Sanatçının
3
içindeki yeri
Hale Arpacıoğlu resimleriyle bizi
kendi içimizdeki döllenmelerin
9bereketini kendimiz için yaşamaya
çağırıyor Alper Oysal
Varsın insanlar varolan gerçekleri değiştirmeye çalışsınlar, sanatçı yeni gerçekler peşinde. Burada kişi bedel ahlakı ile yara tıcı ahlakın arasında bocalıyor. Bedel ahlakında insan varolanı, varolanın getirdiği sorunlan alıp, iki elinde iki kova, cennet bah çesini sulamaya gidiyor. Sanatçı nın yaptığı iş varolanı alıp onu iyileştirmek, mükemmeliğe erdir mek, yani ona karşı bedelini ödeyip ondan kurtulmak değil. O bununla yetinemez. Çünkü daha çok varoluş istiyor. Doğanı alıp büyütmek değil, doğumlar içinde sürüp gitmek. O buna zorlanıyor. Kendi dışından sürek li değişerek onu zorlayan dünya ya karşı, o da dünyayı kendi ru hundan doğurduğu varoluşla kutlamak istiyor. Varoluşunun içinde huzur bulmak değil.
Yaratıcı edim hiçlikten gelir. Yeri tannlann yaradılışından ön cedir. İnsan bilince erip hiçlikle yüzleşince, en büyük yaratıcı edimiyle hiçliği bir kozmos ola rak duydu, bu kozmosun içinde kendi yansısını Tanrıda görüp Tannyı yaratsın diye. Tann ona
Hale Arpacıoğlu
ebediyeti kazandırdı, kendini ar tık hep kendi imgesinde üretebi lecekti. Bu duyuşunu kuşaktan kuşağa sürdürdü. Sanatçı uzun süre Tannsmın dünyasını yaşatır oldu. Ta ki Nietzsche'nin Tan- rı'nın ölümünü ilanına kadar. Tannsını, yani en büyük yaratısı nı kaybettikten sonra hiçliği tek rar önüne çekti. Dışında, kaosa dönüşen kozmosun içine, uza ya, sonsuzluğa açılırken, bir yandan da dışında yaşayamaya
cağı düzeni, kendi içinde ara mak için kendi içine döndü. Uzayın sınırsızlıklannın peşinde koşuşu, kendi içindeki sınırsız- lıklan ona hatırlattı. Kendi dışın da bulamadığı sınırları, kendi içinde de bulamaz oldu. Ya geç mişinde kaybettiği şeylerden kendini sorumlu tutacak ve gü nahının kefaretini ödeyerek kay bedilmiş cenneti bu dünyada kazanmaya çalışacak, ya da mal zemesiyle, yani hiçliğin içinden gelen herşey ile yüzleşerek onu kendi dünyasında biçim kazan maya zorlayacaktı. Onun bu ka osun içinden çıkışı yaratıcı edi miyle olacaktı. Kendi kişisini mükemmelleştirmek uğruna ödemek zorunda olduğu bedel le değil.
Oedipus, yani dünyadaki en güçlü kişi, değişen gerçekliğin içinde hakikati aramak uğruna bütün mutluluğunu yok edip, onun bu hakikati görmesini en gelleyen gözlerini lanedeyip kör ettiyse, burada mitin bulamadığı çıkışı sanatın ve metafiziğin bul duğunu görüyoruz. Mitin içinde lanetlenen göz, metafizik zihnin içinde üçüncü göz olarak yaratı lıyor. Hale Arpacoğlu'nun resmi nin sürecinde gözün belirişi, do ğuşu var ve bu göz doğunun metafiziğinde alından çıkan göz gibi uzun bir süredir resimlerin de biçimini bulmaya çalışıyordu ve biz bunun salt biçimsel bir olgu olmadığını biliyoruz.
Hale Arpacıoğlu'nun resmin den alınlar çıktı, alınlar iki g ö zün ortasından çatlamaya başla dı, yavaş yavaş yeni bir göz be lirdi. Şimdilerde bir takım gözler ortalarda geziniyor, fantastik nesneler arasında. İnsanın nes neler arasındaki düzeni duyum samasıyla kendini huzurlu his settiği, iç ile dış arasında bir uyumun hüküm sürdüğü bir dünyanın yerini, iç dünyada kendini yokluğun içinden yeni biçime dönüştüren nesneler ve bu nesneler arasında keşfedil meye çalışılan yeni ilişkiler al mış. Burada insanın eskiden be ridir yaşadığı ve biçimler ile bi lincinde yapılandırmış olduğu gerçekler değil, yepyeni bir
Arpacıoglu, Paris'te Philippegand Galerisi'ndeki ikinci kişisel sergisinde 22 Kasım'a kadar resimlerini sergileyecek
sanlık gerçeği ile karşıkarşıyayız. Bu yeni gerçeklik eski biçimler ile zaptedilmeye karşı direniyor, onların yetersizliğini dayatıyor, duyguları bir burgaç içine soku yor. Burada emosyonel (emoti- onel: duygulu, heyecanlı) yaşam bilince kendini dayatıyor. Hale Arpacıoğlu bu em osyonel ya şantının bereketi içinde onu ge lecekteki yaşantımızın biçimleri ne, duygularına çevirecek döl lenmeyi yaşıyor ve bizi kendi içimizdeki döllenmelerin bere ketini kendimiz için yaşamaya, kendi içimizdeki animayı (canlı lık, hareketlilik) denemeye çağı rıyor.
Resimde bu anima, kendini, her köşede bir başka varlığın kendini yaşam sıvısı içinde bir birinden bağımsız şekilde biçim lendirdiği bir iç ortamda gösteri yor. Resim, birbiriyle çelişik, or ganlaşmamış bir varlık kümesi biçiminde döneniyor. Tuvallerde gözler sonuna kadar açılmış, ba ğımsızlaşmış olarak bu yaşam sı vısının içinde oradan oraya sü rükleniyor. Resimler yoğun, di namik ve duygu yüklü atmosfer leri ile bizi sanatçının kendisi ile karşılaşmasından doğan gerçek le başbaşa bırakıyor. ■
GÖSTERİ 45
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi