• Sonuç bulunamadı

BEDEN KİTLE İNDEKSİ VE ENERJİ DAĞILIM DENGESİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "BEDEN KİTLE İNDEKSİ VE ENERJİ DAĞILIM DENGESİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ"

Copied!
95
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ EĞĠTĠM BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

AĠLE EKONOMĠSĠ VE BESLENME EĞĠTĠMĠ ANABĠLĠM DALI

BEDEN KĠTLE ĠNDEKSĠ VE ENERJĠ DAĞILIM DENGESĠ ARASINDAKĠ ĠLĠġKĠNĠN ĠNCELENMESĠ

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

Hazırlayan Ömer ĠSTĠK

DanıĢman

Yrd.Doç.Dr. Saime KÜÇÜKKÖMÜRLER

Ankara 2010

(2)

T.C.

GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ EĞĠTĠM BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

AĠLE EKONOMĠSĠ VE BESLENME EĞĠTĠMĠ ANABĠLĠM DALI

BEDEN KĠTLE ĠNDEKSĠ VE ENERJĠ DAĞILIM DENGESĠ ARASINDAKĠ ĠLĠġKĠNĠN ĠNCELENMESĠ

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

Hazırlayan Ömer ĠSTĠK

DanıĢman

Yrd.Doç.Dr. Saime KÜÇÜKKÖMÜRLER

Ankara 2010

(3)
(4)

ÖNSÖZ

Yarının toplumunu oluĢturacak çocukların, beden ve ruh sağlığının yerinde olması için yeterli ve dengeli çok önemlidir. Okul çağı, çocuğun geliĢim dönemleri içerisinde yer alan en önemli dönemlerden biridir. Bu dönemde enerji ve besin ögelerinin yetersiz alımı, büyüme ve geliĢmeyi ve okul baĢarısını olumsuz yönde etkiler. Bugünün çocuklarının, sağlıklı beslenmesi, güçlü ve verimli kuĢakların yetiĢmesinde önemli yer tutar.

Okul çağının önemli bir kısmında çocuk aileye bağımlı beslenmektedir. Bu yaĢlardaki çocukların ebeveynlerinin beslenme bilgisi çocuğun beslenmesinde etkilidir. Bu dönemdeki çocuklar günlerinin önemli bir kısmını okulda geçirdiklerinden okul kantinlerinin ve yemeklerinin de önemi artmaktadır. Bu nedenle, sağlıklı beslenme alıĢkanlığının kazanılmasında evin tamamlayıcısı olan okulların, eğitime olduğu gibi beslenme konusuna da özen göstermeleri, çocukların gereksinimlerini dikkate alarak beslenme programları geliĢtirmeleri ve uygulamaları gerekmektedir.

Resmi eğitim kurumlarına devam eden 12-15 yaĢ grubu öğrencilerin beden kitle indeksi(BKĠ)ve enerji dağılım dengesi arasındaki iliĢkinin incelenmesi amacıyla planlayıp yürütülen bu araĢtırmanın, daha sonra yapılacak araĢtırmalara ıĢık tutmasını dilerim.

(5)

TEŞEKKÜR

ÇalıĢmamım her aĢamasında bilgi ve deneyimleri ile yol gösteren benden yardımlarını, desteğini, sabrını esirgemeyen değerli hocam Yrd. Doç. Dr. Saime KÜÇÜKKÖMÜRLER’e; tezin düzenlemesinde ve tabloların oluĢturulmasında ve her konuda bana yardımcı olan Dr. Suzan ġEREN KARAKUġ’a; araĢtırmaya katılan resmi kurumun yöneticileri, öğretmenleri ve özellikle bana her konuda yardımcı olan öğrencilerime; her konuda beni destekleyip yardımcı olan sevgili anne ve babama; çalıĢmamın her aĢamasında bana yardımcı olan ağabeyim Aydın ĠSTĠK’e içtenlikle teĢekkür ederim.

Ömer İSTİK Ankara, 2010

(6)

ÖZET

BKĠ VE ENERJĠ DAĞILIM DENGESĠ ARASINDAKĠ ĠLĠġKĠNĠN ĠNCELENMESĠ ĠSTĠK, Ömer

Yüksek Lisans, Aile Ekonomisi ve Beslenme Eğitimi Anabilim Dalı Tez DanıĢmanı: Yrd.Doç. Dr. Saime KÜÇÜKKÖMÜRLER

– 2010

Bu araĢtırma, Ġstanbul ili Esenler ilçesinde bulunan bir devlet ilköğretim okulunda öğrenim gören 12 – 15 yaĢ arası çocuklar üzerinde yürütülmüĢtür. Öğrencilerin demografik özellikleri, gıda tüketimleri ve bunların BKĠ’leri arasında iliĢki olup olmadığını belirlemek amacıyla anket formu, 1 günlük besin tüketim ve 1 günlük fiziksel aktivite kaydı yapılmıĢtır. Ayrıca Tanita BC 420 S Vücut Analiz cihazı ile vücut yağ yüzdeleri (VYY) ve vücut sıvı yüzdeleri(VSY) ölçümleri yapılmıĢtır. Elde edilen verilerin frekansları alınmıĢ, veriler SPSS ve BeBIS programlarından yararlanılarak değerlendirilmiĢ ve Pearson korelasyon katsayısı ile korelasyon analizi yapılmıĢtır.

ÇalıĢmaya, 97 erkek ve 168 kız olmak üzere toplam 265 öğrenci katılmıĢtır. Öğrencilerin, %46,0’si 14 yaĢında, %33,6’sı 13 yaĢındadır ve yaĢlarının ortalaması 13,51’dir. AraĢtırmaya katılan kızların ağırlıkları ortalama 47,72 ±10,39 kg, erkeklerin ise 48,71±11,45 kg’dır ve kızların boy ortalamaları 155,85±6,30 cm, erkeklerin ise 158,15±9,22 cm olarak bulunmuĢtur. ÇalıĢma kapsamındaki öğrencilerin % 54,3’ünün BKĠ değerleri normal sınırlardadır. Kızların BKĠ ortalamaları 19,50 ±3,48, erkeklerin ise 19,21±3,41 olarak saptanmıĢtır. Öğrencilerin %51,3’ü günlük 3 öğün tükettikleri saptanmıĢtır. Öğrencilerin % 38,1’i düĢük VYY sahipken, öğrencilerin %73.2’si normal VSY sahip olan olduğu belirlenmiĢtir. Öğrencilerin % 75,1’inin yağdan gelen enerji değerinin alınan referans değerlere göre olması gerekenden fazla olduğu ve % 65,2’sinin karbonhidrattan gelen enerji değerinin olması gerekenden az olduğu saptanmıĢtır. Öğrencilerin günlük enerji alımı ile günlük enerji harcanması arasında anlamlı farklılıklar bulunmamıĢtır(r= 0.10; p =0,07; p > 0,05).

Bu dönemde kazanılan beslenme alıĢkanlıkları yetiĢkin döneme yansıyacağından, okul çağı çocukların beslenme durumları değerlendirilmeli, çocuklara yeterli ve dengeli beslenme alıĢkanlığı kazandırılmalıdır.

Anahtar Kelimeler: Ġlköğretim Öğrencisi, Beden Kütle Ġndeksi, Günlük Enerji Alımı, Günlük Enerji Harcanması

(7)

ABSTRACT ĠSTĠK, Ömer

Master Thesis, Family Economics and Nutrition Education Science Department Thesis Consultant: Assist.Prof.Dr. Saime KÜÇÜKKÖMÜRLER

– 2010

This study has been conducted,in a public school students whose age are between 12 and 15 at the Esenler district of Ġstanbul province . To indicate the personal informations about students and their demographic characteristics, food consumption, preferences and their relationship between BKI obtained by a questionnaire , 1-day food consumption questionnaire has been done.Also body fat and liquid measures have been measured by Tanita BC 420 S Body Analysis equipmant. Frequency of the data has been acquired and Pearson correlation analysis has been applied for the data that required by utilizing SPSS 15.0 and BeBis programs.

In the study, 97 boys and 168 girls a total of 265 students participated. 40% of the students are 14 years old,% 33.6 of the students are 13 years old. Their age average is 13.51. Surveyed the average weight of girls 47.32 ± 10.39 kg, while the boys 48.71 ± 11.45 kg and the average length of 155.85 ± 6.30 cm of the girls, while the boys’ were found to be 158.15 ± 9.22 cm. %54.3 of Students’ mean BMI are in normal circumstances. Girls’ BMI are 19.50± 3.48 and boys’ are 19.21 ± 3.41. It’s been understood that %51.3 of students have three branches in a day. While %38.1 of students have low body fat index, %73.2 of students have normal liquid rate. The fat index of %75.1 of students have normal energy rates according to the referances and %65.2 of whose energy rates obtained from carbonhydrate are lower. There is no significiant difference between energies taken and spending by sutdents(r= 0.10; p =0,07; p > 0,05).

Bu dönemde kazanılan beslenme alıĢkanlıkları yetiĢkin döneme yansıyacağından, okul çağı çocukların beslenme durumları değerlendirilmeli, çocuklara yeterli ve dengeli beslenme alıĢkanlığı kazandırılmalıdır.The nutritional status of children of school age should be assessed, adequate and balanced nutrition for children should be winning habit because of eating habits that earned in this period will reflect the adulthood.ÇalıĢma kapsamındaki öğrencilerin % 61.3'ünün BKĠ değerleri normal sınırlardan daha düĢük iken 7-9 yaĢ arası öğrencilerde bu oran % 87.6'dır.

Key Words: Primary School Students, Body Mass Index, Daily Energy Ġntake, Daily Energy Expenditure

(8)

V İÇİNDEKİLER

SAYFA NO

JÜRĠ ÜYELERĠNĠN ĠMZA SAYFASI……… I

ÖNSÖZ………. II

TEġEKKÜR………... III

ÖZET……….. IV

ABSTRACT………. V

ĠÇĠNDEKĠLER……… VI

TABLOLAR LĠSTESĠ……….. VIII

ġEKĠL LĠSTESĠ……….. X 1. GĠRĠġ………. 1 1.1.Problemin Durumu………. 2 1.2.AraĢtırmanın Amacı……….. 2 1.3.AraĢtırmanın Önemi………...……… 2 1.4.AraĢtırmanın Sınırlılıkları …..……….. 3 1.5.Varsayımlar …………..………. 3 1.6.Kısaltmalar………. 3 2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE………...…………. 4 3. YÖNTEM………... 25 3.1.AraĢtırma Modeli………..….………. 25 3.2. Evren ve Örneklem ……… 25

3.3. Veri Toplama Teknikleri……… 25

3.4. Verilerin Analizi………... 27 4. BULGULAR VE YORUM….………. 28 5.SONUÇ VE ÖNERĠLER…...……….…... 61 5.1. Sonuç………..….………. 61 5.2. Öneriler………….……… 66 6.KAYNAKÇA………... 68 7.EKLER……… 77 7.1.Ek 1………. 77

(9)

7.2.Ek 2 ……….. 79

VI

7.3.Ek 3………... 80 7.4.Ek 4………... 81

(10)
(11)

Tablolar Listesi

Tablo No Sayfa No

1. Öğrencilerin YaĢ ve Cinsiyete Göre Dağılımı 30 2. Öğrencilerin YaĢa Göre Vücut Ağırlık Dağılımları 30 3. Öğrencilerin YaĢa Göre Boy Uzunlukları Dağılımı 32 4. Öğrencilerin Anne ve Babasının Hangi Bölgeden Olduğu ve En

Uzun Süre YaĢadığı Bölge Dağılımı

33

5. Öğrencilerin Çocuklarının Geçtiği Bölge ve En Uzun Süre YaĢadığı Bölge Dağılımı

34

6. Öğrencinin Baba ve Annesinin Eğitim ve Meslek Durumu 35

7. Ailenin Aylık Gelir Dağılımları 36

8. Öğrencilerin Haftalık Harçlık Alma ve Harçlık Miktarına Göre Dağılımları

37

9. Öğrencilerin Günlük Öğün Sayısı, Öğün Atlama Zamanına ve Nedenine Göre Dağılımı

38

10. Öğrencilerin Kantinden Yiyecek Satın Almalarına Göre Dağılımları

40

11.Öğrencilerin Spor Yapma Durumu Dağılımları 42 12.Öğrencilerin YaĢa Göre Beden Kütle Ġndeksi Dağılımı 43 13. Öğrencilerin YaĢa Göre Vücut Yağ ve Sıvı Oranı Dağılımları 45 14. Günlük Enerji Alımları, Protein, Yağ ve Karbonhidrat Miktarları 47 15. Öğrencilerin Bir Günlük Aldıkları Enerjinin Yüzdesine Göre

Dağılımı

49

16. Öğrencilerin Aldıkları Enerjinin Besin Ögelerine Göre Protein Yağ ve Karbonhidrat Yüzdesi Dağılımı

50

17. Öğrencilerin Bir Günlük Toplam Enerji Harcaması Dağılımı 52

(12)

18. Öğrencilerin Bki, YaĢ, Ağırlık, Boy, Vücut Yağ Yüzdesi, Vücut Sıvı Yüzdesi, Enerji, Protein, Yağ ve Karbonhidrat Yüzdeleri ile Enerji Harcanmaları Arasındaki ĠliĢkiye ĠliĢkin Korelasyon Sonuçları

53

19. Öğrencilerin Cinsiyetlerine Göre, Erkek ve Kız Öğrencilerin Bki, Vücut Yağ Yüzdesi, Vücut Sıvı Yüzdesi, Enerji, Protein, Yağ ve Karbonhidrat Yüzdeleri ile Enerji Harcanmasının Aritmetik Ortalamaları, Standart Sapmaları ve T Testi Sonuçları

55

20. Öğrencilerin Bki, Vücut Yağ Yüzdesi, Vücut Sıvı Yüzdesi, Günlük Enerji Alımı, Enerjiden Gelen Protein, Yağ ve Karbonhidrat Yüzdeleri ile Günlük Enerji Harcanmasının Aritmetik Ortalamaları, Standart Sapmaları, Avova(F Testi) ve Turkey Testi Sonuçları

57

(13)

ŞEKİL LİSTESİ

Şekil No Sayfa No

1. Öğrencilerin YaĢa Göre Vücut Ağırlık Dağılımları 31 2. Öğrencilerin YaĢa Göre Boy Uzunlukları Dağılımları 32 3. Öğrencilerin YaĢa Göre Beden Kütle Ġndeksi Dağılımı 43 4.Öğrencilerin Bir Günlük Enerji Alımlarının Dağılımı 46

5. Öğrencilerin Aldıkları Enerjinin Besin Ögelerine Göre Yüzdelik Dağılımı 51 6. Öğrencilerin Bir Günlük Enerji Harcanması Dağılımı 52

(14)

1 BÖLÜM I

1.GĠRĠġ

İnsanoğlunun yaşamını devam ettirebilmesi için tüm yaşam evrelerinde enerjiye ihtiyacı vardır. Bunun için enerji kaynağımız olan besinlerin yaşamımızda önemi büyüktür.

Vücudun enerji kaynakları olan besin ögelerini proteinler, yağlar ve karbonhidratlardır. Vücuda alımı açısından hayati öneme sahip olan bu besin ögeleri birçok besin kaynağında farklı miktarlarda bulunmaktadır. Ayrıca bu besin ögelerine bireylerin yaşam evrelerine göre gereksinim duydukları miktarlarda farklılık göstermektedir.

İnsan gelişiminde en önemli dönemlerinden olan çocukluk ve adölesan dönemleri bireyin tüm yaşamını etkileyecek bir evredir. Sağlıklı beslenme davranışlarının çocukluk ve adölesan dönemlerde kazanılması, kişilerin yaşamlarının sonraki dönemlerinde de bu davranışlarını sürdürme olasılıklarını artırmaktadır. Adolesan dönem zihinsel, cinsel ve fiziksel olarak büyük bir değişimin yaşandığı dönemdir. Bu dönemdeki bireyler, diğer yaş gruplarına göre hastalık ve ölüm nedenleri açısından toplumun en sağlıklı kesimini oluşturmaktadırlar, ancak yaşam tarzını ve sağlıklı olmayı belirleyen birçok değişkene ilişkin temeller bu dönemde atılmaktadır.

Ülkemizde de birçok dünya ülkesinde olduğu gibi yetersiz ve dengesiz beslenme önemli bir sorun haline gelmeye başlamıştır. “Ayaküstü beslenme (fast-food)” alışkanlıklarının yaygınlaşması ve fiziksel aktivitenin azalıp daha sedanter bir yaşam sürdürülmesi özellikle dengesiz beslenmenin en önemli sonucu olan obezite sıklığının artışının temelinde yatan nedenler arasında yer almaktadır (Erkan, 2003).

Vücut kompozisyonu, yağ oranı ve ağırlık ölçümleri sağlık durumu ve bu durum değişimi hakkında sadece ağırlık ölçümü ile elde edilemeyecek kadar önemli bilgiler vermektedir. Vücut kompozisyonunu tespit etmek için kullanılan yöntem olan biyoelektrik impedans analiz (BİA) yönteminin etkinliği birçok çalışmada gösterilmiştir (Kaya ve Özçelika 2005).

(15)

2 1.1. Problemin Durumu

İstanbul ili Esenler ilçesinde 12-15 yaş arası öğrencilerinin beden kitle indeksi ve enerji dağılım dengesi arasındaki ilişkinin incelenmesi.

1.2. AraĢtırmanın Amacı

Bu araştırmanın genel amacı, 12-15 yaş arası öğrencilerinin beden kitle indeksi (BKİ) ve enerji dağılım dengesi arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Öğrencilerin cinsiyet ve yaşa göre yağ, protein, karbonhidrat alımları ve enerji harcamasının BKİ arasında ilişkinin saptanması amaçlanmıştır. Araştırmanın alt problemleri şunlardır:

 Öğrencilerinin vücut ağırlığı ve boy uzunluklarının saptanması  Yaşa göre enerji alımı ve harcamasının değerlendirilmesi  Cinsiyete göre enerji alımı ve harcamasının bulunması  BKİ değerlerini hesaplanması

 Enerji alımı ve harcamasına etki eden sosyo-ekonomik ve sağlık etmenlerinin incelenmesi

 Cinsiyete göre alınan protein, karbonhidrat ve yağ miktarları ile BKİ arasındaki ilişkinin incelenmesi

 Cinsiyete göre tüketilen enerji miktarı ile BKİ arasındaki ilişkinin incelenmesi

 Öğrencilerin vücut yağ yüzdesi (VYY)‟ni tespit edilmesi  Öğrencilerin vücut sıvı yüzdesi (VSY)‟ni tespit edilmesi

1.3. AraĢtırmanın Önemi

İlköğretim çağı, bireyin gelişiminde kritik ve önemli bir dönemdir. Okul, çocuğun aile yuvasından çıkıp, dış dünyaya açıldığı, toplumsal çevreye karıştığı yerdir. Bu yaş aralığında beslenme, çocuğun yaşına, cinsiyetine, vücut aralığına, fiziksel aktivitesine, özel durumunda göre düzenlenmelidir

Beslenme, genetik yapı, cinsiyet, hormonlar, çevresel koşullar, sosyo-ekonomik durum, kültür, gelenek gibi çeşitli faktörler büyüme ve gelişmeyi etkilemektedir (Pekcan, 1983)

(16)

3 Çocukluk döneminde obezite, yetişkinlik dönemindeki obezitenin başlangıcı olup, kalp-damar hastalığı, diyabet ve hipertansiyon gibi kronik ve ölümcül hastalıkların oluşmasında önemli risk faktörlerinden biridir. Bu dönemde çocuklar yeterli ve dengeli beslenmezlerse büyüme ve gelişmeleri yavaşlar ve durur. Bazı beslenme bozuklukları oluşur ve bulaşıcı hastalıklara karşı dirençleri azalır (Carthy ve Jarrett, 2000, Doğan, 2003).

Bu çalışma ile ilköğretim öğrencilerinin, BKİ ve enerji dağılım dengesi arasındaki ilişkinin incelenmesi ve ayrıca beslenme ve fiziksel aktivite düzeylerini tespit edilmek amacıyla planlanıp yürütülmüştür. Bu amaçla çocukların besin tüketimleri, fiziksel aktiviteleri, vücut bileşimleri değerlendirilmiştir.

1.4. AraĢtırmanın Sınırlılıkları

 Araştırma İstanbul Esenler ilçesindeki ilköğretim okullarında devam eden çocuklarla sınırlıdır.

 Araştırma sonucunda elde edilen veriler, öğrencilere uygulanan kişisel bilgi formu, besin tüketim kaydı, fiziksel aktivite kaydı ve vücut analizi ile sınırlıdır.

1.5. Varsayımlar

 Araştırmada durum saptamak için hazırlanan anketin içeriği yeterlidir.  Örneklem grubunun evreni temsil edecek nitelikte olduğu

varsayılmaktadır.

 Örneklem grubunun ankete verdiği cevaplar doğrudur.

2.6. Kısaltmalar:

BKİ: Beden Kitle İndeksi VYY: Vücut Yağ Yüzdesi VSY: Vücut Sıvı Yüzdesi

(17)

4 BÖLÜM II

2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.1. Beslenme ve Önemi

Yeterli ve dengeli beslenme bireylerin ve toplumların sağlıklı olarak yaşamasında, ekonomik ve sosyal yönden gelişmesinde, refah düzeyinin artmasında, huzurlu ve güvence altında varlığını sürdürebilmesinde temel koşullardan birisidir. Sağlıklı ve dengeli beslenme herkes için, özellikle de çocuklar için son derece önemlidir; çünkü bireylerin büyüme ve gelişme potansiyellerine ulaşabilmesi, hastalıklardan korunması ve kaliteli bir yaşam sürmeleri için temel bir gereksinimdir (Bertan ve Güler, 1997).

Bilimsel araştırmalarla, insanın yaşamı için 50‟ye yakın besin ögesine gereksinimi olduğu ve insanın, sağlıklı büyüme ve gelişmesi, sağlıklı ve üretken olarak uzun süre yaşaması için bu ögelerin her birinden günlük ne kadar alınması gerektiği belirlenmiştir. Bu ögelerin herhangi biri alınmadığında, gereğinden az ya da çok alındığında, büyüme ve gelişmenin engellendiği ve sağlığın bozulduğu bilimsel olarak ortaya konmuştur (Baysal, 2007; Beslenme rehberi, 2004).

Okul çağındaki çocuk ve gençlerin, hızlı bir büyüme ve gelişme süreci içinde olmaları nedeniyle, pek çok besin ögesine olan ihtiyaçları yaşamının diğer dönemlerine oranla daha fazladır. Bu dönemde kazanılacak beslenme alışkanlıkları ömür boyu sürdürülmektedir (Aslan ve ark, 2003). Yaş, cinsiyet, aktivite, genetik ve fizyolojik özellikler ve hastalık durumu alınması gereken besin ögeleri miktarını etkilediğinden, beslenme bireye özgü olarak planlanmalı ve uygulanmalıdır. Olumsuz yaşam koşulları kimi zaman kişilerin yeterli ve dengeli beslenmesini engelleyebilir. Bu durum, “malnütrisyon” (vücudun gereksinimi olan besin öğelerin yeterli ve dengeli olarak sağlayamaması) olarak tanımlanan bir sağlık sorununu ortaya çıkarır. Malnütrisyon yönünden yeni doğanlar, erken çocukluk dönemindeki çocuklar, adölesanlar, gebe ve emziren kadınlar, yaşlılar, vejetaryen diyet uygulayanlar, kronik hastalığı olanlar, alkol ve ilaç bağımlıları risk grubu olarak kabul edilmektedir (Tezcan ve ark, 2003).

(18)

5 2.2. Adolesan Dönemi Çocuklarında Beslenme

Birey, adolesan dönemine girdiği andan başlayarak yetişkin olma sürecinin ilk basamağına adım atmış sayılır. Terim olarak adolesan; “büyümek” ya da “yetişkinliğe erişmek” anlamında kullanılan Latince kökenli “Adolescere” kökünden gelen “Adolescence” teriminin karşılığı olarak kullanılır. İlk toplumlar, içindeki çeşitli kültürlerde, adolesan dönemini görkemli törenlerle, kutsal gösterilerle kutlanmış, bu dönem, bireysel boyutunun yanında toplumsal bir olgu olarak da çok önemsenmiştir (Topses, 2004).

Adolesan döneminin oluşumunun temelinde, türe özgü davranış adı verilen insan davranışlarına özgü olarak kabul edebileceğimiz genetik özellikler bulunur. Birçok gelişim uzmanı Adolesan döneminin sadece insan türüne özgü olduğunu vurgularlar. Böylece türe özgü özellik, doğrudan insanın genetik biyolojik yapısıyla doğrudan ilişkili olan bir kavramdır (Bacanlı, 2002). Adolesan dönemine erken ya da geç girme özelliği biyolojik özelliklere, coğrafya etkenine, iklim koşullarına ve buna bağlı beslenme koşullarıyla doğrudan ilişkilidir. Örneğin, ekvator bölgesinde yaşayan toplumlardaki adolesanlar erken yaşlarda adolesan dönemine girerken kutup bölgesinde yaşayanlar adolesan dönemine daha geç girmektedirler (Topses, 2004).

Ülkemizde ilköğretim basamağının ikinci dönemi ile ortaöğretim basamağı gelişim psikolojisinde adolesan dönemini kapsamaktadır (Kaya, 2001). Adolesan dönemi başlama yaşı ortalama olarak kızlarda 12-13, erkeklerde 14-15 olmakla beraber adolesan bu yaşlardan başlayarak 18-19 yaşına dek herhangi bir yaş diliminde de ortaya çıkabilmektedir. Genel olarak tüylenme ve kıllanma ile başlayan, kızlarda 12, erkeklerde 13 yaşları öncesi döneme Adolesan dönemin bir hazırlığı aşaması ya da evresi olarak “erinlik” adı verilmektedir (Topses, 2004).

Adolesan döneminde hipofiz bezinin etkisiyle ilk yıllarda boy uzaması oldukça hızlıdır. Kızlarda, ortalama olarak yıllık boy uzunluğu artışı 6-7 cm‟dir. İlk ay hali sonrası bu hızlı büyüme azalır. Cinsel olgunluk tamamlandığında kızlar 15 yaşına dek 2.5 cm, 18 yaşına dek ise 2 cm uzayabilirler. Erkeklerde boy uzamasının en çok görüldüğü yaş 12-13 yaşlarıdır. On dört yaşına gelindiğinde artış, ortalama 7 cm‟dir.

(19)

6 Sonraki yaşlarda özellikle 16 yaşından sonra artış azalır. Buna karşılık erkeklerin boy uzamasının daha uzun sürdüğü bilinen bir gerçektir. Erkekler yaklaşık 20-22 yaşları arasında yetişkinlik boy uzunluklarına ulaşırlar (San Bayhan ve Artan, 2007). Adolesanların vücut ağırlığının artışında en çok rol oynayan, yağlanmanın yanında kemik ve kas gelişimidir. Özellikle tiroid hormonu etkisi ile kıkırdak ve bağ dokularının yerine sert kemik dokuları oluşur ve kemikleşme süreci hız kazanır (Topses, 2004).

Adolesan dönemiyle birlikte beden oranlarında da değişiklikler ortaya çıkar. Bu dönemde büyüme hızlı olduğundan, belirli bir dengesizlikten ya da oransızlıktan söz edilebilir. Bu yüzden de bedenin belirli bölümlerinde büyüme aynı hızla gerçekleşmez. Bunun sonucunda, burun, el ve ayaklarda oransız büyümenin belirtileri gözlemlenir. Bedenin en uzun bölümü olan bacaklar, özellikle 15 yaşına dek uzun kalırlar (Topses, 2004). Hızlı ve oransız büyüme, erken adolesan dönemindeki bireyin sakarlık yaşamasına neden olur. Elini, kolunu nereye sığdıracağını bilemeyen, yeni uzantılarının bilişsel şemasını henüz kuramayan genci, bu durum hem çok rahatsız eder hem de alay konusu durumuna getirir (Çelen, 2007).

Kızlarda özellikle karın ve kalça bölgesinde yağ depolarında artış görülürken, pelvis kemiklerinde genişleme başlar. Deri altı yağ dokusu artar, kalça ölçüleri genişler. Erkeklerde ise fiziksel büyümede adale kütlesinde büyük bir artış görülür. Bu dönemde uzun kemiklerde büyüme hızı fazladır (Küçükkömürler, 2003). Kızların kalçalarında genişleme sonucu, bedenleri kum saati görünümü alırken, erkeklerin omuz genişlemesi ile bedenleri üçgen görünümü alır (Çelen, 2007). Adolesan döneminden önce yağ oranı yaklaşık %15 iken adale oranı yaklaşık %19‟dur. Adolesan döneminde ise kızlarda yağ oranı artar. On sekiz yaşında kızlarda yağ oranı %27 iken, aynı yaştaki erkeklerde yağ oranı %16‟dır (Küçükkömürler, 2003). Erkeklerde kas hücresinin sayısı kızlara oranla iki kat fazladır. Erkek adolesanların kalp ve akciğerleri kızlara oranla daha büyüktür. Erkek adolesanlar, testosteron hormonunun etkisiyle ortaya çıkan ve denetleyemedikleri saldırganlık sorunu yaşarlar (Çelen, 2007).

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 10-19 yaş grubunu adölesan, 15- 24 yaş grubunu gençlik dönemi olarak tanımlamaktadır. Türkiye‟de toplumun %29.1'inin DSÖ'ye göre adölesan döneminin bir parçası olan 15 yaş altı nüfus da içine alan grup oluşturmaktadır (Demirezen ve Coşansu, 2005).

(20)

7 Adölesan döneminde beslenme kritik bir önem taşır. Büyümede ani bir artış olmakta, besin ve enerji ihtiyacı artmaktadır. Bu dönemdeki yeterli ve dengeli beslenme lineer büyümeyi, optimal kemik densitesini ve kızlarda normal menstrual siklusun başlaması ve devamını sağlamaktadır (Demir, 2008).

Adolesanların beslenme durumlarının pek çok faktör tarafından etkilenebileceği bilinmektedir. Bu dönemde adölesanlar yalnızca fiziksel olarak değil, bilişsel ve psiko-sosyal yönden de gelişimlerini sürdürmektedirler. Gençler; kimlik arayışı içindedir, bağımsız olmaya, kabul görmeye çabalar ve dış görünüşleri ile fazla ilgilidirler. Düzensiz öğün ve öğün aralarında atıştırma örüntüsü, ev dışında yemek yeme alışkanlığı ve ayaküstü beslenme (fast-food) biçimi, beslenme alışkanlıklarının tipik özelliklerindendir. Bu alışkanlıkları genellikle kendi bedenleri ile ilgili düşünceleri, algıları, genetik faktörler, ebeveynlerinin şişman olup olmaması, yaşam tarzında meydana gelen değişiklikler etkiler. Ayrıca aile, akranlar ve medyayı kapsayan birçok etmen kişilerin sağlıklı ya da sağlıksız davranış tercihlerini etkileyen etkenler arasında yer almaktadır (Demirezen ve Coşansu, 2005; Demir, 2008).

Adolesanlarda enerji ve protein ihtiyacı cinsiyet, yaş, maturasyon derecesi ve aktivite gibi birçok faktörden etkilenmektedir. Birçok klinisyen enerji gereksinimini hesaplarken büyümedeki hızlı artış nedeniyle boy uzunluklarına göre enerji ve protein ihtiyacını kullanmaktadır. Çünkü vücut ağırlığına göre enerji ihtiyacını belirlemek yanlış sonuçlara yol açabilmektedir. Örneğin anoreksiya nervozalı bir adolesanda ihtiyaçtan daha düşük; obez bir adolesanda ise daha fazla kalori ihtiyacı hesaplanabilmektedir.

Büyümenin hızlı olduğu ilköğretim döneminde enerji ihtiyacı yüksektir. Ayrıca okul çocuğu çok hareketlidir. Bu nedenle çocuğun hem büyüyüp gelişmesi hem de hareketleri için gerekli olan enerji ihtiyacını günlük besin ögeleri ile karşılaması gerekir. Çocuğun bir günlük toplam enerji ihtiyacını bulmak için, kg başına alınması gereken enerji miktarı ile çocuğun vücut ağırlığı çarpılır (Kırkıncıoğlu, 2003).

Adolesan döneminde günlük önerilen enerji ihtiyacı, 11-14 yaş arası erkeklerde vücut ağırlığana göre kilo başına 55 kkal, boy uzunluğuna göre cm başına 15.9 kkal enerjiye ihtiyaç vardır. 11-14 yaş arası kızlarda Vücut ağırlığana göre enerji ihtiyacı kilo başına 47 kkal, boy uzunluğuna göre cm başına 14 kkal‟dir. Günlük önerilen protein

(21)

8 ihtiyacı, 11-14 yaş arası erkek ve kızlarda vücut ağırlığana göre kilo başına 1 g, boy uzunluğuna göre cm başına 0.29 g‟dır (Baltacı ve ark, 2008; Demir, 2008).

Adolesan diyetlerinin yetersiz miktarda kalsiyum, demir ve esansiyel besin ögeleri içerdiği gösterilmiştir. Ayrıca adolesanlar önerilenden daha fazla miktarda protein, total yağ, doymuş yağ ve kolesterol tüketebilmektedir. Günümüzde özellikle fast-food türü yiyeceklerin tüketiminin artması öğrencilerin önerilen değerlerden fazla miktarda protein, total yağ, doymuş yağ ve kolesterol tüketmesine neden olabilmektedir. Adolesan döneminde çocuklar, erişkin boy uzunluklarının %15‟ini, vücut ağırlığının %50‟sini ve total mineral içeriğinin %40‟ını kazanmaktadır. Normalde erişkin, kalsiyum içeriğinin yarısından fazlası adolesan döneminde depolanmaktadır. Bu dönem boyunca günlük temel kalsiyum alımı pozitif kalsiyum dengesini sağlayacak miktarda (1300 mg/gün) olmalıdır. Yetersiz kalsiyum ve D vitamini alımı gelişebilecek osteoporoz riskini artırmaktadır. Yine bu dönemde düşük posa, yüksek kolesterol ve doymuş yağ içeren diyetler ateroskleroz ve kalp hastalığı gelişimine zemin hazırlamaktadır.

Adolesan döneminde obezite, fazla sodyum alımı hipertansiyona; fazla enerji alımı ve sedanter yaşam stili şişmanlığı; diyetle yetersiz demir alımı ve malnütrisyon demir eksikliği anemisine; diyetle fazla doymuş yağ ve kolesterol alımı ile yetersiz posa alımı kalp hastalıklarına; yetersiz kalsiyum ve vitamin d alımı osteoporoza; şekerli, nişastalı besinlerin fazla ve sık tüketilmesi ve yetersiz ağız hijyeni diş çürüklerine neden olur (Demir, 2008).

Diyetteki besin ögelerinin eksikliği veya aşırı tüketilmesi sonucunda ortaya çıkan bu problemler daha sonra gelişebilecek kronik hastalık riskini de artırmaktadır. Bu nedenle dengeli ve yeterli bir şekilde besin ögelerinin alınması ve sağlıklı büyümenin sağlanması için gerekli önerilerde bulunmak adolesanların beslenme durumlarının düzenlemesinde büyük önem taşımaktadır (Demir, 2008; Baltacı ve ark, 2008).

2.3. Öğün Atlama Ve En Çok Atlanan Öğünler

Öğün atlama ve düzensiz beslenme alışkanlığı, öğünlerde tüketilen besinlerin türünü ve miktarını etkilemekte, aralarda açlığı bastırmak için seçilen besinlerin, yağ ve

(22)

9 karbonhidrat içeriği yüksek besinlerden tercih edilmesine neden olmaktadır. Üçten az öğünde, fazla miktarlarda besin tüketimi ile insülin yanıtını, trigliserit sentezini ve yağ depolaması artırmaktadır. Ayrıca öğün atlama, termik etkisiyle enerji kaybını azaltmaktadır. Şişman bireylerde öğün atlama alışkanlığının yaygın olduğu ve sıklıkla atlanan öğünün ise sabah kahvaltısı olduğu bilinmektedir. Öğün atlama, alışkanlık haline dönüştüğünde kişinin yeterince beslenmesi engellenmekte ve yetersiz beslenme

bağlı sorunlar ortaya çıkmaktadır (Tokgöz ve ark, 1995; Yurttagül, 1995) Vücudumuz uyurken bile çalışmaya devam eder. Akşam yemeği ile sabah

arasında yaklaşık 12 saatlik bir süre geçer. Bu süre içinde vücut, besinlerin tümünü kullanır. Sabah kahvaltı yapılmazsa beyinde yeterince enerji oluşmaz. Bu durumda yorgunluk, baş ağrısı, dikkat ve algılama azlığı gibi sıkıntılar yaşanır. Çocuklarda okul başarısı düşer. Kahvaltı yapılmadığında vücut kendi depolarından kullanır ve hastalıklar karşısında direnci düşer. Yorgunluk, bitkinlik genellikle duyulan açlık hissi ile beraber gitmektedir, doygunluk sağlanması ile yorgunluk ve bitkinlik ortadan kaldırılabilmektedir (Beslenme Rehberi, 2004).

Yeterli ve dengeli beslenmede öğün sayısı kadar içeriği de önemlidir. Öğünlerde besin ögelerinin dağılımı ne kadar dengeli olursa metabolizmanın da o kadar düzenli çalıştığı bilinmektedir. Yalnız tahıllardan oluşan bir diyetle beslenildiğinde vücut canlılığını kaybetmektedir. Bu durum protein sentezi ile ilgilidir. Vücudun büyüme ve gelişmesinde önemli rolü olan proteinlerin vücutta sentezlenebilmeleri için elzem amino asitlerin bir arada ve yeterli düzeylerde bulunmaları gerekir. Bir öğünde, yetersiz alınan amino asit sonraki öğünle sağlanamamaktadır. Proteini iki öğüne dağılmış olarak alanlarda azot dengede kalırken, üç öğünde yiyenlerde pozitif bir denge sağlanmaktadır (Baltacı ve ark. 2008).

2.4. Enerji Kaynağı Besin Ögeleri

Tüm besinlerin bileşmesinde çeşitli kimyasal moleküller bulunmaktadır. Bunlar besin ögesi diye adlandırılır. Ağızda başlayan sindirimin sonunda besin ögeleri parçalanır. Olaya enerji kaynakları bazında baktığımızda, insan vücudunun enerji gereksinimi üç temel besin grubunda sağlanır. Bunlar sırasıyla; karbonhidratlar, yağlar ve proteinlerdir. Genel olarak karbonhidratlar ve yağlar egzersiz sırasında temel yakıt

(23)

10 olarak kullanılan enerji kaynaklarıdır. Proteinler organizmada yapıtaşı olarak görev yaparlar (Baysalb, 2002).

Vücudumuzun her türlü işlemleri için, her aşamada enerjiye gereksinimiz vardır. Eğer enerji sağlanamaz ise, işlevlerin yapılması mümkün değildir. Besinlerin bir kısmı yapım için kullanılmakta ise de, büyük bir çoğunluğu enerji gereksinimi için harcanmaktadır. Büyüme ve gelişme işlemleri çocukluk çağında tamamlanmaktadır. Ancak ölünceye kadar yapım ve yıkım işlemleri devam etmektedir (Bertan ve Güler, 1997).

Besinlerdeki enerjinin bir kısmı dışkı ile dışarı atıldığı için atılması enerji olarak kullanılmaz. Metabolize enerjinin ise bir kısmı enerji değeri olan üre ve diğer benzeri nitrojenli maddeler ile kullanılmadan idrar ve ter ile vücuttan atılır. Böylece besin ögeleri gross ve metabolize olan enerji değerleri farklılık göstermektedir (Bertan ve Güler, 1997).

Karbonhidratlar ve yağlar vücudun faaliyeti için temel enerji kaynağı olan besinlerdir. Çalışma süresi ve ağırlığına bağımlı olarak bu iki besin ögesinden yararlanma oranı değişik olur. Glikoz ve depo edilmiş karbonhidratlar hemen ve acilen enerji harcaması gerektiğinde kullanılırlar. Karbonhidratlar tercih edilen enerji kaynağı besinlerdir ve daha az oksijen harcayarak daha çok enerji oluştururlar. Kaslarda glikojen deposu tükendiği zaman enerji için yağ asitleri kullanılmaya baslar. Kısa süreli faaliyetlerde karbonhidratlar başlıca kaynaktır. Kaslardaki glikojenin depolanma miktarı bu besinden yararlanma süresini uzatır. Bu kaynağın kullanılması durumunda %60 gibi büyük orandaki enerji anaerobik parçalanma ile oluşmaktadır. Uzun süreli egzersiz ve faaliyetlerde karbonhidratlardan zengin diyetler uzun süreli ve ağır şiddette çalışma yapanlar için önerilmektedir ve çalışma etkinliğini artırmaktadır. Uzun süreli egzersiz faaliyetlerde karbonhidratlardan zengin diyetler, fazla yağlı diyetlere tercih edilmelidir. İş görmede başarı ve dayanıklılık kaslardaki glikojenin deposunun yoğunluğu ile yakından ilişkilidir.

Karbonhidratlar en ekonomik enerji kaynağı olan besinlerdir. Aynı miktar enerji oluşumunda karbonhidratlar yağlara ve proteinlere oranla daha az oksijen harcanmasına yol açarlar. Böylece fiziksel aktivitenin fazlalaştığı hallerde; uzun süreli ve yorucu sporlar yapıldığında karbonhidrat ile sağlanan enerji payı daha fazla olmalıdır.

(24)

11 Erişkinlerin ihtiyacını karşılamada karbonhidratlardan gelen payı %50-70 oranı arasında olmalıdır. Bebeklik çağında karbonhidratlardan, özellikle polisakkaritlerden gelen enerji oranı bir miktar az olmalıdır. Sağlıklı bir beslenme düzeni için karbonhidratlardan sağlanan enerji payı %40‟ın altına indirilmemelidir (Köksal, 2001).

Yağlar enerji ihtiyacını karşılamada %20-30 oranında pay almalıdır. Kırk yaşın üstünde bireyler yağdan gelen enerji payını %20-25 oranına yaklaştırılmalıdır. Yağlarla sağlanan enerjinin yarısı katı (tereyağı-margarin), yarısı sıvı bitkisel yağlar (zeytinyağı, ayçicek yağı, pamukyağı, soya yağı vb.)‟dan oluşmalıdır.

Adolesanlarda diyetle alınması önerilen besin oranları; toplam yağ, toplam enerjinin %30‟undan fazla, %20‟sinden az olmaması gerekir. Doymuş yağ asitleri, enerjinin %10‟undan az olmaması gerekir. Çoklu doymamış yağ asitleri, toplam enerjinin %10‟unudan fazla olmamalıdır. Tekli doymamış yağ asitleri, toplam yağ enerjisinin geri kalanı şeklinde olmalıdır. Kolesterol 300mg/gün‟den az olmamalıdır. Posa yaş+5 g/gün olmalıdır (Demir, 2008)

Proteinler günlük enerji ihtiyacının %8-20’sini sağlamalıdırlar. Proteinden sağlanan enerjini oranı tüketilen proteinin biyolojik değeri ile ilgilidir. Biyolojik değeri düşük olan proteinlerden sağlanan enerji payı daha fazla olmalıdır. Biyolojik değeri yüksek olan anne sütü içinde toplam enerjinin proteinle sağlanan payı %8 oranında olduğu halde bu bebekler için yeterli olabilmektedir. Çünkü anne sütünün protein kalitesi yüksektir. Proteinler çalışma durumlarında enerji yönünden çok az katkısı olan besindir. Böylece fazla proteinli diyetlerin performans ve dayanıklılık açısından etkisi yoktur. Ancak büyüme gelişme ve onarım söz konusu ise protein miktarını biraz artırmak gerekmektedir (Köksal, 2001).

2.5. Vücudun Enerji Dengesi

İnsan harcadığı kadar enerji alırsa vücut ağırlığı dengede tutulur. Alınan enerji harcanandan çok olursa, fazlası yağa dönüşerek vücutta birikir. Alınan enerji harcanandan az olursa, vücuttaki biriken yağ harcanır. İnsan harcadığı enerji düzeyine göre beslenmelidir. Dikkat edilirse günün çoğunluğunu oturarak geçiren kişilerin şeker, tatlı, yağ gibi sadece enerji veren besinlerle, enerji yoğunluğu nispeten yüksek olan tahıl grubu besinleri çok az almaları; yerine, enerji yoğunluğu düşük

(25)

12 sebzeleri almaları gerekmektedir (Baysal, 1995).

Vücuda alınan besinlerin sindirilmesi ve vücut tarafından kullanılması besinlerin bileşimlerine ve öğünler arasında geçen süreye bağlı olarak farklılık göstermektedir. Besinlerin karışımı, miktarı ve veriliş aralıklarına göre, vücutta hormonal ve enzimatik bir takım değişmeler olmakta ve vücut yaşamını bu koşullara uydurarak sürdürmeye çalışmaktadır. Ancak tek yönlü beslenme, aç kalma veya aşırı beslenme gibi durumlarda organizmanın bu sistemlerde oluşturduğu değişmeler, sonuçta sağlığın olumsuz yönde etkilenmesine neden olmaktadır. Organizma belirli bir süre aç kaldığında bu değişmeler daha açıkça görülmektedir. Uzun aralıklarla beslenmede vücudun daha az protein ve su tuttuğu ve idrarla fazla azot atıldığı belirtilmektedir. Organizmanın protein sentezi için protein kullanımı belirli bir zamanla sınırlıdır. Vücuda fazla miktarda protein alındığında idrarla azot atımı artar. Çünkü organizma kendisinin kullanmadığı azotu atacak bir uyum mekanizması geliştirmektedir. Yemek kısa aralıklarla yendiğinde ise vücutta pozitif bir azot dengesi oluşmakta ve vücut proteinleri artmaktadır. Uzun aralıklarla beslenmede ise bunun aksine, vücutta yağ birikimi artar, bu durum kan yağları düzeyini arttırarak kalp hastalıkları ve diyabet oluşum riskini arttırır (Baltacı ve ark, 2008).

2.6. Enerji Gereksinimi

Yeterli enerjimiz olmasa, yürüme, koşma, görme, koklama, düşünme, üretme ve hatta uyuma gibi birçok hayati işlemi yapamayız. Hücrelerimizde enerji üretimi durursa, 5-10 dakika içinde yaşamımızı yitiririz. Enerji gereksinimi, kişinin metabolik hızına ve aktivitesine bağlı olarak farklılıklar gösterir. Hamilelikte, emzirmede, büyüme çağında, streste artar, yaşlılıkta azalır (Wetherilt, 2008).

Alınan enerjinin kullanılmasını, bazal metabolizma hızı, fiziksel aktivite, beslenmenin termik etkisi belirler. Yirmi dört saatlik enerji harcanmasının, %25-30‟unu bazal metabolizma, %5-10'unu yiyeceklerin termik etkisi, %25-40‟ını fiziksel aktivite için enerji sağlar. Bazal metabolizma ilerleyen yaşla azalır (Kaya ve Özçelika, 2005; Köksal, 2001).

Bazal metabolizma organizmanın dinlenme durumda yaşamını sürdürmesi için gerek duyduğu enerji gereksinimidir. Bazal metabolizma hızı kişinin vücut ağırlığı, yaşı, cinsiyeti, sağlık durumu ve diğer faktörlere göre değişir. Fiziksel aktivite için

(26)

13 harcanan enerji ise yürümekten, koşmaya; okumaktan, araba sürmeye kadar tüm fiziksel ve zihinsel aktivitelerimiz için gereksinim duyduğumuz enerjidir. Besinlerin termik etkisi ise, besinlerin sindirimi sırasında ortaya çıkan ısının ortadan kaldırılması için harcanması gereken enerjidir (Anonim, 2008).

2.6.1. Bazal Metabolizma

Besin maderinde mevcut potansiyel enerji hücrelerde metabolik olaylar sırasında termik, mekanik, elektrik vs. gibi kinetik enerjiye değişir. Bunun sonunda kas faaliyeti, ısı ve organizmanın canlılığını koruyabilmesi için gerekli diğer ortam ve koşullar sağlanmış olur (Taner, 1975; Baysal, 2007).

Bazal metabolizma isminden anlaşılacağı gibi organizmanın bazal koşullarda meydana getirdiği enerjidir. Bunun daha açık bir tarifi yapılacak olursa bazal metabolizma, bazal koşullarda yani 12-14 saatten beri hiç yemek yememiş ve istirahat etmiş bir şahsın sadece yaşantısını sürdürmek üzere iç organlarının tükettiği ısı enerjisinin kalori cinsinden veya yüzde olarak belirtilmesidir şeklinde tanımlamak mümkündür. Enerji yeniden yaratılamaz ve yok olmaz, ancak başka bir şekle çevrilir. Metabolizma olayları sonunda meydana gelen enerjinin büyük bir kısmı ısıdır, diğer enerji şekilleri sonunda ısıya çevrilir. Organizmada meydana gelen enerji ile atılan ve depo edilen enerji arasında ilişki vardır. Enerji kaynakları karbonhidratlar, protein ve yağlardır. Bu besin ögelerinin her birinin yanması sırasında oksijen tüketilir ve karbondioksit dışarı atılır (Taner, 1975).

Bazal metabolizma ölçülmesinde vücut ağırlığı ve boy uzunluğu gibi faktörlerden başka yaş ve cinsiyetinde etkisi vardır. Yaşlandıkça ısı oksidasyonu azalır ve ısı teşekkülü azalır. Bu nedenle çocuklarda ve gençlerde bazal metabolizma yetişkinlerden daha yüksektir, ancak prematüre bebeklerde yeni doğanlara oranla daha düşüktür. Prematüre bebeklerin ısıdaki kabinler içinde büyütülmemeleri bu nedene dayanır. Kadınlarda bazal metabolizma erkeklerden biraz daha düşüktür. Bunun sebebi kadınlarda östrojen hormonlarının etkisiyledir. Bazal metabolizma üzerine etki yapan faktörlere iklim, ırk, baromatik basınç ve gebelik gibi diğer bir takım faktörlerle bir kısım metabolizma ile ilgili hormonların ve ilaçlarında önemli rolleri olduğu bilinmektedir. Örneğin sıcak iklimde bazal metabolizma biraz düşer, soğuk iklimde

(27)

14 yükselir. Gebeliğin son aylarında atar, bu sırada ölçülen bazal metabolizma anne ve fötusa aittir (Taner, 1975, Baysal, 2007).

Bazal metabolizma vücut ağırlığına göre kilo başına 28 kalori kadardır. Bununla beraber bireyin gördüğü iş ve çalışma durumuna göre günlük enerji ihtiyacı değişir. Yatakta kalan bireyler için vücut ağırlığına göre kilo başına 22 kkal‟dır. Hafif iş yapan bireyler için vücut ağırlığına göre kilo başına 32 kkal‟dır. Orta derece ağır iş yapan bireyler için vücut ağırlığına göre kilo başına 40 kkal‟dır. Çok ağır iş yapan bireyler için vücut ağırlığına göre kilo başına 50 kkal‟dır (Taner, 1975, Baysal, 2007).

Bazal metabolizma normalde görülen küçük değişmeler dışında bazen büyük değişmeler görülebilir. Bu çeşit büyük değişmeler çeşitli hastalıklarla ilgili olduğundan patolojiktirler. Bir kısım hastalıklarda bazal metabolizma artar, bir kısım hastalıklarda azalır. Bazal metabolizmada değişmeye sebep olan hastalıklar; troid bozuklukları, guatr, lösemi, tuberkuloz ve tiyabettir (Taner, 1975).

2.6.2. Yiyeceklerin Termik Etkisi

Yiyecekler yenildikten sonra metabolizma artar. Bu artış sonucunda metabolizmanın yan ürünü olarak ısı oluşur. Bu artış emilmenin karşılığıdır. Karbonhidratlar ve yağlar yenildikten sonra metabolizmadaki artış bazal enerjinin %6‟sı kadardır. Bu artış proteinler için %30 kadar olmaktadır. Normal bir diyette yiyeceklerin termik etkisi metabolik hız ve fiziksel aktivite için harcanan toplam enerjinin %10‟u kadardır (Baysala, 2002; Wetherilt, 2008).

2.6.3. Fiziksel Aktivite

Yapılan her hareket belli miktarlarda enerji harcanması gerektirir. Hareketin derecesi ve süresine göre enerji harcanması değişir. Günün önemli bölümünü oturarak geçiren insanlar fiziksel aktivite için çok az enerji harcarlar. Ağır işlerde çalışan insanlar fiziksel aktivite için daha çok enerji harcarlar (Baysal, 2007)

Yapılan hareketin derecesi ve süresine göre enerji harcaması değişiktir bireyin yaptığı faaliyetler; mesleki faaliyetler, isteğe bağlı faaliyetler, egzersiz yapanlarda enerji gereksinimi olmak üzere üç grupta toplanabilir. İnsanlar dinlenme ve uyuma halindeyken 1.0 kkal, yatakta dinlenmede 1.2 kkal enerji harcamaktadırlar, ayrıca

(28)

15 yürüme için 2.5 kkal, yokuş çıkma için 4.7 kkal enerjiye gereksinim vardır. Mesleki faaliyetlerde, masa başı çalışma 1.6 kkal, terzilik 2.5 kkal, yük taşıma 5.2 kkal ve yer kazma 6.8 kkal enerjiye ihtiyaç vardır. Spor faaliyetlerinde tenis 4.6 kkal, yüzme 6.0 ve futbol için 6.6 kkal enerjiye ihtiyaç vardır. Her yaşta fiziksel aktivitenin sağladığı yararlar önemlidir. Fiziksel aktiviteye önem vermeyen saatlerce bilgisayar veya televizyon başında oturan çocukların ve gençlerin obeziteye daha yatkın oldukları bilinmektedir (Baltacı, 2008; Baysal, 2007).

Düzenli fiziksel aktivite, çocukların ve gençlerin sağlıklı büyümesi ve gelişmesinde, istenmeyen kötü alışkanlıklardan kurtulmada, sosyalleşmede, yetişkinlerin çeşitli kronik hastalıklardan korunmasında veya bu hastalıkların tedavisinde veya tedavinin desteklenmesinde, yaşlıların aktif bir yaşlılık dönemi geçirmelerinin sağlanmasında bir başka deyişle tüm hayat boyunca yaşam kalitesinin artırılmasında önemli farklar yaratabilmektedir (Bek, 2008).

2.7. Beden Kitle Ġndeksi

Bireylerin beslenme durumlarının değerlendirilebilmesi için onların zayıf, normal ya da şişman olma durumlarının ölçülmesi gerekmektedir. Bu değerlendirmelere yönelik olarak pek çok yöntem geliştirilmiştir. BKİ, toplumda obezite düzeyinin saptanması için kullanılan en pratik yöntemlerden birisi olarak kabul edilmektedir (Ilgaz, 2001).

BKİ tüm yaş grupları için kullanılır. Tanım olarak, BKİ, vücut ağırlığının vücut yüzeyine bölünmesiyle elde edilir. BKİ hesaplanmasında:

 Ölçülen boy uzunluğu santimetreden metre cinsine çevrilir  Kilogram cinsinden vücut ağırlığına bölünür.

 Standart değerlerle kıyaslanır.

Vücut ağırlığı (kg)

BKİ:

(29)

16 BKİ ve özelliklede VYY ölçümü başta obezite, kardiyoloji ve nefroloji olmak üzere birçok klinik bilimlerinde, spor bilimlerinde ve halk sağlığı ile ilgili alanlarda sık olarak bireylerin sağlık durumu hakkında bilgi sahibi olmak amacı ile yapılmaktadır. VYY‟nin aşırı oranlarda artması ile karakterize olan obezite başta gelişmiş ülkeler olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde gittikçe büyüyen önemli bir halk sağlığı problemi olmaktadır. Bu nedenle vücut kompozisyon bilgileri hayat standardı ve kalitesi açısından önemli ipuçları içermektedir. Obezite glikoz intoleransı, artan insülin rezistansı, artan kan basıncı, bozulan lipid parametreleri gibi birçok metabolik ve kardiovasküler hastalıkların patofizyolojisinde önemli rol oynamaktadır (Wickelgren, 1998).

2.8.Vücut Kompozisyonu

BKİ ve özelliklede VYY ölçümü başta obezite, kardiyoloji ve nefroloji olmak üzere birçok klinik bilimlerinde, spor bilimlerinde ve halk sağlığı ile ilgili alanlarda sık olarak bireylerin sağlık durumu hakkında bilgi sahibi olunması amacı ile yapılmaktadır. VYY‟nin aşırı oranlarda artması ile karakterize olan obezite hastalığı başta gelişmiş ülkeler olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde gittikçe büyüyen önemli bir halk sağlığı problemi olmaktadır. Bu nedenle vücut kompozisyon bilgileri hayat standardı ve kalitesi açısından önemli ipuçları içermektedir. Obezite glukoz intoleransı, artan insülin rezistansı, artan kan basıncı bozulan lipid parametreleri gibi birçok metabolik ve kardiovasküler hastalıkların patofizyolojisinde önemli rol oynamaktadır (Wickelgren 1998; Erselcan ve ark. 2000)

Obezite etiyolojisinde kesin olmamakla birlikte karışık birçok faktörün etkisi olduğu düşünülmektedir. Bu çeşitli faktörlerin birlikte veya ayrı ayrı enerji alım ve tüketim dengesini alım yönünde bozmalarına bağlı olarak ortaya çıkan enerji fazlasının yağ olarak depolanmasına dayanmaktadır (Kaya ve Özçelika 2005).

Obezite de diğer önemli bir nokta ise çocuklarda ve gençlerde de obezite oranlarının artmakta olduğudur. Erken yaşlarda alınan kiloların ilerleyen yıllarda artarak obezite gelişme oranını ve buna bağlı olarak risk faktörlerinin artmasına yol açmaktadır. Bu nedenle çocuk ve gençlerde vücut kompozisyon analizi obezite gelişimi ve tedavisinde önemli bir yer tutmaktadır. Normal BKİ sahip bireylerde yaşam süresi ve kalitesi BKİ yüksek olanlara göre daha iyi durumda bulunmaktadır. Vücut

(30)

17 kompozisyonu ve kardiyorespiratuvar durum arasındaki ilişki gençlerde yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. Gençlerde artan yağ oranına bağlı olarak aerobik sağlamlık ve egzersiz kapasitelerinde azalma gösterilmiştir Yapılan çalışmalar artan vücut yağ miktarına bağlı olarak özelliklede visseral yağ birikimindeki artmada olmak üzere kardiyovasküler risk faktörlerinin artığı gösterilmiştir. Araştırmalar sonucunda obezitenin gelişmiş ülkelerde düşük sosyoekonomik düzeylerde, gelişmekte olan ülkelerde ise yüksek sosyoekonomik düzeye sahip kesimlerde daha sık olduğu gösterilmiştir ( Kaya ve Özçelika 2005)

(31)

18 2.9. Konuyla Ġlgili YapılmıĢ AraĢtırmalar;

Yaşar, Ilıca ve Rakıcıoğlu‟nun (1999) Ankara‟da devlete ait ve özel ilköğretim okullarında öğrenim gören toplam 300 öğrencinin beslenme durumlarına ilişkin yaptıkları çalışmada, özel okullara giden öğrencilerin enerji ve diğer besin ögeleri tüketimi fazla olmakla birlikte, A vitamini, nias ve C vitamini dışında tüm besin ögelerinin tüketimlerinde devlet okulları ve özel okullar arasında önemli bir fark bulunmamıştır. Özel okullara giden çocukların okuldaki enerji ve besin ögeleri tüketimlerinin (kalsiyum ve C vitamini dışında) devlet okullarına gidenlere kıyasla belirgin bir şekilde fazla olduğu görülmüştür. Her iki ilköğretim okulundaki çocukların, vücut ağırlığı ve BKİ değerleri arasında istatistiksel açıdan önemli bir fark gözlenmemiştir.

Figueroa-Color, Arani ve Goranmi (2000) yaptıkları çalışmada, yaşları 4.8-8.9 yıl olan kız çocuklarının beden yağ oranlarını, 1.6 yaşındaki beden yağ oranı ile karşılaştırılmıştır. Yağsız dokuya uyarlanmış toplam vücut ağırlığındaki değişmenin babanın beden yağ örüntüsü ile ilintili olduğu sonucuna varılmıştır.

Hanley, Harris ve Gittelson (2000) tarafından yapılan Kanada yerlilerinde çocuk ve adolesanlar üzerinde yaptığı bir çalışmada, 10-19 yaş grubunda, günde 5 saat ve üzerinde TV izlemenin 2 saat ve üzerine göre obezite riskini önemli şekilde arttırdığı saptanmıştır. Fitnes çalışması yapanlarla diyet posasını yeterli tüketenlerde obezite riski düşük bulunmuştur.

Demireli, Kayhan ve Şahin‟nin (2000) Konya‟da iki farklı yetiştirme yurdunda barınan, 13-18 yaş grubu 178 adölesanın beslenme durumunu saptamak amacıyla yaptıkları araştırmada, çocuklara en sevmedikleri yiyecekler sorulmuş; %21.5‟i etli sebze yemekleri, %18.9‟u etli kurubaklagil yemekleri, %14.7‟si zeytinyağlı sebze yemekleri cevabını verirken, %1.8‟i böreklerini belirtmişlerdir. Öğün aralarında, %25.9‟u simit, bisküvi çeşitlerini, %16.2‟si kolalı içecekleri,%12.1‟i şeker, çikolata, gofret çeşitlerini tercih ettiklerini belirtmişlerdir. Araştırmadaki 13-15 yaş grubu adölesanların %98.1‟inin posadan yetersiz, %41.5‟inin ise proteinden fazla beslendikleri tepsi edilmiştir.

(32)

19 Topbaş, Elmacıoğlu, Dündar, Canbaz ve Pekşen (2000) obezite ile günlük tüketilen bazı besin ögeleri arasındaki ilişkiyi araştırdıkları çalışmada, kişilerin BKİ‟leri ile günde aldıkları enerji, toplam yağ, doymuş ve çoklu doymamış yağ asitleri arasında anlamlı ilişkiler olduğu saptanmıştır.

Hackett, Gibson, Stratton ve Hamill (2002) yaptıkları Liverpool‟daki 9-12 yaş arası çocukların beslenme alışkanlıklarının incelendiği çalışmada, ilkokuldaki çocukların %31‟i, ortaokuldaki çocukların ise %21‟i hem meyve hem de sebze yedikleri, fakat çocukların %69-77‟sinin meyve tüketimini dile getirdikleri saptanmıştır. Spruijt-Metz, Lindquist Cve Birch (2002) yaptıkları çalışmada, annenin çocuk beslenmesine uygulamaları ile çocuk obezite etkileşimi incelenmiş, çocuğa yemesi için baskı yapma ve çocuğun vücut ağırlığının azlığını sorun etme davranışı çocukların yağ kitlesindeki farklılığın %15‟inden sorumlu olduğu belirlenmiştir. Etnik farklılık, cinsiyet ve sosyo-ekonomik durumun yağlanmada önemli olmadığı saptanmıştır.

Tezcan, Aslan, Ersin, Mutlu, Nalbantoğlu, Şenoğuz, Şentürk. ve Zümrütbaş (2002) Ankara'da bir İlköğretim Okulunda okuyan 6. 7. ve 8. sınıf öğrencilerinin beslenme alışkanlıklarının ve durumlarının saptamak amacıyla yaptıkları araştırmada öğrencilerin %75.8‟i süt ve süt ürünlerini her gün tükettikleri, eti çoğunlukla haftada 1-2 kez (%46.9) ile ayda 1-2 kez (%36.1) arasında tükettikleri belirtilmiştir. Öğrencilerin %40.7‟si haftada 1-2 kez yumurta tüketmekte; %49.5‟i her gün meyve tüketmekte; %45.9‟ü her gün sebze tüketmekte oldukları tespit edilmiştir. Öğrenciler arasındaki kurubaklagil tüketim sıklığı çoğunlukla (%53.1) haftada 1-2 kez olarak saptanmıştır. Öğrencilerin %64.4‟ü her gün yağ, %63.9 ise her gün şeker tükettiğini ifade etmiştir.

Vermorel, Vernet ve Bifar (2002) 12-16 yaş Fransız adolesanların serbest yaşama koşullarında günlük enerji harcaması, fiziksel aktivite örüntüsü ve değişik aktivitelerin maliyeti ile ilgili yapmış oldukları çalışmada, ortalama günlük enerji harcaması erkeklerde yaşla birlikte artarken, kızlarda bir değişiklik olmadığı saptanmıştır. Buna karşın fiziksel aktivite düzeyi farklı bulunmamıştır. Aktivite düzeyleri bahar aylarında güz aylarına göre daha yüksek bulunmuştur. Okul dışında aktivite düzeyi okul içi zamandan %21 daha yüksek olarak bulunmuştur.

(33)

20 Aslan, Gürtan, Hacım, Karaca, Şenol ve Yıldırım (2003) yaptıkları çalışmada, BKİ-persentil hesaplamalarına göre kız öğrencilerin %36‟sının zayıf; %60‟ının normal ve %4‟ünün obez olduğu bulunmuştur. Kızların %92.5‟inin beden kalça oranı değerleri 0.8‟in altında, %7.5‟inin BKO değerleri ise 0.8 ve üzerinde bulunmuştur.

Butcher-Powell, Bordi, Borja, Cranage ve Cole (2003) çocuklarda kahvaltıyı etkileyen faktörlerin incelendiği bir çalışmada; 483 öğrenciye okulda satılmasını istedikleri yiyeceklerin, tercih sıralaması sorulmuştur. Taze meyve ve meyve suyunun kahvaltıda tercih edilen besin olduğu, yoğurt, sütün en az tercih edilenler olduğu saptanmıştır. Çalışmanın yapıldığı gün öğrencilerin %19‟unun tahıl gevreği tükettiği tespit edilmiştir.

Humenikova‟nın (2001) yaptığı çalışmada 4-6. sınıflarda okuyan 97 Çek ve 47 Amerikalı çocuğun BKİ‟lerini etkileyen faktörleri araştırmıştır. Çocukların %11.3‟ü aşırı kilolu ve obez arası olarak bulunmuştur. Yağdan elde edilen enerji oranı %28.5‟tır. Ayrıca çocukların 1.4 fincan meyve ve 1.2 fincan sebze tükettikleri ve bu miktarın önerilenin yarısından bile az olduğu saptanmıştır.

Johnson ve Hackett‟in (2003) yaptıkları Liverpool‟da az gelişmiş bölgelerde yaşayan 11-14 yaş grubundaki okul çocuklarının beslenme alışkanlıkları üzerine yaptıkları, 707 öğrencinin katıldığı çalışmada 11 yaşındaki kızların %44‟ü anketin uygulandığı gün kahvaltı yapmadıklarını belirtmişlerdir.

Ece, Ceylan, Gürkan, Dikici, Bilici, Davutoğlu ve Karaçomak (2004) yaptığı çalışmada Diyarbakır ve çevresinde seçilen 23 okuldaki 9-17 yaş arası 3040 çocukta (yaş ortalaması 12.1±1.5 yıl; 2230'u erkek, 810'u kız) boy kısalığı ve obezite sıklığı araştırılmıştır. Sonuçlar gelişmiş ülkeler ve ülkemizin batı bölgeleriyle karşılaştırıldığında, obezite sıklığının çok düşük, boy kısalığı ve düşük vücut ağırlığı sıklığının yüksek olduğu görülmüştür.

Goulding, Rockel, Black, Grant, Jones ve Williams (2004) inek sütü içmeyen çocukların Adolesan öncesi dönemi, kemik kırılma riskini belirlemek amacıyla 50 çocuk üzerinde bir araştırma yapmışlardır. Uzun periyotlarda inek sütü içmekten kaçınan (3-13 yaş arası) çocukların tüm kemik kırılma geçmişleri, aynı şehirde yaşayan 1000‟den fazla çocukla kohort çalışması yoluyla karşılaştırılmıştır. Çocukların, çoğunun

(34)

21 obez olduğu tespit edilmiştir (50‟de 22). Önemli olarak süt içmeyen çocukların çoğunluğunda kırık rapor edilmiştir.

Grimm‟in (2004) okul çağındaki çocuklarda alkolsüz gazlı içecek tüketimiyle ilgili faktörler üzerine bir çalışma yapmıştır. Okul çağındaki çocukların alkolsüz gazlı içecek tüketimiyle ilgili birçok etken olabileceği, bunların lezzet tercihi, ebeveynlerin ve arkadaşların içecek tüketimi ile ilgili alışkanlıkları, evdeki ve okuldaki alkolsüz gazlı içeceklerin kolay ulaşılabilir olması ve TV izleme olduğu saptanmıştır.

Montgomery, Reilly ve Jackson (2004) yaptıkları çalışmada, yaş ortalamaları 5.4 yıl olan çocukların farklı düzeyde fiziksel aktivite sırasında enerji harcamalarını ölçmüş, çok hafif aktivite için harcanan zaman fiziksel aktivite düzeyi ile negatif yönde hafif fakat yoğun aktivite ile geçen süre artı yönde korelasyon göstermiştir. Ağır fiziksel aktivite süresi PAL (fiziksel aktivite düzeyi) ile ilintili bulunmamıştır. Çünkü ağır fiziksel aktivite yapanların oranı %3‟ün altındadır. Erkeklerde PAL, kızlardan yüksektir. Hafif, fakat yoğun aktivitenin PAL, yükselttiği sonucuna varılmıştır.

Vaizoğlu‟nun (2004) yaptığı çalışmada, öğrencilerin fiziksel aktivite yaparak harcadıkları haftalık metabolik eşdeğerlerinin ortalaması 47.32 ± 68.08‟dir. Araştırma sonucunda katılımcıların %26.0‟i sedanter olarak bulunmuştur. Kızların %35.7 si, erkeklerin %16.2‟si sedanterdir. Erkeklerin fiziksel aktivite sonucu bir haftada harcadıkları enerji, kızlardan anlamlı düzeyde fazladır.

Budak, Öger, Kovalı ve İnceiş (2005) yaptıkları çalışmada, kahvaltının öğrencilerin beslenmesine katkısı ve akademik başarılarına etkisini incelemek amacıyla 369 öğrenci üzerinde yaptıkları çalışmada, öğrencilerin BKİ‟lerinin ortalama 21.8 ± 2.2 kg/m2 ile normal sınırlarda olduğu saptanmıştır. Öğrencilerin %42‟si her gün düzenli kahvaltı yaparken, %58‟i yapmamaktadır. Kahvaltı yapan öğrencilerin akademik başarısı iyi (%45.8) kahvaltı yapmayan öğrencilerin ortadır (%53.3). Kahvaltı yapan öğrencilerin %10.3‟ünün, kahvaltı yapmayan öğrencilerin %16.‟ünün okulda başarısız oldukları saptanmıştır.

Demirezen ve Coşansu‟nun (2005) yaptıkları çalışmada, sosyoekonomik yönden düşük bir bölgede 11-17 yaş grubu öğrencilerin beslenme alışkanlıkları Beslenme Alışkanlıkları İndeksi (BAİ) ile değerlendirilmiştir. Buna göre öğrencilerin %99.8'i

(35)

22 beslenme alışkanlıkları yönünden riskli bulunmuştur. Erkeklerde bu risk düzeyi kızlara göre daha yüksektir. Yaş grubu ile birlikte beslenme risk düzeyi de artmıştır. Erkek öğrencilerin BAİ'si ortalaması kızlara göre anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Genel anlamda çalışma grubunda yer alan adolesanların beslenme alışkanlıkları yönünden risk taşıdığı ve riskli davranışların erkek öğrencilerde daha fazla olduğu belirlenmiştir.

Corliss‟in (2005) Amerika Birleşik Devletleri Alabama‟da 545 kadın ve 510 erkek adolesan üzerinde yaptığı bir çalışmada, katılımcıların BKİ indeksleri incelenmiş ve günde 5 kereden az sebze ve meyve tüketenlerin BKİ‟leri arasında bir fark bulmamıştır.

Monsegue‟nün (2005) yaşları 12-19 arasında değişen 643 siyah ve 477 beyaz adolesanın incelediği bir çalışmada, katılımcıların aşırı kiloluk sıklığını %20 olarak bulmuştur. Aşırı kilolu beyazların protein alımı siyahlara oranla daha yüksek olarak saptanmıştır (beyazlarda 78.8±5.7 g ve siyahlarda 68.4±2.6 g). Çalışmada aşırı kilolu olmayan beyazların enerji (beyazlarda 2215.5±143.1 kkal-siyahlarda 2183.0±80.7 kkal), karbonhidrat (beyazlarda 286.5±20.6 g-siyahlarda 294.5±11.6 g), yağ (beyazlarda 82.9±6.2-siyahlarda 80.3±3.5) tüketimleri siyahlara oranla daha yüksektir.

Şanlıer‟in (2005) üniversite öğrencileri üzerinde yaptığı bir çalışmada, erkeklerin yağsız kitlesinin (53.6 kg, %77.7), kızlardan (38.4 kg, %68.7) , yağlı kitlenin ise kızlarda (%31.3) erkeklerden (%22.3) fazla olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca erkek öğrencilerin diastolik, sistolik, LDL-kolesterol, VLDL-kolesterol, hemoglobin, hematokrit ve albümin düzeyleri de kızlardan yüksek, HDL-kolesterol değerleri düşük bulunmuştur. B6 ve folik asit tüketimleri arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Fiziksel aktivite oranı olarak bilinen PAR değerlerinin erkeklerde 1.45±0.1, kızlarda 1.40±0.08 olduğu ve maalesef gençlerin sedanter bir yaşam sürdürdüğü tespit edilmiştir.

Veugelers ve Fitzgerald‟ın (2005) çocuklarda aşırı kilo ve obezitenin risk faktörleri ve yaygınlığı üzerine yaptığı çalışmada, okuldan yiyecek alan çocukların almayanlara oranla aşırı kilolu olma riski daha fazla iken ailesiyle birlikte haftada 3 veya daha fazla yemek yiyen çocukların ise risk oranının daha az olduğu sonucuna varılmıştır.

(36)

23 Nahcivan‟ın (2006) çalışmasında Mecidiyeköy Sağlık Ocağı bölgesindeki bir ilköğretim okulunda 6-14 yaş grubundaki 239 çocuk incelenmiştir. Çalışma bulguları, çocukların çoğunluğunun kahvaltı yaptığını (%89), süt içmekten hoşlandığını (%91), sıcak süt içtiğini (%62) ve evde her zaman süt bulabildiklerini (%83) göstermiştir. Çocukların boy uzunluğuna göre vücut ağırlığı incelemelerinde %4.2'sinin zayıf, %4.6' sının obez olduğu bulunmuştur. İncelenen değişkenlerden yalnızca yaş, kahvaltı yapma ve evde her zaman süt bulunma durumu ile süt tüketimi arasında anlamlı ilişki bulunmuştur. Lojistik regresyon analizine göre 10-14 yaş grubundaki çocuklarda yetersiz süt tüketme riski 6-9 yaş grubuna göre 2.5 kat daha fazla bulunmuştur.

Yaman, Yalçınkaya ve Korkmaz (2006) tarafından yapılan “Afyon İlköğretim Okulu I. ve II. Kademe Öğrencilerinin Beslenme Alışkanlıklarının Karşılaştırılması” adlı araştırmada araştırmaya katılan 220 öğrenciden 1. kademede öğrenim gören (n=110) öğrencinin %89.1‟inin, II. kademe öğrencilerinin ise %53.6‟sinin BKİ „si düşük, II. kademe öğrencilerinin de %42.8‟inin BKİ‟si normal değerde bulunmuştur.

Garibaoğlu, Mergen ve Öner (2005) yaptıkları çalışmada, öğrencilerin; yaş ortalaması 19.9±0.9 yıl olup, vücut ağırlığı değerlendirmesinde %79.0‟u normal, %15.7‟si zayıf ve %5.3‟ü hafif şişman ve şişman bulunmuştur. Öğrencilerin günlük enerji alımları ve enerjinin karbonhidrattan gelen oranı önerilenin altında, protein ve yağdan gelen oranları ise önerilenin üstündedir. Yine tiamin, folik asit, kalsiyum ve demir alımları düşük, posa ve E vitamini alımları sınırda, riboflavin, B6 vitamini, sodyum, potasyum ve çinko alımları önerilen düzeylerde, protein, A ve C vitaminleri alımları ise yüksek olarak saptanmıştır.

Arabacı ve Çankaya‟nın (2007) yaptığı çalışmada beden eğitimi öğretmenlerinin yaş, cinsiyet, BKİ, medeni durum, çocuk sayısı, alkol ve sigara içme durumlarına göre FA düzeyleri belirlendi. Elde edilen bulgularının değerlendirilmesinde Ki-kare testi kullanılmıştır. Çalışmaya katılanlarının fiziksel aktivite süresi ortalama olarak 1380.16 min/hf ve %41.6‟sı inaktif, %41.6‟sı minimum aktif ve %16.8‟i HEPA aktiftir. Sonuç olarak beden eğitimi öğretmenlerinin fiziksel aktivite seviyeleri yetersiz ve inaktivite yaygın olduğunu söylenebilir

Borradaile‟nin (2007) Amerika Birleşik Devletleri Philadelphia‟da yaptığı ve yaşları 9-14 arasında değişen 737 kız ve 634 erkek üzerinde yaptığı çalışmada,

(37)

24 katılımcıların %57.38‟i normal vücut ağırlığında, %23.69‟u aşırı vücut ağırlığında ve %1.92‟si düşük vücut ağırlığında olduğu saptamıştır.

Güneş‟in (2007) yaptığı çalışmada adolesanların diyetlerinden aldıkları enerjinin harcadıklarından daha az olduğu tespit edilmiştir. Cinsiyete göre enerji harcaması ve protein tüketiminde önemli bir farklılık olduğu görülmüştür. Ailelerin gelir ve eğitim seviyesine göre, karbonhidrat tüketimi ve diyetin G_ düzeyindeki farklılığın önemli olduğu tespit edilmiştir.

Mazıcıoğlu ve Öztürk (2007) yaptıkları bir çalışmada, BKİ erkeklerde 22.70±2.33 kg/m2 kızlarda ise 20.77±2.06 kg/m2

olarak tespit edildi. Günde üç öğün yemek yiyen öğrenci sayısı 293 (%48.9), iken her gün düzenli kahvaltı yapanların sayısının 206‟sı (%34.4) olduğu görüldü. Bununla birlikte öğrencilerin 251‟i (%41.9) öğle yemeğini, 540‟si (%75.1) de akşam yemeğini düzenli olarak yediklerini ifade etti. Evde aileleri ile ya da arkadaşları ile birlikte kalan, ve beslenme konusunda verilen konferanslara gönüllü olarak katılan öğrencilerin kahvaltı, öğlen ve akşam yemeklerini daha düzenli yaptığı görüldü. Ayrıca erkek öğrencilerin öğlen yemeklerini kız öğrencilere göre daha düzenli yedikleri belirlendi.

Vançelik, Önal, Güraksın ve Beyhun (2007) yaptıkları çalışmada Sigara içimi, düzenli alkol içimi ve düzenli spor yapmanın beslenme alışkanlık puanını önemli derecede etkilediği saptanmıştır. Araştırmaya katılan öğrencilerin %87.4‟ünün öğün atladığı ve en fazla atladıkları öğünün sabah kahvaltısı olduğu belirlenmiştir. Beslenme alışkanlık puan ortalamasının erkeklerde, beslenme bilgisi puan ortalamasının kızlarda istatistiksel olarak daha yüksek olduğu saptanmıştır. Öğrencilerin beden kitle indeksi ile beslenme alışkanlık puanı ve aylık kişisel gelirleri arasında pozitif yönde korelasyon saptandı.

Kılıç ve Şanlıer‟in (2007) yaptığı çalışmada 142 kız öğrenci, 142 kız annesi ve 142 anneanne olmak üzere toplam 426 kişi üzerinde yapılmış olup, veriler anket tekniği ile toplanmıştır. Öğün sayısı, öğün atlama nedenleri ve sıklığı, evde pişirdikleri yemek çeşitleri, evin dışında yemek yeme çeşidi ve sıklığı, evin dışında tüketilen besinler ile beslenme bilgilerin öğrenildiği yerler hususunda üç kuşak kadının arasındaki ilişki istatistiksel açıdan önemli bulunmuştur.

(38)

25 Kutlu ve Çivi‟nin (2009) 7-14 yaş gruplarındaki öğrenciler üzerinde yaptıkları çalışmada; en az haftada 1-2 kere ve daha fazla olmak üzere kola tüketimi %40.4, meyve suyu tüketimi %73.4, taze meyve tüketimi %98.6 olarak bulunmuştur.

Şekil

Tablo 1. Öğrencilerin YaĢ ve Cinsiyete Göre Dağılımı
ġekil 1. Öğrencilerin YaĢa Göre Vücut Ağırlık Dağılımları
Tablo 3. Öğrencilerin YaĢa Göre Boy Uzunlukları Dağılımı
Tablo  4.  Öğrencilerin  Anne  ve  Babasının  Hangi  Bölgeden  Olduğu  ve  En  Fazla YaĢadığı Bölge Dağılımı
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

 Bazı bireyler, alkolikler, gebe ve emziren anneler alkollü içecek tüketiminden kaçınmalıdır... Daha sağlıklı yaşam için: Özellikle orta ve ileri yaşlarda olan kişiler

Yeterli ve dengeli beslenme ile birlikte düzenli fiziksel aktivite yapmaya özen gösterilmelidir... YETERLİ VE DENGELİ BESLENMEYE ÖZEN

Bağımsız değişkenlerde meydana gelen nisbi bir değişmenin, bağımlı değişkende meydana getirdiği nisbi değişmeyi bulmak için tam logaritmik regresyon

 Bununla birlikte, örneğin hakim eklem yönelimi 40/125 olan bir süreksizlik takımı için söz gelimi 38/127’nin bu süreksizlik takımına dahil olduğu

Hastaların deri testi sonuçlarının ev tozlarındaki akarların varlığıyla uyumlu olup olmadığının belirlenmesi amacıyla allerjik hastalık tanısı almış (allerjik rinit

Kendi kendine : "Periler bana kuyruk vermediler daha" diye düşündü ,K İki ayağımı bağlayayım, her halde olur l".. Yere oturup cebinden mendilini

Barbie bebeklerden esinlenilerek yapılan bebekler, Türk kadınının fe- notip özelliklerini yansıtmadığı gerek- çesiyle Ankara Olgunlaşma Enstitüsü Kitre Bebek Atölyesi

Statistically, the analysis results have shown that the attitude and perception of the use of online trading, partially, in the Capital Market Study Group of