• Sonuç bulunamadı

Ataç ve Dağlarca üstüne

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ataç ve Dağlarca üstüne"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T T

-Türk Dili Dergisi

İki Ayda Bir Yayımlanır

Yıl : 5 Cilt : 5 S a yı: 29 Mart 1992

Sorumlu Yönetmen : Ahmet Miskioğlu

f .

ATAÇ ile D A Ğ L A R C A ÜSTÜNE

Ahmet Miskioğlu

Nurullah Ataç, yaşadığı yılları Türk şiirinin en ilginç çağlarından biri sayıyordu; çünkü bu yıllarda kendi alanında devrim yapmış üç ozan yaşamaktaydı: Yahya Kemal, Nazım Hikmet, Orhan Veli...

Yahya Kemal, kendinden önceki şiir dilini yıkarak o dilin şiir için bir zincir olduğunu göstermişti. Nazım Hikmet de "vezni” yıktı; “vezinsiz" şiirler yazılabileceğini, “veznin” aslında şiirdeki tatlı uyum için bir zincir olduğunu kanıtladı.

Ataç, Orhan Veli'nin daha da ileri bir adım atarak şiiri "şairanelikTen kurtardığını açıklıyor. Hem Yahya Kemal, hem Nazım Hikmet sözcüklerle oynayarak musiki yarat­ maya çalışmışlardır. Orhan Veli'de bu gibi oyunlar yoktur. O, musikinin de şiirden kaldı­ rılacağını anlatmıştır. Orhan Veli'nin şiirini kafamızla anlayabiliriz. Yahya Kemal'in Na­ zım Hikmet'in şiirlerini dinlerken dalsanız olur; Orhan Veli’yi dinlerken dalmaya gel­ mez... Ancak, Orhan Veli'nin bu gücü, aynı zamanda onun güçsüz yanıdır; kırılması gereken bir zincir oluşturmaktadır. Gerçek kurucu, kurtarıcı ozanın bu zinciri de kırma­ sı gerekecektir. Bizim şiir dilimizin de düzyazı dilimizin de soyutlaşmaya gereksinimi vardır. Ama bu işi kim ne zaman başarabilecek?

17 Kasım 1950 günü Ulus gazetesinde, ölümü nedeniyle, Orhan Veli üstüne yaz­ dığı söyleşide Ataç’ın özet olarak bu görüşleri yer alır.

Sormaktadır Ataç: Bizim şiir dilimizin, düzyazı dilimizin gereksinimi olan soyutla­ mayı kim ne zaman gerçekleştirecek?

Yazının yazıldığı yıl 1950... Bugün 90'lı yıllardayız. 2000'ne doğru yol alıyoruz. O yazıdan bugüne değin yarım yüzyıla yakın bir süre geçmiş.

Bu süre içinde Nurullah Ataç'ın özlemi, yerine gelmiştir bile. Soruya yanıt verilmiş­ tir bile...

Kim mi, özlemi yerine getirmiş; kim mi soruya yanıt vermiş?

İşte Fazıl Hüsnü Dağlarca... Fazıl Hüsnü Dağlarca, Türk şiirini kurtararak Nurul­ lah Ataç'ın özlemini yerine getirdiği gibi, Türk dilini de verdiği sayısız ürünlerle kurtara­ bilmiştir. Bin yıl sonra Türk dilinin nasıl geliştiğini merak edecek olanlar, Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın son dönemlerde yazdığı betiklerine bakacaklardır. Dağlarca, yönetimi ele geçirenlerin her şeyi arapsaçına dönüştürmelerine karşı, tek başına savaşım ver­

(2)

2 Ataç ile Dağlarca Üstüne

meyi sürdürmüş bilinçli, güçlü, gerçek bir ozandır. Direncinde, kavgasında, yiğitliğinde bir bakıma Nurullah Ataç, Dağlamaya benzer; Dağlarca da Atac'a benziyor. Zaten bü­ tün uluslararası kurtarıcılar birbirlerine benzemezler mi?

Fazıl HüsnüJDağlarca'nın en son yapıtı elimde. Milliyet-Sanat'ın okuruna parça parça armağan ettiği "Sözcükler Doğada” dörtlükler betiği... işte dörtlüklerden iki üç ör­ nek:

BİTMEZ TÜKENMEZ ÖĞRENCİLİK Bulmak istersen

Anlam köyünü imgelem ilini Dillerin sözcükleri yetmez Öğren sözcüklerin .dilini

EMEĞİN BAŞARISI Son sözcükle Değişiverir bütün yapı

işte birden bire ağaçlar yemyeşil işte sallanmakta buğdayın sapı

ANLATIM

Sözcüklerini ayıklamıştır hep Doğa yasasındaki dizeler Ki evrenden ayıklanmıştır hep Gökte gök yerde yer

SONUÇ

Sözcükleri doğada görürken Duyarız evrensel aydınlığı biz Yapıtın giziyle buluşur sımsıcak Ellerimiz

Yönetimi ele geçirenler, Türk Dil Kurumu'nu da kapatarak Türkçenin gelişmesine karşı olan bir düzen kurma çabası gösterdiler. Okullarda, yüksekokullarda, üniversite­ lerde sözümona Türkçe okutuyoruz diyerek çocuklarımıza “Osmanlıca-Arapça-Fars- ça’’yı dayatıyorlardı... Bu öyküyü şimdi daha çok uzatmadan bir önerimi dile getirmek istiyorum; Genç anneler, babalar! Çocuklarınıza her sabah Fazıl Hüsnü Dağlarca'dan bir ya da iki sayfa yüksek sesle okutunuz! Anlasın, anlamasın her sabah yüksek sesle okutunuz! Bu; “Osmanlıca-Arapça-Farsça" ile koşullanmalarına karşı, çevremizdeki “Fransızca-ingilizce-ltalyanca” ile oluşan korkunç yozlaşmalara karşı, çocuklarımızın tatlı dilimizle bilinçlenmelerini sağlayacaktır.

Oktay Akbal'ın Genel Başkan olarak Türkiye Yazarlar Sendikası adına açış ko­ nuşması yaptığı; Tahsin Yücel, Doğan Hızlan, Atilla Birkiye, Emre Kongar, Bedia Akar­ su ile Necati Cumalı’nın konuşmacı olarak katıldıkları Nurullah Ataç toplantısı, 17 Şu­ bat 1992 günü saat 18.00'de Karaca Tiyatrosu'nda başarıyla gerçekleştirildi. Sunucu­ luğu Onur Yurdatapan yapıyordu.

Kalabalık, coşku, doğrusu çok sevindirdi beni. Bugünkü yazım, o gecenin anısına yazılmıştır.

Referanslar

Benzer Belgeler

İstanbul surlarının ehemmiyeti nazarı dikkate alınarak, bunların muhafazası kati surette lcabeden kı- sımlarile yıkılması icabeden kısımla­ rının tesfoiti

Onun için sa­ bahın en erken saatinde gidilir, kurna kapılır, yıkanılır, yemek yenilir, göbek taşında saatlerce dinlenilir ve akşam eza­ nına kadar, hava

Ali Mirabi ve diğ., katı faz ekstraksiyon için yeni sorbent olarak Fe3O4 manyetik nanopartiküllerinin üzerini difenil karbazon/ sodyum dodesil sülfat ile kaplayarak eser

Subsequent vertebral angiography revealed that this delayed enhancement was related to contrast extravasation from a torn anterior meningeal branch of the right vertebral

İstanbul için yeni olan fu­ arın TÜYAP Sergi Sarayı’nda gerçekleşi­ yor olması hem katılımcı hem ziyaretçi açı­ sından farklı bir etkinliği olacak.. — Daha

Oysa Bakanlar Kurulu Turgut Özal'ın tarikatçı annesi­ nin Süleymaniye Camii avlusuna gömülmesi için karar ve­ riyor, kadın gömülüyor, Aziz Nesin, göm ülm esine izin

Otobüsün camında Yılmaz Güney, duvarlar boyu Yılmaz Gü­ ney, kahve ocağının yamacında Yılmaz Güney, manavın dük­ kânında Yılmaz Güney, gezgin

Muhterem Vahap Ko­ ca Memi, bnnu amcasının el yazi- sile görünce, kendi tarafından ya­ zıldığını zanneder, ve böyle zan­ netmesi için de sebep var: