• Sonuç bulunamadı

ÇOCUKLARDA NÖROJENİK VE NON-NÖROJENİK İŞEME BOZUKLUKLARI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ÇOCUKLARDA NÖROJENİK VE NON-NÖROJENİK İŞEME BOZUKLUKLARI"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ÇOCUKLARDA NÖROJENÝK VE NON-NÖROJENÝK ÝÞEME BOZUKLUKLARI

NEUROGENIC AND NON-NEUROGENIC VODIDING DYSFUNCTION IN CHILDREN

Tarkan Soygür*

1 Ankara Üniversitesi Týp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalý, Çocuk Ürolojisi Bilim Dalý

ÖZET

Bu derlemede çocuklarda görülen nörojenik ve non-nöro-jenik iþeme bozukluklarý gözden geçirilmiþtir.

Anahtar kelimeler: Ýþeme bozukluðu, nörojenik,

non-nörojenik, çocuk

SUMMARY

In this article the neurogenic and non-neurogenic voiding dysfunction in children have been reviewed.

Key words: Neurogenic and non-neurogenic voiding

dysfunction, children

Yazýþma Adresi / Correspondence Address:

Tarkan Soygür, Ankara Üniversitesi Týp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalý, Çocuk Ürolojisi Bilim Dalý Baþkaný e-mail: Tarkan.Soygur@medicine.ankara.edu.tr

NÖROJENÝK ÝÞEME BOZUKLUKLARI

Bu grup altýnda iþeme disfonksiyonuna en sýk yol açan patoloji nöral tüp defektleridir (spina bifida) (1). An

-cak, komplet ya da parsiyel sakral agenezi, ürogenital si

-nus ya da kloakal anomaliler, veya kaudal regresyon sendromlarý ile seyreden lumbo-sakral patolojiler, trav

-malar, medulla spinalise basý yapan tümörler, serebral palsi gibi bir takým nörolojik hastalýklar da nörojenik iþeme disfonksiyonuna yol açabilir (2). Nöral tüp de

-fektleri ayný zamanda Meckel's sendromu, Trizomi 13 ve 18 ve kloakal ekstrofili hastalarda da birlikte görüle

-bilir (3).

Spina bifida prevalansý deðiþik bölgelerde bazý fark

-lýlýklar göstermekle birlikte yaklaþýk olarak 1000 canlý doðumda 1'dir (1). Spina bifida, konjenital olarak ko

-lumna vertebralisin kemik komponentlerinin posterior orta hatta birleþmemesinden kaynaklanýr. Spina bifida genel olarak 2 grup altýnda incelenir: Açýk spina bifida (aperta) ve kapalý spina bifida (cystica) (3).

Açýk spina bifida: Bu grup içerisinde en sýk karþýlaþý

-lan patoloji, myelomeningosel (myelodisplazi) olup, tüm nö

-ral dokular, kemik yapýlarýn ve cildin tam kapanmama

-sý nedeni ile, dýþarýya açýktýr ve bu son derece ciddi bir klinik tablo oluþturur (3).

Kapalý spina bifida: Bu grup içerisinde meningosel ve

okült spina bifida'lý hastalar bulunmaktadýr (3). Meningo

-sel, medülla spinalisi çevreleyen zarlarýn, nöral eleman

-lar içermeden, açýk olan kemik defektten posteriora herniasyonu anlamýna gelir.

Okült spina bifida ise basit ve kompleks olarak 2 gruba ayrýlmaktadýr (3). Bu grupta nöral elemanlarda ya da me

-ninkslerde herniasyon söz konusu deðildir. Basit olan

-larda sadece tek bir vertebral seviye olaya iþtirak eder. Genel popülasyonun %20'sinde saptanan bu durum bir nörolojik defisite yol açmaz. Bu hastalarda sýrtta bir le

-ke, nevüs ya da benzeri belirleyici de yoktur. Kompleks spina bifida okülta ise daha önemli bir durumdur. Pre

-valansý yaklaþýk %1'ler civarýndadýr. Birden çok verteb

(2)

söz konusu olabilir. Meningeal yapýlar bir dermal sinü

-se, nevüse ya da lipom içine protrüze olabilir. Bu grup içindeki önemli bir patoloji de gergin medülla spinalis dir. Herhangi bir nedenle (lipomeningosel, kalýn filum ter

-minale) konus medüllarisin kranial yönde migrasyonu engellenmiþtir.

Sakral agenezi özellikle diabetik anne bebeklerinde karþýlaþýlabilen (1/100), komplet ya da parsiyel olabilen bir patolojidir. Birçok izole sakral agenezili olguda semptomlarýn sadece mesane ya da barsak kontrolüne ait olabileceði unutulmamalýdýr (5).

Prenatal Yaklaþým ve Korunma: Konjenital spinal

disrafizimin kesin nedeni belli olmamakla birlikte, ha

-milelik döneminde alýnan alkol ya da çinko gibi bir ta

-kým teratojenlerin ya da geçirilen yüksek ateþli hastalýk

-larýn etiyolojide rol oynayabileceði üzerinde durulmak

-tadýr. Bu konuda kabul gören konulardan bir tanesi ha

-mile kalma olasýlýðý olan kadýnlarýn konsepsiyon öncesi 3. aydan itibaren günde 0.4 mg folik asit kullanmalarý

-nýn %60'ýn üzerinde spina bifida oluþumunu azaltacaðý

-dýr.

Daha önce spina bifidalý çocuðu olan bir annenin 2. çocuðunda spina bifida görülme olasýlýðý %4 iken, eðer ilk 2 çocukta spina bifida söz konusu ise bu oran %12'ye çýkmaktadýr.

Hamilelik sýrasýnda spina bifida taramasý amniosen

-tez sýrasýnda bakýlan alfa-fetoprotein seviyeleri ya da ul

-trason ile yapýlmaktadýr. Yirmidördüncü hafta öncesi bakýlan alfa-fetoprotein seviyesinin normalin 3 katýn

-dan daha yüksek olduðu olgularda %70 oranýnda nöral tüp defekti saptanmaktadýr (4). Ancak, alfa-fetoprotein ölçümlerinin özellikle spesifitesinin düþük olmasý bu yöntemin kullanýmýný kýsýtlamaktadýr. Ultrason tek ba

-þýna bu tip olgularýn %65'ini yakalayabilmektedir (4). Ultrason ile alfa-fetoprotein ölçümlerinin kombinasyo

-nu ile %80 sensitivite ve %99 spesifite ile nöral tüp de

-fekti tanýsý konulabilmektedir. Nöral tüp de-fekti tanýsý olan olgulara in-utero cerrahi giriþim uygulanýp, kalýcý nörojenik tablo geliþmeden sorunun çözümlenmesi fikri oldukça heyecan verici olmakla birlikte, sonuçlar çok yüz güldürücü olmamýþtýr (6). Chiari malformasyo

-nuna ait patolojiler bir miktar azalmakla birlikte, mesa

-ne fonksiyonlarýnda anlamlý bir fark saptanmamýþtýr (6). Amerika Birleþik Devletlerinde in-utero cerrahinin güvenilirliðini ve faydalarýný ortaya koyabilmek amacý ile, NIH sponsorluðunda, çok merkezli randomize bir çalýþma baþlatýlmýþtýr. Bu çocuklarýn doðumlarý söz ko

-nusu olduðunda, nöral travmayý azaltmak açýsýndan ter

-cih edilen yöntem sezaryen olmakla birlikte, bunun

normal vajinal doðumdan daha avantajlý olup olmadýðý da bilinmemektedir.

Erken Postnatal Yaklaþým

Spina bifidalý hastalarda çocuk ürologlarýnýn temel gö

-revi üst üriner istemin korunmasýný saðlamaktýr. Bu

-nunla birlikte, idrar kontinansýnýn saðlanmasý ve defe

-kasyonla ilgili sorunlarýn çözülmesi hem hayat kalitesi

-ni artýracak hem de özellikle üriner sistem enfeksiyon

-larýný (ÜSE) azaltarak, üst üriner sistemin korunmasýna yardýmcý olacaktýr.

Spina bifidalý çocuklar deðerlendirilirken akýlda tu

-tulmasý gereken önemli noktalardan bir tanesi bu ço

-cuklardaki yüksek lateks alerjisi insidansýdýr (4). Bu hi

-persensitivite reaksiyonun nedeni tam olarak bilinme

-mekle birlikte, lateks içeren ürünler ile hiç karþýlaþma

-mýþ çocuklarda görülmemektedir. Her ne kadar lateks spesifik IgE varlýðýnda aþýrý duyarlýlýktan þüphe artsa da, bu çocuklarýn muayeneleri ve cerrahi dahil tüm gi

-riþimsel iþlemler sýrasýnda lateks içeren ürünlerden ta

-mamen kaçýnmak, ölüme dahi yol açabilecek bu ciddi komplikasyondan kaçýnmanýn tek yoludur.

Teorik olarak bu hastalara ürolojik yaklaþýmýn sýrt defekti kapatýlmadan önce yapýlmasý gerektiði bilindiði halde bu pratikte mümkün olmamaktadýr. Normal tu

-valet kontrolü yaþýna gelindiðinde spina bifidalý çocuk

-larýn ancak %5 kadarýnýn spontan olarak iþeyebildiði bi

-linmektedir (6). Bu nedenle tüm bu çocuklar baþtan nö

-rojenik mesaneli olarak kabul edilmeli, sýrt defekti ka

-patýldýktan sonra, çocuk stabil olur olmaz, en kýsa za

-manda ilk deðerlendirim yapýlmalýdýr. Nörolojik defisi

-tin mesane fonksiyonlarý üzerindeki etkisinin çoðun

-lukla defektin seviyesi ve diðer nörolojik muayene bul

-gularý ile korale olmadýðý akýlda tutulmalýdýr. Ayrýca ilk spinal cerrahi sonrasý, 4-12 hafta sürebilen bir spinal þok dönemi ve buna baðlý arefleks mesane ve idrar re

-tansiyonu söz konusu olabilmektedir. Bu nedenle bazý

-larý ilk ürodinamik deðerlendirmeyi spinal cerrahi son

-rasý 2. ayda önermektedir (7).

Ýlk incelemede, idrar tetkiki ve kültürü, serum kre

-atinin seviyesi, ultrason ve videoürodinami yapýlmalý

-dýr. Spinal cerrahi sonrasý retansiyonda olan hastalara temiz aralýklý kateterizasyon (TAK) baþlanmasý faydalý olacaktýr. Bu hastalarýn bir kýsmý daha sonra spontan iþeyebilmektedir. Ancak daha sonra deðinileceði gibi yüksek riskli hastalarda erken dönemde baþlanan TAK, üst üriner sistemin korunmasýna, kuru kalmaya ve aile

-nin erkenden bu yönteme adapte olabilmesine oldukça yardýmcý olmaktadýr. Ayrýca, erkek infantlarda TAK sý

(3)

sirkumsizyon faydalý olabilir. Bu hastalarýn ilk ultrason incelemelerinde, %7-30 kadarýnda, üst üriner sistem di

-latasyonu saptanmaktadýr (8,9). Ancak bu di-latasyonun bir kýsmý spinal cerrahi sonrasý geliþen üriner retansiyo

-na baðlý olup, daha sonra azalmaktadýr. Benzer þekilde, ilk deðerlendirmede %20 oranýnda veziko üreteral ref

-lü saptanabilmektedir (8). Dilatasyonu ve özellikle ref

-lüsü olan çocuklarda antibiyotik profilaksisi baþlanmasý pyelonefrit ataklarýnýn önlenmesi açýsýndan önemlidir. Myelodisplazili çocuklarýn alt üriner sitemleri çok basit anlamda 4 alt gruba ayrýlabilir (2):

I. Hipokomplian, yüksek basýnçlý mesane ve artmýþ çýkým direnci (sabit artmýþ çýkým direnci ya da dis

-sinerji)

II. Hipokomplian, yüksek basýnçlý mesane ve azalmýþ çýkým direnci (sfinkterik yetmezlik)

III. Kompliansý yüksek, düþük basýnçlý mesane ve art

-mýþ çýkým direnci (sabit art-mýþ çýkým direnci) IV. Kompliansý yüksek, düþük basýnçlý mesane ve

azalmýþ çýkým direnci (sfinkterik yetmezlik) Myelodisplazili çocuklarýn yenidoðan dönemindeki ilk deðerlendiriminden sonraki takiplerinde taný anýn

-daki alt üriner sistem disfonkisyonu göz önüne alýnarak oluþturulan 2 yaklaþým mevcuttur. Bunlardan birinci

-sinde hastalar alt üriner sistem disfonksiyonu açýsýndan düþük ve yüksek risk gruplarýna ayrýlýr ve yüksek riskli hastalarda, hemen TAK ve antikolinerjik tedavi baþla

-nýr. Tedaviye baþlamak için üst üriner sistemde sekon

-der bir bozukluðun baþlamasý beklenmez. Burada yük

-sek risk grubu ile kastedilen mesane kompliansý düþük, yüksek depolama basýncýna sahip ve özellikle artmýþ çý

-kým direnci bulunan (detrüsör-sfinkter dissinerjisi ya da fiks rezistans) olan hastalardýr. McGuire ve arkadaþlarý

-nýn 1981'de gösterdiði gibi dolum sýrasýnda net detrü

-sör basýnçlarý 40 cm-su basýncýnýn üzerinde olan ya da detrüsör kaçýrma basýnçlarý 40 cm-su basýncýnýn üze

-rinde olan hastalarýn üst üriner sistemleri belirgin risk altýna girmektedir (10). Yüksek riskli gruba giren hasta

-larda 3 yaþýna kadar hiç bir tedavi uygulanmadýðý tak

-dirde %50'den daha fazla bir oranda ateþli ÜSE, hidro

-nefroz ya da reflü geliþme riski söz konusudur (9). Bos

-ton grubunun yaptýðý benzer bir çalýþmada ise, sadece gözlem ile izlenen yüksek riskli hasta grubunun %80'ninde üst üriner sistem hasarý meydana gelmiþtir (11). Kaçýrma basýnçlarý düþük olan hastalarda üst üri

-ner sistem çoðunlukla idrar inkontinansý pahasýna ko

-runmaktadýr.

Diðer taraftan myelodisplazili hastalarýn sadece rad

-yolojik incelemeler ile takip edilmesini ve ancak ateþli

üriner enfeksiyon, hidronefroz ya da reflü geliþtiði tak

-dirde gerekli giriþimlerin yapýlmasýný öngören bir ikinci yaklaþým da söz konusudur (12). San Diego'dan Kaplan ve ekibinin öne sürdüðü bu yakýn takip protokolünde üst üriner sistem hasarý baþlar baþlamaz hastalara mü

-dahale edilmekte ve böylelikle üst üriner sistem hasarý riskinin %1-5'lere düþtüðü belirtilmektedir (12). Böyle

-likle hastalarýn büyük kýsmýnýn TAK uygulamak ve an

-tikolinerjik tedavi kullanmak zorunda kalmadýðý ileri sürülmektedir. Ancak son çalýþmalar, yüksek riskli has

-ta grubunda çok erken baþlanan TAK uygulamalarýnýn ve antikolinerjik tedavinin sadece üst üriner sistemi ko

-rumakla kalmayýp, mesane fonksiyonlarýný da korudu

-ðunu ve augmentasyon sistoplastisi gerekliliðini de %41'den %7'lere indirdiðini göstermektedir (13). An

-kara Üniversitesi Týp Fakültesi Çocuk Ürolojisi Bilim Dalý'nda benzer þekilde erken TAK ve antikolinerjik te

-davi uygulayarak takip ettiðimiz yüksek riskli hasta gru

-bunda da augmentasyon sistoplastisi gerekliliði %57.1'den %16.6 ya düþmüþtür (14). Bu hastalarýn ta

-kibinde halen pek çok merkezde ürodinamik deðerlen

-dirim ve buna göre takip ve tedavi yaklaþýmý esas alýn

-maktadýr. Ancak mutlaka akýlda bulundurulmasý gere

-ken bir kaç nokta söz konusudur; Özellikle yenidoðan ve infantil dönemde yapýlan ürodinamik çalýþmalara ait normal deðerler çok net deðildir ve bu yaþ grubunda myelodisplazili hastalarýn ürodinamik özelliklerini orta

-ya ko-yan çok az sayýda çalýþma mevcuttur. McGuire ve ekibinin artýk klasikleþen çalýþmasýnda 7 yýllýk takip so

-nucunda myelodisplazili hastalarýn çoðunda detrüsör arefleksisi geliþmekte, komplians belirgin azalmakta ve sfinkterik denervasyon nedeni ile sabit, ancak artmýþ bir çýkým direnci ortaya çýkmaktadýr (10). Takipde unutul

-mamasý gereken bir diðer nokta bu çocuklarýn nöro-ürolojik özelliklerinin, özellikle ilk 12 ay içerisinde ol

-mak üzere, hýzla deðiþebileceðidir. Sillen ve ekibinin post-natal 1, 4 ve 10. ayda yaptýðý ürodinami çalýþmala

-rýnda olgularýn %40'ýnda özellikle kompliansda azalma þeklinde bir deðiþikliðin gözlendiði belirtilmektedir (15). Bu deðiþiklikler genellikle çocuðun boyunun uza

-masý sýrasýnda, medülla spinalisin (geçirilen cerrahiden kaynaklanan yapýþýklýklar nedeni ile) gerilmesine baðlý olarak ortaya çýkmakta ve benzer þekilde boy uzamasý

-nýn hýzlý olduðu puberte döneminde de görülebilmek

-tedir. Bazen ürodinamik deðiþiklikler gergin spinal kor

-dun ilk bulgularý olabilmekte ve Tarcan ve arkadaþlarý

-nýn çalýþmasýnda da belirtildiði gibi, erken müdahale ile gerginlik düzeltildiði takdirde olgularýn %25 kadarýnda alt üriner sistem fonksiyonlarý normale dönmektedir (16).

(4)

TEDAVÝ

Ýlk taný anýnda düþük kaçýrma basýncýna sahip, yani yük

-sek riskli gruba girmeyen infantlar, TAK uygulanma

-dan takip edilebilirler. Bu hastalarda 6 ayda bir üriner ultrason ve yýllýk ürodinamik takipler yapýlmalýdýr. Ul

-trasonda üriner sistem dilatasyonu saptanmasý, ateþli ÜSE ya da ürodinamide yüksek depolama ya da kaçýr

-ma basýnçlarý saptandýðýnda veya belirgin rezidüel idrar varlýðýnda antikolinerjik tedavi ve/veya TAK baþlan

-malýdýr.

Yüksek riskli hasta grubunda en erken dönemde TAK ve antikolinerjik tedavi baþlanmalýdýr. TAK sýklý

-ðý genellikle 3 saatte bir olarak ayarlanýr. Ancak TAK ile boþaltýlan idrar miktarýnýn hastanýn güvenli, yani düþük basýnçla depolayabildiði idrar miktarýndan fazla olma

-masý gerekir. Baþlanan tedavinin etkisini görmek amacý ile 6-8 hafta sonra kontrol ürodinamisi yapýlmalý, bek

-lenen yanýt alýnmýþ ise 6. ayda ultrason ve yýllýk ürodi

-namik takipler yapýlmalýdýr. Baþlangýç video-ürodina

-mik deðerlendiriminde reflü saptanan olgularda mutla

-ka antibiyotik profilaksisi baþlanmalýdýr. TAK nedeni ile bu hastalarýn %60-80'ninde bakteriüri saptanmakta

-dýr (6). Bu bakteriüri asemptomatik olduðu sürece ya da kültürde E.coli dýþýnda, Proteus, Pseudomonas, veya Klepsiella gibi farklý bir bakteri üremedikçe tedavi edil

-memelidir.

Antikolinerik tedaviye raðmen mesane içi basýnçla

-rý düþmeyen, antikolinerjik alamayan ya da TAK uygu

-lamasý gereken, ancak ailenin TAK uygulayamadýðý ye

-nidoðan ya da infant hasta grubunda vezikostomi geçi

-ci bir çözüm sunmasý açýsýndan iyi bir alternatif olabi

-lir.

Oral Farmakoterapi: Antikolinerjik tedavide ilk alter

-natif 0.1-0.15 mg/kg, günde 3 doz þeklinde verilen ok -sibutinin hidroklorid dir. Yan etkisi nedeni ile bu ilacý ala

-mayan hasta grubunda benzer etkiye ama daha düþük yan etkiye sahip tolterodin tartrate 0.1 mg/kg, gün dozu ile verilebilir. Tolterodinin henüz çocuklarda kullanýmý için FDA onayý olmamasýna raðmen bu ilacýn çocuklar

-da güvenli yan etki profili ile etkinliðini belirten çalýþ

-malar mevcuttur (17). Ayrýca hem oksibutinin'in hem de tolterodin'in yavaþ salýnýmlý uzun etkili formlarý eriþ

-kin hastalar için kullanýma girmiþtir. Özellikle yavaþ sa

-lýnýmlý oksibutinin, farmakokinetiði nedeni ile, günde 3 kez alýnmasý gereken ve bu nedenle ailelerde uyum güç

-lüðüne yol açan standart oksibutinin ile ayný etkiye, an

-cak çok daha yüksek tolerabiliteye sahiptir. Bu, nöroje

-nik olmayan iþeme disfonksiyonlu 25 çocuk hastada retrospektif olarak yapýlmýþ olan bir çalýþma ile de gös

-terilmiþtir (18). Düþük komplianslý yüksek basýnçlý me

-sanelerde, kompliansý arttýrmak ve basýncý düþürmek amacý ile daha birçok oral ilaç olup çoðu henüz, özel

-likle çocuk hasta grubunda, çalýþma aþamasýndadýr. Özellikle trospium hidroklorid eriþkin aþýrý aktif mesane

-sinde randomize çalýþmalar ile desteklenmiþ ve ulusla

-rarasý kontinans cemiyeti tarafýndan önerilen bir ilaçtýr. Ýspanya'dan yapýlan bir çalýþmada, nörojenik olmayan iþeme disfonksiyonlu çocuk hasta grubunda 2 eþit doz

-da (10-25 mg/gün) verilen oral trospium'un düþük yan etki profili ile etkin bir tedavi olduðu gösterilmiþtir (19).

Ýntravezikal Tedavi: Oral antikolinerjik tedaviyi hiç

-bir þekilde tolere edemeyen çocuklarda intravezikal te

-davi denenebilir. Bu þekilde 5mg'lýk oksibutinin tableti 30 ml izotonik solüsyon ile sulandýrýlýp sonda ile mesa

-neye verilebilir. Bu uygulama günde 3 kez tekrar edilir. Ýntravezikal oksibutinin'in hýzla absorbe edildiði ve oral uygulanýmdan daha yüksek serum seviyeleri elde edildi

-ði gösterilmiþtir (20). Bu uygulama ile yan etkilerden sorumlu tutulan ve oral alým sonrasý karaciðerde ortaya çýkan N-desetil oksibutinin ortaya çýkmadýðý için ilaç hastalar tarafýndan çok daha iyi tolere edilmektedir (20). Ýntravezikal uygulaným sýrasýnda elektrik akýmý uy

-gulanarak ilacýn intravezikal alýmý arttýrýlabilmektedir (electromotive drug administartion: EMDA) (21).

Her ne kadar spina bifida hasta grubunda uygula

-nýmlarý ile ilgili pek literatür olmasa da vaniloid resep

-tör agonistleri olan kapsaisin ve özellikle resiniferotoksin mesanede myelinize olmayan C liflerini desensitize ederek etki ederler. Bu ilaçlar, gelecek için umut veren bir tedavi alternatifi olabilir.

Ýntravezikal olarak uygulanan diðer bir tedavi yön

-temi, A toksini enjeksiyonlarýdýr. Botulinum-A toksini sinir kas kavþaðýnda asetil kolin salýnýmýný se

-lektif olarak engelleyerek etki göstermektedir. Öncele

-ri detrüsör-sfinkter dissinerjili e-riþkin hastalarda dýþ sfinktere uygulanmýþ ve baþarýlý, ancak kalýcý olmayan sonuçlar elde edilmiþtir. Sonraki yýllarda bu tedavinin myelodisplazili çocuk hasta grubunda da uygulanabile

-ceði gösterilmiþtir. Yüksek basýnçlý mesaneleri olan 17 myelodisplazili çocukta mesane içinde 30-40 noktaya, yaklaþýk 300 ünite botilinum-A toksini enjekte edilmiþ ve 2-4 hafta sonraki kontrol ürodinamilerinde kompli

-ansda ve maksimal mesane kapasitesinde belirgin an

-lamlý artýþlar tespit edilmiþtir (22). Bu tedavi ile ilgili be

-lirgin yan etki bildirilmemiþtir. Ýntravezikal Botulinum-A toksini tedavisinin en önemli sorunu etkinin geçici olmasý ve tekrar uygulama gerekliliðidir. Ancak özellik

-le ciddi alt üriner sistem disfonksiyonu ve yüksek ba

(5)

-terapiye yanýt vermeyen hasta grubunda yaþ nedeni ile augmentasyon sistoplastisi için beklemek gerekiyorsa zaman kazanmak amacý ile uygulanabilecek bir tedavi

-dir. Benzer þekilde çok yüksek riskli mesaneleri olan ye

-nidoðan ve infant hasta grubunda oral alým yeterli de

-ðilse ya da aile uyumu oral tedavi için tam de-ðilse intra

-vezikal Botulinum-A toksini uygulamasý zaman kazan

-dýracak, faydalý bir tedavi alternatifi gibi durmaktadýr.

Nöromodülasyon, Elektriksel Stimülasyon: Elek

-triksel stimülasyon istenen bir iþlevin (çizgili sfinkter kontraksiyonu, detrüsör kontraksiyonu) direkt aktivas

-yonu için uygulanýr. Ýntra-anal elektrostimülasyon ile inhibitör nöronal yollarýn aktivasyonu saðlanarak art

-mýþ detrüsör aktivitesinin ve buna baðlý inkontinansýn tedavi edilebildiði bildirilmiþtir. Mesane izotonik solüs

-yon ile doldurulup, transüretral bir elektrokateter yardý

-mý ile intravezikal stimülasyon yapýlabilir. Transkütanöz elektriksel sinir stimülasyonu (TENS) sakral bölgenin transkütanöz stimülasyonu ile, inhibitör yollarýn akti

-vasyonun saðlar. Ayný iþlem anterior tibial sinirin stimü

-lasyonu ile de saðlanabilinir (SANS: Stoller Afferent Nev -re Stimulation). Duysal ve veya motor iþlevlerin indi-rekt yoldan modifiye edilmesi ise nöromodülasyon olarak tanýmlanýr. Nöromodülasyonun direkt etki yolu bilin

-memektedir. Kalýcý implantlar ile yapýlan sakral sinir modülasyonu bu grup içerisine girmektedir. Nörosti

-mülasyon/modülasyon tekniklerinin, özellikle myelo

-displazili çocuk hasta grubunda, uzun dönem sonuçla

-rýný bildiren kontrollü çalýþmalar mevcut deðildir. Bu nedenle konservatif tedavi alternatiflerine yanýt verme

-yen, cerrahi için aday hastalarda denenebilecek yöntem

-ler olarak durmaktadýrlar. Nörojenik iþeme disfonksi

-yonu olan çocuklarda idrar kaçýrma önemli bir problem teþkil etmekte ve hastanýn hayat kalitesini belirgin ola

-rak azaltmaktadýr. Bu çocuklara yaklaþýmda temel amaç üst üriner hasarýnýn önlenmesi ise de çocuðun kontinan hale gelmesi de bir o kadar, hatta bazen aileler için çok daha fazla önem arz etmektedir. Burada önemli nokta idrar kaçýrmanýn nedeninin kesin olarak ortaya konma

-sýdýr. Eðer idrar mesane içi basýnçlarýn yüksekliði nede

-ni ile ya-ni mesane depolama fonksiyonunun bozukluðu nedeni ile kaçýyor ise, mesane basýnçlarýnýn düþürmeye yönelik tedaviler çok büyük olasýlýkla kontinansý da sað

-layacaktýr. Eðer mesane düzgün boþal(týl)amýyor ise bu durum da dolup taþma þeklinde bir inkontinansa yol açacaktýr. Bu tip hastalarda düzenli TAK uygulamalarý ile mesane boþaltýlýrsa kontinans da saðlanacaktýr. Ýzole çýkým direnci, yani sfinkter yetersizliðine baðlý inkonti

-nanslar nörojenik iþeme disfonksiyonlu hastalarda te

-davisi en zor olan bozukluktur. Mesane çýkým direncini arttýran bir takým ilaçlar örneðin alfa reseptör agonist

-leri (efedrin, pseudo-efedrin) denenebilir. Ancak baþarý þansý düþüktür.

Cerrahi Tedavi: Nörojenik kökenli sfinkter yetmezlik

-lerinde subüretral madde enjeksiyonlarý ile ilgili de yüz güldürücü sonuçlar bildirilmemektedir. Bu tip hastalar

-da kontinansý saðlayabilmek için çoðunlukla cerrahi gi

-riþimlere gerek kalmaktadýr. Burada unutulmamasý ge

-reken çok önemli bir nokta; mesane çýkým direncini art

-týrmaya yönelik cerrahi uygulamalar sonrasýnda, mesa

-ne depolama fonksiyonunun artan çýkým direnci -nede

-ni ile bir anda bozulabileceðidir. Bu durumun operas

-yon öncesi çok iyi deðerlendirilmesi gerekmektedir. Bu

-na raðmen nörojenik iþeme disfonksiyonlu bir hastada mesane çýkýþ direncini arttýracak bir cerrahi planlanýyor ise en güvenli yöntem eþ zamanlý mesane büyütme ameliyatý (augmentasyon sistoplastisi) yapmak olacaktýr. Bu yazý dahilinde mesane çýkým direncini arttýran cerrahi tekniklerin detaylarýna girilmeyecektir. Ancak çoðun

-lukla nörojenik kökenli sfinkter yetmezliklerinde konti

-nansý saðlayabilmek için mesane çýkýmýna (boynuna) daha agresif giriþimler yapmak gerekmektedir. Bu bazý hallerde üretral yoldan TAK uygulamalarýný ciddi an

-lamda zora sokmaktadýr. Bu durumda kontinansdan fe

-dakarlýk yapýlmadan gereken cerrahi teknik uygulanma

-lý, ancak mesaneye ya da augmente segmente kateterize edilebilen alternatif bir kanal yerleþtirilmelidir. Oral ya da intravezikal tedaviye raðmen kompliansý artmayan, mesane içi basýnçlarý düþmeyen, üst üriner sitemi risk altýnda bulunan hastalarda mesane kapasitesini arttýr

-mak ve depolama basýnçlarýný düþürmek amacý ile cer

-rahi olarak mesane büyütme ameliyatlarý gerekli olmak

-tadýr. Bu amaçla çok çeþitli teknikler tarif edilmiþtir. Bunlarýn detaylarýndan bu yazýda bahsedilmeyecektir. En klasik yöntem de-tübülerize bir gastrointestinal seg

-mentin kullanýlmasý ile yapýlan augmentasyon ameliyat

-larýdýr. Bu amaçla en sýk ileum, sigma, ileo-çekal seg

-mentler ya da mide kullanýlmýþtýr. Bugüne kadar yayýn

-lanan birçok seride yeterli kapasiteye ve kompliansa ulaþýlabildiði belirtilmektedir. Her segmentin kendine göre avantajý ve dezavantajý mevcuttur. En temel sorun bu segmentlerin, absorpsiyon ve sekresyon özelliklerin

-den kaynaklanmaktadýr. Bu hastalarda birçok elektrolit bozukluklarý ve metabolik deðiþiklikler [asidoz (ileum, sigma, ileo-çekal), alkaloz (mide) ] ortaya çýkabilir. Ar

-tan mukus sekresyonuna baðlý enfeksiyonlar ve taþ olu

-þumu meydana gelebilir. Mide kullanýldýðýnda az bir ký

-sým hastada ciddi hematüri dizüri sendromu geliþebilir. Spontan ya da travmatik perforasyonlar ile karþýlaþýlabi

-lir. Daha da önemlisi 10 yýlý aþkýn takibi olan serilerde augmente mesanelerde bir takým neoplastik deðiþiklik

(6)

-man olduðu gibi uygulanan yöntemin hasta için olasý faydalarý, olasý zararlarýnýn önüne geçiyor ise tercih edi

-lecek olan cerrahi uygulamalardýr.

Üreteliyumun korunabildiði ve yukarýda bahsedilen sorunlardan uzaklaþýlabilen diðer birkaç augmentasyon tekniði daha vardýr: Oto-augmentasyonda detrüsör üretel

-yum üzerinden diseke edilerek çýkartýlýr ve adeta büyük bir mesane divertikülü yaratýlýr. Baþarýsý oldukça sýnýrlý bir yöntemdir. Mesane kapasitesi iyi kabul edilen, ancak yüksek depolama basýnçlarý olan hastalarda, mesane içi basýnçlarý düþürmek amacý ile tercih edilebilir. Temel sorun zaman ile bu divertiküler yapýnýn kontrakte ol

-masý ve kapasite ve komplians kaybýdýr. Sero-müsküler kolosistoplastide, mukozasý sýyýrýlmýþ bir de-tübülerize sigmoid segmenti, detrüsörü sýyýrýlmýþ divertiküle üre

-telyum üzerine dikilir. Böylece üre-telyum korunduðu için, metabolik deðiþiklik beklenmez. Üretelyumun ar

-kasý, sero-müsküler barsak duvarý ile desteklendiði için de, üretelyumda kontraksiyon oluþmaz. Ancak son de

-rece ideal gibi görünen bu yöntem ile ilgili iyi sonuçlar sadece bu tekniði tarif eden kiþi ve ekibinden gelmek

-tedir (23). Üreterosistoplastide, mesane kapasitesi de-tü

-bülerize üreter kullanýlarak arttýrýlýr. Klasik teknikte, fonksiyon göstermeyen bir böbrek ve onun üreteri kul

-lanýlýr. Augmentasyon amacýyla üreteliyum ile döþeli bir yapý kullanýldýðý için metabolik komplikasyonu beklen

-mez. Kapasite ve kompliansda çoðunlukla yeterli artýþ saðlanýr. Temel sorun her zaman afonksiyone böbrek ile birklikte olan uygun dilatasyonda üreter segmentle

-rinin olmayýþýdýr. Son yýllarda mesane augmentasyonu için giderek gündeme oturan bir diðer yöntem ise Bos

-ton'dan Dr. Atala ve ekibinin öncülük ettiði doku mü

-hendisliði ürünlerinin kullanýlmasýdýr (24). Bu teknolo

-ji ile, kiþinin kendi üretelyumundan alýnan hücreler kül

-tür ortamýnda çoðaltýlmaktadýr. Daha sonra bir takým polimerlere ekilen bu hücrelere, ayný þekilde çoðaltýlan mesane kas hücreleri de eklenerek kompozit materyal

-ler oluþturulabilmektedir. Köpek çalýþmalarýnda son derece olumlu sonuçlar alýnan bu yöntem ile ilgili, in

-sanlardaki uygulamalara ait iyi sonuçlar da bildirilmeye baþlanmýþtýr.

Nörojenik iþeme disfonksiyonlu hastalarda, yüksek mesane basýnçlarýna baðlý reflü de birlikte izlenebilmek

-te ve pyelonefrit geçirme riskini arttýrmaktadýr. Çoðun

-lukla mesane depolama basýnçlarýnýn düþürülmesi ile reflü kendiliðinden düzelmektedir. Uygun yaklaþýmlara raðmen spontan düzelmeyen reflülerde tek baþýna anti-reflü cerrahi, yüksek baþarýsýzlýk oranlarý nedeni ile tav

-siye edilmemektedir. Bu hastalarda sub-üreterik enjek

-siyon tekniði akýlcýl bir yaklaþým olarak görünmektedir. Augmentasyon gereken ve birlikte reflüsü olan olgular

-da -da çoðunlukla augmentasyon-dan sonra reflü kendi

-liðinden düzelmekte, ve eþ zamanlý anti-reflü cerrahiye gerek kalmamaktadýr (25).

Barsak Problemlerine Yaklaþým: Nörojenik iþeme

disfonksiyonu olan hastalarýn hemen hepsinde eþlik eden barsak boþaltým problemleri de bulunmaktadýr. Alt üriner sistem ile ilgili sorunlar deðerlendirilirken mutlaka barsak problemleri de birlikte deðerlendirilme

-li ve tedavi edilme-lidir. Genel-likle ilk 2 yaþta çocuk bez

-li iken, bekle ve gör þek-linde bir yaklaþým izlenir. Bu ço

-cuklarýn çoðunda barsaðýn yeterli boþalmamasýna, yani kronik konstipasyona baðlý, sýzma tarzýnda bir gaita ka

-çýrma öyküsü vardýr. Eðer barsaklar belli bir düzende boþaltýlabilirse, gaita kaçýrmada çok belli oranda azala

-caktýr. Baþlangýç yaklaþýmý sývý alýmýnýn regüle edilmesi ve fiberden zengin bir diyete geçilmesidir. Her gün ay

-ný öðünden sonra çocuðun tuvalete oturtulmasý defe

-kasyonu kolaylaþtýracak bir yaklaþýmdýr. Ýlk deðerlendi

-rimde fekal taþlaþma varsa bu manuel olarak boþaltýl

-malýdýr. Daha sonra günlük rektal enemalar yardýmý ile barsaklar boþaltýlmaya çalýþýlmalýdýr. Bir kez bu durum saðlandýktan sonra oral laksatif uygulamalarýna geçile

-bilir. Oral uygulamada polietilen glikol içeren elektrolit

-siz solüsyonlar ya da laktuloz kullanýlabilir. Tüm kon

-servatif yöntemlere raðmen, konstipasyonu devam eden çocuklarda Malon tarafýndan 1990'da tarif edilen ACE (antegrade continence enema) uygulanabilir (26). Bu yöntemde çekuma, sýklýkla apendiks kullanýlarak, kateterize edilebilir bir kanal yerleþtirilir ve bunun diðer ucu cilde aðýzlaþtýrýlýr. Buradan musluk suyu ya da mus

-luk suyu-gliserin karýþýmý gibi solüsyonlar verilerek günlük yýkamalar yapýlarak barsaklarýn boþalmasý saðla

-nýr. ACE tek baþýna yapýlabileceði gibi, çoðunlukla alt üriner sistem rekonstrüksiyonu gereken olgularda, bu ayný seansda gerçekleþtirilebilir.

Seksüel Fonksiyon ve Fertilite: Nörojenik mesane

disfonksiyonu ile doðan çocuklarda gerek nöroþirürjik ve ortopedik yaklaþým, gerekse ürolojik yaklaþýmýn iler

-lemesi sonucu bu çocuklarýn pek çoðu seksüel olgunluk yaþlarýna gelmektedir. Bu çocuklarýn %30 kadarýnda er

-ken puberte izlenmektedir (4). Nedeni tam olarak bilin

-memekle birlikte eþlik eden hidrosefaliye baðlanmakta

-dýr. Özellikle kýzlarda menarþ 10 yaþ öncesinde bile iz

-lenebilmektedir. Bu çocuklarda LH-RH analoglarý kul

-lanýlarak puberte geciktirilmektedir. Kýzlarda reprodük

-tif fonksiyon nöronal deðil hormonal kontrol altýnda olduðundan çoðunlukla normal fertilite ve hamilelik söz konusudur. Kýzlarda seksüel sensasyon ve orgazm nörolojik seviyeye baðlý olup korunmuþ olabilir. Spina bifidalý bir annenin çocuðunda spina bifida olma olasý

(7)

-lýðý normalden daha yüksek olup mutlaka hamilelikten 3 ay önce profilaktik folik asit baþlanmalýdýr. Hamilelik söz konusu ise bu hastalarda deforme pelvik yapý nede

-ni ile sezaryen tercih edilmelidir. Eðer geçirilmiþ bir alt üriner sistem rekonstrüksiyonu mevcutsa sezaryen sýra

-sýnda bir üroloðun da bulunmasý faydalý olacaktýr. Ha

-milelik döneminde, altta yatan mesane disfonksiyonu nedeni ile, bu kýzlarda üriner sitem enfeksiyonu geliþme riski yüksek olup yakýn takibi gerekmektedir. Erkekler

-de ise ereksiyon ve ejekülasyon kompleks nörolojik kontrol altýnda bulunmakta ve myelodizplazili hastala

-rýn çoðunda ejekülasyon ve ereksiyon problemleri orta

-ya çýkmaktadýr. Nörolojik lezyon seviyeleri Sakral-1 ve altýnda olan hastalarda bu sorunlara daha az rastlan

-maktadýr. Spina bifidalý 10 erektil disfonksiyonlu erkek üzerinde yapýlan bir çalýþmada, elektro ejekülasyon ile elde edilen sperm örneklerinde azoospermi ve testis bi

-yopsi örneklerinde ise "Sertoli cell only" saptanmýþtýr (27). Ayrýca travmatik spinal lezyonlarý olan erkeklerde elektro ejekülasyon ile elde edilen sperm örneklerinde de sperm kalitesinin düþük olduðu bulunmuþtur (28).

Spina bifidalý hastalardaki erektil disfonksiyon Ýn

-tra-korporeal enjeksiyonlar gibi konvansiyonel yöntem

-lere cevap verebilmektedir (29). Uygun doz azaltýmý ile birlikte Sildenafil kullanýlabilmektedir. Bir çalýþmada hastalarýn %80'nin 50mg'a yanýt verdikleri, sadece bir hastada 100 mg'a çýkmak gerektiði bildirilmektedir (30). Myelodisplazili hastalarda artmýþ lateks allerjisi söz konusu olup, korunma amaçlý prezervatif kullanýlacak ise lateks içermemesine dikkat edilmelidir.

NÖROJENÝK OLMAYAN ÝÞEME BOZUKLUKLARI

Ýdrar kaçýrma þikayeti, çocuk ürolojisi polikliniklerine baþvuran hastalarýn çok önemli bir kýsmýnda mevcut

-tur. Yedi yaþýna kadar gelmiþ kýzlarýn %6'sýnda, erkekle

-rin de %3.8'de gündüz idrar kaçýrma problemi ile kar

-þýlaþýlýr (31). Ýdrar kaçýrma inkontinans olarak adlandý

-rýlýr. Burada belirli (küçük) bir miktar idrar kaçmasý söz konusudur. Normal miksiyon gerçekleþmemektedir. Anatomik (ekstrofi-epispadias, ektopik üreter, üretral valv vb.) ve nörojenik (myelodisplazi vb.) nedenler ekarte edildikten sonra, inkontinans genellikle mesane depolama ve/veya boþaltým fonksiyonlarýndaki bir bo

-zukluða baðlýdýr. Ýdrar kaçýrma gece ya da gündüz mey

-dana gelebilir. Bu grup hastalýklar genel olarak "fonksi -yonel iþeme bozukluklarý" olarak adlandýrýlýr. Ýnkontinans olmadan da, iþeme ile ilgili þikayetler (sýkýþma, sýk ya da seyrek iþeme, bekletme vb.) fonksiyonel iþeme bozuk

-luðunu düþündürmelidir. Fonksiyonel iþeme bozukluk

-larýnýn asýl önemi sýklýkla ÜSE ve veziko-üreteral reflü ile birlikte görülmesidir. Fonksiyonel iþeme bozukluk

-larýnýn varlýðýnda normal alt üriner sistem dinamikleri bozulmakta ve buna sekonder ÜSE insidansý artmakta

-dýr. Benzer þekilde tedaviye cevap vermeyen bakteriyel persistanslarda ya da rekürren ÜSE geliþiminde de alt

-ta ya-tan iþeme bozukluklarý önemli bir yer tutmak-tadýr. Reflü ile iþeme bozukluðu arasýnda da bir birliktelik vardýr. Olgularýn %15-50 kadarýnda reflü ve iþeme bo

-zukluðunun birlikte görüldüðü bildirilmektedir (32). Ýþeme bozukluðu -çok yüksek depolama ve boþaltým basýnçlarýna yol açmadýkça- sýklýkla reflüye yol açan esas sebep deðildir. Bununla birlikte, marjinal yeterlilik

-teki üreter orifislerinde reflü geliþimini kolaylaþtýrmak

-ta, daha da önemlisi reflünün spontan düzelme þansýný belirgin olarak azaltmaktadýr. Ýþeme bozukluðunun te

-davisi reflünün spontan düzelmesini hýzlandýrmaktadýr (33). Veziko-üreteral reflü varlýðýnda, iþeme bozukluðu ÜSE sýklýðýný da arttýrdýðý için, bu çocuklar daha sýk pyelonefrit geçirmektedirler. Ayrýca, iþeme bozukluðu

-na sýklýkla fekal boþaltým (elimi-nasyon) problemleri de eþlik etmektedir (burada neden-sonuç iliþkisi tartýþmalý

-dýr). Ýþeme bozukluðu ile birlikte, kronik konstipasyon varlýðýnda, gastrointestinal floradaki potansiyel bakteri sayýsý artmakta bu da enfeksiyonlarý kolaylaþtýrýcý bir faktör olarak rol oynamaktadýr. Bu bilgilerden de anla

-þýlacaðý üzere fonksiyonel iþeme bozukluklarý sadece can sýkýcý olarak algýlanabilecek gündüz altýný ýslatma nedeni olmaktan çok, renal fonksiyon kaybýna dahi yol açabilecek ciddi bir klinik tablodur.

Fonksiyonel Ýþeme Bozukluklarý: Bu grup genel

olarak mesane depolama ve boþaltým bozukluklarý ola

-rak ikiye ayrýla-rak deðerlendirilir. Ancak pratikte çoðu zaman boþaltým bozukluklarý depolama bozukluluklarý ile iç içe geçmiþ durumdadýr.

Sýkýþma sendromu ve sýkýþma inkontinansý: Depo

-lama bozukluklarý içerisinde bulunmaktadýr. Gün içeri

-sinde sýk ve ani olarak ortaya çýkan iþeme ihtiyacý ile ka

-rakterizedir. Çocuk bu sýrada idrar kaçýrmayý engelle

-mek için bir takým idrar tutma manevralarýna (çömel

-me, bacaklarý çaprazlama, perineye basý, penisi sýkma vb.) baþvurur. Bu þekilde, idrar kaçýrmayý pelvik taban kaslarýný kasarak engellemeye çalýþýr. Eðer bu engelle

-meler yeterli olmazsa idrar kaçýrma meydana gelir ki bu sýkýþma inkontinansý olarak adlandýrýlýr. Tipik olarak þi

-kayetler, dikkatin azaldýðý öðleden sonra akþam üzeri saatlerinde artar. Ürodinamik olarak artmýþ mesane ak

-tivitesi ile karakterizedir. Ýþeme normal paternde olup, çoðunlukla rezidü yoktur. Ancak skopi altýndaki incele

(8)

-sane boynu da açýlmakta, idrar hýzla proksimal üretraya geçmekte, ancak pelvik taban kaslarý kullanýlarak idrar kaçýrma engellenmektedir. Ýþte bu sýrada idrar dýþ sfink

-ter hizasýndan mesane içine geri dönmekte, üretral flo

-radaki bakteriler adeta mesane içine saðýlmaktadýr (milk-back fenomeni). Ayrýca, ani artan mesane çýkým direnci mesane boynu ve üretral mukozada iskemiye yol açmaktadýr. Bu durum ÜSE geliþimini son derece kolaylaþtýran bir patofizyolojidir. Artmýþ pelvik taban kas aktivitesi daha önce de belirtildiði gibi defakasyo

-nun geciktirilmesine ve konstipasyona yol açar. Konsti

-pasyona baðlý zaman zaman oluþan gaita kaçaklarý ne

-deni ile, iç çamaþýrlarda kirlenmelere rastlanabilir.

Disfonksiyonel Ýþeme Sendromu: Bu sendromda

iþeme sýrasýndaki detrüsör kontraksiyonlarýna artmýþ pelvik taban kas (sfinkter) aktivitesi ile yanýt verilir. Ya

-ni detrüsör ve sfinkter arasýnda bir uyumsuzluk söz ko

-nusudur. Sýkýþma sendromundan en önemli farký artýk normal iþeme þeklinin bozulmuþ olmasýdýr. Bu duru

-mun niçin geliþtiði net deðildir. Sýkýþma sendromlu has

-talar, sürekli kendilerini sýkarak istemsiz kontraksiyon

-larý engellemeye çalýþtýk-larý için bu tablo içine ilerleye

-bilirler. Ancak bu tek baþýna disfonksiyonel iþeme sen

-dromunun etiyolojisini açýklamaya yetmemektedir. Bu sendrom dahilinde detrüsörde yavaþ-yavaþ bir dekom

-panzasyon ortaya çýkabilmekte ve iþeme kesikli hale gelmektedir. Bu seyirde sendrom bir takým alt baþlýklar ile incelenir;

Stakkato (kesikli) Ýþeme: Detrüsör kontraksiyonu

yeterlidir ancak tekrarlayan pelvik taban kas (sfinkter) kontraksiyonlarýna baðlý miksiyon kesikli olarak yapýlýr. Miksiyon eðrisi uzamýþtýr, ancak devamlýlýk gösterir, akým hiçbir zaman sýfýra düþmez. Rezidü kalabilir, an

-cak þart deðildir.

Fraksiyone (bölünmüþ) Ýþeme: Burada detrüsör

kontraksiyonlarýnda azalma söz konusudur. Sürekli art

-mýþ çýkým direncine karþý kasýlan detrüsörde dekom

-panzasyon baþlamýþtýr. Tek bir defada miksiyonun biti

-rilmesi mümkün olmaz. Akým eðrisi sýfýra kadar düþer, daha sonra ikinci bir detrüsör kontraksiyonu ile akým devam eder. Belirgin rezidü vardýr.

Tembel Mesane Sendromu: Çoðunlukla yukarýdaki

tablonun devamý þeklinde görülür. Çok seyrek iþeme vardýr. Detrüsör kas gücünü yitirir. Miksiyon abdomi

-nal kas kontraksiyonu yardýmý ile yapýlýr. Devamlý dolu olan mesanede, gerime baðlý afferent ileti ve idrar hissi azalýr. Dolup taþma þeklinde idrar kaçýrma vardýr. Rezi

-düel idrar kuraldýr. Sürekli rezi-düel idrar nedeni ile ÜSE riski çok yüksektir. Bir çalýþmada tembel mesane sen

-dromlu kýzlarýn %58'inde ÜSE geliþtiði saptanmýþtýr (34).

Hinmann Sendromu (Nörojenik olmayan nöroje -nik mesane): Düþük kapasiteli ve komplianslý, yüksek

basýnçlý, aþýrý aktif mesane ve belirgin detrüsör-sfinkter uyumsuzluðu vardýr. Disfonksiyonel iþeme sendromu

-nun en son noktasý kabul edilebilir. Bazý araþtýrýcýlar, fraksiyone iþeme þekli ortaya çýktýktan sonra bazý ço

-cuklarýn detrüsörlerinin tamamen dekompanze olarak tembel mesane sendromu geliþtirdiklerini, bazý olgular

-da ise detrüsörün sürekli artmýþ sfinkter aktivitesine karþý hipertrofiye uðrayarak Hinmann sendromuna iler

-lediðini belirtirler. Ancak bu sendroma yol açan, henüz ortaya konulamayan, bir nörolojik defisitin de etiyoloji

-de rol oynayabileceði düþünülmektedir.

Daha sýklýkla görülen yukarýdaki sendromlarýn dý

-þýnda, daha nadir izlenen özellikli durumlarda da vardýr.

Vajinal Ýþeme: Özellikle þiþman, bacaklarý kapalý ola

-rak iþeyen kýzlarda görülür. Ýdrar önce vajene dolar, sonra çocuk ayaða kalkýnca iç çamaþýrlar ýslanýr. Bu ço

-cuklarýn alafranga tuvalete ata biner gibi ters oturmala

-rýnýn saðlanmasý bile çoðu olguda sorunu çözmeye ye

-ter. Muayenede labial adezyon olmadýðý ekarte edilme

-lidir.

Gülme (Giggle) Ýnkontinans: Neredeyse tamamen

kýzlarda görülen bu durumda gülme sýrasýnda mesane aniden ve tamamen boþalýr. Nedeni tam belli deðildir. Sýkýþma sendromu komponentleri eþlik edebilir. Bu du

-rumda antikolinerjik tedaviden fayda görülebilir. Saf formunda ise aralarda hiç semptom yoktur. Bu olgular

-da zaman içerisinde spontan düzelme beklenir. Fonksi

-yonel olarak katapleksiye eþlik eden bir diðer formunda metil-fenidat gibi nörostimülanlar ile baþarýlý sonuçlar bildiren kontrolsüz çalýþmalar mevcuttur.

GENEL DEÐERLENDÝRÝM

Bu çocuklar deðerlendirilirken iyi bir öykü, özelikle iþe

-me öyküsü ve fizik muayene çok önemlidir. Mümkün

-se 2 ya da 3 günlük bir iþeme çizelgesi tutulmalýdýr. Bu çi

-zelge çocuðun aldýðý sývý miktarýný, bunun gün içindeki daðýlýmýný, tuvalete gitme sýklýðýný ve idrar kaçýrma sa

-atlerini ve miktarýný daha objektif olarak ortaya koyma

-yý saðlayacaktýr. Ýþeme öyküsü ile birlikte mutlaka, defe

-kasyon alýþkanlýklarý, konstipasyon veya obstipasyon ve iç çamaþýrlara gaita bulaþýp bulaþmadýðý sorgulanmalý

-dýr. Mesane için irritan olan gýda alýmý (kafeinli içecek

-ler, kola, çikolata, limon, portakal suyu vb) sorgulanma

-lýdýr. Ýdrar bekletme alýþkanlýðý olup olmadýðý üzerinde özellikle durulmalýdýr. Fizik muayenede, rutin muayene

(9)

sonrasý dýþ genitaller kontrol edilmelidir. Erkeklerde, meatal stenoz, fimozis, kýzlarda labial adezyon olup ol

-madýðý kontrol edilmelidir. Ýdrar kaçýrmaya baðlý özel

-likle kýzlarda perine hiperemik ve hassas olabilir. Bu sý

-rada anal tonus ve refleksin kontrolü, sakral aksýn bü

-tünlüðü hakkýnda fikir verebilir. Sýrt muayenesinde, lumbo-sakral bölgede kýllanmada artma, pigmente ne

-vus varlýðý, lipom, dermal sinüs ya da gluteal yarýklarda asimetri, altta yatan okkült bir nörolojik patolojiyi dü

-þündürebilir. Þüpheli olgularda lumbo-sakral grafi ile kompleks spina bifida veya komplet ya da inkomplet sakral agenezi olup olmadýðý araþtýrýlabilir. Muayene sonrasý idrar tetkik ve kültürü ile enfeksiyon varlýðý kontrol edilmelidir. Spot idrarda bakýlan kalsiyum-kre

-atinin oraný izole dizürisi olan olgularda altta yatan hi

-perkalsiüriyi açýða çýkarabilir.

Tüm iþeme bozukluðu olan çocuklar (tercih edilen çocuðun 4 yaþýnýn üzerinde olmasýdýr) idrar akým hýzý ve rezidüel idrar ölçümleri ile incelenmelidir. Bu þekil

-de boþaltým eðrisin-den iþeme bozukluðunun tipi ve re

-zidü kalýp kalmadýðý anlaþýlabilir. Mümkünse bu incele

-me 2 ya da 3 kez tekrarlanmalýdýr. Baþlangýçta yapýlacak olan bir üriner sistem ultrasonu, üst üriner sitem dila

-tasyonu varlýðý, mesane duvar kalýnlýðý, hatta konstipe çocuklarda rektum çapý hakkýnda bilgi verecektir. Üst üriner sistemi normal olan çocuklarda daha rahat bir yaklaþým mümkün olurken, dilatasyon söz konusu ise daha ileri basamaklara geçmek gerekli olacaktýr. Þüphe

-li sýrt muayenesi olan çocuklar, nörolojik kusur sapta

-nanlar veya direk grafide kompleks spina bifida ya da sakral agenezi saptanan olgularda medülla spinalisi de

-ðerlendirebilmek amacý ile lumbo-sakral MR istenmeli

-dir. Böylelikle, altta yatan bir gergin kord sendromu, in

-tradural lipom ya da kalýn filum terminale gibi patoloji

-ler açýða çýkartýlabilir (35). Nörojenik olmayan iþeme disfonksiyonu þikayetleri ile baþvuran çocuklarda rutin video-ürodinamik inceleme yapýlmasý gerekliliði sýkça tartýþýlan konulardan bir tanesidir. Buradaki en önemli sorun, videoürodinamik incelemelerin çocuklar için ol

-dukça invaziv olmasýndan kaynaklanmaktadýr. Son ça

-lýþmalar, bu olgularda detaylý iþeme öyküsü, idrar akým hýzý ölçümleri ve ultrason ile elde edilen sonuçlarýn, ürodinami sonuçlarý ile korale olduðu ve bu olgular için ürodinamik incelemelerin taný ve tedavide ek bir fayda saðlamadýðý þeklindedir (36). Ancak, nörojenik iþeme disfonksiyonu þüphesi varsa, konservatif tedaviye yanýt alýnamýyor ise, üst üriner sistem hasarlanmasý söz ko

-nusu ise, herhangi invaziv bir giriþim (intravezikal boti

-linum-A toksini enjeksiyonu vb) planlanýyor ise ya da akademik amaçlý çalýþmalarda objektif veri elde edebil

-mek amacý ile kullanýlacak ise video ürodinamik incele

-melerin yeri tartýþmasýzdýr.

GENEL TEDAVÝ PRENSÝPLERÝ

Sýkýþma sendromlu ya da sýkýþma inkontinanslý çocuk

-lar antikolinerjik tedaviden fayda görmektedirler. Bu te

-davi ile artmýþ mesane aktivitesi normale dönmektedir. Antikolinerjik tedavide kullanýlan ajanlar ve uygulama yöntemleri nörojenik iþeme disfonksiyonu baþlýðý altýn

-da detaylý anlatýlmýþtýr. Önemli bir nokta antikolinerjik tedavinin yan etkileridir. Kabýzlýk, sýcak basmasý, aðýz kuruluðu ve bir takým psiþik bozukluklar ortaya çýkabi

-lir. Özellikle, kabýzlýk üriner enfeksiyon riskini de arttý

-racaðý için dikkatli olunmasý gerekir. Ayrýca antikoliner

-jik tedavi alan hastalarda düzenli aralar ile rezidüel idrar miktarlarý da kontrol edilmelidir.

Disfonksiyonel iþeme sendromlu hasta grubunda en önemli basamak artmýþ pelvik taban aktivitesini azaltabilmektir. Eðer bekletme alýþkanlýðý varsa bu mut

-laka kýrýlmaya çalýþýlmalýdýr. Enfeksiyon, hiperkalsiüri ya da mesane için irritan gýda varlýðýnda oluþan dizüri nedeni ile çocuk idrar bekletiyorsa bunlar tedavi edil

-melidir. Zamanlý idrar yapma (2 saat'te bir kere) alýþ

-kanlýðýnýn kazandýrýlmasý çok önemlidir. Eðer rezidü varsa zamanlý idrar yapmaya ikili idrar yapma alýþkanlý

-ðý da eklenmelidir. Çocuk tuvalette, bacaklarýný açarak, kendini sýkmadan oturmalý ve ayaklarý yere ya da bir ba

-samaða deðebilmelidir. Disfonksiyonel iþemeyi tetikle

-yen olayýn sýkýþma sendromu olduðu düþünülüyorsa te

-daviye antikolinerjikler eklenebilir. Ancak dikkatli rezi

-dü takibi yapýlmalýdýr.

"Bio-feedback", disfonksiyonel iþeme tedavisinde oldukça baþarýlý ve kalýcý sonuçlar vermektedir. Burada amaç kiþiye spesifik fizyolojik bir süreç ile ilgili anýnda bilgi verilmesidir. Tanýmdan da anlaþýlacaðý üzere "bio-feedback" için uygun hastalarýn yeterli kognitif fonksi

-yona eriþmiþ yaþta olmasý gerekir. Bu amaçla idrar akým hýzý, sfinkter EMG'si ya da detrüsör basýncý kullanýlabi

-lir. En pratik yöntemlerden birisi çocuða iþerken pelvik taban kaslarýný nasýl gevþetmesi gerektiðini öðretebil

-mek için eþ zamanlý idrar akým eðrisinin (ya da sesini) kullanýlmasýdýr (37). Benzer þekilde pelvik taban kasla

-rýný kullanmayý öðretmek için Kegel egzersizleri de ter

-cih edilebilir (37). Bu amaçla interaktif bilgisayar oyun

-larý da kullanýlmaktadýr.

Mesane çýkým direncini azaltmak amacý ile alfa-re

-septör bloker'leri (örn;0.5-1 mg/gün doksazosin) de önerilmekte ve baþarýlý sonuçlar bildirilmektedir (38). Ayrýca nöromodülasyon ile ilgili çeþitli literatür verileri de mevcuttur.

Rekürren enfeksiyon varlýðýnda ya da reflü birlikte

-liðinde mutlaka profilaktik antibiyotik tedaviye eklen

(10)

ENÜREZÝS NOKTURNA

Taným olarak enürezis, normal iþeme döngüsünün sos

-yal olarak uygun olmayan bir ortamda meydana gelme

-sidir. Uluslararasý çocuk kontinans cemiyetinin (ICCS) tanýmýna göre enürezis: "Beþ yaþ ve üzerindeki çocuk

-larda, ürodinamik açýdan normal bir iþeme eyleminin uygun olmayan bir ortamda gerçekleþmesi" dir. Çocuk

-larda önce gece barsak sonra sýrasý ile günüz barsak, gündüz idrar ve gece idrar kontrolleri kazanýlýr. Genel olarak 2 yaþa kadar gündüz ve 4 yaþ sonuna kadar da gece idrar kontrolü saðlanýr. Nokturnal enürezis genel olarak gece idrar kontrolünün baþlamasý gereken 5 yaþ ve üzerinde, uyku sýrasýnda meydana gelen enürezistir. Sekonder formunda arada yatak ýslatmadan geçen 6 ay ya da daha uzun bir süre varken, primer formda hiç ku

-ru geçen böyle bir süreç yoktur. Enürezis monosempto -matik ise eþlik eden gündüz iþeme þikayeti yok demek

-tir. Polisemptomatik olgularda ise iþeme disfonksiyonuna ait bulgular vardýr. Nokturnal enüretiklerin %80-85 ka

-darý monosemptomatiktir (39). Monosemptomatik nokturnal enürezis erkeklerde kýzlara göre 1.5-2 kez da

-ha fazla görülür.

Enürezis nokturna ile ilgili klasik prevalans deðerle

-ri deðiþmemektedir: Beþ yaþýndaki çocuklarýn %15'i ya

-taklarýný ýslatmaya devam ederler. Yýllýk %15 kadar bir spontan düzelme oraný söz konusudur. Onbeþ yaþýnda

-ki adölasanlarýn %1'inde yatak ýslatma devam etmekte

-dir.

Etiyolojide çok çeþitli görüþ ve teoriler söz konusu

-dur. En klasik kabul edilen ve birçok olguda az ya da çok iç-içe geçmiþ olarak bulunan 3 teori, gece yetersiz ADH salýnýmýna baðlý nokturnal poliüri, azalmýþ fonksiyonel mesane kapasitesi ve uyku faktörüdür. Yapýlan prospektif, kontrollü bir çalýþmada enüretik çocuklarýn %25'inde anlamlý olarak azalmýþ gece vazopressin seviyeleri bu

-lunmuþtur (40). Monosemptomatik nokturnal enüretik çocuklar, gündüz þikayeti olan çocuklardan ayrý bir grup olarak incelendiklerinde fonksiyonel mesane ka

-pasitelerinin normalden farklý olmadýklarý görülmekte

-dir. Bu çocuklarýn gündüz yapýlan sistometrilerinde %16 oranýnda instabilite saptanmýþ ve normalden fark

-lý bulunmamýþtýr (41). Ancak gece sistometrileri ince

-lendiðinde %50 oranýnda instabilite saptanmýþtýr (41). Kontrollü yapýlan uyku çalýþmalarý enüretik çocuklarýn normalden daha derin uyumadýklarýný göstermektedir (41). Ancak son çalýþmalarda bu çocuklarýn uyandýrýl

-malarýnýn daha güç olduðu üzerinde durulmaktadýr. Enürezis nokturnanýn uyku apnesi ile iliþkili olduðunu gösteren çalýþmalar da vardýr. Apne epizodlarýnýn atriel

natriüretik peptid salýnýmýný arttýrarak enürezise yol aç

-týðý düþünülmektedir. Tonsillektomi ya da adenoidekto

-minin bu gruptaki çocuklarda %76 oranýnda enürezisi durduðu bildirilmiþtir (42). Ayrýca maturasyonel gecik

-me, artmýþ mesane aktivitesi ve psikojenik bir takým faktörler de enürezis etiyolojisinde söz konusu olabilir. Anne ve babasý enüretik olan çocuklarýn %77'sinde, sa

-dece anne ya da baba enüretik ise çocuklarýn ise %44'ünde enürezis saptanmýþtýr (43). Ayrýca anne ya da babadaki düzelme yaþý da çocuktaki düzelme yaþýný tah

-min etmede belirleyici olabilir. Enürezis ile ilgili kromo

-zom 8, 12q, 13q ve 22 üzerinde bulunan bir takým gen

-lerin varlýðý ortaya atýldýysa da henüz spesifik bir gen tespit edilememiþtir.

Fonksiyonel iþeme bozukluklarý kýsmýnda anlatýldý

-ðý gibi iyi bir anamnez, iþeme çizelgesi ve detaylý fizik muayene çoðunlukla taný koydurucu olur. Ýdrar tetkik ve kültürü, idrar dansitesini, eþlik eden enfeksiyonu ya da kristalüri varlýðýný gösterebilir. Eðer anamnez, mu

-ayene ve idrar tetkiki monosemptomatik nokturnal enürezis düþündürüyor ise bu noktadan sonra ileri tet

-kik önerilmemektedir. Ancak, idrar akým eðrisi ve rezi

-dü idrar ölçümü disfonksiyonel bir iþemenin olaya eþlik edip etmediðini ortaya koymak için oldukça faydalýdýr. Ýþeme öyküsü ya da idrar akým eðrisi iþeme disfonksi

-yonunu düþündürüyor ise üst üriner sitemin ultrason ile deðerlendirilmesi önerilebilir.

Tedavi: Tedavi için en önemli 2 nokta, çocuðun 5 yaþ

ve üzerinde olmasý ve kuru kalmak için istekli olmasý

-dýr. Aileye özellikle bu durumun her yýl %15-20 oranýn

-da kendiliðinden düzeleceði söylenerek güven verilmeli ve motivasyon saðlanmalýdýr. Özellikle sekonder enüre

-tik olgularda psikojenik faktörlerin önemli rol oynaya

-bileceði ve bunlarýn eliminasyonu söz konusu olmadan tedavinin mümkün olmayacaðý unutulmamalýdýr. Varsa, ÜSE tedavi edilmelidir. Konstipasyonun üzerinde önemle durulmalýdýr.

Genel yaklaþým: Günlük sývý alýmýnýn düzenlenmesi

çok önemlidir. Sývýnýn 2/3'si gündüz saatlerinde alýn

-malý, sývý gýdalar akþam saatlerinde giderek azaltýlmalý ve yatmadan 1.5-2 saat kadar önce mümkünse kesilme

-lidir. Mesane irritasyonu yapabilecek kafeinli içecekler, limon ve portakal sularý gibi irritan içecekler diyetten, en azýnda akþam saatlerinde, çýkartýlmalýdýr. Her ne ka

-dar birçok yazýda kesinlikle önerilmese de, çocuk uyu

-duktan 1.5 saat kadar sonra uyandýrýlarak kaldýrýlmasý ve çiþe tutulmasý bazý olgularda gece ýslatmalarýný belir

-gin olarak azaltabilmektedir. Ancak çocuk kesinlikle ge

(11)

Bugün nokturnal enürezis tedavisinde kontrollü ça

-lýþmalar ile etkinliði gösterilen ve önerilen 2 tedavi me

-todu vardýr; Enüretik alarm ve Desmopressin. Bu 2 yöntemin dýþýnda da birçok yöntem denenmiþ ve bazý

-larýnýn özel bir takým alt gruplarda etkili olduðu göste

-rilmiþtir. Bunlardan davranýþsal tedavi, bio-feedback (üroterapi), mesane germe egzersizleri, hipnoz ve aku

-punktur farmakolojik olmayan yöntemler arasýnda sayý

-labilir. Trisiklik antidepresanlar, sempatomimetikler, prostaglandin inhibitörleri de denenmiþ farmakolojik tedavi alternatifleridir. Özellikle fonksiyonel mesane kapasitesi azalmýþ olan ya da birlikte artmýþ mesane ak

-tivitesi bulunan olgularda antikolinerjikler tek baþýna ya da kombinasyon tedavisi þeklinde faydalý olabilmekte

-dir.

Alarm Tedavisi: Amaç þartlý refleks geliþtirmek ve

enürezis baþladýðý sýrada çocuðu uyandýrarak mesane doluluðunu algýlamasýný saðlamaktýr. Böylelikle noktur

-nal fonksiyonel mesane kapasitesi de artacaktýr. Alarm, kullanýmý ve uyumu hasta için biraz zor bir tedavi yön

-temi de olsa bugün tüm farmakolojik ve davranýþsal te

-daviler içinde uzun dönem baþarýsý en yüksek olandýr. Baþlangýç yanýtlarý (üst-üste kuru geçen 14-21 gece) %60-80 arasýnda verilmektedir (44). Tedavi býrakýldýk

-tan sonra relaps oraný %30'lar civarýndadýr. Ancak alarm tedavisi kullanýp 1 yýl sonra hala kuru kalan ço

-cuklarýn oraný %56 olarak verilirken, baþlangýç tedavisi olarak desmopressini seçenlerde bu oran %18 olarak bulunmuþtur (44). Alarm tedavisi önerilirken, bu teda

-vi ile sonuç alabilmek için ortalama 4-12 haftalýk bir sü

-renin geçmesi gerektiði ve hasta ve ailenin uyumsuzluk nedeni ile yüksek oranda tedaviyi býrakabilecekleri akýl

-da tutulmalýdýr.

Desmopressin: Arginin vazopressin'in daha uzun yarý

ömre sahip sentetik bir analoðudur. Islak geçen gece

-lerdeki azalma oraný %10 ile 90 arasýnda bildirilmekle birlikte ilacý kullanýrken kuru kalma oraný %25'i geçme

-mektedir (41). Relaps oraný yüksek bir ilaçtýr. Kýsa sü

-rede etki ettiði için, semptomatik amaç ile kullanýlabilir ancak çoðunlukla küratif deðildir.

Nokturnal poliürisi gösterilenlerde, gecede 1 kez ve haftada 3 geceden daha az ýslatanlarda, ve yaþa göre gündüz mesane kapasitesi normal olanlarda daha iyi ya

-nýt alýnmaktadýr. Oral tablet ya da nazal sprey olmak üzere 2 formu vardýr. Ýlaç yatmadan 1 saat önce kulla

-nýlmalýdýr. Nazal spreyin baþlangýç dozu 20 mikro-gr (sað ve sola 10 mikro-gr) olup, bu 40 mikro-gr'a kadar yükseltilebilir. Tabletler 0.2 mg'lýk olup, baþlangýç dozu 0.2mg dur. Bu doz 0.6-0.8 mg'a kadar arttýrýlabilir. Te

-daviye yanýt alýnan hastalarda genellikle te-daviye 6 ay

devam edilir ve doz tedrici olarak azaltýlarak tedavi ke

-silir. Tedavi sonrasý relaps geliþecek olur ise ikinci bir 6 ay daha denenebilir. Desmopressin, alarm tedavisi baþ

-lanan çocuklarda baþlangýç döneminde çocuðun kuru kalmasýný saðlamak amacý ile alarm ile kombine kullaný

-labilir. Gece fonksiyonel mesane kapasitesi düþük olan ya da instabilitesi gösterilen olgularda antikolinerjikler ile birlikte uygulanabilir. En sýk yan etkileri; sprey for

-munda ortaya çýkabilen nazal irritasyon, bulantý ve baþ aðrýsýdýr. Çok nadir, ancak daha ciddi yan etkisi ise di

-lüsyonel hiponatremidir. Desmopressin kullanan ço

-cuklarýn akþam sývý kýsýtlamasýna dikkat etmeleri gere

-kir. Aksi takdirde, desmopressin su tutulumunu arttýra

-caðý için hiponatremiye baðlý epiletiform ataklar görü

-lebilir.

Ýmipramin: Uzun yýllardýr enürezis tedavisinde kulla

-nýlmýþ olan bir ilaçtýr. Zayýf antikolinerjik etki ile mesa

-ne kapasitesini arttýrdýðýný, direk düz kas gevþetici etki

-si olduðunu, sempatomimetik benzeri etki ile mesane çýkým direncini arttýrdýðýný gösteren farklý çalýþmalar mevcuttur. Ayrýca ADH seviyelerini arttýrdýðý da belir

-tilmektedir. Baþlangýç yanýt oraný %50, uzun dönem küratif etkisi %25 oranýnda bildirilmektedir (41). Re

-laps oraný oldukça yüksektir. En önemli yan etkisi doz aþýmýna baðlý, öldürücü olabilen, kardiyak aritmilerdir. Kiþilik deðiþiklikleri, anksiyete, uyku bozukluklarý yapa

-bilir. Bu yan etkilerine ve yüksek relaps oranlarýna bað

-lý olarak özellikle ilk basamak ilaç olarak kullaným sýk-lý

-ðý giderek azalmaktadýr.

KAYNAKLAR

1. Aslan AR, Kogan B: Conservative management in ne-urogenic bladder dysfunction. Curr Opin Urol, 12: 473-477, 2002.

2. Nijman RJM: Neurogenic and non-neurogenic bladder dysfunction. Curr Opin Urol, 11:577-583, 2001. 3. Feng WC, Churchill BM: Dysfunctional elimination

syndrome in children. Pediatr Clin North Am, 48(6): 1489-1504, 2001.

4. Bogart GA: Congenital neurogenic bladder dysfunction. ESPU educational committe pediatric urology course book, pp 97-102, 2003.

5. Braren V, Jones W: Sacral agenesis: diagnosis, treatment and follow-up of urological complications. J Urol, 121: 543-547, 1989.

6. Snodgrass WT, Adams R: Initial urologic management of myelomeningocele. Urol Clin North Am, 31: 427-434, 2004.

7. De Jong TPVM: Neurogenic bladder, modern treatment. ESPU educational committe pediatric urology course book, pp 113-116, 2003.

8. Wu HY, Baskin LS, Kogan BA: Neurogenic bladder dysfunction due to myelomeningocele: neonatal versus childhood treatment. J Urol 157(6): 2295-2297, 1997.

(12)

9. Hopps CV, Kropp KA: Preservation of renal function in children with myelomeningocele managed with basic newborn evaluation and close followup. J Urol, 169(1): 305-8, 2003 .

10. McGuire EJ, Woodside JR, Borden TA, Weiss RM: Prognostic value of urodynamic testing in myelodysplas-tic patients. J Urol, 126(2):205-209, 1981.

11. Edelstein RA, Bauer SB, Kelly MD, Darbey MM, Peters CA, Atala A, Mandell J, Colodny AH, Retik AB: The long-term urological response of neonates with mye-lodysplasia treated proactively with intermittent cathete-rization and anticholinergic therapy. J Urol, 154(4):1500-1504, 1995.

12. Teichman JMH, Scherz HC, Kim KD, Kaplan EW: An alternative approach to myelodysplaistic managment: ag-gressive observation and prompt intervention. J Urol, 147: 444-446, 1992.

13. Kaefer M, Pabby A, Kelly M, Darbey M, Bauer SB: Im-proved bladder function after prophylactic treatment of the high risk neurogenic bladder in newborns with mye-lomentingocele. J Urol, 162(3 Pt 2):1068-71, 1999. 14. Arýkan N, Soygür T, Kýlýç Ö: Nörojenik mesane

disfonk-siyonlu çocuklarda konservatif yaklaþým. Türk Üroloji Dergisi, Kongre Özel Sayýsý: SP 103, 2004.

15. Sillen U, Hanson E, Hjalmas K, Jodal U: Development of the urodynamic pattern in infant with myelomeningo-cele. BJU Int, 78: 596-601, 1996.

16. Tarcan T, Bauer S, Olmedo E, Khoshbin S, Kelly M, Darbey M: Long-term follow-up of newborns with mye-lodysplaisa and normal urodynamic findings: is follow-up necessary ? J Urol, 165: 564-567, 2001.

17. Goessl C, Sauter T, Michael T: Efficacy and tolerability of tolterodine in children with detrusor hyperreflexia. Urol, 55: 414-418, 2000

18. Youdim K, Kogan BA: preliminary study of the safety and efficacy of extended release oxybutinin in children. Urol, 59:428-432, 2002.

19. Lopez Pereira P, Miguelez C, Caffarati J, Estornell F, An-guera A: Trospium chloride for the treatment of detru-sor instability in children. J Urol, 170(5):1978-1981, 2003. 20. Massad CA, Kogan BA: The pharmacokinetics of intra-vesical and oral oxybutinin chloride. J Urol, 148: 595-597, 1992.

21. Di Stasi SM, Giannantoni A, Navarra P, Capelli G, Stor-ti L, Porena M, Stephen RL: Intravesical oxybutynin: mode of action assessed by passive diffusion and elec-tromotive administration with pharmacokinetics of oxy-butynin and N-desethyl oxyoxy-butynin. J Urol, 166(6):2232-2236 2001.

22. Schulte-Baukloh H, Michael T, Schobert J, Stolze T, Knispel HH: Efficacy of botulinum-a toxin in children with detrusor hyperreflexia due to myelomeningocele: preliminary results. Urol 59(3):325-328, 2002.

23. Jednak R, Schimke CM, Barroso U JR, Barthold JS, Gon-zalez R: Further experience with seromuscular colocy-stoplasty lined with urothelium. J Urol. 164(6): 2045-2049, 2000.

24. Atala A: Tissue engineering in urologic surgery. Urol Clin North Am, 25(1): 39-50, 1998.

25. Soylet Y, Emir H, Ilce Z, Yesildag E, Buyukunal SN, Da-nismend N: Quo vadis? Ureteric reimplantation or igno-ring reflux duigno-ring augmentation cystoplasty. BJU Int. 94(3):379-80, 2004.

26. Malone PS, Ransley PG, Kiely EM: Preliminary report: the antegrade continence enema. Lancet, 17;336(8725):1217-1218, 1990.

27. Glass C, Soni B: Sexual problems of disabled patients. Br Med J, 318: 518-521, 1999.

28. Lue TF, Tanaglýo EA: Physiology of erection and phar-macological management of impotence. J Urol, 137: 829-836, 1987.

29. Palmer JS, Kaplan WE, Firlit CE: Erectile dysfunction in patients with spina bifida is a treatable condition. J Urol, 164: 958-961, 2000.

30. Woodhouse CRJ, ReilIy JM, Bahadur G: Sexual functi-on and fertility in patients treated for posterior urethral valves. J Urol, 142: 586-588, 1989.

31. Hellstrom AL, Hanson E, Hansson S, Hjalmas K, Jodal U: Micturation habits and incontinence in 7 year old Swedish scholl entrance. Eur J Pediatr, 149: 434-437, 1990.

32. Sillen U, Hjalmas K, Hanson E, Hansson S: Pronounced detrusor hyercontractility in infant with gross bilateral reflux. J Urol 148: 598-599, 1992.

33. Schulman SL, Quinn CK, Plachter N, Komdan Jones C: Comprehensive management of dysfunctional voiding. Pediatrics 103:e31, 1999.

34. Hoebeke P, Van Laecke E, Van Camp C, Raes A, Vanda Walle J: 1000 videourodynamic studies in children with non-neurogenic bladder sphincter dysfunction. BJU Int, 87: 575-580, 2001.

35. Arikan N, Soygur T, Selcuki M, Erden I, Gogus O: Role of magnetic resonance imaging in children with voiding dysfunction: retrospective analysis of 81 patients. Uro-logy. 54(1):157-161, 1999.

36. Soygur T, Arikan N, Tokatli Z, Karaboga R: The role of video-urodynamic studies in managing non-neurogenic voiding dysfunction in children. BJU Int, 93(6):841-843, 2004.

37. Schulman SL: Voiding dysfunction in children. Urol Clin North Am, 31: 481-490, 2004.

38. Austin PF, Homsy YL, Cain MP, Casale AJ, Rink AJ: alp-ha-adrenerjic blockade in children with neuropathic and non-neuropathic voiding dysfunction. J Urol, 162: 1064-1067, 1999.

39. Lawles MR, McElderry DH: Nocturnal enuresis: current concepts. Pediatr Rev, 22(12) 339-407, 2001.

40. Steffens J, Netzer M, Isenberg E et al: Vazopressin defi-ciency in primary nocturnal enuresis:results of a control-led prospective study. Eur Urol 24(3): 366-370, 1993. 41. Mammen A, Ferrer FA: Nocturnal enuresis:medical

ma-nagement. Urol Clin North Am 31: 491-498, 2004. 42. Weider DJ, Sateia MJ, West RN: Nocturnal enuresis in

children with upper airway obstruction. Otolaryngol He-ad Neck Surg, 105 (3): 427-432, 1991.

43. Bakwin H: The genetics of enuresis. In: Kolvin I, Mea-dow Sr, editors. Bladder control and enuresis. London. 73-77, 1973.

44. Blum NJ: Nocturnal enuresis:behavioral treatments. Urol Clin North Am. 31:499-507, 2004.

Referanslar

Benzer Belgeler

ST e/evasyonsuz akut koroner sendrom ile başvuran yük- sek riske sahip, ancak invaziv girişim yöntenıleri ile erken revaskülarizasyon uygulanmayan hastalarda glikoprotein

Boşaltım sistemi başta idrarın oluşumunda temel organ olan sağlı sollu iki çift böbrek, oluşan idrarın miksiyon’a kadar geçen sürede biriktiği organ olan mesane, mesane

• Hemen doğum sonrası olan kanama, doğumdan sonraki ilk 24 saat içinde 500 mlt’den daha fazla kan kaybı olarak tanımlanır.. • Bunun en yaygın nedeni gebelik

zedelenmesi sonucu ortaya çıkan afazi, bireyde zekâ geriliği, bellek bozukluğu, işitme özrü ve konuşma. organlarında bozukluk olmadan konuşma işlevinin yerine

Kanatlılarda, memeli hayvanlarda ve insanda daimi böbrek görevini gören metanephros, oluşması. itibarıyla farklı iki kısımdan

Önerilen ilk sıra tedaviler uyku hijyeni sağlama ve kademeli sonlandırma/sona erdirme veya uyku zamanı geldiğinde uygulanan davranışsal girişimlerle birlikte okul

Başka bir çalışmada afroamerikan ırktan olmanın, ileri yaşta olmanın (sadece erkek cinsiyette), kronik böbrek yetmezliği etiyolojisi- nin, transplantasyon öncesi periton

nem inde şizofreni riski olan çocukların duygu- d urum bozukluğu riski olanlara göre daha fazla pozitif düşünce akışı bozukluğu sergiledikleri, adölesan dönem