• Sonuç bulunamadı

Cumhuriyet öncesinin en güçlü romancısı:Halit Ziya Uşaklıgil:Türk romanı deyince...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Cumhuriyet öncesinin en güçlü romancısı:Halit Ziya Uşaklıgil:Türk romanı deyince..."

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Cumhuriyet öncesinin en güçlü romancısı: H alit Ziya Uşaklıgil

HalitZiya Uşaklıgil, sessizliği, Batı müziğini, kitap okumayı, çiçekle­ riyle uğraşmayı çok sever, temizve titiz giyinirdi. Yazar başta Fransız­ ca olmak üzere, İngilizce, Almanca, İtalyanca, Arapça ve Farsça bilirdi.

hakkında konuşabilmek için Halit Ziya’yı okumak şart­ tır. Yalnız romancılığımız hakkında konuşabilmek için de değil; usta işi roman okumak için Halit Ziya’yı oku­ mak şarttır.” (Yön, 5 Kasım 1965)

Behçet Necatigil de Halit Ziya’nın sanatı için şun­

ları söylüyor:

“ Uşaklıgil, romanlarında konularını çokluk aydın­ lar çevresinden seçtiği halde, küçük hikâyelerinde halk tabakalarına inmiş, daha sade ve tabii bir dil kullanmış, ama hepsinde şiirli bir hava katmasını, sağlam bir yapı kurmasını bilmiştir.” (Edebiyatımızda isimler Sözlü­ ğü, 13. basım)

Halit Ziya’nın sanatı üzerine yazılanların çoğunda altı çizilen şu genellikle: Dil ve yapı sorunu.

Bu sorunlar üzerinde bugün de durup düşünmüyor muyuz?

Fethi Naci’ye katılmamak mümkün değil, gerçekten de “ Usta işi roman okumak için Halit Ziya’yı okumak şart.”

Hiç olmazsa dili anlamak, yapıyı çözümlemek açı­ sından... □

1867-1945 yılları arasında yaşayan

Halit Ziya Uşaklıgil, edebiyatın

hemen her türünde yapıt vermiş bir

yazardı. Romanlarında sosyal ve

daha çok psikolojik konuları işleyen

Uşaklıgil, çoğunda izlek olarak aşk,

hayal kırıklığı, umut, özveri gibi

duyguları kullanmıştı.

B

REFİK DURRAŞugün Halit Ziya deyince aklımıza ne geliyor? “ Tekniğinin kuvveti ve yarattığı roman diliy­ le yalnız Serveti Fünun topluluğunun değil, Cum huriyet’ten önceki Türk edebiyatının en kuvvetli romancısı.” (Behçet Necatigil)

Daha komprime söylersek Batılı anlamda bir roman dili kuran ilk yazarımız. Şöyle de sormak mümkün: N edir Halit Ziya’yı önemli kılan? Yine kısa bir yanıt: Romanda bir dil kurması, yapı sorununu irdelemesi... ' Halit Ziya roman, öykü, tiyatro, mensur şiir, anı, söy­

lev, edebiyat tarihi ve m akak türlerinde yapıtlar ver­ miş. Bu uzun ve çeşitli yazı hayatını üç bölümde özetleyebiliriz.

Birinci bölüm, ilk yazılarım yayımladığı tarihten 1893’te İstanbul’a gelinceye kadarki dönem. Bu dönem­ de yazdıklarında Ahmet M ithat’ın ve Fransızcasının yardımıyla natüralist ve realist Fransız yazarlarının et­ kisinde kalmış.

ikinci bölüm, Serveti Fünun topluluğuna girmesiyle başlıyor ve 1901’de derginin kapatılmasıyla son bulu­ yor. Bu dönem Halit Ziya’nın en tanınmış olduğu dö­ nem. Serveti Fünun’da tefrika edilen roman ve öyküleri bunun kanıtı.

Üçüncü dönem ise savaş sonrası ve Cumhuriyet’i kap­ sıyor. Bu dönemde Halit Ziya kendini tamamen yaz­ maya adamış, 9 cilt tutan anılarını kaleme almış, küçük . öykülerini yazarken bir yandan da daha önce yazdık­

larının dilini yalınlaştırmakla geçirmiş zamanını.

Fethi Naci “Halit Ziya’yı O kurken” şöyle değerlen­

diriyor onu: “Halit Ziya’nın nesrimize getirdikleri hak­ kında konuşmak benim için çok güç. .Çünkü bütün romanlarını ‘sadeleştirilmiş’ baskılarından okudum. Bu baskılardaki dil, bugün artık eskimiş olsa bile sağlam bir dildir. Gerçi yaşadığı devrin ağır, durgun, cansız ha­ vası Halit Ziya’nın üslubuna sinmiş gibidir ve kimi okurlara okunması güç gelecekse dilinden çok, bu üs­ lubundan ötürü güç gelecektir. Ama romancılığımız

Sami Karaören, Atilla Birkiye, Şükran Kurdakul

Halit Ziya Uşaklıgil anıldı

Halit Ziya Uşaklıgil, 14 Şubat 1991 tarihinde İs­ tanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Baş­ kanlığına bağlı Atatürk Kitaplığı’nda yapılan bir toplantıda anıldı. Atilla Birkiye’nin yönettiği toplan­

tıya Sami Karaören ve Şükran Kurdakul konuşmacı olarak katıldılar. Karaören ve Kurdakul’un bu konuş­ malarının bir özetini sunuyoruz:

Anıları üstüne

Halit Ziya Uşaklıgil için romancılığımızın, modern anlamda Türkiye’de ilk kurucusu diyebiliriz. O güne kadarki roman anlayışı biraz ilkel, biraz Avrupa’dan yeni

P O R T R E

H A L İ T Z İ Y A U Ş A K L I G İ L

Serveti F ü n u n romancılarından Halit Ziya Uşaklıgil 1866’da İstanbul’da doğdu. Altı yaşında Mercan Mahalle Mektebi’nde başladığı öğrenimine Fatih Askeri Rüştiyesi’nde devam etti. 1873-1878 yılları arasında İzmir’de yaşadı. Arkadaşlarıyla Nevruz (1884) ve Hizmet (1886) gazetelerini çıkardı. İzmir Rüştiye ve İdadisi’nde öğretmenlik yaptı, Osmanlı Bankası’nda muhasip olarak çalıştı. 1893’te Reji İdaresi’ne başkâtip olarak İstanbul’a geldi. 1896’da Serveti Fünun topluluğuna girdi. Meşrutiyet’ten sonra Darülfünun’da Batı edebiyatı okuttu. Hükümet tarafından 1913’te Fransa’ya, 1915’te Almanya’ya gönderildi. Cumhuriyet döneminde 1905’ten beri oturduğu Yeşilköy’deki köşküne çekildi. Başta Son Posta olmak üzere gazetelerde yazdı, anılarını kaleme aldı. 27 Mart 1945’te yaşama veda etti, Bakırköy’de Kartaltepe Mezarlığı’nda oğlu Vedat’ın yanına gömüldü.

Yapıtları

Roman:

Sefile 1885, Nemide 1889, Bir Ölünün Defteri 1889, Ferdi ve Şürekası 1894, Mai ve Siyahl897, Aşk-ı Memnu 1900, Kırık Hayatlar 1924, Demirhane Müdürü 1884, Nesl-i Ahir 1909.

Hikâye:

Bir İzdivacın Tarih-i Muaşakası 1888, Bir Muhtıranın Son Yaprakları 1888, Nakil (Dört cilt) 1892-1894, Küçük Fıkralar (Üç cilt) 1896, Bu muydu? 1896, Heyhatl896, Solgun Demet 1901, Sepette Bulunmuş 1920, Bir Hikâye-i Sevda 1929, Hepsinden acı 1934, Aşka Dair 1935, Onu Beklerken 1935, İhtiyar Dost 1937, Kadın Pençesil939, Bir Yazın Tarihi 1900, Bir Şi’r-i Hayal 1914, İzmir Hikâyeleri Tiyatro:

Kâbus 1918, Füruzan 1918, Fare 1924. Mensur şiir:

Mensur Şiirler 1889, Mezardan Sesler 1889. Anı:

Kırk Yıl (Beş cilt) 1936, Saray ve Ötesi (Üç cilt) 1940, Bir Acı Hikâye 1942.

Söylev:

Birkaç Yaprak 1898. Edebiyat tarihi:

Garptan Şarka Seyyale-i Edebiye, Fransız Edebiyatının Numune ve Tarihi 1885, Hikâye 1889, Tarih-i Edebiyat-ı Garbiyeden Fransız Edebiyatı Dersleri 1913, Yunan Tarih- i Edebiyatı 1913, Latin Tarih-i Edebiyatı 1913, İspanyol Edebiyatı 1913, Alman Tarih-i Edebiyatı 1914.

Makale:

Kenarda Kalmış 1924, San’ata dair (İki cilt) 1938-1939 Küçük bilimsel kitaplar:

Kanun ve Fenn-i Velade 1893, Ilm-i Sima 1888,

Bukalemun-i Kimya 1890, Hesap Oyunları 1890, Mebhas- ül Kıhıf 1890, Fransızca Muallimi 1890, Tuhfe-i Letaif 1890, Kanun ve Fenn-i Velade 1893.

alındığı için acemilikler içinde gelişiyor. Halit Ziya ise engin kültürü, öğrendiği Fransızca ile Avrupa romanı­ nı, özellikle Fransız romanını çok iyi kavramış dört dörtlük bir kültür adamı. O kültür ve yaradılışından gelen yetenekleriyle romancılığımız da öykücülüğümüz de o parlak adı yapabilmeyi başarmış bir kimse. Ancak ben romancılığı üzerinde konuşmayacağım. Anıları üze­ rinde durmak istiyorum. Çünkü anılarının özelliği ro­ mancılığı kadar önemli. Anılarını öyle sıradan anılar olarak yazmamış, bir yazınsal değer içinde, belirli bir içerik, belirli bir üslup içinde yazmış. Yani anılarına ya­ zınsal bir değer kazandırmış.

O güne kadar yazınımızda anı yazınsal değerde de­ ğildi. Halit Ziya ilk defa yazınsal değerde anılar yazmış oldu. Geniş kapsamlı, dopdolu, yaşamış, yaşanmış, hem siyasal nitelikte olanını hem yazınsal nitelikte olanını yazmış, anı türünün ve bunları 9 ciltte toplamış.

Bu 9 cildin beşi 40 yılı kapsamakta. “Kırk Yıl” adını

(2)

irdiği bu anıları önce Cumhuriyet gazetesinde^ sonra ıruk N afiz’in çıkardığı bir dergide yayımlandı. Bun-

r da 1936 yılında Cumhuriyet gazetesi yayınları ara- ıda çıktı.

Halit Ziya’nın romanlarındaki talihsiz dil, anılarını okumayı güçleştirmiştir. Diyebilirsiniz ki hem bü- k romancı hem talihsizlik nasıl oluyor? Çünkü Ede­ vatı Cedide dediğimiz dönemin şairleri, romancıları imizdeki gelişme yönünden talihsiz bir dönemi ya­ lılar. Bu, Edebiyatı Cedidecilerin kendine özgü, da- kapsamlı, daha yeni ifadeler aktarabilmek için yeni ■ dil yaratmalarından geliyordu.

‘Kırk YıT’ın yeni basımı Şemsettin Kutlu’nun bugün-

dile çevirisiyle 1990 yılında yapıldı. 40 yılı içeren anılarında Halit Ziya, yaşamının dört yaşından baş- arak 40 yaşını değil, ileri yaşta yaşamının 40 yıllık lümünü yazdı. Bu 40 yıllık bölüm 1909’da sona er­ ikte.

909’dan itibaren de siyasal anılarını “Saray ye Ötesi” ıi kitabında topladı Halit Ziya. “Saray ve Ötesi” üç

t olarak yayımlandı. Dil açısından “Kırk Yıl” kadar

laşılır olmasa da “Saray ve Ötesi” çok dikkate değer asal anıları içermekte.

iu iki kitaba bir cilt daha eklemek gerekli. Anıların cildi. 9. ciltte Halit Ziya, ailesini anlatıyor. Bu aile oldukça acı olaylar yaşamıştır. Ölümler epey fazla nuştur. Hatta bir oğlunun intiharı üzerine acı anı- , öyküler yazmıştır, işte bu öyküler de anılarının 9. dini oluşturmakta.

“Kırk Yıl” anılarına başlarken Halit Ziya, “ kuş ba­

şı şu kırk yılı bir defa yazayım, sonrasını yazabilece­ ğ i hiç sanmıyorum” diye bir ifade kullanmış. Ancak 'rüyoruz ki Halit Ziya, çalışkan bir kişiliğe sahip ol- ığu için siyasal anılarını da yazıp bitirmiş.

Halit Ziya’nın anılarında İzmir’in önemli bir yeri var. ilesinin yapısında ticaretle meşgul olma bulunuyor. Ai- Uşak kökenli ve Helvacızadeler diye anılmakta. İz- ir’e gelindikten sonra helvacılık yanında halı ticareti ■ yapılıyor. Hem de Avrupa’ya dışsatım yapılabilecek ıdar büyük boyutta. Aile İstanbul’a gelince de hah ti- reti sürdürülecektir.

İşte Halit Ziya böyle bir ticaret kent soyluluğunun, rjuvazisinin içinden geliyor. Fakat bu burjuva yapı­

l a karşın yine de tutucu bir aile. Dede, nine belli bir

:um içinde. Ancak Halit Ziya kendisini çok iyi yetiş­ mesini bilmiştir. Bütün bunlar anılarında yer alır, ion olarak şunları eklemek isterim. Halit Ziya ken-

ini çok mükemmel yetiştirmiş, birkaç yabancı dili den bilen aydınlık bir kafa. Fransızcanın yanında apça, İngilizce ve Almanca da öğrenmiş.

Sami Karaören

plumsal durum ve dil

Yetiştiğim yıllarda okuduğum yazarlardan biriydi Ha- Ziya. Mai ve Siyah başucu kitaplarımdan biri olmuş- -. Dil değişimi Halit Ziya’dan bir şeyler alıp götürdü i? Önce bu soruya yanıt aramam gerekiyor, sonra da k sevdiğim kahramanlardan biri olan Ahmet Cemil erinde durmak istiyorum.

'ıbdülhamit dönemi, Osmanlı İmparatorluğu’nun ar­ yan sömürge olarak nitelenen dönemin son halka­ mı teşkil eder. Sırbistan, Romanya, Yunanistan’ın bir lümü, Girit kopmuştur. Ama asıl kopan Osmanlı paratorluğu’nu yarı sömürge durumuna getiren Batı pitalizmi ve emperyalizminin imparatorluk içindeki pisidir. Düyunu Umumiye isp bunun mihrak nokta­ lın Yani borçlanma o dereceye kadar gelmiş ki artık smanlı devleti kendi mali şartları içerisinde borçları- n faizini bile ödeyememe durumunda. Böyle bir or- mda padişah. Düyunu Umumiye izin vermezse ma-

fe. bakanını, hariciye bakanını seçemiyor. Devlet, o de-

:ce bağımlı hale gelmiş.

Şimdi bu girişten sonra biraz da Serveti Fünun gerçe­

ği üzerinde durmak istiyorum. Hafızam yanıltmıyorsa 1891’de bir Fransız düşünürünün yazısı yüzünden ka­ patılmış Serveti Fünun. Zaten Abdülhamit sansürün­ den nasıl geçmiş o kadar yıl, o da ayrıca düşünülecek bir konu. Demek ki bir edebiyatı ve onun temsilcileri­ nin çalışmalarını belirleyen toplumsal birtakım koşul­ lar var. Ondan sonra dışa bağımlılık var ve sonra da ar­ tık çökmekte olan bir skolastik kültür durumu... Bu istibdat dönemi, aydınları çeşitli şartları, şansları olan insanlar. Yani artik orta tabakanın okumuş kesimi di­ yebileceğimiz bir toplumsal yapının çocukları... Mek­ tebi Mülkiye yeni açılmış, ancak eşraf ve âyânın çocuk­ ları bu okulda okuma şansına sahip. Bir de paşaların çocukları.

O rta tabakanın bu durumda olduğu bir devrede bel­ li şanslarla Batı edebiyatını izleme olanağını bulan 3-4 Edebiyatı Cedide yazarından biri Halit Ziya. Birisi Tev- fik Fikret, öteki de Mehmet Rauf. Ve bunlar birbirle­ rine çok benziyor. Örneğin Mehmet Rauf un müzik bil­ gisi son derece yüksek aşamada. Buna karşın Fikret’in resim bilgisi yüksek aşamada. Halit Ziya’nın da müzik bilgisi...

Toplumsal savaşımda da iki yönlü bir durum var. Bir tanesi çok edilgen, atılgan, doğrudan doğruya politika­ ya atılmak. İşte N am ık Kemal’de, daha sonra da Ziya Gökalp’te olduğu gibi... Hem düşünür edebiyatçı kim­ likleriyle ellerinden geleni yapmışlar hem de edilgen sa­ vaşım adamı olmuşlar. Ama Serveti Fünun’da böyle de­ ğil. Serveti Fünuncular öyle sanıyorum ki aktif, edil­ gen, etken bir siyasal mücadele içinde yer aldıkları tak­ dirde işlevlerinin fazla olacağına inanmıyorlar. Serveti Fünuncular yapısal özelliklerin üzerinde durmak sure­ tiyle geleceğin edebiyatını yarattıklarına, yaratacak ol­ duklarına inanan insanlar. Bir de talihsizlikleri var. Ta­ lihsizlikleri şairlerin imgeyi ön planda tutma çabalarıyla yeni bir dil meydana getirmeleri. Yeni bir dil nasıl mey­ dana getirilir? İmge, tamlamaya dayanan bir şey... Han­ gi sözcüklerle yapacak? Osmanlıcayla... Osmanlıcayı et­ kisi altına alan Arapça ve Farsçayla. İşte talihsizlik bu­ rada. Yapısal kaygılar biçem kaygılarını da getirmiş. Fa­ kat bu tamlamaları bugünkü Türkçeye çevirdiğiniz za­ man Halit Ziya’nın biçeminde hiçbir değişiklik olmu­ yor. Klasik olmak da bu herhalde...

Şükran Kurdakul

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

BU RSA (AA) - Bursa'da açtığı fotoğraf sergisi vc dia gösterisinden dönerken geçirdiği trafik kazası sonucu ölen ünlü fotoğraf sanatçısı Sami Güner adına Bursa'da bir

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha

I - V characteristics of these films showed metallic conductivity, switching, and memory effects different than those observed in amorphous materials, and

Güçlüklerine gelince... Bu konuda, çocukken yaşadığım bazı olumsuzluklar anımsıyorum. Ör­ neğin; ben beş, kardeşim de dört yaşındayken sün­ net olduk. O zaman

A tatürk’ün vasiyetini yok sayarak Türk Tarih ve Dil K urum lan’nm ödeneklerini kesip, birer kapalı dem eğe dönüştürmek­ le yetinmeyerek Türkiye Cumhuriyeti Ana-

In this study, we aimed to determine the effects of low-dose atorvastatin treatment together with crush fluid resuscitation on renal functions and muscle enzyme levels in a rat

Enerji verimliliğinin artırılması amacıyla kamu binaları için; Toplam inşaat alanı en az 20.000 m 2 veya yıllık enerji tüketimi 500 TEP ve üzeri olan ticarî

Belden yukarısı kısa, belden aşağı­ sı uzun olan erkek çocuğa kıymet ver mezlerdi.. Deliormanlılar, böyle belden aşağı­ sı uzun olan çocuklara şu