlak surette aç kalsınlar. Ben bu kadar kendi zıddı

ile beraber gelen ve zıtlarının altında kaybolan nesne görmedim. Kısa ömrümde yedi

sekiz defa memleketimize geldiğini iĢittim. Evet, bir kere bile kimse bana gittiğini

söylemediği halde, yedi sekiz defa geldi ve o geldi diye biz sevincimizden, davul, zurna,

sokaklara fırladık.

Nereden gelir? Nasıl birdenbire gider? Veren mi tekrar elimizden alır? Yoksa biz mi

birdenbire bıkar, "Buyurunuz efendim, bendeniz, artık hevesimi aldım. Sizin olsun,

belki bir iĢinize yarar!" diye hediye mi ederiz? Yoksa masallarda, duvar diplerinde

birdenbire parlayan, fakat yanına yaklaĢıp avuçlayınca gene birdenbire kömür veya

toprak yığını haline giren o büyülü hazinelere mi benzer? Bir türlü anlayamadım.

Nihayet Ģu kanaate vardım ki, ona hiç kimsenin ihtiyacı yoktur. Hürriyet aĢkı, –haydi

Halit Ayarcı‟nın sevdiği kelime ile söyleyeyim, nasıl olsa beni artık ayıplayamaz,

(18)

11

kendine ait bir lügati kullandığım için benimle alay edemez!– bir nevi snobizmden

baĢka bir Ģey değildir. Hakikaten muhtaç olsaydık, hakikaten sevseydik, o sık sık

geliĢlerinden birinde adamakıllı yakalar, bir daha gözümüzün önünden, dizimizin

dibinden ayırmazdık. Ne gezer? Daha geldiğinin ertesi günü ortada yoktur. Ve iĢin

garibi biz de yokluğuna pek çabuk alıĢıyoruz. Kıraat kitaplarında birkaç manzume,

resmi nutuklarda adının anılması kafi geliyor.

Hayır, benim çocukluğumun hürriyeti, hiç de bu cinsten bir hürriyet değildir. Evvela,

burası zannımca en mühimdir, onu bana hiç kimse vermedi. Bu sızdırılmıĢ altın

külçesini birdenbire kendi içimde buldum. Tıpkı ağaçta kuĢ sesi, suda aydınlık gibi. Ve

bir defa için buldum. Bulduğum günden beri de küçücük hayatım, fakir evimiz,

etrafımızdaki insanlar, her Ģey değiĢti. Vakıa sonraları ben de onu kaybettim. Fakat ne

olursa olsun bana temin ettiği Ģeyler hayatımın en büyük hazinesi oldular. Ne dünkü

sefaletim, ne bugünkü refahım, hiçbir Ģey onun mucizesiyle doldurduğu seneleri benden

bir daha alamadılar. O bana hiçbir Ģeye sahip olmadan, hiçbir Ģeye aldırmadan yaĢamayı

öğretti.

Lüzumsuz hiçbir Ģeyin peĢinde koĢmadım. Hiçbir ihtirasın peĢinde beyhude yere emek

sarf etmedim. Hiçbir zaman sınıfımızın birincisi veya ikincisi, hatta yirmincisi olmak

istemedim.

Fatih RüĢtiyesindeki sınıfımızın kalabalık mevcudu bana, etrafımdaki yarıĢı en geri

sıralardan, isterseniz buna kral locası deyin, seyretmek imkanını verdi. Ġnsan iĢlerine

uzaktan bakmayı oradan öğrendim.

ArkadaĢlarımın çoğu gibi mektebe lalalarla, uĢaklarla gitmedim. Ne yeni, süslü

elbiselerim, ne su geçmez potinim, ne sıcak paltom vardı. Daima diz kapaklarım yamalı,

daima dirseklerim biraz dıĢarıya fırlamıĢ gezdim. Hiç kimse mektebe giderken bin türlü

sıkı tembihle beni öpmedi, ne de akĢamüstü yolumu dört gözle beklediler. Hatta eve ne

kadar geç gelirsem etrafımdakiler o kadar rahattı. Bununla beraber mesuttum. Bütün bu

Ģeylerin yokluğuna karĢılık hayatı ve sokağı kazanmıĢtım. Mevsimler, insanlar,

hayvanlar, eĢya en munis, en değiĢik yüzleriyle benimdiler.

Günde iki defa Edirnekapı ile Fatih arasındaki yolu en uzun zaman içinde, her adımı

ayrı ayrı hayaller peĢinde atarak, gider gelirdim. Vakıa on yaĢlarıma doğru bu mesut

(19)

12

hayatı bir ihtiras bulandırdı. Dayımın sünnet hediyesi olarak verdiği saatle hayatımın

ahengi biraz bozulur gibi oldu. Bir ihtiras ne kadar masum olursa olsun yine tehlikeli bir

Ģeydir. Bununla beraber mesut yaradılıĢım onun hayatımı büsbütün çığırından

çıkarmasına mani oldu. Bilakis ona bir istikamet verdi. Yani hayatım onunla Ģekil aldı.

Belki de bana hürriyetin asıl kapısını o açtı (Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü).

Ahmet Hamdi Tanpınar, altmıĢ bir senelik yaĢamında, okurlarının karĢısına Ģair, roman

ve öykü yazarı kimlikleriyle çıkmıĢtır. II. MeĢrutiyet ve Cumhuriyet Dönemleriyle

beslenen yaĢamsal zenginliği onu Cumhuriyet Dönemi‟nin önemli isimlerinden biri

yapmıĢtır. Ayrıca, bu zenginlik ona "Doğu ile Batı, geçmiĢ ile gelecek arasında bir

köprü kurma, hem Doğu hem de Batı kültürünün etkilerini yansıtan yapıtlar" üretme

olanağı tanımıĢtır (Ana Britanica: 382). Buradan yola çıkarak Tanpınar öykücülüğünün

altında yatan felsefeyi Ģu Ģekilde açıklayabiliriz: yazar, iki ayrı kültürü sentezleyerek

bunu eserlerindeki kurgu üzerine oturtmuĢtur. Yine de bu sentez içinde, yazarın düĢünce

akıĢının durağan kalıplar içinde kaldığını söylemek pek de mümkün olmaz. Diğer bir

deyiĢle, "Tanpınar, Türk mantık ve ahlakçılığından Batılı akılcılığa geçer. Kesin

sonuçlara varıp katılaĢmaktansa, aramayı, düĢünmeyi, sezmeyi seven çok renkli bir

yazardır" (Karaalioğlu: 537).

Tanpınar'ı değerlendirirken Türk öykücülüğüne hangi yönden katkıda bulunduğu,

yaĢam felsefesi doğrultusunda geliĢtirmiĢ olduğu tekniği ve içinde var olduğu zaman

göz önüne alındığında Doğu-Batı ikilemine nasıl yaklaĢtığı, bu yaklaĢımı eserlerinde ve

dil kullanımında nasıl yansıttığı sorgulanabilir.

Selim Ġleri‟ye göre Tanpınar'ın öykücülüğünü iki evrede incelemek mümkündür:

1943'te yayınlanan Abdullah Efendi'nin Rüyaları ilk evreyi oluĢturur. Bu ilk öykü

kitabıyla Tanpınar "öykücülüğümüzde kiĢisel kargaĢanın, kiĢilik yanılsamalarının,

yaĢamı gerçekliği dıĢında da algılamanın çok baĢarılı örneklerini verir." (Ġleri, 1975:15).

Bu kitaptaki öyküler güç öykülerdir aslında; genel çizgiyi, kiĢilerin duygusal

çöküntüleri ve kendi benliklerine sığınarak yaĢamdan belki de kaçmaları

oluĢturmaktadır. Tanpınar'ın ilk öyküleri göz önüne alındığında, öykülerin Türk

öykücülüğüne kazandırdığı yapı ve konu özelliklerine hem olumlu hem de olumsuz

eleĢtiride bulunmak mümkün olmaktadır. Öncelikle denilebilir ki bu öyküler, bir

öykücü olarak Tanpınar‟ın "dünyaya bakıĢında ilerici bir tutumu savunmaz, kiĢisel

(20)

13

kalmanın savunmasına giriĢir." (Ġleri,1975:15). Yine Ġleri‟nin sözleriyle diyebiliriz ki

"öykü okurunu köklü bir ekin birikimiyle donatır." (Ġleri, 1975:15). Tanpınar'ın

öykücülük yaĢamının ikinci evresini oluĢturan Yaz Yağmuru kitabı ise "Tanpınar'ın ilk

yapıtında belirsiz bıraktığı ruhsal çatıĢmaları daha somut düzeyde iĢler." (Ġleri,

1975:15). Bu aĢamada öyküler yine güç ve gizemlidir ama okuyucu gizemli olanı somut

gerçeklikle bütünleĢtirebilir. Sonuç olarak Tanpınar'ın ikinci aĢamasında dili, kurguyu

ve içeriği daha bütünlüklü bir Ģekilde toplamayı baĢarıp okuyucusuna sunduğunu

söyleyebiliriz.

Tanpınar öykücülüğünü belirgin kılan özellikleri "dili, öykü konuları ve öykü kiĢileri"

olarak üç ana grupta toplamak mümkündür.

Yazar, öykülerinde "seçkin, çeĢitli mecazlarla, düĢüncelerle, soyut sözcüklere geniĢ yer

veren kendine özgü zengin bir cümle yapısı" kullanmaktadır; "Ģiir dili ile nesir dili

arasında kesin bir ayrılık görülmemektedir" (Karaalioğlu, 537). Bunun yanı sıra,

Tanpınar dil anlayıĢını da Ģu sözlerle dile getirmektedir: "dil ve dille üretilen eserler

dilin içinde geliĢtiği milliyet ruhuyla yakın alakalıdır" (Karaalioğlu, 537).

Tanpınar'ın öykülerinde yoğun olarak iĢlenen kavramlardan biri de 'zaman' dır. 'Zaman'ı

değiĢik boyutlarıyla kavrama ve bunu kurgu yoluyla açıklama arzusu öykülerin

genelinde sezilmektedir. Bunu Tanpınar'ın genel bir özelliği olarak yorumlayan Gürsel

Aytaç ise Ģöyle der: "Tanpınar, 20. yy. Avrupa Edebiyatı'nın ortak problemi sayılan

"zaman" kavramıyla hem konu hem de anlatım tekniği bakımından ilgilendiğini

göstermiĢtir. "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" (1954) adlı romanda modern çağın, insanı

saate tutsak eden yaĢama temposu baĢta olmak üzere toplum mekanizmasının çeĢitli

unsurlarını hicivci bir bakıĢ açısından ele alır.

Tanpınar, önce mesleği, daha sonra yazdıklarıyla isminin önüne sayısız sıfatlar

getirilebilecek türden verimli, verimli olduğu kadar da eserleriyle Türk düĢünce ve

edebiyatına ismini büyük harflerle yazdırmayı baĢarabilmiĢ bir düĢün ve edebiyat

adamıdır: Romancı, öykücü, Ģair, edebiyat tarihçisi, deneme yazarı, eleĢtirmen, tiyatro

yazarı; musiki, plastik sanatlar, mimari; kültür ve düĢünce tarihimiz üzerine yaptığı

katkılarla çok boyutlu konularda derinlemesine fikirler ileri sürüp kalem oynatmıĢ bir

yazar... Bir de bunlara akademisyenliğinin yanında siyaset adamlığını da ekleyebiliriz.

AltmıĢ yıllık ömründe verimliliği tartıĢılamayacak birisidir o.

(21)

14

Tanpınar, “Bende Ģiir esastır. Oradan etrafa geniĢlerim.” ifadesiyle Ģairlik vasfını her

Ģeyin önünde tutmaktadır. ġiir, sanatçının bütün ketumluğunu olabildiğince üzerinde

taĢıyan bir nokta olmuĢtur. Onda Ģiirin esas olması bütün olaylara ve olgulara karĢı

sanatçı kiĢiliğinin gözüyle baktığı anlamına gelir. Bütün diğer eserleri birer Ģiirdir.

Romanları, hikayeleri, makaleleri, denemeleri ve hatta edebiyat tarihçiliği bile Ģiir

dilinin gizemli koridorlarında dolaĢan bir sırdır adeta. Eserleri, özellikle Ģiirleri

okundukça çoğalan, çoğaldıkça etrafa yayılan anlamlar dünyasının merkezini oluĢturur.

Tanpınar, bütün boyutlarıyla ele alındığında, kendi “Ģahsi masalının” derinden derine

gizli bir örgüyü taĢıdığı görülür. Bu Ģahsi masal yalnız örülmüĢtür. Tanpınar, bu Ģahsi

masalı örerken Türk toplumunun sosyal ve tarihi arka planını kendine dekor olarak

benimsemiĢtir. Kendine özgü ve ĢaĢırtıcı yorumlarıyla hala bu Ģahsi masalı

aydınlatmaya çalıĢırız. Tanpınar‟ın anlattığı masal, kendi yalnızlığıdır: “Ben hatta

asrımda yalnızım.” der. Ġleri sürdüğü fikirlerle hemen bütün eserleriyle ilgi odağı haline

gelerek edebiyatımızın, kültürümüzün ve Türk fikir hayatının klasikleri arasında yer

almaya her yönüyle layıktır.

ġiirlerini, hocası Yahya Kemal gibi, müthiĢ bir dikkat ve titizlikle kaleme almıĢtır.

ġiirinde hiçbir gündelik düĢüncenin ve basit yargının etkisi altında kalmaksızın estetik

kaygıyı ön plana aldığı görülür. Tanpınar Türk edebiyatında; “estetik anlayıĢı” batılı bir

formda anlayarak içeriğine Türk kültür mirasının mücevherlerini yansıtmıĢ ve

derinleĢtirmiĢ bir sanatçıdır. O bu haliyle bir “estet”tir. Estetik kaygı onun bütün

eserlerinde görülen gizli bir ruhtur. ġairanelik adına yapılmayan bir estetiktir bu. ġiir

belirgin bir zihin ve ruh yapısının yazıya yansıtılıĢ Ģeklidir. Tabiata da sanat yapıtlarına

da bu estetik kaygı ile ve bu anlayıĢla bakar. Bu yönüyle gerçek bir “estet”tir Tanpınar.

Tanpınar‟ın Ģiir dili Türkçenin ıĢıldayan kristal avizesi gibidir. Onun Ģiirinde eski

sözcükler sonradan görmelerin gösteriĢ adına taktıkları pahalı süsler gibi durmaz. Onun

dili kullanma biçimi tarihle, kültürle her Ģeyden önemlisi medeniyet anlayıĢıyla bir

bütünlük içindedir. Onun Ģiir dilinden çıkan ıĢıltılar, geleceğe ıĢık tutar. Eskiyi “an”da

yorumlayarak geleceğin parıltılı bir kutup yıldızıdır. Sözcükleri bir kuyumcu gibi bütün

titizliğiyle ve dikkatiyle ölçüp biçer. ġiirlerinde ne bir fazlalık ne de bir eksiklik görülür.

Tanpınar‟ın diğer eserleri de Ģiirleri gibi dil iĢçiliğinin estetikle yoğrulmuĢ halini

yansıtır. Hem Ģiirlerinde hem de diğer eserlerinde ortak olan duygu “medeniyet

(22)

15

buhranı”dır. 20. yüzyıl Türk fikir hareketinin içinde önemli ve farklı bir yere sahip olan

Tanpınar, medeniyet krizinin sosyal hayatımız içerisindeki yansımalarını okumaya

çalıĢır. Kültür tarihimizin derinliklerinde unutulan önemli meseleleri gün yüzüne

çıkararak önemli tartıĢma alanları oluĢturmuĢtur. Kültürümüze ve tarihimize yeni bir

gözle bakmayı teklif eden Tanpınar, geçmiĢin kültür mirasını “an”da yorumlayarak

anlamaya ve geleceğe aktarmaya çalıĢmıĢtır. Tanzimat‟la birlikte pusulasını batıya

çeviren Türk toplumunun yaĢadığı batılı düĢünme tarzının, yaĢam biçiminin, estetiğinin

ve sanatının yarattığı derin zihinsel bunalımı eserlerine yansıtmıĢtır Tanpınar.

Medeniyet buhranını kendi bireysel dünyasında yasayan Tanpınar, entellektüel olmanın

yalnızlığını içten içe yaĢamıĢtır. “Ne içindeyim zamanın, / Ne de büsbütün dıĢında; /

Yekpare, geniĢ bir anın / Parçalanmaz akıĢında” dizeleriyle doğu ile batı arasında

sıkıĢmıĢ bireyin medeniyet bunalımı içindeki kararsızlığını ifade eder. O ne zamanın

içinde ne de dıĢındadır. Bazen “an”ın bazen zamanın adamıdır. Kimi zaman da ikisi de

değildir. Ne ġark‟tadır ne Garp‟tadır. “Olup ile olamamanın eĢiği”ndedir.

Felsefi okumalarla romanlarını ve hikayelerini zenginleĢtiren Huzur romanı “eĢikte olup

olamama”nın, “zamanın içinde ve dıĢında olma”nın gizli bir kaderini anlatır. Mümtaz,

kültür ve medeniyet bunalımının önemli bir tipolojisi haline gelir Huzur‟da. Huzur,

Tanpınar‟ın hala üzerinde konuĢulan ve tartıĢılan önemli bir eseri olmasının yanı sıra,

roman kahramanı Mümtaz‟ın yaĢadığı çeliĢkiler, bunalımlar, kültür tarihimizin

zenginliği estetik bir tarzda ele alınır. Nasıl ki Mümtaz hayatın tahterevallisinde bir

oyana bir bu yana salınıyorsa Tanpınar da Mümtaz‟ın kader birlikteliğini paylaĢır.

Mümtaz‟la birlikte Tanpınar da kaderin sarkacında doğu ile batı arasında salınıp durur.

Kader, Huzur‟da bireyleri Ģiir ve musikinin kıĢkırtıcı güzelliğinde avutur. Bireylerin

kiĢisel hayatından yola çıkarak toplumsal hayatın bütününü yansıtmaya çalıĢır. Hem

doğu hem batı felsefesinin iç içeliğine Ģahit oluruz Huzur‟da.

Freud ve Bergson gibi batılı filozofların Tanpınar‟daki etkisi bütün eserlerinde görülür.

Rüya kavramı bu filozofların fikirleri etrafında romanlarına ıĢık tutar. Doğunun mistik

felsefesini batılı bir dikkatle anlamaya çalıĢır. Bu anlama çabası süreklidir. Tanpınar,

bitmemiĢlik hissini o kadar kuvvetle hissettirir ki “Mahur Beste”si bu yönüyle

sanatçının kaderini temsil eder. Çünkü bu metni bitmemiĢ olarak buluruz. Fikirleriyle

hala güncelliğini ve tazeliğini korumaktadır.

(23)

16

“Modern Türk edebiyatı bir medeniyet kriziyle baslar.” diyen Tanpınar, doğu

medeniyeti ve batı medeniyeti sorununu derinlemesine yaĢar. Doğu – batı çatıĢmasını

Türk insanının yaĢadığı değerler kargaĢası olarak görür. Türk fikir hayatına dair önemli

düĢünceler ileri süren sanatçı, hikaye ve romanlarında medeniyet buhranını, zihniyet

ikiliğini tema olarak alır. “ġiir, söylemekten ziyade bir susma iĢidir. ĠĢte o sustuğum

Ģeyleri hikaye ve romanlarımda anlatırım.” diyerek doğu – batı zıtlığına ait fikirlerini bu

metinlerde görürüz. Öyle ki Yahya Kemal, ġeyh Galip, Baki ve Nedim ile birlikte

Fransız Ģiirinin Baudelaire, Mallarme, Valery gibi farklı medeniyetlere ait sanatçılarını

Tanpınar‟da kol kola görürüz.

Tanpınar‟ın hikayeleri de bahsettiğimiz doğu – batı ikiliğinin gölgesi altında kalır. Bu

felsefi anlayıĢına uygun dil geliĢtiren Tanpınar, “Ġnsanı çok darlaĢtırdık, hedefler çok

belli. Hayat birçoklarının kafasında zenginliğini kaybetmiĢ gibi.” diyerek hayatı

bütüncül bir bakıĢ açısıyla yakalamaya çalıĢan insanı öykülerinde arar. “Erzurumlu

Tahsin” hikayesi hayata karĢı geniĢ ufukla bakmaya çalıĢan bir kiĢiyi anlatır.

Tanpınar, hayatı ve hayata dair her ayrıntıyı güzelliğin ve musikinin dayanılmaz

hoĢluğu içinde aramaya çalıĢmıĢtır. O bütün varlıkları ve nesneleri görüntüsüyle değil

içinde taĢıdıkları güzellikleriyle ve insanı ĢaĢırtan derin anlamlarıyla yorumlamaya

çalıĢır. Tanpınar‟ın zengin kurgu atmosferi herkesi kendi içine çekerek insanın

kendisine ayna tutar. Gözleri kamaĢtıran bir mücevher, bir “kutup yıldızı”dır “o”.

1.3. Eserleri

ġiirleri: Bütün ġiirleri (1976)

Romanları: Mahur Beste (1975), Huzur (1949), Sahnenin DıĢındakiler (1973), Saatleri

Ayarlama Enstitüsü (1961), Aydaki Kadın (1987)

Öyküleri: Abdullah Efendi'nin Rüyaları (1943), Yaz Yağmuru (1955), Hikayeler

(KitaplaĢmayan iki hikayesiyle birlikte tüm öyküleri, 1983)

Deneme: BeĢ ġehir (1946), Edebiyat Üzerine Makaleler (1969), YaĢadığım Gibi (1970)

Antolojiler: Tevfik Fikret (1937), Namık Kemal (1942), Yahya Kemal (1940), 19. Asır

Türk Edebiyatı Tarihi (Ancak birinci cildini tamamlayabildi, 1942)

(24)

17

2. BÖLÜM: SÖZLÜKBĠLĠM

Sözlükbilim, bir dilin ya da karĢılaĢtırmalı olarak çeĢitli dillerin sözvarlığını sözlük

biçiminde ortaya koymaya yönelen, bu amaçla yöntemler koyarak uygulama yollarını

gösteren bir bilim dalıdır (Aksan, 2000:70).

Sözlük ise bir dilin, (ya da birden çok dilin) sözvarlığını, söyleyiĢ biçimleriyle,

yazımlarıyla veren, bağımsız biçimbirimleri temel alarak bunların, baĢka öğelerle

kurdukları söz öğeleriyle birlikte anlamlarını, değiĢik kullanımlarını gösteren bir söz

varlığı kitabıdır.

Bir konuĢucunun etken ya da edilgen biçimde tanıdığı tüm dilsel ulamlara da sözlük

denir. O halde sözlüğün birçok değiĢik anlamı vardır: Bir ülkenin dilinin sözlüğü, bir

kiĢinin, bir yazarın, bir bilimin, bir etkinliğin sözlüğü gibi. Örneğin YaĢar Kemal‟in

yapıtlarında kullanılan yerel dil kullanımları belirten sözcükler için ayrı bir sözlük

oluĢturulmuĢtur. Kaldı ki YaĢar Kemal‟in tüm yapıtlarında kullandığı sözcükler de onun

“sözlüğünü” oluĢturur (Günay, 2007:29).

M.Ö. ikinci asra ait olduğu bildirilen ilk örneğinden (Aristophanes‟in sözlüğü),

Türkçenin tespit edilmiĢ ilk ve kapsamlı sözlüğü olan Divanü-Lügat-it-Türk‟e ve oradan

günümüze gelinceye değin sözlük denen kaynaklar, hazırlanıĢ amaçları ve taĢıdıkları

nitelikler bakımından oldukça çeĢitlenmiĢtir. Bunları Ģöyle gösterebiliriz:

1. Bir ya da birden çok dilin sözvarlığını iĢleme bakımından:

a) Tek dilli, b) çok dilli sözlükler.

2. Sıralama biçimine göre:

a) Abecesel sözlükler b) kavram (ya da kavram alanı) sözlükleri.

3. Ele alınan sözvarlığının niteliğine göre:

a) Genel sözlükler (ortak dil, yazı dili sözlükleri, ansiklopedik sözlükler).

b) Lehçebilim sözlükleri.

c) EĢanlamlı, eĢadlı, tersanlamlı öğeler sözlükleri.

(25)

18

ç) Yabancı öğeler sözlükleri.

d) Tarihsel sözlükler.

e) Kökenbilgisi sözlükleri.

f) Uzmanlık alanı sözlükleri (terim sözlükleri).

g) Argo sözlükleri.

h) Deyim ve atasözü sözlükleri.

ı) Anlatımbilim sözlükleri.

i) Sanatçı ve metin sözlükleri.

j) YanlıĢ yerleĢmiĢ öğe sözlükleri.

k) Tersine sözlükleri ve baĢka sözlük türleri (Aksan, 2000:76).

2.1. Sanatçı ve Metin Sözlükleri

Yukarıdaki tasnifte görüldüğü üzere sanatçı ve metin sözlükleri, sözlüğün içerdiği

sözvarlığının niteliğine göre düzenlenen sözlükler sınıfına girmektedir. Bu sınıftaki

sözlükleri a maddesindeki Genel sözlükler ve diğerleri olarak tasnif etmek de

mümkündür. Böylece oluĢan diğer sınıfa “özel sözlükler” ismini verebiliriz ki

içerdikleri söz varlığı dilin sınırları belirlenmiĢ, özel kullanım alanına girmektedir. Özel

sözlükler dilin konuĢurlarının geneli tarafından değil de biri veya bir kısmı tarafından

kullanılan sözvarlığını içerirler.

Bir sanatçının, bir yazar, ozan ya da düĢünürün, yapıtlarında geçen öğeleri toplayan

sözlükler hem dil incelemeleri, hem de yazın çalıĢmaları açısından önemlidir; sanatçının

kiĢiliğini, ilgi alanını, önem verdiği kavramları yansıttığı kadar, dil içinde kendi

kullandığı sözvarlığını belirlemesi dolayısıyla da yararlıdır. Bu tür yapıtların batıda

yayımlanmıĢ pek çok örneği vardır. Bizde de Ali Püsküllüoğlu‟nun “YaĢar Kemal

Sözlüğü” anılabilir (Aksan, 2000:82).

Her ne kadar Aksan‟ın da yukarıda belirttiği gibi sözlüklerimiz arasında yazar sanatçı

sözlükleri pek fazla yer iĢgal etmese de bu konuda gerek üniversitelerde gerek

üniversite dıĢında son zamanlarda yapılan çalıĢmaları Ģöyle sıralayabiliriz:

(26)

19

1999‟da Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü öğrencisi Ahmet Dursun

tarafından hazırlanmıĢ, “Safahat‟ın Sistemik Sözlüğü” adlı yayınlanmamıĢ yüksek

lisans tezi. 2007‟de Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü öğrencisi Furkan

Öztürk tarafından hazırlanmıĢ, “Baki Divanı Sözlüğü - bağlamlı dizin ve iĢlevsel

sözlük” adlı yayınlanmamıĢ doktora tezi. 2009‟da Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü öğrencisi Serper Acar tarafından hazırlanmıĢ, “Necati Bey Divanı Sözlüğü -

bağlamlı dizin ve iĢlevsel sözlük” adlı yayınlanmamıĢ yüksek lisans tezi.

Ayrıca Sakarya Üniversitesi‟nde Prof. Dr. M. Mehdi Ergüzel danıĢmanlığında

yürütülmüĢ bir dizi yayınlanmamıĢ yüksek lisans tezini de burada zikretmek gerekir:

2002‟de Firdevs Temizel Akar tarafından hazırlanmıĢ, “Nedim Divanının Kelime

Grupları ve Sözlüğü”; 2007‟de Yasemin Sevindim tarafından hazırlanmıĢ, “Nef‟i

Divanının Sözvarlığı” ve Aylin Uysal tarafından hazırlanmıĢ, “Ahmet Hamdi

Tanpınar‟ın -Edebiyat Üzerine Makaleler-inde Kelime Grupları ve Sözvarlığı”; 2008‟de

Gül Gültekin tarafından hazırlanmıĢ, “Baki Divanındaki Kelime Grupları ve Sözvarlığı”

ve Elif Ertuğrul tarafından hazırlanmıĢ, “Fuzuli Divanı Sözvarlığı, Kelime Grupları”;

2009‟da Ebru Kır tarafından hazırlanmıĢ, “Yahya Kemal Beyatlı‟nın Nesirlerinde

Sözvarlığı”; 2010‟da ġule Yılbır tarafından hazırlanmıĢ, “Zati Divanındaki Kelime

Grupları ve Sözvarlığı” ve Enver Ural tarafından hazırlanmıĢ, “ġeyh Galib Divanı

Kelime Grupları, Dizin ve Sözvarlığı”

Bunlara bir de Yrd. Doç. Dr. Cevdet ġanlı tarafından kitap seviyesinde yayınlanmıĢ

“Safahat Sözlüğü (Çağrı Yayınları, Ġstanbul 2010)”nü de ilave edebiliriz.

(27)

20

3. BÖLÜM: “19. ASIR TÜRK EDEBĠYATI TARĠHĠ”NĠN DĠZĠNĠ

A

A. Adnan Adıvar : Türk hekim ve bilim tarihçisi (1882-1955).

a. 893 [=1]

Abbas : Abdülhak Hamid Tarhan‟ın

“Zeynep” adlı eserindeki kahraman.

a. 12245, 12541, 12541, 12553, 12553, 12564

a.+a 12535, 12538, 12576 a.+ın 12536, 12544, 12551, 12561, 12589

a.+la 12536 [=15]

Abbasi : Resul-i Ekrem'in (A. S.M.) amcası Hz. Abbas'ın neslinden gelen veya aynı sülâleden gelenlerin kurdukları devlete mensup olan.

a. 78 a.+ler 666 [=2]

Abbasoğulları : bkz.(Abbasi) a.+nın 5410 [=1]

Abdi Efendi : Türk tuluat sahnesinin ünlü temsilcisi.

a.+ye 8844 [=1]

Abdullah Cevdet : Osmanlı siyaset adamı ve düĢünür.

a. 9666 [=1]

Abdullah ÇavuĢ : Namık Kemal‟in

“Vatan yahut Silistre” adlı eserindeki kahraman.

a. 8377 a.+u 8360 [=2]

Abdullah Efendi : Namık Kemal‟in

“Ġntibah” adlı eserindeki kahraman.

a. 8912, 8956

a.+nin 10948, 1309, 8960, 8963

[=6]

Abdullah Molla :Layihası bulunan bir kazasker.

a. 1224, 1299 a.+nın 1222, 1300 [=4]

Abdurrahman Adil Bey : Dönemin önemli hukukçularından.

a.+in 5382 [=1]

Abdurrahman’ı-Salis : Abdülhak Hamid Tarhan‟ın bir eseri.

a. 12302, 12401 [=2]

Abdurrahman PaĢa : Osmanlı Devleti'nin ilk kuruluĢ yıllarında gösterdiği yararlılıklarla ün kazanmıĢ bir komutandır.

a.+nın 1453 a.+yı 1454 [=2]

Abdurrahman ġeref : Hükümet adamı ve Son Osmanlı Saray tarihçisidir (vakanivüs).

a. 4952

a.+in 5302 [=2]

Abdurrahman ġeref Bey : bkz.

(Abdurrahman ġeref) a. 2804 [=1]

Abdülaziz : 32. Osmanlı PadiĢahıdır.

a. 10327, 12248, 3139, 3380, 3472, 3505, 3607, 3726, 3904, 4771, 4788, 4795, 4803, 4822, 4946, 5088, 5571, 606, 6812, 6894, 6917, 7531, 7807, 7840, 7886, 8049, 8342, 8382, 8497, 8908, 9835, 9873

a.+e 4918, 5058, 5384, 6955, 7349, 7985, 9325

a.+i 3635, 7345, 7387, 7825, 9326

a.+in 10786, 10990, 12216, 3597, 3643, 3644, 3727, 3906, 4773, 4819, 4898, 6683, 6685, 6803, 6816, 6899, 6901, 7348, 7362, 7365, 7369, 7387, 7443, 7968, 7970, 8412, 8518, 9495, 9847, 9876

a.+le 4198, 5041, 6770 [=77]

Abdülaziz Han : bkz. (Abdülaziz) a. 6704, 7832

a.+a 6782, 7274, 7492 a.+da 7816

a.+ı 4172

a.+ın 3440, 3452, 3731, 4899, 5018, 5575, 7359, 7976

[=15]

Abdülhak Hamid : Türk Ģair ve oyun yazarı.

a. 10945, 10945, 11122, 11333, 11416, 11751, 11901, 12600, 12945, 12980, 4654, 6172, 6207, 6427, 8088

a.+deki 3320 a.+den 3733 a.+dir 10586 a.+e 6173, 7719

a.+in 6204, 6209, 6248, 6428, 6639, 8084, 8415

[=27]

Abdülhak Molla : Ġzzet Molla‟nın arkadaĢı, saray adamlarından hekimbaĢı.

a. 10953, 11167, 1994, 2553, 3170, 3218

a.+nın 10953, 10961, 11001, 2545, 2551, 3317

[=12]

Abdülhak ġinasi Hisar : (Ġstanbul, 14 Mart 1887 - 3 Mayıs 1963) Türk romancı, yazar.

a. 11141 [=1]

Abdülhalim Bey : Sami PaĢazade‟nin kardeĢi.

a.+e 5163 [=1]

Abdülhalim Efendi :Muallim Naci‟ye Hulûsi mahlasını veren hoca.

a.+den 12895

[=1]

Abdülhalim Memduh : Hamid mektebine mensup bir Ģair.

a. 10540, 5985 [=2]

Abdülhamid : 27. Osmanlı padiĢahıdır.

a. 10019, 10151, 10281, 10749, 11001, 11097, 11103, 11319, 11483, 12272, 12431, 3520, 3661, 3663, 3698, 3727, 3732, 4075, 5271, 5324, 6448, 6731, 6834, 6843, 6859, 6863, 6895, 7918, 8047, 8052, 9205, 9828, 9870, 9900, 9918

a.+e 11100, 12291, 3891, 4013, 4035, 5334, 5666, 6732, 8059, 9415

a.+i 10035, 4075

a.+in 10991, 10992, 11226, 11586, 12917, 3657, 3739, 4012, 4960, 5162, 5168, 5193, 5316, 6831, 6839, 6843, 6851, 7679, 7994, 8018, 8054, 8414, 9865, 9872, 9890, 9893, 9913

a.+le 7681 [=75]

Abdülhamid Efendi : bkz.

(Abdülhamid) a. 4938 [=1]

Abdülhamid Han : bkz.

(Abdülhamid) a.+a 11323 a.+ın 4948 [=2]

Abdülhamid I : (Abdülhamid) a. 1189, 1197, 1268, 1329, 1358, 1371, 1384, 1447, 1622, 2536 a.+in 11003

[=11]

Abdülhamid II : 34. Osmanlı padiĢahı ve 98. Ġslam halifesidir.

a. 2359, 4014 a.+nin 5300

a.+ye 5172, 9137, 9850 [=6]

Abdülhamid Ziyaeddin Bey : Ziya PaĢa‟nın asıl adıdır. Türk yazar, Ģair ve devlet adamı.

a. 6659 [=1]

Abdülkerim PaĢa : Osmanlı serdar- ı ekremlerinden.

a.+nın 7975 [=1]

Abdüllahü’s-Sagir : Abdülhak Hamid Tarhan‟ın bir eseri.

a. 11321, 12176, 12302 a.+de 12792, 12799 a.+in 12214

[=6]

Abdüllatif PaĢa : Namık Kemal‟in babası.

a.+dan 7537 a.+nın 7536, 7536 [=3]

Abdülmecid : 31. Osmanlı padiĢahıdır.

(28)

21

a. 10785, 2327, 2876, 2919, 3014, 3143, 3415, 3898, 3904, 4801, 5622, 6447, 6710, 7344, 7359

a.+e 3573, 3577

a.+in 3290, 3405, 3887, 7346, 7352

[=22]

Abdülmecid Han : bkz.

(Abdülmecid) a. 6481 a.+a 7345 a.+ı 2959

a.+ın 2800, 2963, 3081, 6152, 6707, 7349

[=9]

âb-ı Abdülmecid Han : Abdülmecid Han‟ın suyu.

a.+ı 7345 [=1]

Abdülvehab Efendi : Abdülhak Hamid Tarhan‟ın “Ġçli Kız”daki kahraman.

a. 12109 [=1]

Abdürrahmanü’s-Sâlis : Abdülhak Hamid Tarhan‟ın bir eseri.

a.+in 11410, 12326 [=2]

abes : boĢ, mânâsız.

a. 11783, 12026, 12660, 2188, 5967

a.+e 12721 a.+le 6997 [=7]

abesleĢ- : Manasız davranmak.

a.-en 12015 [=1]

âb-ı sükûn : Ġran'da yarı kurumuĢ büyük bir göl ve bu göle dökülen bir ırmağın adı.

a. 8599 [=1]

âbide : Tapınak.

a.+si 3784 a.+sidir 3199 a.+sinde 10692 [=3]

abla : Ġki kız kardeĢten büyüğü.

a.+sını 4547 [=1]

abstre : Soyut sanat.

a.+sinde 6029 [=1]

acaba : ġüphe, kuĢku

a. 10046, 11198, 12830, 2161, 3872, 4127, 5720

[=7]

academiue : yüksekokul.

a.+i 504 [=1]

acaip/acayip : garip, tuhaf.

a. 4203, 6800, 6825, 6885, 7821, 11400, 11680, 12270, 12559, 12598, 12955, 1766, 540, 5477, 7942, 8544

[=16]

acaiplik/acayiplik : gariplik, tuhaflık.

a.+e+(acayipliğe) 12739 a.+ine+(acayipliğine) 12497

[=1]

accessoire : Konunun gerektirdiği ölçüde kullanılan, bir sahne içinde yer alan veya oyuncunun dekor gereği kullandığı çeĢitli eĢya.

a. 8244 [=1]

acele : Çabuk.

a. 1341, 3338, 373, 4480, 5492, 6436, 6820, 7515

a.+sinden 8355 a.+sini 6824 a.+siyle 4584 [=11]

aceleci : Çabuk davranan.

a. 5342 [=1]

Acem : Ġranlı.

a. 10455, 3966, 7459 a.+e 8633

a.+lerin 5896 [=5]

Acemâne : Yabancı gibi.

a. 9631 [=1]

Acemce : Bu dille yazılmıĢ olan.

a. 9255 a.+yi 6659 [=2]

acemi : Tecrübesiz.

a. 10178, 10180, 10197, 10522, 12779, 5792, 6023, 8403, 8408, 8477

a.+dir 10245, 6221 [=12]

acemice : Beceriksizce.

a. 3338, 6026, 6364, 6564, 9580

[=5]

acemilik : Acemi olma durumu.

a. 10248, 10522, 12101, 6222, 6405

a.+e+(acemiliğe) 1744 a.+i+(acemiliği) 10170 a.+in+(acemiliğin) 10196 a.+ine+(acemiliğine) 10194 a.+le 2553

a.+leri 10699, 6572, 8323 a.+lerine 8854

[=14]

acı : Izdırap.

a. 10146, 11744, 11744, 11803, 1205, 12052, 3827, 4914, 6931, 7258, 7527, 7952

a.+dır 12744 a.+lar 12714 a.+larını 7180 a.+larıyla 12067 a.+sı 11803 a.+sını 11053 a.+yı 12067 a.+yla 11734 [=20]

acı- : Merhamet etmek.

a.-mamak 6314 a.-mıĢ 12623 a.-r 11036, 12554 a.-yan 295, 6388 [=6]

acıklı : Üzücü.

a. 10404, 10619, 10721, 10854, 11677, 11719, 5067, 6507

[=8]

acılık : Dokunaklılık.

a. 5651, 9055 a.+ı+(acılığı) 10814 a.+ın+(acılığın) 5664 a.+ını+(acılığını) 7197 a.+ıyla+(acılığıyla) 13059 [=6]

acıma : Merhamet etme.

a. 10165, 5324, 6389 [=3]

acındır- : Merhamete getirmek.

a.-ma 2568 [=1]

âciz : Güçsüz, beceriksiz, elinden bir Ģey gelmeyen.

a. 2434, 2968, 6994, 7016, 7042, 7333

a.+i+(aczi) 7088 a.+imizi+(aczimizi) 7010 a.+in+(aczin) 7434 a.+inden+(aczinden) 10175, 8999

a.+ine+(aczine) 7095 a.+ini+(aczini) 11760, 8242 [=14]

âcizane : Âciz ve güçsüz bir Ģekilde.

a. 4070 [=1]

act : Rol yapma, oyun.

a.+ı 12525 [=1]

aç : AcıkmıĢ olma.

a. 10008 [=1]

aç- : Bir Ģeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek.

a.-acak 1341, 2194, 3224, 6533

a.-acaktı 1390

a.-an 10859, 10907, 12911, 13160, 1545, 1730, 1768, 1839, 2273, 2728, 291, 436, 4374, 4421, 5383, 6889, 9520

a.-anıdır 8938

a.-ar 10025, 10131, 10133, 11817, 12628, 12680, 13196, 2766, 3629, 3655, 4559, 46, 4738, 484, 5818, 5967, 6049, 8688

a.-arak 2776 a.-ardı 5740 a.-ıp 1338

a.-ıyordu 435, 4711, 4862, 5917, 6029

a.-madan 12737 a.-madıkları 11435 a.-mağa 1927

a.-mak 1110, 11124, 1548, 2940, 3071, 3196, 4579, 5523

a.-makla 10050, 10631, 3417, 6617

a.-maktı 12846 a.-malarıdır 2634 a.-mamıĢtır 6050 a.-ması 2846

a.-maya 10153, 2544, 5495, 7796

a.-mayıĢı 4733 a.-maz 10133

a.-mıĢ 11134, 12208, 194, 196, 3129, 3844, 7334

a.-mıĢtı 5876, 6327, 7865, 9598

a.-mıĢtır 10886, 3356, 3802, 4270, 4342, 4367, 5182

Referanslar

Benzer Belgeler

Özellikle kadınlarda menopoz sonras ı dönemde östrojen düzeylerinde dü şme, virilizan be- lirtilerde artma ve erkeklere göre daha ileri ya şlarda psikoz olu şumunun

As a result, while total CSF tau level could be used as a marker for neuronal damage, phosphorilated tau levels are useful in monitoring formation of neurofibrillary tangles..

3- Rosenthal NE, Sack DA- Gillin SC- et al: Seasonal affective disorder a description of the sydrome and preliminary with ligth trerapy.. 4- Wehr TA and Rosenthal NE: Seasonality

Örneğin fen bilimleri derslerinde temel konuları öğretmek belki de birçok öğrencinin kafasında, bilimin bir bilgiler topluluğu olduğu ve bunun kesin doğru olduğu

Spearman rho de ğ erinin 0.45'in (t de ğ eri 2.76'den büyük ve p de ğ eri 0.01'den küçüktür, serbestlik derecesi tüm de ğ erlerde 29 dur) Spearman rho de ğ erinin

Spearman rho de ğ erinin 0.45'in (t de ğ eri 2.76'den büyük ve p de ğ eri 0.01'den küçüktür, serbestlik derecesi tüm de ğ erlerde 29 dur) Spearman rho de ğ erinin

Mala yönelik suçlardaki artış şehirlerde daha bozuk olan gelir dağılımı, daha yüksek oranlardaki işsizlik, şehirde sosyal bağların zayıflaması sonucu olarak azalan

“a) Bir icra, fonogram veya yapımın izinsiz çoğaltılmış nüshalarının bu Kanun’un.. maddesinin yedinci fıkrasında sayılar yerlerde satışı ile ilgili ihlallerde üç ay-