SAHÍFE İKİ
OI«AYI.A.Ifc v
e
GÖRÜ
Bir DOĞAN HADİ
vardı aramızda
■ Ord. Prof. H. V. VELİDEDEOĞLU ■
u satırları m em leket dışından yazıyo- -" ■* n ım . İçim yana yana ve yaram kanaya kanaya.
Doğan Nadi belki şimdiye kadar yurda ge tirilm iş ve sonsuz uykusunu uyuyacağı vatan toprağına verilm iştir bile, ö lü veya diri, in sanın kendi vatanında olm asından daha bü yük b ir m utluluk tasavvur edem iyorum .
Doğan N adi Londrada bir hastahanede ya- tarken ben de ayni şehrin başka b ir hasta- hanesinde —kolum un ilik ve kem iklerinden parçalar alınm ış b ir durum da— yatıyordum . Onun am ansız hastalığını yeni öğrenm iştim . Röntgen filim lerine göre ben de ayni h asta lığın şüphesi altında idim. Aramızda b ir çeşit kader birliği vardı. İngilizce hilen b ir yakı nım ın aracılığı ile onun sağlık durum u hak kında bilgi alıyordum . Telefonda pek b ir şey söylem iyorlardı.
K ardeşinin hastalığının beklenm edik biçim de ilerlem esi üzerine Lnndraya koşup gelen sayın dostum N adir N adi’nin hana da uğra mak nezaketinde bulunduğu gün, hasta yata ğım da ilk işim Dyğan N adi’den h ab er sorm ak olm uştu. N adir N adi'nin gözleri buğuln idi. K açam ak cevaplar verdi. Belki benim m orali mi bozm ak istem iyordu. Ü stelem edim , fakat anladım ki Doğan’m durum u İyi değildi.
Kuru bir lokma gibi
B
ir kaç gün sonra benim hastalığım ın korkulan cinsten olmadığı hastahanede bana bildirildi. T abiî çok sevindim . İnşallah Doğan Nadi de k u rtu lu rd u . Hemen o gece hastahanesine telefon ettird im . Cevap: Çok sevdiğim Doğan Nadi iki saat k ad ar önce bu dünyadan ayrılm ıştı.Benim sevincim, birdenbire, kuru b ir lok m a gibi, boğazım a tıkandı. Demek aram ızdaki kader birliği, kader ayrılığına dönüşm üş, o hizlerl bırakıp öte yana gitm işti. Ben ise daha b ir süre bu ta ra fta kalacaktım . Ondan epeyce yaşlı olduğum için, kaderin höyle tecelli et- m eşinde sanki benim de suçum varm ış gibi geld’ içime!
Dahi, bir kaç hafta önce Türkiyede «Bir Dakika» sim okuduğum genç ve dinç kafa nasıl yok olabilirdi? Fakat kader, gençliğe, yaşlılığa bakm ıyordu. Benden çok yaşlı olan b 'r dostum vaktiyle bana: ««Uzun yaşam ak İyi am a insanın kendinden genç olan sevdikleri nin ölüı acıları olmasa!» dem işti. Doğru söz! Ben hic um ıtam ıyacağım o gecenin derin fe cisini.
oğan Nadi ile yakın arkadaşlığım ız ol madı; yaşlarım ız f a r k ı , m izaçlarım ız ay rı idi. Fakat rastlaşm alarım ızdaki her konuş m a çok renkli ve hoş geçerdi. Zaten ben Do- ğan'la hoş geçmiyecek b ir konuşm a düşüne miyorum . Bir gün söz arasında kendisine -Ben sizin kısa pantalonlu çocukluk halinizi hatırlarım » dediğim zam an, «Demek ki o za m anlar henüz uzun pantalona te rfi edem em i şiz» dem iş, sonra da muzip b ir gülücükle, «Nasıl, o zam andan bu zam ana bende büyük b ir değişiklik olm uş mu?» diye sorm uştu. Ben: «Küçükken kafanızın arkası galiba biraz daha ge-iye doğru çıkıktı, şim di toparlanm ış» dedim. I> m e n : «Evet, onu düzeltm ek için çok uğraştık. Malüm ya Üstad, bizim m em lekette e \ zor c.üzelen şey kafadır» dem i, ve arkasın dan o tatlı kahkahasını atm ıştı.
Yine b ir gün b ir büfe önünde raslaşıp şu radan buradan konuştuğum uz sırada, birden bana dönerek: «Hocam, siz çok içer misiniz?»
diye sorm uştu. Ben, «Arada sırada» deyince, «Oooo.. siz fazla içiyorm uşsunuz. Ben ise sa dece Akşamdaaaaaaan akşam a İçerim» diyerek B ektaşi'nin fıkrasını hatırlatm ış, yine kahka hayı basm ıştı.
Kendine özgü
bir insandı
T ' v akika»!arındaki orijinal, ü rp e rte n fa kat batm ayan kalemiyle olduğu kadar İçkisiyle de, sigarasiyle de, yerden fışkıran kay naklar gibi p ın l pırıl berrak zekâsı ve sos yal konulara yatkın kafası ile de kendine öz gü kişilik sahibi b ir adam dı Doğan Nadi. H erkesçe yalnız sevilm esi değil, sayıl ması da bundandır.
G erçekten efendi, kibar ve her yönüyle tam b ir insandı. 1953 yılında ölen İstanbul H ukuk Fakültesinin Alman Profesörlerinden Sclııvarz için b ir yazı yazarak gazeteye gönderm iştim . Aradan b ir süre geçtiği halde yayınlanm adı ğını görünce kalktım kendim gittim . Yazı işleri Müdürü izinde im iş. Yerine bakan geııç arkadaş: «Hocam, bu yazı T ürk halkını ilgi lendirm ez, diye kovamadık» dedi. Yazıyı alıp a lt kata indim , hole açılan söldaki odada, Do ğan N adi'nin yanına girdim . Her zamanki ne zâket ve neşesiyle: «Oooo.. buyurun Üstadım»
22 Fldm 1969 CtH
diyerek yer gösterdi, kahve getirtti. Kendiline Prof. Schwarz hakkında bilgi verdim ve yaz dığım yazıyı anlattım . Sözümü hiç kesmeden dinledi ve sonra o genç sekreteri odaya çağır ta ra k gayet efendice bir hitapla: «Bu Alman hoca tam ondokuz sene bizim üniversitede ders verm iş; şim di fakültede binlerce talebesi he nüz okuyor. H âkim ler, avukatlar arasında d a binlerce eski talebesi var. B abam ın zama nından beri bizim gazetede yazı yazan hoca m ızın da büytik hatırı var. Bu yazıyı koysak iyi olur» dedi. Ben teşek k ü r edip ayrılırken de: «Hıfzı Veldet Bey, buraya hep iş takibine ge linmez; sadece kahve içmeğe de buyurun!» diyerek gönlüm ü aldı. Demek benim üzgün lüğüm ü yüzüm den anlam ıştı. Dedim ya, tam bir insandı Doğan Nadi!..
«... Hoş saday>
l l > â k i kalan bu kubbede bir hoş şada .miş!» Doğan Nadi, ardında «Hoş şa da» bırakıp giden nâdir, m ııtlu kişilerden bi rid ir. Onun bıraktığı hoş şada, tatlı b ir kah kaha halinde çok uzun zaman çınlıyacak ve h er vakit «Bir Doğan Nadi vardı aram ızda» denecektir. Acılı anasının, eşinin, yavrularının, kardeşlerinin ve bütün dostlarının ıstırapları üzerinde onun hoş sadası ve şakrak kahkaha sı her zaman duyulacaktır.
O m u m utlu, yoksa, geçici bir süre için bu tarafta kaldık, diye bizler mi mutluyuz?.. Sa nıyorum ki, sevdiklerinin acılarını görm eden gidenler daha m u tlu d u rlar.
DÜZELTME:
Ord. Prof. H. V. Velidedeoğlu'nun 9 Ekim ta rihli Cum huriyet’te çıkan (Yok Kanun - Yap Kanun) adlı yazısının üçüncü sütununda (İhti ras) başlığını’ taşıyan bülümün ikinci paragrafı nın ilk beş satırında bir karışıklık olm uştur. Bu satırlar şöyle olacaktır. Düzeltir, özür di leriz:
«Rahmetli Hocamız Elıiil’ulâ Mardin anlat mıştı. O da kayınbabası Adliye N âzın Necmet tin Molla beyden dinlemiş: Enver Paşa Harbiye
Nâzın iken...».
Dokunulamaz konu y*
ve taassuba yer yo'
G eçenlerde b ir tan ın m ış profesörle konuş — D ört - bes yıl öncesine k ad ar birisi konuşsa, küplere biner, vay gidinin komunis tü n e y ü rü rd ü m . A m erika benim için dem ökr lük dem ekti. M eğer biz ne gafilm işiz, bizi b ir tü r lü aklım erm iyor...
G erçekten de T ü rk iy e ’de A m erik a’mı; d ö rt - bes yıl önce b aşlan m ıştır. K ıhrıs h- k eb ilird i bu iş... D aha önceleri B irleşik D ya Kus casusu say ılırd ı, ya Moskof uşağı'* G özlerim iz açılalı çok olm adı. j Y alnız A m erika ko n u su n d a mı? Çok değil, d ü n e k a d a r b ir yazar ka — Bağım sız dış p o litik a istiyoruz., d, H ele b ir deneseydi...
A lim allah to p y ek û n ü stü n e gider, t adam cağızı...
Ya NATO sorunu?
Ü lkem iz sanki T ü rk iy e C um huriy ; yeti idi.
NATO adı a ltın d a tü r lü ovun çevril* se ağzını açıp da tek lâf sö v ü şem iy o r, lisen uyanışın ışığı a ltın d a Milli Sav nice sorun, d aha önce tab u say ılırk en ü lk em izin nice dâvası, dün karanlık! gün ay d ın lığ a çıkm ıştır.
Ve son y ılla rd a nice önem li kişiniı* — Y ahu, biz hiçbir sey hilm iyorı uyuyorm uşuz., sözlerini dinlem isizdir
Bunu sövlivenler arasın d a dev let site p ro fesö rleri, p a rti ö n d erleri v a r 1 siyah sis d a ğ ılm ıştır çevrem izden kösede yazdığım yedi vıldan beri ç dim . H er bir gün b ir yeni güne ha veni konuva yönelerek h e r bir gün heyecanında, ve m ücadele bilincim i rab erce adım adım y ü rü d ü k . Akıl, ı ğiyle d ü şü n ü lü y o r, b irlik te bilinçlen ! ları, son on seneyi, kendi y u rtla r' yasadılar. P e tro lü n d en b a k ı r ı n a ^ yalizm inden yabancı serm ayesin yolunda seferb erliğ e ç ık tıla r... j
V » « ¡ » a : — ¡t- *— ---Taha Toros Arşivi