• Sonuç bulunamadı

Haftalık edebi musahabe:Fikirler ve insanlar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Haftalık edebi musahabe:Fikirler ve insanlar"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

' T /' lL

pj.

Haftalık Edebî Muaahal

-F ik irler v e insanlar

‘ ‘Hayırlı bir hadise,,

Bilmem söylemeğe lüzum var mı? Bir münekkidin en çok sevdiği kitaplar, tenkit kitaplarıdır. Bittabi “ sevmek” kelimesinin burada, nefret ve kini dahi ihtiva edebilen hususi manası vardır. Remy de Gourmont bir yazısında: “ Uç dört yüz satır­ lık bir makale yazmasına müsait her hâdise,

M.

Emile Faguet’ nin in­ dinde hayırlı bir hâdisedir'’ der. Ten­ kit kitapları da her münekkit için, bu manada, birer hayırlı hâdisedir.

Muharrirlerin çoğu, eserleri hak­ kında muhtelif münekkitlerin ver­ diği hükümlerin biribirini tutmadığı­ nı, hattâ çok defa biribirini nakzet­ tiğini göstererek: “ İşte, derler, ten­ kit diye bir şey bulunmadığının en reddedilmez delili!” Hakları yok değildir. Fakat münekkitlerin de on­ lara mevzuu hemen hemen bir olan iki romanın biribirine benzemedi­ ğini, hattâ birinin öbüründe bulu­ nan fikirleri yıkmağa çalıştığını gös­ tererek bunu roman diye bir şey bulunmadığının delili saymağa o ka­ dar hakları olur. Bence doğrusu tenkit de, roman da, şiir de yoktur, münekkitler, romancılar, şairler ve

(2)

oniara mevzu olan birtakım TTkır- ler, hâdiseler vardır. Meselâ zama­ nımızın örf ve âdetlerini tasvire kalkan iki romanın biri bedbin bir ruhun, öbürü nikbin bir ruhun ma-keşi olabileceği gibi o romanlar hak­ kında yazılacak tenkitler de biri- birinden tamamiie farklı olabilir­ ler .

Her tenkit yazısı, bedii hâdiseler karşısında bir ruhun aksülâmellerini i ve ancak onları gösteren bir yazı­ dır. Tenkit bundan başka bir şey, meselâ bazı kimselerin istediği gibi bir ilim olsaydı, bizde ve bugiin de­

ğilse bile başka memleketlerde, baş­ ka zamanlarda bir tane olsun örne­ ği bulunması lâzım gelirdi. Halbuki hiç bir memleketin edebiyat tarihin­ de âlim bir münekkit, yani bahset­ tiği eserler hakkında yanılmaz ölçü­ lere göre yanılmaz hükümler ver­ miş bir münekkit gösterilmez. O hâl­ de tenkit denilen bir ilim yoktur. Zaten hüküm ile ilim biribiri ile uz-/ iaşamryan iki mefhumdur, tîüküm muhakkak mevzuatın mahsulüdür; iyi, fena, güzel, çirkin gibi ilmin büsbütün yabancısı olduğu birtakım kıymet hükmlerine istinat eder.

Münekkit tenkit kitaplarından bahsetmeyi sever; çünkü meslekda- şmın aldığı mevzular hakkrnda ken­ di görüşlerini de söylemekten, hat­ tâ meslekdaşının söylediklerinin ak­ sini söylemekten hoşlanır. Bunu mu­ halefet ruhunun (esprit de contradic- îion) bir eseri zannetmek doğru de­ ğildir. Şimdiye kadar çok defa tek­ rar edildiği gibi sözlerimiz, düşün­

düklerimizi tam olarak ifade ede­ mez, birtakım “ nuance” ları kay­ beder. Halbuki münekkit “ nuance” lara bilhassa ehemmiyet veren bir adamdır. Mesiekdaşı ile bir fikirde olsa bile onun yazısında o fikrin ifade edildiği zaman ne kadar na­ tamam veya mübalâğalı bir hâl al­ dığını görür. Bir fikir, kafamızda iken, yani henüz his ile fikir arasın­ da bir hâlde iken, hiç bir şeyin zıd­ dı, hiç bir şeyin muhalifi değildir; daha doğrusu zıtlanna da, muha­ liflerine de yer verir. Halbuki ifa­ de edildikten sonra kırıcı, meydan okuyucu, zıtlarım inkâr eden bir hâ­ li vardır. Bunun için münekkit, meslekdaşının yazısında kendi fik­ rini dahi görse, pek tabiî bir suret­ te onun aksini iltizam eder.

Başka bir cihet daha var: münek­ kit hususî hükümlerinden ekseriya umumî kaideler çıkarmağa kalkar. Tenkit diye bir ilim olmadığı için bu vakıa yanlış bir harekettir; fa­ kat hergangi sahada olursa olsun hususî hâdiseler karşısındaki aksül- âmellerimizden umumî kaideler çı­ karmağa kalkmak insan oğlunun iyileşmez illetlerindendir. Münekkit de bundan kurtulamaz ve onun ese­ rini okuyan meslekda şiarı, bahsetti­ ği yazı hakkında onunla bir fikirde olsalar dahi, koymak istediği umu­ mî kaideyi cerhedecek birçok mi­ saller bulurlar.

Ben hayırlı bir hâdise diye Nahit Sırrı Beyin Edebiyat ve san’at

(3)

ba-hisleri (1 ) innindeki yeni kitabın­

dan bahsetmek istiyordum. Yine şey­ tanıma uyup uzun, asıl mevzua yar bırakmıyacak kadar uzun bir mu­ kaddime ile başladım.

Nahit Sim Beyin o kitaba aldığı makaleleri okurken bana da munis gelen fikirlere rasgeldim; fakat bir­ çoklan da, belki yukarıda anlat­ mak istediğim sebeplerle, bende bir­ takım itirazlar uyandırdı. Kim bilir? belki bir gün onun mevzularını a- lıp ben de, kendime göre, onun dü­ şündüklerinin aksinin de doğru ola­ bileceğini isbata çalışırım.

Meselâ Nakit Sırrı Bey “ Edebi­ yatta başka san’ atler” isimli yazı­ sında şairin kelimeler vasıtası ile resim yapmağa kalkmasının doğru olmıyacağnu söylüyor. Genç ve de­ ğerlice bir şairimizin, Sabri Esat Be­ yin altı mısramı alarak bu hükmü­ nü tevsik etmek istiyor. O altı mıs­ raı beğenmemekte, onlarda şiir zev­ ki bulmamakta kendisile beraberim; fakat koymak istediği kaideyi dü­ şününce hatırıma Ahmet Haşim’in “ Merdiven” manzumesi de geli­ yor : “ Yavaş yavaş çıkacaksın bu merdivenlerden; — Eteklerinde gü­ neş rengi bir yığın yaprak, — Ve bir zaman bakacaksın, semaya ağlt- ya rak .” Bu üç mısra da resim yapı­

yor. Nahit Sırrı Bey bunu da, o u- mumî kaideye uyarak, çirkindir di­ ye atabilecek mi?.... Fikrini ifade e- derken istediğinden büsbütün

baş-(1) Ankara, 1 cilt 64 sayıfa, 35 ku­ ruş.

ka şeyler söylediğinde şüphesi var­ sa Verlaîne’ in, hiç şüphesiz pek bildiği, “ Vötre âme est un paysage

chosi...,> mısraı -ile başlıyan manzu­

mesini hatırlasın. Virgilius,un Eneida’ inde, mütemadiyen denebilecek bir surette, tablolar vardır.

Bunları Nahit Sırrı Beye itiraz olsun diye söylemiyorum. Bunlar her münekkidin başma gelir ve eserinin değprraî azaltmaz. Tamamile haklı olmağa, yani her şeyin hem iyi, hem fena taraflarını arayıp kaydetmeğe kalkarsak işte o zaman tenkidimize ilmin, daha doğrusu ilim olamıya- caklan hâlde ilim olmağa kalkışan fikrî faaliyetlerin ağırlığı çöker.

Nahit Sırrı Beyin kitabı, gerek ihtiva ettiği görüşler, gerek kariine itham edeceği itirazlar ile değerli bir eserdir. Fakat ifade tarzı, o san’- atkârane sandığı lisanı beni sinir­ lendiriyor. Meselâ bir cümlesini alı­ yorum. Bizim eski şiirimizin, eski musikimizden de fazla bir ahengi, musikisi olduğunu söyledikten son­ ra diyor ki;

“ On sekiz yaşında kendisini ye­

niçeriler katlettikleri için genç Os­ man diye andan ikinci Osman, gûya idare ve gûya zaferle tetviç eyledi­ ği bir seferi harikalarla dola bir

muvaffakiyet şeklinde san’atin te­

rennüm etmesini dileyince, bu hu­ susa bir bestekârı değil fakat Er­ zurumlu Net’ iyi, sazlar yerine keli­ melerini biribirine çarparak musi- kiyi yaratan ve heyecanlarını ruhu­ nun hummasından ziyade lâfızların tantana ve ahenginden, debdebe ve

(4)

| velvelesinden alan N ef’iyi mermi* _

, ^

"Bu cümleye uzun olduğu için *

ğil, sahte uzun olduğu için tahaniı mül edemiyorum. Muharrir bunu ev­ velâ kısaca yazmış, sonra içini lü­ zumsuz sözlerle doldurmuş. Yahut bana öyle çeliyor. Hem böyle cüm­ leler nadir değil- Bir tane daha alı­ yorum:

“ Son senelerdeki Fransız musiki-

finaslarmm üstadı sayılan Saint

Saens, ki Patisle vefat ettiği va­ kit ( 2 ) orada bulunduğumdan c e ­ naze merasimini seyretmiş ve ehem­ miyet ve şöhretini bu merasimdeki

fevkalâde debdebeden de bir kere

daha anlamıştım, eserlerinin mima­ risine fevkalâde bir ihtimam göste­ rirdi..."

Bu cümle yansından fazlası ka tık olduğu için uzundur, uzun, g rift bir fikri ihtiva ettiği için değil.

Ah! Nahit S im Bey, romancı ol* duğunuz zaman değilse bile münek­ kit olduğunuz zaman haşivden, tan tanalı cümlelerden kaçsanız sizinle hiç olmazsa o sahada anlaşsak ne olur?... Bakın ben de insanın bir sa­ hadan öbürüne geçince değişeceğine ihtimal verdiğimi zannettirecek bir söz söyledim. Halbuki “ genre” lann hususiyetleri olduğuna inanmam.. Bunu başka bir zaman, meselâ Na­ hit Sırrı Beyin “ Tenkit ve münek­ kide dair” söylediklerini münakaşa ederken anlatacağım.

Nurullah A l A *

(2) BLlmetn Saint-Saens başka yer­ de vefat etti mi?

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Aynı esas şemaya, aynı üslûba, aynı güzellik mefhumu- na vesaireye böyle uzun zaman bağlı kalabilmek için, mü- hendislik mesleğinden hasıl olmuş bulunan mânadaki

[r]

[r]

Geçen hafta nihayet tüm "mi ş gibi yapmalar" bir kenara itildi ve Bush ve Maliye Bakanı (Goldman Sachs eski genel müdürü) Paulson, piyasalara doğrudan müdahale etmeye

Tavlı (Dolu?) Dede Zaviyesi ... Ahi Sinan Zaviyesi ... Güzelhisar Medresesi ... TİCARİ MÜESSESLER ... Güzelhisar Kervansarayı ... İMAR MÜESSESELERİ ... Rabia Hatun Çahı

Nihayet 1904 senesinde (Lüisiania) sergisi açıldı. Bu sergi Chicago sergisinden iki misli büyüktü ve kat kat daha güzeldi. Teşhir edilmiş olan eşya arasında yüz otomobil

‹lk olarak 1991’de Massachusetts General Hos- pital’dan Jack Belliveau ve arkadaflla- r›nca gelifltirilen MRI taramas›yla, nö- rologlar, “Nas›l an›ms›yoruz,

Farklı ülkelerden ülkemize gelen bu insanların konuştukları dili, dini, yemekleri,.. giyim tarzı, gelenekleri, oyunları bizimkilerden