Ç a r ş a m b a
24 Mayıs 2000
%
EDİTÖR: H ü s e y in Ş e n t ü r k
s: (0 2 1 2 ) 5 0 5 6 8 02 hsenturk@milliyet.com.tr
4 Milliyet
H a d i y e G ü n t e k i n : " R e ş a t N u r i , ç e v r e s i n e h iç s ı k ı n t ı v e r m e d i "
Hadiye Hanım'ın ailesi kızlarından yirmi yaş büyük olan Reşat Nuri gibi bir damadı övünçle karşılamıştı. Kızkardeşler arasında ise kıyametler kopmuş, kıskançlıklar ayyuka çıkmıştı.
resine sıkıntı veren bir yazar olmadı R e şat Nuri hiçbir zaman. Ekonom ik sıkıntı larımız olmaz mıydı? E lbette olurdu. Bir kez devlet m emuruydu kendisi. O nun dı şında, telif alacaklarının peşine düşm ez di. Kitabının yeni basımlarını yapan yayı nevinin önünden bile geçmezdi. Kaldırım değiştirirdi ki, para istemeye geldi san masınlar! Bütün sıkıntılarımıza rağmen neşesini, esprisini yitirmezdi. Kendiyle barışıktı. H ep gülerdi, gülümserdi. İnsan ları severdi, am a eleştirmesini de bilirdi. Çünkü zekiydi. Birlikte bulunduğum uz toplantılarda, orada bulunanların adeta röntgenini çekerdi, ö y le ayrıntılar görür dü ki, ben farkında bile olmazdım. İnsan ların gülünç yanlarını, iyiliklerini, kötü lüklerini gözden kaçırmazdı. D erin bir gözlemciydi... Sigara paketinin arkasına devamlı notlar alırdı. Şaşardım onun dik katine.”
Atatürk'ün övgüsü
Türkiye’nin önde gelen yazarlarından biriydi Reşat Nuri, kitapları elden ele do laşıyor, üst üste yeni baskıları yapılıyor du. ö n e m li devlet görevlerinde bulun muş, milletvekilliği yapmış; devlet büyük lerinin yanı başında yer almıştı. Bir gün A tatürk, bu, Cum huriyet’in güçlü kale m ine şöyle iltifat edecekti: “Cephede at tan düşüp sakatlandığımda, sizin Çalıku şu romanınızı okuyarak zaman geçirdim. Rom anın sayfaları ilerledikçe çektiğim a- cıyı unuttum !”
1938 - 1943 yılları arasında Ç anakka le milletvekiliyken mali yönden biraz ra hata erer G üntekin ailesi, bir ev sahibi o- lurlar. A tatürk de, İsm et Paşa da, oku muş yazmış, eli kalem tutan insanlardan devlet hizm etinde yararlanm aya özen gösteren kimselerdir. Bu nedenle İsmet Paşa, 1946’da, R eşat N uri’yi yeniden Meclis’te görmek ister. Seçim bölgesine gönderilir. Gelgelelim Çanakkale halkı artık tek parti yönetimini istem em ekte dir. R eşat Nuri’ye, “Sana oy veririz, ama öteki arkadaşlarına vermeyiz!” demişler. Üstat kabul etmemiş bu öneriyi. “Ya he pimizi seçersiniz, ya da ben bu ekmekten
yemem !” karşılığını vermiş. Sonuçta kay betmiş...
Reşat Nuri G üntekin 1954’te emekli oldu, 1956’da da tedavi için gittiği L on d ra ’da yaşama gözlerini yumdu. Arkasın da, bir hayat arkadaşı,.bir kız çocuğu ve telifleri ödenm eden basılan sayısız kitap bırakmıştı. Hadiye H anım ’ın, o kitaplar dan başka tutunacak bir dalı yoktu hayat ta. Cenk elbisesini kuşanıp Babıali yayın cılarına karşı savaş açtı çaresiz.
Telif savaşını kazandım
“O zamanlar, bir kez telif ödediler mi, yeterli sayar, bir daha ödemezlerdi. Hiç unutm am , m ücadele ettiğim bir yayıncı bana, ‘Sizden bir ev satın alsaydım, ikinci kez para isteyebilir miydiniz’ demişti ba na. Zihniyet buydu! Babıali Yokuşu’nu i- nip çıkm aktan yorgun düşerdim h er gün. Bilmediğim bir konuda m ücadele yürüt m ek durum undaydım . Neyse ki, kocamın yakın dostları, M ithat Sadullar, M uhsin Ertuğrul, Cevat Fehmi, Kemal Tahir yar dımcı oluyorlardı bana. Onların iyilikleri ni unutam am ... Ve sonunda kazandım, Reşat N uri’nin telif haklarını ele geçir dim. Bu alanda ilk savaşçı benim! Davayı kazandığımı duyunca, Ö m er Seyfettin’in ayrıldığı eşi Calibe Hanım aradı beni bir gün telefonla. Telif hakları konusunda bilgi istedi... Bir de, o günlerdeki bir top lantıda garip bir olay yaşadım: Birkaç ha nım kendi aralarında konuşuyorlardı, sen söyle, sen söyle diye... M erak ettim söyle yecekleri şeyi... Buyurun, dedim. İçlerin den biri, ‘H anım efendi’ dedi, ‘siz bir isim taşıyorsunuz. Hakkınız var mı buna? Bu kılığınız kıyafetiniz nedir böyle?’ Sırtım da siyah bir palto vardı, başım da da e- şarplı bir şapka. D em ek ki yadırgamışlar. Bir kız çocuğuyla hayat mücadelesi veri yorum. Giyim kuşam aklıma bile gelmi yor... Yine de biraz özen göstermeye baş ladım o söz üzerine. Sokaktan geçiyo rum; başım dan Paris’ten kalma bir şapka, üzerimde de bir tayyör... Bu kez şöyle bir söz işittim: ‘Hadiye H anım kocaya mı va racak acaba?’ İnsanlara akıl erdirm ek ne kadar güç!”
musikiden hoşlanır, patlıcan yemeğine bayılır, öyle her önüne konan yemeği ye mez, kaynatılmış suyla hurm a tatlısı yap maya bayılır, günde dört paket Yenice si garasını peş peşe yakıp dudaklarının u- cunda tellendirmeyi pek severdi ama; bu nun yanında Batı kültürünü özümsemiş, ince bir insandı... Karısı rahatsız olmasın diye, alaturka musikiyi hafif sesle dinler, kendisi hoşlanmadığı halde karısını Batı müziği konserlerine, operalara götür m ekten kaçmmazdı. Fransızca’ya ve L a tin kültürüne, Batılılar’ı hayran bıraka cak kadar egemendi. Bir defasında Fran sa’da önemli kişilerin katıldığı bir toplan tıda bilgisine hayran kalan yaşlı bir sena tö r ayağa kalkarak; “Mösyö siz kimsiniz” dem ekten kendini alamamıştı. Reşat N u ri’nin yanıtıysa pek mütevazıydı: “Ben bir
lise öğretmeniyim!” Oysa o sırada, tanın mış bir yazar olmanın ötesinde, hem T ü r kiye’nin kültür ataşesi, hem de U N ESC O daimi delegesiydi!
Kendiyle barışıktı
“İlk birkaç yıl çocuğumuz olmadı. Ev de boş oturm am ak için azınlık okulların da hocalık görevi aldım bir süre. Reşat Nuri gündüzleri çalıştığı için yazılarını geceleri yazıyordu. D ışarıdan gelince he m en robdöşambrını sırtına geçirir, çalış ma odasına geçerdi. Yalnızlığı severdi za ten. Pek gelen gidenimiz olmazdı. H erke sin dinlendiği, uyuduğu saatlerde o yazı larım yazardı. Konu bulm akta bir sıkıntı sı yoktu, hayır. Yalnız tiplerinin tek kişi olmadığını, değişik karakterlerden yarar landığını kendisinden dinlemiştim.
Çev-Hep gülerdi, gülümserdi. İnsanları severdi, ama eleştirmesini de bilirdi. Çünkü zekiydi. Birlikte bulunduğumuz toplantılarda orada bulunanların adeta röntgenini çekerdi.
¿r r
son
n
§
kadınlar
[Necati Güngör
O
kul sıralarından geçmiş olup da Reşat Nuri Güntekin adı nı duymamış kimse var mı dır? H ele o tazecik yüreklerin heyecanla attığı okul yıllarında, Çalıkuşu Feride’nin aşkı için gözyaşı dökmemiş, eski İstanbul beyefendisi K am uran’nın haline acıma mış bir genç kız var mıdır acaba? Peki ya, “Çalıkuşu”, “D udaktan Kalbe”, “Yeşil Gece”, “D am ga”, “Acımak”, “Bir Kadın Düşm anı”, “Kızılcık D allan ” vb. roman larıyla, kuşaklar boyunca insanımızın du yarlığını ve düşlerini besleyen üstat Reşat Nuri nasıl bir insandı? O nun gönül tah tında o turan hatun kişi kimdi? Nasıl bir yaşam serüveninin içinde yaratmıştı o seksen yıldan beri eskimeyen, hala aynı tatla okunan romanlarını?Efendi nereye kaçıyorsun'
İşte bu soruların yanıtını verebilecek bir tek kişi var bugün yeryüzünde: Reşat N uri’nin öğrencisi, aşkı, hayat arkadaşı Hadiye Güntekin... O, seçkin bir yazarın gönül kapısından içeri girebilmiş, yaşa mın güçlüklerini onunla birlikte omuzla mış capcanlı bir roman kahram anı...
Reşat Nuri, Selimiye’deki dedesinin konağında doğmuştu. Yıl, 1889. Annesi nin babası, Harbiye’nin ilk mezunların dan Serasker Yaver Paşa’ydı. Babası da askeri tabipti. Ve babasının görevi dolayı sıyla Çanakkale, İzmir illerinde ilk genç lik çağını geçirmiş, ortaöğrenim ini bura larda sürdürm üş, sonunda M oda’daki Saint Joseph Lisesi’ni bitirmişti. İstanbul Ü niversitesi E debiyat F akü ltesi’n den mezun olup da Bursa’ya atandığında tak vimler 1913 yılını gösteriyordu. Zayıf, u- fak tefek haliyle öylesine küçük görünü yordu ki, bir gün okuldan çıkarken kapı cı onu öğrenci sanarak koluna yapışmış, “Hey, efendi nereye kaçıyorsun” diye he sap sormuştu!
Hadiye H anım ’a gelince, o, bir başka doktor babanın kızı olarak ve Reşat N u ri’den yirmi yıl sonra dünyaya gelmişti. Çocukluğu, dedesinin Şehzadebaşı’ndaki konağında geçmiş, daha sonraki yıllarda Çamlıca O rtaokulu’nda ve Erenköy Kız Lisesi’nde öğrenim görmüştü. O daha or taokul sıralarmdayken, Reşat Nuri adlı sanlı bir yazardı. “Çalıkuşu” romanının tefrika edildiği “Vakit” gazetesini, okul daki kız arkadaşlarıyla birlikte heyecanla okudukları günleri düşünmüş gibi anım sıyordu hala... O yıllarda Kadıköylü seç kin ailelerin çocuklarının gittiği Erenköy Kız Lisesi’ndeyse yaşamının en önemli sürpriziyle karşılaşacaktı Hadiye Hanım. Burada edebiyat derslerini, artık herke sin saygu duyduğu ünlü yazar Reşat Nuri Güntekin okutmaktaydı, öğrencilerine karşı sevecen, kibar ve anlayışlı davranan Reşat Nuri, yalnızca ders okutmakla kal mıyor, öğrencileriyle birlikte, kendi yaz dığı oyunları sahnelemeye çalışıyordu. Behice, Nahit ve Hadiye bütün etkinlik lerin içindeydi. Ama nedense bu oyunlar dan başrolü hep, sesinin güzelliğiyle de dikkati çeken ve aryalar okuyan Hadiye Hanım alıyordu... Bunun nedenini ünlü yazar, 1927 yılının haziran ayında, bir gün özel olarak söyleyecekti Hadiye H a- ııım ’a: “Senden hoşlanıyorum. Sana kar şı hissi bir yakınlık duyuyor ve evlenmek istiyorum!”
Yirm i yaş fark
H aziran’da okul bitmiş, ekim ayında da evlenmişlerdi... Hadiye H anım ’ın aile si de böyle bir damadı övünçle karşıla makta tereddüt etmemişlerdi, ö te k i kız lar arasındaysa kıyametler kopmuş, kıs kançlıklar ayyuka çıkmıştı!
Evet, genç kız henüz on sekizindeydi o yıl; ünlü yazarsa otuz sekizinde, olgun, durmuş oturm uş bir T ürk erkeğiydi... Bir Türk erkeğiydi Reşat Nuri, evet; alaturka
Cephede attan düşüp sakatlanan Atatürk, Reşat Nuri'ye 'Sizin Çalıkuşu
romanınızı okuyordum. Sayfalar ilerledikçe çektiğim acıyı unuttum' dedi
BİTTİ
Taha Toros Arşivi * 0 0 1 5 1 5 7 8 1 0 0