• Sonuç bulunamadı

12 YAŞINDAKİ BİR ERKEKTE ANOREKSİYA NERVOZA

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "12 YAŞINDAKİ BİR ERKEKTE ANOREKSİYA NERVOZA"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Yasemen Taner*, Fatih Ünal**

ÖZET:

A n o re k siy a n ervo za (AN) etyo lo jisin d e b iy o p sik o so sy a l e tm e n le rin ro l oynadığı, cid d i m o rb id ité ve m o rta lite y e y o l açabilen b ir y e m e b o zu k lu ğ u d u r. B u b o z u k lu ğ u n erk e k le rd e g ö rü lm e s i a lışılm a m ış b ir d u r u m d u r . B u y a zıd a 12 y a ş ın d a a n o re k siy a n ervo za ta n ısı k o n u lm u ş b ir e r k e k ç o c u k ta bu h a sta lığ ın ortaya çıkış şekli, k lin ik belirtileri, ted a visi v e izle m i ta rtışılm ıştır.

Anahtar sözcükler: A n o re k siy a nervoza, ço cu k, erkek.

SUMMARY: ANOREXIA NERVOSA IN A 12 YEARS OLD B O Y

A n o rexia n ervo sa (AN) is a d iso rd e r th a t can le a d to se rio u s m o r b id ity a n d m o r ta lity ra tes. Biological, p sych o lo g ica l a n d social fa cto rs are c o n sid ered in th e etiology. T h e d iso rd er is rare a m o n g boys. A 12 y e a r s old b o y w ith th e dia g n o sis o f a n orexia n ervo sa is re p o rte d in th is p a p er. T h e etiology, clinical re p re se n ta tio n , tr e a tm e n t a n d c o u rse o f th e d iso rd er are d isc u sse d .

K ey words: A n o rexia n ervosa, child, m ale.

GİRİŞ

Anoreksiya nervoza (AN) etyolojisinde biyolo­

jik, psikolojik ve sosyal etm enlerin rol oynadığı, kişinin şişm anlam am ak amacıyla, bilinçli olarak aç kalması ve böylece giderek artan kilo kaybı ile seyreden bir yeme bozukluğudur. Anoreksiya terim inin anlam ı 'iştahsızlık' o ldu ğ u halde, A N 'da temel sorun iştahsızlık değildir; beden ağırlığının norm alin oldukça altında olmasına karşın, kilo almakla ilgili hastalık derecesindeki korku, hastanın yemek yemesine engel olmakta­

dır (Kreipe 1995, Halmi 2000, Ünal 2000).

DSM 4 tanı sistemine göre hastalığın dört temel tanı ölçütü vardır. Bunlar (1) Beklenenin

%85'inin altında bir beden ağırlığına sahip olma­

ya yol açan kilo kaybı ya da büyüm e dönem i sı­

rasında beklenen kilo alimini gerçekleştireme- me; (2) Beklenenden az vücut ağırlığına sahip olunm asına karşın kilo alacak ya da şişm an biri olacak olm aktan aşırı korkma; (3) Kişinin vücut ağırlığını, büyüklüğünü ya da biçimini algıla­

m asında bozukluk olması ve (4) Adet görmeye başlamış kadınlarda en az üç ardışık adet dön­

güsünün görülm em esidir (APA 1994).

Anoreksiya nervoza deyimi ilk kez 1874 yılında kraliçe V iktorya'nın doktoru olan Sir William Gull tarafından istemli açlığa bağlı kilo kaybını tariflemek için kullanılmıştır. Anoreksiyalı ilk ol­

* Uzm. Dr., H a cette p e Univ. Tıp F ak. Ç ocuk R u h Sağlığı ve H a st. A n a b ilim Dalı, A n k a r a

** Prof. Dr., H a cette p e Univ. Tıp Fak. Ç ocuk R u h Sağlığı ve H a st. A n a b ilim Dalı, A n k a r a

gu sunum u ise 300 yıl önce İngiliz bir doktor olan Richard M orton tarafından yapılmıştır (Kı­

nık 1997). Batı uygarlıklarında uzun yıllardır bi­

linen bu hastalık, yakın zam ana kadar batı kül­

tü rü n ü benimsemiş orta-yüksek sınıf ailelerin hastalığı olarak tanım lanm ıştır (Halmi 2003).

Bruch (1980) batılı ailelerin yemeği duygusal an­

latım ve kendini ifade etme aracı olarak kullan­

dıklarını öne sürm üştür. Ancak sonraki çalışma­

lar, anoreksiya nervozanın farklı etnik kökenden gelen ve kırsal kesimde yaşayan insanlarda da batıdaki kentlerdeki kadar sık görülebildiğini ortaya koym uştır (Pate ve ark. 1992, Khandelwal ve ark. 1995).

Yeme bozukluklarının sıklığı % 0.2-1 olarak tah­

m in edilmektedir. Anoreksiya nervozanın yay­

gınlığı 15-19 yaş arası kızlarda % 0.5, erkeklerde ise %0.02 olarak bildirilmektedir. Tipik olarak puberte dönem inden hem en sonra ya da erken ergenlik dönem inde başlayan bozukluk %10 oranında ergenlik öncesi dönem de de ortaya çı­

kabilmektedir. Yazında anoraksiya nervozanın görülm e oranlarının hem çocuklar hem de er­

genlerde artış gösterdiği v u rgu lanm aktad ır (Lask ve Bryant-W augh 1992, Kaya ve Çilli 1997, O' Brien 2001, Ünal 2000). Kadınlarda beş-on kat fazla görüldüğü saptanan anoreksiya nervoza- nın önceleri erkeklerde oldukça nadir görüldüğü düşünülürken, sonraki yıllarda bu bozukluğa er­

keklerde de rastlanabildiği ve AN tanısı almış kadın hastaların erkek akrabalarında hastalığın

Ç ocuk ve G ençlik R u h Sağlığı D ergisi : 11 (2) 2 0 0 4

(2)

sık ortaya çıktığı bulunm uştur (Lask ve Bryant- W augh 1992, Lewinsohn ve ark. 2000, Strober ve ark. 2001).

Çocuk ve ergenlerdeki yeme bozukluklarının et- yolojisinde biyolojik, psikolojik, ailesel ve sosyo­

kültürel risk faktörlerinin rol oynadığı d üşünül­

m ektedir (Rosen 2003). Genç hastalarda biyolo­

jik yatkınlık ve ailesel etm enlerin özel önemi ol­

du ğ u vurgulanm aktadır. Anoreksiya nervoza tanısı konulm uş hastalarda hipotalamo-hipofi- zo-adrenal eksen, hipotalamo-hipofizo-gonadal eksen, hipotalamo-hipofizo-tiroid eksen, büyü­

me horm onu, arginin vazopressin sistemi dahil birçok endokrin sistemi içeren bozukluklar sap­

tanmıştır. Noradrenalin, dopam in, serotonin nö- rotransm itterlerinde ve opioid sistemde anor­

mallikler olduğu da bulunm uştur (Ünal 2000).

Ancak bu bulguların birincil mi yoksa hastalık oluşum una ikincil mi geliştiği konusunda tam bir görüş birliğine ulaşılamamıştır. Hastalık olu­

şum unda genetik etm enlerin önemli olduğun­

d an da söz edilmekte ve monozigot ikizlerde

%50-55, dizigotlarda ise %5-10 oranında konkor- danstan söz edilm ektedir (Ünal 2000, Kuruoğlu 2000).

Çocuk ve ergenlerde yeme bozukluklarının geli­

şimsel bir psikopatoloji olabileceği ve bebeklikte gözlenen yeme bozuklukları ile bir süreklilik gösterebileceği de vurgulanm aktadır (Marchi ve Cohen 1990). Kendilik psikolojisi kuram ına göre yeme bozukluğunda esas olan çocuğun yiyeceğe ilgisi değildir. Çocuğun başlangıçtan itibaren yi­

yecek veren bir kişiye gereksinimi vardır ve yi­

yeceğin empati içinde verilmesi önemlidir. An­

nenin em patik yaklaşamadığı durum larda ken­

dilik gelişimi uygun şekilde tam am lanam az ve kişi dışarıda bir öznesne desteği olmazsa kendi­

ni boş, çaresiz ve kontrolünü kaybetmiş hisse­

der. Kişi kendilik işlevlerinin düzenlenm esini yeme işlevini kontrol altında tutarak sağlamaya çalışır (Çuhadaroğlu 1997).

Psikanalitik kuram a göre anoreksiya nervoza oral bir biçimde algılanan bir gebelikten ya da bilinçdışı sadistik arzulardan korku sonucu orta­

ya çıkm aktadır (Fenichel 1945). Bruch (1980), ödipal çatışmasını çözümleyememiş, genç kızlı­

ğın gerektirdiği sorum luluk ve cinsel gelişim sü­

recine kendini hazır hissetmeyen ergenlerin ano- reksiyayı regresif bir savunm a ve kaçınma aracı olarak kullandıklarını öne sürm üştür. Anne-ço- cuk ilişkisi bağlam ından bakıldığında anoreksi­

ya nervoza ayrışma-bireyselleşmesi sağlanama- yıp, ayrı bir kimlik geliştiremeyen çocuk ve er­

genlerin hastalığı olarak görülm ektedir. Anorek- sik belirtiler bu çocuk ve ergenler için saygı d u ­ yulacak bir kimlik arayışının göstergesi olarak yorum lanm aktadır (Gökler 1997).

Gelişim dönem i olarak bakıldığında ergenlik dö­

nemi kilo ile ilgili endişelerin yoğun olarak ya­

şandığı bir yaşam evresidir. Yapılan çalışmalar­

da normal kiloda olan kız ve erkek ergenlerin

%5-10'unun kilolarından hoşnut olmadıkları ve çeşitli kilo verme yöntemleri uyguladıkları bu­

lu n m u ştu r (Moore 1988, K row chuk ve ark.

1998).

Aile işlevselliğinde bozukluk yeme bozuklukla­

rının oluşum unda önemli bir risk faktörü olarak vurgulanm akta ve anoreksik hastaların aileleri yakın ancak sorunlu ilişkileri olan aileler olarak tanım lanm aktadır. Bu ailelerde yüksek düzeyde kaos ve izolasyon görüldüğü ve özellikle çatış­

m a çözme alanında büyük sorun yaşandığı belir­

tilm ektedir (Steiner ve Lack 1998, Işık ve Gökler 2001).

Kültürel açıdan bakıldığında ise, ince beden ya­

pısının yüceleştirilmesi, şişmanlığa karşı güçlü önyargılar yeme bozukluğuna yatkınlığı olan bi­

reyleri etkileyerek anoreksiya nervozaya zemin hazırlam aktadır (Ünal 2000, Işık ve Gökler 2001).

Anoreksiya nervoza kronik bir hastalık olarak tanım lanm aktadır. Anoreksiya nervoza tanısı ile ortalam a 5 yıl izlenen hastaların yaklaşık yarısı­

nın beden ağırlıklarının normale döndüğü, ame- norelerinin düzeldiği ve tam iyileştikleri; en az dörtte birinde ise hastalığın süregenleştiği belir­

tilm ektedir (Ünal ve Özusta 1997). Anoreksiya nervoza tanısı konulan hastaların yaklaşık % 10'unda hastalığın m ortalite ile sonlandığı bildi­

rilm ektedir (Korndorfer ve ark. 2003). Erkekler­

de hastalık seyrinin kız hastalardakine benzedi­

ği, ancak erkek vakaların azlığı nedeniyle kesin bir sonuca varm anın zor olduğu düşünülm ekte­

(3)

dir (Tomova ve Kum anov 1999).

Bu yazıda oldukça nadir görülmesi nedeniyle 12 yaşında anoreksiya nervoza tanısı konulm uş bir erkek çocukta bu hastalığın ortaya çıkış şekli, kli­

nik belirtileri, tedavisi ve izlemi tartışılacaktır.

OLGU

A, altıncı sınıfta okuyan 12 yaşındaki bir erkek çocuğudur.

Yakınmalar: Annesi iştahsızlık, altı ayda ortaya çıkan 12 kg kilo kaybı, yemek yemesi istendiğin­

de ortaya çıkan öfke ve inatçılıktan yakınırken;

kendisi son dönem lerde biraz fazla kilo vermesi dışında bir sorunu olmadığını, anne babası endi­

şelendiği için hastaneye yatırıldığını söylüyor.

Öykü: Yakınmalar ilk kez altı-yedi ay önce baş­

lamış. O dönem A. yemek yemek istemediğini söylüyor, nedeni sorulduğunda ise ağzında bir yara çıktığını ve yemek yerse o yaranın acıyaca­

ğını ileri sürüyorm uş. Zam an içerisinde yemek miktarını giderek azaltmış. Son iki aydır yalnız­

ca birkaç çeşit gıda m addesini yiyebiliyor, günde bir öğünden fazla yemek yemiyormuş. Ekmek, süt, peynir, tatlı gibi besinleri hiç almıyor ve özellikle süt için 'bu boyum u uzatır, içmem' di­

yerek elini bile sürm üyorm uş. G ün içinde şeker­

siz çay, kola ve suyla karnını dolduruyor ve ye­

m ek yemesi konusunda ısrar edilirse 'ben nor­

mal yiyorum, acıkmıyorum, üstüm e gelmeyin' diyorm uş. Bir bardak çay içse 'yine karnım çok şişti' diye söyleniyor, akraba ve tanıdıklar neden zayıfladığını sorduklarında 'iştahsızım, hem çok da zayıf değilim ' diye cevap veriyormuş. Zayıf­

ladığı için m utlu oluyorm uş. Dayısı oldukça şiş­

m an bir insanmış ve dayısını her gördüğünde 'dayım gibi şişko olacağıma böyle olmak iyi' di­

yor, aynı zam anda 'zaten ben babam gibi kısa boylu olmak istiyorum, yersem uzarım ' diye tekrarlıyorm uş. Evde yemek konusunda en çok annesiyle inatlaşıyor, zam an zam an da 'göbekli­

sin, bence zayıflasan iyi olur' diyormuş.

A .'nın yakınm aları başlam adan kısa bir süre ba­

bası yeni bir iş yeri açmış ve işyerinden eve geç gelmeye başlamış. Bu dönem anne ile baba ara­

sında yoğun tartışm alar yaşanmış. Anne sürekli kocasını eleştiriyor, iş ve aldığı elem anlar konu­

sunda yanlış tercihler yaptığını, evine yeterince vakit ayırm adığını söyleyerek tartışm a başlatı- yormuş. Baba ise bu tartışm aların çoğunda ko­

nuşm uyor, bazen de çok öfkelenip boşanacağını dile getiriyormuş. A. kavgaların çoğuna tanık oluyor, anne babasının boşanacaklarından kor­

kuyor, kimse görm eden odasına çekilip ağlıyor- muş. Bazı geceler uyum ayıp annesiyle babasının arasını nasıl düzeltebileceğini düşünüyorm uş.

A. Doğu A nadolu Bölgesindeki bir il m erkezin­

de yaşayan iki çocuklu çekirdek bir ailenin ilk çocuğuym uş. Dokuz yaşında, üçüncü sınıfta okuyan bir kız kardeşi varmış. Annesi otuz iki yaşında, lise m ezunu bir ev hanımı, babası ise otuz dört yaşında, ilkokul m ezunu bir esnafmış.

A. planlanan bir bebekmiş. Psikomotor gelişim basam akları yaşıyla uyum luym uş. Yedi yaşında ilkokula başlamış, ders başarısı birinci sınıftan itibaren çok iyiymiş. O kulda uyum lu, arkadaşla­

rıyla çok iyi geçinen, çalışkan bir öğrenci olarak tanınırmış.

A. evde en iyi babası ile anlaşırmış. O kuldan ar­

ta kalan zam anlarında hem en babasının dükka­

nına koşar, ona okulda yaptıklarından söz eder ve eve gidinceye kadar babasının yanında kalır­

mış. Babası A .'nın yanına gelm esinden çok hoş­

lanır, isteklerinin hem en hepsini yapm aya gay­

ret edermiş. Anne küçüklüğünden beri A.'nın eğitim ve terbiyesine önem verirmiş, eşi okul ko­

nusunda pek ilgili ve sorgulayan bir baba olma­

dığı için evde denetlem e görevinin kendisine ait olduğuna inanırmış. Zam an zam an A. annesinin kendisini çok eleştirdiğinden yakınırmış.

Annesi ve babası on üç yıl önce bir arkadaşları­

nın aracı olmasıyla tanışmışlar ve birkaç ay gö­

rüştükten sonra evlenmişler. Anne kuralcı, ço­

cuklarına çok d üşkün ve ilgili, titiz, duygularını çok fazla belli etm eyen biri olarak tanımlanıyor.

Baba ise sakin, çocuklarına asla hayır diyem e­

yen, duygusal biri olarak tarif ediliyor. ilişkileri genelde iyi, ancak son dönem lerde iş yüzünden biraz gergin olarak tanımlanıyor. Ailede herhan­

gi bir ruhsal hastalık öyküsü yok.

Bulgular: Yapılan ruhsal değerlendirm esinde hastanın yaşına göre oldukça zayıf (28 kg), boyu­

n un 146 cm, beden kitle indeksinin 13.1 olduğu,

(4)

içe kapanık ve sıkıntılı göründüğü dikkat çeki­

yordu. Şikayetlerinin sorgulanm asından hoşlan­

mıyor, sorulara genelde kısa cümlelerle yanıt ve­

riyordu. Sessiz, içine kapanık, duygusal yoğun­

luğu olan konularla ilgili konuşurken sıkılgan bir tarzı vardı ve çok fazla göz ilişkisi kurm uyor­

du. Düşünce içeriğinde yemekler, fiziksel görü­

nüm ve başarılı olmakla ilgili fikirler hakimdi.

Hastaneye yatırılma nedenini tam anlayam adı­

ğını yineliyor ve bir an önce çıkmak istediğini söylüyordu.

Uygulanan cümle tam am lam a ve insan resmi çizme testlerinde; kilo ile aşırı uğraşı, şişmanla­

m aktan korkma ve babasına fiziksel olarak aşırı benzem e isteği ile ilgili tem aların sık tekrarlandı­

ğı gözlendi. Bir projektif test olan Symonds testi­

nin erkekler için hazırlanm ış form unda ise anne baba ilişkisiyle aşırı uğraş, anne baba ayrılığına ilişkin yoğun endişeler, terk edilme korkusu, d ü ­ zenlilik ve babaya benzem e isteğiyle ilgili tem a­

lar dikkat çekiyordu.

Bu öykü ve bulgularla hastada kısıtlayıcı tip AN (APA 1994) olduğu düşün ü ld ü ve yatırılarak iz­

lenmesi kararlaştırıldı.

K linik İzlem: A. hastanede yattığı beş hafta sü­

resince çocuk hastalıkları bölüm ü ile birlikte iz­

lendi. Çocuk hastalıkları bölüm ü tarafından has­

tanın endokrin işlevleri yanında tam kan sayımı, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri, sıvı elekt­

rolit dengesi, kemik taram ası ve beyin görüntü­

lemeleri değerlendirildi. Yatışta organik tetkik­

lerinde herhangi bir patoloji saptanm ayan hasta­

nın yatışı esnasında alması gereken besin öğele­

ri ve kalori m iktarı ile ilgili çocuk hekim lerinden yardım alındı. Hastanın psikiyatrik tedavisini iki ayrı hekim işbirliği içinde yürüttü. Hekim lerden biri (FÜ) yalnızca yemek yemek ve beden ağırlı­

ğı konularında haftada 2-3 kez hastayla kısaca görüşüp, çocuk hastalıkları ile kararlaştırılarak belirlenen kilo artışı program ına uyum unu artı­

rıcı destekleyici/denetleyici bir tutum takınıyor ve hastanın davranışçı tedavi sırasında ortaya çı­

kan kaygısını yatıştırıcı bir yol izliyor ; diğer he­

kim (YT) bu konulara (yemek yemek ve beden ağırlığı) girmemeye özen gösteriyor, günde 1 sa­

atlik düzenli görüşm eler ile hastanın kişilik

örüntüsü ve aile dinam ikleri ile çalışarak içgörü arttırıcı bir tedaviyi hedefliyordu. Hastaya ilk haftadan itibaren üç hafta süreyle risperidon 0.5 m g /g ü n verildi ve ilaç tedavisine hastanın be­

den algısının daha gerçekçi hale geldiği üç hafta son u n d a risp erid on kesilerek, sertralin 50 m g /g ü n ile devam edildi. İlk görüşm eler hasta­

yı ve ailesini tanım aya ve aile dinam iklerini de­

ğerlendirmeye yönelik yapıldı. H astanın olduk­

ça savunucu ve mükemmelliyetçi bir kişilik ya­

pısı olduğu gözlendi. Annesi titiz, girici ve duy­

gusal dışavurum u kısıtlı, babası ise uyum lu ve sessiz bir kişiydi. İlk birkaç görüşm ede hasta ne­

den yattığını anlam adığını ve sorununun çok büyük olmadığını tekrarladı; daha sonra yemek yememesinin sıkıntılı bir dönem de başladığını ve kilo alm aktan aşırı korktuğunu dile getirme­

ye başladı. Sürekli babasının hayatta en sevdiği ve beğendiği insan olduğunu, yemek yerse on­

d an daha uzun boylu olabileceğini ve bunu da hiç istemediğini ifade ediyordu. Anne ve baba­

sıyla olan ilişkisiyle ilgili hiçbir olum suz yan ol­

madığını, onları çok sevdiğini ancak son zam an­

larda annesiyle babasının sık tartıştığını ve buna çok ü zü ld ü ğ ü n ü belirtti. Tedaviye öncelikle, hastanın hastalığına ilişkin içgörüsünü artırm a­

ya çalışmakla başlandı. Bunun için hastaya ne­

den hastanede yattığı, kendi yaşındaki sağlıklı bir çocuğun kaç kilo olması gerektiği, kilo kaybı­

nın ona ne gibi zararlar verebileceği ve tedavi ekibinin ona bu konuda nasıl yardım edebilece­

ği konusunda bilgi verildi. Daha sonra taburcu olabileceği beden ağırlığı ve bu ağırlığa kaç haf­

tada ulaşm ak isteyebileceği konusunda anlaş­

m aya varıldı. Bu rakam lar oluşturulurken hasta­

nın daha belirleyici bir rolde olmasına dikkat edildi. Daha sonra aile içindeki çatışmalar ve bunların etkileri üzerinde d uruldu. H astanın mükemmelliyetçi kişilik yapısı konusunda; di­

ğer insanları m em nun etme çabalarının kendi is­

teklerini yapam am ayı getirdiği gösterilip, haya­

tının denetimini daha fazla kendisinin alması sağlanm aya çalışıldı. Ayrıca anne, baba ve çocuk arasındaki ilişkide annenin otorite rolünü tek ba­

şına benimsediği; babanın çocuğun her dediğini yaptığı ve hiç eleştirmediği için hasta tarafından yüceleştirildiği ve bu üçlü ilişkideki babanın ro­

(5)

lünün annede öfke yarattığı düşünü ld üğ ü için anne ve baba ile de çalışılmaya başlandı. Anne­

nin titiz, mükemmelliyetçi ve otoriter tutum ları gözden geçirildi, baba ile annenin çocuklar üze­

rindeki sorum luluğunu paylaşm ası yönünde ça­

lışıldı ve evlilik ilişkisinde yaşanan güçlükler üzerinde duruldu.

Beş haftalık hastane izlemi boyunca hasta teda­

viye oldukça iyi uyum gösterdi. Annesinin ye­

m ek yedirm e konusunda ısrarından vazgeçmesi hastanın annesiyle ilgili daha olum lu duygular edinm esini kolaylaştırdı. Yemek dışında kendi hayatıyla ilgili başka bir alanda hedef ve dene­

tim kurm adığı gözlenen A. ile meslek seçimi ve gelecekle ilgili hedefler üzerinde çalışıldı ve has­

tanın kendisi için fiziksel gö rünüm dışında amaçlar belirlemesi sağlandı. A .'nın hedeflenen kiloya ulaşm a zam anını kendi belirlemesi ve bu hedefe ulaşm ak için aldığı gıda miktarı ve çeşit­

lerini arttırm a isteği nedeniyle tedavi ekibi ile de bir sürtüşm e yaşamadı. Anne ile baba çocukları ile ilgili görevlerde eş sorum luluk aldılar. A. beş hafta sonunda hedeflenen kiloya (36 kg) ulaştı ve tabu rcu edildi. H astanın psikoterapisine ayaktan devam ediliyor ve 9 aydır devam eden izlemde ek sorun ortaya çıkmadı.

TARTIŞMA

H asta hastaneye altı ayda ortaya çıkan on iki ki­

logram kilo kaybı ve iştahsızlık şikayetiyle yatı­

rılmıştı. Yapılan laboratuar incelemeleri ve gö­

rüntülem e çalışmalarında organik bir etyoloji düşündürecek sonuçlar elde edilemediği için psikiyatri konsültasyonu istenmişti. H asta ile ya­

pılan görüşm ede gerçek bir iştahsızlığın söz ko­

nusu olmadığı anlaşıldı. Ancak hastanın kilo al­

m a ile ilgili ciddi endişeleri vardı ve çok zayıf ol­

du ğ u halde kilosunun normal olduğunu düşü ­ nüyordu. H astada aşırı yeme atakları ve arkasın­

d an kusma, aşırı egzersiz yapm a gibi kilo alimi­

ni önleyici yöntem ler tanım lanm ıyordu. Tüm bu bilgiler ışığında hastaya kısıtlayıcı tip AN tanısı konuldu (APA 1994).

Yeme bozuklukları erkeklerde son yıllarda artış gösterdiği belirtilse de kadınlarda erkeklere göre çok daha yüksek oranda rastlanan psikiyatrik

bozukluklardandır (Andersen ve Holm an 1997).

H astanın yememe şikayeti babasının yeni bir iş­

yeri açması sonrasında anne ile baba arasında tartışm aların başladığı dönem de ortaya çıkmış­

tır. Tartışmalarda anne kavga zeminini daha çok hazırlamış, baba ise genelde edilgen kalmakla beraber zam an zam an boşanm aya karar verdiği­

ni vurgulam ıştır. Hasta daha önce aile içinde bu denli süregen bir anlaşmazlığa tanık olmamıştır.

Zorlu ve travm atik yaşam olaylarının AN oluşu­

m unda önemli bir rol oynadığı bilinm ektedir ve yazında A N 'nin ortaya çıkışında psikososyal ya­

şam olaylarının erkeklerde k ızlardan daha önemli bir yere sahip olduğu vurgulanm aktadır (Rosen 2003, Deter ve ark. 1998). Bu vakada trav­

m atik sürecin hastalığın ortaya çıkışında kilit bir öneme sahip olduğu düşünülm ektedir.

Anoreksik hastaların aileleri yakın, aşırı koruyu­

cu, girici ve özellikle çatışma çözme alanında so­

runları olan aileler olarak tanım lanm aktadır (Lai ve ark. 1995, Işık ve Gökler 2001). Aile ilişkilerin­

deki yaygın bozukluk, anne-baba ve baba-çocuk arasında şiddetli çatışmalar ve kilo konusundaki eleştiri ve yorum lar AN tanısı konulm uş erkek çocuk ve ergenlerde hastalığı ortaya çıkarıcı et­

m enler olarak b ildirilm ektedir (Sreenivasan 1978, Hickie ve Mitchell 1989). Ailenin dinam ik­

leri göz önüne alındığında, anne baba ve çocuk arasında yakın ama sorunlarla baş etme konu­

sunda zorluk çekilen bir ilişki örüntüsü gözlem­

lenmiştir. Anne baba yeni bir işyeri açmanın ge­

tirdiği zorlukların gündem de olduğu bir dö­

nem de boşanmayı düşünm eye başlamış ve ço­

cuklarını tartışm aların dışında tutam am ıştır.

H astanın belirtilerinin bu tartışm aların sonlan- m asında önemli rol oynadığı ve aileyi yeniden bir araya getirmeyi sağlam ak gibi bir işleve de sahip olduğu düşünülm üştür.

Geleneksel aile yapısı erkek çocuklarla ilgili bazı beklentileri de beraberinde getirmektedir. Erkek çocuk ailenin devamlılığının sembolü olduğu için yaşadığı zorluk ve çatışmaların ifade edil­

mesi de genel olarak hoş görülm emektedir. Böy­

le durum larda A N 'nin gizli bir çatışma ifadesi olarak kullanıldığı öne sürülm ektedir (Lai, Kelly 1995). Aktarılan hasta da geleneksel bir Türk ai-

(6)

leşinin tek erkek çocuğudur. Ailesi ve çevresi ta­

rafından sessiz, uyum lu, çalışkan olarak tanım ­ lanm akta, kendisi de hata yapm am aya, anne ve babasını herhangi bir biçimde utandırm am aya büyük özen göstermektedir. On iki yaşında bir ergenin yaşayabileceği çatışmaları ifade edebil­

mesine olanak veren bir çevre içinde bulunm adı­

ğı gözlenmektedir. Sonuçta hastanın belirtileri­

nin bir iç çatışma ifadesi olarak yorumlanabile­

ceği düşünülm ektedir.

Ergenlik dönem i ilişkilerde cinselliği öne çıkar­

ması ve kimlik arayışının başlangıç basamağını oluşturm ası açısından büyüm eyi çağrıştıran bir yaşam evresidir. Özellikle ayrışma bireyselleş­

mesini sağlayamamış ergenlerde anoreksik be­

lirtilerin bir kimlik arayış ifadesi olduğu öne sü­

rülm ektedir (Gökler 1997). H astanın yaşadığı or­

tam da otorite rolünü üstlenen kişinin anne oldu­

ğu görülm ektedir. Girici bir tarzı olan anne, ço­

cuğunun farklı bir kimlik geliştirmesini ve birey­

selleşmesini ketlemekte, baba ise m odel olmak üzere öne çıkmak yerine edilgen bir konum u ter­

cih etmektedir. Bu d uru m d a A N 'nin hasta için farklı bir kimlik denemesi olabileceği d üşünül­

mektedir.

Klasik psikanalitik kuram AN 'yi kızlarla ilişkili açıklamış ve genel olarak erkekler bu hastalık g rubunun dışında tutulm uştur (Andersen ve H olm an 1997). Bozukluğun oluşum unda ödipal karm aşanın etkisi üzerine vurgular yapılmış ve ödipal karm aşasını çözümleyememiş kişilerde anoreksiyanın regresif bir savunm a olduğu vur­

gulanm ıştır (Bruch 1980). Hastayla yapılan kli­

nik görüşm elerde ve projektif testlerinde büyü­

yünce babaya benzem e ve hatta baba ile aynı boyda ve kiloda olma isteği ile ilgili tem alar dik­

kat çekm ektedir. H astanın babasından daha u zun boyda olm asından du y d uğ u endişe belirti­

lerinin merkezinde yer alm aktadır. H asta yalnız­

ca babadan daha uzun olmasına yol açabileceği için süt ve süt ürünlerini içeren gıdalardan uzak durm aktadır. Bu endişelerin dinam ik açıdan ba­

kıldığında kastrasyon anksiyetesi eşdeğeri olabi­

leceği düşünülm ektedir; hasta fiziksel görünüm olarak babadan daha 'erkeksi' olmayarak iğdiş edilm ekten kurtulm aktadır. Yemek yemeyi red­

detm ek hastanın ergen değil, küçük çocuk bede­

nini sürdürm esine yol açmakta ve bu görünüm hastayı babasının rakibi değil, küçük çocuğu olarak kalmayı sağlamaktadır.

A 'nın tedavisi bu dinam ikler üzerinden tedavi planları belirleyerek yürütülm üştür. Annenin çocuğuyla kurduğu ilişkide gözlenen otoriter ve mükemmelliyetçi tarzı daha duygusal ve karşı­

lıklı paylaşım ve anlayış içeren bir tarzla değişti­

rilmiş, annenin çocuğuyla yemek üzerine olan inatlaşması annenin yeme planı dışında tutul­

masıyla ortadan kaldırılmış ve bu da hastanın annesiyle ilgili duygularının daha olum luya doğru gitmesine olanak vermiştir. Babanın daha fazla sorum luluk alması; hem babanın m ükem ­ mel ve rakipsiz imajını değiştirmiş, hem de an­

nenin babaya karşı öfkesini azaltarak anne baba arasındaki ilişkiyi daha uyum lu hale getirmiştir.

Tedavi süresince hasta yemek üzerinde kurduğu denetimi hayatının başka alanlarına kaydırabile- ceği konusunda içgörü geliştirmiş ve gelecekle ilgili kendisinin de hoşnut olabileceği hedefler belirlemiştir. Aynı zam anda hastanın duyguları­

nı ifade etmekteki güçlüğü üzerinde durulm ası onun anksiyete yaşam adan yeni kendini ifade etme yolları geliştirmesine olanak sağlamıştır.

Yemek yemek ve kilo ile aşırı uğraşlarından uzaklaşmayı başarm ası hastanın yaşam a daha keyifli bakm asına yardımcı olmuştur.

O lgunun tedavisinde dinam ik yönelimli psiko­

terapi ve davranışçı teknikler birlikte kullanıl­

mıştır. iki tedavinin birlikte uygulanm asının hasta açısından kafa karıştırıcı olabileceği akla gelebilir. Ancak bu olguda, hedef kilonun belir­

lenmesi, bu kiloya ulaşm ak ile ilgili stratejilerin tartışılması ve bu hedeflerle ilgili olum lu ve olum suz pekiştireçlerin kullanılması için ikinci bir terapistin devreye girmesi; iki ayrı tedavi tek­

niğinin aynı anda kullanılması ile ilgili bu olası sorunları ortadan kaldırmıştır. iki terapistin rol­

lerinin iyi tanımlanmış olması ve işbirliği içinde olmalarının bu zorluğun aşılmasına önemli de­

recede katkıda bulunduğu düşünülm üştür.

Bu vaka erkek ergenlerde az rastlanan bir bo­

zukluk olan A N 'nin erken dönem de tanınm ası­

nın ve dinam iklerinin ortaya çıkarılmasının te­

davi etkinliği açısından önemini göstermektedir.

(7)

Bozukluğun erkek ergenlerdeki klinik görünü­

m ünün ve tedavi etkinliğinin daha iyi aydınlatıl­

ması için geniş örneklemli çalışmalara gereksi­

nim du yulduğu düşünülm ektedir.

KAYNAKLAR

A m erica n P sychiatric A sso cia tio n (1994) D iagnostical a n d S ta tistica l M anual o f M ental D isorders, Fourth Edition, A m erica n P sychiatric A ssociation, W ash in g to n DC.

A n d e r s e n AE, H olm an J E (1997) M ales w ith eating d is ­ ord ers: C h a lle n g e s f o r tr e a tm e n t a n d resea rch . P sychopharm acol B ull 33:391-7.

B ru ch H (1980) O besity a n d E ating D isorders. E m otional D iso rd ers in C h ildren a n d A d o le s c e n ts içinde. GP Sh o leva r, R M B e n so n , B J B lin d e r (eds). N e w York- London. M edical & Scientific B ooks, s:3 5 3 -3 6 3

Ç uhadaroğlu F (1997) Y em e B o zu k lu k la rın d a K endilik G elişim i Özellikleri. E rgenlik D önem inde B e sle n m e ve Y e m e B o zu k lu k la rı içinde. F Ç uhadaroğlu (Ed). A yrın tı B a sım e v i A n k a r a 48-53.

D eter HC, K opp W, Zipfel S ve ark. (1998) M ale anorex­

ia n ervo sa p a tie n ts in long-term follow -up. N erven a rzt 69:419-26.

F airburn CG, H arrison P J (2003) E ating disorders.

L a n c e t 361:407-16.

F en ich el O (1945) N evrozların P sik a n a litik Teorisi, Ç eviren T uncer S. E ge Ü niversitesi M atbaası, Bornova, İzmir. 1974. P sych o a n a ly tic theory o f neurosis. W W N orton& C om pony Inc. N e w York. 161-4.

G ökler B (1997) A n o r e k s iy a N ervo za : Üç ö rn e k ü z e r in d e n te d a v i y a k la ş ım la r ı v e k lin ik g id iş in tartışılm ası. 3P d erg isi 5(Ek4): 12-7.

H a lm i KA (2000) E ating D isorders. C o m p reh en sive T extb o o k o f P sychiatry, s e v e n th edition, içinde. B J S a d o ck, VA S a d o c k (eds). L ippincott W illiam s& W ilkins, P hiladelphia s: 1663-76.

H alm i KA (2003) E ating D isorders. T extbook o f Clinical P sych ia try içinde. R E H ales, SC Y u d o fs k y (eds) A m e ­ rican P sychiatric P ublishing, W ashington-L ondon, s:

1001-21.

H ickie I, M itchell P (1989) A n o rexia n ervo sa p re se n tin g in a p rep u b erta l boy. M ed J A u s t. 150: 155-6.

I ş ık Y, G ökler B (2001) A n o r e k s iy a N e rv o za n in P sik o d in a m k le ri. T ü rk iy e ’d e P sikiya tri D ergisi 3:10-5.

K a y a N, Çilli A S (1997) A n o r e k s iy a N ervoza. G enel Tıp D ergisi 7:107-110.

K h a n d e lw a l SK, S h o ra n P, S a x e n a S (1995) Eating D isorders: A n In d ia n Perspective. In t J Social P sychiatry 41:132-46.

K ın ık E (1997) E rgen H ekim liğinde Y e m e B ozuklukları.

E rgenlik D önem inde B e sle n m e ve Y em e B o zu k lu k la rı içinde. F Ç uhadaroğlu (Ed.) A y rın tı B a sım e v i A n k a r a 2 2 ­ 38.

K orndorfer S R A le x a n d e r RL, V era J S ve ark. (2003) Long-term su rviva l o f p a tie n ts w ith a n orexia nervosa: A p o p u la tio n -b a se d s tu d y in R ochester, M inn. M ayo Clinic P roceedings 78:278-84.

K reipe R E (1995) E ating d iso rd ers a m ong children a n d a d o lescen ts. P ediatr R ev 16:370-9.

K ro w ch u k DP, K reiter SR, W oods CR ve ark. (1998) Problem dieting behaviors a m ong y o u n g a d o lescen ts.

A rc h P ediatr A d o le sc M ed 152:884-8.

K uruoğlu A Ç (2000) Y em e b o zu k lu k la rın d a g e n e tik etkenler. K linik P sikofarm akoloji B ü lte n i 10:32-7.

L ai KY, Pang AH , W ong CK (1995) C a se S tu d y : Early- O n se t A n o rexia N ervo sa in a C h in ese B oy. J A m A c a d C hild A d o le sc P sych ia try 34:383-6.

L a s k B, B rya n t-W a u g h R (1992) E arly o n s e t anorexia n ervo sa a n d rela ted eating disorders. J Child P sychol P sych ia try 33:281-300.

L e w in s o h n PM, Striegel-M oore RH, S e e le y J R (2000) E pidem iology a n d natu ra l course o f eating d iso rd ers in y o u n g w o m e n fr o m ad o lescen ce to y o u n g a dulthood. J A m A c a d C hild A d o lesc P sych ia try 39:1284-92.

M archi M, C ohen P (1990) E arly childhood eating b e h a v ­ iors a n d a d o le sc e n t eating disorders. J A m A c a d Child A d o le sc P sych ia try 29:112-17.

Moore DC (1988) B o d y im age a n d eating behavior. A m J D is C hild 142:1114-8.

O ’B rie n J , Patrick A (2001) C ost o f a c u te h o sp ita liza tio n f o r a n orexia n ervo sa a n d bulim ia. V alue in H e a lth

4:146-52.

P ate JE , P um ariega A J, H e ste r C, G arner DM (1992) C ross cultural p a tte r n s in eating disorders: a review . J A m A c a d C hild A d o lesc P sych ia try 31:802-9.

R o se n DS (2003) Eating d iso rd ers in children a n d young a d o lescen ts: Etiology, classification, clinical fe a tu r e s a n d treatm ent. A d o le sc M ed 14:49-57.

S re e n iv a sa n U (1978) A n o rexia n ervo sa in b o ys. C an P s y c h a tr A s s o c J 23:159-62.

S te in e r H, L a ck J (1998) A n o rexia n ervo sa a n d bulu m ia n ervo sa in ch ild ren a n d a d o lescen ts: R e v ie w o f th e p a s t 10 y ea rs. J A m A c a d C hild A d o lesc P sych ia try 3 7 :3 5 2 ­ 9.

Strober M, F reem a n R, L a m p ert C ve ark. (2001) M ales w ith a n orexia nervosa: a controlled s tu d y o f eating d is ­ orders in first-d e g re e relatives. In t J E a t D isord 2 9 :2 6 3 ­ 69.

Tom ova A , K u m a n o v PH (1999) S e x d ifferen ces a n d sim ­ ilarities o f horm onal alterarions in p a tie n ts w ith anorex­

ia nervosa. A ndrologia 31:143-9.

Ü nal F (2000) E rg e n le rd e Y e m e B o zu k lu k la rı:

A n o r e k s iy a N e r v o z a ve B u lu m iy a N e rv o za . K a tk ı P ediatri D ergisi 21:884-94.

Ünal F, Ö zu sta fi (1997) Y em e B o zu k lu k la rın d a G idiş ve Sonlanım . E rgenlik D önem inde B e sle n m e ve Y em e B o ­ z u k lu k la rı içinde. F. Ç uhadaroğlu (Ed.) A y rın tı B a sım e v i A n k a r a 69-76.

Referanslar

Benzer Belgeler

Sosyal ağlarda yapılan yukarı yöndeki sosyal karşılaştırmaların beden memnuniyeti ve depresyon üzerindeki olumsuz etkileri daha önce yapılan pek çok çalışmayla

Bu olgu sunumunda, erkeklerde yeme bozukluk- larının farklı özellikleri dikkate almarak; Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği'nde izlenen bir erkek ergen

Genel anlamda bilgi vermek amacıyla genel yatırım tavsiyesi niteliğinde hazırlanmış olan iş bu rapor ve yorumlar, kapsamlı bilgiler, tavsiyeler hiçbir şekil ve surette Akbank

Bu olgu, ileri yafl ve yukar›da bildirilen risk faktörlerine maruz kalm›fl bir erkek hastada, memede a¤r›s›z ele gelen ve meme bafl›ndan kanl› ak›nt› ile beraber

Genel anlamda bilgi vermek amacıyla genel yatırım tavsiyesi niteliğinde hazırlanmış olan iş bu rapor ve yorumlar, kapsamlı bilgiler, tavsiyeler hiçbir şekil ve surette Akbank

● Ereğli Demir Çelik 4Ç20’de yıllık %717 büyümeyle 1 milyar 859 milyon TL net kar açıkladı, piyasa beklentisi olan 1 milyar 596 milyon TL ve bizim beklentimiz olan 1 milyar

■ Yatırımcıların Çarşamba günü açıklanacak FOMC kararı ve Perşembe günü gerçekleşecek TCMB PPK toplantısı öncesinde temkinli bir çizgi benimseyeceği

İçinizden bir öğrenci tahtaya bu meslekleri yazsın”. (Sosyal Bilgiler 5, Öğrenci