• Sonuç bulunamadı

Tulum Hoca Hikâyesi Hakkında Prof. Dr. Baba Veliyev-Himmet Biray

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tulum Hoca Hikâyesi Hakkında Prof. Dr. Baba Veliyev-Himmet Biray"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TULUM HOCA

HİKÂYESİ HAKKINDA*

Prof. Dr. Baba VELİYEV

A ktaran: Himmet BİRAY

T ürkm en halkı çeşitli tem alardaki h i­ kâyelerin otuza yakınım m eydana getirm iş­ tir. Bu eserler ko n u ve m azm un yönünden de, dil m ahareti bakım ından da aynı de­ ğil. O nların b ir kısm ı irticalen söyleyen bah- şı-şairler tarafın d an tertip edilmiş veya k lâ ­ sik şairlerim iz tarafından tam am en tek rar işlenip, güzel nüshalara çevrilm iştir. B azı­ ları ise b ir çöl içindeki sulak yerin k u m ­ luğundan çıkm adan, ibtidaî vaziyette sak­ lanıp kalm ıştır. «Tulum H oca» da h alk a ra ­ sında geniş bir şekilde yayılm ayan hikâye­ lerden biridir.

Bu hikâye K ıpçak boyuna m ensup T ürk kabilelerinin arasında geniş b ir şekilde ya­ yılan «Ediğe» destanı tarzm da m eydana gelm iştir. «Ediğe» nin dağılıp, masal haline gelen varyantları T ürkm enler ile göçebe Öz- bekler arasında da önceden biliniyor. H. Zarifov, 1920’li yıllarda Özbeklerin arasın­ dan tespit edilen bu varyantı «Tulum Biy» adıyla Özbek Folklorunun H restom atiya- sında * * neşrediyor.

H ikâyenin m uhtevası hakkında derin­ lem esine bilgi verm ek için, onu «Ediğe» nin m uhtevası ile karşılaştırm ak zaruridir. İ.A . Belyaev 1903 yılında «Edige»nin K arakal- pak versiyasının bir varyantını tespit edi­ yor ve bunu Rusçaya tercüm e ederek «Edi­ ğe ve T oktam ış H akkında H ikâyât» adıyla yayınlatıyor.ı Biz «Edige»nin sadece b u v ar­ yantına göre konuşuyoruz.

* Bu makale «Türkmenistan İlimler A ka­ demisinin Haberleri» isimli derginin Haziran, 1987. sayısından alınmıştır. *4 H restom atiya: Seçıne metinlerin yer

aldığı kitap.

Cengiz H a n öldükten sonra, onun fe t­ hettiği yerleri paylaşan varislerinin arasın­ da, m iras k alan toprakların sınırlarını ge­ nişletm ek, d aha önceki sınırsız im parator­ luğu tekrar diriltip tek hüküm dar olmak için savaş başlıyor. (2; 564-568 s.) O nların b u savaşları, K arakalpaklarm ve K ıpçak toprağına giren diğer b ir kısım T ürk b oy­ ları arasında yayılmış olan «Ediğe» desta­ nında kendi aksini bulm uştur.

Batu H a n ’dan sonra m eşhur olan hü­ küm darların arasında yer alan Tim ur, Tok- tam ış ve Ediğe m uasır (XIV-XV. y.y.) olup, üçü de «Edige»nin esas kahram anlarıdır. O nların ikisi — Ediğe ile Toktam ış— «Tu­ lum Hoca» hikâyesinde de baş kahram an o larak ortaya çıkıyorlar. Türkm enler bu boy­ dan olan diğer b ir tarihî şahsı — Tulu H o- ca ’yı— da T u lu m Hoca adıyla bu hikâye­ ye dahil etm işlerdir.

«Ediğe» destanında da «Tulum H oca» hikâyesinde de bu eserlerin tem elinde ya­ tan tarih î vakalar, coğrafî ad lar ve b unun gibi adların b ir kısmı gerçek hayattan alın­ m ıştır. F ak at onların bazıları hakikatteki durum larından farklı bir şekilde gösteril­ m ektedir. Biz, bunu, (sözü edilen şeylerin hikâye ve destandaki anlatılanların h ak i­ katle olan alakasını) m ukayese etmek sure­ tiyle görebiliriz. Bunun için de «Ediğe» des­ tan ın ın m azm unu ile hiç olm azsa kısacık tanışm ak zarûrîdir.

«Ediğe» de Cengiz H a n ’m kırk yıl, son­ ra onun oğlu T o k tau l’un onca yıl h üküm ­ darlık ettiği o ndan sonra da T oktaul'un oğ­ lu T oktam ış’ın tah ta çıktığı anlatılıyor. Bıı sırada H ıdır A ta ’yı hatırlatan fantastik ö n l ­ ükteki Baba Tüklü-Saçlı (Tüylü Saçlı)

(2)

Aziz’in karısından da Ediğe doğuyor. O l­ dukça yürekli bir şekilde yetişen Edige’nin gün geçtikçe şöhreti de artıyor. Sebebi ise o fak ir fukara halkı p ara canlısı beğlerden koruyor. İşte bunun için «Altay N ogayları- nm hepsi Edige’ye hürm et ediyorlar, onun hakim iyetini kabul ediyorlar.» diye onu T oktam ış’a şikayet ediyorlar. T oktam ış H an E dige’yi tutsak ediyor. A m a o kerâm etli babasının yardım ıyla kaçıp, T im u r’un yanı­ na gidiyor. Toktam ış, E dige’yi diri diri k a ­ çırdığına üzülüyor.

Sem erkant’a v aran Edige’yi Tim ur, k u ­ cak açarak karşılıyor, ve ta h tın a çıkararak : «Kara Tigin dev, yurdum u viran edip Ak- bilek adlı kızımı alıp gitti. Ey yiğit kızı­ mı kurtar.» diyor. Ediğe, K a ra T igin’i iz ­ leyip buluyor. B urada olan vakalar ya «Kör- oğlu»ndan «Edige»ye ya da «Ediğe»den «K öroğlu»na geçmiştir. K ara Tigin, m eş­ h u r destanım ızdaki K ara H an devi, onun Ediğe ile güreşmesi ise K öroğlu ile Bezir- g ân ’m son karşılaşm asını akla getiriyor. E d i­ ğe K ara Tigin’i ağır yaralıyor. K ara Tigin o z a m a n : «Altay N ogaylarm ın arasında Ediğe isimli kardeşim (ikisinin anaları k a r­ deş) vardır. O bilse intikam ım ı alır.» diyor. Ediğe yanlışlıkla yaptığı iş için pişm an olup kendini tanıtıyor. K ara Tigin «Vah, olm adı, kardeşini, Toktam ış H a n ’ı öldürüp seni ta h ­ ta çıkaracaktım .» diyerek can veriyor. E d i­ ğe onu defnedip T im ur ile giderek Tokta- mış’a diz çöktürüyor. T em ir bu iki ak ra­ basını barıştırıyor. V olga’nm b ir tarafını Edige’ye bir tarafını T oktam ış’a veriyor. T oktam ış tek durm uyor. E dige’nin m em le­ ketine saldırıyor. Buna kızart Ediğe oğlu ile beraber onun üzerine yürüyor. Bunların T oktam ış’ı öldürmesi ve Edige’nin bütün N ogaylara han olm asıyla eser tam am lanıyor.

Bu destan, C eng'z H a n ’ın neslinin ken di aralarındaki mücadelesini gerçeğe uygıın olarak beyan eden rivayetlerin esasında şe­ killenm iştir. Ve bu varyantın m azm unun­ dan göründüğü gibi, d ev r'n geçmesi i!e çe­ şitli değişikliklere uğram ıştır. B urada Tok- tamtş, T oktaul’un oğlu, T oktaul, Cengiz’in oğlu deniliyor. G erçekte T oktam ış, T ulu H oca’nın oğludur. A yrıca Cengiz’den

Tok-tam ış’a k ad ar altı yedi nesil geçmiştir. T a ­ rihî kaynaklarda, destanda gösterilenin te r­ sine, T im u r’un üstüne T oktam ış’ın yardım isteyip vardığı belirtiliyor. G erçekte T im ur daim a kendi rakiplerinden üstün olm uştur. D estanda ise o nam usu k u rtar diye E dige’­ ye yalvarıyor. Ayrıca destandaki Ediğe M o­ ğol feodallarm m değil de fantastik k a h ra ­ m anın ailesinde dünyaya getiriliyor. Bizim fikrim izce bunun sebebi, halk çoğunluğu­ nun baş kahram anı sosyal sınıf yönünden kendi tarafın a geçirmeğe ve idealleştirm e­ ğe çalışm asıdır. O nun gençken fakir fu k a­ ra halkın tarafım tutup, zor günler geçir­ mesi de bunu ifade ediyor.

«T ulum H oca» yı işleyen kişi belli de­ recede T ü rk m en halkının tarihinden haberli olsa gerek. O «Edige»nin vakalarını oldu­ ğu gibi alm ayıp, onları T ürkm en halkının tarihinde cereyan eden vakalar ile karıştır­ m ıştır. Türkm enlerle iş birliği yapan Tulu H o ca’yı baş kahram anlardan b iri olarak h i­ kâyeye sokm uştur. Kuzeyde yaşayan T ü rk ­ m enlerle pek ilişkisi olm ayan Tim ur-«Edi- ge»nin esas kahram anlarından biri olm ası­ na rağm en— «Tulum H oca»da yok Bunun yerine T ürkm enler, K alm uk şahı olarak gö­ rünen T üke Şah’ı kahram an olarak desta­ n a sokm uşlar. Bunun böyle olm asının h u ­ sûsî b ir sebebi var. M oğol feodallarm m bir birleriyle m ücadele ettikleri devirde M an- gışlak’tak i Türkm enler. «... C uci ulusunun en uzaktaki ve hariçteki vilâyetlerinin b i­ rinde, M oğol feodallarm m m asu m ...» y u rt­ ta yaşam ışlardır. (3; 55. s ) L âkin bunlar 16. asırda H arezm şahlarının hakim iyetine düşüp ağır zulme m aruz kalm ışlardır. D a­ ha sonra ise onların üstüne 18 asrm b irin ­ ci yarısında Volga boylarına gelip yerleşen K alm ukların uzun süren hücum ları başlı­ yor. O nların büyük bir bölüm ü K afkasya’ya göçmüşlerse de bu beladan k u rtu lam an rş- lardır. Şim diki Stavrapol’de yaşayan T ü rk ­ m enler de atalarına önderlik edip, K alm uk hanlarına karşı mücadele eden Erke Batır ile Eşelek B atır hakkm daki rivayetleri bu güne k ad ar saklamışlardır.

C um huriyetim izin kuzeyinde M a n T ürkm enlerin m eydana getirdiği «Tulum

(3)

Hoca» hikâyesinde de K alm uk feodalleri­ ne karşı yapılan bu m ücadeleler dile getiri­ liyor.

Ondaki T üke Şah kahram an: y aratı­ lırken, A yuka, D onduk, U m ba veya Tiirk- m enlere daha acım asızca saldıran U buşı H a n gibi K alm uk hanlarından birinin göz ö nü n d e tutulm uş olması m üm kündür.

T arihî şahıs olan Ediğe, «Tulum H o ­ ca» hikâyesinin de baş kahram anıdır. L â ­ k in burad a onun adı değiştirilerek Türk- m enleştirilm iştir. H albuki bu ad ilk önce o lduğu gibi alınm ıştır. Sonra ona Aydıga, b u n d a n sonra da Aydeke, en sonunda ise A ytgeldi denilm iştir. D estanın ele geçirilen v ary an tların d a da o yukarıdaki gibi farklı

fa rk lı isim lendirilm iştir. ***

Bu kahram an «Tulum H oca»da da ay­ n en «Ediğe» deki gibi keram etli b ir adam ın karısından doğuyor. D estanda o anasının elinde terbiye görüyor. H ikâyede ise b a b a ­ sının sözünü tutm adığı için, K af dağından gelen anası onu kuş yuvasına bırakıp gidi­ yor. Ç ocuksuzluk üzüntüsünü çeken T ulum H o c a ile karısı, Aytgeldi’yi bulup evlat edi­ n iy o rla r ve eğiterek yetiştiriyorlar.

«Edige«de Toktam ış H an, E dige’nin düşm anı, «Tulum H oca» ise onun b a b a ­ lığı. D aha önce söylediğimiz gibi Aytgel- d i’n in gerçek babası keram etli T üklü Ba­ ba. Sonra onu Tulum H oca evlat ediniyor. D elikanlı olduktan sonra ise, kötü niyet­ lilerin beğlerin sözüne uyarak T u lu m ’un elinden Toktam ış H an alıyor.

G erçekten destanda da T oktam ış ilkin E d ig e ’yi kendi dostu belleyip ona küçük b ir vazife veriyor. Lâkin sonra onların ara ­ sındaki bu yalınlığın yerini destanın sonu­ n a k a d a r b ir türlü giderilemeyen düşm an­ lık alıyor. G erçek hayatta ise b u iki şahıs b irb irin e düşm an olarak yaşam ışlardır. «Tu­ lu m Hoca» hikâyesine «Ediğe» eposunun sadece kahram anlarının atları ve E dige’nin

*** TSSR IA ’nın Maktımgıılı Adındaki D il ve Edebiyat Enstitüsünün Elyaz- ■nalar Bölümündeki 1991, 2215, 2047 numaralı dosyalarda muhafaza edili­ yor.

K ara Tigin ile kavgasını anlatan epizotla­ rındaki bazı küçük p arçaları alınm ıştır. Des tanın tem elini oluşturan vakaların en önem ­ lileri ise (Edige’nin kerâm etli babasının yar^ dım ıyla T o k tam ış’ın elinden kurtulup, T i­ m u r’un yanına varışı, öcünü alıp on u n k ı­ zıyla evlenişi, T im ur ile gelip T o k tam ış’a diz çöktürüşti, sonra o nu öldürüp bütün N ogay halkına han oluşu gibi vakalar) «Tu­ lum H oca»da yok.

T ürkm enler, destandan hikâyeye ismi geçen kahram anların en önem lilerine — Tok- tam ış ile E dige’ye (Aygede-Aytgelde)— ye­ niden farklı b ir karakter kazandırm ışlardır. Sadece T ü k lü Baba destandaki karak teri ile hikâyeye geçmiştir.

«Ediğe» destanındaki vakalar, ta rih ­ te cereyan edişi gibi V olga boylarında, A k - O rda’nın ve Sem erkand’ın civarlarında ge­ çiyor. «Tulum Hoca» b u hususta da des­ tan d an farklılık gösteriyor. Sebebi ise k a h ­ ram anlarının M oğol h an ve beğlerinin ad ı­ nı taşım alarına rağm en, b u destanm M oğol- lardan daha sonraki vakalar — K alm uk feo­ dallerine karşı savaşlar— hakkında olm a­ sıdır. Böyle olduğu için ordaki vakalar da sadece bu ta rih î savaşların olduğu yerlerde — K aspi ve U ral boylarında, K o n ra t’ta— ve b u aradaki Kıpçak sahasında geçiyor.

G ördüğünüz gibi, tarih î şahıslar epik kahram anı vazifelerinde ilkin «Ediğe» des­ tanına, b u n u n vasıtasıyla «Tulum H oca» hikâyesine girm iştir. B unun için de b u h i­ kâyenin kahram an ların ın karakterlerini o n ­ ların destandaki atd aşlan n ın ve onların pro- totiprerinin karakteri ile m ukayese edip ölçm ek ilgi çekicidir. H ikâyenin baş k a h ­ ram anlarından biri T ulum H oca. Bunun prototipi Cengiz H an ’ın nesli, M angışlak T ürkm enlerinin 14. asırdaki halcimi, Tok- tam ış H a n ’ın babası T u lu H oca’dır. H a- rezm şahlar ve M oğollar zam anında «Hoca» sözü ünvanı ifade etm iştir. (4, 148. s ) Bu şahsın k arakteri, Türkm enlere bakış açısı hakkında ta rih î m alûm at yok. H ikâyede b e ­ yan edilişine göre, o tem iz yürekli, alçak gönüllü b ir beğler beği. O nun için de halk onun şatlığını-hasretini birlikte paylaşıyor. Sadece kıskanç beğler kendilerinden üstün

(4)

durum da olduğu ve başka bir halkın vekili olduğu için onu kötülüyorlar. G erçekte de T ulu H o c a ’nm T ürkm enler ile arasının iyi olması, onun ölüm üne de bu durum un se­ bep olm uş bulunm ası m uhtemel. Tebası olan h alk ile sam im î ilişki kurduğu için kendi akrabaları tarafın d an öldürülen baş­ ka M oğol hanları da (M eselâ: Teküder, 1284 yılı) var.

Evlatsızlığı b ah an e edilerek yurttan kovulan T ulum H o c a oğul sahibi olduğu zam an yine saraya dönm ek için acele e t­ ti. B unun sebebi, kendini sıkıntıya sokan kıskanç beğlerden öç alm ak değil, beğler- beği olm aktır. Bu harek eti onun da diğer hanlar, beğler gibi zenginliğin, şan şöhretin kulu olduğunu gösteriyor. D urum böyle ol­ sa da b u vaka, h ay ır ile şerrin savaşını, bu savaşta şerin (burada hilekarlığın) yerile­ rek, hayırlı işin ü stü n tutulm asını an lat­ m akta ro l oynadığı için ehemmiyetlidir. H i­ kâyede göz önünde tu tu la n asıl m aksat da köşk entrikalarının vasıtasıyla bu savaşı gös­ term ekten ibarettir.

T arih bize T o k tam ış’ın hüküm darlık için her tü rlü hayasızlıktan geri kalm ayan alçak b ir insan olduğunu haber veriyor. T u ­ lu H oca kendi kardeşi Orus H a n ’ın adam ­ ları tarafın d an öldürüldüğünde onun oğlu T oktam ış henüz delikanlılık çağında, imiş. Ona ancak kaçarak 1376 yılında T im u r’a sı­ ğınm ak kısm et oluyor. T im ur arka çıkarak ona O trar, Sabran, S ıgnak vilâyetlerini veri­ yor. B urada onun ü stü n e kardeşlerini ve b a ­ basını öldüren Orus H a n ’ın oğlu K utluk Bo­ ğa saldırıyor. T oktam ış, kaçıp T im u r’un y a ­ nm a geliyor ve asker yardım ı alarak geri dö­ nüyor. B u defa onun üzerine O rus H an ’ın diğer oğlu T oktakıya hücum ediyor. Tok- tam ış k o rk u p yine Sem erkand’a geliyor. 1377 yılında T im ur’u n kendisi Toktam ış ile birlikte gidip Kızıl O rd a ’nın bir kısm ım ve A k O rda’yı alarak ona veriyor. Bundan son­ ra T oktam ış K ulikova m eydanında Ruslara yenilerek gücü kalm ayan M am ay’m ordu­ sunu d arm a dağın edip, Kızıl O rda’nın tek hüküm darı oluyor. O bu n u n la da yetinm i­ yor.

R usya’nın bir çok yerine baskınlarla sahip oluyor. H üküm darlığını iyice sağla­

m a aldıktan sonra ise, T im u r’un hakim ol­ duğu yerlere ordu sevkediyor. 1388 yılında H arezm ’i, 1386 yılında T ebriz’i işgâl edi­ yor. K ızgınlığı artan Tim ur, oğlunu gönde­ rip o nu ordusuyla birlikte esir alıyor. F a ­ k a t m erham et edip onun kendini de o rdu­ sunu d a serbest bırakıyor. 1391 yılında Tok- tam ış B u h ara’yı sahipleniyor. C anına tak eden T im ur, onu V olga’ya k ad ar kovalıyor. O yılm sonunda Toktam ış gene A zerbay­ can ’a saldırıyor. Bu alçaktan kurtulm ak ge­ rektiğine iyice inanan Tim ur, T erek ırmağı boyunca onun ordusunu çil yavrusu gibi dağıtıyor, kendini ise M oskova’nın beri ya­ n ına k ad ar kovalıyor. B undan sonra Tokta- mış, L itvanya’ya kaçıyor ve öm rünün sonu­ na k a d a r tek başına yaşıyor.

Bu b ir kaç hareketinden göründüğü gibi T oktam ış H a n ’da «karar» denilen bir şey olm am ıştır. Bir çok defa h atası bağış­ lansa da o düzelm iyor. A ç gözlülük, ya­ lancılık, sözünde durm am azlık tâ öm rünün sonuna k a d a r onun yakın arkadaşı oluyor. T oktam ış «Ediğe» destanına bu vasıfları ile girm iştir. «Tulum H oca» hikâyesinde onun vasıflarında esaslı değişiklikler vardır. H a t­ ta onun şah tah tın a sahip oluşu da tarihî ve «Ediğe» deki T oktam ış’m kinden farklıdır. B urada o, ta h ta gücüyle veya hileyle sa­ hip olm uyor. O nu ahali seçiyor. Bu Tok- tam ış’ta fazla nefsânîlik, hilekârlık gibi va­ sıflar yok. O sade, her şeye tez k an an ve k o rk ak birisi. E trafındaki insanların içinde on u n kendisine en yakın gördüğü kişi T u ­ lum H oca. Buna rağm en, d ü şm an lan Tu- lum ’u çocuksuzdur diye y u rttan kovalım dediklerinde, korkusundan onlarla anlaşı- veriyor. K ıskanç beğlerin sözüyle bundan sonraki yanlışlıkları d aha da artm ış, Tulum H o c a ’n m oğlunu evlatlığa aldığında, bu oğ­ lanı B arsagelm ez’e gönderm ekle kötü n i­ yetli beğlerin m aksadım anlam am ıştır. L â­ kin T oktam ış, dirayetsizliği yüzünden yap­ tığı yanlışlıkları daha sonra biraz azaltıyor. A ytgeldi’yi sarayda tutsa da, T ulum ile Nev- b a h a r B ibi’yi an a baba hakkından m ahrum etm iyor. A ytgeldi’ye tahtını verip, düşm an­ larını h ü sran a uğratıyor.

D estanda da «Tulum H oca»da da E d i­ ğe m iisbet b ir kahram an. O kendine zarar

(5)

verm eyene zarar verm iyor. B unun için de destanın sonlarında N ogay halkının altıda beşi T oktam ış’ı terk edip E dige’nin ta ra fı­ na geçiyor. F ak at destanı yaratan halk he­ nüz onu tam am en idealleştirm em iştir. Bir çok yerde onun zaferini İslâm dininin ke­ ram eti tem in ediyor.

Y u k arıd a karşılaştırılan m uhtevalarda olduğu gibi zenginlerin arasında da fark var. «Ediğe» deki G encem bay hizm etkâr. O, sadece b ir defa T oktam ış H a n ’ın, Edige’yi benim hu zu ru m a getir şeklindeki enirini ifa etm ekle görevlendiriliyor. O nu da b aşara­ mıyor. B u n d an önce de b u n d an sonra da bu şahıs h içb ir yerde görülm üyor.

«Tulum H oca»da ise o son derece hi- lekâr, kıskanç, yalancı b ir kişi olarak' h ik â­ yenin başından sonuna kadar yer alm ak­ tadır. İşte onun hikâyede v a sıfla n d ırıld ı:

«Beğlerin içinde G encebay köse deni­ len biri de vardı. Bu pek haset, çugul(?) silinse tem izlenm ez, cim ri bir adam idi.»

H ikâyede bu vasıflarına m uvafık h are­ k et eden köse, önceleri de Toktam ış Şah ile arasının iyi olduğu ve kendi vazifesin­ den d ah a yüksek vazifeye sahip olduğu için T ulum H o c a ’yı, sonra ise «Tulum H oca»nm oğlu y u rt sahibi olursa bizler gün görm e­ yiz.» deyip, A ytgeldi’yi yok etm ek düşün­ cesi ile vakit geçiriyor. Y ok etm ek için A ytgeldi’yi Barsagelm ez’e gönderm ek konu­ sundaki fik ri düşünüp ortaya atan da, onun öbür beğlerin aklına sokan da G encebay Köse. F a k a t bunu T oktam ış’a söylemek ge­ rektiğinde kendisi kö tü tanındığı için, başka bir ahm ağı — Ötegen Beğ’i— öne sürüyor. O beğ ise Toktam ış H a n ’ın yanında :

Azavlar gitsin cümle-cihana

N ice sahlar bacın verdi gaybana (gâibâne) Tüke Şahtan gönlüm oldu gümana

Ondan varıp haber almak gerekir,

deyip, bu fikri kendi düşünüp bulm uş gibi söz açıyor. O ndan so n ra G encebay ve on­ dan talim at alan kö tü niyetli beğler, ilk önce A ytgeldi’yi ileri sürm eden, başka baş­ ka kişilerin atlarını sayıp en sonunda da onun adını ortaya atıyorlar ve bu işi Aytgel- di’den başkası başaram az şeklindeki fikri k a b u l'e tt’rm ek için, b u n u hararetle ve iç­ ten gelerek savunuyorlar.

H ikâyede adı zikredilen m em leketlerin mesafeleri hakikattekinden b ir kaç kat da­ ha fazla gösteriliyor.

M eselâ Volga ile K o n rat’ın arası h ak ­ kında şöyle deniliyor :

A ltı aylık yola Kalmuk şehrine Tezden varıp haber bilmek gerektir Leşher tartıp Tüke Şah’m üstüne Bac u haracını almak gerektir.

Y alnızca destanın estetiğine yardım eder niyetiyle böyle yapm ışlardır. Lâkin öbür destanlarım ızda m em leketlerin arası­ nı fazla gösterm ek, önemli bir estetik güç olsa da, «Tulum H oca»da isabetli olm am ış­ tır. Sebebi ise bunu işleyen kıssacılar, des­ tanlarım ıza, hikâyelerim ize m ahsus edebî geleneklerin birbiri ile bağlantılı olduğu­ nu göz önünde tutm am ışlardır. Y eri gel­ mişken bu bağlantı ve onun bu hikâyedeki bozulan durum ları üzerinde de ayrıca d u ­ rup geçmek gerek.

T ürkm en hikâyelerinin bazılarında gö­ rülen şeylerin aşağı yukarı hepsi hayatta olabilecek şeylerdir. M eselâ «Neceboğlu»- nu n b ir yerinde, N ecep pirine gökten inen k ara d u tarı ver diyor. O nun da gökten ini­ şi gösterilmiyor. O ndan sonra d a baş k ah ­ ram an düşünde kırk b ir kâse şarap içip bahşı-şair oluyor. H ikâyede beyan edilen b u n u n haricindeki b ü tü n vakalar, önceki asırlarda T ürkm en bahşılarm m başından geçmiş olan vakalardan ayırt edilm iyor. Bu hikâyeyi söyleyen bahşılardan b iri ondaki vakaları Y em en’de cereyan etm iş gibi gös­ terirken, b ir diğeri de H arezm ’de cereyan etm iş gibi gösteriyor. G eçm işte m eydana gelmiş vakalar olduğu için dinleyiciler bu­ n un ikisine de inanıyorlar. «Dövletyar» des­ tanının vakaları hakkında bahis açıldığında da durum un aynı olduğu görülecektir. Bi­ zim fikrim ize göre, baştan T ürkm en h ik â­ yelerinin ekseriyetine h ay atta olabilecek şeyler alınm ıştır ve onlar cum huriyetim i­ zin şim diki sınırları içinde olup b iten vaka­ lar olarak gösterilm iştir. Bu durum da bah- şılar dinleyicilerin içine şüphe düşürm em ek ve onları iyice inandırm ak için yerli tarihî eserlere — eskiden kalan kalelere, m inare­ lere, kabirlere— baş vurm uşlardır. Onları

(6)

hikâye kahram anlarının köşkü, kabri olarak gösterm işlerdir. T aşhavuz, M erz vc Çercev bölgelerinde bu gibi ta rih î eserler h alâ bu güne k ad ar Ziihrenin K öşkü, Z ü h re-T ah ir’- in Köşkü, Selbi’nin K öşkü, Şahsenem ’in K a­ lesi, A şık A ydın’ın K ab ri diye isim lendiri­ liyor. A m a vakanın ilgi çekici olm ası için çalışan bahşılar son zam anlarda fantastik hususlara geniş yer verm ekle hikâye vaka­ larının b ir çoğunu hak ik atten uzaklaştırm ış- lardır. A ynı şekilde baş kahram anların, h a ­ reketi, güzelliği, fizikî gücü, sevgisi en yük­ sek dereceye çıkarılm ıştır. H ikâyelerin son­ raki varyantlarında T a h ir’in Z ü h re’ye olan sevgisinin gücü dağı bölüyor, Şekgag’ın sa­ kalını bıyığını yoluyor. O nun b irk aç gün­ lük yolda söylediği türkü, Z ühre’nin bahçe­ sindeki servi ağacına değip, aynen k ah ra­ m anın ağzından çıktığı gibi yüksek sesle yankılanıyor. Aşık A hm et sazı vasıtasıyla gökte u çan tunaları etrafına konduruyor. H azret-i Ali G arib ’i D ü ld ü l’ün sırtın a ala­ rak, göz açıp kapayıncaya kadar aklımızın alam ayacağı m esafeyi katediyor. Şahsenem A llah’ın yardım ıyla öncekinden yedi kat daha güzelleşebiliyor v s ... K öroğlu desta­ nında fantastik hususlara verilen yer, bahse­ dilen hikâyedekilerden de çok. B undan son­ ra da bu vakalar, işte şu yaşadığım ız, gez­ diğimiz yerlerde cereyan etm iştir diye en sade b ir dinleyiciyi bile bahşılar inandıra- m am aktadır. B unun için onlar hikâyede a n ­ latılan vakaların cereyan ettiği yeri, genel­ likle dinleyicilerin gözleriyle gördükleri yer­ lerden uzaklara, fak at rastgele ta ra fa değil de T ürkm enlerin yaşadıkları m em leketlere mâl ediyorlar. Ç ünkü gezici şair-bahşıların kendileri b u m em leketlere varmış, buraların tabiatı, şehirleri, belli derecede T ürkm en kardeşlerine kom şu olan halkların hayatı ile de tanış olm uşlardır.

Bir kısım alim ler son asırlarda orta­ ya çıkan bu geleneği göz önünde tutm adan, eski hikâyelerim izle m eşhur destanım ız «Köroğlu» nu A zerbaycan’da teşekkül eden eserler saym aktadırlar. Ç ünkü o n lar b u eser­ lerde adı geçen yer adlarını esas alıyorlar. O nların bazıları b u fikri doğrulam ak için, h attâ K af dağını bile K afkas dağı diye k a ­ bul etmeği teklif ediyorlar. Bizim fikrim

iz-ce o dağ, A frika haritasındaki K ap dağı olm alı. T ürkm en halkının geleneğinde bu dağ perilerin m ekânı. H em de dünyanın öbür u cunda bulunuyor. B ununla birlikte baş k ahram an ona ulaşınca öncelikle ejder­ haya rastlıyor. Bu husus akınlarla A frik a’­ nın içlerine giren T ürkm enlerin, herhangi bir yolla b u m em leketin güneyindeki K af dağı hakkında, onun daha berisinde b u lu ­ nan D rakon (ejderha) dağı hakkında d ü ­ şünce sahibi olduklarını ispat ediyor. O n­ lar (belki, o m em leketin halkı bile), deva­ m ı okyanus olduğu için, K af dağını yeryü­ zünün son noktasıdır diye düşünm üşlerdir. «Ediğe» destanında T ü k lü ’ye kızıp kendi yurduna giden Saçlı Aziz perinin M ısır’dan geçmesi de b u fikri destekliyor.

«Tulum H oca»yı işleyen kıssacı söz k o ­ nusu edilen gelenek (Fantastik özellikteki vakayı uzakta göstermek) hakkında düşün­ m em iştir. H ikâyede karısı, d ört tane h iz­ m etkârı ile K o n rat’tan dönem T ulum H oca hakkında şöyle deniliyor : «Sonra b u n lar yo­ la revan oldular. N ice ırm aktan, denizden geçip, H akim A ta’nm m ezarlarına vardı­ lar.» H akikatte K o n ra t’la H akim A ta ’nm (Süleyman B akırgani’nin) m ezarının a ra ­ sında bir deniz de, uzak bir yol da yok. H alkın gözünün gördüğü, tanıdığı yerlerin arasının böyle uzak gösterilmesi, M angışlak civarında Sim urg kuşunun m ekân tutm ası, K ûh-ı K af’ta n dönen Saçlı Aziz Perinin T aş­ havuz civarında görünerek, A ytgeldi’yi do­ ğurup gitm esi, peri ordularının kanından vücut bulup, baş k ahram ana yardım etm e­ si ve diğer b u n a benzer fantastik ve de m übalağalı b ir şekilde anlatılan şeyler, din­ leyicileri inandırm am ıştır. îşte b u n u n böyle olm ası da hikâyenin geniş b ir şekilde yayıl­ m asını engelleyen esas sebeplerden biridir.

1. Protokol zasedniy; soobşçenlya çlenov Zakaspiyskogo krujko lyubiteley arheo- logil t istorii Vostoka, 1917, vıp. 3. 2. Bartold V.V. Soç., t. 5.

3. Türkmenistan SSR’nin Tarihi. 1. c. 1. Kitap, Aşgabat, 1959.

4. Şihabettin Muhammed en-Nısavı. «Jiz- neopisaniya Sultana Djelaleddina Mank-Bumı» Baku : Elm, 1973.

Referanslar

Benzer Belgeler

Sonuç olarak, imalat sanayi yıllık enflasyonu geçen aya göre yüzde 0,31 oranında azalarak yüzde 1,77 ile ılımlı

Gelibolu Tarihi Milli Parkı, diğer işlevlerinin yanında, savaşların mekâna işlendiği yerlerin turizm maksadıyla tü- ketilmesi anlamına gelen savaş alanları turizmine

Alana Olan Katkılarından Dolayı Değerli Hocalarım Olan Kitap Yazarlarına.

• Protokol; sosyal ilişkilerde iki veya daha fazla insanın karşılaşabilecekleri her yerdeki davranışlarının gelenek, görgü, nezaket kuralları içinde yapılmasına denir..

• Ne kadar çok dallanıp budaklanmışsa çözüme de o denli yaklaşılmış demektir.. • Hızlı hareket etmeyi ve

Bürolarda daha çok alt düzey yönetici, memur, sekreter olarak çalışanların bulundukları statülere göre yapmaları gereken görevleri ve bu görevlerin işlemleri şu

• Yönetim, örgütsel amaçlara etkili ve verimli bir şekilde gerçekleştirmek için, örgütsel kaynakların (fiziksel, mali, insan kaynağı ve zaman).. planlanması, uygulanması

Bununla beraber, oturma odası ayni za- manda yemek odası olarak kullanılsa bile, yemek artık ekseriyetle eski ikametgâhlarda olduğu gibi oturma odasının fonksiyonlarının