• Sonuç bulunamadı

Edebiyatımızda Vakıflar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Edebiyatımızda Vakıflar"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EDEBİYATIMIZDA

VAKIFLAR

A h m e t KABAKLI

E

FENDİM, sevgili hocalarım ız, öğrencilerim iz, arkadaşlarım ız, hepinizi saygıyla selamlarım. Tam üç saat süren derin k o n u şm a la rın sizi hayli y o r d u ğ u n u tahmin ediyorum . Bunun üzerine ne söylesek bardağı taşıran dam la olm asından korkarız am a, yine de m adem ki vazife verilmiştir, yerine getirmeye ça lışa­ lım. Zaten şimdiye kadarki k o n u ş m a la r son derece değerli etüdlere dayalı konuşmalardı. Benimki Edebiyat isminin de ifade ettiği gibi daha ziyade e d e b î o lm a y a çalışacak bir konuşm adır.

Hadiseler birbirini takip ediyor. Bu sene "V akıflar H afta sı" açılması büyük bir hadisedir. Aynı Vakıflar Haftası’nın Birleşmiş Milletler İnsan H akla n Günü'ne d en k gelmesi, yine Hz. Mevlâna'nın ölüm yıldönümü haftasına isabet etmesi şaşılacak k e ra m etlerd en olsa gerek. Çünkü Hz. Mevlâna'nın 7 0 0 yıl önce her m â n â d a ifade buyurduğu büyük İslâm î insanîyetcilik ancak İslâmi m a n â d a olan ve ancak İslâmî olduğu zaman İnsanî olan insaniyetçilik asrımızın ortalarına d o ğ r u Birleşm iş Milletler İnsan Haklan Beyannâmesi'nde ifadesini bulur. Henüz ifadedir; ta tbikatı S e lç u k lu 'd a , O s m a n h 'd a ve d a h a öncelerdedir. Garip olan şu ki; bugün üze­ rinde durduğum uz V akıf müessesesi de işte bu insaniyetin müessese haline gelişidir. Bu insaniyet, yani Mev- lâna'nın ifade b u y u r d u ğ u ve d iğe r büyük İslâm velîlerinin, esasta K u r'ân n Azim ü'ş-şân'nın ifade buyurduğu insaniyetçilik bugünün m o d a tâbiriy le "h ü m a n iz m a " vakıflar şeklinde tecelli ediyor, tecessüm ediyor, şekil alıyor. Buna da biz " V a k ıf " d iy o ru z. İnsaniyetçilik m e fh u m u için ne ararsanız bunu vakıfta tecelli e tm iş, cisimleşmiş olarak buluyor ve görüyorsunuz. Bu n o k t a ve seçim deki isabete ve bu isabetteki keramete dikka­ tinizi çekmeye çalıştım . Diğer bir husus; Sevgili Avni A kyol "K arşınıza geçip oturayım ama sizi karşım a a l­ mayayım" dedi biraz evvel bana. Ben onu biraz k arşım a alacağım , şaşılacak şeydir, iyiliğe kötülük her z a ­ man yapılmış tarih b o y u n c a . Ş im di, dediler ki "V a k ıf Sosyal Devletin olmadığı y a h u t devletin Sosyal olmadığı zamanlarda m e vcut bir sosyal müessesedir. Ve devletin bu sosyal adalet boşluğunu dold uran bir müessesedir" der gibi oldular, y a h u t dediler, evet söyleyeyim , cevabı var tabii. Ben derim ki bu müesseyi kuran da o devlet. Yani, P evletin öncülük yaptığ ı aslında yine bir müessese. Kurucusu Devlet'i kuranlar, yahut Devleti k u ran la r ön k u r u c u la r, baş k u ru cu la r, m eselâ, padişah Fatih ama Vakıfların başı da Fatih, büyüğü de fatih. Yani Sultanlar bu işte de öncülük ediyorlar. S ultanlar, büyükler, vüzerâ, sonra bu işler ş a ­ şılacak ölçülerde halka geç iyor. Büyük zevk verici ölçüler, h a y r e t verici ölçülerde. Bu bakımdan hani "Para kaçırmak korkusuyla vakıflar ç o ğ a l m ı ş t ı r " diye batın ın bir iftirası vardır; bizim de batının iftiralarını olduğu gibi kabul e tm e k gibi ç o k büyük bir gönlümüz vardır. Biz de bu yanlışı benimsemişizdir. Aslı şu noktadan yoktur ki b u n u n , adam kazan va k fe tm iş. Cam i'de fukara ölüler yıkansın diye kazan vakfetm iş. Bunun mal kaçırmakla ne gibi bir münasebeti olabilir? S n. E. Hakkı Ayverdi'nin Ömer Lütfi Bey’le neşir b u y u rd u k ­ ları "İstanbul Vakıfları T ak rir Defteri' ni karıştırdığınız da ç o k ilgi çekici şeylere rastlıyorsunuz. "Yoncalık" diyor. "Yalak O va'da" yani bugünkü Y alova'da Murad Hüdavendigâr vilayetinde adam bir yoncalık tahsis etmiş. Ama ilave ediyor; "H ristiy an 'ın , Musevi'nin İslâm 'ın da inekleri o tla y a " diyor, "ilâ nihâye otla y a " diyor. Devamlılık fikri, insa niyet fikri hepsi b u n u n içerisinde mevcut. Demek ki bu fikir de yanlış. Sonra daha bir sorulacak suâl var, Mallarını k a ç ır m a k için vakıf yaptılar da Padişah kim den korktu d a ,k im d e n k a ­ çıracak da o malını vakıf yaptı? değil mi efendim ? Yani hem en bir nefeste, bir üfürmede çürütülecek kadar hafif şeyleri bazan biz h a tta nass gibi, düşünce gibi tıpkı "F atih Sultan Mehmed İstanbul'u almış, alınca âlimlerin hepsi R o m a 'y a k a ç m ı ş , o ar a d a ilim y a p m ışla r ve Rönesans oradan d o ğ m u ş " gibi çocuklarımıza Rönesans'ın maddesi v.s. diye halâ tarih kitaplarım ızda o k u tm a k ta olduğum uz büyük saçmalardan biri. Bir de bakıyoruz " İ s ta n b u l'd a n kaçan â l i m " diy or. Gidenlerin eseri y o k , kim kaçtı da, hangi eseri yazdı da R ö ­ nesans buradan d o ğ d u ? Bu y o k . Am a biz kabul etm işiz. Avrupalı tarihçinin biri yazmış , bizden bir tane hayır 83

(2)

sever v atan d a ş'd a tercüm e e tm iş, ondan sonra da nasıl olm uş, hepimiz bunu tekrar etm eye b aşlam ışız . Avni A kyol bey; ısrarla düşünün, düşünün düşünm enizi istiyorum , düşünmelisiniz. K ur'anh A zim u 'ş-şa n d a ö y le d iy o r, kurban olduğum A llah 'ta, Peygamberimiz efendim iz de öyle diyor; "D üşünün!" düşünm eyi k a y b e d e r etm ez insan çuval gibi bir şey oluyor.

Şim di efendim ; ben de bazı şeyleri yazdım . Biraz işaret edeyim . Mümkün ise 20 d ak ik ad a b ite re y im . V akıf bir ferâgat müessesesidir, vakıf bir İslâmi ferâgat müessesesidir. A llah'a ve A h iret'e in a n an la rın servet ve tabakalarına göre m aldan ferâgat, hayır ve hasenat müessesesidir. Yani dem ek ki v a k ıf sahipleri A llah'a inanan ve A hiret'e inanan insanlardır. Ve ancak bizim tarifimiz içine girer. 'T ü rk iy e 'd e V a k ıfla r" dediğim iz müessese'de ancak bundan ibarettir. Budur. Bunun yanında insanoğlu dünya ya geldi geleli, p a d i­ şahlar hangi kavimden hangi ırktan olursa olsunlar içlerinde hayır ve hasenat sahibi olanlar o lm u ş tu r. A ncak burada bizim mevzumuz tahsisen, İslâm vakıfları, tarihi vakıflarımız bu gün Vakıflar Um um M üdürlüğü'nün idaresinde bulunan ecdadın vakıflarıdır. Bunlar üzerinde duruyoruz. Hayır ve h asan â t, iyilik e lb e tte k i Türk kavm inde vardı, özellikle vardı. İslâm 'ın getirdiği büyük yeni ruhla bu hayır ve hasanat te şk ila tla n d ı ve b u n ­ dan büyük vakıflar meselesi d oğdu. Vakıf yapm ak büyük hadise. Halk arasında "m al can ın y o n g a s ı" d iy e bir tabir vardır. Velakin iyi bakarsak bazan can malın yongası d a oluyor. Yani canını büyük ra h a tlık la veren insanlara daha az rastlanılıyor. Bu bir paradoks gibi görünüyor, am a bir gerçek. Yani şeh itlerin ç o k lu ğ u n u tasavvur buyururuz. Bilateşbih bir de tasavvufa bakıyoruz, birtek kahram an var, m alını, m ülkünü bütün v a r ­ lığını bırakm ış kuşe-i uzlete çekilm iş bir İbrahim Edhem Hz.Ieri vardır. Yani tasavvuf k ah ra m an la rın a d a bakıyoruz onların içerisinde de efsane olan o d u r. Diğerleri m al'dan m ülkten hariçtirler am a yalnız o d em e k oluyor ki mal vermek can vermekten bazan biraz daha kolay zaman zam an çünkü ta rih te bize b u n u gösteri yor. O bakımdan, vakıf yapm ış olan büyüklere, insanlara hakikaten dikkatle, h ayretle, sevgiyle, büyük m u h a b betle bakmak gerekiyor. Ne güzel bir beyit olurdu. Asaf Ataseven bey, Muhammedli bir m u h a b b e t in sa n la rın gönlünü aydınlatıyor, ısıtıyor. Bu m uhabbetten de bu vergiler bu bahşetm eler d o ğ u y o r. Büyük hadise g ö n lü ­ müzü böyle büyük bir ateşle ısıtabilirsek canımız kadar malımızı da kolay vermeyi belki becereb iliriz. Evet Akif, Çanakkale şehitlerini anlatırken; Yine vardır bir ölüm korkusu . Arslanda bile yüzgöz o lm u ş bu ç o c u k lar ölümün şahsiyle diyor. Ben bu vakıfların,vakfedici büyük insanların A llah'ın, Peygam ber'in ru h u ile v e rg i­ siyle yüzgöz olduklarını kabul ediyorum ve onlara karşı büyük bir hayranlık d u y u y o ru m . A ydın Bolak B e y e ­ fendi vakfın hukuki ve sosyal durum unu güzel bir şekilde ifade ettiler. A llah’ın m ülküne m ülkü h alin e g e tir ­ mek oluyor vakıf ve bu suretle m uhtaçlara vakfediyor .Allah’ın mülkü de insanlar için m u h ta ç la r iç in d e ­ ğil midir? Gözetilen iki gaye vardır. Birisi rahm etdir, iyiliktir, bir de ebediyettir. Ta uzaklara k a d a r, sonsuza kadar vâkıfın iradesiyle Devlet-i ebed m üddet iradesi bir yerde b irleşm ektedir. D evlet n a ­ sıl ebed m üddet olm ak istiyorsa vakıfda devamlı ebed m üddet olm ak ister, devamlı olm ak ister. Her vakfm zım m ında bu m evcuttur. Bu bakımdan Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün yüksek h im m e tle rin e bu işi bırakm ayıp hepimizin bu vakıflar üzerine titrem em iz gerekm ektedir. Bu bakım dan g en ç le rd e şu uyanış beni bahtiyar etti. İki hanım kızımız size kendi şiirlerini okudular. Bunlar v ak ıf üzerine y az ılm ış birkaç makaleyi tanıdıktan sonra bu yola girdiler. İşte en yeni nesilden Üsküdar Kız Lisesinden iki kızım ız Sibel Martin ve Şule kızlarımız size hakikaten vakfın ruhunu anlamış olan iki şeyle çık tıla r. İstiyorum ki bu belki edebiyatla, belki bu toplantılarla vakfa saygı fikri yeniden milletimizde gelişsin. V akıf Eserleri ki ş a h e ­ serlerim izdir. vakfın himayesindeki eserler ki turizmimiz olacaksa günün birinde onun tek d ay a n ağ ıd ır. G e n ç ­ lerimizin tek iftihar saydıkları ve m em leketimizin tapu senetleridir. Maruf bir tabirle bunları bugün sadece Devletin him ayesinde görüyoruz. Sevgili arkadaşlar bu korkunç bir şeydir. Milletin him ayesinde o lm a lıd ır ki Kanuni Sultan Süleyman da Süley maniye'yi Hükümdar sıfatıyla değil devletin ferdi sıfatıyla y a p m ış tır. D ev ­ let adına değil kendi kesesinden yapm ıştır. Camilerin hepsi ve kervansaraylar, hanlar, köprüler bütün b u n la r m illetin, him ayesinde olm alıdır. Devletin himayesi ile ayakta duram ıyorlar .d u rm azlar. Halk bu esere d ü şm a n gözüyle yah u t da soyulacak bir m eta gözüyle bakarsa o zaman bu eserler ayakta durm az. Bu büyük bir p a r a ­ d okstur. Bunun cevabını bulm ak zorundayız. Halk niçin kurşunları söküyor? Niçin kirem itleri söküyor? Niye bu terbiyeyi verm edik? Halk kendiliğinden olmaz. Buna eğitimin müdahelesi lazım dır. Buna ö ğ r e tm e ­ n in, cam inin, müftülüğün müdahelesi lazımdır. Yani bütün bu eserleri devlet uğraşıssa da a y a k ta tu ta m a z . Beş hazine, yedi Mısır Hâzinesi daha getirse ayakta tutam az. Tutam ıyacağına göre halkım ızın b u n u nasıl t u ­ tacağını bilm em iz lazım dır. Bilmeliyiz bunu kararlaştırm alıyız. Bu noktaya dikkatinizi çek m ek isted im .

Vakıf, başlı başına m edeniyettir, başlı başına ilerilik, başlı başına sosyal müessese, b a ş ta n b a şa e ş itlik , insâniyetçilik, bütün bu müesseseleri içinde taşım ış ve taşım aya devam edecek olan müesseseleri ta n ım a k , tan ıtm ak ve dünyaya da tanıtm ak zorundayız. Henüz kendim izin, henüz liselerimizin, henüz ay dınlarım ızın tanım adığı müesseselerle iftihar etm ekte caiz değil, yani bilm iyoruz ki neyi ile iftihar edelim diye d ü şü n m ek

mümkündür. Bilmek lazım dır.

(3)

İlk v â k ıf P eygam ber e fe n d im iz 'd ir. d e n iliv o r u • - ...

manlar a vakfeylem esiyle ilk İslâm , vakıf vücu t b u l m u ş r ^ ° F edek arazisini fakir müs,ü'

„i„de eline g « e „ S e ^ v . y a K * l i . Z I T "

^

* HaVb"

Hz. AH, ashab-, k iram d a v akıflarda b u l u n m u ş l a r d ı r R V t T ^ - ^ b e k i r , .dığeı'halifeler işareti ilk verenler bu m übarek ze v attır bu m ü b l e k b ü J i i k İ H a b , f y 'a (^ u8unku S tille r d e d eİ ' ' am m a bu ^ v a s i y e ti o lu y o r. B unun iç in kutsi

verilen mal te m iz lik te n g eç iriliy o r. Bu suretle k u ts i le T iv İ m ! , . u , . ^ u ıcu e K u tsileşiyor. Malın kutsileşm esi d e • ? ' • 7 Y bü y ü k hadisedir Cünkiiy ,k a n 'y ° r - V akfa kutsi m ala k a rş ı, b errak m ala k arşı te m iz alın a karcı j . . ^ u n e u u . ^ u n u u

iH.ıâıımı ofirih/nrıi7 F atih H r ı r; i ♦ u ı. , k o la y k o la y m ücadele edilem ez. Vakfın m im arda öncü olduğunu goruyoruz. F atih Hz len İsta n b u l'u a ld .k ta n sonra say.s.z v ak .flar k u rulm uş ve bu vakıflar istan-bu! u im ar e tm ışle rd .r. m n b u P u n ım a rm a öncülük e tm iş le rd ir . V a k ıf ta halk bir yerde devletin y e r n e g e £ r devletçılık k a ^ y o r . E ntereM n o an b u . Y an. şım di özel se k tö r filan d iy o ru z. Halk devletin bir kısım vazife­ lerim üstleniyor, y ü k le n iy o r H alk ze n g m le rd e n , o r ta h allile rd e n , fak irlerd en olabilir. Gönlü istediği şekilde r “ *■" h r cam iy e v ak fe d er Bu bir v a k ıftır. Bir m ahalleyi d e vakfeden o da gönlüncedir. H iç bir zaman vakfın kıym eti m alın azlıg ., ç o k lu ğ u ,le ö lç ü le m e z . H epsi kadı k arş.sın d a ayn, değeri ifade e d iy o r...

B anttaki te k n ik a r.z a d a n d o .a y , k o n u ş m a n ,n b u n d a n s o n ra k i k JSm , y a z , lam a m * „ r . ö z u r d lle „ z .

Referanslar

Benzer Belgeler

Uzun zamandõr Büyük Kralõnõn hizmetinde ve Pers ordusundaki paralõ askerlerin komutanõ olan Memnon, Makedonya falankslarõnõn gücünü iyi bildi÷inden, onlarla

Elbette halkõmõz tõpkõ ølyada-Odise gibi, Çanakkale Sava úlarõ’nõn destanõnõ da söyleyecek, yazacaktõr, zengin bir edebiyat yaratacaktõr… Zaten bunu çok güzel

Tekerlekli ahşap kundakları olan toplar savaş sırasında gemilerin küçük çaplı toplarıyla vurulsalar da hasar almazlardı.[F.3] Ancak savaş sırasında ahşap

Örneğin, 1200 ışık yılı (bir ışık yılı yaklaşık 10 trilyon km’dir) uzaklıktaki Orion Bulutsusu gökyüzünde Ay’dan biraz büyük görünür.. Ama gerçekte 25

Zavallı kutup ayılarının iznini bile almadan bastığınız resimleriyle dizayn etti ğiniz kredi kartı reklamlarıyla Al Gore konferansı sponsorluğu yapabilirsiniz mesela..

Bir gün kazan doğuracak tenceremizi kaynatmaya başladık, tencerenin sıcaklığı pazara gelen “ bilinçli tüketicileri” tezgah ımıza davet etti; sohbete başladık,

Suyun canlılığın temel öğelerinden biri olarak kabul edildiği düşünülürse, belki de Eu- ropa gibi buzullarının altında büyük okyanus- lar olan uydularda

diye teknik boyuta kadar gidilmediini ifade eden Çalar, “Sürekli, her dakika faaliyetleriniz sorgulanr, her dakika faa- liyetleriniz göz önünde tutulur bir nokta- dayken, orada