• Sonuç bulunamadı

Diyarbakır ekonomi tarihi 2

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Diyarbakır ekonomi tarihi 2"

Copied!
481
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

DİYARBAKIR EKONOMİ TARİHİ 2

Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat

Koordinatör

T.C. DİCLE ÜNİVERSİTESİ

Tarım & Hayvancılık

DİYARBAKIR

(2)

DİYARBAKIR

EKONOMİ TARİHİ 2

Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT

(Koordinatör)

Katkılarından dolayı

(3)

DİYARBAKIR

EKONOMİ TARİHİ 2

Editörler

Prof. Dr. Kenan Haspolat

Prof. Dr. Bekir Bükün

Yrd. Doç. Dr. M. Halis Özer

Öğr. Grv. Ahmet Akaydın

Müh. İrem Haspolat

İSBN: 978-975-7635-38-3

NİSAN 2013

Grafik & Tasarım

Eda Esra ÇELİK ve Seda ÇELİK

Baskı

UZMAN MATBAACILIK VE CİLTLEME Kadir TÜRKMEN

Davutpaşa Cad. Güven Sanaii sitesi B / Blok No: 315 Topkapı - İSTANBUL Tel: (O212) 565 23 00 Gsm: 0555 616 17 21

Yayınların Bilimsel ve Hukuki sorumluluğu Yazarlara aittir.

Kaynak gösterilerek kısa alıntı yapılabilir.

(4)

TARIM TARİHİ

Neolitik Dönemde Diyarbakır’da Tarım ve hayvancılık

Prof. Dr. Kenan Haspolat. (Sayfa 4-25)

Diyarbakır ve buğdayın tarihçesi Prof. Dr. Kenan Haspolat. (Sayfa 26-39) Yakınçağlarda Diyarbakır’da Tarım Prof. Dr. Dr. İbrahim Yılmazçelik.

(Sayfa 40-61)

1950 -2000 Arası Diyarbakır’da Tarım Ve Hayvancılık Mehmet Ali

Abakay (Sayfa 62-72)

Cumhuriyetin İlk Yıllarında Diyarbakır’da Tarım Ve Hayvancılık

Mehmet Ali Abakay. (Sayfa 73-86)

Ben ü Sen Mevlüt Mergen . (Sayfa 87-88)

Esfel (Hevsel) Bahçeleri Vedat Güldoğan. (Sayfa 89-95)

Gül’ü Anlamak Ve Anlatmak.. Mevlüt MERGEN (Sayfa 96-97)

Kültürlerde Gül Sembolü Yrd. Doç. Dr. Muharrem Yıldız (Sayfa 98-136) Diyarbakır’da Gülcülük ve Çiçekçilik Vedat Güldoğan. (Sayfa 137-142) Tarihte Diyarbakır’da gül. Prof. Dr. Kenan Haspolat (Sayfa 143-156) Osmanlı Modernleşme Döneminde Diyarbekir Vilayeti’nde Tarımı Teşvike Dair Bazı Belgeler Yrd. Doç. Dr. Mehmet Salih Erpolat. (Sayfa 157- 163)

Fotoğraflarda.Tarihte Tarım teşkilatı Aygül Doru. (Sayfa 164-181) Diyarbakır’da tarihte süs bitkileri. Aygül Doru. (Sayfa 182-199) Diyarbakır mutfak kültürü M. Ali ABAKAY (Sayfa 200-213)

Diyarbakırda geçmişten günümüze meyvecilik Prof. Dr. Kenan

HASPOLAT. (Sayfa 214-373)

HAYVANCILIK TARİHİ

Neolitik Dönemden Günümüze Diyarbakır’da Atçılık Prof. Dr. Kenan

Haspolat (Sayfa 374-386)

Diyarbakırda Unutulan Bir Hayvancılık Dalı Devecilik Aygül Doru.

(Sayfa 387-397)

Tarihten Günümüze Diyarbakırda Balıkçılık Aygül Doru. (Sayfa 398-413) Kuş cenneti Diyarbakır Prof. Dr. Kenan Haspolat. (Sayfa 414-445) Boranhane Kültürü Prof. Dr. Kenan Haspolat (Sayfa 446-454)

(5)

TARIM TARİHİ

NEOLİTİK DÖNEMDE DİYARBAKIRDA TARIM VE HAYVANCILIK

Kenan Haspolat1

Dünya tarihinde ilk şehir kültürünün yaşandığı coğrafya Eski Anadolu topraklarıdır. Anadolu maden devrine erişinceye kadar, binlerce yıl süren uzun bir taş devri yaşamıştır. Taş devri kültürleri Paleolitik, Mezolitik ve Neolitik devirler olmak üzere üçe ayrılır. Paleolitik ve mezolitik devrileri avcılık yapılan dönemdir. Mezolitik devirden sonra Yeni taş devri gelir. Neolitik devirde ateşin kontrol altına girmesi, seramikler pişirme ile imalat, ziraat ve yerleşik hayata geçilme olmuştur. Neolitik devrin seramikleri tek renkli olup bu devirde yapılan araç ve gereçlerin tümü yine taştan ve kemikten imal edilmiştir. Ancak bu devir taş aletleri kaba saba olmayıp perdahlanmışlardı. Bu yüzden Neolitik devre ‘Cilalı Taş Devri denilmektedir.

Neolitik dönemde ziraat başlamış, ilk köy kültürü başlamıştır. Anadolu’da M.Ö.8000-5000 yılları arasında Burdur-Hacılar, Konya Çatalhöyük, Mersin Yümüktepe, Tarsus-Gözlükule, Malatya Caferhöyük, Beyşehir Suber ve Erbaba, Keban barajı alanı ve Diyarbakır Çayönü ön plana geçmiştir (1).

Yukarı Mezopotamya buğday ve tahılların ilk yetiştirildiği bölgedir (2). Bölge, özellikle bazı buğdaygil (yabani buğday ve arpa). ve baklagil (yabani nohut, mercimek ve bezelye gibi). bitkilerinin gen kaynağı olarak önemlidir (3).

Türkiye’de Güneydoğunun içinde olduğu verimli hilal bölgesinde dünyanın ekini, evcilleştirilmiş hayvanları, tekerlekli taşıma araçları, bakır ve daha sonra bronz ve demir işlemeciliği ile kasabaların, şehirlerin ve kralların, dinlerin doğuşu hep bu bölgede meydana gelmiştir. Tüm bu öğeler derece derece buradan yayılmıştır (4).

Karacadağ: 4 Haziran 2006 tarihli Hürriyet gazetesinden alıntı yaptığı bir haber bunun en güzel göstergelerinden biri niteliğinde: Almanya’ nın haftalık haber dergisi Der Spiegel kapaktan verdiği 11 sayfalık araştırmasında, Max Planck Enstitüsünün Köln’ de bitkiler üzerinde yaptığı araştırmada 68 yeni buğday çeşidini kıyasladığı ve tüm tahılların kökeninin ise Karacadağ eteklerinde bugün de halen yetişen yabani buğday bitkisi olduğunun ortaya çıktığını yazmaktadır. Ülkemizde doğal olarak yetiştiği bilinen 10 kadar doğal buğday türünün yarısı kadarı, Karacadağ yöresinde bulunmaktadır (5). Canan Atlı Karacadağ yöresinde çeltik tarımı D.Ü. Eğitim Fak. Coğrafya Bölümü Diyarbakır. 2000. s. 18

(6)

Teyid ve objektivite olsun diye yabancı kaynaklara bakalım: Early Plant

Domestication: Athena Review Vol. 2, no. 1. Identification of the Initial Site of Einkorn Wheat Cultivation Einkorn, the first wheat crop of Old World, Neolithic agriculture.

The research team chose for genetic characterization 338 of nearly 1,000 lines of einkorn whose known areas of origin are distributed throughout the Fertile Crescent region and include parts of SE Turkey. The 19 wild einkorn lines most closely related to domesticated einkorn all originated from the Diyarbakir District in SE Turkey, near the volcanic Karacadag Mountains. Based on calculations of genetic distance, the researchers conclude that the Karacadag area is the site of initial domestication of einkorn wheat Hole agrees with the timing of einkorn cultivation that the European team gives as approximately 10,000 years.

Reviewed by Virginia M. Betz

[Chapman (ed), 1992, Grass Evolution and Domestication, Cambridge University Press; Heun et al, Science 278, 14 Nov. 1997; Hole, Science 279, 16 Jan. 1998; Jones et al, Science 279, 16 Jan. 1998; Mlot, Science News 152, 15 Nov. 1997; Zohary and Hopf, 1988 Domestication of Plants in the Old World, Oxford University Press].

What origins near the Karacadag Mountains, Turkey

Genetic analysis of wild einkorn wheat suggests that it was first grown in the Karacadag Mountains in southeastern Turkey.

Recent genetic and archeological discoveries indicate that both emmer wheat and durum (hard pasta wheat). also originated from this same Karacadag region of southeastern Turkey. Remains of harvested emmer from several sites near the Karacadag Range have been dated to between 8,800 BCE and 8,400 BCE, that is, in the Neolithic period (5).

18 Aralık 1997 günlü Milliyet gazetesi şu haberi veriyor. Bilimsel araştırma, insanoğlunun tarıma günümüzden 9 bin yıl önce, Güneydoğu Anadolu’da, Diyarbakır yakınlarındaki Karacadağ yöresinde başlandığını ortaya çıkardı. İngiltere de yayınlanan ‘Science’ adlı derginin son sayısında uzmanların, bir tür buğdayın genetik yapısını inceleyerek bu sonuca ulaştıklarının anlaşıldığı açıklanıyor.

Norveçli, İtalyan ve Alman bilim adamlarının yaptıkları araştırma, küçük kızıl buğday denilen bir tahıl üzerinde yaptıkları genetik incelemelere dayanıyor. Uzmanlar, küçük kızlı buğdayın, tarımı yapılan 68 türü ile doğada bulunan 261 yabani türünün genetik olarak diğer yabani türlerden açık bir şekilde ayrılan 11 yabani türden oluşan bir grubun söz konusu küçük kızıl buğdaya çok benzediğini ortaya çıkardılar. Bunların hepsi Karacadağ çevresinde yetişiyor. Bu da uzmanlara, tarımın başladığı yerin Anadolu olacağını gösterdi. Uzmanlar şimdi, insanoğlunu ilk

(7)

kez ekip biçmeye başladığı 8 bitki türünden üçünün beşiğinin Türkiye olduğuna dikkat çekiyorlar. Bunlar küçük kızıl buğday, nohut ve baklaydı (6).

Dünyada Karacadağ ilk yabani üzümün menşei: Bu bilgi Pensilvanya

üniversitesinden Dr. Patrick Mc Goven’e aittir. Ancak literatür olarak teyidini almak istedim. Karacadağ ağırlıklı olarak Diyarbakır il merkezinin kenarını teşkil eder. Jason Ryal Boston unıversity Master of liberal arts. 2003. makalesinden alıntı alalım: Origins of Agricultures. pages 11 wheat was cultivated in a 20 square kilometer area near the Karacadag Mountains which lies on the border Turkey and IraqThey estimate that this took place 8000 yeras ago or 6000 BC.

Origins of fermentation.pages 13

“…Evidence with archeological chemist Patrick E. McGovern who was able to isolate the main component of the residue,calcium oxalate. This is the same residue found in a modern brewer’s vat after it is emptied of the beer (Bower). Together Badler and Mc Govern had revealed the first hard evidence that a fermented grain product was being made and consumed over 5000 years ago.

Bağcılıkta yabani gen umudu: Diyarbakır Dicle Üniversitesi (D.Ü). tarafından yapılan bir araştırmada, Güneydoğu’nun dağlık alanlarında kendiliğinden yetişen yabani asmanın, bağcılığın gelişmesinde ‘gen kaynağı’ olarak kullanılabileceği belirlendi.

Dicle Üniversitesi tarafından yapılan araştırmada, bölgede yabani bağcılıkla ilgili önemli bilgiler gün yüzüne çıkartıldı. Dicle Üniversitesi Bismil Meslek Yüksek Okulu Şarap Üretim Teknolojisi Programı Öğretim Üyesi Dilek Değirmenci, Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Hüseyin Karataş ve Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Y. Sabit Ağaoğlu tarafından yapılan araştırmada, bölgede yabani bağcılıkla ilgili önemli bilgiler gün yüzüne çıkartıldı.

Türkiye’de özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin lokal üzüm çeşitliliği bakımından oldukça zengin olduğu vurgulanan araştırmada, “Diyarbakır ili ve ilçelerinde dağlık kesimler, vadilik alanları, dere kenarlarında ve su yataklarında yaygın olarak yabani asma tiplerinin bulunduğu tespit edilmiştir. Bölgede yapılan incelemelerde Diyarbakır’ın merkez, Dicle, Lice, Kulp, Silvan, Çermik, Ergani ilçeleri ile Bitlis’ de merkez bahçelerde ve Ahlat ilçesinde, Elazığ’da Maden Çayı çevresinde ve Siirt’ de dağlık alanlarda yabani asma popülasyon varlığı tespit edilmiştir.

Çayönü: Tarih yazmak zor bir iştir. Tarihin içinde saklı birikimin bulunup

çıkarılması için sabır ve azim gerekir. Bu nedenle Hilar gibi antik bir yerleşim yeri üzerine tarih çalışması yapmak demek, kelimenin tam anlamıyla iğne ucuyla kuyu kazmak demektir. Atın ve buğdayın ilk evcilleştirildiği, ekildiği, ekmeğin fırında ilk pişirildiği, bakırın bulunmasıyla ilk madenciliğe geçilmesi, Hilar yerleşim yerine aittir. Acı olan gerçek, Hilar’ın yazının henüz bilinmediği dönemini, yazının kullanıldığı döneme oranla daha fazla bilmemizdir.

(8)

Hilar gibi coğrafi bir mekan olmanın ötesinde, yazılı ve yazılı olmayan tarihin çok önemli bir tanığını araştırıp incelemek söz konusu olunca, tarihin o belirlenen misyonu daha iyi anlaşılır. Böyle olunca, tarih yazmanın zorluğu daha iyi anlaşılır. Hilar, on bin yıllık tarihin mirası, tarihin upuzun karanlık tünelinde saklı sırları barındırır. Böylesine sabırlı ve azimli bir çalışma gerektiren, saklısında kocaman bir tarihi kesiti taşıyan yerleşim yeri değil dünyanın önemli bir parçasıdır. Burayla ilgili araştırma ve incelemelere girişmek, ilgili insanın başını döndürecek denli kültürel mirasın tanıtılmasından öte bir anlam taşır. Hilar’ da ilk inceleme ve araştırmalarda bulunan, 1876-1947 yıllı arasında yaşamış olan ABD’li coğrafyacı Ellsworth Huntington’ dur. Burayla ilgili ilk bilimsel çalışma, Huntington’un “The Hittite Ruins of Hilar, Asia Minor” Türkçesi; Küçük Asya, Hilar’ da ki Hitit Kalıntıları başlıklı ilk bilimsel yazıdır. Bu yazıdan öğrendiğimize göre Hilar; Asur, Hitit ve Khaldi gibi üç önemli antik imparatorluğun hüküm sürdüğü, karşılaştığı ve önem verdiği bir bölgedir. Kitabın yazarı Üzülmez’e göre Hilar ve Ergani olarak birlikte düşünüldüğünde, 31 uygarlık gelip geçmiştir.

Mezopotamya coğrafyasında, insanlığın mağara yaşamından kurtulup meskene girdiği, meskenlerden siteler ve devletler oluşturduğu bilinmektedir. Bu konuda Prof. Halet Çambel’in şöyle bir tespiti vardır: ‘Yerleşik düzene geçiş Neolitik Devrim olarak insanlık tarihinde yeni bir çağın başlangıcı olmuştur.’

Söylemek gerekirse, tarihin şafağında Hilar vardı. Hilar, hem kayalıkların, hem mağaraların, hem Çayönü’nü de içine alan bugünkü köyün ortak adıdır. Hilar’ın bir tepesi olan Çayönü’nün, yapılan kazılarla dünya kültür tarihine adını yazdırdığını söylemek mümkündür. Çayönü tepesi, Hilar köyü sınırları içerisinde, köye çok yakındır. Tepe ile köy arasından Boğaz Çayı geçmektedir (7).

Çayönü yerleşimlerinde evler taş temelli, dörtgen planlı ve ayrık düzendedir. Büyük yapılarda yerinde dökme mozaiğe benzeyen döşeme kaplaması vardır. Evler odalara ayrılmış, bazı evlerde temeller ızgara biçiminde olup birbirine paralel ince duvarlarla yapılmıştır. Bir yanları da açık bırakılmış yapıların döşemelerinin altından sağlanan hava akımıyla neme karşı önlem alınmıştır.

Boynuzdan orak sapları, yassı kemikten bileklikler, sürtme taştan boncuklar, bilezikler, öğütme ve ezgi taşları, tokmaklar, burgu taşları, havan elleri, cilalı baltacıklar, kemikten yapılmış balık iğnesi, boynuzdan çeşitli aletler, kapı mil taşı Çayönü’nde, günümüzden binlerce yıl önce nasıl gelişmiş bir yaşamın ve üretimin olduğunu gösteriyor.

Öğrencilere müzeyi anlatan uzman, dünya maden çağına geçmeden iki bin yıl önce Çayönü’nde bakırın işlendiğini, ancak toprak pişirmeyi bilmediklerini bu yüzden çanak çömlek yapamadıklarını anlatıyor. Kilden yapılmış küçük hayvan ve kadın heykelciklerinin büyük olasılıkla çocuk oyuncağı olduğunu söylüyor.

(9)

Çayönü’nde ilk kez mercimek ve buğday tarımı yapılmış; domuz, keçi ve köpek gibi hayvanlar evcilleştirilmiştir (8).

Bu hususta bir de yabancı neşriyata bakalım; Cayönü Tepesi (Turkey).”

From K. Kris Hirst,

Your Guide to Archaeology.

FREE Newsletter. Sign Up Now!

Definition: Cayönü (also called Çayönü Tepesi). is an Early Neolithic site

(Pre-Pottery Neolithic B). in the upper Tigris valley of southeastern Turkey, near the town of Ergani. The site is a village site, occupied between 9400 and 8800 years ago. The site includes an area of approximately 3 hectares. The rooms of Çayönü were built of adjoining mudbrick walls, like an apartment block, but with entrances through the roof. The residents raised sheep and goats, and in the later stages pigs, but still depended on wild game such as aurochs and red deer. Domestic dog is in evidence as well. Plants consumed by the people at Çayönü Tepesi included grapes, figs, rye grass, and domesticated emmer and einkorn wheat were in use by the earliest occupations of 7250-6750 BC.

Şehmus Aslan Çayönü yakınında medfun Enuş peygamberle olaya manevi bir boyut katar. Şehmus Aslan Enüş peygamber için şunları yazar. Şit peygamberin oğlu, Hz. Ademin torunudur. Gökbilimi hakkında derin bilgisi olan

bir zattır. 960 yıl ömür yaşamıştır. Bundan dolayıdır ki Hilar, Kızılca, Kikan üçgeni dünyanın ilk yerleşim olarak kabul edilir. Yani insanın yaratılışı ve çoğalımı burada başlayıp sonra dünyaya dağılmıştır (9).

İlk insan ve Çayönü: ‘Ergani yakınlarındaki Çayönü kazılarında gün ışığına çıkarılan çeşitli kalıntı ve buluntuların ortaya koyduğu, yalnız Anadolu’nun değil, bütün Güneydoğu Asya ve Avrupa’da İsa’dan 7 bin yıl önce ilk karma ekonomisi gerçekleşmiştir; buğday ekimini, sağlamı, yerleşik bir düzen içinde özgün bir mimariye sahip insan toplulukları yaşamıştır (10) (11). Çayönü’nde halk buğdayı ve mercimekgilleri ekmek için taş kazmalar ile tarlalarını düzeltip kazdılar. Ektikleri buğdayı hasat için geyik boynuzlarına yuvalar açarak çakmaktaşı bıçaklar yerleştirerek çeşitli doğal yapıştırıcılarla sabitleyip oraklar yaptılar. Orakları kullanırken ellerini acıtmaması için sapına keten lifinden ördükleri kumaşları sardılar. Buğdayı toplarken aynı zamanda ‘ellik’ görevini gören sığırın kürek kemiklerinden yaptıkları V biçimli bir aletten yararlandılar. Buğdayı evlerindeki bazalt yassı taş üzerinde bazalttan ellerine oturan ağır taşlarla öğüttüler’(12).

Çayönü’nde (M.Ö. 7000). meşe önemli bir ağaç grubudur. Ayrıca menengiç, gülgiller, dişbudak ve teke dikeni mevcuttu. Kızıl ve alageyik, sığır, yabani koyun, keçi ve yaban domuzu yaşamaktaydı (13). Buğday, Halan Çemi ve Demirköy’e göre en önemli besin kaynağıydı. Einkorn ve eimmer buğdayı, acı burçak, mercimek, bezelye, nohut, akburçak yetişiyordu (13).

(10)

Prof. Dr. Metin Özbek edebi bir üslupla Çayönü ve Tarımı anlatıyor: Onlar bir avuç insandı. Geldiler, aşağı yukarı 11.000 yıl öncesinde, Ergani’nin düzlüklerinde, su kaynaklarına yakın bir yerlerde yaşamaya karar verdiler. Önceleri tarım ve hayvancılığı bilmiyorlardı. Çevrelerindeki yabani hayvanları avlıyor, yabani bitkileri toplayarak yaşamlarını sürdürüyorlardı. Zamanla çiftçiliği öğrendiler. Böylece bir ekip üç aldılar. Artı ürüne kavuştular ve besin üreticiliğine dayalı bir köy topluluğunun temellerini attılar. Koyun, keçi ve domuz gibi evcil hayvanları oldu. Zamanla bunlara sığır da katıldı. Onlarla iç içe yaşamaya başladılar. Bu yeni geçim ekonomileri onların toplumsal yapılarına yeni boyutlar kazandırdı. Hilar kayalıklarına sırtlarını verip kurdukları köylerini, zamanına göre farklı işlevlerine sahip en karmaşık yapılarla zenginleştirdiler.

Çayönü avcılık-toplayıcılık geçim ekonomisinden yerleşik yaşam biçimine geçiş sürecini en iyi yansıtan bir Cilalı Taş devri köyüdür. Çayönü’nde hayvan evcilleştirilmesi çanak çömleksiz dönemin daha geç evrelerinde karşımıza çıkar. Evcil koyun ve keçinin Çayönü’ne zamanımızdan aşağı yukarı 8000 yıl öncesine doğru geldiği anlaşılmaktadır.

Yoğun biçimde ele geçen bazalt öğütme taşları, tahılların öğütülüp un haline getirilmesine yarıyordu. Çayönü köy yerleşmesi kemik aletler açısından da son derece zengindi. Burada yaşayan insanlar geyik boynuzundan orak ve bıçak sapları yapıyor, tahıl ve diğer bazı bitkileri bu oraklarla biçiyordu.

Buğday ve baklagiller önceleri yabani halde sofralarında yer alırken, bunların giderek tarıma alınmasıyla yiyecekler daha da çeşitlendi. Çayönü halkı önemli ölçüde sebzelerden de yaralandı. Kara hayvanlarının yanı sıra yakınlarında bulunan akarsulardan düzenli olarak balık tuttular. Kazılarda bulunan balık kemikleri bunun açık göstergesidir (14).

Halet Çambel, Robert J. Braidwood ve onların ardından Mehmet Özdoğan’ın Wulf Schirmer’le Diyarbakır yöresinde kazdıkları Çayönü yerleşmesi, C 14 (radyokarbon on dört). sonuçlarına göre M.Ö. 7250-6750 yılları arasına tarihlenmektedir. Yerleşmenin ortasında bir meydan ve onun çevresinde dikdörtgen anıtsal yapılar ve evler yer almaktadır. Binaların alt bölümleri taştan, üstleri kerpiçten inşa edilmişti. Çayönü yerleşmesinde oturanlar Anadolu’nun en eski çiftçileridir. Buğday yetiştirmesini, onu hasat etmesini ve öğütmesini biliyorlardı. Bunu, ele geçen aletler kanıtlamaktadır. Tarımın yanısıra hayvancılıktan da yararlanıyorlardı. Sofralarında koyun ve keçi eti bulunuyordu. Köpek ilk evcil hayvandı. Kadın heykelciklerı ana tanrıçaya daha bu dönemde tapıldığına işaret etmektedi.

Çayönü Tepesi bugünkü yerleşim alanlarına göre Ergani ilçesi’nin 7 km. kadar güneybatısında Hilar kayalıklarının üzerinde kurulu Hilar (Sesveren pınar). Köyü’nün kuzeyinde K-G 160 m. DB 350 m. boyutlarında bir höyüktür. Deniz seviyesinden yüksekliği 832 m. kültür dolgusunun kalınlığı güney yarıda 45 m.

(11)

olmasına karşın kuzey yarısında 65- 7 metreyi bulmaktadır. Çevresinde tarlalar uzanmaktadır.

Bu doğal çevre farklı bitki ve hayvan topluluklarına yaşam alanı tanımıştır. Bugün bitki örtüsü açısından oldukça çıplak olan ova ve çevresinin görünümü 10.000- 7.500 yılları arasında günümüzden çok farklıydı. Neolitik dönem insanları yerleşmek için ovanın bazalt-genç alüvyon dolgu sınırını ve/veya dağ eşik bölgesini tercih etmişler. Bugün yazın en sıcak aylarında bile sürekli akan bir deresi ve bir dizi gözeleri bulunan ovanın o zamanlar çok daha sulak, geniş tatlı su havzaları ile kaplı olduğu, saz, kamış, keten gibi sulak ortam bitkilerinin, kunduz, susamuru gibi derin sulak alana gereksinim duyan hayvanların, çok sayıdaki tatlı su kabuklarının varlığı açıkça göstermektedir. Domuz gibi daha ormanlık ve yumuşak topraklı ve sazlıklarla kaplı nemli bir ortamı yeğleyen, geyik gibi çok sık ağaçlıklı olmayan nehir boyundaki orman ortamında yaşayan hayvanların varlığı, meşe (Quercus). gibi oldukça geniş bir dağılım alanı gösteren ağaçların, karakafesotu (Anchusa)., sabunotu (Vaccaria). ve madımak (Polygonum). gibi sulak nemli daha serin iklimi yeğleyen bitkilerin yanı sıra menengiç/sakız (Pistacio)., sorguçotu (Stipa)., süpürgeotu (Bromus). gibi daha kurak bozkır bitkilerinin varlığı ve özellikle sulak ortamı seven hayvan ve bitkilerin daha çok eski evrelerde bulunması, çevrede doğal olarak yetişen mercimek ve fığ gibi baklagillerin, emmer ve einkorn gibi daha çok otsu görünümlü tahılların yavaş yavaş başlayan tarımının artması sonucu çevrenin değiştiğini (tarla açmak için genç ağaçların kesimi, çalılıklardan arındırma gibi). belki de zaman içinde gölün dolarak küçülmüş olabileceğini de gözönüne alırsak, iklimsel ve ekolojik açıdan değişiklik olmamakla birlikte özellikle insanın doğal çevresini değiştirmesinin getirdiği sonuçlar yerleşmede kazılar sırasında hissedilmektedir. Bugün tepenin güneyinden akan Boğazçay, yatağını ancak 3. binlerde açmıştır. Açık ağaçlıklı alanlarda yaşayan yabani sığır, genellikle derin vadilerle yarılmış yüksek dağlık araziyi tercih eden küçük topluluklar halinde yaşayan yabani keçi; yazın daha çalılık-otluk dağ yamaçlarını yeğlerken kışın dağ etekleri ve vadileri yaşam alanı olarak seçen büyük sürüler halinde dolaşan yabani koyun; dağlık arazi yerine vadilerde de barınabilen ama genellikle ovaya da alçak tepeleri tercih eden ceylan ve yabani at; büyük ölçüde yabani yemişler ile beslenen alt örtüsü zengin sık ormanların hayvanı olan ayı yukarıda sözünü ettiğimiz değişik ortamları çok iyi yansıtmaktadır. Bütün ortamlara uyum sağlayan tilki, kaplumbağa gibi hayvanları ile çevre insanlara sonsuz besin kaynağı sunmaktadır(16).

Çayönü Halkı Ne İle Beslenirdi?

Yuvarlak Planlı Kulübelerin avlularının günlük işlerde yoğun kullanımına karşın bu evrede çakmaktaşı işlemek dahil birçok işlerin kapalı mekanlara çekilmiş olduğu ve yapının içinde işlerin mekanlara -modern ev planlamasında olduğu kadar “katı” bir ayırım olmamakla birlikte- bölünmüş olduğu dikkati çekmektedir. Yapıların ızgaralar üzerindeki kuzey mekanı Çayönü sakinlerinin günlük yaşamının

(12)

geçtiği bir mekan olmasının yanı sıra deri işçiliğinden, dikiş dikmeye, değişik malzemeden süs eşyalarının yapıldığı bir atölye işlevini de görmektedir. Bir anlamda bu mekan bir sonraki Kanallı Yapılar Evresi’nin “uzmanlaşmış atölyelerinin öncüsü olma niteliğini taşımaktadır.

Orta mekan ise daha aşağı düzlemde, tabanı defalarca sıvanmış, güneydoğu köşesine yerleştirilmiş tabanı taş döşeli ocak ise en önemli öğelerinden biri. Bu mekan yabani buğday, mercimekgiller gibi bitkilerin öğütüldüğü, ezildiği, etlerin dövüldüğü havan elleri, öğütme taşları gibi aletlerin bulunduğu, kısaca yiyeceklerin hazırlandığı “mutfak”. Yapının en güneyinde ise ortada dışa açılan kapı ve her iki yanında değişik büyüklükte küçük bölmeler mevcut. Bu bölmeler olasılıkla kiler, depo gibi kullanılmıştır.

Avlular mezbaha alanı gibi, sığır, geyik ve keçi kemiğinin çokluğu, buna karşın daha önceki dönemlerde çok bulunan domuzun hiç bulunmaması Çayönü halkının beslenmesindeki değişikliği de yansıtmaktadır. Atölyeler bu alandan daha batıya hemen hemen iskân dışına taşınmıştır.

Çok sayıda evcil koyun ve keçinin ortalıkta gözükmesi, bu hayvanlara “bağımlı yaşama” ve belki de bu hayvanları “getiren” yeni sakinlerin gelenekleri Çayönü halkının yüzlerce yıllık alışkanlıklarını değiştirmiştir.

Çayönü halkının temel besin maddesi et. Et uzun süre av hayvanlarından karşılanmıştır. Yerleşmenin ilk dönemlerinde daha çok domuz, geyik, yabani koyun ve keçi avlanmış. Daha sonraları yabani sığır da önemli bir yer tutmaktadır. Yakın çevrede domuzun çok bol bulunması, hatta dişi ve yavruların köyün içinde gezmeleri bazılarının avlularda tutulmuş olabileceği olasılığını ortaya çıkarmaktadır. Kısaca Çayönü halkı domuzu kısmen evcilleştirmiştir. Koyun ve keçinin evcilleşmesi ise Hücre Planlı Yapılarda oturan insanlar tarafından gerçekleşmiş olabilir ya da başka yerden evcil koyun ve keçi getirilmiştir. Hemen yanı başlarındaki akarsu ve göllerden tatlı su yumuşakçaları toplamışlar, balık avlamışlardır.

Bitkisel gıdalarda en büyük payı yabani mercimek ve fiğ oluşturmaktadır. Çayönü halkının einkorn buğdayının tarım denemeleri ancak Izgara Planlı Yapılar’ da oturanlar tarafından gerçekleşmiştir. Hücre Planlı yapıda oturanların olasılıkla küçük tarlaları olduğu düşünülmekte ve çevrede bol miktarda bulunan zengin menengiç, sakız, badem gibi yağlı bitkiler bitkisel yağ gereksinimini karşılamıştır.

Çayönü halkının evinde ne tür aletler bulunurdu?

Çayönü halkının ev eşyası oldukça çeşitli, bu çeşit zamanla uğraşların çeşitlenmesine bağlı olarak değişmekle birlikte değişim iç/dış mekan kullanımının, daha önceki sayfalarda da söz ettiğimiz gibi, zaman içindeki çeşitli etkenlere bağlı olan değişkenliği ile de doğrudan ilişkilidir. Değişik nitelikteki eşyaların dağılımına

(13)

baktığımız zaman yerleşmede, zaman zaman oldukça “katı” normlara bağlı bir düzenin, bulunduğu anlaşılıyor. Çayönü halkı değişik boyutlarda çakmaktaşından, taş ve kemik alet kullanarak biçimlendirdiği ok ve mızrak uçlarını alıp ava giderdi. Bazen taş “top”ları da kullanmış olabilirler. Avladıkları hayvanı bazen avladığı yerde parçalayıp kendilerine gerekli olan kısımları alıp getirirlerdi. Derisini çakmaktaşı ve doğal camdan kazıyıcılar ile yüzer, tabaklayıp kemik spatulalarla işlenirdi. Deriyi yine doğal camdan bıçaklar ile kesip biçer, kemikten değişik boyda bızlarla delikler açıp deri sınmaları ya da bitkisel liflerden yaptığı iplikleri geçirdiği kemik iğnelerle dikerdi. Belki de üzerini boncuk ve halkalar ile bezerdi. Eti doğal cam bıçaklarla doğrar ve bazen bazalt sığ “tepsi”lerde bazalt havanelleri ile döverlerdi. Belki çok yedikleri mercimek ve fiği de dövmek için havanellerinden yararlandılar. Göl ve deredeki balık avında kullandıkları ağlarına taş ağırlıklar astılar. Bazen kemik oltalar ile balık avladılar.

Buğdayı ve mercimekgilleri ekmek için taş kazmalar ile tarlalarını düzeltip kazdılar. Ektikleri buğdayı hasat için geyik boynuzlarına yuvalar açarak, çakmaktaşı bıçaklar yerleştirerek çeşitli doğal yapıştırıcılarla sabitleyip oraklar yaptılar. Arakları kullanırken ellerini acıtmaması için sapına keten lifinden ördükleri kumaşları sardılar. Buğdayı toplarken aynı zamanda “ellik” görevini gören sığırın kürek kemiğinden yaptıkları “V” biçimli bir aletten yararlandılar. Buğdayı evlerindeki bazalt yassı taş üzerinde bazalttan ellerine oturan ağır taşlarla öğüttüler. Belki de bazalt parçacıklarından arıtmak için sınma elekler de kullandılar. Ekmek yapıp yapmadıklarını ise maalesef bilmiyoruz.

“Ellik” olasılıkla evlerinin çatılarına serdikleri, sepet ve hasır örmek için kullandıkları sazları biçerken de kullanıldı. Sazları ve keteni ezip lif haline getirmek için ince sık yivli taş aletlerden yararlandılar. Liflerle hasırlar örüp evlerine serdiler. Ördükleri değişik boyda sepetleri zamanla kerpiç toprağı ile sıvayıp kaba kil kaplar yaptılar. Bazen büyük zahire ambarları oluşturdular.

Evlerini yapmak ve ısınmak için odun kullanıldı. Odunları taş baltalarla kestiler. Kestikleri ağaçlar bazen tahta veya boynuz saplı keser ve keskilerle ahşap eşyalara dönüştü, üzeri taş kakmalarla bezediler.

Süs eşyalarının üretiminde kullandıkları özel kazıyıcılar (Çayönü Aleti). geliştirdiler. Evlerinin “bir köşesine” aletlerini yapmak için kullandıkları kemik, boynuz, çakmaktaşı ve doğal cam yumruları gibi hammaddeleri sakladılar.

Daha “zengin evler”de oyun taşları ve kil “pul”lar bulunurdu. Bu pulların bazıları belki de değiş tokuşta kullandıkları “paralar”dı. Son evrelerin çok kullanılan eşyası yuvarlak yongalanmış kazıyıcıların, ne işe yaradıklarını tam olarak anlamış değiliz ancak çok sayıda bulduğumuz bu eşyanın Çayönü halkı için çok işlevsel olduğu kesin (17).

(14)

Değişik evrelerde deniz - tatlı su kökenli kavkı boncuk ve düğmeler ve Kil koyun heykelciği (18).

Bölge tarımı ve kullanılan teknoloji Mezopotamya kökenli saban (19).

(15)

Körtiktepe: Güneydoğu Anadolu Bölgesi kapsamında yapılan yüzey

araştırmalarında saptanan ve 2000 yılında başlatılan kazılarla bilimsel ilginin odağına yerleşen Körtik Tepe, Amanos ve Güney Toroslar’dan Suriye’ye açılan bozkırlardan oluşan doğal dokusuyla “Bereketli Hilal’in” kuzey uzantısı durumundaki Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, Diyarbakır’ın doğusunda, Bismil ilçesine bağlı Ağıl Köyü mezrası Pınarbaşı mevkiinde, Dicle ile Batman Çayı’nın birleşim noktasının batısındaki konumuyla, üzerinde Batman ilinin de bulunduğu görece çıplak bir arazi üzerinde yer alır. Höyük, arazi derinliklerinden ve dağ eteklerinden doğan kaynaklarla beslenen Batman Çayı ile hayat bulan bir alanda, yerleşim için öncelikli doğal koşullara sahip olan arazide konumlanmıştır. Yaklaşık olarak 60 km kuzeyindeki Hallan Çemi ile 20 km. kuzeyindeki Demirköy gibi iki önemli tarih öncesi merkezin Batman havzasındaki varlığı da, arazinin yerleşimde öncelikli tercih edildiğinin bir başka kanıtı olarak ortaya çıkmaktadır. Körtik Tepe’nin, Hallan Çemi ile birlikte, avcı-toplayıcı toplulukların göçer hayattan yerleşik köy yaşantısına geçişin temsil edildiği en erken yerleşimlerden birisi olduğunu kanıtlamıştır (21).

Bismil İlçesi’nde Kortiktepe’deki arkeoloji çalışmalarının, Yukarı Mezopotamya tarihine ışık tutacaktır. Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde Ilısu Barajı altında kalacak Kortiktepe’deki arkeolojik kurtarma kazısını yürüten Prof. Dr. Vecihi Özkaya, burada insanlığı ilgilendiren her türlü oluşumun kendi açısından ilklerine tanık olduklarını bildirdi. Yukarı Mezopotomya Tarihi Diyarbakır-Batman sınırında, Dicle Nehri ve Batman Çayı’nın kesiştiği yerde bulunan Kortiktepe’deki kazılar 8 yıldır sürdürülüyor. Kortiktepe kazı ekibi ve Dicle Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Özkaya, Kortiktepe kazısının, yeterince bilinmeyen yukarı Mezopotamya’nın kültürel zenginliklerini ortaya çıkararak, bilim dünyasında küresel heyecan uyandırdığını söyledi.

İnsanlığın ortak malı; Elde ettikleri sonuçların evrensel olduğunu ifade eden Özkaya, ‘’Bunlar, insanlığın ortak malı niteliğindedir. Burada insanlığı ilgilendiren her türlü oluşumun kendi açısından ilklerine tanık oluyoruz. Kuşkusuz bu özelde bölge, genelde Anadolu topraklarının tarihi zenginliklerinin ön plana çıkması açısından çok önemli’’ dedi. Özkaya, 8 yıldır süren kazı çalışmalarında 12 bin yıllık tarihi buluntuları ortaya çıkardıklarını belirterek, şöyle konuştu.›› Çanak çömleksiz denilen Neolitik dönem, yani tamamen taşa dayalı üretim biçiminin yaşandığı bir dönem var burada. Bu dönem öncesine ait bazı kalıntılar da saptadık. Bölgede ve Anadolu’da bilinenin ötesinde kültür ve yerleşim tarihi açısından, hatta inanç tarihi açısından en erken ipuçları veren eserlerle karşı karşıyayız. Eserlerin çoğunluğu, literatürde intramural denilen konut tabanlarına gömülmüş mezarlarda ortaya çıkıyor. ‹›Eserlerin özelliklerine değinen Özkaya, dönemin yalın yaşam biçimiyle bağlantılı olarak günlük hayatı ilgilendiren taş kaplar, taş baltalar, likitler denilen yontma taş aletler ile korunması ve günümüze ulaşması büyük öneme sahip kemik aletler bulduklarını bildirdi. Özkaya, ‘’Hayvan kemiklerine işlenmiş öylesi figürler

(16)

var ki bunların günümüze kadar taşınmış olması bir yana, üzerindeki figürlerle dönemin dinsel yaşantısına ışık tutacak olması açısından çok önemlidir.

Hayvan Desen Akrep, kuş ve yılanla bezeli kap parçası

Prof. Dr. Özkaya, taş ve kemik nesneler üzerinde yılan, çıyan, akrep, dağ keçisi gibi figürlerde ısrar edilmesi ve bunların yoğun kullanılmasını dinsel sembollerle açıkladıklarını bildirdi.

Kuş motifli kap Havan ve öğütme taşı (22).

Olayın manevi boyutuna bakalım: Hz. Adem yeryüzüne indikten sonra

‘Ey Yüce Allahım bize yiyecek ver.’diye duada bulundu. Yüce Yaratan Âdem’in bu yakarışını kabul etti. Cebrail’e Buğday tanelerini alıp Adem’e götürmesini, emretti. Cebrail bunları aldı. Dünyaya indi. Adem’e sundu. Adem Cebrail’e sordu. Ben bunları ne yapacağım? Cebrail cevap verdi: Ey Adem bu taneleri serp sen. Adem buğday tanelerini yere serpti (23).

Hz. Adem - Ateş ve Diyarbakır Çayönü: Hz. Adem’in Yaradan’dan yiyecek

istemesi üzerine dua kabul olmuş ve Cebrail buğday tanelerini Hz. Ademe vermiştir. Akabinde Cebrail Hz. Adem’e un yapmayı ve undan hamur yapmayı, kül içinde ekmek pişirmeyi öğretmiştir (23).

(17)

Dünyada ilk hayvan ehlileştirilmesiyle ilgili bölge ve Hz. Adem: ‘Ergani

yakınlarındaki Çayönü kazılarında gün ışığına çıkarılan çeşitli kalıntı ve buluntuların ortaya koyduğu, yalnız Anadolu’nun değil, bütün Güneydoğu Asya ve Avrupa’da İsa’dan 7 bin yıl önce ilk karma ekonomisi gerçekleşmiştir. Koyun, keçi, köpek gibi hayvanlar evcilleştirilmiş, yerleşik bir düzen içinde özgün bir mimariye sahip insan toplulukları yaşamıştır (10) (11).

Hz. Adem - Kedi ve Diyarbakır: Kedinin anavatanı Türkiye’ymiş! Kedilerin kökeni hakkında 5 yıldan bu yana genetik araştırma yürüten California Üniversitesi uzmanlarından Leslie A. Lyons, Türkiye, İran, Çin, Kenya, İsrail, Mısır, Almanya, Amerika ve Brezilya’dan tam 1100 kediyi inceledi. Washington Post gazetesinin haberine göre 39 farklı gen haritası elde eden Lyons, yaptığı analizler sonucunda kedilerin 10 bin yıl önce Türkiye’den dünyaya dağıldığı bilimsel olarak kanıtladı. Lyons, “Bundan tam 10 bin yıl önce kediler insanlarla ilk olarak bugünkü Türkiye toprakları üzerinde yaşamaya başladı. Kedigiller Türkiye’den Avrupa, Amerika ve diğer kıtalara göç yoluyla yayıldı” dedi (Milliyet. 19.3. 2008).

Lyons ve ekibi, kedilerin 10 bin yıl önce insanlara yaklaşarak evcilleşmeye başladıklarını ortaya koydu. Leslie A. Lyons ve ekibine göre, bu durum “Verimli Hilal” (Diyarbakır’ın da içinde olduğu bölge). diye bilinen ve Türkiye’den, Irak, İran ve Kuzey Afrika’ya kadar uzanan bölgede yaşandı. Washington Post gazetesine konuşan Lyons, “Bizim verilerimiz, özellikle Türkiye’nin kedilerin ortaya çıkmasının başlangıç yeri olduğunu destekliyor” dedi. Lyons, Türkiye’nin Verimli Hilal’in parçası ve tarımdaki gelişmenin ilk başladığı bölgelerden bir olduğunu kaydetti. Lyons ve ekibi, insanların tarımla uğraşarak yiyecek depolamaya başlamasının fareleri çektiğini, bunun da “avcı” kedileri devreye soktuğunu söyledi. Lyons, “Karşılıklı yarar söz konusuydu” dedi (18.03.2008. //www.haberler.com/).

Çayönü’ndeki kazı çalışmalarına göre Geniş Odalı Yapılar Evresi’nde ise, koyun ve keçinin büyük oranda arttığı izlenmektedir. Ceylan, karaca, at, ayı, tilki, sansar, tavşan, kirpi, kunduz gibi hayvanların yanısıra sincap, yabani kedi, kokarca, porsuk, su samuru, kara kaplumbağası, çeşitli kuşlar, tatlı su balıkları, midyeleri ve salyangoz, toplanan, avlanan, tüketilen hayvanlardır (24). Dünyada Kedilere en fazla değer veren illerin içinde (Diyarbakır gelir. /www.diyarnet.net/).

Diyarbakırda kedi cinsi olarak pingel: Evcil. (Diyarbakır). olarak görüyoruz. http://kedilerimiz.com/İnsanoğlu ile yaşıttır kedi. Bu zaviyeden bakılınca denebilir ki, yaratılışın insandan sonraki ilk iki canlısı kedi ve yılandır (http://www.egeforum. net/kedilerin-8000-y-).

Musevi dininde Adem ile Havvanın hikayesine bir motif daha bulunmakta. Üstelik tüm yapıyı değiştiren bir motif!. Musevi din bilgisi Talmuda göre işin içinde bir de kedi vardır. (http://hayvanozgurlugu.azbuz.com/ ).

(18)

Hz. Ademin muhtemel yaşam bölgesi olan Çayönü ve burada kedi yaşamı; Diyarbakır folklorunda kedi.Bu tevafuklar Diyarbakır tarihinde peygamberleri hatırlatıyor.

HALLAN CEMİ

Anadolu’nun şimdiye kadar saptanmış en eski köy yerleşmesi olan Hallan Cemi, Batman ili, Kozluk ilçesi yakınlannda, Batman Çayının doğu kıyısında geç pleistosen dönemine ait bir terasın kenarında yer almaktadır. Yaklaşık 4,3 m. yüksekliğinde, 7 hektarlık bir alam kaplayan yayvan bir tepedir. 1991 yılında başlayan kazılar, Diyarbakır Müzesi ve Amerika Delaware Universitesi’nden Dr. Michael Rosenberg’in ortak çalışmaları ile yürütülmektedir.

Günümüzden yaklaşık 10.600- 10.000 yıl öncesine tarihlenen Hallan Cemi Tepesi, çanak çömleksiz Neolitik dönem yerleşme yeri olarak, en erken evreleri konusunda yeni bilgiler vermektedir. Yaşamlarını avcılık ve toplayıcılık ile sürdüren Hallan Cemi insanın ürettiği sürtme taştan araç ve gereçler, bu topluluğun en güzel buluntularını teşkil etmektedir. Siirtme taş buluntular arasında, yakın evrede mevcut olan kum taşından oyularak yapılmış, Bunların arasında yoğun olarak bulunan kemik bızların yanı sıra balık oltası bulunmuştur. Hallan Çemi’de ele geçen hayvan kemiklerinin analizi sonucu daha çok memeli hayvanların varlığı tespit edilmiştir. Koyun, keçi, kızıl geyik, domuz, kopek ya da çakal kemiklerinin yanı sıra kaplumbağa vardır (25). Halan Çemi halkı avcı ve toplayıcıydı. En çok koyun ve keçi avlardı (26).

(19)

Yabani sığır kafatası (27).

Halan Çemi kazılarında 14 karbon ile erken Neolitik kültür kalıntıları ortaya çıkarılmış, Doğu Anadolu’nun en eski kültürü bulunmuştur. Kazıda mercimek ve acı bakla şeklinde leguminos bitkileri bulunmuştur (28). Halan Çemi kazılarında 14 karbon ile erken Neolitik kültür kalıntıları ortaya çıkarılmış, Doğu Anadolu’nun en eski kültürü bulunmuştur. Kazıda hayvan kalıntıları bulunmuştur. Bunlar koyun, keçi, geyik, sığır, kaplumbağa, kuş, balık gibi türlerdir (28). Halan Çemi (M.Ö. 10.500). tarihine endekslidir. Ağırlıklı olarak yabani koyun ve keçi, daha az olarak geyik ve yaban domuzu tüketilmiştir (13). Ayrıca kuşlar, sürüngenler, balık mevcuttu(29). Çevrede ağaç olarak kavak, söğüt, ılgın ve dişbudak, menengiç, meşe, akağaç, badem türleri mevcuttu. Baklagiller, sığırkuyruğu, yabani marul mevcuttu. Önemli ölçüde labada ve madımak vardı. Buluntu topluluğunun %27’sini teşkil ediyordu. Mercimek,badem,şamfıstığı da önemli besinlerdendi (13).

Demirköy / Silvan ilçesi Demirkuyu köyünde

(20)

Demirköy (Batman barajı altı): M.Ö. 10-9 bin Demirköy’de toplanan hayvan

kemiklerinin analizlerinde geyik, yabanî domuz ve koyunun varlığı saptanmıştır (25).

Salat Cami Yanı Neolitik Malzemeler

Çanak Çömlekli Neolitik Çağa ait olan yerleşim, Bismil’in 20 km doğusunda ve Dicle Nehri’nin üzerine yapılacak Ilısu Barajı alanında bulunmaktadır. Salat Çayı yakınındaki höyük, köylüler tarafından kısmen taşınmıştır. Çalışmalar, Yutaka Miyake’nin başkanlık ettiği bir Türk-Japon ekibin, 2003 yılında alanda yüzey araştırması yapmasıyla başlamıştır. Yerleşim yaklaşık 220 x 130 m boyutlarında bir alana yayılmaktadır.

2004: Geç dönem çanak-çömleği çok miktarda bitkisel katkı içermektedir ve

yüzeyleri düzlenmiştir. Bunlar, Hassuna öncesi çömleklerle benzerlik taşımaktadır; ancak aralarında “husking tray” (ayıklama tepsisi). olarak adlandırılan kaplardan yoktur ve üzerlerinde bezeme bulunmamaktadır. Salat Cami Yanı’ndaki bu evrenin, Irak’ın kuzeyindeki Hassuna öncesi yerleşimlerden daha eski olduğu sanılmaktadır. Kaba çakılla yapılan, açkılı erken dönem çanak-çömleği ise, Orta Fırat bölgesindeki Akarçay Tepe’de ve Mezra Telailat’ta bulunanlarla benzerlik göstermektedir. Alandaki diğer buluntular arasında obsidyen aletler, pişmiş kilden figürinler ve

kemik aletler vardır.

2005: 1. Evrenin daha sonraki seviyelerinde masif kerpiç (pisé). tekniğinde

bir tahıl ambarı ile ocaklar ve kare planlı, tek odalı bir yapının dışında da üst üste altı ocaktan meydana gelen bir dizi vardır. Bir başka yapı ise büyük, hücre benzeri odalar içermektedir. 2. Evre çanak çömlekleri yoğun bitkisel katkılıdır ve aralarında kare şeklinde, sığ kâseler vardır. Bunlar 3. Evrede de devam etmektedir ancak bu evrede yüzeyleri bezemeli (yivli, çizgi süslemeli ve boyalı). olup aralarında “husking tray” (ayıklama tepsisi). olarak adlandırılan kaplar da vardır.

(21)

2007: Güney yamaçtaki kazılara devam edilmiş ve bir dizi konut tabakasına

ulaşılmıştır; evlerde taşla çevrili ocak tabanları bulunmaktadır. Duvarlar ve fırınlar birbiri üzerine inşa edilmiştir. Yığma kerpiç tekniğinde (pisé). inşa edilmiş bir yapıda, Bouqras ve Umm Dabaghiyah’ta benzerlerine rastlanan boyalı duvar parçalarına rastlanmıştır. Yiyecekleri ateş üzerinde kızartmak için kullanılan, oval planlı çukurlara da ulaşılmış ve bunların bir bölgede yoğunlaştıkları görülmüştür. (30).(31). Hayvan kemikleri olarak keçi,koyun,sığır ve domuza rastlamıştır (32).

SALAT TEPE’DE ARKEOBOTANİK ÇALISMALAR

Salat Tepe (Bismil-Diyarbakır), Ortadoğu’da bitki ve hayvan evcilleştirmesinin, tarımın ve çiftçi yerleşim yerlerinin ilk ortaya çıktığı ve geliştiği bölge olarak kabul edilen “Verimli Hilal’in” kuzey kesiminde, Yukarı Dicle Havzası’nda yer almaktadır. Salat Tepe’deki kazı çalışmaları sırasında toplanan seramik parçaları, Geç Kalkolitik Çağ’dan Ortaçağ ortalarına kadar olan dönemlere tarihlendirilmiştir. Bu dönemlere ait seramik parçalarının varlığı, tepenin 5000 yıl boyunca kesintisiz iskan edildiğini göstermektedir.

Bismil’in (Diyarbakır). yaklaşık 14 km doğusunda yer alan, Salat Tepe’de, tarih öncesi ve tarihi dönemlere ait, ortaya çıkarılan kömürleşmiş bitki kısımları arkeobotanik yönden incelenmiş, Bunun yanında arkeobotanik analizlerin sonuçlarına dayanarak, bu yerleşim yerinin çevresindeki tarih öncesi ve tarihi dönemlere ait tarla tarımı etkinlikleri değerlendirilmiştir.

Kömürleşmiş bitki kalıntıları bulunan, kültür tabakaları Kalkolitik (K). (MÖ 4500-3000)., Erken Tunç Çağı (ETÇ)./Orta Tunç Çağı (MÖ 3. bin yıl/2. bin yıl)., Orta Tunç Çağı (OTÇ). (MÖ 2000-1500)., Erken Demir Çağı (EDÇ). (MÖ 1200-800)., Yeni Asur (MÖ 800-600)., Hellenistik (MÖ 3. yüzyıl)., Hellenistik-Roma (MÖ 300-MS 150). ve Ortaçağ’a (MS 150-1453). tarihlendirilmiştir. Dönemlerin bitki kalıntıları birbirlerinden farklı olmayıp, bir devam niteliği taşımaktadır. Tarım etkinliklerinde tahıllar ilk sırayı almış görünmektedir. Tahıl bitkilerinin Hordeum L. (arpa, kabuklu)., Triticum dicoccum Schübl. (çatal siyez buğdayı/karıklı bugday)., T. monococcum L. (kaplıca buğdayı). ve T. aestivum L./T. durum Desf. (ekmeklik buğday/sert buğday). olduğu belirlenmiştir. Bazı buluntu yerlerinde ortaya çıkartılan arpa ve ekmeklik buğdaya ait rakis segmentleri ile kabuklu buğdaylara ait başakcık çatalları ve gluma tabanları ise tanelerin serbest kalması için uygulanan dövme işlemleri sonucu açığa çıkmış başak kısımlarıdır.

Çalışma alanında ortaya çıkarılan bitki kalıntıları arasında, tahıl tanelerinden başka baklagiller, meyve bitkileri ve yabani bitkilere ait kömürleşmiş tanelerin de teşhisi yapılmıştır. Baklagiller içinde Cicer arietinum L. (nohut)., Lathyrus sativus L./L. cicera L. (mürdümük)., Lens culinaris Medik. (mercimek)., Medicago L. (çevrince)., Pisumiisativum L. (bezelye)., Vicia ervilia (L.). Willd. (burçak)., Trifolieae oymagı, Trifolium L. (yonca)., Trigonella L. (çemen otu). yer almıştır. Mercimek, baklagiller içinde en baskındır. Çevrince, üçgülgiller ve yonca tohumları

(22)

hayvan yetiştiriciliği ile ilişkilendirilmiştir. Ortaya çıkartılan buluntular, belirlenen çağlar boyunca tarla tarımı etkinliklerinde baklagillere tahıllardan daha az yer verildiğini önermektedir (39).

Arkeobotanik analizler sırasında, Yakın Dogu’nun temel yağ ve lif bitkilerinden biri olarak kabul edilen Linum usitatissimum L. (keten). tohumları bulunmuştur. Ayrıca, Vitis vinifera L. (asma). ile Olea europaea L. (zeytin). tohumları gün ışığına çıkartılmıştır. Aegilops L. (yabani bugday)., Galium L. (yogurt otu). ve Lolium L. (delice). tahıl tarlalarını işgal eden belli başlı yabani bitkiler olarak kaydedilmistir. Ayrıca su yabani bitkilerin tohumları/meyveler bulunmuştur: Adonis L. (kandamlası).,

Artemisia L. (pelin otu)., Ajuga L. (mayasıl otu)., Astragalus L. (geven)., Bromus L. (brom otu)., Centaurea L. (peygamber çiçegi)., Cephalaria Schrader (pelemir)., Chenopodiaceae (kazayagıgiller)., Cheonopodium L. (kazayagı)., Compositae (papatyagiller)., Erigeron L. (şifa otu)., Filipendula ulmaria (L.). Maxim., Galeopsis L. (kedibası otu)., Malva L. (ebegümeci)., Polygonum L. (çoban degnegi)., Potentilla L., Rosa canina L. (kuşburnu)., Rumex L. (kuzu kulagı)., Salsola L., Scirpus L., Silene

L, Sonchus L., Thymelaea Miller. (serçe dili)., Triticum boeoticum Boiss. Emend. Schiem./T. dicoccoides (Körn.). Aarons. (yabani tek sıralı/iki sıralı bugday). ve Valerianella lasiocarpa (Stev.). Betcke. Bu bitkiler açık ve ışık alan yerlerde yaşadıklarından, tohumları/meyveleri hasat sırasında ürüne karışma ya da otlatma faaliyetleri ile tezeğe katılma sonucu yerleşim yerine ulaşmış olmalıdırlar.

(23)

Salat Tepe’de L- 14 açmasında bulunan tandırlar.

Kazılarda, öğütme taşları ve ezgi taslarının bulunması, tarih öncesi ve tarihi dönemlerde Salat Tepe’nin yoğun tarımsal faaliyetlerin etkisi altında kaldığını göstermektedir. Diyarbakır bölgesinde yer alan Gricano’nun Kalkolitik Çağ tabakalarında kaplıca buğdayı ve ekmeklik/sert buğday taneleri ortaya çıkartılmıştır. (Pasternak, 2002). Grikihaciyan’da ise tahıl ürünleri arasında, kabuklu arpa, karıklı buğday, kaplıca buğdayı yer almaktadır (van Zeist, 1979/1980). Tüm bu bulgular, bölgede,

Kalkolitik Çağ’da tahıl tarımının önemli olduğuna işaret etmektedir. Salat Tepe’nin Kalkolitik Çağ tabakalarında tahıl ürünlerinin yanı sıra, mercimek (Lens culinaris), burçak (Vicia ervilia), üçgül (Trifolium). ve Trifolieae oymagına ait yem bitkilerinin tohumlarının bulunması, otlatma rejimi ve hayvancılık ile ilişkilendirilebilir. (39).

Meyve bitkilerinden üzüm, ortaya çıkartılmıştır; Ortaçağ’da, Diyarbakır yöresinde, üzüm yetiştiriciliğinin yaygınlaştığına işaret eden tarihi yazılı kaynaklar bulunmaktadır. Örneğin, MS 438-1046 yıllarında, Diyarbakır’a uğrayan Nasır-ı Hüsrev, sulak, bereketli arazilerle çevrili şehrin, akarsuları, bağları, bahçeleri ve ağaçlarından bahsettikten sonra, yörede iki yüz Batman üzümünün bir dinara satıldığını ve bu üzüme de “Ermanüs Üzümü” denildiğini ifade etmiştir. Dolayısı ile Salat Tepe’de elde edilen arkeobotanik bulgular da tarihi kaynakları destekler niteliktedir. Keten bitkisi, Yakın Doğu’nun tarih öncesi ve tarihi dönemlerindeki temel yağ ve lif bitkileri arasında kabul edilmektedir. Salat Tepeliler keten tohumlarını yağ elde etmek üzere kullanmış olabilirler (39).

Hakemi Use: Diyarbakır’ın 70 km doğusunda, Dicle Irmağının güney kıyısında bulunan yerleşim, Ilısu Barajının suları altında kalacak alandadır. Hakemi Use I olarak adlandırılan esas sit, yaklaşık 120 m çapında ve 4 m yüksekliğinde bir höyüktür ve yerleşim Geç Neolitik ile Demir çağları arasına tarihlendirilmektedir. Bir kaç yüz metre doğuda yer alan Hakemi Use II ise, Orta Çağa aittir. Kurtarma kazısı çalışmaları 2001’den beri Hacettepe Üniversitesinden Halil Tekin başkanlığında sürdürülmektedir.

(24)

2006: Bir kaçının içinde ocak bulunmakla birlikte, ocaklar çoğunlukla

dışarıda konumlandırılmıştır. KRYAK ve Samarra seramiklerine sadece üst Neolitik Dönem tabakalarında rastlanmıştır. Sürtme taşlar arasında kare-biçimliler, derin havanlar ve el değirmenleri yer alır. Ağırlık (tezgah ağırlığı). olarak kullanılmış olabilecek (yerel mermerden). delikli taşlar ile üçgen-biçimli taş kupalara rastlanır. İskeletlerin analizi henüz tamamlanmamış olmakla birlikte, dişlerin tahıl tüketimi sonucu oluşan aşınmaya rastlanmayan mükemmel durumda olduğu görülür.

2005: . Her tabakada ayıklama tepsilerine (husking trays). rastlanmıştır

(33). Hayvan kemikleri olarak keçi, koyun,s ığır ve domuz kemikleri tanımlanmıştır

Buğday, fiğ, bezelye, mercimek, it üzümüne rastlanılmıştır. Hakemi Useliler

hayvanları evcilleştirmiş ve tarımcılıkla uğraşmıştır (35).

Çok çukurlu havan ve ezgi taşı (34).

Anbar vadisi: Kocaköy, Diyarbakır’ın 70 km kuzeyinde yer alır. Ambar Çayı’nın suladığı topraklarında tarım, elverişsiz bölgelerde ise hayvancılık yapılır.

İlçenin tarihini antik döneme kadar götürmek mümkündür. Toprakları oldukça verimli olmakla beraber sulama problemleri yaşanmaktadır. İlçe halkının başlıca geçim kaynakları ilçenin nar bahçelerinde yetişen nar ları oldukça şifa kaynağıdır, bahçe ziraati, ve pamuk tarımı ile küçük baş hayvancılıktır (36) (37).

Anbar vadisinde bulunan heykeller antik dönemde yaşıyan hayvanlar hakkında fikir veriyor (38).

(25)

KAYNAKLAR

1. Prof. Dr. Ekrem Memiş: Eskiçağ Medeniyetleri Tarİhi. Ekin yay. İst. 2006.

s. vii, 107

2. Mşiha Zha: Erbil vakayinamesi. 2002. s. 9

3. Doç. Dr. Selçuk ertekin Karacadağ bitki çeşitliliği şubat 2002 – diyarbakır 4. James Diamond. Çöküş. Medeniyetler nasıl ayakta kalır, ya da yıkılır.Timaş yay. İst. 2006.2 baskıs. 214

5. http://en.citizendium.org/wiki/Domestication

6. Dr. Şevket Beysanoğlu: Türk edebiyatında Diyarbakır ve Diyarbakırlılar.1. Bütün Yönleriyle Diyarbakır Sempozyumu.27 Ekim 2000. s. 219

7. Vedat Çetin. Hilar, Neolitik uygarlıktan. 27/06/2009. Evrensel 8. Celal Başlangıç .İnsanlık tarihi eksik yazılacak.Radikal. 8 Nisan 2000 9. Şehmus Aslan: Kuzey Mezopotamyanın Gani kenti Ergani. Diyarbakır. 1966 s: 67

10. Halet Çamlıbel. Güneydoğu Anadolu Tarih öncesi araştırmalarının Kültür Tarihi Bakımından Önemi’ Atatürk Konferansları.1970. TTK yayını. Ankara. 1972. s. 26

11. Ufuk Esine’Tarih öncesi çağlarda Anadolu’da ilk Üretim Aşaması.’Toplum ve Bilim’. No. 6-7 (Yaz-güz 1978). s. 22).

12. Dr. Aslı Özdoğan .Çayönü. Diyarbakır Müze Şehir. YKYİst.1999. s. 21 13. George Wıllcox. Manon Savard. Güneydoğu Anadolu’da tarımın benimsenmesine ilişkin veriler. Mehmet Özdoğan, Nezih Başgelen/ed): Türkiye’de Neolitik Dönem. Arkeoloji ve Sanat yayİst. 2007. s. 427-440

14. Prof. Dr. Metin Özbek. Çayönünde İnsan. Arkeoloji ve Sanat yay. İst. 2004. s. 7-11

15. Ekrem Akurgal Anadolu Kültür Tarihi- TÜBİTAK Yayınları 16. Müslüm Üzülmez. Hilar. Arkeoloji ve Sanat yay. İst. 2009. s. 48

17. Müslüm Üzülmez. Çayönünden Erganiye Uzun Bir Yürüyüş. İst. 2005. s. 37 18. Aslı Erdoğan Çayönü. Türkiye’de. Neolitik Dönem-Levhalar. (Mehmet Özdoğan, Nezih Başgelen ed). Arkeoloji ve Sanat yay. İst. 2007 .s.81,83

19. Burhan Oğuz. Türkiye Halkının Kökenler. Tarım Hayvancılık.2/C.İst. 2003. s. 44-45

(26)

21. www.kortiktepe.com

22. Vecihi Özkaya. Oya Sarı. Körtiktepe Türkiye’de Neolitik Dönem-Levhalar. (Mehmet Özdoğan, Nezih Başgelen ed). Arkeoloji ve Sanat yay. İst.2007 s.. 23,26

23. M. Faruk Gürtunca.Alıparmak Peygamberler Tarihi. İst. 2007. s. 33 24. www.tayproject.org/Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri - TAY Projesi 25. Nevin Soyukaya* Arkeolojik Araştırmalar Işığında Diyarbakır ve Çevresi Müze şehir. Diyarbakır. YKY yay.İst1999

26. Prof Veli Sevin. Anadolu Arkeolojisi. Der Yay. İst. 2003. s. 22.

27. Micahael Rosenberg. HallanÇemi. Türkiye’de Neolitik Dönem-Levhalar. (Mehmet Özdoğan, Nezih Başgelen ed). Arkeoloji ve Sanat yay. İst. 2007 s.. 4-6

28. Yrd. Doç. Dr. Remziye Okar, Sedat Kılıç: Batman ve Çevresi tarihi Gelenek ve Görenekleri. Diyarbakır. D.Ü. Eğitim Fak. Tarih Eğitim Bölümü. 1998. s. 42-44

29. Mıchael Rosenberg.. Hallan Çemi. Mehmet Özdoğan, Nezih Başgelen/ ed): Türkiye’de Neolitik Dönem. Arkeoloji ve Sanat yayİst. 2007. s. 6

30. Yıtake Mıyake. Salat cami yanı. Türkiye’de. Neolitik Dönem-Levhalar. (Mehmet Özdoğan, Nezih Başgelen ed). Arkeoloji ve Sanat yay. İst. 2007 s. 33

31. Yıtake Mıyake. Salat cami yanı. Türkiye’de. Neolitik Dönem-Yeni kazılar ve bulgular. (Mehmet Özdoğan,Nezih Başgelen ed). Arkeoloji ve Sanat yay. İst. 2007 s. 42

32. Yutaka Miyake, “Archaeological Survey at Salat Cami Yanı. A Pottery Neolithic Site in the Tigris Valley, Southeast Turkey”, Anatolica 31 (2005). 1-18

33. Arkeoloji Mitoloji ve Sanat Tarihi.http://www.arkeo.org/arkeoloji/341-hakemi-use

34. Halil Tekin Hakemi Use Türkiye’de. Neolitik Dönem-Levhalar. (Mehmet Özdoğan, Nezih Başgelen ed). Arkeoloji ve Sanat yay. İst. 2007 .s. 50

35. Halil Tekin Hakemi Use Türkiye’de. Neolitik Dönem-Yeni kazılar ve bulgular. (Mehmet Özdoğan, Nezih Başgelen ed). Arkeoloji ve Sanat yay. İst. 2007 .s. 53

36. http://tr.wikipedia.org/

37. http://www.outdoororacle.com/Ilceler.aspx?id=3157&ilid=421&bid=418 &kocakoy

38. Naci Akdemir. Kocaköy. Kocaköy Kaymakamlığı. 2008

39. Elif Cihangir Salat Tepe’de Arkeobotanik Çalısmalar. Hacettepe Ün. Yüksek Lisans. 2006.

(27)

GÜNÜMÜZDE DİYARBAKIRDA BUĞDAY Buğdayın Anavatanı Diyarbakır

Kenan Haspolat1

TARIM VE UYGARLIĞIN BAŞLANGICI

Yerkürenin farklı bölgelerinde yiyecek üretimi nerede, ne zaman ve nasıl başladı? Bu soruya yanıt vermeden önce, bu yerlerin, tarihlerin nasıl saptandığı konusuna kısaca değinmek istiyorum.

Arkeologlar yiyecek üretiminin tarihini, o kazı yerinde bulunan karbonlu maddeleri radyo karbon testinden geçirerek saptarlar. Bu yöntem, her yerde bulunan hayatın yapı taşı olan karbonun çok küçük bir parçasını oluşturan radyoaktif karbon 14’ün, çok yavaş bir şekilde bozunarak radyoaktif olmayan izotopu azot 14’e dönüşmesi esasına dayanır. Karbon 14 atmosferde kozmik ışınlar tarafından sürekli üretilmektedir. Bitkiler atmosferdeki karbonu alır ve bu bitki karbonu, bitkileri yiyen ot obur hayvanların, ot obur hayvanları yiyen etobur hayvanların gövdelerinin yapı taşlarını oluşturur. Bitki veya hayvan öldüğü zamansa yapısında bulunan karbonun 14’ün yarısı her 5700 yılda bir bozunarak karbon 12’ye dönüşür. Bir kazı yerindeki maddenin yaşı o maddede bulunan karbon 14’ün, karbon 12’ye oranıyla hesaplanır. Yiyecek üretiminin tarihini, bir tarım ürünü veya hayvanın nerede evcilleştirildiğini saptamanın ikinci bir yolu da, evcilleştirilmiş türler nerede ilk görülmüşse, görüldükleri tarihleri bir haritanın üzerinde o yerlere not edilmesiyle yapılmaktadır.

Bu yöntemlerle, evcil bitkilerin ya da hayvanların eski kalıntılarını tanıyıp bunların tarihlerini saptadıktan sonra, bunlar yaban atalarının coğrafi dağılımını gösteren bir harita üzerine not edilerek söz konusu bitkinin ya da hayvanın kazı yapıldığı bölgede mi yoksa başka yerlerde mi evcilleştirildiğine karar verilir. Burada analiz ve yorumun da önemli bir rol oynadığını unutmamalıyız. Bu yöntemler ışığında elde edilen bilgilere göre, “ Bereketli Hilal “ diye tanımlanan Mezopotamya’da meydana gelen iklim değişiklikleriyle birlikte, yaban tahılların yetiştiği, kısa zamanda büyük hasatların alındığı yerlerin alanı çok genişlemiş ve bu tahıl hasatları, Kuzey Mezopotamya’da ilk tarım bitkilerinin, buğday ve arpanın evcilleştirilmesine doğru giden yolda atılan ilk adım olmuştur. Tabi ki, bu kolay olmamıştır. Günümüzden yaklaşık 10-11 bin yıl öncesine kadar insanların hiç tarım ürünleri ve evcil hayvanları yoktu. Sonraları iklimin elverişli olması ve “ coğrafi şans “ yüzünden bazı tarım ürünleri ve hayvanların evcilleştirilmesi sağlanmıştır. Kuzey Mezopotamya’da bulunan Halan Çem (Silvan-Diyarbakır)., Çayönü/ (Ergani-Diyarbakır).’de yaklaşık 10 bin yıl önce evcilleştirilmiş olan

(28)

arpa, buğday çok üstün özelliklere sahip olduğu için, yaban bitkiler arasında ilk evcilleştirilen bitkilerdir. Zaten bunlar yenebilir ve yaban haldeyken bile çok ürün veren bitkilerdir. Yetiştirilmesi çok kolaydır, yalnız ekmek ya da dikmek yeterlidir. Çabuk büyüyor, ekildikten sonra birçok ay içinde biçilebiliniyor. Ayrıca, kolayca toplanabilmektedirler. Erdişil oldukları için çoğunlukla kendi kendilerine tozlaşır, döllenirler. Bunların yaban atalarını tarım bitkilerine dönüştürmek için pek az genetik değişiklik geçirmelerine ihtiyaç vardır. Örneğin, buğdayda yalnızca dağılmayan başaklara ve tek biçim hızlı filizlenmeye gerek vardır. Bu özellikler, tarihin şafağında bulunan, henüz göçebe avcılık ve yerleşik arasındaki bir sınırda bulunan Çayönü/ ait olduğu coğrafya için olduğu kadar Dünya’nın ilk çiftçileri için de çok büyük üstünlüklerdir. Buğday, arpa, mercimek, nohut gibi tahıl bitkileri hızlı büyümenin yanında, yüksek oranda karbonhidrat içermeleri, işlenmiş toprakta hektar başına bir tona varan oranda ürün verme üstünlükleri de vardır.

Bugün insanların tükettiği toplam kalorinin yarıdan fazlası tahıllardan sağlanmaktadır. Bu tahıllar çağdaş dünyanın başta gelen 12 ürünü (buğday, arpa, pirinç, mercimek, mısır, darı vs...). içinde yer almaktadır. Başlangıçta toplamak, taşımak (eve getirmek). ve yetiştirmek için başka tahılları değil de arpa ile buğdayın seçilmesi tesadüfî değil; bilinçli bir harekettir. Tohumun büyüklüğü, tat, bolluk gibi kolay ama önemli ölçütlere dayanıyordu (1).

Günümüzden 12 bin yıl önceye gidelim. Göçebe insan toplulukları, eski dünyada uzun süren buzul çağının ardından gelen daha elverişli iklim koşulları sayesinde sayıca çoğalmaya ve doğada hazır bulduklarından daha fazla yiyeceğe gereksinim duymaya başladılar. Bunlar arasında, bugün “Verimli Hilâl” dediğimiz bölgede yaşayanlar diğerlerine göre daha şanslıydılar. (Verimli Hilal, bugünkü İran, Irak, Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail ve Filistin’i kapsayan yay biçimindeki bölgenin adıdır). Çünkü bu bölge başta buğday ve arpa olmak üzere pek çok tahılın yabani atalarının merkezidir ve insanların küçük, ama elde etmesi kolay ve besleyici değeri yüksek buğday ve arpa tanelerini fark edip diyetlerine ve yaşamlarına katmaları kadar doğal bir şey olamazdı. Önceleri bu iki tahılı doğadan toplarken, zaman geçtikçe kendileri ekip biçmeye başladılar. Bu durum, günümüzden bakınca algılanması zor büyüklükte bir sonucu beraberinde getirdi: İnsanlar, var oldukları ilk günden beri, binlerce yıldır sürdürdükleri göçebe avcı-toplayıcı hayat biçiminden yerleşik-üretici yaşama geçtiler. Çünkü ekim ve hasat aynı yerde uzun süre kalmayı gerektiriyordu. Olasılıkla, uzunca bir süre her iki yaşama biçimi de beraberce götürüldü, ama sonunda, günümüzden yaklaşık 10 bin yıl önce yeryüzünde tarım yapılan ilk insan köyleri güneydoğu Anadolu’da görülmeye başladı (Nesbitt ve Samuel, 1996).

Buğday, insan yaşamını ekonomik ve kültürel olarak etkilerken, insan da buğdayın gelişimini etkilemiştir. İlk tarım köylerinde ekilen iki çeşit buğday vardı: Siyez (Triticum monococcum). ve gernik (Triticum dicoccum).. Bunlar, yabani atalarına göre biraz daha iri taneli ama yine yabaniler gibi kavuzlu (taneyi sıkıca saran

(29)

örtü). ve başağı taşıyan sapları yarı kırılgan yapıda türlerdi. Daha sonraki dönemlerde ise iri taneli, uzun boylu ve kavuzsuz, bu nedenle işlemesi çok daha kolay iki tür ortaya çıktı: Makarnalık buğday (Triticum durum). ve ekmeklik buğday (Triticum aestivum). Buğdayın geçirdiği bu genetik ve fiziksel değişiklikler, insanların kendi işlerine yarayan özellikteki buğdayları seçerek bir sonraki yıl ekmek üzere ayırmaları ile başlayıp zaman içinde birikerek oluşan seçilim baskısının sonucudur. Bugün tüm dünyada ekimi yaygın olarak yapılan yalnız bu iki türdür. Türkiye’nin bazı yüksek bölgelerinde ise çok kısıtlı miktarda da olsa, çoğunlukla hayvan yemi olarak siyez ve gernik tarımına rastlanmaktadır. Dünyanın başka bölgelerinde de yöresel iklim ve toprak koşullarına uygun, kısıtlı miktarda üretimi yapılan başka buğday türleri ya da alt türleri mevcuttur. Ayrıca, Avrupa’daki spelt buğdayı gibi (Triticum spelta). geçmişte çok yaygın olarak ekilirken sonradan makarnalık ve ekmeklik buğdaylar ile yeri değiştirilen ve kaybolan buğday türleri de vardır.

İşte dünyadaki bu buğday çeşitliliğini ve durum (makarnalık). ile ekmeklik buğdayların nerde, ne zaman ve nasıl oluştuğunu, nasıl yayıldığını anlamak, hem biyologları hem arkeologları fazlasıyla çeken bir konu olmuştur. Bu konuda iki çeşit temel bilgi kaynağı mevcuttur. Günümüzdeki yabanıl ve ilksel buğday türlerine ait örnekler üzerinde çalışarak geçmişe ait çıkarımlarda bulunmak ya da arkeolojik kazılardan elde edilen buğdayları inceleyerek o dönemler hakkında bilgi edinmek, en sağlıklı sonuçlar, bu iki bilgi kaynağının beraberce değerlendirilmesiyle elde edilebilir. Ülkemiz, her iki alan açısından da çok şanslıdır.

Günümüze ait yabanıl ve ilksel (siyez). buğday örnekleri üzerinde yapılan çalışmalar, Diyarbakır’daki Karacadağ bölgesinin siyez çeşidi buğdayın tarımının başladığı yer olduğunu göstermiştir (Heun, 1998).

Arkeolojik ören yerlerinden elde edilen buğday taneleri yangın vb. olaylar sonucunda yüksek ısı altında havasız kalarak kömürleşmiş, böylece de günümüze kadar korunabilmişlerdir. Bunlar buğdayın ıslahı, evrimi ve dağılışı konularında doğrudan bilgi sağlayan kaynaklardır. Arkeobotanikçiler (arkeolojik kazılardan elde edilen bitki kalıntılarını botanik özellikleri açısından inceleyen bilim insanları). bu taneleri sınıflandırarak hangi buğday türüne ait olduklarını büyük doğrulukla saptayabilirler. Ayrıca, bu konulardaki bilgi edinebilirliğimizi artıran ve son 10-15 yıldır biyoloji ve arkeoloji dünyasını heyecanlandıran yeni bir bilim dalı doğmuştur: Biyomoleküler arkeoloji. Bu alanda uygulanan teknikler ile binlerce yıllık buğday tohumlarının içinde, çeşitli çevresel ve kimyasal etmenlerle çok küçük parçalara bölünmüş durumdaki genetik kalıtım materyali (DNA molekülleri). elde edilebilmekte ve çoğaltılarak üzerinde çeşitli genetik analizler uygulanmaktadır. Diyarbakır’daki Karacadağ bölgesinin siyez çeşidi buğdayın tarımının başladığı yer olduğunu göstermiştir (Heun, 1998) (2) (3).

Günümüzde, bilim adamları ve kadınları Einkorn buğdayını (Triticum boeoticum)., buğday türlerinin “büyükbabası” olarak nitelendirmektedir. Einkorn,

(30)

bir başka tür yabani çim ile (Triticum speltoides). karışmış ve Yabani Emmer (Triticum dicoccoides). ve Sert Buğday (Triticum durum). oluşmuştur.

Yapılan yeni genetik araştırmalar, Türkiye’nin güneydoğusunda ve Bereketli Hilal’in üst kısımlarında bulunan Karacadağ Dağlarının, Einkorn buğdayının ilk kez 11,000 yıl önce ekildiği alanlar olduğuna işaret etmektedir. Ortadoğu ve başka bölgelerde halen yetişen Yabani Einkorn alanlarına yönelik yapılan bir araştırmada, Avrupalı bilim adamları ve kadınları, yetiştirilen Einkorn’a benzerlik sergileyen 11 belirgin genetik tür saptamıştır. Bu yabani türler, günümüzde Karacadağ yakınlarında, Şanlıurfa, Diyarbakır ve Kızıltepe üçgeninde yetiştiğinden ve muhtemelen uzun süredir bu bölgede bulunduğundan, bilim adamları ve kadınları bu bölgenin muhtemelen Einkorn ekiminin yapıldığı alan olduğu sonucuna varmışlardır.

Bundan 25 yıl önce, İllinois Üniversitesi’nde agronom olan Dr. Jack Harlan’ın yaptığı bir deney, bölgedeki buzul çağı sonrası avcı-toplayıcı kavimlerin yemeklerinde yabani Einkorn’un muhtemel önemi ve bu türü ekmeye neyin yol açtığı üzerinde durmaktadır. Türkiye’nin güneydoğusunda, elle yabani Einkorn toplayarak Harlan, sadece üç haftalık bir sürede, küçük bir ailenin, onlara bir yıl boyunca yetecek miktarda ürün toplayabileceğini göstermiştir

Bir başka sert buğday türü olan Emmer’in kökeni, Einkorn ile benzer şekilde, Yakın Doğu olarak düşünülmektedir. Dört uçlu buğdaylara yönelik olarak 2002 yılında H. Özkan tarafından yapılan genetik araştırmalar da, Emmer ve Sert Buğdayın kökeninin Türkiye’nin güneydoğusu olduğunu göstermiştir. Emmer’in Einkorn’a kıyasla bir tahıl ürünü olarak ele alınması daha yenidir. Einkorn’a benzer şekilde, ilk medeniyetler Emmer’i, ekmek yapma becerisinin gelişmesinden önce, yulaf ürünü olarak tüketmiştir (4).

Tahrir defterlerinde Amid Sancağı’nda buğday Üretimi: 1518 tarihinde

Amid Sancağı’na bağlı viran olmayan bütün köylerde buğday ve arpa üretimi yapılmakta idi. Yapılan üretimden tahsil edilecek olan vergi miktarını, her köy için ayrı ayrı tespit etmek mümkündür. Elimizdeki 64, 200 ve 155 numaralı Diyarbekir Vilayeti Mufassal Tahrir Defteri incelendiğinde sancağa bağlı köylerde üretilen hububatın adı ve üretilen bu hububat için tahsil edilen vergi miktarını görmek ve yıllara göre üretimde meydana gelen gelişmeleri takip etmek mümkündür.

1518 tarihli defterde Amid nahiyesinin 133 köyünün tamamında buğday üretiminin yapılığı, Kara Hisar-ı Maksudlu hariç 132 köyde arpa, 50 köyde darı ve 25 köyde ise mercimek üretiminin yapıldığı tespit edilebilmektedir

1564 yılında Amid Sancağı’nda buğday, arpa ve darı kadar yaygın olmasa da küşne, hurle, kişniç ve çeltik üretilmekte idi (41).

Diyarbakır tarihte Güney mezopotamyanın buğday ambarıydı: Diyarbakır

eyalet dâhilinde bulunan ziraat bölgesi idi. Diyarbakır eyaleti Bağdat, Basra ve civarının hububatını temin eden ambardı. Diyarbakır’dan buğday ve arpa keleklerle

Şekil

Tablo III

Referanslar

Benzer Belgeler

4) Çevre numunelerinde , T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı asgari fiyat listesi uygulanmaktadır. 5) Analiz metotlarını, fiyatlarını, gerekli numune miktarlarını,

Red edilen numuneler ile ilgili bilgilendirmeler mesai saatleri içerisinde Hasta Kabul Personeli yada Numune Kabul ve Raporlama Personeli tarafından ilgili

• Kalsiyum alginatlı veya dakron uçlu eküvyon ile alınan örnek Stuart / kömürsüz Amies taşıma besiyerine konulur. • Vajinal flora bakterileriyle bulaşı

Yapı Malzemeleri Kızdırma Kaybı Tayini ASTM

1. KONU ve KAPSAM : nikel titanyum döner alet sistemi alımı. GEREKÇE : Fakültemiz endodonti kliniğinde kullanılmak üzere. NUMUNE ALMA veya DEĞERLENDİRME: Teklifte

amacıyla kullanılan maddeler püskürtülmüş kuru formda kullanılmaktadır; bu nedenle örneklerin alt- üst edilmesi önemlidir. Bazı tüplerde ise bu maddeler sıvı

Numune gönderen kurum/hasta tarafından, Omega-Pro Genetik Hastalıklar Değerlendirme Merkezi Test Listesinde yer alan bilgilere uygun şekilde alınıp hazırlanan

Genel olarak, deney parçası işlenmeli ve gövde, deney cihazının kavrama çenelerine uygun herhangi bir şekle sahip kavrama uçlarına bir kavisle bağlanmalıdır (Şekil