SAYFA
14
CUMHURİYET
% . I tl ■ ^ • '
~ıT- ş a -H -ıM
KULTUR
kulturi/cumhuriyet.com.tr
Mîna Urgan, anılarında okuru yaşanmışlıklarla bezenmiş bir dünya yolculuğuna çıkarıyor
G
'ezdiği yabancı
ülkelerden büyülense
de, Türkiye dışında
başka bir yerde
yaşamayı hiç
düşünmeyen Mîna
Urgan’ın, yurtiçi ve
yurtdışı gezilerinden
oluşan anılarının ikinci
cildi ‘Bir Dinozorun
Gezileri’ Yapı Kredi
Yayınlan tarafından
yayımlandı.
GÜL ERÇETİN__________________________
“Çok saf bir insan olduğum için çok şaştığım ol du bugüne dek. Ama Bir Dinozorun Anıları’nın çok satan kitaplar listesine girmesine, bilmem kaç baskı yapmasına afalladığım kadar hiçbir şeye
afallamadım bu uzun ömrüm boyunca...” Bugü
ne dek elli iki baskı yapan Bir Dinozorun Anıla rı ile en çok okunanlar araşma giren Mîna Ur gan, anılarının yine Yapı Kredi Yayınlarından çı kan ikinci cildi Bir Dinozorun Gezileri’nin önsö züne böyle başlıyor.
“Bu ilgiyi kesinlikle beklemiyordum. Hayretler içindeyim. Hâlâ bilmiyorum kitabın neden bu ka dar çok sattığını, bu kadar çok okunduğunu. İn giliz edebiyatıyla ilgili zararsız kitaplar yayımla yan bir kocakarı sekseninden sonra ortaya çıktı.
‘Ben bir komünistim’, dedi; ‘Ben tanrıtanıma zım’,dedi; ‘Ben zenginleri hiç sevmem’,dedi; ‘Yap tığı iş ne olursa olsun herkesin eline aynı miktar da para geçmeli’, dedi. Bu topluma tamamıyla ters düşen bir sürü inancımı açıkça dile getirdim. Ve buna karşılık herkes ayılıp bayıldı kitap için. Bir yığın insan kendisini benimle özdeşleştirdi. ‘ Biz de tıpkı sizin gibi düşünüyoruz’ dediler bana. Nere deyse soracaktım ‘Yoksa sizde ateist misiniz? Siz de komünist mi siniz?’ diye. .Ama yine terbiyeli dav randım. Ayıp olmasın diye sormadım.”
On iki bölüm ve kitabın sonundaki albümle bir likte 280 sayfadan oluşan ‘Bir Dinozorun Gezile ri’ Urgan’m yurtiçi ve yurtdışı gezilerinden olu şuyor. Urgan anılarıyla, tanıştığı insanlarla, yaşan mışlıklarla bezenmiş bir dünya yolculuğuna çıkar tıyor okuru. Bu nedenle “Bunlar gezi yazısı değil, ben de yazar değilim zaten” diyor.
Özel yaşamın anlatılmasına karşı
“Ben anılarını yazmış bir öğretmenim”, diye vur guluyor. Ancak roman, öykü, şiir yazan kişileri yazar bildiğinden kendisini bir türlü yazar kate gorisine sokamıyor. Zaten onu anılarını yazmaya iten şey de öğretmen yanı: “Bütün bunları anlat mak istedim,çünkü genç kuşakanlattıklanmı bil miyordu. Bir şey anlatıyorum. ‘Aaa! gerçekten mi? Biz bilmiyorduk’ diyorlar. Bir keresinde to runumla sinemaya gitmiştim. 1940'larda geçen bir film... Günlerden cumartesi olduğu için salon
öğrencilerle doluydu. Türkçe ezan okundu film de. Bu da nerden çıktı diye hayrete düştü gençler. Ezanın 1950'ye kadar Türkçe okunduğunu bilmi yorlardı. Ben de ne söylesem ne anlatsam bilmi yorlar. Gene öğretmenliğim tuttu, anlattım...”
Anılarını öğretmence bir tutkuyla kaleme aldı ğından kitaplarında özel yaşamından söz etmiyor Urgan. Özel hayatın anlatılmasına etik olarak kar şı çıkıyor: “ Bunlar özel şeyler. Sadece beni ilgilen
dirir. Bunları sergilemeyi, teşhir etmeyi hiç doğru bulmuyorum. Kimisi yapıyor ama ben doğru bul muyorum.” Gezi anılarını ise tamamen öznel bir biçemle paylaşıyor okurla:
“ Roma bir yaşam kentidir, Venedik ise ölüm kenti. Paris'i Londra’dan çok daha fazla sevdim. Buna karşılık, genellikle Oransızlardan pek hoş- lannıazken. İngilizierden pek hoşlandım./ Geçen yıl Prenses Diana bir trafik kazasında ölünce yer
yerinden oynadı, bunun nedeni ise Ingiliz halkının Kraliyet Ailesi’ne duyduğu aptalca hayranlığın kanıtıdır. Prenses Diana birkaç hayır işi yapmış; ama boşandıktan sonra iki oğlunu ihmal etmek pa hasına dünyanın en varlıklı erkekleriyle düşüp kalkmış dölce vita meraklısı, sıradan bir kadındın/ Toledo’nun haşin güzelliği beni çarptı. Amster- dam ’ı sevdim. Avrupa’nın başka kentlerine ben zememesini sevdim.”
Gezdiği yabancı ülkeler kendisini ne kadar hay rete düşürse, büyülese de Türkiye dışında bir ye re yerleşmeyi aklının ucundan bile geçirmemiş:
“Ben Türkiye’den ayrılamam. En uzun 11 ay ay rıldım ve perişan oldum. Türkiye özellikle de İs tanbul dışında yaşayamam. Hiçbir zaman böyle bir şey aklımın ucundan bile geçmedi. Üniversiteden atıldığım zaman bile... 147’lik olduğum zaman 3 yıllık kontrat teklifleri geldi. Üç yıl kalamam de dim. Bilinen anlamda milliyetçi olmamakla bera ber yurtsever bir insanım ve yurdumdan ayrı ya şamayı hiç doğru bulmuyorum.”
‘Ozal ile bütün zihniyet değişti’______
Ancak “İlk görüşte vuruldum” dediği Bodrum ve en büyük aşklarından biri olan İstanbul’a ya pılanları da görmezden gelemiyor. Özlediği, es ki Bodrum’u şöyle anlatıyor kitabında:“Bodrum süngercilik ve mandalinacılıkla geçi nen yoksul, küçük bir kasabaydı eskiden. Şimdi lüks barlarla lokantaların açıldığı yerlerde, şal varlı kadınlar yere oturur sabırla sünger ayıklar lardı eskiden... Bodrum’un Cumhuriyet Caddesi, İstanbul’un Rumeli Caddesi’nin küçük bir kop yası değildi eskiden... Cumhuriyet Caddesi’nde şimdi ‘köfte meydanı’ dediğim yere varmadan, güzel bir küçük kilise vardı eskiden. O güzelim kü çük kilise yıkıldı; ilkin bir çeşit halkevine, sonra da uyduruk biblolarla incik boncuk satılan kapa lı bir pazara dönüştü...Köylerde en çok sevdiğim şey o patikaların girintisine yerleştirilen bir top rak testiyle bir cam bardaktan oluşan sebillerdi. Çünkü Bodrumlu köylüler şimdi olduğu gibi pa ra, çok para, daha çok para kazanmayı değil; su sayan hemşerilerini düşünürlerdi eskiden... Bod rum’da sadece Bodrumlular otururdu eskiden ve onlar son derece güler yüzlü, hoşgörülü, terbiyeli insanlardı. Kısacık şortlu sutyenli turist kızlar ge çerken, Bodru mlu delikan lılar başlarını kaldırıp on lara bakmazlardı bile. Hırt- lık yoktu, hırsızlık yoktu, vukuat şoktu, cinayet ise hiç yoktu... M emlekete saldı ran şiddet, Bodrum’da da yaşamı zehirlemeye başla dı.”
Gerek İstanbul’daki gerek Bodrum’daki değişiklikle ri 12 Eylül darbesine-,-özel likle de Özal’ın iktidarageç- I m eşine bağlıyor: “ Özal 1 memleketinbiitün
zihniyetini değiştirdi. Bir mevkii, para hırsı bürüdü herkesi. ‘Her koyun kendi bacağından asılır’ türün den iğrenç atasözlerimiz ge çerli oldu.”
Bugün ne kadar değiş miş olsalar da İstanbul’u da Bodrum’u da hâlâ sevi yor. Onları çirkinleştirmek için ne yaparlarsa yapsın lar, ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar her iki yerin de güzel kalmanın yolunu bul duğunu vurguluyor.
Başbelası olmadan
göçüp gitmek...
Bir daha ne anı, ne de araştırma kitabı yazmaya cak. Yazarken okumaya va kit bulamadığı kitaplarla haşır neşir bugünlerde. “Ya zar ama okumaz diye eleş tirdiğim Türk aydınlarına benzemiştim ben de...” Ar tık canının istediğini oku yor, çoğu zaman da klasik leri. Çünkü yeni kitaplar kendisini hayal kırıklığına uğratıyor. Bir de Türk ya zarlarını okuyor: “Çok iyi Türk yazarları var. Mesela benim için Orhan Pamuk
çok iyi bir yazar. Bence çok haksız bir saldırıya uğradı. Kendisini bir tek defa gör düm, öyle bir dostluğum fa lan yok ama benim için Ka ra Kitap çok önemli bir ki tap. Neden, nasıl okunama dı hiç aklım ermiyor.”
Urgan kitabının da söy leşimizin de son sözünde artık “yoruldum ”, diyor.
“Yılgınım. Bu dinozor öy le bir yaşa geldi ki artık, bunca genç, bunca çocuk ölürken, daha fazla yaşa mak biraz ayıp gelmeye baş ladı, ona. İsteği, çevresine ve kendisine bir başbelası haline gelmeden, bu dün yadan göçüp gitmek.”
Son olarak yine öğren cilerine, gençlere bir öğü dü var. Kitabının ilk bölü münde anlattığı küçük mut luluklara değer vermeleri ni istiyor. “Bütün duyula rınızı kullanarak küçük mutluluklarla yaşayın. Çün kü büyük mutluluk diye bir şey yoktur. Üstelik ben bü yük mutlulukların peşinde koşan insanları çok hor gö rüyorum. Böyle bir dünya da, herkes mahvolurken ki şisel mutluluk peşinde koş mak bana kepaze bir şey gibi gözüküyor.”
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi