• Sonuç bulunamadı

Sahte dostlar, sahte düşmanlar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sahte dostlar, sahte düşmanlar"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

D Ö R T

7 y.

5

^POLİTİKA VE ÖTESİ

V__ _MEHMED KEMAl_____ >

"Tl-vSĞaUtO

S ah te D o s tla r,

S ah te D ü ş m a n la r

Her insan gibi Nâzım Hikmet'in de sahte dost­ lan, sahte düşmanlan vardı. Gün olur, her büyük insanın yanına sahte dostlan düşmanca, sahte düş­ manlan dostça yanaşır. Bunu çok iyi bilen Nâzım Hikmet, sırası düştüğünde:

«Ben düşmanlanmın her zaman hakkından ge­ lirim, siz beni sahte dostlarımdan koruyun!» dermiş. Nazım Hikmet, şöyle böyle bir sanatçı değildir. Kader, ona Türk edebiyat tarihinde de, Türk işçi sı­ nıfı savaşım tarihinde de çok önemli bir yer ver­ miştir. İçlerinde bir düşmanlık yılanı kımılkımıl ku mıhlamıyorsa, çoğu insan Nazım Hikmet adım ulu orta ağzına alamaz. Ona tarih içindeki değerini ver­ mek zorundadır.

Son günlerde Nâzım Hikmet hakkında iki ki­ tap yayımlandı. Birini, «Nâzım Hikmet’in Sahte Dostlan» adıyla Kemal Sülker yazdı. Ötekini ise. Nâzım Hikmet’in kızkardeşi Samiye Yaltınm anlat­ tı, Aydın Aydem ir kaleme aldı. Her iki kitapta da Nâzım Hikmet’in bilinen, bilinmeyen bir çok yanla­ rı yansımaktadır.

Kemal Sülker’in yazdığı kitaptan, sunduğu bel­ gelerden, üzüntüyle anlıyoruz ki. Nâzım Hikmet’in sahte dostları arasına hiç girmemesi gereken Zeke- riya Sertel gimıektedir. Zekeriya Sertel Nâzım Hik­ metin son yıllarını ve bilinmeyen yönlerini anlata­ yım derken Nâzım Hikmet’i küçük düşürmeye ça­ lışmaktadır. Nâzım Hikmet, Sertel’in övgü dolu bir kitabı ile büyür, yergi dolu bir kitabı ile küçülür mü? Orasını tarihe bırakacağım. Ancak, bazı kişiler Nâzım Hikmet'i överken de, yererken de yalana başvurabilirler.

Zekeriya Sertel’in kitabı, hadi yalan demiyelim, yanlışlarla doludur. Bu yanlışlan TYS’den oluşan bir kurul düzeltirken. Sertel:

«İncir çekirdeğini doldurmaz yanlışlar buldular» diyor.

Bu incir ne görkemli bir incir imiş kİ, İçine bunca yanlış ve yanılgıyı sığdırabiliyor!

TY S ’den oluşan yanlışlan düzeltme kurulu şöy­ le bir örnek veriyor ki doğrusu bayıldım. Buraya aktarmadan edemiyeceğim.

«Adamın birisi çıksa da şunları yazsa:

Mustafa Kemal Paşa 23 Mayısta Samsun’dan trenle yola çıkıp Konya’ya gitti. Mevlanzade Rifat- ın Türk inkılabını anlatan kitabını okuyunca sinir­ lendi. Konya limanı yanındaki istasyona iner inmez:

«Nerde Rifat, devrimi berbat etti» diye kendini karşılayanlara çıkıştı.

Şimdi tarihsel gibi görünen bu örneğin nere­ sini düzeltmeli? Mustafa Kemal Paşa’nm 23 Mayıs­ ta değil, 19 Mayısta Samsun’a çıktığım bilenler. Kon­ ya’ya gitmediğini bilenler, Konya’da liman olmadı­ ğını bilenler, 19 Mayıs 1919’da daha devrimin yapıl­ madığını bilerler, yapılmamış bir devrim hakkında yanlış yayın yapılamayacağını bilenler, üstelik Mus­ tafa Kemal Paşa’nm Konya’da karşılanmadığını da bilenler, bu deli saçmasına benzlyen yazıyı düzelt­ meye kalkarlarsa «İncir çekirdeğini doldurmayan şey» mi yapmış olurlar?»

Çünkü Sertel de Nâzım Hikmet'i Bükreş'ten tre­ ne bindiriyor, Moskova’ya gönderiyor. Trende Nâr zım Hikmet'e Zoya şiirinin yanlış okunduğunu söy­ letiyor. onu hiddetlendiriyor, bazı kişilere çattırıyor:

Oysa herkes biliyor kİ, Nâzım Hikmet, kaçtık­ tan sonra Bükreş’ten Moskova'ya trenle değil, uçak­ la gitmiştir. Bu gidişin fotoğrafları ve film i vardır. Nâzım Hikmet, kuşkusuz, en büyük, en ulu ozanlarımızdan biridir. Onun büyüklüğü ve ululu­ ğu bir başkasının o düzeye erişmesine engel değil­ dir. Nâzım Hikmet:

«Şiirimin kökü yurdumun topraklarındadır» derken yurduna ne kadar bağlı olduğunu tanıtla­ mak ister.

Nâzım Hikmet, Türk şiirinin siyasal iktidarları korkutan ve kızdıran geleneğini sürdürmüştür. N e fl den, Yunus’tan, P ir Sultan Abdal’dan, Nâmık Kemal ve Tevfik Fikret’e değin uzanan şiir çizgisinin izle­ yicisidir. Bundan ötürü Nâzım Hikmet’ten hep kor- kulmuştur. Korkulduğu için de başı belaya girmiş­ tir.

Harp Okulu olayına nasıl karıştırıldığım A. Ka- dir’in kitabından okuyabilirsiniz. Torpido duruşma­ sı ise daha acıklı, daha acımasızdır. Nâzım’la birlik­ te yatan gedikli çavuşlardan biri yıllar sonra şöy­ le den

«Bizim faciamız 1938 yılının mayıs ayında baş­ lar.»

Küçııkpazarda saatçilik yapan Kerim’in dükkâ­ nı polisçe aranır, bir çok kitaplar bulunur. Bir de fotoğraf vardır. Fotoğrafta olanlar tutuklanır.

«Aram ıza asker elbisesi giydirilmiş iki sivil po­ lis} de kattılar. Bunlar birinci sorgunun sonunda gemiden ayrıldılar. Daha başkaları da vardı. Baş­ gedikli Adil Kurt, mahkemede gizli görevini açıkla­ dı. Onbeş yıl giydi.»

Duruşma başladı.

«Listede yazılı olan kitaplar zararlı olmayıp her Türk vatandaşının okuması için yazılmış ve satışı­ na izin verilmiştir.»

Savcıya ne diyeceği soruldu. Savcı Şerif Budak: «Biz bu davada delil arayacak kadar saf değiliz. Bunlar bugün bir şey yapmamışlarsa yarın muhak­ kak yaparlar.»

Yıllar sonra, ben, bu savcı Şerif Budak’ı Anka­ ra’da. Bahçelievlerdeki evinde gördüm. Askerlik­ ten emekli olmuş, bir yanına inme innüşti. Nâzım Hikmet’ten hiç söz etmiyerek o günleri sordum:

«Vallahi olup bitenleri biz de anlamamıştık. Gö­ rev verdiler, yaptık işte. » dedi.

Nâzım Hikmet, her iki suçtan otuz yılı aşkın hapse mahkûm edildi. Bunun 12 yılım deliksiz yat­ tı. Ancak 1950 affı iledir ki gücün güç hapisten çı­ kabildi Meclisteki af görüşmelerini ve tartışmaları­ nı hatırlarım. Tevfik İleri, bir sokak satıcısı gibi, sesim bir alçaltarak, bir yükselterek var gücüyle karşı çıkardı:

«Dünya, Nâzım Hikmet’in bağışlanması İçin bayrak açmıştır. Biz saf ve temiz kalbimizle bu adamı dışarıya çıkarttığımız gün, bütün sol dünya. Nâzım Hikmet’i ellerinden aldık, diye öğünecektir.»

Nâzım Hikmet, aftan yararlandı ama, çıktığın­ dan biraz sonra da yakasına askerlik yapıştı.

«Gel bakalım askere!..» dediler.

Ortada Sabahattin Ali örneği vardı. Ya bir ça­ lı dibinde ölmek, ya da kaçarken vurulmak... O gün­ leri ancak yaşayanlar bilirler.

Nâzım Hikmet, kendi için düzenlenen yeni bas­ kılardan. yeni zulümlerden, yeni oyunlardan kaç­ mak zorunda bırakıldı.

«Kalbim Çamlıca’da bir harap konaktadır / Her gece doktor / Sonra şu on yıldan bu yana / Benim fakir milletime ikram edebildiğim / Bir tek elmam var elimde, doktor / Bir kırmızı elma:

/

Kalbim.»

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Devlet Resim Sergileri resim alma ve Salon İnterministeriel Utrillo ödülü Çağdaş Ressamlar İstanbul 1968 İstanbul 1969 Ankara 1970 İstanbul 1970 İstanbul 1971 Ankara

1985'e kadar tam 3 yıl süren, İstanbul 1 Nolu Sıkıyönetim Mahkemesi'ndeki TYS davasının jarıdarm alı uzun duruşma öncelerinde, ikisi de eski asker olan yazar

Kalın bir erkek sesi derece­ sinde kaim sesile sözlerinin etraf­ tan duyulması gibi etrafı rahat­ sız etmesine karşı da tam bir ka­ yıtsızlık içinde hep

işte o gördüğüm Beyoğlu bile bambaşka bir şeydi, iş­ te onu ve daha sonraki Beyoğlu’nu, aklımda kaldığı kadar, size anlatmak istiyorum bugün.. Sokaklar ne kadar

bu iktidardan yararlanan ey­ yamcılara karşı duyulan tiksinme, artık dönemi kapanmak üzere olan tek parti.. t-Miminin uyandırdığı tepki

mucibince Milli Korunma kanununa istinaden yapılacak muamelelerde Ticaret Vekâletince selahiyetli kılınmış olmamız itibarile her hangi bir işe teşebbüs edilmeden evvel -

Bu candan şükran borcumu da yerine getirdikten sonra, şimdi galiba son sözü çoğu zaman yaptığımız gibi yine (Sersem Kocanın Kurnaz Kansı)nın, yazandan çok

Bu sıra- da katılımcıların yalnızca bir kısmından, kaydı dinlerken kâğıt üzerine belli şekiller çizmeleri, ardından da kayıtta geçen kişi ve mekân