C. 1, No. 29
MECMUASI
3
geçiriyor, yahud nöbetçiler bekletiyorve bütün Müslümanlar silâhlarını yan larında bulundurarak uyuyorlardı
(Buhârî, Neseî, Hâkim).
Kureyş’in tehdidlerine mukabele İçin alınan diğer tedbirler, Kureyş’in ticaret yolunu sed ederek onu taarruz, dan vazgeçirmek ve sulha mecbur et mek; Medine civarındaki kabilelerle anlaşmaktı. Kureyş’in ticaret yolunu sed İçin, elli veya yüz Müslümandan müteşekkil kıt’alar, Mekke yolunu gö zetliyordu. Mekkeliler de tehdidlerini tahakkuk ettirmek için bir taraftan Medine’nin mer’alarma kadar saldırı yor, buldukları her şeyi alıp götürü yor, bir taraftan da ordularım hazır lamakla meşgul oluyorlardı.
İki taraf arasındaki mücadele dur madan devam etmekte İdi ve müte- arrız olan taraf Kureyş idi. Kureyş, Müslümanlara karşı açacağı harbin masraflarım te’min için büyük bir ti caret kervanı hazırlamış, bütün Mek keliler bu kervanı hazırlamağa İştirak etmişler, kervan da Mekke’den Suri ye’ye hareket etmişti. Bu sırada bir hâdise vuku’buldu. Müslümanlar he sabına Kureyş’in harekâtım gözetliyen ve Abdullah b. Cahş’ın kumandası al to d a hareket eden bir kıt’a, Suriye- den avdet eden birkaç Kureyşî ile kar şılaşmış ve İki taraf birbirlerile dö- ğüşmüştü. Bu döğüş esnasında >Amr b. El-Hadramî» maktul düşmüştü. Hazret.i Peygamber, yalnız tarassud ve istikşafa me’mur ettiği Abdullah b. Cahş’ı bu hareketten dolayı muahaze etmiş ve getirdiği ganimeti de reddet mişti (Taberî). Fakat bu hâdise, Ku- reyş’i kudurtmağa kâfi geldi ve Ku reyş bütün Arabları Müslümanlara karşı harekete geçirmek için çalışma ğa başladı.
Müslümanlar, Kureyş’in hazırlık larına karşı lâkayd kalamazdı. Onlar da Kureyşe mukabele için toplandılar ve hicretin ikinci yılının 12 Ramazan günü Medine’den çıktılar ve 17 nci günü Bedir’e muvasalat ettiler. Kureyş de buraya yaklaşmış bulunuyordu.
Bu sırada Kureyş’in Suriye’den gelen ticaret kervanı geçmiş ve Mekke yolunu tutmuş olduğu için, kervanın selâmetini te’min İçin harbetmeğe lü zum yoktu. Nitekim Kureyş’e refakat eden kabileler, Kureyş’in yalnız ker vanı kurtarmak istediğini sanarak kervanın geçmiş olduğunu anladıktan sonra Müslümanlarla harbetmek için
sebeb kalmadığını söylemişler ve geri dönmüşlerdi.
Mes’ele, kervan mes’elesi olsaydı, Kureyş de geri dönerdi. Yahud mes ele «Hadramî» nin intikamını almak olsaydı, o da kolaylıkla halledilebilir di. Nitekim Hakim b. Hizam, Kureyşin başkumandanı Utbe’ye müracaat et miş «Hadramî’nın diyetini sen ver de bu mes’ele kapansın» demiş, Utbe de kabul etmişti. Fakat Ebu Cehil gibi da’vanın Müşriklik - Müslümanlık da’vası olduğunu bilenler ve Müslü manlığı yer yüzünden kaldırmak iste yen düşmanlar galebe çaldılar. Bu yüzden iki ordunun karşılaşmasından başka çare kalmamıştı.
Karşılaşan iki ordunun biri cahili- yeti, Müşrikliği ve Müşrikliğin kör ta
assubunu, biri Islâm İnkılâbını, tevhid aydınlığını, hakikî hürriyet ve kurtu luşu temsil ediyordu.
Müslümanlar gerçi üç yüzdüler ve Müşrikler bin kişi idiler. Fakat bu küçük muharebe, tarihin eşini görme diği bir inkılâb harbi idi. Bu inkılâb hamlesi, babayı oğuldan, oğlu ailesin den, yeğeni dayısından ayırmıştı ve Bunlar Bedir’de birbirlerine silâh çek meğe mecbur olmuşlardı. Çünkü mes ele bir kervan basmak ve soymak mes elesi değildi. Mes’ele, bir îman mes’ elesi idi.
Ebu Bekir Müslümandı, oğlu A b durrahman Müşrikti. Ve bu baba ile oğul Bedir’de döğüştüler.
Ebu Ubeyde Müslümandı, babası Müşrikti ve bu oğul ile baba Bedir’de
karşılaştılar.
Kureyş’in başkumandanı Utbe Müşrikti. Fakat oğlu Huzeyfe Müslü- mandı ve bu baba İle oğul Bedir’de çarpıştılar.
Ömer Müslümandı, fakat dayısı Müşrikti. Ve bu dayı İle yeğen Be dir’de vuruştular.
Bu bir inkılâb harbi İdi, yağma harbi değildi. Hazret-i Peygamber, an cak Kureyş’in Medine’ye doğru hare ket etmesi üzerine düşman kuvvetle rde karşılaşmak üzere Medine’den çık mış ve Mekke’ye doğru yürümüştü. Maksad kervanı soymak olsaydı, Mek ke’ye doğru değil, Suriye’ye doğru ha reket etmek icab ederdi. Fakat ortada kervan mes’elesi yoktu. Bir mücahe- de vardı ve bu mücahede zaferle ne ticelenmişti.
Mes’ele kervan mese’lesi olsaydı
Resul-i Ekrem harbin başlamasından sonra »Ya Rab, bugün, bu cemaat de helâk olursa, yer yüzünde sana ibadet edecek bir kimse kalmaz!» diyerek mi niyaz ederdi?
Ba’zı Siyret muharrirlerinin Ku reyş kervanından bahsetmelerini müs teşrikler ve misyonerler büyük bir bu luş sayarak Müslümanların mücahede İçin değil, yağma için çıktıklarını an latmak isterler. Halbuki hâdiseler ga yet sarihdir ve Kur’an-ı Kerimin be yanatı Hazret-i Peygamber’in Bedir’e, mücahede için çıküğım apaçık anlat maktadır. Bu, böyle olduğu İçin, müs teşriklerle misyonerlerin iğfaline ka pılarak Islâm tarihinin en ulvî ciha dını, yağma harbi şeklinde göstermek reva değildir.
Bedir muharebesi, İslâmiyet! yer yüzünden kaldırmak için uğraşanların kat’î hezimetini hazırladı ve Müslü manlık Bedir’de kazanılan büyük za ferle yer yüzünde temelleşti.
★
Profesör Sıddık Sami
Geçen nüshamızda âmme hukuku bahsini yazan memleketimizin yüksek hukuk üstadlarından Ordinaryüs Pro fesör Sıddık Sami Onar’m bu kıy metli tedkikleri her tarafta, bilhassaP ro fe sö r S ıd d ık S a m i
İlmî muhitlerde alâka ile okunmuştur. Üstadın tahsili ve İlmî hayatı ile eser leri hakkında şu kısacık ma’lûmatı kari’lerimize takdim ediyoruz :
4
ISLÂM — TÜRK ANSİKLOPEDİSİ
C. 1 No. 29
313 (1897) senesi birinci teşrininin29 uncu günü İstanbul’da doğmuştur. Babası Askerî hekimlerden Doktor Abdullah Sami’dir. İlk tahsilini Fatih merkez rüşdiyesinde, orta tahsilini V e fa İ’dadî ve Sultanîsinde, Yüksek tah silini de İstanbul Hukuk Fakültesin de ve Paris Hukuk Fakültesinde yap mıştır. 16/10/340 tarihinden 22/11/926 tarihine kadar İstanbul Asliye Mah kemesinin muhtelif dairelerinde Hâ kimlik etmiş ve Mülkiye mektebi Devletler Hukuku muallimliğine ta yini üzerine hâkimlikten isti’fa ederek ayrılmış ve avukatlığa başlamıştır. Bu gün de İstanbul Barosu A ’zasmdandır. 12/9//341 tarihinde vekâleten ve 4/10/926 tarihinde asaleten Mülkiye Mektebi Devletler Hukuku muallimli ğine ta’yin edilerek Devletler Umumî Hukuku ve Devletler Hususî Hukuku dersleri okutmuş; 9/7/927 tarihinde maaşına zammedilerek Mülkiye Mek tebi Medenî Hukuk ve Hukuk Usulu Muhakemeleri muallimliğine nakledil, miştir. Ceza usulü muhakemeleri ka nununu hazırlayan komisyonda da a’za olarak bulunmuştur. 1/8/933 tarihinde Mülkiyedeki vazifesine ilâve olarak İs tanbul Hukuk Fakültesi İdare Huku ku Ordinaryüs Profesörlüğüne ve ay nı sene zarfında Harp Akademisi Türk İdare Teşkilâtı ve İdare Kanunları Profesörlüğüne ve 3/9/934 tarihinde de İstanbul Hukuk Fakültesi Dekan lığına ta’yin edilmiş ve Dekanlığa ta’- yini üzerine Harp Akademisindeki va
zifesinden ayrılmıştır. 10/10/936 tari hinde Mülkiye Mektebinin Ankaraya nakli üzerine bu mektepteki vazife sinden ayrılmış ve 9/3/937 tarihinde de Dekanlıktan isti’fa etmiştir. 2/11/ 938 tarihinde Üniversitedeki vazifes’ne İlâve olarak Yüksek İktisad ve Tica ret mektebi Hukuk Husulü Muhake meleri ve İcra ve İflâs Profesörlüğüne ta’yin edilmiştir.
Eserleri: Mülkiye Mektebi tara fından 926 senesinde Litoğrafla bası
lan Devletler Hususî Hukuku Notlan; 928 senesinde aynı suretle basılan Me denî Hukuk Notlan’nın birinci ve ikin ci ciltleri; 931 senesinde aynı suretle basılan Borçlar Hukuku Notlan; 934 ve 935 senelerinde basılan iki cild İdare Hukuku Notları vardır. Yeniden te’lif ettiği İdare Hukuku kitabı tab edilmektedir. Bu kitabın birinci cildi nin birinci kısmını teşkil eden Umu mî Medhal . İdare Hukukunun Umu mî Nazariyelcri ve Esaslan tamamlan mıştır. Bunlardan maada Hukuk İl mini yayma kurumu konferansları se risinde intişar eden Türk idare Hu kukunun Tekâmül Safhaları ve Bu günkü Esaslan; Devletçilik ve İdare Hukuku; Cemil Bilsele armağan’da neşredilen Amme Hukukunda Hukukî Tasarruflar ve Kazaî Murakabe eser leri vardır.
Makaleler: 924 senesindenberi Hu kuk Fakültesi mecmuasının; İstanbul Baro mecmuasının; Mülkiye ve Siya sal Bilgiler Okulu mecmuasının; İz mir Bro dergisinin; Hukukî Bilgiler mecmuasının muhtelif sayılarında ve yeni Türk mecmuasının Cümhuriye- tin Onuncu Yıldönümü nüshasında muhtelif hukukî mes’elelere aid ma kaleleri intişar etmiştir.
Âsâr_ı İlmiye Kütübhancsi Neşriyatı:
Peygâmberimiz
A l e y h i s s e l â m
Hayat-ı Nebeviyeyi bütün sevimli- liğile, bütün ruhaniyetile, hakaik-ı İslâmiyeyi bütün saffet ve sadeliğile canlandıran kıymettar bir eserdir. Hazreti Muhammedin başardığı em salsiz inkılâp; dinî bir müceddid ol mak sıfatile ihraz ettiği bütün muvaf- fakıyat; en güzel ifade ile tasvir olun muş, insanlık İçin daimî bir feyz olan siyret-i Muhammediyeden alınacak
bütün dersler, en beliğ lisan ile izah edilmiştir. Peygamberimizin bi’setin den mukaddem, yahud bi’setinden sonra tarih-i âlemde naziri görülmi- yen, beşeriyet için en müfid inkılâbın; bütün insanlığı zulmetten nura çıka ran, hidayet ve hakka eriştiren en yüksek teceddüdün Peygamberimiz ta rafından yirmi sene gibi kısa bir müd det zarfında nasıl ikmal olunduğu, Resuli Ekremin bu kısa müddet es nasında asırdide putperestliği, hurafatı, cehaleti, fuhşu, kumarı, içkiyi, zua- faya karşı irtikâp olunan mezalimi, mücadelât-ı dâhiliyeyi ve buna ben zer yüzlerce mesavi ve fezayihi bütün bir memleketten nasıl izale ettiği te zahür ettirilmiştir. Bundan başka, garplı münekkidlerin, Hıristiyan m u- taassıblarm Resul-i Ekreme karşı vu - kubulan bütün bühtanları, bütün te cavüzleri en ma’kul ve en kati’ delâ- il-i tarihiye ile red ve cerh edilmiş, bütün bu tecavüzatm her türlü kıy- met-i İlmiyeden mahrum ve mahza eser-i taassub ve dalâlet olduğu izah edilmiştir. Eserin hem İlmî, hem ta’- limî ve edebî bir mahiyeti haiz olması kıymetini kat kat artırmaktadır. Ese rin tahririnde en mevsuk ve en sahih menabie müracaat edildiği gibi hayat-ı Muhammediyenin ensâl-i âtiyeyi teh- zib, her kalbe en asîl fikirleri İlham hususunda haiz olduğu kuvvet daima nazarı itibare alınmıştır. Eserin niha yetine ayni müellifin «Müslümanlık insanlık dinidir.» unvanlı risalesi de ilâve olunmuştur. Bu risalede akaid ve esasat-ı İslâmiye en sade ve en kuvvetli şekilde hulâsa olunmuştur. Eski harflerle basılmış olan bu eserin müellifi Hindistan Efadıl-ı Ulema ve Ekâbiri muharririninden, Lâhur Neşr-i İslâm Encümeni Reisi Mevlânâ «Mu- hammed Ali» dir. Mütercimi fadıl muharrirlerimizden Ömer Rıza Doğrul- dur. Eczası 100, mücelledi 140 kuruş tur. Posta ücreti 10 kuruştur.
AÇIK MUHABERE
Güraüşhanede İhsan U rai: Mezhebler hakkmdaki ma’lûmat aid olduğu madde erde gelecektir.
Ayaş maliye veznedarı Haşan Yakar: A sr-ı Saa det İslâm Tarihinin 11 inci cildi henüz İntişar etme miştir.
Ankara Divan-ı Muhasebatta Adnan Güleç vc Göle Ukkaş Kebapçı: Yedinci Safahat: Gölgeler’in şimdi mevcudu yoktur.
RİCA '
H
Mektublarda ve havalelerde imza ve adreslerin açık yazılması ve imza altına abone sıra numarasının da kaydolunması rica olunur. Ba’zı bayi’lerin isim lerini bile yazmamaları muamelâtı müşkilleştiriyor. K i’ab fiatı soranların yedi kuruşluk pul da mekıub- larına leffetmeleri rica olunur.
Basıldığı yer : Cumhuriyet Matbaası - Istanbul
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi