m
m
m
\
S a y f a
R Ö P O R T A J
A R A Ş T I R M A
Hastaneden akıllı raporu almasına rağm en..
Nihayet bazı dostlarının yardımıyla atandığı Galatasaray
Lisesi resim öğretmenliğinden de «Başka enayi bulursanız
yerime tayin edin» diyerek istifa etti.
□
¡1 k YVALIĞIN elektriği as- A lrnda bir bahaneydi. De- ” seni ve resmiyle vardığı noktanın ona Güzel Sanatlar Akademisi’nde bir yer verece ğini ummuştu, buna karşılık bir Ortaokulda resim hocalığım en azından hakaret sayıyordu.. Hattâ resimlerini bile görmek, almak istememişlerdi. Daha da ileri giderek «Zaten ressam de ğil ki o, sadece dessinatör, gra- fikçi» demişlerdi. Bu yüzden, eski bir İstanbul çelebisi eda sıyla önünü ilikleyerek «en de rin hürmetleriyle» girdiği bir odadan «Sin Kaf» çekerek çık mış ve Almanya’daki şöhreti, İstanbulun küçücük san’at âle mine derhal yayılmıştı Bu, Türkiysnin zaten pek sayılı olan san’at kapılarının ona ka panması anlamına gelivordu
Babasıyla arası bozuktu. Ger çi hâlâ ondan para yardımı görüyordu ama yaşamak, iste diği gibi yaşamak için daha fazlasına ihtiyacı vardı. Gü vendiği bâzı kişilerin itekle mesiyle, toplumla bir işbirli ğine girişebilmek için son çaba larını sarfediyordu. 1930 Tür- kiyesinde — Bugün hiç olmaz sa reklâm şirketleri var — Aka demide görevlüerin dışındaki lere açık tek ekmek kapısı yi ne Maarif Vekilliğinde bir re sim hocalığıydı. Ama bunun için pek yaygın olan meczup sıfatının doğru olmadığını, ya
ni akli dengesinin yerinde ol duğunu isbatı gerekiyordu.
Almanya tecrübesini unuta madığından, rapor için Bakır- köyde üç gün müşahede altın da kalmaktan korkuyor, «Ya girer de çıkamaz... Ya içerde kaybolursam» diye direniyor du.
AKILLI DELİ
«Bak burası hastahane değil, istirahathane. Neyzen Tevfik bile zaman zaman gelir dinle nir» diye ikna ettüer. Fikret hastahaneden «Akıllı» raporu alarak çıktı, ama damgalı, pul lu, mühürlü, imzalı da olsa AKILLI olmak bir işe atanmak için yeterli değildi
Derbeder bir sarhoş hayatı başlamıştı onun için O, res samlıktan başka bir meslek ka bul etmiyor cemiyet de onu ressamlıkla yaşatmak istemi yordu. Hoş aslına bakılırsa, bir okulda hocalık, ya da Aka demide bir asistanlık verilse bile Fikret’in yerinde uzun bir süre oturabileceğini kimse ga ranti edemezdi. Onun derdi «Ressam değild'r» denmesiy- di Bu yüzden mektupları nı yazılarını «Artiste Peintre» (Ressam) diye imzalamağa baş ladı Kendisinin göremediği ve anlayamadığı, bu tonlumun he nüz bir ressamın, bir sanatçı nın varlığına ihtiyaç hissetme mekte olmasıydı Akuarel ve desenlerinden bir kısmını
Be-yoğlunda bir kitapevinde teş hir etti. Ne ilgilenen, ne de satın alan çıktı.
Ayasofya civarında bir yurtta oturuyordu. Bir küçük kahve de karargâhı idi. Bazan genç arkadaşlarıyla bazan da tek ba şına gezilere'çıkıyor, ya cami den camiye, türbeden surlara, sanat eserlerini gezerek ve re sim yaparak dolaşıyor, ya da sırasıvla Cağaloğlu. Sirkeci, Ga lata. Aşmalı Mescit meyhane lerine uğraya uğraya soluğu Beyoğlunda alıyordu. Korkuta rak, açındırarak veya hile ile, tanıdıklarından para sızdırmak suretiyle yaşıyordu. Bu paraya hakkı olduğu kanısındaydı Oy sa tanıdıkları aynı kanaati pay laşmadıkları için, onu gördükçe kaldırım değiştiriyor, vahut ta eline param sıkıştırdıktan son ra. uzattığı desen tomarını ne zaketle itip hızla yanından uzaklaşıyorlardı.
PARA SIKINTISI
Babasmın seçtiği SAYGI so yadını. «belki bu sayede bana da saygı gösterirler» diyerek kabullenen Fikret, ihtiyar adam la da para yüzünden boğaz bo ğaza gelmişti «Senden bahşiş değil, borç istiyorum...» diye rek bağırmış, hattâ hırsla itip yere yuvarlamıştı Baba oğul ayrı lisanlar konuşuyorlardı. Birbirlerini anlamalarına im kân yoktu. Birincisi, toplumun bütün düzenine karşı olan bu
Fikret Muallâ’nm 1937 yılında yaptığı «Oturan Adamlar» adlı eseri. (B u eser hâlen P evlet Resim ve Heykel MUzesindedir)
evlâdı Allahın kendisine ceza olaralc verdiğine inanıyor; ikin cisi, bir sanatçının bir toplum tarafından açlıktan ölüme mah kûm edilmesine hiçbir tepki görülmemesini, kendi bildiği yolla protesto ediyordu.
Bâzı dostlarm etkisi ve yar dımıyla Galatasaray Lisesine resim öğretmeni atandı. Bu, belki birçok kimsenin hâyâl ettiği bir işti, fakat Fikret Muallâ dayanamadı. Belli bir düzen, belli saatler, hele çoluk çocuğa resim anlatmak ve bun lar kadar önemli olarak, bir gecelik meyhane âlemine yet meyecek kadar aylık Bastı is tifayı:
«Başka enayi bulursanız, hiç durmayın tâyin edin yerime.»
Artık kimsenin yapabileceği bir yardım da kalmamıştı Onu bazan hırpani, bazan da oriji nal kıyafetler içinde görüyor lardı. Tek başına istediği gibi yaşıyordu
Eir süre, kenarları gri şeritli yuvarlak yakalı, bir sıra iri düğmeli, dizine kadar inen ko yu lâcivert bir yarım pardesü ile dolaştı. Boynunu bir eşarp kapatıyor, kıvırcık saçları vana yatmış beresinden dışarı taşı yordu. Bu kıyafetle hayli ilgi de topladı. Hele Suadiyedek!
Süreyya Gazinosunun garson ları o kadar etkilemişlerdi ki, ancak ısmarladığı votka ve 1 havyarlar ödenmesi zor bir miktara varınca şüpheye düş tüler.
DAHA I
SOYUNAYIM MI?
Ceket son derece güzeldi; parayı alamayacaklarını anla- • dıkları anda garsonlar buna el attılar Fikret Muallâ hiç di renmedi aksine «Hav hay» dedi ve düğmeleri çözüverdi, ceke tini çıkardı Sonra elini pan- talonunun düğmelerine attı. İsetrseniz bunu da» dedi. Gar sonlar zor durdurdular, zira zaten iç fanilâsı taşımıyordu..
Gazinonun sahibi «hakkı ol duğu» iddialarından hiçbir şey anlamadı, fakat davranıştan hoşlanmıstı. Fikret’i birlikte içmeğe dâvet etti.
YARIN:
---«İBADET EDER GİBİ
RESİM YAPARIM..»
i. • t...— , x T" '...i:,. NKişisel Arşivlerde İstanbul Belleği T a h a To ros Arşivi