ve
MEZHEPSORUNU
(27-28
Kasım2015 Kelam
Çalıştayı)Editör: Prof. Dr. Mehmet EVKURAN
Ankara 2016
İTiK.ADİ AÇlDAN TEKFİR OlAYINA BAKlŞ
Prof. Dr. Ramazan ALTINTAŞ•
Giriş
Tektir olayı, inanç-davranış münasebetleriyle ilgilidir.
Bilindiği gibi İslam'a giriş, iman ilkelerini kabullenme ile
başlar, davranış tarzı olarak tesirini bireysel ve toplumsal hayatta ·göstermekle devam eder. Bununla da kalınmaz, inancın gerek ibadetler ve gerekse objektif doğrulama olan ahlaki davranış tarzında kendisini yansıtması istenir. Kelam tarihinde asıl tartışma inanç-davranış bütünlüğünün bağ
larnından koparılarak "ayrımcı" bir yorumlamaya gidilme- sinde ortaya çıkmıştır. İşte bu makalede tekfir sözcüğü, tek- fir olgusunun bir ideoloji olarak ortaya çıkması ve İslam
toplumunda yol açhğı tehlikelerden söz edilecektir.
ı. Küfür ve Tekfir Kelimelerinin Analizi
Sözlükte "örtmek, gizlemek; nankörlük etmek" anlamı
na gelen "küfr" kökünden türeyen tekfir; "küfre nisbet et- mek, mü'min diye bilinen bir kişi hakkında kafir hükmü vermek" demektir.1 Terim olarak küfür, Allah'ın varlığını ve
birliğini, Kur'an'da açık ve kesin olarak belirtilen hükümle- rm tamamını veya bir kısmını, nübüvvetin gerekliliğini ve ölüm ötesi hayah kabul etmemek gibi inanış ve davranışlar
dır. Burada gerçeğin üzerini örtme söz konusu olduğu i~in
bunu yapan kimselere Arapça'da "örten" anlamına gelen ka- fir denilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de açıkça mutlak olarak kul-
lanıldığında imanın zıddı anlamına gelen inkar, Allah'ın bir-
liğini ve yüceliğini, peygamberin getirdiklerini inkar etmek anlamına gelmektedir. 2
Arapça "k-f-r" filinden türetilmiş "tekfir" kelimesi,
Kur'an-ı Kerim'de bu kalıpta geçmez. Kur'an'da "kefere" ke- limesi daha çok eylem kalıbında kullanılır. Bu eylemlerden kasıt da Kur'an'ın beyan ettiği hüküm ve esasları, hakkı ve hakikati gizlemedir. Kur'an'da, Allah'ın her şeyin yaratıcısı olduğuna özellikle dikkat çekilmiş, bütün bir evren, bu ev- renin işleyişi, göklerde ve yerde olanlar Allah'ın yaratması-
• Necmettin Erbakan Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi.
' Yavuz, Yusuf Şevki, "Tektir", DİA, İstanbul 2011, XL, 350-356.
~ Bkz. 3/Al-i irnran 70; 21/Enbiya 30; 17/İsra 98-99.
nın eseri olup bütün bu mahlUkat Allah'ın varlığının delille- ri olarak zikredilmiştir. Bu güçlü vurgu karşında Allah'ın
~yetlerini inkar edenler katirler olarak vasıflandırılrruştır. 3 Hadislerde de tektir kelimesi yer almamakta; ancak ay-
nı kökten türeyen fiilin geçtiği rivayetlerde bir Müslüman'ı
küfre nispet etmenin ağır sorumluluğuna vurgu yapılmak
tadır.4 Hadislerde nakledildiğine göre Hz. Peygamber, Al- lah'tan başka ilah bulunmadığına ve kendisinin nübüvvetine
inanıncaya kadar insanlara karşı mücadele etmekle em_r-
olunduğuna, kelime-i tevhidi söyleyenierin kanlarının ve
mallarının koruma albna alındığına, kıbleye yönelip namaz
kılanların ve Müslümanların kestiği hayvanın etini yiyenle- rin Allah'ın ve Resul'ünün güvencesini kazandığına, dolayı
sıyla tektir edilemeyeceğine işaret edilmiştir.5 Kaldı ki
Kur'an-ı Kerim'de de: "Size selam veren kimseye, dünya ha-
yatının geçici menfaatine göz dikerek, "Sen mü'min değil-
. sin" demeyin"6 buyrulmaktadır. Bu ayette belirtilen "selam verene sen mü'min değilsin" denilmemesi emri, savaş ve se- fer haliyle ilgili olduğu kadar ikamet halini ve barış zama-
nını da kapsar. Bir kimsenin imanındaki samirniyetini sor- gulamak ve arnelindeki kusurlarından dolayı imansız oldu-
ğunu ileri sürmek kimsenin hakkı olmadığı gibi onları katir ilan etmek de kimsenin üstüne düşen bir vazife değildir.
Kalplerde olanın gerçeğini Allah'tan başka kimse bilemez.
Nitekim bir ayette bu husus şöyle açıklanır: "Kim inkar ederse, onun inkarı seni üzmesin. Onların dönüşleri ancak bizedir. Biz de onlara yaptıklarını haber veririz. Allah, gö-
ğüslerin içindekini (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir."7
2. Tekfirin Tarihine Bir Balaş
Bilindiği gibi İslam tarihinde tektir meselesi sahabe devri sonlarına doğru ortaya çıkrruşbr. Hz. Ali ile Muaviye
arasında meydana gelen Sıffin savaşında Hz. Ali'nin safla-
rında bulunan ve daha sonra ondan ayrılıp Hariciler diye te-
şekkül edecek grup mensupları; Hz. Ali ile Hz. Osman'ı, iki
3 AI-i İmran 3/19, 21, gS.
4 Wensinck, el-Mu'cemu'l-Müfehres li Elfazi'l-Hadis, Mektebetu Beril, Ley- den 1926, Yavuz, DİA, "Tektir", DİA, XL, 350-356.
5 Buhar( Sahih, Beyrut: Daru İbn Kesir, 1987, Salat, 28; Ebu Davud, Sünen, Beyrut: Daru'l-Kitabi'l-Arabi, trz., Cihad, 95; Yavuz, "Tekfir" DİA, XL, 350.
6 Nisa, 4/94·
7 Lokman, 23.
iTil<ADİAÇIDANTEKFİROLAYINABAKIŞ 1 121
hakem Amr b. As ile Ebu Musa el-Eş'ari'yi, Cemel vak'asında
bulunan mü'minlerin annesi Hz. Aişe ile Talha ve Zübeyr'i ve hakemierin hükmüne razı olan ashabı tekfir etmişlerdir. 8
İslam tarihinde sadece Hariciler değil, Şia içinde de siyasi konulardaki tutumları nedeniyle sahabeyi tektir etme anla-
yışiarına rastlanmaktadır. Başlangıçta Sıffin savaşında or- taya çıkan tektir olayı sonrasında Harkilerin diğer konular- daki bakış açılarına da yansımış, özellikle iman, amel ve büyük günah anlayışlarının ayrılmaz bir parçası haline dö- nüşmüştür. Hariciler, farz, nafile vb. her türlü arneli imanın aslına dahil ederek, bunları terk eden herkesi büyük günah işlemiş gibi kabul edip tekfir etmekle kalmamışlar, öldü- rülmelerine kadar gitmişlerdir. 9
Ehl-i Sünnet a.Iim.leri, "tektir" hususunda aşırı ihtiyat halinde bulunurlar. Çünkü bir kişi haklanda "katir" hülanünü vermek; onu toplumun dışına atmakla kalmaz, hukuki açıdan
da beraberinde birçok sorunu getirir. Bu sebeple, Sünni alim- ler, ister inanca ister davranışa ilişkin olsun ancak, zarürat-i diniyye içinde yer·alan bir esası inkar eden kişinin dinden çı
kacağını söylemişlerdir.10 Zarürat-ı diniyye ise, bir Müslü- man için din yönünden bilinmesi gereken, Hz. Peygamberin Allah tarafından tebliğ edip haber verdiği kesin olarak bili- nen belli esas, hüküm ve haberler bütününe denir. Bunları
kabul ve tasdik etmek her mü'min için farzdır. Kesin olarak bilip iman edilmesi gereken esasların başında Allah'a ve Hz.
Muhammed'in O'nun peygamberi olduğuna inanmak gelir.
"Allah'tan başka ilah olmadığına, Hz. Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim" sözünü söyleyen ve
bunların kapsamına inanan herkes "mü'min" sayılır. Diğer
esaslar bu iki esasın içinde mündemiçtir.
Öte yandan, İslam'da cehalet sebebiyle bazı yanlış inançları benimseyen kimseler hemen tektir edilemez, zira bilgisizlik, mazeret kabul edilmiştir. 11 Burada yapılması ge- reken, Allah Resülü'nün yaptığı gibi, yanlış itikadi anlayış
ları eğitim ve öğretim yoluyla düzeltme ellietine gitmektir.
Nitekim Ebu Hanife, şirk yurdunda yaşayan bir kimsenin,
8 Bağdadi, Abdülk&h.ir, el-Fark Beyne'l-Fırak, thk. M. Muhyiddin Abdülha- m.ld, Kahire, ıggo, s. 73·
9 Bağdad.i, ag.e., s. 73.
ıo Bağdad.i, el-Fark, s. g.
"İbn Kayyim·el-Cevziyye, Medaricu's-Salikin, I, 367.
İslarn'ı doğru bir şekilde öğrenebilecek kişi ve sahih kay- naklardan yoksun olması halinde, Allah'ı akılla bilmesini ye- terli görür.1:ı
Tektir konusunda bir başka mesele de müteşabih nas-
ların te'vil edilmesiyle ilgilidir. Başta Ebu Hanife olmak üze- re, İmam Şam, Matüridi, Eş'ari, Süfyan es-Sevri, Davud ez- Zahiri, Ebu H!şim el-Cübbai ve Zemahşeri gibi ilimlerin ço-
ğunluğuna göre müteşabih nasları usillüne uygun biçimde te'vil etmek tekfire konu teşkil etmez. Çünkü te'vil, bir anl~
ma faaliyetidir. Ashab-ı
Kirarn
da dahil olmak üzere ilimlerin ekseriyeti, te'vilde bulunmuşlardır.13 Nitekim Ebu Hanife,"tenzil" kavramıyla Kur'an'ın metnini, "te'vil" kavramıyla da onun yorumunu kasteder.
o,
ayetin tenzilini reddetmernekşartıyla te'vilinde hata eden kimseyi tektir etmez. 14
Ayrıca, te'vil alanında da bir disiplinden söz edilebilir.
Bu bağlarnda te'vil yapabilecek bir kimse, Kur'an ve hadis metinlerine, UsUl-i fıkıh ve Arap lügatine derinlemesine vakıf oimalıdır. Aksi takdirde sathi bir dini bilgiye sahip olmak, önü alınamaz bir dini kargaşa ve anarşiye neden olabilir.
Bundan dolayı Hasan-ı Basri'nin, ilimsiz arnelin kişiyi başka
larına karşı kılıç çekmeye götüreceği hususundaki uyarısı an-
lamlıdır.15 Geçmişte ve günümüzde tektir konusunda aşırı gi- denlerin en büyük eksikliği, bilgi ve usUl alanında ortaya
çıkmıştır. Bir örnek vermek gerekirse, bu konuda tekfire gi- denlerin en çok başvurdukları ayetler arasında:
"Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte
onlar kafirlerin ta kendileridir"16 ayeti yer alır. Halbuki gramer bakımından Arapçada hakerne fiili ba edatıyla bir- likte bulunduğu zaman tasdik etti anlamına gelir. Bu yön- tem uygulandığında ayet: "Allah'zn indirdiklerini tasdik et- meyenler kafirlerin ta kendileridir" manasma gelir ki, doğru
olan anlam da budur. Kaldı ki, bu ayet, sadece toplumu yö- netenleri değil, bireysel olarak her Müslüman'ı da ayrı ayrı
ilgilendirmektedir. Dolayısıyla bu alanlardaki ilmi yetersiz-
u Ebu Hanife, "el-Fıkhu'l-Ebsat'', neş. Mustafa öz, (İmam-ı Azam'ın Beş
Eseri içinde), M.Ü. İ.F.V.Y, istanbul, 1992, s. 45·
13 Eş'ari, Ebu'l-Hasen, Maka.latü'l-İslamiyyin, thk. Helmut Ritter, Wıesba-
den, 1980, I, 138-139.
14 Ebu Hanife, a.g.e., s. 46, ss.
15 Karadavi, Yusuf, Fetava Muasıra. Beyrut: el-Mektebetü'l-İslami, 2000, I, 127.
~~Mti~M .
iTii<ADt AÇlDAN TEI<FİR OLAYINA BAI<IŞ 1123
lik, tekfirin ana sebepleri arasında yer almaktadır. Buna ek olarak; siyasi hırs ve menfaat çatışması, mezhep taassubu, nefsani arzulara uyma, dinde aşırılık ve katı davranma gibi etkenler de tekfiri besleyen temel meselelerdendir.17
İslam düşünce tarihinde dışlamacı bir siyaset izleyen tekfirci zihniyetierin egemen olduğu dönemlerde toplumsal
barış bozulmuş, Müslümanlar arasında birlik ruhu zaafa uğ
ramıştır. Halbuki İslam'a mensubiyetin asgarisi, ilahi öğre
tiyi kaİb ile tasdik etmektir. Bir kimseye Müslüman isminin verilmesi, doğrudan dini emir ve yasakları yerine getirip getirmemekle ölçülemez. İtikattaki hata ile arneldeki hata bir kabul edilemez. Amel, imandan ayrıdır demek başka bir
şey, imanın korunması için amel gereklidir demek, başka
bir şeydir. Dolayısıyla, zarfuat-i dlniyyeden olan bir şeyi in- kar etmeyen kimse tekfir edilemez.
· 3· Günümüzde Tekfirci Hareketler
Günümüzde ortaya çıkan tekfir hareketleri büyük ölçü- de itikadi olmaktan ziyade siyasi ve tepkiseldir. Çağımızda
dini görünümlü akıl almaz bir şekilde şiddet ve vahşet üre- tt::n, İslam ve Müslüman imajını kirleten, toplumların dini duygularını istismar eden ve hakikati kendi tekelinde gören
Işid, Boko Haram ve Şebab örgütü gibi yapılar vardır. İslam Dünyasında ortaya çıkan bu dini akımların şiddet dilini be- nimsemesinde nasları yorumlama biçimleri kadar asıl başka
faktörler de rol oynamaktadır. Bunlar arasında fikri, dini, siyasi ve iktisadi te.şebbüs özgürlükleri alanındaki taleplerin
baskı altında tutulması gelmektedir. İster istemez bu du- rum, şiddet hareketlerinin mayalanmasını hazırlamaktadır.
Burada asıl sorumlu olan İslam değil, büyük oranda sosyo- ekonomik arka plan, gelir dağılımındaki adaletsizlikler, iş
sizlik, eğitimde fırsat eşitliğinin olmaması, cehalet, geri
kalmışlık, kapalı bir toplum modeli yaşama gibi etkenlerden söz edilebilir. Bütün bu faktörler ister istemez her türlü
'aşırı' uç hareketleri beslemektedir.
Öte yandan, İslam dünyasında patrimonyal ve dilli mo-
narşilere dayalı yönetim tarzları istibdat olgusunun geliş
mesine güç vermiştir. Demokratik çoğulcu sisteme dayc;lı
olmayan tek parti yönetiminin söz sahibi olduğu kapalı top-
'7 Bkz. Gazzill, Ebu Himid Muhammed, el-İktis&d.fi'l-İ'tikE.d, Beyrut, 1983,
s.ıss.
lurn düzeninde farklı görüşlere tahammül gösterilmez. Bu nedenle despotik toplum yapılarında, yönetime ve güce sa- hip olunduğunda karşıt düşünceleri etkisiz hale getirmede fiziki pek çok tedbir devreye sokulmaktadır. Böyle bir siya- set izleme, 'ötekine' düşünce açıklama ve düşüncelerini si- yasete taşıma gibi talepleri hastırmalda kalmamakta, bera- berinde içe kapanma, taklitçilik, aşağılanma ve gelecekten ümit kesme gibi sosyo-psikolojik durumlar bağlamında ağır
travmalar yaşanmasına sebep olmaktadır. Neticede, her ey- lem ölçüsünce, kendisine denk eylemi doğuruyor. Fanati.Zm- le yoğrulmuş zihniyetler, bilimsel düşünceyi, mantık üslti- bunu, konuşma ve tartışma dilini gelişmiş çağdaş toplum- larda var olduğu gibi, kabul etmemektedir. Onun düşünce dünyasında değil ötekine hayat hakkı tanımak, aksine, yok etmek ve yıkmak dilinden başka bir şey çıkmamaktadır.
Sözünü ettiğimiz çağdaş cihadi Selefilik vasfı, tek bir grubun adı değil, uçlarda dolaşan ve aşırı şiddete dayalı bir din dilini benimseyen bütün dini akımların ortak şemsiye adıdır. Bu zihniyet biçimi dini anlama konusunda da prob- lemlidir. Bunlar dini ve siyasi:görüşlerini Kur'an'dan ziyade hadis rivayetlerine dayandırmaktadırlar. Halbuki inanç ko-
nuları muhkem naslara ve mütevatir haberlere dayanmalı
dır. Kadim ve çağdaş Selefilik hariç, bütün kelami ekoller,
kuşku ifade eden e.had rivayetlerin inanç konularında delil
olmayacağını savunmuşlardır. Aksine, çağdaş Selefi akımlar
ise görüşlerini zayıf ve kuşku taşıyan ahad rivayetler üzeri- ne kurmuşlardır. İşte temeli sağlam olmayan bir yapı üzeri- ne inşa edilen bir alôde şiddet dili üretmekle kalmamakta, kendileri gibi düşünmeyen kimselere karşı yaşama hakkını
da ortadan kaldırmaktadırlar. Açık bir beyana ve kesin bir bilgiye dayanmadan ve siyasi tarafgirlikten dolayı Müslü-
manların birbirini küfürle itharn etmeleri dinimizde haram kılınmıştır. 18 Ayrıca, bununla birlikte tektirden sakınmak konusunda Hz. Peygamber'den gelen ağır uyarılar da söz konusudur. O uyarılardan bazıları şöyledir:
"Kim bir Müslümanı katir diye çağırırsa yahut öyle ol-
madığı halde, "ey Allah düşmanı" derse, söylediği söz ken- disine döner."19
'8
4/Nisa 94·
'9 Buhari "F~raiz" 29; Müslim "İman" 27.
iTiKADt AÇIDAN TEKFİR OLAYINA BAKIŞ 1 125
"Mü'mine lanet etmek onu öldürmek gibidir. Bir mü'mini küfür ile itharn eden onu öldürmüş gibi olur."20
"Bir insan (Müslüman) kardeşine; "ey kafir" diye hitap
ettiği zaman, ikisinden biri bu sözü üzerine almış olur. Şayet söylediği gibi ise küfür onda kalır, değilse söyleyene döner. "21
4· Tekfir Siyaseti Konusunda Takip Edilmesi Gere- ken Metod
Acaba, gerçek İslam'ı savunduğunu iddia eden v~ metod olarak hadis merkezli zahiri bir metincilik ve kurtulmuş fırka
merkezli dışlamacılığı benimseyen bu akımların yukarıdaki
rivayetleri dikkate almamaları bir çelişki değil midir? Hz.
Peygamber'in izinden giden bir Müslüman, subutü kat'i ma- naya delilleti kat'i bir delil bulroadıkça bir takım ihtimaller- den hareketle Müslüman kardeşinin küfrüne hüküm vere- mez. Çünkü bir Müslümanın küfrüne hüküm vermek, Allah
katında cezaların en büyüğüne hüküm vermek anlamına geldiği gibi hukuki-dünyevi sonuçları bakımından çok tel)li- kelidir. Bu konuda bizim takip etmemiz gereken yöntem;
tekfir siyaseti değil, İslamiaştırma siyaseti izlemektir. İslam inanç tarihinde olaylara bu kapsamda bakan özgürlükçü v.e kuşatıcı kelam ilimleri vardır. Bunlardan birisi ~aı;tı.-ı Azam Ebu Hanife' dir.· Kuşatıcı bir İslam yoru~~n~ beJ?im:-. seyen Ebu Hanife'nin iman-amel konusunO.~ g?rüşleri: b~
zi.m için yol göstericidir. Nitekim o, y?ş~cıdığı yü~da tE7r:ör.
ve şiddete başvurarak Müslüm(!~ar:IE .kanını d?~eyi helaı.
ve mubah gören Harici İsl~. Y,Opl~~na ka,ı:şı f~. teme_ld~.
mücadele etmiştir. ~b~ 'H_ani~~)~e.&öre!. bir Mü~,l~~~n,_ he~~
saymaması ş~yıa, bü~. &~ni:ıh~~~~ ~erh<ı.ngi· bJ~.if}i· iş
lemesiyle
l5 . M"lf
sa yıl~~-. ~u ~~rumd~ bir ~se~ e? i~al?ismi k.Uöır~a)c s~~etiyle tı=:~ edil~mez. 22
Gör~d~~-gib_i: ~bu H~~' i~~~ ve. davr~ışı bir~irin-.
den ayrı olarcik değerlendirmiştir. O, İslam alanını daraltan zihniyetlere.k~şı Çiırmi.Ş·_ v~ i<oi~y· kolay· tektir lafzını t~laf~
f).ız etinerİıi~fu:~ -B~ kon~d<i:. onun bakış ·~çısı şöyledir:: "~ble ehli mü'min~if· Onları terk ettikleri herhangi bİ!". ilö:hi
~ ... ~ -· ~. ·- . ... .
20 Buhari "Eyınan" 7; Tirmizi."İman" ı6.
2
' sıiharı "Edeb'~· 73; Müslirİl ''iman" 26; Tirmizi. "İman" ıs Ebu oa.vud
"s!ınnet" l.s; M3li]< b. Enes "Kela.m" ı; Ahmed 'lı:· Hanbel, Milsned, II, ıS, 44. 60,112. . . .. . . . .. . .
22 - ) • •
Bkz. . Ebu
-
H~e, . '... a.g.e., s. . 6g.emirden dolayı imandan çıkmış kabul etmem. İmanla birlik- te dini emirleri işleyerek Allah'a itaat eden kimse bize göre cennet ehlidir. İman ve arneli terkeden kimse ise, katirve cehennemliktir. İmanı bulunduğu halde, farizaların bazısını
terkeden kimse, günahkar· mü'mindir. Onun azap görmesi yahut aifedilmesi Allah'ın dilernesine bağlıdır."23
Öte yandan Matüridi ve Eş'ari gibi Ehl-i Sünnet aıimleri
de Ebu Hanife'nin "Ehl-i kıbleden olan Müslüman'ı küfre nis- pet etmeyiz"24 görüşünü benimsernek sOretiyle iman~amel ko-
nularına yaklaşmışlar ve farklı yorum sahiplerini küfre nispet etmekten şiddetle kaçın.mışlardır. Dolayısıyla ehl-i kıble tekfir edilemez. Çünkü herhangi bir mü'mini küfürle itharn etmek, onu dışlamak ve İslam dairesinin dışına çıkarmak anlamına
gelir. Böyle bir tavır, İslam'ın gönüllerde taht kurmasına engel
olabileceği gibi, mezhep çatışmalarına da yol açar ve Müslü-
manların güçlerini kaybetmelerine neden olur. 25
Allah'a ve Elçisine iman ettiği halde, iman ve arnelle
ilişkili konuların ayrıntılarında farklı yorumları benimseyen bir Müslümanı tektir etmek, hukUki açıdan çok önemli so-
sıuçlar doğurur. Bunlar arasında, kafir olduğuna, hüküm ve- rilen !)ir insanın Müslüman hanımı boş olur. Katirliğine hü- küm veriit'.ll bir kişinin çocukları ise, şahsın gözetiminden ve velayetindeı: alınır. Çünkü kafir insanın çoc~arını da etkilernesi söz kon::..ısudur. Buna ilaveten, küfrüne hükmedi- len kişi, öldüğünde Müs.W.manlara uygulanan teçhiz, tekfin ve cenaze namazı gibi h!lsusio:I ona uygulanmaz ve malına da mirasçı olunamaz. Görüldüğü gibi, haksız yere tektir edi- len kişi için ağır sonuçlar ortaya çıkmaktajır. Buna hiç kim- senin hakkı yoktur. Bu konuda izlememiz gerek~n ilkeyi Hz.
Peygamber ortaya koymuştur: "Bizim namazımzzı kı'!:m, kıb
lemize yönelen, kestiğimizi yiyen herkes Müslüman'dır~ o kimse için Allah ve Resulünün teminatı vardır.'',26 Yine Hz.
Peygamber, şahadet getiren kişiyi Müslüman olarak saymış
tır.27 Bu ve benzeri rivayetlere dayalı olarak İbn Teymiyye
23 Ebu Hanife, "el-Vasiyye", nşr. Mustafa Öz, (İmam-ı Azam'ın Beş Eseri içinde), İstanbul, 19S1, s. So-Sı.
24 Bkz. Ebu Hanife, "el-Fıkhu'l-Ebsat", s. 44; Ebu'l-İz, Ali b. Muhammed,
Şerhu'l-Akldeti't-TaMviyye, Beyrut: Daru'l-Fikr, , 19SS, s. 240.
45 Bkz. S/Enfil 46, 73·
25 Buhan, "Sallit" 2S.
~ Karadavi, Yu~uf, Fetava Muasıra, ı, 131.
i:riı<A.Dt AÇIDAN TEI<FİR OLAYINA BAKlŞ J 127
de kalbinde zerre miktarı iman bulunan kişinin eğer cehen- neme girdiyse, cezasını çektikten sonra, cehennem ateşin-
den çıkacağını belirtmiştir.28 · Tektir etmeyi alışk~ haline getirmiş kimselerin id- dia ettiği gibi büyük günahlar, imanı kökünden yok edip ki-
şinill küfrüne sebep olsaydı; zina, hırsızlık, yol kesicilik, içki içmek ve haksız yere adam öldürmek gibi fülleri işleyeniere karşı uygulanan müeyyidelerin İslami hükümlerde ayrı ayrı
belirtilmesine gerek kalmazdı ve bunları işleyenler doğru
. dan kafir olarak damgalanırdı. Nitekim ünlü muhaddis
İmam Buhari de günah işleyen kimsEmin tekfir edilemeyece- ğini söylemiştir.29
Sonuç
Netice itibariyle, itikadi ve hukUki açıdan tektir, şafns
lara bırakılacak kadar basit bir konu değildir. Eğer hukuki bir meseleyi ilgilendiriyorsa, bu konuda karar merci şahıs
lar olamaz. Bu açıdan, kişilerin bireysel içtihatlarıyla önüne gelen kişiyi tektir edip, onun; mal, can, nesil ve namus em- niyetini yok sayma gibi bir hakkı bulunamaz. Zira kişinin ıs
rarlı ve açık beyarn olmadığı sürece, sözünün anlamını sor- gulamadan ya da işlediği fiili ve sonuçlarını tahkik etmeden
"kafir" olduğunu ileri sürmek büyük bir bühtan ve insan
hakkına tecavüz ve ihlal anlamına gelir. Kişinin açıkça tek- fir edilmesini gerektiren bir durumda bile öncelikle yapıl
ması gereken o kişi ile doğrudan irtibat kurup sÖzüyle ne
kastettiğini ve arnelinin ne anlama geldiğini tahkik etmek- tir. Sonuçta küfrü gerektiren bir söz ya da amel içinde ise bu kişiye tövbe-istiğfar etmeyi teklif etmesi otorite- nin/mahkemenin sorumluluğuna tevdi edilmiştir. Ancak hiçbir şekilde bu durumdaki bir bireyin malına, canına, ır
zına dakunulmasına izin verilmemiştir. Bu kişinin mürted
olduğuna hükmedilmiş olması durumunda bile malı ve na- musu müsadere edilemez. Mahkeme bu süreçte kişinin in-
karından döneceği ihtimaliyle isterse ceza infazını bir ömür
· mühletine yayabilir. Haliyle bu kişinin can ve mal güvenliği
de teminat altındadır. Tektir, bir dışlamacılık olup, medeni bir varlık olarak yarablmış insanla bütün iletişim yollarını
28 İbn Teymiyye, Talayyüdclin, Mecmilu'l-Fetava, nşr. Abdurrahman b. Mu- hammed, Riyad, 1381, VII, 304.
29 Karadavi, a.g.e., I, 138.
kapatmak ve onu kaybetmek anlamına gelir. HaJ.buki İslam
dini, ümit var olmayı ve insanları sevgi ile kucaklayarak ka-
zanmayı amaç edinir. Kur'an ve hadislerin bütünlüğüne baktığımız zaman İslam dışlamacılığı değil, kapsayıcı ve ku-
şatıcı bir dindarlık dili geliştirmemizi ilham ede.r. Çünkü
dışlamacılık anlamına gelen "tekfi.rcWk" mü'ıninler ara~ında barışı bozar. İnsanların inançlarını s.or~layaça,k olan ma- kam farklıdır. Biz yargı~ cleğtl, da.v~.tçiyiz. Zah.ire &<?.re .. b.ü- küm veririz.
o
halde, m.ı~na1arım b.Ume~e bi,le KeUmtH tevhid ya da k,eJ.ime-i şeha4.eti söyley~n kimse mQ.'rnirid.t.r .. Bu bağlamda ı:n~kaUidin ~w.a.n,ı, s.@~bti~\Ka~~ça
AIY:ıJ..e_~. b,. J:i.@l?~1, M.~lf.e.c!, ~e~ut::: :rvii!~s_s!i!_şetü'ı::·{liş~~ •. B.~):'"
rl!t •. 19,9~:
Ba - g_ ... V dactl '· . ·-Abdülkahir . ... el-Eark . ... "
M_uhY.i,d~.Al?c!üP?.~~. K~ir~, 19~~·
.t;:l?i'ı. H_~i(~ •. '!el;ı:'Zkh.!f:'l-~bsa,t11,, f}.t'!ş_·. :rvı:~s~af<;t Öz,. Cim~.-.ı AzaJJ1Jll..... .... Beş .... . Eseriiçinde ), M.Ü. -~··- . ····-·· .... ,. İ.EV.Y; ~· . ' İstanbı.ı)., ... 1992 -.~-~ .
Eb-q. l;IaJ).if.e, "l~_l:-.V~iyye~·. ı:ışr. 1\t):u~t.~'!-Q,z, (İmaJ?l.-ı M.~)n, B~ş.'-• . Eseı:i . . . içinde), . . . . . .. \ İstanJ;ıul; -.. . . . . . ig8;ı:. -~. . .
Ebu'I:-iz, Ali. b. l\1phf!.~m~d1 Şe_r;hu:l-_ A!<Jqe_t.i:t-: T:i!-hf!:'liYY.e,. :Ş~y.- r.ut: . -Daru'I-Fikr, 1988. ... ~ . ' .. • . . ... . · -
Eş'ari, Ehq.:I:-Hasen, Makalat::ü!l:-İslamiyyin, tahk. Helmut rurteı:,' \Yıe:sl>i<:!e_ı:ı,: ı9~o·
. . · · · · ·· · . · · · · · · .. · · · .. · · ·
GiiZzfıll, ~-~f!. H~i~ M1Jham.J!1ed, e_l-İk~~ci;fi.:l)'tiMd; Beyrqt, 1983.
İ~!l KaYY;im.e~:Cev:zi~e, Jl.1edaricü's,~s~ı:ı. B~~~·
ts :
İbn Teymiyye, TakıyyüddiJ1, Mecmau'l~Fetava, nşr,. Abdı.ırrah-
man b.'Mı.ih~~ci. ruyad,'
i38J.. . . . . . . .
~. , .
• •.•<• '• ' • • ••• !• • • O • .' ' ,.r • '
Kara~~yi~ Yu_s.J-!:f, Fet~va Muasıraı B~yrut: el-M.~kt~~e~.a,.
i~Jami, 2ooo. .
Wensinc!<, el~Mu'ce'?l~'l-Müjeh~es .. li, Elf~i'l-Hadis, M.~k.f~):ıe~.
B~F~· LeycJe..n 1~26; .
Yavu~, YUSJ.If. ŞevJ?, "Tek.fir'~· DİA, İstC~:nbul 2_011,