• Sonuç bulunamadı

Medya:Bir zamanlar maziye bak

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Medya:Bir zamanlar maziye bak"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

M

E

Y

A Y Ş E N U R A R S L A N

BİR ZAMANLAR

MAZİYE BAK

h h mm ecmuamızın bazı okuyu-

■ ■ H f l cuları soruyor.” “Efen- | l f f | dim, ben İstanbul radyo-

■ VI

suna girmek istiyorum. Sesim güzeldir. İstanbul radyosunda se­ simi nasd dinletebilirim?”

Bu çeşit mektupları, radyo idaresi dai­ ma almaktadır. Durum şudur: Hemen hemen her hafta İstanbul radyosunda elliden fazla yeni ses dinlenmektedir. Maalesef, üç aydan beri ancak ikisi kız olmak üzere üç kişide bir şeyler olabile­ ceği neticesi çıkarılmıştır.

Bazen öyle kimseler müracaat ediyor ki, gülmemek imkânsız. Hizmetçi ba­ yanlar, herhangi bir vilayete bağlı bir köyden daha Türkçesi bile düzgün ol­ mayan acaip şiveli kızlar...”

“Radyo Haftası” adlı dergi, 1952 m ar­ tında radyo denilen o sihirli kutuyla ilgi­ li olarak bu haberi veriyordu. Derginin yazarı doğal olarak “hizmetçi bayanla­ rın“, “acaip şiveli kızların” radyoya gi­ rebilmek isteğini komik bulmuştu! Çün­ kü o küçük kutu, o yıllarda seçkinliğin simgesiydi hâlâ. Orada İstanbul şivesiy­ le konuşulurdu... Oraya ancak, 35 ku­ ruş fiyatıyla bir hayli pahalı “ Radyo "Haftası" dergisi almayanların “yüzünü göremeyeceği” sanatkârlar girebilirdi. Tüm Türkiye’de radyo sayısı henüz on- binlerle ifade ediliyordu. Bunların bü­ yük bölümü de İstanbul ve Anka­ ra’daydı. Örneğin Tokat’ta o yıl yalnız­ ca 2859 radyo vardı. Samsun’da 5350, Tunceli’de ise topu topu 419...

Düğmesi çevrildiğinde yeşil lambası yanan tahta Sierpens radyolar, bir ayrı­ calıktı. Bu ayrıcalığa kavuşmuş mutlu ailelerin “radyoları başında” çekilmiş anı fotoğrafları zaman zaman derginin sayfalarını süslüyordu: “İşte size Kırk- larelili bir aile. Radyolarının başında o günkü neşriyatı dinliyorlar. Acaba bu sırada hangi sanatkârımız okuyor? Bu­ nu bilemiyoruz.”

Bilmek gerçekten de imkânsız. Şöhret merdiveninin ilk basamaklarındaki Ze­ ki Müren mi? Billur sesli Mualla Mukad­ der mi? Halkın kalbine taht kurmuş Ha­ miyet Yüceses mi? Yoksa genç (ve henüz esmer) sanatkâr Behiye Aksoy mu?

Belki de haberleri dinliyordu o Kırk- larelili aile. Hani, halkın diline o zaman­

lar “ajans” diye yerleşmiş ve Allah kelâ­ mı gibi kabul gören haberler...

Başvekil Adnan Menderes’in katıldığı temel atma törenleri, Reisicumhur Ce­ lal Bayar’ın Fransa sefirini kabulü, Tür­ kiye’nin NATO’ya girebilmek için as­ ker gönderdiği Kore Savaşı’ndan son havadisler...

Radyo’nun Türkiye’ye girişi 1920’lerin sonlarına denk düşüyordu. Ama emekleme dönemi epey uzun sür­ müş, yaygınlaşması 1950’lere nasip ol­ muştu. Bu emekleme döneminde radyo “yeni hayat tarzı”nın laboratuvanydı a- deta. Klasik müzikten ilginç sohbet ko­ nularına kadar değişik yayınlarla, Batılı “muasır medeniyetlerin seviyesine” çık­ manın formülü oluşturuluyordu.

DP’nin iktidara geldiği 1950’den iti­ baren ise radyoda rüzgâr daha batıdan

B İ R R A D Y O P R O G R A M I 2 6 E K İM -C U M A (1951) 7.30 Saat ayarı 7.35 Kuran-ı Kerim 7.45 Haberler 8.00 Haberler 8.30 Sibel ius 5. senfoni 9.00 Hava raporu 12.15-13.15 Asker saati 12.15 Memleketten Selâm 12.20 Memlekete Selâm

12.30 Şarkılar (Okuyan: Sıdıka Çandarlı) 13.00 Haberler

13.15 Salon müziği 13.30 öğ le gazetesi 13.45 Film yıldızları söylüyor 14.00 Hava raporu 17.58 Saat ayarı

18.00 Şarkılar (Okuyan:Bedia Yaltırak) 18.15 Köyün saati (Yurttan Sesler iştirakiyle) 19.00 Saat ayarı ve haberler

19.15 Tarihten biryaprak 19.20 İncesaz (Hüzzâm faslı) 20.00 Purcell: Yaylı sazlar için süit 20.15 Radyo Gazetesi

20.30 Bir besteci: Chopin 21 00 Türkiye'de Marşal Plânı 21 15 Keman soloları

21.30 Haftanın turizm konuşması 21.40 Opera arya ve düetleri 22 00 Konuşma

22.15 Dans müziği 22.45 Saat ayarı ve haberler

12 C U M H U R İ Y E T D E R Gİ 9 A Ğ U S T O S 1 9 9 2 S A Y I 3 3 3 C U M H U R İ Y E T D E R Gİ 9 A Ğ U S T O S 1 9 9 2 S A Y I 3 3 3 Foto ğ ra f: U ĞU R GÜN YÜZ

(2)

7 /i x w n n H n n n : ib j B o io -i

esmeye başlamıştı. Gerçi hâlâ opera sa­ ati, valsler vardı ama, dinleyici artık “asamızın müziği” adı altında yeni programlarla tanışıyordu. Xavier Cu- gat Orkestrasından caz dinleniyor. Ay- ten Alpman adlı genç bir yetenek caz parçalan söylüyordu. Radyo Haftası dergisinin deyimiyle “çikolata renkli ci­ ci kız” Eratha Kitt de adeta bizden biri olmuştu.

Ankara Radyosu’nda ilginç bir peri­ yodik haber programı başlamıştı bu a- rada: “Türkiye’de Marşal planı.” “ Rad­ yo ile İngilizce” dersi ise bütün hızıyla sürüyordu.

Batı ile aramızdaki mesafe, en azın­ dan radyoda, giderek azalıyordu. Buna ilginç bir örnek, Aralık 1953’te alınan bir karan duyuran şu haberdi: “İstan­ bul radyosunda yapılan ıslahat hareket­ lerinden olmak üzere, ayda iki kere çalı­ nan oyun havalan programdan kaldınl- mıştır.”

1954’e gelindiğinde ise artık, yine bu ıslahat hareketi çerçevesinde, “radyo piyesleri“ başlamıştı. Şaziye Moral, Şükriye Atav, Galip Arcan gibi Şehir Tiyatrosu’nun ünlü oyunculan, mikro­ fonun etrafına toplanıp, bir tiyatro oyu­ nunu seslendiriyordu. Bu piyesler, 1960’lı yıllann tiryakiliğine dönüşecek “Radyo Tiyatrosu”nun öncü örnekle­ riydi. Efektlerle süslenmemişleıdi ve kuşkusuz pek acemi kalıyorlardı, ama o günün koşullannda dinleyici rekorları kmyorlardı.

“İLK”LER VE “EN ’LER

► Elektromanyetik dalgalarla yayın konusunda ilk patent 1896 yılında Mar­ coni tarafından alındı. Marconi, bu yüz­ den tarihe "radyonun mucidi” olarak geçti.

► İlk programlı radyo yayını, ABD’de Prof. Aubrey tarafından gerçekleştiril­ di.

► Türkiye'de ilk düzenli radyo yayını, 4 Mart 1927 tarihinde İstanbul'da başla­ dı. İlk radyo stüdyosu da, 19 Nisan 1927 tarihinde, Sirkeci'deki Büyük Posta- ne’nin üst katında açıldı.

►Türkiye'nin, geniş bir alanda dinle- nebilen güçlü radyo yayınları ise 28 E- kim 1938 tarihinde Ankara Radyo- su'ndan başlatıldı. Aynı tarihlerde ya­ yına başlaması planlanan İstanbul Radyosu ise, 2. Dünya Savaşı yüzün­ den 1949 yılında hizmete açılabildi.

► Dünya’nın "en çok ilgi gören konuş­ macısı” olarak kayıtlara geçen falcı Howard Sheldon, 1974 yılında, beş sa­ at süren bir canlı yayın sırasında tam 388 bin 299 telefon aldı.

► Disk-jokeylik dışında, “hiç kesintisiz en uzun süre” yayında kalma rekoru­ nu 1981 de Lary Norton adlı bir prog­ ramcı kırdı. Norton, aralıksız 484 saat (20 gün 4 saat) yayında kaldı.

, I

T T .

TfTS'tO9."2-Bu piyesleri seslendiren oyuncuların j ünü, bir anda İstanbul’u aşıp Türki- j ye’ye yayılıyordu, ama o yıllarda spiker ler, bugünün (özellikle de özel TV ka- nallannın) spikerlerine oranla ünden yana pek şanslı değildi. Ancak birkaç kişi, neredeyse bir şarkıcı ya da sinema oyuncusu kadar tanınıp sivrilmişti. Ör­ neğin bir Orhan Boran... Sunduğu programlarla, daha 1950’lerde bir idol olmuştu. Konserlerin eğlence program­ larının, sohbetlerinin hep canlı yayınla gerçekleştirildiği o yıllarda Orhan Bo­ ran, mikrofon hâkimiyetiyle aranan, dinlenen isimdi.

Ama radyonun asıl aranan ismi. Zeki M üren’di. İstanbul Radyosu’nun "bi­ rinci sınıf sanatkârlar” kategorisine gi­ ren devrin ünlü şarkıcılanna, ayda üç defa yanmşar saat aynlırken Zeki Mü- i ren’in program süresi 40 dakikaydı. Radyoya sahip şanslı evlerde bir konser i salonu sessizliği içinde Zeki Müren’iıı programı dinlenirdi.

O yıllar, gerçekten de radyonun altın yıllanydı. “Ajans” hiç kaçınlmaz, saat­ ler ona göre ayarlanır, sesi nadiren kısı­ lırdı. Daha transistöre epey zaman var­ dı. O nedenle yatağın başucuna taşın­ maz, salondaki büfede dururdu. Rad­ yo, yaşamın önemli ve saygın bir parça- i siydi.

Ne var ki altının panltısı giderek azal­ dı. Radyo DP’nin oyuncağı olmaya baş- i lamış, parti ocaklanna katılanlann sa- j atler boyu sıralanmasıyla DP’lilere bile j düğmeyi kapattırmıştı.

Ve tabii bu arada rakibi de ufukla gö- ı rünmeye başlamıştı. 1954 yılında İstan­ bul Teknik Üniversitesi’nin ilk TV ya­ yınlan, radyo günlerinin sonunu haber veriyordu. Gerçi bu yayınlar, Üniversi­ te’nin 501 nolu anfisinde, İstiklal Cad- desi’ndeki birkaç mağazada, Pangal- tı’da Radyo Şar müessesesinde ve daha üç beş mağazada izlenebiliyordu yalnız­ ca. Ama buralarda perşembe günleri

17.00 - 18.00 arası toplanan heyecanlı kalabalıklar, o küçük kutunun yeşil ışı­ ğını soluklaştırmaya başlamıştı.

Ya şimdi? Genç Radyo... Metro FM... Number One... Radyo geri mi dö­ nüyor? Belki. Onu “Kullananlar” yan­ lışlar yaptı, emirler yağdırdı, dersler verdi, ama yine de radyo çok iyi bir dost­ tu. 1940’laıda gençler radyolannı açıp Arjantin tangolannı denedi, 1950’lerde caza aşina oldu, 1960’larda minicik transistörlü radyolanyla gecenin ka­ ranlığında “Dilek Pınan”nı dinledi.

1970’lerde uzaklaştı.

1980’lerin gençleri ise yalnızca TV- video küplerini tanıdı.

1990’larda gençler yeniden radyoyu keşfedecek mi? Belki.

O güzel radyo günleri... Çevirirsiniz düğmesini. Minik yeşil ışık yanar ve Ze- j ki Müren’in genç sesi odaya dolar:

“ Bir muhabbet kuşu da ben olurum, i sev diye...” ◄

13

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Amerikada Cambridge Üniversi- tesinin talebe sitesi yaygın ve geniş bir araziye dağıtılmış bir

Olgular›n %56.2‘si yass› hücreli karsinom, %23.7‘si küçük hücreli akci¤er karsinomu (KHAK), %6.2‘si adenokarsinom, %13.9‘u ise küçük hücreli d›fl› akci¤er

Sabah oldu uyan yâr Kalk yastığa dayan yâr Başın yastık eğlemir (2) G el sineme dayan yâr.. Şu gelen ahalidir Göğsü merhabalidir El ileıı güler söyler Ben

Içindekilerden de anlaşılacağı gibi kîtap bir çok ülkede değişik jeokimya yöntemleri île farklı jenetik türde metalik maden yatakları, uranyum yatakları ve

輪椅網球發展至今已 30 幾年,國際組織 International Tennis Federation 擁有 68 個輪椅網球會員國,贊助的國際排名實每年超過

To investigate the molecular basis of the renal injury, we evaluated the expression of the stress marker, heme oxygenase-1 (HO-1), in celecoxib-stimulated mesangial cells.. We report

 生活水準的提昇,生活壓力加上缺乏運動,使得肥胖人口不斷增加,病 態性的肥胖( BMI 40 Kg/m2 ≧ )增加人們生病和死亡的危險性也是造

Mart ortasından Nisan ortasına kadar kuzeye göçü sırasında, Ağustos sonunda Ekim başlarına kadar güneye göçleri sırasında gözlenebiliyor.. Ülkemizde Muş’un