• Sonuç bulunamadı

Hz. Peygamber'in Güzel Ahlâkı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hz. Peygamber'in Güzel Ahlâkı"

Copied!
28
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Yayın

Nida Yayıncılık Dağıtım Pazarlama İç ve Dış Ticaret Ltd. Şti.

Sertifika No: 27580

Balaban Ağa Mah. Büyük Reşit Paşa Cad. Yümni İş Merkezi No: 16/11 Fatih/İstanbul Tel: 0212 527 93 86 Faks: 0212 635 03 58

nida@nidayayincilik.com.tr

Baskı

Step Ajans Matbaa Ltd. Şti. Sertifika No: 12266

Göztepe Mah. Bosna Cad. No: 11 Bağcılar/ İstanbul Tel: 0212 446 88 46 nidayayincilik.com.tr Yayın Yönetmeni Mehmet Kurşunlu Editör Doç. Dr. Mahmut Öztürk Mizanpaj Mahmut Öztürk Kapak Sadık Enes Erkut Kapak Ebru

Dr. Öğr. Üyesi Ömer Sabuncu Basım

1. Baskı / Eylül 2019

Yayın ve No Nida Akademi: 20

© 2019 Nida Yayıncılık

Her hakkı mahfuzdur. Tanıtım dışında kaynak göstermek suretiyle kısa alıntılar hariç, yayıncının yazılı izni olmaksızın yayınlanamaz; görsel, işitsel ve elektronik ortamlarda kopyalanamaz ve çoğaltılamaz. Kitapta yer alan bölümlerin hukuki sorumluluğu ve bütün telif hakları yazarlarına aittir.

(3)

Farklı Yönleriyle

(4)

İbrahim Yusuf Mahmut Cüneyt Abdullah Abdullah Mehmet TENİK Fatma

(5)

Hz. Peygamber (s.a.s.), bir peygamber ve bir beşer olması hasebiyle, insanlar için her iki yönüyle de örnek alı-nacak bir şahsiyettir. Kur’ân-ı Kerîm’de peygamber oluşu (Âl-i İmrân, 3/144), Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin so-nuncusu (el-Ahzâb, 33/40) olduğuna dair âyetlerin yanı sıra kendisine vahyolunan bir beşer (el-Kehf, 18/110; Fussilet 41/6) olduğu da yer almaktadır. Âyet-i kerimelerde Pey-gambere itaat edenin Allah’a itaat etmiş olacağı (en-Nisâ, 4/80); Allah’ı seven kişinin Resûlullah’a (s.a.s.) uyması ge-rektiği, ona uyan kişiyi de Allah’ın seveceği ve günahlarını bağışlayacağı (Âl-i İmrân, 3/31) buyrulmaktadır. Hz. Pey-gamber’in bir beşer oluşu ve ona uyulması gerektiği ile ilgili âyetler müminlerin Hz. Peygamber’e uymasını kolaylaştır-makta ve gerekli kılkolaylaştır-maktadır.

Allah (c.c.), Ahzâb sûresinin 21. âyetinde “Andolsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuş-mayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir ör-nektir.” buyurmakla onun en güzel örnek olduğunu bize haber vermektedir. O, en güzel örnek olduğu gibi en güzel ahlâka da sahiptir. Kur’ân-ı Kerîm’de “Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.” buyrulmaktadır. (el-Kalem 68/4). Hz.

(6)

Peygamber ise (s.a.s.), güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildiğini belirtmektedir.1 Hz. Âişe’ye, Hz.

Peygam-ber’in ahlâkının nasıl olduğu sorulduğunda, “Onun ahlâkı Kur’an’dı.”2 demiştir.

Hz. Peygamber (s.a.s.), devlet başkanlığından aile reis-liğine kadar, hayatının her safhasında üstün bir ahlâk orta-ya koymuştur. İlâhî destek ve denetim altında bulunduğu ve gerektiğinde Allah’ın yardımını gördüğü halde her insan gibi hayatın bütün zorluklarını yaşamıştır. Onun bütün ha-yatı kucaklayan bu tabii yaşama biçimi, ahlâkının her de-virde birbirinden farklı insanlar tarafından örnek alınabile-ceği inancını güçlendirmiştir.3

Hz. Peygamber (s.a.s.), Allah ile olan ilişkilerde; inanç ve ibadetlerde nasıl örnek alınıyorsa, insanlarla olan ilişki-lerde; değerler, ahlâk ve davranışlarda da örnek alınmalı-dır. Hz. Peygamber, Allah’ın âyetlerini getirmede, mümin-leri inkârdan, kötülüklerden ve günahlardan arındırmada; Allah’ın kitabını ve hikmetini öğretmede inananlara Allah’ın büyük bir lütfu ve ihsanı ise insanlarla olan ilişkilerde de aynı şekilde Allah’ın eşsiz bir lütfu ve ihsanıdır. Müslüman-lar sahip olduğu bu büyük nimetin kadrini ve kıymetini bilmeli, insanî ilişkilerde Hz. Peygamber’i örnek almaya her zamankinden daha çok önem vermelidir.4 Onu örnek

1 Ebû ʿAbdillâh Aḥmed b. Muḥammed b. Ḥanbel eş-Şeybânî Aḥmed b. Ḥanbel,

Müsne-dü ʾAḥmed b. Ḥanbel, thk. Şuʿayb el-ʾArnavûṭ ʿÂdil Murşid v.dğr. (Beyrut:

Müessetü’r-Risâle, 1421/2001), 14: 513.

2 Ebü’l-Ḥüseyn Müslim b. el-Ḥaccâc b. Müslim el-Ḳuşeyrî Müslim,

el-Müsnedü’s-Ṡaḥîhü’l-Muḥtaṡar bi Naḳli’l-ʿAdl ʿani’l-ʿAdl ilâ Resûlillâh, thk. Muḥammed Fuâd

ʿAbdulbâḳî (Beyrut: Dâru ʾİḥyâi’t-Turâŝi’l-ʿArabî, 1373/1954), 1: 512.

3

M. Yaşar Kandemir, “Muhammed”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstan-bul: TDV Yayınları, 2005), 30: 425.

4 Şefaettin Severcan, “Hz. Muhammed’in (sas) İnsanî İlişkileri”, Hz. Peygamber (sas)’in

Beşeri Münasebetleri Temel Hak ve Hürriyetler, ed. Adnan Demircan, 1. Bs (İstanbul:

(7)

mak için hayatını öğrenmeli, nasıl bir ahlâka sahip olduğu-nu bilmeli ve sünnetine uyulmalıdır.

Bu bölümde Hz. Peygamber’in (s.a.s.) insanlarla ileti-şimi, nezaketi, şefkat ve merhameti, güvenilirliği, cömertliği, cesareti, hayâsı, tevazuu, latifeleri ve vefası gibi bazı temel ahlâkî özellikleri ele alınacaktır.

Hz. Peygamber (s.a.s.), insanlarla güçlü bir iletişim kurmuş; her yaşta ve her meslekteki kişilere sıcak bir ilgi göstermiştir. İnsanlarla ilişkide konuşma ve iletişim çok önemlidir. Hz. Peygamber konuşurken tane tane konuşur-du. O konuşurken söyledikleri net bir şekilde anlaşılırdı. Dikkatli bir şekilde dinleyenler anlatılanları ezberleyebilir-lerdi. Hitap ettiği kişiler sayıca az olsun çok olsun konuşma-sında sade, zarif, tabiî ve samimî bir üslûba sahipti.

Hz. Peygamber (s.a.s.) bir yere davet edildiği zaman, insanlarla iletişim halinde, onlarla iç içe olmak için davete mümkün mertebe icabet eder, onlarla çeşitli konularda sohbet ederdi. Câbir b. Semüre’ye Resûlullah (s.a.s.) ile oturup diğer insanlarla yaptıkları gibi sohbet ve muhabbet edip etmedikleri sorulunca o, “Elbette çok kereler sohbete dalardık. Resûlullah sabah namazından sonra, güneş yük-selinceye kadar namaz kıldığı yerden kalkmazdı. O arada sahâbiler sohbet edip konuşurlar, câhiliye döneminde ya-şadıklarını anarlar ve gülerler, o da tebessüm ederdi.”5 diye

anlatmıştı. Zeyd b. Sâbit ise böyle bir soruya, “Dünyadan bahsedersek bizimle beraber o da bahseder, yemekten söz

5 Müslim, eṡ-Ṡaḥîḥ, 1: 463.

(8)

edersek bizimle beraber o da söz ederdi.”6 şeklinde cevap

vermişti.

Hz. Peygamber (s.a.s.) sık sık çarşıya pazara çıkar, alış-veriş yapan insanlara uğrar, bazen ölçüyü tartıyı eline ala-rak nasıl tartılıp ölçülmesi gerektiğini insanlara göstererek, alışverişte dürüst olmalarını tavsiye ederdi. Kendi başına çözemediği problemi olan her kişi, rahatlıkla Hz. Peygam-ber’in huzuruna girer, sorusunu sorar, cevabını alırdı. Hz. Peygamber, hasta ziyaretine gider, onlarla ilgilenir, geçmiş olsun der; vefat den biri olduğunda cenazeye gider, yakın-larına taziye verir, teselli ederdi. Ashâbına, komşuyu dü-şünmenin ve komşuya iyilik etmenin imanın bir gereği ol-duğunu söyler ve her konuda olduğu gibi bu konuda da örnek olurdu.

Allah Resûlü (s.a.s.), tabiatındaki yüksek nezaketin bir eseri olarak kadınlarla iletişiminde de son derece nazik dav-ranırdı. Bu münasebetle kadınlar, uygun zamanlarda ken-disine hiçbir endişe duymaksızın başvurarak sorularını so-rabilirlerdi. Kadınlara ait bazı meseleleri de zevceleri vasıta-sıyla öğretirdi.7

Hz. Peygamber (s.a.s.) insanlarla iletişiminde onlara toplumu huzura kavuşturacak reçeteler mahiyetinde tavsi-yelerde bulunurdu. Bu tavsiyeler arasında müminlerin bir-birlerini şefkatle kucaklamaları, samimi bir sevgi ile birbirle-rini sevmeleri, bir binanın tuğlaları gibi birlik içinde kenet-lenmeleri, birbirlerine haset etmemeleri, kin beslememeleri,

6 Ebü’l-Ḳâsım Süleymân b. Aḥmed b. Eyyûb Ṭaberânî, el-Muʿcemü’l-Kebîr, thk. Ḥamdî b.

ʿAbdulmecîd es-Selefî, 2. Bs (Riyâḍ: Dâru İhyâi’t-Türâŝi’l-ʿArabî, 1404/1983), 5: 140.

7

Hüseyin Algül, Peygamberimizin Şemâili Ahlâk ve Âdâbı (s.a.s.), 11. Bs (İzmir: Işık Ya-yınları, 2010), 43.

(9)

gururdan kibirden kaçınmaları, gösterişten uzak durmaları ve her durumda birbirlerini desteklemeleri sayılabilir.8

Hz. Peygamber (s.a.s.) her yaş ve gruptan insanlarla samimi olarak ilgilenmiş, onların davetlerine katılmış arala-rına girmiş, sofralaarala-rına ortak olmuştur. Toplumda birlik be-raberliği gerçekleştirmiş, sevgi, saygı ve müsamahayı yay-gınlaştırmış, bütün Müslümanların da bu anlayış içerisinde olmasını tavsiye etmiştir.

Güvenilirlik güzel ahlâkın önemli özelliklerinden olup, peygamberlerin de genel sıfatlarındandır. Doğruluk ve gü-venilirlik Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Allah’a imandan sonra en fazla önem verdiği değerler arasındadır. Konu ile ilgili “O halde seninle beraber tövbe edenlerle birlikte emrolun-duğun gibi dosdoğru ol! Aşırı da gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir.” (Hûd, 11/112) âyetinin Resûlullah’ı (s.a.s.) çok etkilediği bilinmektedir. Hz. Pey-gamber, iman ile güvenilir kimse olmak arasında sıkı bir bağ bulunduğunu bildirmiştir. Bu hususla ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “Kişinin kalbinde iman ve küfür bir arada bu-lunmaz. Güvenilirlik ve hainlik de bir arada olmaz.”9

Hz. Peygamber (s.a.s.) gençliğinden itibaren Mekke’de “Muhammedü’l-Emîn/Güvenilir Muhammed” sıfatı ile anı-lıyordu. Mekkeliler, kıymetli eşyalarını Allah Resûlü’ne (s.a.s.) teslim eder; o da bu emanetlere asla ihanet etmez ve sahiplerine aldığı şekliyle verirdi.

8 Algül, Peygamberimizin Şemâili, 41. 9 Aḥmed b. Ḥanbel, el-Müsned, 14: 251.

(10)

Peygamberlik gelmeden önce Kâbe yeniden onarılmış, Hacerülesved’in yerine konulması konusunda kabileler ara-sında anlaşmazlık çıkmıştı. Neredeyse bu anlaşmazlık arala-rında savaşa dönüşecekti. Kâbe’nin kapısından ilk olarak kendisine el-Emîn (güvenilir kişi) lakabını verdikleri genç Muhammed (s.a.s.) girmişti. Onu gördüklerinde, “Bu gelen, kendisini sevdiğimiz güvenilir kimse, Muhammed’dir.” di-yerek memnuniyetlerini ifade etmişlerdi.10 Kendisine

arala-rındaki anlaşmazlığı anlatarak hakemlik etmesini istedikle-rinde Hz. Muhammed (s.a.s.) onların bu güvenlerini boşa çıkarmayacak ve herkesi memnun edecek bir çözüm sun-du. Aralarında anlaşmazlığa sebep olan taşı Hz. Peygam-ber’in yerleştirmesine razı olmalarında onun güvenilir bir şahsiyet olarak toplumdaki itibarı etkili olmuştur.

Allah Resûlü’ne (s.a.s.) “En yakın akrabanı uyar.” (eş-Şuarâ, 26/214) âyeti inince, Hz. Peygamber ilk olarak açık-tan tebliğ etmek üzere bir gün Safâ tepesine çıkıp bütün Kureyş'e seslenmiş ve toplandıklarında onlara, “Ne

dersi-niz, size şu dağın arkasından (sizinle savaşmak üzere düş-man) atlılar geliyor diye haber versem bana inanır mıydı-nız?” diye sorunca onlar, “Biz senin hiç yalan söylediğini

görmedik.”11 demişler ama iman etmemişlerdir. Kendisine

duyulan güven ve sahip olduğu saygın konum sebebiyle Mekkelilerin onun ahlâk ve şahsiyeti hakkında hiçbir endi-şeleri olmadığını göstermesi açısından önemlidir.

10 Ebû Muḥammed ʿAbdulmelik b. Hişâm b. Eyyûb el-Ḥimyerî İbn Hişâm,

es-Sîretü’n-Nebevîyye, thk. Muṡṭafâ es-Saḳḳâ v.dğr., 2. Bs (Mıṡır: Mustafa el-Babî el-Halebî,

1375/1955), 1: 197.

11 Ebû ʿAbdullâh Muḥammed b. İsmâʿîl b. İbrâhîm el-Cu‘fî Buḫârî,

el-Câmi’u’l-Müsnedi’s-Sahîhi’l-Muhtasar min Umûri Resûlillâh Sallallahü ‘Aleyhi ve Sellem ve Sünenihî ve Eyyâmih, thk. Muḥammed Züheyr en-Nâṡir, 1. Bs (Beyrût: Dâru Ṭavḳü’n-Necât,

(11)

Hz. Peygamber (s.a.s.) ilk vahiy geldiğinde hadiseden dolayı korkudan yüreği titreyerek evine dönmüş, üzerinin örtülmesini istemişti. Nihayet korkusu gidip sakinleştiğinde olup bitenleri Hz. Hatice’ye anlattı. Endişelerini dile getirdi. Hz. Hatice onu teskin etti ve Hz. Peygamber’in korku ve endişelerini giderecek önemli konuşmasında şu sözler de bulunuyordu: “…Vallahi! Allah seni kesinlikle utandırmaz. Çünkü sen akrabanı gözetiyor, doğru konuşuyor, ailene bakıyor, hayatını dürüstçe kazanıyor, işini görmekten âciz kimselerin elinden tutuyor, yoksulları kayırıyor, misafirleri ağırlıyor, haksızlığa uğrayan kimselere yardım ediyorsun.” Başka bir rivayette ise Hz. Hatice (r. anhâ) “Sen emaneti yerine verir, sıla-i rahim yapar, doğru söz söylersin.” demiş-tir.12 Hz. Hatice’nin o zor zamanda, gelen ilk vahyin ağırlığı

söz konusu iken Resûlullah’ı (s.a.s.) doğru ve emîn olma-sıyla teskin etmesi çok anlamlıdır.

Sözlükte “kendi itibar ve derecesini düşük görmek, biri-ne boyun eğmek” anlamındaki vaz‘ kökünden türe-yen tevazu‘13 kibrin karşıtı olup kişinin başkalarını aşağılayıcı

duygu ve davranışlardan kendini arındırmasını ifade eder. Türkçe’de alçak gönüllü olmak anlamına gelmektedir.14

Mü-tevazı olmak, insanları birbirine sevdiren ve karşılıklı olarak müspet iletişime yönlendiren önemli bir özelliktir. Konu hak-kında Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: “Küçümseyerek

12 Ömer Sabuncu, Son Peygambere İlk İnanan İnsan Müminlerin Annesi Hz. Hatice, 7. Bs

(İstanbul: Semerkand Yayıncılık, 2018), 84-85.

13

Ebü’l-Faḍl Muḥammed b. Mükerrem b. ʿAlî Cemâluddîn b. Manẓûr er-Ruveyfiʿî İbn Manẓûr, Lisânü’l-ʿArab (Beyrût: Dâru Ṡâdır, 1414/1993), 8: 397.

14 Mustafa Çağrıcı, “Tevazu”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV

(12)

sanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürü-me. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.” (Lokmân, 31/18). Hz. Peygamber de (s.a.s.)

“Allah için mütevazı olanı Allah yükseltir. Allah’a karşı bö-bürleneni de Allah alçaltır.”15 buyurmaktadır.

Hz. Peygamber (s.a.s.), kendisini öven bazı kişilere, “Abdullah’ın oğlu Muhammed ve Allah’ın Resûlü”16

oldu-ğunu ifade ederek tevazu göstermiştir. Ev içindeki davranış-ları da onun ne kadar mütevazı olduğunu göstermektedir. Hz. Âişe’den, ev içinde Allah Resûlü’nün (s.a.s.) davranışla-rından sorulduğunda bize şu bilgiyi nakletmektedir. Hz. Peygamber evine geldiğinde herhangi bir fevkalâdelik ya da bir köşeye çekilme gibi bir durum olmaksızın insanlar-dan herhangi biri gibi tevazu ile davranırdı. İhtiyaç duydu-ğunda kendi elbisesinin söküğü ile meşgul olur, koyunları eli ile sağar, ailelerine ev işlerinde gereken hususlarda yar-dımcı olurdu. Çarşıya pazara gider, bizzat alışverişini yapar ve yükünü kendisi taşırdı. Sahâbîler, “Müsaade buyurunuz da biz taşıyalım.” deseler de “Herkes kendi yükünü kendi taşısın.” buyururdu. Elinden geldiği kadar pabuçlarını ken-disi tamir ederdi.17

Hz. Peygamber’in (s.a.s.) tüm davranışlarının samimi bir tevazuyu yansıtır olması çok sayıda kişinin sadece bu sebeple Müslümanlığı tercih etmesine vesile olmuştur. Ör-nek vermek gerekirse câhiliye döneminin cömertliğiyle ünlü şairi Hâtim et-Tâî’nin oğlu Adî b. Hâtim et-Tâî bunlardan

15 Ebü’l-Fazl Celâlüddîn ʿAbdurraḥmân b. Ebî Bekr b. Muhammed el-Hudayrî es-Süyûtî

eş-Şâfiî Süyûṭî, Câmiʿü’l-Eḥâdîŝ, t.y., 8: 410.

16 Aḥmed b. Ḥanbel, el-Müsned, 20: 23.

17 Ebü’l-Hasen Nûrüddîn Alî b. Ebî Bekr b. Süleymân Heyŝemî, Mecmaʿü’z-Zevâîd ve

Menbaʿü’l-Fevâid, thk. Ḥusâmeddîn el-Ḳudsî (Ḳahire: Mektebetu’l-Ḳudsî, 1414/1994),

(13)

biridir.18 Adî b. Hâtim bir gün bir kafile ile Medine’ye

geldi-ğinde Allah Resûlü (s.a.s.) ile karşılaştı. Yolda beraberce yürürken Hz. Peygamber’in, yaşlı bir kadının derdini sabırla dinlediğine şahit oldu. Daha sonra eve vardıklarında Resûlullah (s.a.s.) minderi misafire ikram etmiş, kendisi ye-re oturmuştu. Bu durum onun bir kral değil, aksine müte-vazı bir kul, bir peygamber olduğunu gösteriyordu. Bu du-rumlara şahit olan ve Allah Resûlü ile aralarında bazı ko-nuşmalar geçen Adî b. Hâtim Müslüman olmuştur.19

Hz. Muhammed (s.a.s.) insanlara karşı çok şefkatli ve merhametliydi. Yaptığı bazı nafile ibadetleri onların da coş-kuyla ifa ettiğini görünce bunların farz kılınabileceğini ve sonuçta Müslümanların zor durumda kalacağını düşünerek bu tür ibadetleri yapmaktan vazgeçerdi. Çocuklara da son-suz bir şefkat gösterir; onları kucaklayıp öper, bağrına ba-sardı. Duada bulunması için kucağına verilen bebeklerin üstünü kirletmesini önemsemez, torunlarını omuzuna alıp mescide gider, hatta onlar omuzunda iken namaz kılardı. Namaz sırasında ağlayan bir çocuğun sesini duyunca na-mazı çabuk kıldırırdı. Kadınların hiçbir şekilde incitilmesini istemezdi.20 Kur’ân-ı Kerîm’de “Andolsun size kendinizden

öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.” âyetiyle (et-Tevbe, 9/128)

mü-minlere olan düşkünlüğüne, şefkat ve merhametine vurgu

18 Bkz.: Ebû’l-Faḍl Aḥmed b. ʿAlî b. Muḥammed b. Aḥmed ʿAsḳalânî İbn Ḥacer,

el-İṡâbe fî Temyîzi’ṡ-Ṡaḥâbe, thk. ʿÂdil Aḥmed ʿAbdulmevcûd ve ʿAlî Muḥammed

Muʿavvaḍ, 2. Bs (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1415/1994), 7: 193.

19 Algül, Peygamberimizin Şemâili, 59-64. 20 Kandemir, “Muhammed”, 30: 425.

(14)

yapılmıştır. Allah (c.c.) bu âyette kendi isimlerinden olan Raûf: çok şefkatli ve rahîm: pek merhametli sıfatlarını Hz. Peygamber’e de vermiştir ki, önceki peygamberlerden hiç-birinin bu sıfatların ikisiyle birden taltif edilmedikleri bilin-mektedir.

Bir kişi Allah Resûlü’nden (s.a.s.) düşmanları telʻin et-mesini istemişti. Hz. Peygamber o kişiye: “Ben lânet oku-mak için değil, âlemlere rahmet oloku-mak için gönderil-dim.” cevabını vermiştir. Gerçekten de Mekke döneminin çok sıkıntılı günlerinde bile düşmanlarına beddua etmemiş-tir. Taifliler kendisini taşlamışlar, bütün bedeni bilhassa ayakları, bacakları kan içinde kalmıştı. Şayet isteseydi, Al-lah (c.c.), Tâif ve Mekke şehirlerini yerle bir ederdi. Fakat Hz. Peygamber, Allah’tan (c.c.) böyle bir istekte bulunma-dı. Aksine: “Allah’ım! Bunlar hakikati göremiyorlar, ama ümit ediyorum ki, bunların çocukları bir gün gerçeği göre-ceklerdir.” diyordu. Mekke’nin fethinden sonra Tâif kuşat-ması uzayınca Hz. Peygamber orayı terk ederken de lânet okumamış, rahmet dilemiş ve “Allah’ım! Tâiflilerin ıslahını ve hidayete erişmiş olarak huzuruma gelmelerini diliyo-rum.” demişti. Mekke fethini müteakip Kâbe avlusunda, karşısında esir olarak duran ve 22 yıldan beri ellerinden ge-len bütün kötülüğü yapan Mekkelileri bağışlaması onun merhamet ve bağışlama duygusunun nerelere ulaştığını göstermektedir.21

Hz. Peygamber (s.a.s.) hayvanlara ve tabiata karşı da çok şefkatli ve merhametliydi. Hayvanlara fazla yük yüklen-memesini, iyi bakılmasını, eziyet edilmemesini ısrarla belirti-yor; kıyamet kopacak olsa, bir kişinin elinde de bir fidan olsa

21 Algül, Peygamberimizin Şemâili, 73-74.

(15)

ve onu dikmeye vakti varsa o fidanın mutlaka dikilmesi ge-rektiğini ifade ediyordu. Vücuda zarar veren şeylerden sa-kınmayı emrediyor, Müslümanları bir ateş çukuruna düş-mekten ısrarla korumaya çalışıyordu.22 O tüm ümmeti

ku-caklayan şefkat ve merhamet Peygamberi idi. Müminlere düşen görev onun örnekliğini hayatına taşıması; insan, hay-van ve bitkilere karşı şefkatli ve merhametli olmasıdır.

Hz. Peygamber (s.a.s.) nazik ve kibar bir karaktere sa-hipti. Bu niteliğini hayatı boyunca aile fertlerine, diğer Müs-lümanlara, Medine’de kendisini ziyarete gelen heyetlere, davette bulunduğu şahıslara ve mektup gönderdiği kimse-lere karşı davranışlarında görmek mümkün olduğu gibi, bunun dışında, müşriklere karşı davranışlarında da müşa-hede etmek mümkündür.

Hz. Peygamber (s.a.s.) gördüğü insanlara ayrım yap-madan, önce o selâm verir, erkeklerle tokalaşır, muhatabı elini bırakmadıkça o da bırakmazdı. Karşısındakine bütün vücuduyla dönerek konuşur ve muhatabı yüzünü çevirme-dikçe Resûl-i Ekrem de (s.a.s.) çevirmezdi. İnsanlara güzel söz söyler, güleryüz gösterir ve böyle davranmanın sevap olduğunu söylerdi. İki şeyden birini yapmakta serbest bıra-kıldığında kolay olanı tercih ederdi. Kendisi binek üzerin-deyken yanında bir başkasının yaya yürümesinden rahat-sızlık duyardı. Kendisini evlerine davet edenleri kırmaz ve gönüllerinin hoş olması için orada nafile namaz kılardı. Bi-rinin yanlış bir davranışını veya uygun olmayan kıyafetini gördüğü zaman utandırmamak için ona hatasını söylemez,

22 Algül, Peygamberimizin Şemâili, 74.

(16)

bu uyarıyı başkalarının yapmasını tercih ederdi. Ağzından çirkin söz çıkmaz, ahlâkı güzel olanın hayırlı insan olduğu-nu söylerdi. Hayatında hiçbir kadını ve köleyi dövmemiş, şahsına yapılan haksızlıktan dolayı intikam almamıştır. On yıl boyunca hizmetinde bulunan Enes b. Mâlik’e bir defa bile kızmamış, yaptığı bir hata yüzünden onu azarlamamış-tır. Son derece edepliydi ve hayânın imandan olduğunu söylerdi. Bir şeyden hoşlanmadığının ancak yüzünden an-laşıldığı, hanımların bazı özel hallerine dair sordukları soru-lara cevap verirken oldukça zorlandığı belirtilmektedir.23

Hz. Peygamber kendisine kaba davrananlara karşı da-hi nazik davrandığı gibi yanında bulunan sahabilerine ona yapılan kabalığa tepki göstermesine de engel olurdu. İticili-ği, kabalığı, muhataplarını küçümsemeyi ve alay etmeyi hiç sevmezdi. Lüzumsuz yere konuşmaz, konuşanları da uya-rırdı. Hz. Peygamber muhataplarını kıracak, incitecek söz ve davranışlardan uzak durur; onların içinde bulundukları durumu, duygularını, isteklerini ve kişisel özelliklerini dikka-te alırdı. Onlara değer verir, ilgisini asla esirgemezdi. Eleşti-rilerini isim vermeden ve ima etmeden yapar kimsenin ku-surunu yüzüne vurmazdı. Oturanların yanında ayaklarını uzattığı görülmezdi. Yanına gelene ikramda bulunur, duğu minderi ona verir, gerektiğinde elbisesini onun otur-ması için minder yapardı. Arkadaşlarını onların hoşuna gi-decek en güzel isimleriyle çağırırdı. Muhataplarının sözlerini müdahale ederek veya ayağa kalkarak kesmezdi. Kendisine yapılan hataları, uygunsuz söz ve davranışları, saygısız ha-reketleri sabırla karşılardı. Bir Meclise girdiği zaman ilk boş olan yere otururdu.24

23

Kandemir, “Muhammed”, 30: 425.

(17)

Cömertlik, mal ve imkânı gönüllü olarak ve karşılık beklemeden gerekli yerlerde ve gerektiği ölçüde başkaları-nın yararına harcamaktır. Kur’ân-ı Kerîm’de, “Onlar gayba

inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.” (el-Bakara, 2/3) şeklinde

buyrul-duğu gibi birçok âyet-i kerimede (Bakara, 2/177; el-Bakara, 2/195; el-el-Bakara, 2/254) infak, tasadduk ve cö-mertliğe vurgu yapmakta cimrilikten sakındırmaktadır.

Kur’an’ın prensiplerini uygulayan, Müminlere her ko-nuda örnek olan Hz. Peygamber de (s.a.s.) son derece cö-mertti. Kendisinden bir şey istendiği zaman ona çok ihtiyacı da olsa verirdi. Bir hanımın kendisi için dokuduğu bir ku-maşı onun üzerinde görerek isteyen sahâbîye hemen çıka-rıp hediye etmişti.25 Sahâbîlerin belirttiğine göre özellikle

ramazan aylarında “yağmur yüklü rüzgâr”dan daha cömert olurdu.26 Yardıma ihtiyacı bulunan herkesin yardımına

ko-şar, yetimlerle ilgilenilmesini teşvik eder, dul kadınlara ve yoksullara yardım edenlerin Allah yolunda cihad etmiş gibi sevap kazanacağını söylerdi.27 Bunu câhiliye döneminden

hayatının sonuna kadar görmekteyiz. İlk vahiy sırasında duyduğu bazı endişeleri gidermek isteyen Hz. Hatice kendi-sine, “Allah sana sadece iyilikle muamele edecektir. Çünkü sen akrabanı gözetiyor, doğru konuşuyor, ailene bakıyor, hayatını dürüstçe kazanıyor, işini görmekten âciz kimselerin elinden tutuyor, yoksulları kayırıyor, misafirleri ağırlıyor,

25 Buḫârî, eṡ-Ṡaḥîḥ, 8: 14.

26 Buḫârî, eṡ-Ṡaḥîḥ, 4: 113. 27 Kandemir, “Muhammed”, 30: 426.

(18)

haksızlığa uğrayan kimselere yardım ediyorsun.”28 demek

suretiyle hem onu teskin etmiş hem de cömertlik başta ol-mak üzere ahlâkî özelliklerine vurgu yapmıştır.

Hz. Peygamber (s.a.s.) her davranışı bir ölçüye göre şekillendiği için mü’minler için her yönüyle örnektir. Cö-mertlik de itidal noktasında yer alan bir erdemdir. Yani Hz. Peygamber, cimri de değil, müsrif de değildi; cömert idi. O, aile fertlerine, komşularına, yoksullara, yetimlere, muhtaç-lara ve misafirlere karşı çok cömertti. Bir yetimin yüzünü güldürdüğünde, bir yoksulun ihtiyacını karşıladığında, bir komşusunun eksiğini giderdiğinde ya da herhangi kişinin problemini çözdüğünde son derece mutlu olurdu. Ayrıca Hz. Peygamber, sağlıklı ve çalışmaya elverişli olan ihtiyaçlı kimselere çalışma yollarını göstermek suretiyle onları el emeği ile kazanmaya teşvik ederdi. Hz. Peygamber cömert-likte önder olduğu kadar cömertliği yürekten benimseyen bir sahâbe nesli de yetiştirmiştir. Onun bu konudaki sünneti toplumda rahatlıkla uygulama alanı bulmuştur. Gerçekten de sahâbîler cömertlikte Hz. Peygamber’i örnek alarak bize de örnek olmuşlardır.29

Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bir özelliği de yumuşak huylu olduğu kadar cesur, yiğit ve kahraman oluşudur. Peygam-berlik görevinin yanı sıra tüm hayatında bu durumu müşa-hede etmek mümkündür. Mekke döneminde Müşrikler, onu akla gelmedik tehditlerle engellemeye çalışmış fakat o bunlardan yılmamış, çıktığı tebliğ yolunda cesaretle yoluna

28 Ömer Sabuncu, “Hatice bt. Huveylid”, Müminlerin Anneleri, ed. Adnan Demircan -

Ömer Sabuncu, 1. Bs (İstanbul: Siyer Yayınları, 2017), 94.

(19)

devam etmiştir. Onun sabrını, tahammülünü, cesaret ve kahramanlığını beşerî tehditler ve vaatler yok edememiştir.

Hz. Ali (r.a.), savaşlarda Hz. Peygamber (s.a.s.) kadar düşmana yaklaşan bir kimse bulunmadığını; birçok defalar savaş kızışıp sahâbîler sıkıntıya girince Resûlullah’a (s.a.s.) sığındıklarını ifade etmektedir.30 Enes b. Mâlik’in (r.a.)

nak-lettiğine göre, Allah Resûlü (s.a.s.) insanların en güzeli, en cömerdi ve en cesuru idi. Bir gece Medine halkı duydukları bir sesten çok korkmuş ve sesin geldiği yöne gitmişlerdi. Resûlullah (s.a.s.) ise ashâbını korkutan bu sesi işitince eline kılıcını alarak Ebû Talha’nın eğersiz atına binmiş ve Medi-ne’yi dolaşıp durumun ne olduğunu anlamaya çalışmış, bu esnada Medineliler geride kalmıştı. Bir süre sonra Allah Resûlü (s.a.s.), Ebû Talha’nın atı üzerinde ve kılıcı boynun-da olarak geri döndü. Yolboynun-da Medine halkıyla karşılaştı; on-lara endişe edecek bir şey olmadığını haber verdi.31

Böyle-ce, Medineli Müslümanlar rahatladılar.

Uhud Savaşı’nda, İslâm ordusu birinci safhada Resûlullah’ın (s.a.s.) savaş taktiklerine uyarak üstünlük sağ-lamıştı. Sahâbîler, savaş kesin olarak sonuçlanmadan ga-nimet toplamaya başlayınca ve yerlerini terk etmemeleri gereken okçular da ganimet toplama işine dâhil olmak iste-yince düşman arkadan kuşatmış, Müslümanlar iki ateş al-tında kalmıştı. Bu safhada Müslümanlar 70 şehit verdikleri hâlde; Resûlullah (s.a.s.) emir komutayı elinde bulundurdu ve büyük bir soğukkanlılıkla İslâm ordusunu çevresine top-ladı. Başarılı bir savunma ile düşmanı durdurdu. Peşinden de inkârcıları Mekke istikametinde günlerce takip etti. Allah Resûlü (s.a.s.) ortaya öyle bir cesaret ve kahramanlık

30 Algül, Peygamberimizin Şemâili, 84. 31 Buḫârî, eṡ-Ṡaḥîḥ, 8: 13.

(20)

du ki, müşrik ordusu geri dönerek yeniden savaşmayı göze alamadı.

Hevazin de denilen Huneyn gazvesinde, İslâm ordusu Huneyn geçidine geldiğinde düşman okçularının hücumu-na uğramıştı. İslâm askerlerinin bu anî saldırıdan korunmak üzere siper aradıkları bir sırada, Resûlullah (s.a.s.) metanet göstermiş, savaş alanından bir adım bile gerilememiştir. Düşmana doğru ilerleyerek İslâm askerlerine “Nereye kaçı-yorsunuz, ben Allah’ın Resûlü, Abdullah’ın oğlu Muham-med’im” diyerek cesaretle ordusunu toparlamış ve onları zafere ulaştırmayı başarmıştır.32

Edep ve hayâ, insanı olgunlaştıran, iyiliklerin ve ahlâkî meziyetlerin kişide toplanmasına vesile olan iki önemli has-lettir. Hayâ insanın, Allah’a ve insanlara karşı mahcubiyet duyacağı kötü söz ve davranışlardan uzak durmasıdır.

Hz. Peygamber (s.a.s.) her konuda olduğu gibi ahlâkî olgunluğun önemli bir göstergesi sayılan hayâ konusunda da inananlara en güzel örnek olmuştur. Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.), Hz. Peygamber’i tavsif ederken, “Resûlullah, harîm-i ismetinde işiyle meşgul olan genç kızdan daha sıkılgandı.” demiştir.33 Hz. Peygamber’in hayâ duygusunun ne kadar

kuvvetli olduğunu Ebû Saîd el-Hudrî’nin bu sözünden açıkça anlamaktayız.

Resûlullah (s.a.s.) gıybet etmez; gıybeti, dedikoduyu engeller, başkalarının dedikodu tarzında sözler söylemesini

32 Algül, Peygamberimizin Şemâili, 84-85.

33 Ebü’l-Abbâs Zeynüddîn (Şihâbüddîn) Ahmed b. Ahmed b. Abdillatîf eş-Şercî Zebîdî,

Sahîh-î Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercümesi ve Şerhi, trc. Ahmed Naim, Kâmil

(21)

de doğru bulmazdı. İnsanların kusurlarını yüzüne vurmaz; hataları, kusur sahibinin adını anmaksızın genele dönük olarak zikreder, herkesin böyle fenalıklardan kaçınmasını belirtirdi. Çünkü hayâ, çok kapsamlı ahlâkî bir kavram olup, iyi olan her şeye yol açan, olumsuz olan her şeyden de engelleyen bir özelliğe sahiptir. Bu sebeple hayâ sahi-bi/edepli insandan rahatsız edici sözler duyulmaz, üzücü hareketler görülmez. Hiç kuşkusuz gerçek hayâ, Allah’tan (c.c.) gereği gibi utanan insanın hayâsıdır. Şüphesiz, olum-suz işlerden kaçınmak, yüz kızartıcı, iffet çizgisini zedeleyici, ahlâkî olgunluğu tahrip edici oluşumların dışında kalmak çok önemlidir. Buna ulaşmak yani tüm tahriklere ve olum-suz yönlendirmelere aldırış etmeksizin utanma çizgisini ko-ruyabilmek, Allah’tan gereği gibi utanmaya bağlıdır.34

Resûlullah (s.a.s.) “Hayâ gerek fıtrî gerek imânî olsun; ister Allah korkusundan ister kuldan utanma eseri meydana gelmiş olsun hepsi hayırdır.”35 buyurmuştur ki bunların

hepsi insanı hayır ve saadete sevk eder. Hayânın imandan olduğunu söyleyen Hz. Peygamber, oldukça utangaç olma-sı yüzünden arkadaşları tarafından kınanan biri hakkında: “Onu kendi hâline bırakınız. Çünkü hayâ imandandır.”36

buyurmuş bununla da hayâ sahibi olmanın önemine dikkat çekmiş, sahâbîlere öğüt vermiştir.

Hz. Peygamber (s.a.s.) vefalı bir insandı. Kendisine ve çevresindekilere iyiliği dokunanları asla unutmaz, dostlarını sık sık arar, onların hâl ve hatırlarını sorar, Müslümanlara

34 Algül, Peygamberimizin Şemâili, 89. 35 Müslim, eṡ-Ṡaḥîḥ, 1: 64.

(22)

da böyle yapmalarını tavsiye ederdi. Hz. Hatice’yi unut-maması onun ne kadar vefalı olduğunu göstermek adına güzel bir örnektir: Hz. Peygamber evde et bulunduğu za-man vefa göstererek Hz. Hatice’nin eski yakınlarına ondan birer parça gönderirdi. Bir defasında Hz. Hatice’nin kız kardeşi Hâle’nin içeri girmek üzere izin istediğini duyan Hz. Peygamber, onun sesini ve izin isteme tarzını Hz. Hati-ce’nin sesine ve tavrına benzeterek heyecanlanmış ve “Aman Allah’ım, bu Huveylid kızı Hâle’dir!” demişti.37

Hz. Peygamber (s.a.s.), bir defasında Habeşistan’dan gelen elçilerle yakından ilgilenmiş, bunun üzerine bazı sahâbîler, “Yâ Resûlallah! Biz hizmete yetişiriz, siz istirahat buyurunuz!” dediler. Fakat Hz. Peygamber “Bunlar, Habe-şistan’a göç etmiş olan ashâbıma yer göstermiş, ikram et-mişlerdi. Şimdi bunlara karşılık ben de hizmet etmek iste-rim.” demiştir. Allah Resûlü’nün (s.a.s.) bu hareketi ne ka-dar vefalı olduğunu göstermekte ve bize de önemli mesajlar vermektedir.

Mutʻim b. Adî (r.a.) Hz. Peygamber’in (s.a.s.) davetini engellemeye çalışan kabile reisleriyle birlik olmasına rağ-men ona ve ashabına düşmanlıkta ileri gitmemiş, hatta sı-kıntılı zamanlarında kendilerine yardım etmiştir. Mut‘im’in Müslümanların Ebû Tâlib mahallesinde kuşatılması esna-sında onlara gizlice yiyecek gönderdiği bilinmektedir. Ayrı-ca birkaç arkadaşıyla beraber boykotun kaldırılması için çaba göstermiş ve sonunda boykotu kaldırma kararını açık-lama ve Kâbe’nin içinde asılı boykot metnini kaldırma gö-revini üstlenmiştir. Hz. Peygamber, hicretten önce davet maksadıyla gittiği Tâif’ten dönerken Hira mağarasına kadar

37 Sabuncu, Hz. Hatice, 104-105.

(23)

gelmiş, ancak daha fazla ilerlemeyerek Mekke’ye girmek için müşrik liderlerinden birinin himayesini almayı uygun görmüştü. Resûl-i Ekrem’in haber gönderdiği üçüncü kişi olan Mut‘im b. Adî onun himaye isteğini kabul etti ve yanı-na gidip kendisini Mescid-i Harâm’a getirdi; orada buluyanı-nan müşriklere onu himayesine aldığını duyurduktan sonra evi-ne kadar götürdü.38

Aradan yıllar geçti, Mutʻim Bedir Savaşı’nda Kureyşli diğer inkârcılarla birlikte Müslümanlara karşı savaştı ve öl-dürüldü. Hz. Peygamber’in şairi Hassân b. Sâbit, Mutʻim’in ölümünün ardından anlamlı bir mersiye yazmış, şiirinde onun vaktiyle Resûlullah’ı (s.a.s.) himaye ettiğinden söz ederek iyilikle anmıştı. Hz. Peygamber kendi adına gösteri-len bu vefakârlıktan son derece hoşnut olmuştu. Düşman esirlerine ne yapılacağı tartışılırken Hz. Peygamber’in söy-lemiş olduğu şu söz de onun vefakârlığının hangi noktalara vardığını göstermesi bakımından anlamlıdır: “Şayet Mutʻim b. Adî sağ olup da benden esirleri isteseydi, fidye isteme-den hepsini serbest bırakırdım.”39

Mekkeli Müşriklere karşı kendisini son nefesine kadar destekleyen amcası Ebû Tâlib’e karşı vefalı davranarak Hz. Ali’nin bakımını üstlenmesi, Hz. Hatice’yi unutmaması, Hâle'ye saygı göstermesi, bir Müşrik olduğu halde kendisini himaye ettiği için Mutʻim’le ilgili davranışları ve Mekkelileri bağışlaması gibi durumlar Allah Resûlü’nün (s.a.s.) ne ka-dar vefalı olduğuna gösterilebilecek pek çok örnekten sade-ce birkaç tanesidir. Günümüzde insanların vefasızlıktan şikâyet etmesi Hz. Peygamber’in bu güzel davranışını

38 Mustafa Sabri Küçükaşçı, “Mut‘im b. Adî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi

(İstanbul: TDV Yayınları, 2006), 31: 402.

(24)

gınlaştırmaya ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu göster-mektedir.

Hz. Peygamber’in (s.a.s.) günlük hayat içinde zaman zaman sahâbîlerle şakalaşması bilinmektedir. Hadis kitapla-rında gerek Hz. Peygamber’in gerekse ashâbının şaka ve eğlenmelerine dair bol miktarda rivayet bulunmaktadır. Bu rivayetlerde Hz. Peygamber’in aile ve toplum hayatında in-sanlarla iyi bir iletişim içerisinde olduğunu gösteren çok sa-yıda hadis nakledilmiştir.

Konu ile ilgili çok sayıda örnek sunmak mümkündür. Resûlullah’ın (s.a.s.) yanında çocukluğunu geçiren ve ona on yıl hizmet eden Enes b. Mâlik, Allah Resûlü’nün (s.a.s.) kendisine zaman zaman şaka yaptığını ve hatta bir keresin-de, “Ne haber iki kulaklı?”40 dediğini anlatmaktadır. Allah

Resûlü (s.a.s.), kuşu öldüğü için üzgün duran Enes’in kar-deşiyle de “Ey Ebû Umeyr, kuşcağızdan ne haber?”41 diye

şakalaşmış ve onun gönlünü almıştır.42

Bir adam Resûlullah’a (s.a.s.) “Ey Allah’ın Resûlü, beni bir hayvana bindir!” dedi. Resûlullah (s.a.s.) “Biz seni bir dişi devenin yavrusuna bindirelim.” Diyerek ona şaka yap-tı. Buradaki ince espriyi anlamayan adam şaşkın bir halde, “Ey Allah'ın Resûlü! Ben dişi devenin yavrusunu ne

40

Ebû Dâvûd Süleymân b. el- Eşʿaŝ b. İshâk es-Sicistânî el-Ezdî Ebû Dâvûd, Sünenü Ebî

Dâvûd, thk. Şuʿayb el-Arnaûṭ, Muhammed Kamil Karabelli, 1. Bs

(Dârü’r-Risâleti’l-ʿÂlemiyye, 1430/2009), 7: 351.

41

Buḫârî, eṡ-Ṡaḥîḥ, 8: 30.

(25)

yım?” deyince Allah'ın Resûlü (s.a.s.), “Her deveyi bir dişi deve doğurmuş değil midir?”43 şeklinde cevap vermiştir.

Hz. Peygamber (s.a.s.) bir gün iki omuzunda torunları Hasan ve Hüseyin olduğu hâlde ensardan bir topluluğun sohbet meclisine girdi. Resûlullah’ı (s.a.s.) bu hâlde gören-ler, “Atınız ne kadar güzelmiş!” diye şaka yaptılar. Her ne kadar oradakiler, Hasan ve Hüseyin’e hitap etmişse de Resûlullah (s.a.s.), “Onlar da ne iyi binicidirler!”44 diye

şa-kaya karşılık vermiştir.

Yalnız şaka yaparken bile olsa Müslüman’ın doğruluktan ayrılmaması gerektiği de bilinmelidir. Resûlullah (s.a.s.), “Ben, her zaman sadece doğruyu söylerim.” Dedi-ğinde bu inceliği kaçıranlar ona, “Yâ Resûlallah! Sen bize şaka yapıyorsun ama!” demişlerdi de Hz. Peygamber ısrarla, “Ben, her zaman sadece doğruyu söylerim.”45 buyurmuştur.

Bu örnekler Hz. Peygamber’in (s.a.s.) insanlara duydu-ğu sevgi ve muhabbeti ortaya koymaktadır. Onun insanlarla şakalaşması bu tür hareketlerin hafiflik olmadığını ve ağır-başlılıkla çelişmediğini göstermektedir. Şaka yaparken den-geli olmalı, kardeşliği zedeleyecek, insanlar arasında kine se-bebiyet verecek davranışlardan kaçınmalı; ölçüsüz şakaların kötü sonuçlar doğurabileceği akıldan çıkarılmamalıdır.

43 Ebû Dâvûd, es-Sünen, 7: 348.

44

Ebû Bekr ʿAbdullâh b. Muhammed b. Ebî Şeybe İbrâhîm el-ʿAbsî el-Kûfî (ö. 235/849) İbn Ebî Şeybe, el-Muṡannef, thk. Kemâl Yûsuf el-Ḥût (Riyâḍ: Mektebetü’r-Rüşd, 1409/1988), 6: 380.

(26)

Aḥmed b. Ḥanbel, Ebû ʿAbdillâh Aḥmed b. Muḥammed b. Ḥanbel eş-Şeybânî. Müsnedü ʾAḥmed b. Ḥanbel. Thk. Şuʿayb el-ʾArnavûṭ ʿÂdil Murşid v.dğr. 50 Cilt. Beyrut: Müessetü’r-Risâle, 1421/2001.

Algül, Hüseyin. Peygamberimizin Şemâili Ahlâk ve Âdâbı

(s.a.s.). 11. Bs. İzmir: Işık Yayınları, 2010.

Buḫârî, Ebû ʿAbdullâh Muḥammed b. İsmâʿîl b. İbrâhîm el-Cu‘fî. el-Câmi’u’l-Müsnedi’s-Sahîhi’l-Muhtasar min

Umûri Resûlillâh Sallallahü ‘Aleyhi ve Sellem ve Sü-nenihî ve Eyyâmih. Thk. Muḥammed Züheyr

en-Nâṡir. 1. Bs, 9 Cilt. Beyrût: Dâru Ṭavḳü’n-Necât, 1422/2001.

Çağrıcı, Mustafa. “Tevazu”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm

Ansiklopedisi. 40: 583-585. İstanbul: TDV Yayınları,

2011.

Ebû Dâvûd, Ebû Dâvûd Süleymân b. el- Eşʿaŝ b. İshâk es-Sicistânî el-Ezdî. Sünenü Ebî Dâvûd. Thk. Şuʿayb el-Arnaûṭ, Muhammed Kamil Karabelli. 1. Bs, 7 Cilt. Dârü’r-Risâleti’l-ʿÂlemiyye, 1430/2009.

Heyet. Hadislerle İslâm. 2. Bs, 7 Cilt. Ankara: Diyanet İş-leri Başkanlığı, 2013.

Heyŝemî, Ebü’l-Hasen Nûrüddîn Alî b. Ebî Bekr b. Sü-leymân. Mecmaʿü’z-Zevâîd ve Menbaʿü’l-Fevâid. Thk. Ḥusâmeddîn el-Ḳudsî. 10 Cilt. Ḳahire: Mektebe-tu’l-Ḳudsî, 1414/1994.

İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekr ʿAbdullâh b. Muhammed b. Ebî Şeybe İbrâhîm ʿAbsî Kûfî (ö. 235/849).

(27)

Muṡannef. Thk. Kemâl Yûsuf el-Ḥût. 7 Cilt. Riyâḍ:

Mektebetü’r-Rüşd, 1409/1988.

İbn Ḥacer, Ebû’l-Faḍl Aḥmed b. ʿAlî b. Muḥammed b. Aḥmed el-ʿAsḳalânî. el-İṡâbe fî Temyîzi’ṡ-Ṡaḥâbe. Thk. ʿÂdil Aḥmed ʿAbdulmevcûd ve ʿAlî Muḥammed Muʿavvaḍ. 2. Bs, 8 Cilt. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1415/1994.

İbn Hişâm, Ebû Muḥammed ʿAbdulmelik b. Hişâm b. Eyyûb el-Ḥimyerî. es-Sîretü’n-Nebevîyye. Thk. Muṡṭafâ es-Saḳḳâ v.dğr. 2. Bs, 2 Cilt. Mıṡır: Mustafa el-Babî el-Halebî, 1375/1955.

İbn Manẓûr, Ebü’l-Faḍl Muḥammed b. Mükerrem b. ʿAlî Cemâluddîn b. Manẓûr er-Ruveyfiʿî. Lisânü’l-ʿArab. 15 Cilt. Beyrût: Dâru Ṡâdır, 1414/1993.

Kandemir, M. Yaşar. “Muhammed”. Türkiye Diyanet

Vak-fı İslâm Ansiklopedisi. 30: 423-428. İstanbul: TDV

Yayınları, 2005.

Küçükaşçı, Mustafa Sabri. “Mut‘im b. Adî”. Türkiye

Diya-net Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 31: 402. İstanbul: TDV

Yayınları, 2006.

Müslim, Ebü’l-Ḥüseyn Müslim b. Ḥaccâc b. Müslim el-Ḳuşeyrî. el-Müsnedü’s-Ṡaḥîhü’l-Muḥtaṡar bi

Naḳli’l-ʿAdl ʿani’l-Naḳli’l-ʿAdl ilâ Resûlillâh. Thk. Muḥammed Fuâd

ʿAbdulbâḳî. 5 Cilt. Beyrut: Dâru ʾİḥyâi’t-Turâŝi’l-ʿArabî, 1373/1954.

Sabuncu, Ömer. “Hatice bt. Huveylid”. Müminlerin

An-neleri. Ed. Adnan Demircan - Ömer Sabuncu. 1. Bs.

(28)

Sabuncu, Ömer. Son Peygambere İlk İnanan İnsan

Mü-minlerin Annesi Hz. Hatice. 7. Bs. İstanbul:

Semer-kand Yayıncılık, 2018.

Severcan, Şefaettin. “Hz. Muhammed’in (sas) İnsanî İlişki-leri”. Hz. Peygamber (sas)’in Beşeri Münasebetleri

Temel Hak ve Hürriyetler. Ed. Adnan Demircan. 1.

Bs. İstanbul: Siyer Yayınları, 2015.

Süyûṭî, Ebü’l-Fazl Celâlüddîn ʿAbdurraḥmân b. Ebî Bekr b. Muhammed el-Hudayrî es-Süyûtî eş-Şâfiî.

Câmiʿü’l-Eḥâdîŝ. 13 Cilt. t.y.

Ṭaberânî, Ebü’l-Ḳâsım Süleymân b. Aḥmed b. Eyyûb.

el-Muʿcemü’l-Kebîr. Thk. Ḥamdî b. ʿAbdulmecîd

es-Selefî. 2. Bs, 25 Cilt. Riyâḍ: Dâru İhyâi’t-Türâŝi’l-ʿArabî, 1404/1983.

Zebîdî, Ebü’l-Abbâs Zeynüddîn (Şihâbüddîn) Ahmed b. Ahmed b. Abdillatîf eş-Şercî. Sahîh-î Buhârî

Muhtasa-rı Tecrîd-i Sarîh Tercümesi ve Şerhi. Trc. Ahmed

Naim, Kâmil Miras. 13. Bs, 8 Cilt. İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2018.

Referanslar

Benzer Belgeler

Muhammed Mustafa’nın (s.a.s.) kutlu doğumunu idrak ederken bugün bir kere daha onun ümmeti olmakla her zaman şerefyâb olan bizler, bütün insanlık için en güzel örnek

sözcüğünü kullanmıştır. Halbuki phlebotomy kelimesinin manası damardan kan alma yani “fasd”dır. Dolayısıyla yazarın iki farklı kavramı birbirine karıştırdığı

Kaynak: Koç, Din Eğitiminde Etkili İletişim; Köylü, Psiko-Sosyal Açıdan Dinî İletişi; Hasan Tutar vd., Genel İletişim, Kavramlar ve Modeller (Ankara: Seçkin

13 Allah’ın varlığı hakkında (O’nu kim yarattı? Nasıl oluştu? vb) 11 Allah'ın varlığının kanıtının olup olmadığı hakkında (Somut delil) 11 Cinlerin musallat olup

6 Bu ayette ifade edilen “nazar” eyleminin eğitsel açıdan taşıdığı değere dair ayrıntılı bilgi için bkz.. peygamber haricindeki kişilerin söz

dınları kapsayacak şekilde kullaruldığı halde seby erkekler hak- kında kullarulmaz. İslam hukuk kaynaklarında da bu iki kelime an- lam farkları muhafaza edilerek

Gençlerin zararlı akımlardan kendilerini korumaları ve bu dünyada mutlu ve huzurlu bir hayat sürüp ahirette ebedi kurtuluşa erişebilmeleri için ibadet

lik kazanmalarına yardımcı olmak, eğitim ve öğretimleriyle ilgilen- mek, öz evlatlar için reva görülenleri yetimler için de reva görmek olarak ifade edilebilir. İyi bir