• Sonuç bulunamadı

Meşrutiyet Dönemi'nde Beyşehir'de aile kurumu üzerine bir inceleme

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Meşrutiyet Dönemi'nde Beyşehir'de aile kurumu üzerine bir inceleme"

Copied!
90
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİMDALI YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

MEŞRUTİYET DÖNEMİ’NDE BEYŞEHİR’DE AİLE KURUMU ÜZERİNE BİR İNCELEME

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman Prof. Dr. Nuri KÖSTÜKLÜ Haz rlayan› İlknur GEDİK 044202041005 Konya/ 2007

(2)

İÇİNDEKİLER

Sayfa No TABLOLAR LİSTESİ………..III ÖNSÖZ ………IV KISALTMALAR ……….VI GİRİŞ………..1

A. ARAŞTIRMANIN AMACI, ÖNEMİ, MUHTEVASI...1

B. BİR SOSYAL TARİH KAYNAĞI OLARAK ŞER’İYE SİCİLLERİ VE 1873-1902 YILLARI ARASINDAKİ BEYŞEHİR ŞER’İYE SİCİLLERİ ...2

C-BEYŞEHİR’İN KISA TARİHÇESİ...4

BİRİNCİ BÖLÜM TÜRK AİLE YAPISINA GENEL BİR BAKIŞ I.Türklerde Aile Kavram› ...7

II. Meşrutiyet Dönemi’nde Kadının Toplum Hayatındaki Yeri ...9

İKİNCİ BÖLÜM BEYŞEHİR’DE AİLE KURUMUNUN OLUŞUM SÜRECİ I.Nişan………...13

II. Nikâh ...15

A.Bülûğ Muhayyerliği………...17

III. Mehir...20

IV. Eş Sayıları ...22

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM AİLEDE ÇOCUK DURUMU I. Çocuk İsimleri...25

II. Çocuk say s› ›...26

III. Çocuk Haklar› ...29

A. Vasilik,Naz rl k.› › ...29

(3)

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

AİLENİN KÜLTÜREL YAPISI VE AİLEDE YAŞANAN PROBLEMLER

I. Etnografik Özellikler...34

A. Giyim-Kuşam Kültürü ...34

B. Ailenin Yaşadığı Mekan ve Mekanı Oluşturan Eşyalar...36

II. Ailede Yaşanan Problemler: Geçimsizlik ve Boşanma ...40

III.Aileyi Dolayl Yolda› n Etkileyen Problemler: Zina ve Cinayet………...43

BEŞİNCİ BÖLÜM EKONOMİK DURUM I. Kaza Merkezinde Ailenin Ekonomik Durumu ...46

II. K rsal Kesimde Ailenin Ekono› mik Durumu ...48

III. Fiyatlar ...54

A. Gayri Menkul Fiyatlar›...54

B. Menkul Fiyatlar›...56

SONUÇ...63

KAYNAKÇA...66

(4)

TABLOLAR LİSTESİ

S ra › Tablo Ad › Sayfa ________________________________________________________________________

1-1875-1888 Yılları Arasında Beyşehir’de Şer’iye Sicillerine Göre Erkeklerin Eş Sayıları ...23

2- Çok Eşli Erkeklerin Özellikleri ...23

3- Tereke Kayıtlarında En Çok Geçen Erkek ve Kız Çocuk İsimleri ...25

4-1875-1888 Yılları Arasında Beyşehir Şer’iye Sicillerine Göre Ailelerin Çocuk Sayısı ...27

5-1875-1888 Yılları Arasında Beyşehir’in Merkezinde ve Köylerinde Yaşayan Ailelerin Çocuk Say lar› ›...27

6- Müslim ve Zimmî Terekelerindeki Bazı Eşyaların Tablosu ...39

7- Beyşehir’de Oturan Ailelerin Ekonomik Durumu ...46

8- Beyşehir’e Bağlı Nahiye ve Köylerde Oturan Ailelerin Ekonomik Durumu ...48

9-Beyşehir Kazası’nda 1875-1888 Y llar Aras› › ›nda Baz Hububat ve G da Maddelerinin› › Fiyatlar › ...58

10- Beyşehir Kazası’nda 1875-1888 Y llar Aras nda Hayvan Fiyatlar› › › › ...59

11-Beyşehir Kazası’nda 1875-1888 Yılları Arasındaki Bazı Giyim Eşyaları ile Eşyalarda Kullanılan Kumaşların Fiyatları...59

12-Beyşehir Kazası’nda 1875-1888 Yılları Arasında Evlerin İç Döşemesinde ve Mutfakta Kullanılan Eşyalar ile Fiyatları...61

(5)

ÖNSÖZ

Tarih bilimi geçmişte oluşturulmuş medeniyetler, kültürel birikimler, kurulmuş siyasî

ve ekonomik ilişkiler ve savaşlar gibi pek çok unsurla etkileşim halindedir. Hiç şüphe yok ki, tarih bilimi ile bu unsurların etkileşimi insan ve insan davranışları sayesindedir. Öyleyse geçmişe anlam kazandıran varlık insandır. Aynı şekilde insan da geçmişiyle anlam kazanır. Geçmiş yaşantılar yoluyla kazanılan deneyimler aslında insanın bugününü inşa eder.

Tarihteki insan deneyimleri ve bu deneyimlerin sonucunda kazan lan nitelikler aile › yap s yla yak ndan alakal d r. Bilhassa Türk tarihi ve kültürü aç s ndan bu durum› › › › › › › daha çok geçerlidir. Türk insanı için ailenin kutsallığı ve vazgeçilmez oluşu herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Geçmişten günümüze Türk insanının gelişimi öncelikle ailede aldığı terbiye ile eşdeğer görülmüştür. Bu bakımdan günümüzde de geçerliliğini sürdürmekte olan bir gerçek vardır. Bu gerçek de bireyin değer yargılarının, tutumlarının, kişisel tercihlerinin, ilgilerinin aslında içinde yetiştiği ailenin değer yargıları, tutumları, kişisel tercihleri, ilgileri olduğu gerçeğidir. Başka bir ifadeyle tarihsel olaylar ve birikimleri › inşa eden asl nda ailelerdir.›

Bu araştırma Meşrutiyet Döneminde Osmanlı ailesinin nasıl bir durum arz ettiğini Beyşehir kazası çerçevesinde ortaya koyan bir çalışmadır. Bu çalışmada 1875-1888 y lla› r n › › kapsayan üç şer’iye sicili esas alınmıştır. Bu siciller sayesinde Beyşehir ailesinin oluşumundan sona ermesine kadar olan geleneksel yap s › › bütün yönleriyle açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır1.

Çalışmamız esas itibariyle bir girişten ve beş bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde; araşt rman n amac , önemi, muhtevas ;› › › › genel olarak şer’iye sicilleri ve Beyşehir Şer’iye Sicilleri üzerine verilen kısa bir bilgiden sonra Beyşehir’in tarihsel gelişimi üzerinde durulmuştur.

Birinci bölümde, önce araştırmaya genel bir bakış açısı kazandırmak için geçmişten günümüze kadar olan Türk aile yap s hakk nda› › › k sa › bilgi verilmiştir. Sonras nda › Osmanl › toplumunun kapılarının batıya açıldığı dönem olan 19. yüzyılda Türk kad n n n › › › toplumsal rolü ve etkinliği, dönemin genel karakteri göz önünde bulundurularak anlatılmaya çalışılmıştır. İkinci bölümde, Beyşehir’de ailenin oluşum süreci ele al narak, › hukuksal yapt r mlar › › ve geleneklerin bu sürece nasıl yön verdiği üzerinde durulmuştur. Bu suretle nişanlanma,

1

Bizim bu araştırmamızdan daha önce, Hüseyin Muşmal tarafından hazırlanmış benzer bir çalışmanın da varlığını burada belirtmenin faydalı olacağını düşünüyoruz: Hüseyin Muşmal, XIX. Yüzyılın İlk Yarıs nda › Beyşehir ve Çevresinin Ekonomik Yapısı (1790-1864), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, Konya 2005. Muşmal, bu araştırmasında XIX. yüzyılın ilk yarısında Beyşehir kazasının sosyo-ekonomik durumunu ele almıştır. Bizim çalışmamız ise XIX. yüzyılın son çeyreğinde Beyşehir’de aile kurumu üzerinedir.

(6)

nikâh, eş sayısı ve mehir gibi meseleler sicillerdeki ilgili belgelerin yorumlanmas yla › açıklığa kavuşturulmuştur.

Üçüncü bölümde, Beyşehir ailesinde çocuklar n › aile içindeki konumlar ;› çocuklara konulan isimler, çocukların niceliği ve ailelerin çözülmesinden sonraki evrede çocuklar n › sahip olduklar haklar çerçevesinde › aydınlatılmaya çalışılmıştır.

Dördüncü bölümde, Beyşehir ailesi etnografik özellikleri ve aile içi yaşanan problemler bakımından ele alınmıştır. Bölümde bir Türk ailesinde ne tür eşyaların tercih edildiği ve boşanmanın hukukî yönü, neticeleri tereke kayıtları ve boşanma davaları sayesinde tahlil edilmiştir.

Beşinci ve son bölümde ise, Beyşehirli ailelerin ekonomik faaliyetleri çerçevesinde gelir seviyeleri incelenmiş ve terekelerde yer alan taşınmazlar ile tüketim mallarının fiyatları değerlendirilmiştir. Son olarak çalışmamızda kullandığımız kaynakların listesini ihtiva eden bir Kaynakça ile bölümler içerisinde anlatılan konulara kaynak teşkil eden baz› dava örneklerine yer veren Ekler k sm yer almaktad r.› › ›

Bu çalışmamda emeği geçen ve çalışmam esnasında yardımını ve desteğini benden esirgemeyen ve beni bu çalışmaya yönlendiren değerli hocam ve tez danışmanım Prof. Dr. Nuri KÖSTÜKLÜ’ye öncelikle çok teşekkür ediyorum. Yine çalışmam esnasında deneyim ve bilgilerinden yararlandığım değerli hocalarım Doç. Dr. Alaaddin AKÖZ ve Prof. Dr. Bayram ÜREKLİ’ye de teşekkür borçluyum. Ayr ca burada bahsedilmesi gereken ancak ismini › unutmuş olabileceğim herkese de şükranlarımı arz ediyorum.

(7)

KISALTMALAR

a.g.e. Ad geçen eser› a.g.m Ad geçen makale› b. Bin

Başk. Başkanlık Bkz. Bak n z › ›

BŞS Beyşehir Şer’iye Sicili bt. Binti

C. Cilt

C.ahir Cemaziyelahir C.evvel Cemaziyelevvel Cm Santi metre

DİA Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi H. Hicrî

Kg Kilogram M. Milâdi

MEB Milli Eğitim Bakanlığı No Numara

OSAV Osmanlı Araştırmaları Vakfı R. ahir Rebiyülahir

R.evvel Rebiyülevvel S. Say›

SOBED Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi S.Ü Selçuk Üniversitesi

T.C. Türkiye Cumhuriyeti

TDAV Türk Dünyası Araştırmalar Vakf› › TSE Türk Standartlar Enstitüsü›

TTK Türk Tarih Kurumu Vs. Vesaire

Yay. Yay nlar› ›

(8)

GİRİŞ

A. ARAŞTIRMANIN AMACI, ÖNEMİ, MUHTEVASI

Bir araştırma yapılırken hangi amaçla hareket edilirse araştırmanın çerçevesi de o amaca göre çizilmiş olur. Biz bu araştırmaya başlarken sosyal tarih serüvenimizin kahraman › olan “aile”nin hep merak edilen, çoğu kez yanlış yorumlanabilen ve bugüne kadar yapılmış araştırmalarda önemi göz ardı edilen yönlerini açıklığa kavuşturmamız gerektiğini düşündük. 19. yüzy l Osmanl s ’nda› › › Meşrutiyet döneminin siyasi ve sosyal vechesiyle arz ettiği öneme ve şiddete binaen de araştırmamızın zaman sınırını çizdik.

Bilindiği üzere araştırmalar hizmet ettikleri amaç doğrultusunda önemlidir. Bu durum bizim araştırmamız açısından da böyledir. Zira ailelerin toplumlar için arz ettiği önem ortadad r.› Çünkü toplumsal yap içinde › aile, bireylerin sağlıklı bir kişilik gelişimine ve huzurlu ve düzenli bir dünya yaşantısına sahip olabilmeleri bakımından vazgeçilmezdir. Bu noktada bireylerin huzuru ve refah devleti de olumlu yönde etkile› yecektir.

N. Köstüklü, “Osmanlı Devleti’nin süratle inkişâfının ve gelişmesinin sırları içerisinde öncelikle Osmanl›-Türk ailesinin rolü aranmalıdır. Aynı şekilde, Osmanlı’nın çöküş sebeplerini, şimdiye kadar tarih kitaplarında sayıla gelen klasik sebeplerin ötesinde, muhakkak ki aile müessesesinin ve insan n deje› nere olmas nda görmek laz md r.› › ” diyerek ailenin devletler için arz ettiği öneme vurgu yapar2. Nitekim devletlerin tarihine yön veren şahsiyetlerin her birinin bir ailenin üyesi olduğu ve başka bir aile oluşturmaya da adaylığı düşünüldüğünde netice değişmez.

Bütün bu aç klamalardan sonra › araştırmanın muhtevasını anlamak zor olmayacaktır. Buna göre 1875-1888 y llar n kapsayan a› › › raştırmamızda, Beyşehir’de ailelerin nişanlanma ve evlenme gelenekleri, kar›- koca aras ndaki mal ayr m rejimi, › › › her zaman ön yarg larla › gündeme getirilen eş sayısı, kadın tarafından kullanılan boşanma hakkı, ailenin demografik yap s , › › çocuklar n aile i› çinde sahip olduklar› haklar, çocuklara verilen isimler, sosyal statüyü yans tm› as bak m ndan› › › kullan lan u› nvanlar ve ekonomik durum, kullanılan eşyalar ile fiyatları gibi çok önemli hususlar sosyal, kültürel ve ekonomik yönleri ile ortaya konulacakt r› . Bu sayede İslam hukukunun uygulamaları da Türk aile yapısı çerçevesinde anlaşılacaktır. Çünkü bu çalışma hazırlanırken İslam hukuku doğrultusunda kararların yer aldığı ve yerel tarih araştırmaları için birinci derecede önemli bir kaynak olan şer’iye sicillerinden öncelikli olarak yararlanılmıştır.

2

(9)

B. BİR SOSYAL TARİH KAYNAĞI OLARAK ŞER’İYE SİCİLLERİ VE

1875-1888 YILLARI ARASINDAKİ BEYŞEHİR ŞER’İYE SİCİLLERİ

Şer’iye sicilleri, kadıların devlet merkeziyle yaptığı yazışmalar; halkın şikayet ve dilekleri; al m› -satım işlemleri; ikrar, hibe; ölüm nedeniyle yap lan tereke taksimatlar› ›; narh fiyatlar› ile mahalli idarelere ait hukukî düzenlemeler olarak kabul edilen ferman ve hükümlere ait kay tlar › › ihtiva eden ve bölgesel mahkemelerde kronolojik bir s ra ile tutulan › defterlerdir3.

Mahkeme tutanakları olarak şer’iye sicillerinin ortaya çıkışı aslında hukukî bir ihtiyacın neticesidir. Nitekim kadının karara bağladığı ilam ve hüccetlerin ve resmî yazıların kaydedildiği bu defterler, söz konusu belgelerin bir nüshas üzerinde sahtekârl k yap lmas › › › › olasılığına karşı bir tedbir olduğu gibi ihtiyaç halinde de müracaat etmeyi kolaylaştırıyordu4.

Osmanlı hukukuna ilişkin araştırmalarda şer’iye sicillerinden yararlan lmamas› › büyük eksiklik olur. Çünkü bu siciller tetkik edildiğinde Osmanlı hukukunun kaynakları, İslam hukuku hükümlerine ne derece riayet edildiği, örfî hukukun uygulanma alanlar› ve padişahlar ile baz devlet adamlar n n yetkileri › › › açıklığa kavuşur5. Bu bak mdan › eski mahkeme kararlar n n tutanak defterleri› › olarak da ifade edilen şer’iye sicillerinin ait olduğu dönemlerdeki ve günümüzdeki önemi tartışılamaz. Bu siciller; XV. asr n ikinci yar s ndan › › › başlayarak, XX. asrın ilk çeyreğine kadar gelen Türk tarihini, Türk içtimai hayatını, Türk iktisat ve siyasi hayat n yak ndan ilgilendirmekte ve bu nedenle Türk kültür ve tarihinin › › › temel kaynaklarından birini teşkil etmektedir6. Daha aç k bir biçimde izah etmek gerekirse, › şer’iye sicilleri ihtiva ettiği belgelerden dolayı özel hukuk (aile ve şahıs hukuku); kamu hukuku (ceza, icra-iflas, usul hukuku ve mâli hukuk); iktisâdi hayat; sosyal yap›; idari ve askeri teşkilât aç s ndan› › son derece önemli kaynaklard r›7.

Şer’iye sicillerinde miras hukukunu ihtiva eden belgeler muhallefat listeleri de denilen tereke kay tlar d r.› › › Ö. Barkan tereke kay tlar n n › › › muhtevâs›n › “Bu listelerde ölenin cenaze masraflar ile borçlar› ›, vasiyetlerinin yerine getirilmesi için lüzumlu olan meblağlar ayr ayr › kaydedildikten sonra, geriye kalan eşya ve bu eşyanın fiilî olarak satışından elde edilen

3

Ahmet Akgündüz, Şer’iye Sicilleri, C.I, TDAV Yay., İstanbul 1988, s.12; Said Öztürk, Askeri Kassama Ait Onyedinci Asır İstanbul Tereke Defterleri, İstanbul 1995, s.21; Ömer Barkan, “Edirne Askeri Kasamına Ait Tereke Defterleri (1545-1659)”, Belgeler, Türk Tarih Belgeleri Dergisi, C.III, S.5-6, TTK, Ankara 1966, s.1.

4

Ahmet Akgündüz, “İslam Hukukunun Osmanlı Devleti’nde Tatbiki: Şer’iye Mahkemeleri ve Şer’iye Sicilleri”, Türkler, C.X, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, s.59.

5

Akgündüz, Şer’iye Sicilleri, s.13-15.

6

Öztürk, a.g.e., s.21; Akgündüz, Şer’iye Sicilleri, s. 11.

7

(10)

paralar, mirasçılar arasında şer’i miras kaidelerine göre taksim ve tevzî edilmiş olurdu”.8 diyerek açıklamıştır. Buna göre tereke kay tlar ndaki bilgiler sayesinde ailelerin refah seviyesi › › ve kullandıkları eşyalar ile kişilerin toplumsal statüsü, mal varlıkları ve aile yapısı kolayca anlaşılır9.

Şer’iye sicillerinde tereke kayıtlarından başka nişan, nikâh, vasilik, naz rl k, nafaka, › › boşanma gibi yine aile hukukuna ilişkin pek çok davayla karşılaşmak mümkündür. Bu kay tlardan › Osmanl a› ilesi için geçerli olan, İslam hukuku çerçevesindeki uygulamalar › rahatl kla gözlemleyebili› riz.

Son olarak araştırmamızda yararlandığımız şer’iye sicilleri üzerinde durmak istiyoruz. Bu şer’iye sicilleri 1875-1888 yılları arasındaki dönemi kapsayan üç defterden oluşmaktadır. İlk defterin genel numaras› 244, özel numaras ise H22’dir.› 1875-1878(1292-1295) y llar › › aras ndaki mahkeme kay tlar n ihtiva eden › › › › defterin ebat 19X51,5› cm, sayfa say s 195› › olarak tespit edilmiştir. Üç defter aras nda en iyi okunabilen defterlerden biridir. Defterde yer alan › davalar çeşitlilik arz eder. Buna göre defter, nişandan ayrılma, buluğ muhayyerliği, evlenme, boşanma (genellikle bâyin talak ve muhala’a), geçimsizlik, vasîlik, naz rl k,› › nafaka, cinayet, yaralama, alacak ve miras anlaşmazlığı gibi konuların karara bağlandığı davaların yanı sıra tereke taksimlerinden oluşur.

245 genel ve H22 özel numaral ikinci defter › 69 sayfadan oluşur ve defter ebat yine › 19X51,5 cm’dir. Defterin hem Bölge Yazma Esreler Kütüphanesi’nden al nan CD’sinde hem › de fotokopisinde baz belgeler› , yaz lar› silik çıktığı için okunamamaktadır. 1876-1879 (1293-1297) tarihli kayıtlardan oluşan bu defterde tereke kayıtları ve bu kayıtların ihtiva ettiği vasî atamalar ndan › başka yer yer alacak ve miras anlaşmazlığı davalarına rastlanmaktadır. Dolayısıyla defterin ihtiva ettiği belgeler 244 numaralı sicil kadar çeşitlilik arz etmez.

Genel numaras › 246, özel numaras D25 olan son defter ise 18X42,5cm eba› t nda ve 54 › sayfad r. › 1885-1888(1303-1306) tarihleri aras ndaki › mahkeme kay tlar› ından oluşmaktadır. Yaz lar genellikle okunakl d r. Defterde› › › ki vasîlikle alakalı dört dava ve boşanmanın neticesi olarak gerçekleşen bir nafaka davası dışındaki belgelerin çoğunluğunu tereke kayıtları oluşturmaktadır.

244 ve 245 Numaralı Beyşehir Şer’iye Sicillerini Ankara Milli Kütüphane’deki, 246 Numaralı Beyşehir Şer’iye Sicilini ise Selçuk Üniversitesi Merkez Kütüphanesi’nin ilgili bölümündeki suretlerinden çektirilen fotokopilerini çalışmamızda kullandık. Ayr ca › 244 ve

8

Barkan, a.g.m., s.2.

9

(11)

245 numaral defterlerin › Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi’nden temin ettiğimiz CD’lerinden büyük ölçüde yararland k› .

C. BEYŞEHİR’İN KISA TARİHÇESİ

Beyşehir dolayı tarihinin M.Ö. 6000-7000 y llar› ına kadar indiği belirlenmiştir. Beyşehir çevresinin, Anadolu’da tarihi cilalı taş çağına kadar indiği saptanabilen say l › › bölgelerden biri ve eski çağlardan beri yoğun ve gözde bir yerleşim bölgesi olageldiği, özellikle höyüklerinden anlaşıl r›10.

Eskiçağ’da Pisidya adıyla bilinen Beyşehir uzun süre Hititlerin(M.Ö. 1700) egemenliğinde kalmıştır. Hititler bölgede önemli kalıntılar bırakmışlardır. Zaman zaman Sümer, Mısır ve Asur devletlerinin saldırılarına da uğrayan çevre, M.Ö. 1200 y llar nda › › Firiglerin, M.Ö. VII. yüzyılda Lidlerin ve M.Ö. 120 yılında da Romalıların eline geçmiştir11. Beyşehir dolayı, Türklere geçinceye kadar yaklaşık 12 yüzyıl Roma-Bizans yönetiminde kalmıştır. Roma İmparatorluğu M.S. 395’de ikiye bölününce yöre Doğu Roma(Bizans) İmparatorluğu içinde yer almıştır12.

Beyşehir bölgesinde Türklerin görünmeye başladığı dönem 11. yüzy l n sonlar na› › › doğrudur. Melikşah’ın valisi Süleyman Şah’ın Bizans’tan Konya’yı almasıyla birlikte Pisidya(Beyşehir) Selçuklu hâkimiyetine geçmiştir. Selçuklu Sultan III. G yaseddin › › Keyhüsrev’in uç beylerinden biri olan Seyfettin Süleyman Bey Beyşehir’i idâri merkez yaparak Eşrefoğulları Beyliği’ni kurmuştur. Tarihçiler Beyşehir’in altın çağını Eşrefoğulları Beyliği döneminde (1277-1326) yaşadığı görüşünde hem fikirdirler13. Beyşehir’de 1288 y l nda bir kale ve 1297 y l n› › › › da da kendi adını taşıyan bir câmi(Eşrefoğlu Camii) yaptıran Süleyman Bey’in ölümünden sonra beyliğin başına oğlu Mehmet Bey geçmiştir. Eşrefoğulları Beyliği bunun oğlu II. Süleyman Bey zamanında, 1326 yılında İlhanlıların Anadolu genel valisi Demirtaş’ın şehri ele geçirmesiyle ortadan kalkmıştır14.

Beylik yıkıldıktan sonra İlhanlılardan Eratnalılar’a geçmiş olan Beyşehir, bir süre de Hamitoğullarının hâkimiyetinde kald ktan sonra› I. Murat Akşehir, Beyşehir, Karaağaç ve Isparta vilayetlerini Hamitoğlu Hüseyin Bey’den satın almıştır15. Bundan sonra Beyşehir Osmanl hâkimiyetindedir. Ancak bu hâ› kimiyet Osmanl ’y › › Karamanoğulları ile devaml bir ›

10

Bilal Eyüboğlu, Dünden Bugüne Beyşehir, Kuşak Ofset, Beyşehir 1979, s. 9.

11

İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleriyle Beyşehir Tarihi, Erzurum 1991, s.2-3; Eyüboğlu, a.g.e., s.8.

12

Eyüboğlu, a.g.e., s.15.

13

Konyal , › a.g.e., s.12; Mehmet Akif Erdoğru, Osmanlı Yönetiminde Beyşehir Sancağı(1522-1584), Kültür Sanat Yay.,İstanbul 2006, s.39; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, Ankara 1998, s.58; Eyüboğlu, a.g.e., s.29.

14

Erdoğru, a.g.e., s.40-41.

15

(12)

şekilde karşı karşıya getirecekti. Çünkü Beyşehir, Karamanoğulları gücünün idari merkezleri olan Konya ve Karaman şehirlerine çok yak nd› ›16.

I. Murat Balkanlarda fetihlerde bulunurken Karamanoğlu Alaaddin Bey, bu yerleri ele geçirmiştir. I.Murat Karamanoğulları üzerine sefere çıkmış ve Beyşehir’i yeniden ele geçirmiştir. I.Murat’ın Kosova’da şehit düşmesinden sonra Karamanoğlu Alaeddin Bey bu toprakları geri almıştır. Osmanlı tahtına geçen oğlu Yıldırım Bayezid’in, Karamanoğulları üzerine çıktığı sefer sonucunda yapılan anlaşma ile Çarşamba suyu iki beylik aras n› da s n r › › tayin edilmiştir. Ancak Alaeddin Bey bu topraklar üzerindeki emelinden vazgeçmeyerek 1392 y l nda Anadolu B› › eylerbeyi Kara Timurtaş’ı esir almıştır. Bu olay üzerine Y ld r m Bayezid › › › Karaman vilayeti üzerine tekrar yürümüş, Beyşehir ve Seydişehir Osmanl topraklar aras na › › › yeniden katılmıştır. 1402’de Ankara savaşında Yıldırım Bayezid’in Timur’a yenilmesiyle bu topraklar Timur taraf ndan › Karamanoğlu Mehmet Bey’e verilmiştir. Çelebi Sultan Mehmet, Anadolu’da birliği sağladıktan sonra 1414 yılında Karaman vilayeti üzerine yaptığı sefer neticesinde Beyşehir, Seydişehir ve Akşehir ve Bozkır tekrar Osmanlıların eline geçmiştir. Karamanoğlu Mehmet Bey’in ölümünden sonra bu toprakların yönetimi onun oğlu İbrahim Bey’in eline geçmiştir. İbrahim Bey tahta geçmesindeki yardımlarından dolayı ve anlaşma gereğince Beyşehir ve Hamideli’ni II. Murat’a vermek zorunda kalmıştır. 1435 y l nda › › Karamanoğlu İbrahim Bey II. Murat ile yapmış olduğu anlaşmayı bozmuş, Beyşehir’i geri almıştır. II. Murat Karaman üzerine çıktığı seferle Beyşehir’i tekrar ele geçirerek Karamanoğlu İsa Bey’e vermiştir. Fatih Sultan Mehmet’in tahta oturmas n f rsat bilen › › › İbrahim Bey Beyşehir ve Seydişehir’i tekrar Karamanoğulları toprakları arasına katmıştır. Fatih Sultan Mehmet bu olay üzerine Karaman üzerine sefere çıkmıştır. Bundan sonra 1466 y l ndaki › › ikinci Karaman seferiyle Fatih, İçel hariç bütün Karaman topraklarını ele geçirmiştir17. Bu suretle Beyşehir kesin bir biçimde Osmanlı topraklarına katılmıştır.

Bu tarihten itibaren Beyşehir Karaman vilayetinin bir sancağı olarak idare edilmeye başlamıştır. Beyşehir sancağı Beyşehir şehri ve Seydişehir şehri olarak iki kazaya ayrılmıştır. Beyşehir kenti 1507 yılında on iki mahalleye sahiptir, 1584 y l nda › › ise bu sayı on beşe

16

Erdoğru, a.g.e., s.61.

17

(13)

çıkmıştır18. Beyşehir, sancak merkezi olma özelliğini 1864’teki İdare-i Vilayet Islahat › neticesinde kaybetmiş ve Liva-i Konya’ya bağlı bir kaza olmuştur19.

1868-1914 Konya Vilayeti Salnâmeleri’ni inceleyen O. Akandere, salnâmelerin verdiği bilgilere göre Beyşehir’in idari ve mülki teşkilat ile belediyecilik yönünden oturmuş bir teşkilata sahip olduğunu belirtir. Buna göre o tarihlerde şehirde müslüman ahalinin yanında Rum ve Ermeniler gibi gayrimüslim ahali de yaşamaktadır20. Beyşehir, bağlık bahçelik bir yer olup her türlü meyve ve sebze yetiştirilmektedir. Hayvanc l k ve yan ürünleri, › › sanayi, balık ticareti ile un değirmenciliği önemli sanayi kollarını oluşturmaktadır. Her ne kadar meslek grupları hakkında verilmiş bir bilgi olmasa da çok say da dükkâ› n ve mağazanın bulunmas ,› Beyşehir’de iç ticaretin oldukça canlı ve çeşitli olduğu kanaatini uyandırmaktadır. Şehirde çok sayıda medresenin yanında modern anlamda eğitim yapan iptidaiye ve rüştiye okullarının varlığı söz konusudur21.

Beyşehir’in Osmanlı kazaları arasındaki önemini Meşrutiyet döneminde de koruduğu yapılan araştırmalarla ortaya konulmuştur. Sultan II. Abdülhamit’in, II. Meşrutiyet öncesi son sadrazamı olan Avlonyalı Ferit Paşa, Konya Valiliği(1898 -1902) sırasında Beyşehir Kazas ’na › giderek Konya Ovas ’n n sulanmas nda Bey› › › şehir Gölü’nden faydalanmanın yollarını aramış, Konya’dan Beyşehir’e giden bir şose yolun yapımına çalışmış ve bir belediye binas ile › silahhâne inşa ettirmiştir22.

B. Eyüboğlu’nun da belirttiği üzere Beyşehir genel çizgileri ile İç Anadolu’nun geleneksel toplum özelliklerini gösterir. Buna karşılık ilçe halkının değişim ve gelişime açık olan sosyal bir yapısı ve yaşantısı vardır. Aile ilişkileri örnek sayılabilecek özellikler gösterir. Boşanma oranı çok düşük olup; aileler genellikle 5-6 nüfuslu kalabal k › ailelerdir23.

18

Bu mahalleler, Eşrefoğlu Mahallesi(Cami-i Şerif Mahallesi), Subaşı mescidi Mahallesi, Emenler(diğer adı: Halife veya Hac Ivaz) Mahallesi, Asilbeyi Mahallesi, Kuy› umcu Mahallesi (Zergerân Mahallesi), İbrahim Ağa Mahallesi, Meydan Mahallesi(Hacı Armağan Mahallesi), Kadı Muhyiddin Mahallesi, Yeltan Mahallesi, Seydi Ali bin Ali Bey Mahallesi, Debbağlar Mahallesi, Kapu mescidi Mahallesi ile Dalyan, Hoca Sinan ve Musalla mahalleleriydi: Erdoğru, a.g.e.,s.189.

19

Bilal B. Alperen, Beyşehir ve Tarihi, Konya 2003, s.46-47.

20

1879’da Beyşehir’de 17 Ermeni ve 73 Rum’un varlığı söz konusudur: Alperen, a.g.e., s.49.

21

Osman Akandere, “Konya Vilayet Salnamelerine Göre Beyşehir Kazas ”, › I. Uluslar arası Beyşehir ve Yöresi Sempozyumu Bildiri Özetleri, Beyşehir-2006, s.76.

22

Abdülhamit Kırmızı, “Beyşehri’nden Paşa Geçti: Vali Ferid Paşa ve Beyşehir’de Umur- Nafia’n n › › Terakkiyat ”, › I. Uluslar arası Beyşehir ve Yöresi Sempozyumu Bildiri Özetleri, Beyşehir 2006, s.1.

23

(14)

BİRİNCİ BÖLÜM

TÜRK AİLE YAPISINA GENEL BİR BAKIŞ

I.Türklerde “Aile” Kavram›

Aile bütün cemiyetlerin içerisinde ahlâki ve toplumsal kurallarla oluşturulmuş en küçük müessesedir24. İ. Kafesoğlu’na göre cemiyetlerin her birinin kendine özgü bir aile nizam vard r› › ve aile içi münasebetler cemiyetlerin sosyal ve hukuki yönlerine yans r›25. Dolay s yla k› › ültürü nesilden nesile aktaran da ailelerdir26. Nitekim tarih bunun kan tlar yla › › doludur. Öyleyse Türk cemiyetinin tekâmül çizgisinin başlang c olan Türk ailesi de Türk › › tarihinin akışı içerisinde aranmalıdır.

Eski Türk cemiyetinin ilk sosyal birliği olan Türk ailesi ile ilgili bilgiler ilk kez Orhun Kitabelerinde yer alır. Bu kitabelerde boyları meydana getiren, “oguş” denilen “aile”den ve “urug” denilen “aileler birliği”nden bahsedilir27.Türk ailesinin Türklerin kurduklar › devletlerin ve orduların çekirdeği oluşu tarih boyunca değişmemiştir. Nitekim tarihteki bütün Türk devletlerinin -Oğuz boyları(ailesi)’ndan Osmanl› hanedân na› (ailesi) kadar- bir ocaktan (aile) ortaya ç k› mış ve devlet olma çabalar n aile unsuruyla› › birleştirmiş olduklar bilinen bir › gerçektir28.

Türklerde aile içi ilişkiler asla töreden bağımsız olmamıştır. Töreye göre Türk ailesinde oğulu yetiştirme baban n, k z y› › › etiştirme ise annenin göreviydi. Bu bağlamda kız anasına oğlan babasına çekmeliydi. Babaya “kang”, anneye ise “ög” deniliyordu29. Öte yandan Türklerde ailenin bölünmemesine verilen önemden olsa gerek evlenen oğul babasından izin almadan evden ayr lamazd . › › Evlenmede ise ana ve babanın rızası şarttı. Evlenirken k z n › › babas›na kal n denilen bir ödeme yap l rd .› › › › Ancak kalın, evliliği al m› -sat m muamelesi yapan › bir fiyat olarak değil, nişanı muteber kılan ve evliliğin sağlamlığını garantileyen bir uygulama olarak alg lanmal d r› › ›30. Buna ilaveten baban n› terbiye hakkı olarak “başlık”, anan n› süt hakk › olarak “sütlük” ve kardeşlerin de “ağırlık” aldığı evlilikler de söz konusuydu31.

24

Afet İnan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk’ün El Yaz lar› ›, TTK, Ankara 1998, s.21.

25

İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ötüken Yay., İstanbul 2000, s.229.

26

Nihat Nirun, Sistematik Sosyoloji Yönünden Aile ve Kültür, Atatürk Kültür Merkezi Yay., Ankara 1999, s.23.

27

Kafesoğlu, a.g.e, s.227-229.

28

Bahaeddin Ögel, Dünden Bugüne Türk Kültürünün Gelişme Çağları, TDAV Yay., İstanbul 2001, s.239; Dilaver Cebeci, Tanzimat ve Türk Ailesi, İstanbul 1993, s.88; İsmail Doğan, “Aile Kavramının Alanı”, Türk Aile Ansiklopedisi, C.I, T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yay., Ankara 1991, s.23.

29

Kafesoğlu, a.g.e, s.229; Ögel, a.g.e, s.246-247.

30

Ögel, a.g.e, s.247; S. Maksûdi Arsal, “Eski Türklerin Hususî Hukuku”, Türkler, C.III, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, s.91; Salim Koca, “Eski Türklerde Sosyal ve Ekonomik Hayat”, Türkler , C.III, Ankara 2002, s.17.

31

(15)

Türk ailesi esas nda pederî bir aile idi. Ancak bu pederî yap kad nlar n › › › › içtimâi ve dîni hayatta rol almasına engel teşkil etmiyordu. Bilakis aile hukukunda kadın tamamen erkekle müsâvi olarak siyaset ve harp toplant lar na kat labiliyordu› › › 32. Türk kad n namusuna ve › › iffetine de son derece düşkündü33.

Türk töresi Hun ve Göktürklerde ailevî ilişkiler çerçevesinde bunlar gerektiriyordu. › Buna karşılık onların devamı olan Oğuz Türkleri açısından durumun farklı olduğu düşünülemez. Aksine Oğuzların varlığıyla birlikte Türk töresi daha da güçlenerek yüksek ahlak, adalet ve karşılıklı saygıyı temel alan bir disiplin anlayışına dönüşmüştür34. Oğuzların destanlar nda› bu anlayışa kan t olabilecek pek çok örnek vard r.› › Mesela destanlardaki kahramanlar tek kad nla evli› ydi ve birçok hususta kad nlar n n tavsiyelerine göre hareket › › › ediyorlard . › Beylerin yeni doğmuş çocukları, “dolaması altın beşiklerde” uyutuluyor ve dad lara (dâye) verilerek büyütülüyordu› . Ayr ca d› estanlarda “Ana hakk Tanr hakk d r” › › › › denilerek anneye gösterilen saygıya işaret edildiği gibi selam verme, el öpme, söz söylerken büyüklerin karşısında diz çökme gibi saygı davranışlarından bahsediliyor35.

Türkler İslamiyeti kabul ettikten sonra oluşturulmaya çalışılan Türk-İslam sentezi aile yapısına da etki etmiştir. Türk ailesinde, gerek İslamiyetin gerekse şark medeniyetinin etkisiyle bazı değişiklikler yaşanmıştır36. Osmanlı ailesinde bu sentezi ve değişiklikleri daha aç k bir biçimde gözlemlemek mü› mkündür.

Osmanlı toplumunda aile bireylerinin yaşamı algılayış biçimlerini hiç şüphesiz gelenek ve din belirliyordu. Nitekim Türk devletlerinin geleneksel karakteri olarak bilinen itaatin yol açtığı teslimiyet Osmanl ’da da mevcuttu› 37.

Geleneksel Osmanl › ailesinin en önemli üyesi kad nd fakat kad n n› › › › aile ve toplum içindeki statüsünü üretim faaliyeti değil çocuklarının sayısı ve yaşlılık artırıyordu. Özellikle de kad n› bir erkek çocuk dünyaya getirmiş ise, ailenin diğer üyeleri tarafından daha fazla sevgi ve sayg görüyordu› 38. Bunlara ilaveten İ. Ortaylı, çocuk doğduğunda, okula

32

Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, Kültür Bakanlığı Ziya Gökalp Yay., İstanbul 1976, s.294, s.371; Arsal, a.g.m., s.92.

33

Koca, a.g.m., s.16.

34

Türk Standartlar Enstitüsü Yay n , › › › Türk veTürklük, Ankara 1994, s.120-121.

35

Faruk Sümer, Oğuzlar(Türkmenler),Türk Dünyas› Araştırmaları Vakfı, İstanbul 1999, s.388-391.

36

Gökalp, a.g.e., s.385; Cebeci, a.g.e., s.108.

37

İsmail Doğan, “Osmanlı Ailesinin Sosyolojik Evreleri: Kuruluş, Klasik ve Yenileşme Dönemleri”, Osmanl›, C.V, Yeni Türkiye Yay., Ankara 1999, s.372.

38

İlber Ortayl , “Osmanl Toplumunda Ailenin Yeri”, › › Türk Aile Ansiklopedisi, C.I, T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yay., Ankara 1991, s.75; Hayri Erten, Konya Şer’iye Sicilleri Işığında Ailenin Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapısı(XVIII.yy.İlk Yarısı),T.C. Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 2001,s.99; Nirun, a.g.e, s.24.

(16)

başladığında ve okumayı söktüğünde mahallede gerçekleştirilen kutlamalardan bahseder39. Bütün bunlar bize Osmanl toplumunda › çocuk yapmanın ve yetiştirmenin ailenin en temel görevi olarak algılandığını gösterir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonraki Türk aile yapısı hakk nda biraz › malûmat vermek istiyoruz. Bu konu üzerinde çalışan A. İnan’ n tespitlerine göre › bu son dönemdeki Türk ailesi, bir hayat arkadaşlığı olduğu kadar bir şeref ortaklığıdır. Ailenin en büyük vazifesi çocuklar n terbiyesidir.› K smen cemiyete ait olan› bu vazifede ailenin büyük hissesi vard r.› Çocuklar n cemiyet ve milleti için faydal olacak bir terbiye ile büyüten ve › › onlara şerefli bir isim bırakan aile mesut ve bahtiyar sayılır. Ana ve babalarının karşılıklı sevgi ve hürmet ve samimi bağlılık hislerine şahit olan çocuklar için cemiyet terbiyesinin temeli kurulmuş demektir40.

Netice itibariyle her dönemde ve her toplumda toplumun temeli aile olmuştur. Türk toplumu için de hep böyle olmuştur. Ama başka toplumlardan farklı olarak Türk toplumu aileyi kutsal kabul etmiş, sahip olduğu İslami değerler ve gelenekler çerçevesinde de korumaya daima özen göstermiştir. Bu bak mdan Türk ailesi › kendine özgü yap s yla ve › › dejenerasyona uğramayışıyla yabancı araştırmacıların da sürekli dikkatini çekmiştir. Nitekim günümüzde bile aile fertlerini birbirine yabancılaştıran olumsuz koşullara rağmen Türk aile yap s› › varlığını sürdürmeye devam etmektedir. Bunda ise hiç şüphesiz kad n n aile fertlerini › › bir arada tutabilen ve değişen şartlara daha kolay uyum sağlayabilen karakteri etkili olmal d r› ›41. Bu sebeple biz de incelediğimiz dönemdeki aile hayatını daha iyi kavrayabilmek için kad nlar n › › toplumsal alanda geçirdikleri değişime Meşrutiyet dönemi çerçevesinde k saca › bakmak istiyoruz.

II. Meşrutiyet Dönemi’nde Kad n n Toplum Hayat ndaki Yeri › ›

Her şeyden önce 19. yüzy l› dünyada kad n haklar konusunda bilinçlenmenin ve › › hareketlenmenin arttığı bir dönemdir. Dönemin bu özelliği Osmanlı toplumunda da yank › uyandırmıştır. Bu suretle de Osmanlı kadın hareketinin en fazla geliştiği dönem II. Meşrutiyet dönemi olmuştur. Bu dönemde propagandas yap lan özgürlükler kad n› › › lar da e› tkilemiştir. Bu

39 Ortayl , › a.g.m., s.74. 40 İnan, a.g.e., s.331. 41 Nirun, a.g.e., s.37.

(17)

durum ise dönemin yay nlar nda kad nlarla ilgili yaz lar n artmas n ve › › › › › › › kad n haklar ndan › › toplumun haberdar edilmesini de beraberinde getirmiştir42.

Tanzimat’la başlayan Batı ile her alanda uyumlu olma süreci kadının toplum hayatındaki konumu ile ilgili görüş farklılıklarını ortaya çıkarmıştı. Meşrutiyet döneminde de devam eden bu görüş farklılıkları aslında bir anlamda dönemin siyasî portresiydi. Dolay s yla › › bu siyasi portre içinde Batılılaşma yanlıları ve gelenekçi muhafazakârlar arasında kadın hakları konusunda yaşanan bir mücadele söz konusudur43.

Batıcılara göre, beşikten itibaren ilk terbiyeyi anneler verdiği için kadının eğitilmesi şarttır ve kadın hem çalışma hayatında ve hem de siyasî hayatta etkin rol almalıdır. İslamcı yazarlara göre, kız çocuklarının aldıkları kültür ve terbiye öğrendiklerini hayatta kullanabildikleri ölçüde değerlidir. Türkçüler ise kadını sosyal ve ekonomik hayat n her › alan nda görmek isterler› . Türkçülerden Ziya Gökalp, asrî devlet olabilmek için kad n ve › erkeğin nikâhta, boşanmada ve mirasta eşit olması gerektiğini savunur44.

Celal Nuri Meşrutiyet dönemi kadın anlayışında farklı bir bakış açısı geliştiren yazarlardan bir diğeridir. Onun bu dönemde kadınlarla alakalı olarak eleştirdiği konulardan bir tanesi evlenme biçimidir. Ona göre evlenme büyük bir inceleme ve araştırma gerektiren ciddi bir meseledir. Bu noktada kadının erkeği, erkeğin de kad n tan mas , anlamas ve › › › › › sınaması önemlidir. Ancak Osmanlı toplumunda evlilikler böyle gerçekleşmemektedir. Yazar kişinin hayatını etkileyecek böyle ciddi bir kararı alırken rastgele bir davranış içerisinde olmas n ve seçim hakk n kullanmamas n idrak e› › › › › › tmekte zorlandığını belirtir45.

Meşrutiyet döneminde kadın hayatında yaşanan değişmeler şüphesiz bu görüşlerle sınırlı kalmamıştır. Y. Selim Karakışla’nın belirttiği üzere gerek II. Meşrutiyet döneminde (1908-1918) ve gerekse onu izleyen mütareke ve Milli Mücadele y llar nda Osmanl kad nlar › › › › › toplumsal hayata doğrudan katılmak ve iktisâdi hayatı tecrübe etmek durumunda kalmışlardır. Hiç şüphesiz savaş yıllarının getirdiği bir kargaşa ortamı bunda etkilidir. Çünkü savaşlar nedeniyle yaşanan olumsuz koşullar ve ekonomik s k nt lar› › › Müslüman Osmanl kad nlar n› › › › ailenin geçimini sağlamakla karşı karşıya bırakmıştır. İktisâdi hayatta rol alan kad n n› › toplumsal hayatta daha etkin hale gelmesi ise kaç n lmazd r. › › › Bu hususla alakal olarak › o dönemde bas n n üzerinde du› › rduğu ve işgal İstanbul’unda hayatını fotoğrafçılık yaparak

42

Burhan Göksel, Çağlar Boyunca Türk Kadını ve Atatürk, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1993, s.134; Leyla Kaplan, “II. Meşrutiyet Dönemi Osmanlı Kadınlarının Özgürleşme Hareketi”, Osmanl›, C.V,Yeni Türkiye Yay., Ankara 1999, s.467; Nirun, a.g.e., s.320.

43

Kaplan, a.g.m., s. 472.

44

Şefika Kurnaz, “Osmanlı Aydınlarının Kadınlarla ilgili Düşünce ve Önerileri”, Yeni Türkiye Dergisi, Osmanl › Özel Say s II› › -Ekonomi ve Toplum, S:32, Ankara 2000, s.659-670; ayr ca bkz. Göksel, › a.g.e., s.140.

45

(18)

kazanmış iki kadın girişimci olan Naciye ve Muzaffer Han mlar › önemlidir. Bu kad nlar› sahip oldukları işyerlerinden başka Müslüman Osmanl kad nlar n n evlerine kadar da gitmek › › › › suretiyle fotoğraf çektirmeyi bunlar arasında yaygınlaştırmışlardır46.

19. yüzyıl İstanbul’unda kad nla› r n › faaliyetlerinden ve uğraşlarından bahseden bir başka araştırmacı ise D. Cebeci’dir. Cebeci’nin tespitlerinden anladığımız kadarıyla bu dönemde esans ve makyaj malzemeleri satın almak için Mısır Çarşısı’na giden kad nlar› vard›. Türk kad n n n hayat nda hamamlar › › › › ise ayrı bir önem arz etmekteydi. Şehirdeki Türk kadınının eğlence mekânı ve haber alma merkezi olan bu mekânlar kadınlar için en azından bu dönemde vazgeçilmezdi. Öte taraftan Ramazan ayında düzenlenen eğlenceler, oyunlar, hikâyeler ve masallar da kadınların hayatına renk katmıştır. Kadınların bir başka eğlence mekânı düğünlerdir47. Bütün bunlar bize 19. yüzy lda kad nlar n hayat n n yaln z ev hayat ndan iba› › › › › › › ret olmadığını, dışarıda da vakit geçirdiklerini gösterir.

Şüphesiz kırsal kesimdeki kadınlar da 19. yüzyılda tarımda, eğitimde ve teknolojide görülen değişikliklerden etkilenecektir. Ancak bu değişim yaşam tarzları farklı olan bu kad nlar aç s ndan yine› › › farklı algılanacaktı. Çünkü köylü kadınlar şehirli kadınlardan biraz farkl olarak ekonomik faaliyetlerde etkin olup erkekle birlikte üretime kat lmaktayd lar› › › 48. Görüleceği üzere Meşrutiyet dönemi kad nlar n sosyal hayatta söz sahibi olmaya › › başlad klar› ›, iktisâdi ve milli meselelerde aktif hale geldikleri bir dönemdir. Bunda ise aldıkları eğitim sayesinde eriştikleri kültür seviyesinin rolü tartışılamaz. Bilindiği üzere kızlar önceleri sadece s byan mekteplerine devam edebilmekteydiler.› K zlara or› ta öğretim imkân n n › › ilk kez sağlandığı dönem Tanzimat dönemidir. Bu amaçla ilk kız rüştiyesi 1859’da açılmıştır. Kızlara lise seviyesinde eğitim verme teşebbüslerinin ilk örneği ise 1880 yılında açılan ilk kız idadisidir. Bu dönemde genç han mlar meslek › › sahibi yapan okullar da oldukça fazlad r.› Bunlar aras nda Ebe Mektebi,› K z Sanayi Mektebi ve › ilk ve orta kız okullarına öğretmen yetiştirmek gayesiyle açılan Kız Öğretmen Okulları’nı sayabiliriz. Kad nlara › ilk kez yüksek öğrenim imkân›nın sağlandığı İstanbul İnas Darülfünunu’nda (1915) ise k zlar,› kad n› hukuku, ev idaresi, elişleri, fennî malumat, kozmoğrafya, sağlık, tarih, pedagoji gibi dersler almışlardır. Ayrıca ilk defa hemşirelik eğitimi üzerinde durulur. Avrupa’ya ilk kız öğrenciler

46

Yavuz Selim Karakışla, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Kadın Fotoğrafçılar”, Toplumsal Tarih, S.145, Tarih Vakfı Yay., İstanbul 2006, s. 34-39.

47

Cebeci, a.g.e., s.110-115.

48

Abdurrahman Kurt, “Osmanl ’da Kad n n Sosyo› › › -Ekonomik Konumu ve Bursa Örneği”, Bursa Defteri, Osmanlı Özel Sayısı 1, S.3, Altan Matbaası, İstanbul 1999, s.101; Afet İnan, Tarih Boyunca Türk Kad n n n Hak › › › ve Görevleri, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1982, s.96; Osmanlı toplum yapısının ikili(düalist) özelliği kadınların statüsüne de yansımıştır. Nitekim Müslüman kadınlar yönetici sınıf ve şehirlerde yaşayan kadınlar ile kırsal bölgelerde yaşayan kadınlar olarak ikiye ayrılıyordu: Leyla Kırkpınar, Türkiye’de Toplumsal Değişme ve Kad n› , T.C. Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 2001, s.82.

(19)

bu dönemde gönderilir49. Bütün bunlar 19. yüzyılda kızların eğitimi konusunda önemli adımlar atıldığını gösterir. Ancak bu açılan okullar kadınların sorunlarını ne kadar çözmüş ve ihtiyaçlarına ne ölçüde cevap vermiştir hususu tartışılır.

Bütün bu anlat lanlara › ilaveten İ. Ortaylı’nın ifade ettiği gibi Osmanl aç s ndan › › › 19. yüzyıl rejimdeki Avrupalılaşmanın kurumlara, oradan eğitime ve düşünceye yansıdığı bir yüzy ld r.› › Bu yans man n neticesi olarak da kad n n Türk toplum hayat nda yer edinmesi › › › › › kaç n lmazd r› › ›50.

49

Şefika Kurnaz, Cumhuriyet Öncesinde Türk Kad n (1839› › -1923), Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yay., Ankara 1991, s.29; İnan, Tarih Boyunca Türk Kad n n n Hak ve Görevleri› › › , s.88-89; Kaplan, a.g.m., s.471.

50

(20)

İKİNCİ BÖLÜM

BEYŞEHİR’DE AİLE KURUMUNUN OLUŞUM SÜRECİ

I. Nişan

Evlilik öncesi bir haz rl k dönemi› › 51 olarak nişanlanmadan burada bahsetmek durumunday z.› Tarafların birbirlerine karşılıklı olarak evlenme vaadinde bulunmalar n ifade › › eden bu süreç, İslam hukukuna göre evliliğin geçerli sayılabilmesi için gerekli bir şart değildir. Ancak örf ve adetler evlenmeden önce erkeğin evlilik teklifinde bulunması ve tarafların birbirini tanıması bağlamında nişanlanmayı gerekli k lar› 52.

Osmanlı toplumunda nişan ahlâki bir kural olarak kabul edilirdi. Bunun için de hukuki bir formalite gerektirmezdi. Ancak ahlaki temelleri oldukça güçlü olan Osmanl toplumunda › nişanı bozan taraflar bu durumu mahkemede meşrulaştırma ihtiyac hissederlerdi› 53. Biz incelediğimiz Beyşehir Şer’iye sicillerinde böyle bir davaya rastlamadık. Öte yandan nişan iddias ya da nikâ› h iddias › üzerine açılan davalarda bu meşrulaştırma işinin kendiliğinden gerçekleştiği gözden kaçmamıştır. Buna göre nişanlı olduğu kimseden başka biriyle evlenmek isteyen kad nlar› söz konusu iddialar sebebiyle mahkemeye müracaat etmekteydiler. Bu hususla alakal olarak › Beyşehir’de gerçekleşen 5 Recep 1292( 7 Ağustos 1875) tarihli bir davada küçük yaşta babası tarafından evlenmek üzere verilmiş fakat âkile ve bâliğa olduktan sonra bu evliliği istemeyip mahkemede “nefsimi ahara tezvice ve tenkîhe tâlibe olduğumdan” diyerek davac olan Emine bt. Ömer› , evlenme isteğine “Hamza’nın oğlu Ali’nin nişanlıs›s n› ” diye sebepsiz bir müdahalenin söz konusu olduğunu anlatmaktad r.› Bunun üzerine daval taraf › nikâh iddias nda › bulunmuştur. Mahkemede öne sürülen nikâh iddiasının doğru olmadığının anlaşılması üzerine de taraflardan birinin razı olmadığı bir evliliğin gerçekleştirilmesine izin verilmemiş ve başka bir evlilik yapma isteğine yapılan müdahale de yasaklanmıştır54.

Nikâh iddiası üzerine gerçekleşen 9 C. ahir 1292(13 Temmuz 1875) tarihli başka bir davada ise, Bay nd› ›r Köyü’nde oturan Hacı Mustafa oğlu Mustafa, mahkemede şikâyetçi olduğu Mustafa oğlu Hüseyin’in dava tarihinden on dört ay kadar önce evine gelerek “âkile-i bâliğa” olan k z › › Fat ma’y› ›, oğlu Mehmed’e “nişan vechi üzere” istediğini söylemiştir. Bu suretle durumdan haberi olmayan Fat ma’› y , Mehmet’› e verdiğini, ancak arada bir nikâh akdinin söz konusu olmadığını ifade eden davacı, şimdi kızının başka birisiyle evlenme

51

Mehmet İpçioğlu, Konya Şer’iye Sicillerine Göre Osmanl Ailesi› , Ankara 2001, s.19; Erten, a.g.e., s.32.

52

Halil Cin, İslam ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, Selçuk Üniversitesi Bas mevi, Konya 1988, s.48, Ahmet Yaman, İslam Aile Hukuku, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Konya 1998, s.38.

53

Erten, a.g.e., s.37.

54

(21)

isteğine Mustafa oğlu Hüseyin’in, nikâh akdi iddias ile müdahale etmesinin men’ini › mahkemeden talep etmektedir. Mahkeme ise Mustafa oğlu Hüseyin’in bu iddiasına karşılık kız isteme ve nişan olayının gerçekleştiği tarihte olay mahallinde olan şahitlerin dinlenmesini istemiştir. Şahitler ifadelerinde davac Mustafa’n n evinde o tarihte › › bir k z isteme hadisesinin › gerçekleştiğini ve bâliğa olan k z n haberi › › olmaks z n babas Mustafa taraf ndan › › › › nişan lafzıyla verildiğini, hadise s ras nda nikâ› › h ve hatta “tesmiye-i mehr” lafz n n› › geçmediğini söylemişlerdir. Bunun üzerine mahkemede, Hüseyin’in Fat ma’ya hukuk› î bir müdahaleden men’ olunmas karar› › al n› mıştır55. Görüleceği üzere nişanın hukukî bir dayanağı yoktur. Bu sebeple nişanın bozulmamasını isteyen taraf nişan iddiasıyla değil, olmayan nikâh iddias yla › mahkemeye müracaat ederek kendisine hukukî bir dayanak aramaktad r.›

Buraya kadar anlat lanlardan n› işanlanmanın bir evliliğe karar verme süreci56 olduğu anlaşılıyor. Öyleyse nişanlanma karar n n al nmas için de bir süreç gerekmektedir. › › › › Şer’iye sicillerinde “h tbe etmek› ” olarak karşımıza çıkan kız isteme geleneği bu süreci tarif eder. Sadece tarif etmekle kalmaz, nasıl yapıldığı konusunda fikir sahibi olmam za da imkâ› n sağlar. Beyşehir ailesinde bu durumu rahatl kla gözlemleyebilmekteyiz. › Bir önceki davada geçen şahitlerin ifadeleri bu duruma örnek teşkil eder. Nitekim şahitler, “…işbu tarihten on dört mah mukaddem merkum Hüseyin ifadesine mebnî müddei merkum Mustafa’n n hâ› nesine saat iki civarlar nda vard . Ba’det› -taam içimizden imam- kar› ye-i merkum Mehmet Efendi fettâh- › kelâm edip merkum Mustafa’ya hitâb edip yine bundan gelen güzel Fat ma’y Allah’› › emri, n peygamberimizin şeriatı, imam- âza› m n içtihad üzere k z b› › › ikr-i bâliğa Fatıma’yı bizler hâz ra› n iken Hüseyin’in sağîr oğlu Mehmet’e nişan vechi üzere münasip gördük merkum Mustafa dahi k z hâ› › z re› -i mezbure Fat ma’y verdim dedi ve merkum Hüseyin d› ahi velâyetim hasebiyle oğlum Mehmet’e aldım deyüb…” diyerek gerçekleşen kız isteme hadisesini oldukça aç k bir biçimde › ifade etmişlerdir57.

Bütün bu anlatılanlardan sonra Beyşehir’de nişanlanmanın hukukî bir zemini olmadığın › ancak belirli kaidelerinin bulunduğunu söyleyebiliriz. Başka araştırmac lar da › Osmanl toplumundaki namzet› lik sürecini bu doğrultuda değerlendirmişlerdir. Örneğin M. İpçioğlu, Konya Şer’iye Sicilleri üzerinde yaptığı çalışmada, Osmanlı toplumunda kadınların r zas olmadan, › › istemediği biri ile zorla evlendirilmesinin mümkün olmadığı sonucuna varmıştır58. Aynı şekilde R. Özdemir, iki çalışmasında da namzed denilen bu nişanlılık sürecinde evlenecek kız ve erkeğin kendi hür iradeleri ile anlaşmış olmaları ve istenmeyen bir 55 244 BŞS/63. 56 Erten, a.g.e., s.35. 57 244 BŞS/63. 58 İpçioğlu, a.g.e., s.21.

(22)

namzetliğin de feshettirilebilmesi hususuna dikkat çeker59. Yine Bursa ailesi üzerinde çalışan A. Kurt, İslam hukukunun, nişanlılara evlenme mecburiyeti yüklemediğini ve nişanı bozana da bir müeyyide uygulamadığını, sunduğu örneklerle ifade etmiştir60.

Sonuç olarak Beyşehir’de kız ve erkek çocuklar r zalar ve hatta haberleri olmadan › › velileri aracılığıyla nişanlanabiliyordu. Ancak yapılan bu nişanı nikâha dönüştürmek için evlenecek kız ve erkeğin buna rıza göstermesi şarttı. Aksi takdirde evlilik gerçekleşemezdi. Kaldı ki nişanın hukuken hiçbir geçerliliği yoktu. Bunu bilen taraflar ise istemedikleri bir nişanlılığa son verebiliyorlardı.

I. Nikâh

Nikâh esas itibariyle aile hukukunun dayandığı evlenme kavramını ifade eden bir terimdir. Bugüne kadar evlenmenin çeşitli tanımları yapılmıştır. Bu tan mlar aras nda › › “eşlerden her birine diğerinden faydalanma hakkını veren bir akit” tan m › › ön plana ç kmaktad r. Ancak evlenmeyi bundan daha ziyade› › çocuk sahibi olmak ve cinsi sürdürmek ve çoğaltmak için eşler arasında kurulan bir hayat ortaklığı olarak tanımlamak daha doğrudur. Bu bağlamda farkl › hukuk sistemlerinde evliliğin farklı tanımlarına rastlamak mümkündür. Bu farklılık daha çok evlenme akdinde dinin ve devletin alacağı rolle alakal d r› ›61.

Evlenecek adaylar nikâh akdini evlerinde ya da mahkemede yapt r yorlard .› › › Ancak her iki durumda da nikâh akdini yapacak mahkemece görevlendirilmiş bir kişi ve şahitler nikâhta bulunmak zorundayd›. Nikâh n hukukî› yönünü bilen ve şartlarının tam olarak gerçekleşmesi hususunu kontrol eden bir meslek adam n n huzurunda yap lmas uygulamada ön plana › › › › ç kar› d›. Nikâhı kıyan kişiler ise genellikle kad lar, naipler veya mahalle imamlar yd› › ›62. Öte yandan 1881 y l nda yürürlü› › ğe giren ve evlenecek kimselerin mahkemeden izinnâme almalar › şartını getiren Sicill-i Nüfus Nizamnâmesi nikâh akitlerinin tescili aç s ndan önemlidir› › . Çünkü

59

Rifat Özdemir “Tokat’ta Ailenin Sosyo-Ekonomik Yap s (1771› › -1810)”, Türk Tarihinde ve Kültüründe Tokat Sempozyumu (2-6 Temmuz 1986), İbn-i Kemal Araştırma Merkezi, Gelişim Matbaası, Ankara 1987, s.105; “Kırşehir’de Ailenin Sosyo-Ekonomik Yap s (1880› › -1906)”, Aile Yaz lar I› › , Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, Der. Beylü Dikeçligil, Ahmet Çiğdem, Ankara 1990, s.484.

60

Abdurrahman Kurt, Bursa Sicillerine Göre Osmanl Ailesi (1839› -1876), Uludağ Üniversitesi Basımevi, Bursa 1998, s.24.

61

Cin, İslam ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, s.39-43; T.C. Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı, Türk Aile Yapısı Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara 1989, s.13.

62

Mehmet Akif Ayd n, › İslam ve Osmanlı Hukuku Araştırmaları, İz Yay.,İstanbul 1996,s.10-14; Özdemir “Tokat’ta Ailenin Sosyo-Ekonomik Yap s (1771› › -1810)”, s.105; Düzbakar, XVII. Yüzy l Sonlar nda Bursa’da › Ekonomik ve Sosyal Hayat, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2003, s.156.

(23)

nizamnâmeye göre evlenmeyi akdeden görevli bir ilmuhaber ile akdin yapıldığını nüfus idaresine bildirmek hususunda hukuken sorumludur 63.

İslam hukukuna göre nikâh akdinin açık olması şarttı. Bu sebeple Osmanl devletind› e kad n n huzurunda yap lan nikâ› › › h akitleri şer’iye sicilleri sayesinde kay t alt na al n rd› › › › ›. Ancak baz yerlerde çiftlerin sözü ve toplumun kabulüyle › evlilik teşekkül ettiğinden nikâhlar kay t › altına alınmamış olabiliyordu. Bu durumun hukuk ve ahlaka aykırı olmadığı ise aç kt r› ›64. Kay t alt na al nmayan › › › nikâhlarda çoğu zaman problemler çıkabildiği ve mahkemeye başvurulduğu tespit edilmiştir. Mahkemeye başvurma sebeplerinden birisi zevciyet hukukuna riayet edilmemesidir. Örneğin, Beyşehir’de 5 R. evvel 1294(20 Mart 1877) tarihinde görülen bir davada davac taraf olan Mehmet › b. Mehmet mahkemeye müracaat ederek evli bulunduğu eşinden, eşinin zevciyet hukukuna riayet etmediği gerekçesiyle şikâyette bulunmuştur. Daval › taraf olan Ayşe bt. Molla Hüseyin ise davacı Mehmet b. Mehmet ile evli olmadığını, nişanl › olduğunu söylemiştir. Ancak şahitler bu ikisinin evlendiğini belirtince mahkeme Ayşe’nin zevciyet hukukuna uyması gerektiği kararını almıştır65.

Bu noktada zevciyet hukuku hakk nda k sa bir malumat vermek durumunday z.› › › Bilindiği üzere Osmanlı’da evlilik kurumu basit kurallar üzerine inşa edilmemiştir. Öncelikle eşlerin birbirlerine karşı yerine getirmeleri gereken bazı görev ve sorumluluklar vard r.› › Buna göre kocaya itaat, kocan n evinde ikamet, › kocan n izni › olmadan buray terk etmemek› , kocaya sadakat, özrü bulunmad kça cinsî münasebetten kaç nmamak› › vs. kadının kocasına karşı yapmas gereken görevleri › aras ndad r.› › Aynı şekilde erkek de kar s na iyi muamele etmek› › , zifafı gerçekleştirmek, kar s yla birlikte oturmak gibi baz görevler üstlenmek durumundad r.› › › › Bunlara ilaveten koca ikametgâhı tespit hakkına sahip olduğu gibi kadının evden çıkışını da kontrol edebilir. Buna karşıl k kad n ise kendisine iyi muamele edilmesini isteme,› › ana-babas n ve yak n h s mlar n ziyaret edebilme› › › › › › › , şahsi malları üzerinde tasarruf gibi haklara sahiptir ve evin masraflarına katılmak zorunda değildir. Koca bizzat evin ve eşinin ihtiyaçlarını karşılamakla, yani kar s n n nafakas n teminle vazifelidir.› › › › › Koca bu vazifeyi yerine getirmezse kad n mahkemeye müracaatla nafaka temin ettirebilir› 66.

Nikâh akitlerinden sonra akit konusunda yaşanan anlaşmazlıklar ayn zamanda nikâ› h akdinin nas l yap ld› › ›ğına dair de bir izlenim uyand rmaktad r.› › Beyşehir’in Eğirler Köyü’nde

63

Cin, İslam ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, s.287-288; Köstüklü, a.g.e., s.27-28.

64

İlber Ortaylı, Osmanl Toplumunda Aile› , Pan Yay., İstanbul 2001, s.78; Özdemir, “Tokat’ta Ailenin Sosyo-Ekonomik Yap s (1771› › -1810)”, s.102-103.

65

244 BŞS/11 (Bkz. Ek 1).

66

Cin, İslam ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, s.176-195; M. Akif Ayd n, İslam-Osmanl Aile Hukuku› , Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yay., İstanbul 1985, s.31-35; Halil Cin-Ahmet Akgündüz, Türk-İslam Hukuk Tarihi II, Timaş Yay., İstanbul 1990, s.93-94.

(24)

yaşayan Mustafa b. Hüseyin’in kay nvalidesi › Şerife bt. Ömer hakk nda› , 11 C. ahir 1292(15 Temmuz 1875) tarihinde açtığı davadan anlaşıldığı kadarıyla, 15 R. evvel 1290(13 May s › 1873) tarihinde Şerife’nin kızı Anakadın’la davac Mustafa b. Hüseyin › “93 kuruş mehr-i müeccel tesmiyesiyle” ve şahitler huzurunda nikâhlanmışlar. Ancak Anakad n › Mustafa’n n › “gayr-i medhûl-i bihâs›” olduğu halde babası Mustafa b. Osman vefat edince Şerife, k z › › Anakad n’ › › alıkoyarak Mustafa’ya teslim etmemiştir. Bu sebepten davac olan Mustafa› şahitlerle de nikâhı ispat ettiğinden mahkemece haklı bulunmuş ve Şerife’nin de bu nikâha müdahalesine engel olunmuştur67.

Belgeden de anlaşılacağı üzere nikâh şahitler huzurunda ve bir mehir miktar › belirlenerek yap lmaktad r.› › Burada söz konusu mehir, mehr-i müeccel (ertelenmiş mehir) olduğundan mehirin, nikâh akdi s ras nda verilmeyip› › , değerini belirtmek suretiyle adı konularak (tesmiye edilerek) ileriki bir tarihe ertelendiği de aç kt r.› › Buna ilaveten bu nikâh s ras nda bir mehir (mehr› › -i muaccel) teslimi söz konusu değildir. Asl nda › H. Cin’in de ifade ettiği üzere mehir evlilik bağını ispat eden bir formalitedir68.

Beyşehir’de nikâh akitleri çoğunlukla kay t › altına alınmamıştı. En az ndan bizim › üzerinde çalıştığımız dönem için durum böyleydi. Bu noktada bütün milletin nikâh n n sicile › › kay tl olm› › adığına işaret eden İ. Ortaylı, XVI. yüzyıla ait Konya şer’iye sicilleri üzerinde yaptığı çalışmalar sonucunda Konya’da evliliğin sicile kaydedilmesinin oldukça yaygın bir adet olduğunu ifade etmiştir69. Aynı şekilde N. Köstüklü 1892-1908 y llar aras nda Yalvaç’ta › › › sicile kaydedilmiş nikah kayıtlarından örnekler vererek, uygulamada devlet kontrolünün ön plana çıktığını belirtmiştir70. A. Kurt ise Bursa Şer’iye sicillerindeki tespitleri sonucunda Osmanlı’da evlenmenin devletin sıkı kontrolünde olan dîni ve medenî bir akit olduğu yönünde görüş belirtmiştir71.

A. Bülûğ Muhayyerliği

Osmanl toplumunda nikâ› h akitlerinin çok küçük yaşlardaki çocuklar aras nda yap lmas › › › gibi yayg n bir uygulama vard› ›. Ancak bu uygulama onlar n › bülûğa erdikten sonra nikâh › feshettirebilme yetkisine sahip olmaları doğrultusunda gerçekleştirilmekteydi. O. Çeker

67

244 BŞS/167.

68

Hanefi, Şafi ve Hanbelî mezhepleri mehri evlenme akdinin hükümlerinden biri olarak kabul ederken Malikîler hem hükümlerinden hem de sıhhat şartlarından sayarlar. Durum böyle olunca mezkûr üç mezhebe göre akdin inikadı anında mehre ilişkin esasların yerine getirilmemesi evlenmeyi sakatlamaz: Cin, İslam ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, s.212.

69

Ortayl , › Osmanl Toplumunda Aile› , s.69.

70

Köstüklü, a.g.e., s.34-35.

71

(25)

eserinde “küçükler bâliğ olur olmaz yap lan nikâ› h akdinde muhayyer (seçmeci)72 olurlar” diyerek bu yetkiye açıklık getirmiştir. Bülûğ muhayyerliği ya da hıyâr- bülû› ğ olarak adland r lan bu yetki a› › sl nda› velâyetleri hususunda söz sahibi olan kimselerce (babalar veya › babalar›n n babas› › dışında) evlendirilen küçüklere ve ak l hastalar na tan nan bir hakt r› › › › . Bu uygulama esasen velinin sahip olduğu “evlenmede cebr hakk›” olarak bilinen yetkisini kötüye kullanma ihtimaline karşı İslam hukukunun almış olduğu bir tedbirdir73. Yani velâyetin74 bir sonucudur.

Bülûğ muhayyerliği, Osmanl toplumunda › şer’i mahkemeler sayesinde işlevsellik kazan yor ve › güvence alt na al n yordu.› › › Şer’i mahkeme kararları, sadece bu hakk n › İslam hukukunda ve dolay s yla › › Osmanl toplumunda › uygulanma biçimini ortaya koymakla kalmaz, ayn zamanda › evlenecek taraflar n› evliliğe rıza göstermesinin gerekliliği hususunda nas l bir › ehemmiyet arz ettiğini açıklığa kavuşturur.

Şer’iye sicillerinde evlenmek üzere nişanlanmış ancak bir süre sonra evlilikten vazgeçerek mahkemede istemediği bir evliliğin gerçekleştirilmemesi doğrultusunda fikir beyân etmiş kişilerin açtığı dava örneklerine iki şekilde rastlıyoruz. Bunlardan birisi “nişan” başlığı altında anlat lmaktad r. › › Bir diğeri ise küçük yaşta nikâh iddias yla alakal d r.› › › Bu davalar evlenme kararı alan kişinin (genelde kadının), bu karar n› › akde dönüştürmek isterken bir başkasının nikâh iddias yla kar› şılaşması neticesinde vuku bulmaktayd›. Bu iddia izinnâme için al nmas gereken › › ilmühaberin al nmas na eng› › el teşkil ettiği için istenilen kişi ile evlenme gerçekleşemiyordu. Bu müdahaleyi ortadan kald rmak ise mahkemenin göreviydi.› Mahkemelerde al nan kararlar bunun göstergesidir.›

Örneğin, Beyşehir’in Bayafşar köyünde oturan Emine bt. Ömer isimli bir k z› yine ayn › köyden Hamza oğlu Hamza hakk nda › 5 Recep 1292(7 Ağustos 1875) tarihinde açtığı davada “ …işbu hâz rü’l meclis babam Ömer b. Hüseyin bundan on sene akdem › ben sağîre bulunduğum halde merkum Hamza’nın işbu hâz r› - bi’l meclis› -i şer sulb-i sağîr oğlu Ali’ye … hıtbe etmiş ise de şimdiki halde ben bâliğa ve âkile olduğum için babam Ömer’in izniyle nefsimi ahara tezvîce ve tenkîhe tâlibe olduğumdan merkum mezbure Hamza sağîr merkum oğlu Ali’nin nişanlısısın deyü bi vech-i müdahaleden hakk› olmadığından merkum Hamza’n n›

72

Ferit Devellioğlu, Osmanl ca› -Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Yay. Haz. Ayd n Sami Güneyçal, Ayd n Kitabevi › › Yay., Ankara 2001, s.671.

73

Cin, İslam ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, s.87-88; Cin-Akgündüz, Türk-İslam Hukuk Tarihi II, s.78; Orhan Çeker, İslam Hukukunda Akitler, Damla Ofset, Konya 1999, s.242.

74

Velâyet, kanunun belirli kimselere, başkasının şahsı üzerinde tanıdığı hak olarak tanımlanır. Nitekim İslam hukukunun koyduğu kurallar çerçevesinde nikâhta velâyet uygulaması gerçekleşebiliyordu. Buna göre veli velayeti altındaki küçük yaşta olan bir çocuğu rızâsı olmadan evlendirebilirdi. Ancak velâyet altında olan evlenecek kimse ergin ve mümeyyiz bir kadınsa rızâsı dışında evlendirilemezdi. Bkz. Cin, İslam ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, s.70.

(26)

bi vech-i şer’ müdahalesinin men’i matlûbumdur…” diyerek küçük yaşta babas taraf ndan › › evlenmek üzere vaat edildiği kişi ile arasındaki nişanın ya da sözün bozulmasını ve başka biriyle nişanlanmasına veya evlenmesine de müdahale edilmemesini mahkemeden talep etmiştir. Buna karşılık daval taraf olan Hamza › ise bundan beş yıl önce k z n babas Ömer’in › › › evinde taraflar bulunmamas› ve taraflar›n velileri olarak Ömer’in ve kendisinin bulunmas › suretiyle “93 kuruş mehr-i müeccel tesmiyesiyle” nikâh akdettiklerini iddia etmiştir. Ancak mahkemede bu iddiasına şahit gösterdiği kişilerin şahitlikleri kabul edilmeyen kimseler olduğu anlaşılınca şahitler ifadelerini değiştirerek “…merkum Hamza’nın akdeylediği nikâh müddeâs sahih olmay p› › fakat mezbure Emine merkum Hamza’n n › oğlu Ali’nin nişan- vech › üzere namzedlisidir…” diye itirafta bulunmuşlardır. Neticede mahkemede al nan kara› rla bundan sonra Hamza’n n Emine H› atun’a sebepsiz müdahalesi ve muârazas› yasaklanmıştır75. 9 C. ahir 1292(13 Temmuz 1875) tarihli bir başka davada ise bu defa babas taraf ndan, r zas › › › › dışında nişan yap lan › › âkile ve bâliğa olan bir kızın, nişanı yapan erkek tarafının nikah iddiası yüzünden başka biriyle evlenemediği görülmektedir. Bu sebepten kızın babası nikâh iddias n › › ve gerçekleştirilmek istenen evliliğe müdahaleyi ortadan kald rmak için mahkemeye › başvurmuştur. Mahkeme ise şahitlerin ifadesini dinledikten sonra “… meclis-i mezkûre meclis-i hıtbe olup nikâh lafzı cereyan etmediğinden ve tesmiye-i mehir bulunmadığından ve nikâha velâyet eden bâ karîne meclis-i huzurda sikât etmemiş olduğundan Mustafa….verdim demeleriyle sahîha-i nikâh ma’kud olmayacağından…” sonucuna varıp kızın istemediği bir evliliğin gerçekleştirilmemesi ve istediği evliliğe de müdahale edilmemesi kararını almıştır76. Görüleceği üzere Osmanlı toplumunda evlenme akdinin gerçekleşebilmesi sanıldığı kadar basit değildir. Evlilik esasen rızâi bir akiddir ve tarafların karşılıklı irade beyanını gerektirir77. Beyşehir’de ise bu konudaki normlardan haberdar olan k›zlar ve kad nlar › mahkemeye gidebilmekte ve istemedikleri bir evlilikten (evlilik gerçekleşsin ya da gerçekleşmesin) kurtulabilmekteydiler.

Başka araştırmacıların da bu konuyla ilgili tespitleri bizim için önemlidir. Örneğin XVIII. yüzy la ait › Konya Şer’iye Sicilleri üzerinde çalışan H. Erten Konya’da toplumun büyük kesiminde kişilerin kendi iradeleriyle evlenmelerinin uygulamada ön plana çıktığı sonucuna varmıştır78. Aynı şekilde N. Köstüklü, Yalvaç kazas nda mahkemelerde evlenecek ›

75 244 BŞS/128. 76 244 BŞS/63. 77

Cin, İslam ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, s.59; Cin-Akgündüz, Türk-İslam Hukuk Tarihi II, s.73.

78

Şekil

Tablo 1: 1875-1888 Yılları Arasında Beyşehir’de Şer’iye Sicillerine Göre Erkeklerin Eş  Say lar› ›
Tablo 3:Tereke Kay tlar nda  › › En Çok Geçen Erkek ve Kız Çocuk İsimleri  S ra › Kız İsimleri  Adet  Erkek İsimleri  Adet
Tablo 4: 1875-1888 Y ll › arı Arasında Beyşehir Şer’iye Sicillerine Göre Ailelerin Çocuk  Say s › ›
Tablo 7: Beyşehir’de Oturan Ailelerin Ekonomik Durumu
+4

Referanslar

Outline

Benzer Belgeler

Gözde katarakta neden olan metabolik hastalıklar genel olarak lipid, karbonhidrat ve protein metabolizması bozuklukları olarak tanımlanabilmektedir.. Amino asit

Tanım: (Sonlu süreksizlik) Bir fonksiyonunun, gibi bir noktanın sağında ve solunda aldığı değerler arasındaki fark sonlu ise, fonksiyonu bu noktada sonlu

Sigortacı, poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında, üçüncü şahısların ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına

Hâlihazırda kullanılan filtrelere göre daha ince ve hafif bir malzemeyle üretilen yerli mas- ke filtreleri, yüksek sızdırmazlığa sahip olması- nın yanı sıra kullanıcıya

Zemin kat iç duvarları bazı örneklerde taş duvar, ama genellikle ahşap iskeletli kerpiç veya tuğla dolgulu yapılmıştır.. Birinci kat duvarları ahşap iskeletli yapı

Yukarıda belirtilen kaza oranlarına ek olarak, her bir devlet karayolu kesimindeki Yıllık Ortalama Günlük Trafik (YOGT), Yıllık Ortalama Günlük Ağır Taşıt

İleri yaş (özellikle 50 yaş üstü), sigara içme, pasif içicilik, tozlu dumanlı işte çalışma ve çocukken akciğer hastalığı ge- çirme kronik bronşit gelişimi için

Üçüncü neden ise, batı tipi reaktörlerde reaktör binasını içine alan çelik güvenlik kılıfı ya da Güvenlik Kabı’nın bir kaza olsa bile açığa çıkan radyoaktif