• Sonuç bulunamadı

Turistlerin Kişilik Özelliklerinin Satın Alma Davranışlarına Etkisi: Yerli Turistler Üzerine Bir Araştırma

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Turistlerin Kişilik Özelliklerinin Satın Alma Davranışlarına Etkisi: Yerli Turistler Üzerine Bir Araştırma"

Copied!
156
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

TURİSTLERİN KİŞİLİK ÖZELLİKLERİNİN SATIN ALMA

DAVRANIŞLARINA ETKİSİ: YERLİ TURİSTLER ÜZERİNE BİR

ARAŞTIRMA

AYLİN NALÇACI İKİZ

DOKTORA TEZİ

TURİZM İŞLETMECİLİĞİ ANA BİLİM DALI

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

(3)

i

TELİF HAKKI VE TEZ FOTOKOPİ İZİN FORMU

Bu tezin tüm hakları saklıdır. Kaynak göstermek koşuluyla tezin teslim tarihinden itibaren 6 (altı) ay sonra tezden fotokopi çekilebilir.

YAZARIN

Adı : AYLİN

Soyadı : NALÇACI İKİZ

Bölümü : TURİZM İŞLETMECİLİĞİ EĞİTİMİ

İmza :

Teslim Tarihi : 28/07/2016

TEZİN

Türkçe Adı :TURİSTLERİN KİŞİLİK ÖZELLİKLERİNİN SATIN ALMA DAVRANIŞLARINA ETKİSİ: YERLİ TURİSTLER ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA

İngilizce Adı :THE EFFECTS OF PERSONALITY TRAITS OF TOURISTS ON BUYING BEHAVIOURS: A STUDY ON DOMESTIC TOURISTS

(4)

ii

ETİK İLKELERE UYGUNLUK BEYANI

Tez yazma sürecinde bilimsel ve etik ilkelere uyduğumu, yararlandığım tüm kaynakları kaynak gösterme ilkelerine uygun olarak kaynakçada belirttiğimi ve bu bölümler dışındaki tüm ifadelerin şahsıma ait olduğunu beyan ederim.

Yazar Adı Soyadı: Aylin NALÇACI İKİZ İmza:

(5)

iii

JÜRİ ONAY SAYFASI

Aylin NALÇACI İKİZ tarafından hazırlanan “Turistlerin Kişilik Özelliklerinin Satın Alma Davranışlarına Etkisi: Yerli Turistler Üzerine Bir Araştırma” adlı tez çalışması aşağıdaki jüri tarafından oy birliği / oy çokluğu ile Gazi Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Anabilim Dalı’nda Doktora tezi olarak kabul edilmiştir.

Danışman: Prof. Dr. Mehmet YEŞİLTAŞ

İşletme Anabilim Dalı, Selahaddin Eyyubi Üniversitesi ………. Başkan: Prof. Dr. Dilaver TENGİLİMOĞLU

İşletme Anabilim Dalı, Atılım Üniversitesi ……….

Üye: Doç. Dr. Ahmet TAYFUN

Turizm İşletmeciliği Anabilim Dalı, Gazi Üniversitesi ………. Üye: Doç. Dr. Güler SAĞLAM ARI

Uluslararası Ticaret Anabilim Dalı, Gazi Üniversitesi ………. Üye: Doç. Dr. S. Gül GÜNEŞ

Turizm İşletmeciliği Anabilim Dalı, Atılım Üniversitesi ………. Tez Savunma Tarihi: 21/ 07/2016

Bu tezin Turizm İşletmeciliği Eğitimi Anabilim Dalı’nda Doktora tezi olması için şartları yerine getirdiğini onaylıyorum.

Prof. Dr. Ülkü ESER ÜNALDI Eğitim Bilimleri Enstitüsü Müdür V.

(6)

iv

Işığıma

(7)

v

TURİSTLERİN KİŞİLİK ÖZELLİKLERİNİN SATIN ALMA

DAVRANIŞLARINA ETKİSİ: YERLİ TURİSTLER ÜZERİNE BİR

ARAŞTIRMA

(Doktora Tezi)

Aylin NALÇACI İKİZ

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

Temmuz, 2016

ÖZ

Bu çalışmanın amacı; yerli turistlerin farklı kişilik özelliklerinin satın alma karar süreci aşamalarında etkisinin incelenmesi ve yerli turistlerin turistik tercihlerinin bir analizinin yapılmasıdır. Araştırma anketi, 2015 yılında Türkiye’de bulunan otel işletmelerinde en az bir gece konaklama yapmış, 18 yaş üstü yerli turistler üzerinde uygulanmıştır. Araştırma kapsamında katılımcılar kartopu örnekleme yöntemi ile belirlenmiş ve toplamda 402 yerli turiste ulaşılmıştır. Çalışmanın amacına bağlı olarak, yerli turistlerin kişilik özellikleri beş faktör kişilik envanteri ile ölçülmüş ve tüketici satın alma karar sürecini oluşturan beş aşama üzerinde (ihtiyacın belirlenmesi, bilgi arama, alternatiflerin değerlendirilmesi, satın alma, satın alma sonrası davranışlar) kişilik farklılıklarının etkisinin olup olmadığı SPSS istatistik programı ile analiz edilmiştir. Ayrıca yerli turistlerin araştırma ifadelerine verdikleri yanıtlar doğrultusunda genel turistik tercihleri belirlenmiştir. Sayısal ve yüzdesel dağılımlar incelendiğinde, katılımcıların en çok tercih ettikleri tatil döneminin temmuz-ağustos ayları, bir yıl içinde tatile çıkma sıklıklarının bir kez olduğu ve tatil süresinin 5-9 gün arası olduğu belirlenmiştir. Ayrıca katılımcıların, tatil satın alma kararlarını en az 1 ay önceden verdiği, tercih ettikleri otel sınıfının 4-5 yıldızlı oteller olduğu ve tercih ettikleri turizm türünün deniz turizmi olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

(8)

vi

Varyans (ANOVA) analizi sonuçlarına göre, yerli turistlerin farklı kişilik özelliklerinin satın alma karar sürecinin ilk dört aşamasında bir farklılığa neden olmadığı belirlenmiş, fakat satın alma karar sürecin son aşaması olan satın alma sonrası davranışlar (memnuniyet) aşamasında farklılığa neden olduğu tespit edilmiştir. Yapılan çoklu karşılaştırma analizleri sonucunda bu farklılığın kişiliğin dışa dönüklük ve nevrotiklik boyutlarında ortaya çıktığı belirlenmiştir. Araştırma ifadelerinin aritmetik ortalamaları incelendiğinde, motivasyonel faktörlerden dinlenme/rahatlama isteği yerli turistleri güdüleyen en önemli itici faktör olurken, işletmenin emniyetli ve güvenli olması turistleri etkileyen en önemli çekici faktör olmuştur. Bilgi arama aşamasında, yerli turistlerin başvurduğu en önemli kaynak internet olurken, turizm danışma büroları en düşük ortalamaya sahip bilgi kaynağı olmuştur. Katılımcıların alternatifleri değerlendirirken o an içinde bulundukları psikososyal, kişisel ve ekonomik şartları göz önünde bulundurdukları belirlenmiştir. Tatil deneyimi aşaması ile ilgili ifadelerde yerli turistlerin tatil için harcadıkları zaman ve emeğin karşılığını aldıklarını düşündükleri ve satın alma sonrasında memnuniyet oranlarına bağlı olarak tatillerini geçirdikleri işletmeyi çevrelerine tavsiye ettikleri sonucuna ulaşılmıştır. Ki-kare analizi sonuçlarına göre, yerli turistlerin tatillerinde tercih ettikleri dönem, tatil geçirme süresi, tatil satın alma kararını verme süresi, tatile ayırdıkları bütçe, tatili satın aldıkları yer ve tercih ettikleri otel sınıfı dağılımlarının benzer olduğu görülmüştür. Buna karşın, katılımcıların kişilik tiplerinin, bir yıl içinde tatile çıkma sıklıkları ve tercih ettikleri turizm türleri üzerinde etkili olduğu görülmüştür. Kişilik tipleri arasında, sorumlu kişilik tipine sahip turistlerden tatile çıkma sıklığı 1 kez olanların, dışa dönük kişilik tipine sahip turistlere göre anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Ayrıca, tatile çıkma sıklıkları 3 kez olan katılımcılarda ise deneyime açıklık kişilik tipine sahip kişilerin uyumlulara göre anlamlı düzeyde fazla olduğu belirlenmiştir. Deneyime açıklık ve dışa dönüklük boyutlarına dâhil olan katılımcıların turizm türlerinden deniz turizmini tercih edenlerin nevrotiklik boyutuna dâhil olan katılımcılara göre anlamlı düzeyde yüksek olduğu gözlenmiştir. Çalışmanın son bölümünde, elde edilen veriler doğrultusunda sonuç ve öneriler ortaya konulmuştur. Ulaşılan bulguların gelecek yıllarda yapılması düşünülen çalışmalara ışık tutacağı, tüketici davranışları ve beş faktör kişilik özellikleri ile ilgili literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Ayrıca bu çalışmanın, turizm sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin tüketici satın alma karar süreci davranışlarını daha iyi analiz edebilmeleri, bu sürecin her aşamasında farklı kişilik tiplerinin etkilerini gözlemleyerek tüketicilerin satın alma davranışlarını yöneltebilmeleri ve satın alma sonrasında tüketici memnuniyetini sağlayabilmeleri açısından faydalı olacağı düşünülmektedir.

Anahtar Kelimeler :Tüketici Davranışları, Satın Alma Karar Süreci, Beş Faktör Kişilik Özellikleri, Yerli Turistler.

Sayfa Adedi :155

(9)

vii

THE EFFECTS OF PERSONALITY TRAITS OF TOURISTS ON

BUYING BEHAVIOURS: A STUDY ON DOMESTIC TOURISTS

(PH. D Thesis)

Aylin NALÇACI İKİZ

GAZI UNIVERSITY

GRADUATE SCHOOL OF EDUCATIONAL SCIENCES

July, 2016

ABSTRACT

The objectives of this study are to investigate the effects of different personality traits of domestic tourists on their decision making in buying behaviours and to do analysis of the touristic choices of domestic tourists. The questionnaire was conducted in 2015 on domestic tourists over the age of 18 who had stayed for at least one night in hotels around Turkey. The participants were determined by using snowball sampling method, through which a total of 402 domestic tourists were reached. In consonance with the objective of the study, personality traits of domestic tourists were measured with the five factor personality inventory, and whether different personality traits had an effect on the five basic stages that constitute the consumers’ buying behaviour (need recognition, information search, evaluating alternatives, buying, and post-purchase behaviour) was analysed through SPSS statistics software. Furthermore, general touristic choices of domestic tourists were also determined according to their answers to the questions in the survey. According to the numerical and percentage distribution of the answers, the participants were found to prefer July – August as their favourite month for vacation. The frequency of their annual vacation was found to be once a year, and the usual duration for vacation was found to be 5 to 9 days. Moreover, it was concluded that the participants make the decision to go on a vacation at least 1 more before leaving for it, usually prefer 4

(10)

viii

or 5 star hotels and opt for sea tourism. According to ANOVA analysis results, personality traits of domestic tourists were not found to create a difference on the first four stages of decision-making, yet they were found to have a differential effect on the last stage of post-purchase behaviours (satisfaction.) This difference was found to emerge from neuroticism and extraversion according to multiple comparison analyses. Taking the arithmetic mean of the survey expressions into account, the most important motivational driving factor for domestic tourists was found to be the desire to rest and relax, while safety and security of the facilities were found to be the most important attractive factors. For the stage of information search, the most important source for domestic tourists was found to be the internet, while tourist information centres were found to be the least used. It was concluded that, while the participants evaluate alternatives, they take the psychosocial, personal and economic conditions that they are in at that moment into account. According to the answers and expressions within the vacation experience stage, domestic tourists were found to conclude that they have got their time and effort’s worth; and they were found to suggest their preferred touristic facility to those around them in parallel with their post-purchase satisfaction levels. As per the chi square analysis results, the distribution of preferred vacation season, vacation duration, decision-making duration, budget for vacation, where they buy vacation from and their preferred hotel class are similar. However, personality types of participants were found to have an effect on their annual frequency of going on a vacation as well as their preferred tourism types. Among the personality types, the number of conscientiousness-personality-type tourists who go on a vacation once a year was found to be significantly higher than the number of extraversion-type tourists. Furthermore, among the tourists who go on a vacation three times a year, the number of those who are opennness to experiences was significantly higher than those who have agreeableness-type personalities. It was also observed that the number of participants (who preferred sea tourism) belonging to the openness-to-experiences and extraversion traits was significantly higher than those who belonged to the neuroticism trait. Conclusions and suggestions were provided in accordance with the data obtained from the survey in the final part of the research. The findings are hoped to provide an insight for future studies and to contribute to the literature relevant to consumer behaviours and five factor personality traits. Moreover, this study is hoped to be beneficial for facilities operating within the tourism sector to better analyse consumer decision making process, to shape consumer purchase behaviour patterns by observing the effects of different personality types, and to provide post-purchase customer satisfaction.

Key Words :Consumer Behavior, Buying Decision Process, Five Factor Personality Traits, Domestic Tourists.

Page Number : 155

(11)

ix

İÇİNDEKİLER

TELİF HAKKI VE TEZ FOTOKOPİ İZİN FORMU ... i

ETİK İLKELERE UYGUNLUK BEYANI ... ii

JÜRİ ONAY SAYFASI ... iii

ÖZ ... v

ABSTRACT ... vii

İÇİNDEKİLER ... ix

TABLOLAR LİSTESİ... xiv

ŞEKİLLER LİSTESİ ... xvi

BÖLÜM 1 ... 1

GİRİŞ ... 1

BÖLÜM 2 ... 5

KİŞİLİK ... 5

2.1. Kişilik Tanımları ... 5

2.2. Kişilik İle İlgili Kavramlar ve Tanımları ... 6

2.3. Kişiliğin Oluşmasında Etkili Olan Faktörler... 7

2.3.1. Kalıtımsal ve Bedensel Faktörler ... 7

2.3.2.Sosyo-Kültürel Faktörler ... 8

2.3.3.Aile Faktörü ... 8

(12)

x

2.3.5.Coğrafi ve Fiziki Faktörler ... 9

2.3.6.Diğer Faktörler ... 9

2.4. Kişilik Kuramları ... 10

2.4.1. Psikanalitik Yaklaşım: Freud’cu Kuram ... 11

2.4.1.1. Sigmund Freud (1856-1939) ... 11

2.4.1.1.1.Topografik Model ... 11

2.4.1.1.2.Yapısal Model ... 12

2.4.1.1.3. Savunma Mekanizmaları ... 13

2.4.1.1.4. Psikoseksüel Gelişim Dönemleri ... 15

2.4.2.Psikanalitik Yaklaşım: Yeni Freud’cu Kuram ... 17

2.4.2.1. Alfred Adler (1870-1937) ... 17

2.4.2.2. Carl Gustav Jung (1875-1961) ... 20

2.4.2.3. Erik Homburger Erikson (1902-1994) ... 22

2.4.2.3.1.Psikososyal Gelişim Evreleri ... 22

2.4.2.4. Karen Horney (1885-1952) ... 25

2.4.2.5. Hanry Stack Sullivan (1892-1949) ... 26

2.4.2.6. Erich Fromm (1900-1980) ... 27

2.4.3.Ayırıcı Özellik Yaklaşımı ... 28

2.4.3.1.Gordon Allport (1897-1967) ... 29

2.4.3.2. Henry Murray (1893-1988) ... 30

2.4.3.3. Raymond B. Cattell (1905-1998) ... 31

2.4.4.Biyolojik Yaklaşım ... 32

2.4.4.1. Hans Jurgen Eysenck (1916-1997) ... 32

2.4.5.İnsancıl Yaklaşım ... 33

2.4.5.1. Carl Ransom Rogers (1902-1987) ... 33

(13)

xi

2.4.6.Davranışsal/Sosyal Öğrenme Yaklaşımı ... 36

2.4.6.1.Davranışsal Yaklaşım ... 36

2.4.6.1.1.John Broadus Watson (1878-1958)... 37

2.4.6.1.2.Burrhus Frederick Skinner (1904-1990) ... 37

2.4.6.2.Sosyal Öğrenme Kuramı ... 39

2.4.6.2.1. Julian Rotter (1916-2014) ... 39

2.4.6.2.2. Albert Bandura (1925-…) ... 40

2.4.7.Bilişsel Yaklaşım ... 42

2.4.7.1.George Alexander Kelly (1905-1967) ... 43

2.5. Kişilik Değerlendirmesi ... 44

2.5.1.Gözlem Yöntemleri ... 44

2.5.2.Kişilik Envanterleri ... 44

2.5.2.1. Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri (MMPI) ... 45

2.5.2.2. Edwards Kişisel Tercih Testi (EPPS) ... 46

2.5.2.3. Sıfat Tarama Listesi (ACL)... 46

2.5.2.4. Kaliforniya Psikolojik Envanteri (CPI) ... 46

2.5.2.5. 16 Faktörlü Kişilik Envanteri (16 PF) ... 47

2.5.2.6. Eysenck Kişilik Envanteri (EPI) ... 47

2.5.2.7. Myers-Briggs Kişilik Tipi Belirleme Envanteri (MBTI) ... 47

2.5.2.8. Büyük Beşli Kişilik Envanteri (BFI) ... 48

2.5.3.Projektif Teknikler ... 51

2.5.3.1. Rorschach Testi ... 51

2.5.3.2. Tematik Algı Testi ... 51

BÖLÜM 3 ... 53

TÜKETİCİ DAVRANIŞLARI ... 53

(14)

xii

3.2. Satın Alma Davranışlarını Belirleyen Faktörler ... 54

3.2.1. Kültürel Faktörler ... 54 3.2.1.1. Kültür ... 54 3.2.1.2. Alt Kültür ... 55 3.2.1.3. Sosyal Sınıflar ... 55 3.2.2. Sosyal Faktörler ... 55 3.2.2.1. Referans Grupları ... 55 3.2.2.2. Aile ... 57 3.2.2.3. Statüler ve Roller ... 58 3.2.3. Kişisel Faktörler ... 58 3.2.3.1. Yaş... 58 3.2.3.2. Kişilik ve Benlik ... 59

3.2.3.3. Yaşam Tarzı ve Meslek ... 59

3.2.3.4. Ekonomik Durum ... 60 3.2.4. Psikolojik Faktörler ... 61 3.2.4.1. Motivasyon ... 61 3.2.4.2. Algılama ... 62 3.2.4.3. Öğrenme ... 63 3.2.4.4. İnanç ve Tutumlar ... 64

3.3. Turizmde Satın Alma Karar Süreci ... 65

3.3.1. İhtiyacın Ortaya Çıkması ... 66

3.3.2. Bilgi Arama ... 68

3.3.3. Alternatifleri Değerlendirme ... 70

3.3.4. Satın Alma Kararı ... 71

(15)

xiii

BÖLÜM 4 ... 77

YÖNTEM... 77

4.1. Araştırmanın Yöntemi ... 77

4.1.1. Araştırmanın Önemi ve Amacı ... 77

4.1.2.Araştırmanın Hipotezleri ... 80

4.1.3. Araştırmanın Varsayımları ... 80

4.1.4. Araştırmanın Sınırlılıkları ... 81

4.1.5. Araştırmanın Modeli ... 81

4.1.6. Araştırmanın Evren ve Örneklemi ... 82

4.1.7. Araştırmada Kullanılan Ölçme Araçları ... 83

4.1.8. Veri Toplama Yöntemi ... 85

4.1.9. Veri Analizi ... 86

4.2. Analiz ve Bulgular ... 86

4.2.1. Güvenirlik ve Geçerlik ... 86

4.2.1.1. Beş Faktör Kişilik Envanteri ... 86

4.2.1.2. Satın Alma Karar Süreci Davranışları Ölçeği ... 88

4.2.2. Sayısal ve Yüzdesel Dağılım... 90

4.2.3. Farklı Kişilik Tipleri Bakımından Tatil Satın Alma Karar Sürecinin Aşamalarının Analizi ... 95

4.3. Sonuç ve Öneriler ... 106

KAYNAKLAR ... 113

EKLER... 132

(16)

xiv

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1. MMPI’ın On Klinik Ölçeği ... 45

Tablo 2. Motivasyon İle İlgili Geliştirilen Teoriler ... 62

Tablo 3: Tatil Motivasyonları ... 68

Tablo 4. Satın Alma Sonrası Tüketicilerin Tatmin Olma ve Tatmin Olmama Durumlarına Göre Verdikleri Farklı Tepkiler ... 74

Tablo 5. Nicel Araştırma Yöntemlerinde Örneklem Büyüklüğü ... 83

Tablo 6. Kişilik Envanterinin Alt Boyutlarına Ait Güvenirlik Düzeyleri ... 87

Tablo 7. Beş Faktör Kişilik Envanterinin Güvenirlik Düzeyi ... 87

Tablo 8. Beş Faktör Kişilik Envanterinin Boyutlarına Ait Maddeler ... 88

Tablo 9. Satın Alma Karar Süreci Boyutları Güvenirlik Düzeyleri ... 88

Tablo 10. Satın Alma Karar Süreci Alt Boyutları Güvenirlik Düzeyleri ... 89

Tablo 11. Satın Alma Karar Süreci Boyutlarında Yer Alan Maddeler ... 90

Tablo 12. Katılımcıların Demografik Özelliklerine Göre Dağılımı ... 90

Tablo 13. Katılımcıların Tatil Tercihlerine İlişkin Özellikler 1 ... 92

Tablo 14. Katılımcıların Tatil Tercihlerine İlişkin Özellikler 2 ... 94

Tablo 15. Katılımcıların Kişilik Tipi Dağılımları ... 95

Tablo 16. Farklı Kişilik Tipleri Bakımından İhtiyacın Ortaya Çıkması (Tatil Motivasyonları) Aşamasının Analiz Sonuçları ... 96

(17)

xv

Tablo 17. Farklı Kişilik Tipleri Bakımından Tatil Motivasyonları Aşamasının Alt Boyutları

İle Analiz Sonuçları... 97

Tablo 18. Farklı Kişilik Tipleri Bakımından Bilgi Arama Aşamasının Analiz Sonuçları ... 97 Tablo 19. Farklı Kişilik Tipleri Bakımından Alternatifleri Değerlendirme Aşamasının

Analiz Sonuçları ... 98

Tablo 20. Farklı Kişilik Tipleri Bakımından Alternatifleri Değerlendirme Aşamasının Alt

Boyutları İle Analiz Sonuçları ... 99

Tablo 21. Farklı Kişilik Tipleri Bakımından Satın Alma (Tatil Deneyimi) Aşamasının

Analiz Sonuçları ... 100

Tablo 22. Farklı Kişilik Tipleri Bakımından Satın Alma Sonrası Deneyim Aşamasının

Analiz Sonuçları ... 100

Tablo 23. Farklı Kişilik Tipleri Bakımından Katılımcıların Tatil Satın Alma Bilgilerinin

Ki-Kare Testi İle Karşılaştırılması ... 101

Tablo 24. Farklı Kişilik Tipleri Bakımından Katılımcıların Satın Aldığı Tatil Özelliklerinin

Ki-Kare Testi İle Karşılaştırılması ... 102

Tablo 25. Katılımcıların Satın Alma Karar Sürecine İlişkin İfadelerinin Aritmetik

(18)

xvi

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1. Turistik satın alma kararlarında öncelik sırası. ... 66 Şekil 2. Alternatifleri değerlendirme ile satın alma kararı arasındaki aşamalar ... 72 Şekil 3. Satın alma sonrası tatminsizlik davranışları. ... 75

(19)

1

BÖLÜM 1

GİRİŞ

Pazarlamanın tarihsel gelişimine bakıldığında dünyadaki pek çok değişimle paralel olduğu görülmektedir. 1900’lü yıllarda bir disiplin olarak ortaya çıkan pazarlama bugüne varana dek ticari hayatın, pazar koşullarının, toplumsal ve teknolojik değişimlerin etkisi altında gelişim göstermiştir.

İlk ortaya çıktığı yıllarda üretim anlayışıyla kendini gösteren pazarlamada, üretilen her mal ve hizmetin kendi müşterisini ve piyasasını kendi bulduğu yani kendi talebini yarattığı görüşü yaygın olmasına rağmen, (Hacıoğlu, 1997, s.1) 1930-40’lı yıllarda müşterilerin en yüksek kalite, performans veya yeni özellikler teklif eden ürünleri tercih edecekleri düşüncesine odaklanan (Uygur, 2007, s.16) ürün anlayışı gelişim göstermiştir.

Satış yaklaşımı dönemi ise önceki dönemlere oranlara üretimin bollaştığı ve tüketimin arttığı dönemdir. İşletmeler bu dönemde tanıtma, reklam ve satış gücü araçlarını kullanarak satışlarını arttırmanın yollarını araştırmaya başlamışlardır (Kozak, 2012, s.5).

1950’li yıllara gelindiğinde işletmeler arası rekabet iyice artmış, teknolojik gelişmeler hızlanmıştır. Satış anlayışının müşterileri anlama konusunda yetersiz kalmasıyla ortaya pazarlama anlayışı çıkmıştır. Pazarlama anlayışının gelişimi ile birlikte tüketici, işletme faaliyetlerinin merkezinde yer almaya başlamıştır (Arslan, 2014, s.14). Tüketici tatminini sağlama düşüncesinin ön plana çıktığı bu yaklaşımda müşterilerin istek ve beklentilerinin belirlenmesi ve bu doğrultuda ürünler üretilmesi hedeflenmiştir.

(20)

2

Pazarlamada temel değişimin yaşandığı 1950’li yıllardan günümüze kadar pazarlamanın kapsamına toplumsal refah ve dünya refahı kavramları eklenmiş olsa da tüketici odaklı olma görüşü önemini hiç kaybetmemiştir. Tüketici odaklı olma ya da tüketiciye dönük tutum, tüketicilerin hangi mal ve hizmetleri tercih ettiklerini ve onları bu mal ve hizmetleri almaya iten nedenleri açıklamaya yardımcı olmaktadır.

Tüketici davranışlarının odak noktasında insan olduğu için oldukça karmaşıktır. Tüketici davranışları, ihtiyaçları, beklentileri ve istekleri karşılamaya yarayan mal ve hizmetler konusunda insanların nasıl davranışlar sergilediğini, satın alma kararını nasıl ve neden verdikleri ya da vermedikleri anlamına gelmektedir (Arslan, 2014, s.12). Tüketicileri bu davranışlara iten etkenleri açıklamak gerçekte zordur. Tüketicilerin satın aldıkları mal ve hizmetler yakından incelendiğinde bunların sadece fiziksel ihtiyaçtan ötürü satın alınmadıkları görülmektedir (İslamoğlu, 2012, s.110).

Tüketici davranışları, tüketicinin algı, güdü, öğrenme süreci, inanç ve tutum gibi psikolojik faktörlerin ve yaş, yaşam tarzı, meslek gibi kişisel faktörlerin olduğu kadar bireyin ait olduğu toplumun kültürü, sosyal sınıf, aile gibi sosyo-kültürel faktörlerin de etkisiyle ortaya çıkmaktadır (Uygur, 2007, s.164). Yani tüketiciler sadece fiziksel ve rasyonel değil aynı zamanda psikolojik ve sosyolojik faktörlerin etkisi ile de davranmaktadırlar.

Temel olarak tüketici davranışı denildiğinde, tüketicinin satın alma davranışı anlaşılmaktadır (Deniz, 2011, s. 246). Tüketici satın alma davranışının analizinde birçok faktörün etkisinin dikkate alınması doğru bir yaklaşımdır. Gerçekte tüketicinin satın alma davranışlarında, ürün ve hizmetleri değerlendirmelerinde ve satın alma kararlarında belleğindeki "karakutu" olarak değerlendirilen aşamada nasıl sonuca vardıklarının saptanması oldukça güçtür (Çetin, 2009, s.139).

Tüketicinin davranışlarını anlayabilme açısından, belki de en faydalı olabilecek fakat anlaşılması ve tüketimle ilişkisinin ortaya konması en zor olan kavramlardan biri kişiliktir (Dal, 2009, s.1). Kişilik, bireyi diğer bireylerden farklılaştıran özellikler bütünü olarak, bireyin tüm yaşantısına etki etmektedir. Bu nedenle, bireylerin aynı olaylar karşısında farklı davranışlar göstermesinin veya aynı sorunlar karşısında farklı çözümler geliştirmesinin temel nedenlerinden birinin sahip olduğu kişilik özelliklerinden kaynaklandığı söylenebilir (Erkuş & Tabak, 2009, s.216).

(21)

3

İnsan, kişiliği doğrultusunda içinde bulunduğu duruma uygun şekilde tepkiler verme becerisine sahiptir (İnanç & Yerlikaya, 2008, s.4). Bu nedenle, kişinin davranışlarında kişiliğine bağlı bir tutarlılık beklenmektedir.

Kişilik, “bireyin kendisinden kaynaklanan tutarlı davranış kalıpları ve kişilik içi süreçlerdir” (Burger, 2006, s.23). Schiffman’a göre (2008) kişilik, bireyin özelliklerini, fiziksel ve sosyal çevreye tepkilerini ve davranışlarını etkileyen benzersiz dinamik bir yapıdır (Mathai & Haridas, 2014, s,49). Kişilik, nispeten kalıcı olan, bireyin sosyal ve fiziksel çevreye uyumunu ve karşılıklı iletişimini etkileyen psikolojik özelliklerinin kümesidir. (Larsen & Buss, 2010, s.4).

Kişilik konusunda ortaya konan yaklaşımlar altı başlıkta incelenmektedir. Bunlar: psikanalitik yaklaşım, ayırıcı özellik yaklaşımı, biyolojik yaklaşım, insancıl yaklaşım, davranışsal/ sosyal öğrenme yaklaşımı ve bilişsel yaklaşımdır. Her yaklaşım kişiliğin belirli yönlerini açıklamak için uygun veriler sağlasa da hiçbir yaklaşım diğerleri olmadan kişiliği açıklamak için yeterli olmamaktadır (Burger, 2006).

Kişilik özelliklerinin nasıl ölçülmesi gerektiği hakkında farklı teoriler vardır, ancak son yıllarda en popüler ve yaygın olarak kullanılan yaklaşım "Big Five" ya da diğer adıyla Beş Faktör Modelidir. Bu teorik çerçeve başlıca beş kişilik özelliği olduğunu varsaymaktadır: dışa dönüklük, deneyime açıklık, uyumluluk, sorumluluk, nevrotiklik (duygusal istikrarsızlık- duygusallık). Dışadönük kişilerin sosyal ve maddi dünyaya enerjik bir yaklaşımları vardır ve dışadönüklük, sosyallik, aktivite, atılganlık ve pozitif duygusallık gibi özellikleri içermektedir (John & Srivastava, 1999, s. 30). Deneyim Açıklık "bireyin zihinsel ve deneyimsel yaşamının genişlik, derinlik, özgünlük ve karmaşıklığı" olarak tanımlanmaktadır (John & Srivastava, 1999, s.30). Bu, ne kendi görüşlerinde ne de diğerlerinden beklentilerinde katı olmayan insanları tarif etmektedir (Mondak’tan aktaran Mathai & Haridas, 2014). Deneyime ve gelişime açık bireyler, akıllı, entelektüel ve yaratıcıdırlar. Uyumluluk boyutu ise, tevazu, güven, yumuşak huyluluk, fedakârlık ve işbirliğine yatkınlık gibi özellikleri içermektedir. Sorumluluk, dördüncü kişilik boyutudur ve görevlere öncelik verme, organize etme, planlama, kurallara uyma, harekete geçmeden önce düşünme gibi hedefe yönelik davranışlar ile tarif edilmektedir. Sorumlu bireyler dakik, güvenilir ve düzenlidirler. Son kişilik boyutu olan nevrotiklik ise, psikolojik sıkıntı ve duygusal istikrarsızlık yaşamaya eğilimli bireyleri temsil etmektedir (Costa & McCrae,1992). Duygusal istikrarsız bireyler kendilerini kolayca endişeli, sinirli, üzgün ve

(22)

4

gergin hissetmektedirler. Beş faktör kişilik modeli, tüm özellik taksonomilerinin içinde en büyük uzlaşmayı sağlamayı başardığı için oldukça fazla araştırmada kişisel farklılıkları açıklamak için kullanılmıştır (Degrauwe, 2012, s.133).

Kişilik bir insandan diğerine açıkça farklılık gösterir. Her bireyin satın alma davranışını etkileyen ayrı bir kişiliği vardır. Tüketicinin sahip olduğu kişilik özellikleri ürün ve marka seçiminde, mal ve hizmetlerin satın alınma kararının verilme sürecinde önemli rol oynamaktadır (Arslan, 2014, s.61). Kişilik tiplerinin doğru olarak sınıflandırılması koşuluyla kişilik tüketici davranışlarını analiz etmede yararlı olmaktadır (Kotler, 2000, s.93).

Araştırma 4 bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm giriş bölümüne ayrılmıştır. İkinci bölümde kişilik kavramına ait tanımlara, kişiliğin oluşmasında etkili olan faktörler, kişilik kuramları ve kişiliğin değerlendirilmesine ilişkin bilgilere yer verilmiştir. Üçüncü bölümde, satın alma davranışları, satın alma davranışlarını etkileyen faktörler ve satın alma karar süreci açıklanmıştır. Araştırmanın son bölümünde ise araştırmanın yöntemi, veri analizleri, bulgular, sonuçlar yer almaktadır.

(23)

5

BÖLÜM 2

KİŞİLİK

2.1. Kişilik Tanımları

Batı dillerinde personality, personalität ve personnalité olarak kullanılan kişilik (İlal, 2001, s.195) anlamındaki kelimenin aslının, Latince “persona” kelimesinden geldiği ileri sürülmektedir. Ayrıca, eski Yunan ve Roma tiyatrolarında oyuncuların kullandığı maskelere de “Persona” (Yüksel, 2006, s.56) adı verilmekteydi. Oyuncular rollerine uygun maskeleri takarak canlandırdıkları kişiler arasındaki farklılıkları anlatmaktaydılar (Eroğlu, 2000, s.138).

Kişilik, psikolojinin en temel konularından biri olmasına rağmen psikologlar kişiliğin tam bir tanımı üzerinde anlaşmaya varamamışlar ve kişiliği birçok şekilde tanımlamışlardır (R.L. Atkinson, Atkinson & Hilgard, 1995, s.523). Kişiliğin farklı tanımların yapılması, kişiliğin oluşumunu etkileyen birçok faktörün farklı yönlerine ağırlık verilerek incelenmesinden kaynaklanmaktadır (Doğan, 1999, s.137). Ancak kişilik ile ilgili yapılan tanımlarda iki temel kavram dikkat çekmektedir (Gerrig&Zimbardo, 2013, s.407). Birincisi bireyin çoğunlukla yaptığı ya da en belirgin davranışlarını temsil ettiği için ‘eşsizliği’, diğeri ise, bireyi diğer bireylerden ayırdığı için ‘ayırt ediciliğidir’ (Morgan, 2011, s.286). Bugüne dek yapılan kişilik tanımlarından bazılarına aşağıda yer verilmektedir.

Fromm’a göre kişilik, “bir bireyin karakteristik, bireyi benzersiz kılan kalıtsal ve edinsel psişik niteliklerinin toplamıdır” (Allen, 2003, s.185).

(24)

6

Kişilik, “kişinin kendine göre bir ayrılığının, belirgin özelliklerinin olması durumudur, kişinin kendine özgülüklerinin bir bileşimidir” (Köroğlu, 2011, s.3).

Kişilik, “insanın biyolojik ve ruhsal yapılarının, davranış biçimlerinin, ilgi, tutum, yetenek ve becerilerinin bir arada, en karakteristik biçimde bütünleşmesidir” (İlal, 2001, s.195). Cüceloğlu kişiliği, “bireyin iç ve dış çevresiyle kurduğu, diğer bireylerden ayırt edici, tutarlı ve yapılaşmış ilişki biçimidir” şeklinde tanımlamıştır (Cüceloğlu, 1999, s.404). Doğan’a göre kişilik “bireyin içinde yaşadığı ortamda insanlarla kurduğu ilişkilerde gösterdiği tepkiler ve kendini ortaya koyma biçimidir” (Doğan, 1999, s.137).

Kişilik, “bireyi diğerlerinden ayıran, bireye özgü, tutarlı ve yapılaşmış özellikler bütünüdür” (İnanç & Yerlikaya, 2008, s.3).

Eroğlu’na göre kişilik, “zamanın insanlara birer biyolojik ve sosyal özellikler olarak yüklediği ve belirli bir zaman içerisinde de sürekliğini koruyan psikolojik davranışlarındaki (düşünceler, duygular ve eylemlerdeki) farklılıkların ve ortaklıkların hepsini belirleyen eğilim ve karakterlerin tamamına verilen addır” (Eroğlu, 2000, s.138). Kişilik, “insanların diğerlerini nasıl etkilediklerini, kendilerini nasıl gördüklerini ve değerlendirdiklerini, dış ve iç ölçülebilir özelliklerinin neler olduğunu ve birey-durum etkileşiminin nasıl gerçekleştiğini açıklayan bir terimdir” (Yüksel, 2006, s.56).

Allport’a göre, “bireyin davranış ve düşünce karakteristiklerini belirleyen bütün psikolojik ve fiziksel sistemlerin oluşturduğu dinamik organizma kişilik denilen fenomeni meydana getirmektedir” (Karakaya, 2008, s.50).

2.2. Kişilik İle İlgili Kavramlar ve Tanımları

Günlük konuşmalarda kişiliğin yerine birçok farklı kavram kullanılmaktadır. Bunlar tam olarak kişiliği karşılamamalarına rağmen tamamen kişilikten uzak da değillerdir. Hatta bazıları kişiliğin temel katmanlarını oluşturmaktadırlar. Bu katmanlar, mizaç (huy), karakter ve yetenektir (Güney, 2000, s.262).

Bireylerin, duygusal tepkilerinin genel özellikleri mizaç ya da huy kelimeleri ile anlatılmaktadır. Bireyler birbirlerinden bu tepkilerinin değişikliği bakımından ayrılmaktadırlar. Bazıları, öfkeli, sinirli olabilirken, diğerleri neşeli, sakin ya da aceleci

(25)

7

olabilmektedir (Baymur, 2007, s.92). Psikologlar, mizacı tanımlarken duyguların süreklilik gösterip göstermediği, zaman içinde değişip değişmediği ile ilgilenmektedirler. Mizaç, bireyin duygusal denge durumunu ifade eden (Güney, 2000, s.267), doğuştan gelen, değişmeyen özelliklerinin bütünüdür (Baymur, 2007, s.92).

Karakter, “kişiliğin sürekli, tutarlı, kalıplaşmış olan en belirgin özelliklerini göstermek için kullanılan bir kavramdır”. Kişilik kavramına göre daha dar kapsamlıdır (Doğan, 1999, s.137). Karakterin kişilikten en farklı yanı, karakter kelimesinin toplumda genellikle ahlaki özellikleri anlatmak için kullanılmış olmasıdır (Baymur, 2007, s.272). Davranışlarını, içinde bulunduğu toplumun kültürel, sosyal değerlerine ve ahlak kurallarına uyduran ve bu değerler ve kuralları benimseyenlere “karakterli” ifadesinin; buna karşılık, davranışlarını toplum değerlerine uydurmayan kişilere de “karaktersiz” ifadesinin kullandığı görülmektedir (Eroğlu, 2000, s.149).

Kişiliği oluşturan üçüncü katman yetenektir. Yetenek, “bireyin belirli ilişkileri kavrayabilme, analiz edebilme, çözümleyebilme, sonuçlandırma gibi zihinsel özellikleri ve bazı olguları gerçekleştirebilmesi şeklindeki bedensel özelliklerinin bütünüdür”. Yetenek sadece kişiliğin bir katmanı değil aynı zamanda kişiliğin biçimlenmesinde önemli bir etmendir (Güney, 2000, s.269). Yetenek ve yaratıcılık yönünden zayıf olan bireyler, zorluklar ve stres karşısında çöküntüye uğrayarak melankolik bir mizaç geliştirirken, yüksek yetenek ve zekâ sahibi bireyler problemleri çözme konusundaki isabetli karar alma güçlerinden dolayı neşeli bir mizaç geliştirme ihtimalleri yüksek olmaktadır (Eroğlu, 2000, s.150).

2.3. Kişiliğin Oluşmasında Etkili Olan Faktörler

Bireylerin toplum yaşamında, davranışlarına, düşüncelerine, hislerine, algılarına etki eden faktörlerin tümü kişiliğin oluşmasına etkili olan faktörlerdir (Güney, 2000, s.258). Bu faktörler altı başlıkta incelenmektedir.

2.3.1. Kalıtımsal ve Bedensel Faktörler

Bir canlının kendinden önceki, kan akrabalığı ilişkisi içinde bulunduğu kuşaklardan kendisine bazı özelliklerin geçmesi kalıtımdır (İlal, 2001, s.197). Kalıtımsal özellikler,

(26)

8

bireylerin kişiliklerinin belirlenmesinde oldukça önemlidir. Diğer bütün canlı türleri gibi insanlar da kendi türlerinin kalıtım özelliklerini taşırlar. Ancak, türün içinde yer alan kalıtımsal değişiklikler bireyler arası farklılıklara sebep olmaktadır. Böylece, her birey, kendi ailesine ait kalıtımsal özelliklerin yanında türüne özgü kalıtım özelliklerini de taşımaktadır (Eroğlu, 2000, s.140). Araştırmalar, erişkin ikizlere kişilik testleri uygulandığında, çift yumurta ikizlerine oranla tek yumurta ikizlerinin sorulara daha benzer yanıtlar verdiğini göstermiştir (Atkinson vd., 1995, s.525).

2.3.2.Sosyo-Kültürel Faktörler

Kişiliğin oluşmasında biyolojik etkenler belli rol oynayarak buna bağlı kişilik yapısı tipleri ve değişiklikleri oluştururken, doğumdan sonraki dönemde çevresel ve sosyal şartlar kişiliğin belirlenmesinde ve bireysel farklılıkların ortaya çıkmasına önemli rol oynar (İlal, 2001, s.197). İnsan içinde bulunduğu çevreyle ilişki kurmak ve etkileşimde bulunmak zorundadır. Bu etkileşimler, insana o toplumun değer yargılarını, yaşam biçimini, davranış biçimini, geleneklerini, üyelerinden beklentilerini öğretmektedir (Doğan, 1999, s.140). Sosyo-kültürel çevre olarak adlandırılan bu yapı kişilik gelişiminde bireyleri etkileyen en önemli faktörlerden biridir. Sosyo-kültürel çevre, temelde kişilik farklılıklarının meydana geleceği şekilde fertleri etkilemiş olsa bile genellikle birbirine benzer davranış kalıplarının ortaya çıkmasını da sağlayan önemli bir faktördür (Eroğlu, 2000, s.144).

2.3.3.Aile Faktörü

Aile, bireyin kişilik gelişiminde oldukça önemli bir yer tutar. Doğumdan itibaren ailenin yetiştirme tarzı ve aile içinde bireye verilen eğitim gelecekte oluşacak kişiliğin biçimlenmesinde etkili olur. Örneğin, demokratik bir ailede büyüyen çocuk gelecekte iş hayatında da büyük olasılıkla demokratik davranışlar gösterecektir (Yüksel, 2006, s.61). Çocuklar bazı tutum ve davranışları aile içinde öğrendiği gibi, örnek almayı da öğrenir. Anne ve babalarının dünya görüşlerini, olay ve insanlara bakış açılarını ve ahlaki değer yargılarını da benimserler (Güney, 2000, s.261).

(27)

9 2.3.4.Sosyal Yapı ve Sosyal Sınıf Faktörü

Ulusal kültür içerisinde çeşitli alt kültürler yer alabilir. Bu farklı alt kültürlerin bileşimi sosyal yapıyı oluşturur; sosyal yapı da bireyin kişiliğinin oluşmasına katkı sağlar. Sosyal yapı içerisinde de bireyin statüsü belirlenir (Yüksel, 2006, s.60). Statü, kişi ya da gruplara verilen saygınlık ya da “toplumsal onur” (Giddens, 2012, s.378) olarak tanımlanmakta ve kişinin sosyal yapı içerisindeki yerinin göstergesi olmaktadır. Sosyal sınıf belirleyicileri, özel davranış kuralları ortaya koymaktadır. Belirli bir sosyal yapı içinde bulunan bireyler birbirlerinden farklı gelişim ve eğitim şansına sahiptirler. Bu farklılık kişilik farklılıklarının oluşmasında önemli bir faktördür (Karakaya, 2013, s.13).

2.3.5.Coğrafi ve Fiziki Faktörler

Kişiliğin oluşmasında etkili olan bir diğer faktör de coğrafi ve fiziki faktörlerdir. Coğrafi çevre içerisinde iklimin, tabiat ve yaşanılan bölgenin fiziki şartlarının bireylerin kişilik özellikleri üzerinde belirgin etkileri vardır (Eroğlu, 2000, s.147). Örneğin, kıyı kesiminde yaşayan insanlarla kara bölgelerinde, çöllerde ya da dağlık yörelerde, ayrıca sıcak ve soğuk iklimlerde yaşayanların birbirinden az çok değişik kişilik yapıları olduğu bilinmektedir. Soğuk iklimlerde yaşayan insanların daha sert ve donuk mizaçlı, buna karşılık sıcak iklimlerde yaşayanların daha yumuşak mizaçlı oldukları konusunda genel bir kanı bulunmaktadır (İlal, 2001, s.200).

2.3.6.Diğer Faktörler

Kişiliğin oluşumunda oldukça önemli olan yukarıda açıklanan faktörlerin dışında daha başka, bilinen bilinmeyen, gözlenen gözlenemeyen ve ölçülebilen ölçülemeyen çeşitli faktörlerin, kişilik üzerindeki etkileri mevcuttur (Eroğlu, 2000, s.148). Bunlardan bazıları yetişkinler grubu ve kitle iletişim araçlarıdır.

İnsanların içinde bulundukları sosyal gruplarda yer alan yetişkinler kişiliğin oluşmasında etkisi olan faktörlerden birisidir. Sosyal hayatta insanlar, ideallerini belirlerken veya davranışlarını düzenlerken çevrelerinde de bulunan yetişkinlerden bazılarını kendilerine örnek alabilirler (Güney, 2000, s.262).

(28)

10

Kitle iletişim araçlarının da kişiliğin belirlenmesinde belirgin etkileri vardır. Kitle iletişim araçları her gün çok çeşitli mesajları insanlara iletmekte, onları etki altına almaktadır. Sürekli ileti yağmuru altında bireyin kişiliği de etkilenmektedir (Yüksel, 2006, s.61).

2.4. Kişilik Kuramları

İnsanın kendisini bütünüyle hiç birisinin dışına atamayacağı psikolojik ve sosyal çevreleri göz önüne alındığında, kişilik kavramının da farklı düşünce disiplinleri ya da bilgi alanları tarafından ele alınıp çözümlenebilecek bir sorun olma niteliği taşıdığının söylenmesi olanaklıdır (Urhan, 1998, s.9). İnsan, beden, düşünce, duygu ve inanç gibi değişik yönleri olan son derece karmaşık bir varlıktır. Bu yüzden insanı inceleyen psikologlar, birbirlerinden farklı kişilik kuramları geliştirirler (Cüceloğlu, 1999, s.406). Bu kuramların bazıları kişiliğin oluşum biçiminden, bazıları ise, kişiliğin görünüş biçiminden hareket ederek oluşturulmuştur (Güney, 2000, s.270).

Kişilik teorileri bireylerin kişiliklerinin yapısı ve işleyişi hakkında yapılan varsayımsal beyanlardır. Bunlar iki önemli amaca ulaşılmasına yarar: (1) kişiliğin yapısını, kaynağını ve bağlantısını anlama; (2) kişilik değerlendirmelerine dayalı olarak davranışları ve olayları tahmin edebilme (Gerrig & Zimbardo, 2013, s.407).

Burger (2006), birbirinden farklı birçok kişilik kuramının ortaya çıkmasını bir benzetmeyle açıklamaktadır:

Bir fille karşılaşan beş kör adamın her biri hayvanın ayrı bir parçasını

tutar ve birbirlerine filin nasıl bir hayvan olduğunu anlatmaya çalışırlar. Bacağı tutan kör adam fili uzun ve yuvarlak olarak tanımlar. Kulağı tutan, filin ince ve düz olduğunu söylerken, hortumunu tutan fili uzun ve ince olarak betimler. Kuyruğu tutan kör adam ile filin gövdesine dokunan kör adam ise bütünüyle başka tanımlar yaparlar fil için. Öykünün anlatmak istediği, her adamın hayvanın yalnızca bir bölümünü bildiğidir. Filin bunların dışında da özellikleri olduğu için, her adamın tarifi doğru ancak eksiktir.

Bir açıdan, kişiliği açıklamaya çalışan kuramlar da kör adamlara benzer. Yani her bir yaklaşım insan kişiliğinin önemli bir boyutunu doğru biçimde belirler ve inceler.

(29)

11

2.4.1. Psikanalitik Yaklaşım: Freud’cu Kuram

2.4.1.1.Sigmund Freud (1856-1939)

Kişiliğin oluşumu hakkında yıllarca fikir yürütülmüş olsa da bilinen ilk kişilik kuramcısı ancak 1800’lü yılların sonlarına doğru ortaya çıkmıştır. 1856 yılında Freiberg, Moravia da doğan Freud, öldüğü yıl olan 1939’a kadar yazdığı sayısız makaleyle önemli bir zihinsel hareketin önderi olmuş; yıllar boyunca psikologların, yazarların, anne babaların hatta sıradan insanların bile düşüncelerini etkilemiştir (Burger, 2006, s.71).

2.4.1.1.1.Topografik Model

Freud’a göre ruhsal yapı bilinç, bilinç öncesi ve bilinç dışı (bilinçaltı) olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Topografik model adı verilen bu yapıya göre kişilik, sözü edilen bu üç farkındalık seviyesinde işlev görmektedir (İnanç & Yerlikaya, 2008, s.19).

Bilinç: İnsanın kendisini ve çevresini anlamasını sağlayan anlıksal süreçlerin toplamıdır.

Ruhbiliminde bilinç terimi, “öznenin kendisini sezişi ya da kendinin farkına varışı” anlamında kullanılır (Sungur, 2007, s.170). Bilinç, bireyin farkında olduğu yaşantıları içeren düzeydir. Bireyin çevresinden ya da kendisinden gelen uyaranların farkında olduğu, tanıdığı, algıladığı yaşantılar bilinç düzeyinde yaşanır. Bireyler bu yaşantılara ait bilinçliliğini davranışlarıyla çevrelerine ifade ederler (Freud’un kişilik kuramları, 2014).

Bilinç öncesi: Bilinç öncesi bilinçaltının bir parçasıdır, fakat bilinç haline gelebilir. Freud’a

göre bilinç öncesi, bilinçdışı ve bilinç arasında köprü görevi görür. Bilinç dışı yaşantılar önce bilinç öncesine oradan da bilince çıkarılabilir. Belleğin erişilebilir bölümleri bilinç öncesinin parçalarıdır. Bilinç öncesi, işleyen bilincin bekleme sahası gibidir (Frager & Fadiman, 2005, s. 21).

Bilinç dışı (bilinçaltı): Ruh çözümleme kuramına göre, “kişinin bilinçli olarak ayırımına

varamadığı, bilinçli bir çaba ile bilinç alanına getiremediği anı, dürtü ya da isteklerin ruhsal niteliğidir” (Çetinkaya, 2007, s.7). Bilinçdışı ruhsal yapının en derin katmanıdır ve hatırlandığında birey açısından oldukça rahatsız edici olacağı için bastırılmış olan, farkında olunmayan korkulara, kabul göremez cinsel arzulara, mantık dışı işlere, vahşet yönelimlerine, utanç verici deneyimlere, bencilce isteklere, ahlakdışı dürtülere (Psikanalitik Yaklaşım, 2014) ve anılara ev sahipliği yapmaktadır (İnanç & Yerlikaya,

(30)

12

2008, s.19). Freud bilinçaltı malzemeye ulaşmak için rüya, yansıtıcı testler, serbest çağrışım, dil sürçmesi, hipnoz ve simgesel davranış tekniklerini kullanmıştır (Burger, 2006, s. 91-95).

2.4.1.1.2.Yapısal Model

Freud, topografik modelin insan kişiliğini açıklamada sınırlı olduğunun farkına varmış ve bu modele ek olarak “yapısal modeli” oluşturmuştur. Yapısal modelde kişiliği, benlik (ego), alt benlik (id) ve üst benlik (süperego) olarak ayırmaktadır (Burger, 2006, s.78).

Alt benlik (İd): İd, kişiliğin kökenini ve üç benliğin en temelini oluşturur. İd, bilinçli

farkındalığın ötesindedir. Freud’a zevk alma ve haz duyma ilkesi ile hareket eden idin istekleri bilinçdışıdır. Rahat yaşama ve tehlikelerden korunma gibi ilkel psikolojik ihtiyaçlar, seks ve açlık gibi fiziksel dürtüler de dâhil olmak üzere insanın doğuştan sahip olduğu her şeyi içermektedir (Frager & Fadiman, 2005, s.23).

Benlik (Ego): Ego, id’in dış dünyayla doğrudan etkileşiminin bir sonucu olarak

değişmesiyle oluşmuştur. Ego, libidinal enerjiyi düzenlemesi bakımından kişiliğin yöneticisidir. Böylece tatmin, gerçeklik talepleri ile uyum sağlamaktadır (Lapsley & Stey, 2011, s.1). Ego, gerçeklik ilkesine göre çalışır ve gerçek sorunları çözmesi gerekir (Friedman & Schustack, 2003, s.73). Ego, uygun koşullar sağlanana kadar, idi denetim altına alır. Bu şekilde, ani istekler söz konusu olduğunda uygun zamanda devreye girerek bireyin acı çekmesini engellemiş olur. Egonun bazı işlevleri bilinçte, bazıları da bilinç dışında gerçekleşir (Psikanalitik Yaklaşım, 2014) Ego, id ile süperego arasında kalmış bir cambaza benzetilebilir. Ego, bir yandan idi memnun etmeye çalışırken diğer yandan süper ego tarafından azarlanmaktan kaçınır (Ulusoy, 2005, s.127).

Üst benlik (Süperego): Kişiliğin üçüncü temel gücü olan süperego, kültür normlarını ve

standartlarını içeren toplumun temsilidir. Süperegonun, doğru ve yanlış konusunda toplumun değerleri ile ilişkili ahlak prensibine göre çalıştığı düşünülebilir. Süperegonun en önemli işlevi idin cinsel, saldırgan ve antisosyal içgüdülerinin kontrolüne yardımcı olmaktır. Süperego, ego gibi, idin ihtiyaçlarını giderir fakat süperego bu ihtiyaçları karşılamak yerine onları bastırmak için çalışmaktadır (Allen, 2003, s.25). İd, zevk peşinde faaliyet gösterirken ve ego gerçeklik ilkesine göre yönetilirken süperego, idealist hedefleri

(31)

13

ve mükemmelliği sürdürmek için ahlaki sansür ve vicdanı kullanır (Lapsley & Stey, 2011, s.1).

Freud, insan davranışının ‘Triebe’ denilen dürtüler ya da içgüdüler olarak da adlandırılan, kuvvetli iç güçler tarafından güdülendiğini belirtmiştir. Freud, bireyde iki ana tip içgüdü olduğunu söyler. Bunlar yaşam ya da cinsellik içgüdüsü anlamına gelen “Libido” ve ölüm ya da saldırganlık içgüdüsü olarak adlandırılan “Thanatos”tur (Burger, 2006, s.81).

2.4.1.1.3.Savunma Mekanizmaları

Freud’a göre ego çeşitli tehlikelerle karşı karşıya kalmaktadır. Bunlar, engellemeler ve dış dünyadan gelebilecek saldırılar, idin içgüdüsel ve zorlayıcı istekleri ve süperegonun cezalandırmalarıdır. Bu tehlikelerin ego da oluşturduğu kaygı arttıkça birey savunma mekanizmalarına başvurmaktadır (Savunma Mekanizmaları, 2014).

Savunma mekanizmaları, bireyin yaşadığı kaygı, suçluluk, utanç üzüntü, aşağılanma, vicdan azabı gibi acı veren duyguları yumuşatma amacına hizmet eder. Bu durum algılanan bir tehdide karşı düşünülen planlanmış bir eylemden çok otomatikleşmiş bir tepkidir ve çoğunlukla bireyin farkındalığının dışında oluşmaktadır (Clark, 1991, s.231). Savunma mekanizmaları, her insanın başvurduğu başa çıkma mekanizmalarıdır. Yalnızca aşırı derecede kullanıldıklarında uyumsuzluğa yol açarlar çünkü kişinin gerçekliği algılamasını engelleyici niteliktedir (İnanç & Yerlikaya, 2008, s.26). Psikanalitik kuramda sözü edilen başlıca savunma mekanizmaları şunlardır:

Bastırma: Benliğin savunma düzenlerinden ilk tanımlanan ve diğerlerine de temel

oluşturan mekanizmadır (Güney, 2000, s.392). Bastırma, benliği tehdit eden durumları, kaygı yaratan düşünceleri bilinçaltına itme ve bilince ulaşmasına izin vermeme çabasıdır (Burger, 2006, s.82). Doktora gitmekten korkan birinin doktor randevusunu unutması (Morgan, 2011, s.299) bu mekanizma için verilen bir örnektir.

Yansıtma: Yansıtma, bireyin kendisinde kabullenemediği düşüncelerini, duygularını ve

davranışlarını diğer bireylere ya da nesnelere yöneltmesidir. Bu yolla birey, kendi hata ve yetersizlikleri için başka bireyleri ya da başka şeyleri suçlar ya da kendi eksikliklerinin sorumluluğunu onlara yükler. Örneğin, hatalı vuruş yapan tenisçinin raketinde bir sorun olup olmadığını kontrol etmesi bir yansıtma davranışıdır (İnanç & Yerlikaya, 2008, s.26).

(32)

14

Yüceltme: Yüceltme mekanizması ile benlik, bilinçaltı dürtülerini toplumsal açıdan kabul

edilebilir eylemlere yönlendirir. Freud’a göre yüceltme, bastırılmış cinsel arzuları, bu arzuların yerini alabilecek, cinsel olmayan ve toplum tarafından kabul edilen yollarla gidermektir (Gerrig & Zimbardo, 2013, s.418). Örneğin, erkekler tarafından ilgi görmeyen bir kadının, yaratıcı bir sanatçı olması gibi. Bu mekanizmayı kullanan bireyler hayatlarında daha verimli ve üretken hale gelirler. Yüceltme, diğer savunma mekanizmaları ile karşılaştırıldığında yararlı bulunan ve bireyleri olumlu etkinliklere yönelten tek savunma mekanizması olarak kabul edilmektedir. (Burger, 2006, s.82).

Yer değiştirme: Bireyin kaygılarından, olumsuz durumlardan ve iç çatışmasından

kurtulmak için bir nesneden, bireyden, durumdan başka bir nesneye, bireye, duruma yönelmesidir (Köknel, 1982, s.172). Yer değiştirmedeki durum genellikle bireyin saldırganlığından kaynaklanmaktadır (Morgan, 2011, s.300). Örneğin, ofisteki müdüre kızan memurun, öfkesini evdeki karısına yöneltmesidir (Cüceloğlu,1999, s.303).

Mantığa Bürüme: Mantığa bürüme, bilinçli olarak kabul edilemeyen bazı düşünce, duygu

ve eylemlerin bilinçdışı olarak akılcı yollarla kabul edilebilir bir biçimde yorumlanması (İlal, 2001, s.62) başka bir deyişle bahane bulunmasıdır. Mantığa bürüme, kabul görmeyecek düşünce ve eylemlerin yarattığı kaygıyı önlemek için yaygın olarak kullanılan bir savunma mekanizmasıdır (Morgan, 2011, s.300). Başkalarıyla geçinemeyen, uyumsuz bir kişinin toplumdan dışlanması sonucu, “ben yalnızlıktan hoşlanırım” demesi (Eroğlu, 2000, s 61) mantığa bürümeye bir örnektir.

İnkâr: İnkâr, hoş olmayan ya da toplum tarafından kabul görmeyeceği düşünülen bir

gerçekliğin reddedilmesidir (Gerrig & Zimbardo, 2013, s.418). Birey inkâr mekanizmasını kullanarak, gerçeklikten doğacak kaygıyı önlemeye çabalar (Cüceloğlu,1999, s.304). Ölümcül hastalığa yakalanan bir çocuğun annesinin, bu kötü durumdan haberdar olmasına karşın durumu reddetmesi bu mekanizmaya bir örnektir.

Karşıt Tepki Geliştirme: Bireylerin, bir düşüncenin tam tersini şiddetli bir şekilde ifade

ederek saklama eğilimlerine “karşıt tepki geliştirme” denir. Çocuğunu istemeyen bir anne, gerçek duygusunu saklamak için çocuğunun üzerine titreyebilir ve ona karşı aşırı koruyucu davranışlar sergileyebilir (Atkinson vd., 1995, s.588). Annenin bu davranışı, düşüncesinin kabul edilemez olduğuna inanıp benliğinin o kavramın ne kadar yanlış olduğunu kanıtlama çabasıdır (Burger, 2006, s.84).

(33)

15

Özdeşleşme: Özdeşleşme mekanizması, “gelişmekte olan çocuk ve gencin, toplumda yer

ve rol alabilmek için benliğine örnek olarak yakınlarından, çevresinden bir veya birkaç kişiyi seçip, onların davranış kalıplarını benimsemesidir” (Köknel, 1982, s.170). Örneğin, çocuğun kendini ünlü bir lidere benzetmesi ve onun gibi çalışkan ve dürüst olmayı benimsemesi gibi (Güney,2000, s. 395). Gençlik çağının sonunda tamamlanan bu özdeşleşme sürecinde, bireyin artık kişiliği oturmuş ve tamamlamıştır (Köknel, 1982, s.170).

Düş Kurma: Bireyin, gerçek yaşamda karşılanmamış, doyurulmamış gereksinimlerini

hayal etme yoluyla doyurması böylece kendini rahatlatmasıdır. Küçük bir erkek çocuğu güç sembolü olan oyuncaklarla (silah vb.) oynayarak ve kendini güçlü bir komutan olduğu hayalini kurarak güçsüzlüğünü yadsıyabilir. Bu savunma mekanizması aşırı kullanılmadığı takdirde bireyin gerginliğini azaltması bakımından yararlı olmaktadır (İnanç & Yerlikaya, 2008, s.29).

2.4.1.1.4.Psikoseksüel Gelişim Dönemleri

Freud’un psikolojiye yaptığı en tartışmalı katkılardan biri de kişilik gelişimi kuramıdır. Freud, yetişkin kişiliklerin, yaşamın ilk beş ya da altı yılındaki deneyimlerle oluştuğunu savunur. Freud’a göre zihinsel etkinlik ve davranış, ruhsal gelişimden sorumlu olan libidinal enerji tarafından denetlenir (Cloutier, 1994, s.883). Bireyler, çocuklukta bir takım gelişim dönemlerinden geçmektedirler, her dönemin ana belirleyici özelliği, cinsel yönden birincil derece de duyarlı bölgedir ve her evrenin yetişkin kişiliğine bir etkisi olduğu için bu dönemlere “psikoseksüel gelişim dönemleri” adı verilir (Burger, 2006, s.85). Psikoseksüel dönemler, vücudun belirli organları ile tanımlanır.

“Freud’a göre dönemlerin herhangi birinde saplantı olması mümkündür. Saplantı ya o dönemde fazla doyum sağlama ya da aşırı engelleme sonucunda olabilir. Belirli bir dönemde saplantı yaşayanlar o döneme ait özelliklere sahip olmaktadırlar” (O. Özdemir, Özdemir, Kadak & Nasıroğlu, 2012, s.571). Bu nedenle kişiliğin normal gelişimi için her dönemde bireyin temel ihtiyaçlarının karşılanması gerekir. Freud, psikoseksüel gelişimi beş dönemde incelemiştir.

a) Oral Dönem: Doğumundan iki yaşına kadar bebek oral dönemdedir. Bu dönemde libido enerjisi ağız bölgesine odaklanır. Haz bölgesini, ağız, dudaklar, dil oluşturur

(34)

16

(Ulusoy, 2005, s.128). Çocuk olgunlaştıkça, vücudun diğer bölümleri gelişir ve önemli haz alanları haline gelir. Bu dönemde saplantılı kalan bireyler yeme, emme, yalama, çiğneme, sigara içme, ısırma gibi fiziksel ifadeler sergileyebilirler (Frager & Fadiman, 2005, s. 25).

b) Anal Dönem: Bir buçuk yaşından başlayıp üç yaşına kadar süren anal dönemde libido odağı anüs ve çevresidir (İnanç & Yerlikaya, 2008, s.31). Anal dönemin önemli bir özelliği, anne baba ve çocukları kişilerarası çatışma sorunlarına yol açan tuvalet eğitimidir (Allen, 2003, s.28). Sarsıcı bir tuvalet eğitimi, bu dönemde bir saplanmaya ve anal kişiliğe yol açabilir. Anal kişiliğe sahip insanlar, tuvalet eğitimlerinin ne şekilde gerçekleştiğine bağlı olarak, aşırı derecede düzenli, inatçı ya da cömert olabilirler (Burger, 2006, s.88).

c) Fallik Dönem: Üç–altı yaşları arasında libido enerjisinin genital bölgede odaklandığı dönemdir. Çocuk fiziksel hazzı cinsel organlarının uyarılmasından alır. Ayrıca bu dönemde çocuklar yetişkinleri model alarak cinsiyet rollerini kazanmaya başlarlar. Çocuklar karşı cins ebeveyne açık olarak daha fazla sevgi gösterisinde bulunurlar (Ulusoy, 2005, s.130). Freud bu dönemin kriz noktasını erkek çocuğun annesine, kız çocuğun babasına karşı özel bir sevgi ile yaklaşıp erkek çocuğun babayla, kız çocuğun da anneyle yarışa girmesi hatta ondan nefret etmesi olarak görür. Kız çocuklarının yaşadığı bu karmaşaya “Elektra Kompleksi”, erkek çocuklarının yaşadığına ise “Odipus Kompleksi” adı verilir.

d) Gizil Dönem: Freud’un psikoseksüel gelişiminin dördüncü döneminin dikkat çeken özelliği baskın bir erojen bölge ve önemli olayların olmayışıdır. Gizil dönem altı yaş civarında başlayan ve ergenliğe kadar süren sakin bir dönemdir (Allen, 2003, s. 30). Bu dönemde çocuk enerjisini oyun, arkadaşlık, öğrenme ve okulla ilgili faaliyetlere yöneltmektedir. Çocukların daha çok kendi cinsiyetlerinden olan çocuklarla oynamayı ve arkadaşlık etmeyi tercih ettikleri, karşı cinse ve cinsel konulara karşı ilgisiz oldukları görülmektedir (İnanç & Yerlikaya, 2008, s.35). e) Genital Dönem: Psikoseksüel gelişim dönemlerinin sonuncusudur ve genital

organlarda ve hormonlarda bazı değişiklikler olmaktadır. Bu dönemde libidinal enerji tekrar genital organlarda odaklanır. Karşı cinsle romantik ilişkilerin doğması bu döneme rastlar (Ulusoy, 2005, s.133). Eğer çocuk bu son döneme gelinceye dek önceki dönemlerde çok miktarda libido bırakmamışsa normal bir cinsel yaşamı olabilir (Burger, 2006, s. 90).

(35)

17

Freud’un psikanalitik kişilik kuramı, üzerinde birçok tartışma yapılmasına ve diğer kuramcılar tarafından eksiklerinin saptanmasına rağmen bugüne kadar oluşturulmuş en kapsamlı ve etkin kişilik kuramı olarak varlığını sürdürmektedir (Dal, 2009, s.40). Freud’un en çok eleştiri aldığı noktaların başında, kuramında cinselliğe yaptığı aşırı vurgu gelmektedir (İnanç & Yerlikaya, 2008, s.36).

2.4.2.Psikanalitik Yaklaşım: Yeni Freud’cu Kuram

Yeni Freud’cu kuramların oluşmasında Freud’cu kuramın üç noktadaki sınırlılığı ve sorumluluğu önemli rol oynamıştır.

Birinci olarak, yeni Freud’cu kuramı oluşturan kuramcıların çoğu, yetişkin kişiliğinin, yaşamın ilk beş ya da altı yılındaki deneyimlerle şekillendiği görüşüne karşıydı. Yeni Fred’cular genellikle, erken çocukluk deneyimlerinin kişilik gelişiminde önemli olduğunu kabul ediyor ama özellikle ergenlik ve erken yetişkinlikteki deneyimlerin de kişiliği etkilediğini öne sürüyorlardı.

İkinci olarak, yeni Freud’cular, Freud’un içgüdüsel etkileri gereğinden çok vurguladığını, bizi şekillendiren diğer önemli toplumsal ve kültürel güçleri göz ardı ettiğini belirtiyorlardı.

Üçüncü nokta ise, kuramcıların Freud’cu kuramın genelde olumsuz olan tutumuna karşı çıkmalarıdır. Bu kuramcılara göre Freud, insan kişiliğinin karanlık yönüne odaklanmıştır (Burger, 2006, s. 149-151).

Yeni Freud’cu Kuramın en bilinen temsilcileri, A. Adler, C.G. Jung, E.H. Erikson, K. Horney, H.S. Sullivan ve E. Fromm’dur.

2.4.2.1.Alfred Adler (1870-1937)

Alfred Adler, 1870 yılında Viyana’da doğmuştur. Adler’in çalışmaları psikiyatri ve nöroloji alanlarında yoğunlaşmıştır (Karakaya, 2013, s.20). Başlangıçta, Freud’un geliştirdiği psikanaliz ekolüne mensup olmuş fakat daha sonra, özellikle libido teorisini ve ödip kompleksini kabul etmeyerek kendi akımını geliştirmiştir (Eroğlu, 2000, s.154).

(36)

18

Alfred Adler, her bireyi sosyal bir sistem içinde bir bütün olarak anlamayı amaçlayan bütüncül bir sistemin kurucusudur. Adler yaklaşımını ‘Bireysel Psikoloji’ olarak adlandırmıştır. Çünkü o Freud’un tanımladığı davranışın evrenselliğinden ziyade bireyin eşsizliğine vurgu yapmıştır (Frager & Fadiman, 2005, s.91). Fakat bireysel psikoloji ismi, Adler’in sosyal faktörleri göz ardı ettiği anlamına gelmemektedir. Adler’e göre kişiliğin gelişiminde sosyal faktörler oldukça önemlidir ve “birey ancak toplumla kaynaşıp iç içe girerek birey niteliği kazanmaktadır” (İnanç & Yerlikaya, 2008, s.43). Adler’e göre kişilik, “ferdin kendisine, diğer insanlara ve topluma karşı geliştirdiği tutumların ürünü olarak gelişmektedir” (Eroğlu, 2000, s.155). Bireyi, diğer bireyler ile karşılıklı ilişki içinde bulunan sosyal bir varlık olarak incelemeye çalışan Adler’in teorisi, birçok açıdan sosyal psikolojik bir teoridir (Yörükan’dan aktaran Dal, 2009). Bu görüş bireylerin benzersizliği düşüncesinden kaynaklanmaktadır (Köknel, 1982, s.139). Adler’in kişilik ile ilgili diğer önemli katkıları arasında; üstün olma duygusu, kişilik gelişiminde ebeveyn etkisi ve doğum sırasının önemi bulunmaktadır.

Üstünlük Duygusu

Adler’e göre bireyi asıl harekete geçiren duygu üstünlük duygusudur ve bu Freud’un öne sürdüğü cinsel dürtüden daha baskındır (Cüceloğlu, 1999, s.416). İnsan yaşamı boyunca karşılaştığı nesnelere, varlıklara ve çeşitli durumlara hükmetmeye ve onları kontrol altında tutmaya çalışmıştır. Bütün insanlarda üstün olma arzusu mevcuttur (Güney, 2000, s.274). Fakat insanlar çaresizliğin ezici duygusuna sahip olduklarında ya da onları güçsüz bırakan bazı olaylar yaşadıklarında, kendilerini değersiz hissederler. Eğer bu duygu sürekli hale gelirse kişide aşağılık duygusu gelişebilir (Freidman & Schustack, 2003, s.127). “Aşağılık duygusu, kişinin gerçeklere uyan ya da uymayan nedenlerle benliğini yetersiz ve küçük görmesidir” (Köknel, 1982, s.142). Birey, genellikle bebeklik döneminde yardıma muhtaç olduğu sırada ortaya çıkan bu aşağılık duygusundan yaşamının devamında kurtulmaya çabalar (Cüceloğlu, 1999, s.416). Adler, insanların üstün olma içgüdülerini engelleyen ve aşağılık duygusunu ortaya çıkaran faktörleri de tanımlamıştır. Ona göre, üstün olma içgüdüsünü engelleyen en önemli faktörler, organ eksikliği, kısa boyluluk, zayıflık, çirkinliktir. Bireylerdeki üstünlük ve güç ihtiyacının yeterince doyurulmamasını engelleyen ikinci grup faktörler ise, fakirlik, azınlık gruba mensup olma ve yetersiz eğitim gibi sosyal etmenlerden kaynaklanmaktadır (Güney, 2000, s.275).

(37)

19

Ebeveyn Etkisi

Freud’a benzer şekilde Adler de kişilik oluşumunda insan yaşamının ilk yıllarının önemli olduğunu savunmuş ve bu dönemde özellikle anne ve babaların etkisine vurgu yapmıştır. İnsanların kişilik problemlerinde çocukluk dönemlerindeki anne ve babaların davranışlarının etkili olduğunu belirtmiş ve buna neden olan iki tip ebeveyn davranışı belirlemiştir (Burger, 2006, s.153). Birincisi, koruyucu anne baba davranışıdır. Bu davranışta anne babalar çocuklarına karşı oldukça koruyucu ve denetleyicidirler. Çocukların kolaylıkla üstesinden gelebileceği birçok şey anne ve baba tarafından yapılmakta bu da çocukların hayatı tanımasına engel olmaktadır. Bu şekilde yetiştirilen çocuklar ileriki dönemlerde kendinlerine güvensiz ve başkalarına bağımlı yetişkinler olmaktadırlar. (Özdemir vd, 2012, s.569). İlgisiz ve ihmalkâr ebeveynler ise ikinci tipi oluşturmaktadır. Bu tür ebeveynler çocukla ilgili sorumluluklarını tam olarak yerine getirmezler. Çocuk kendilerini rahatsız etmediği müddetçe çocuğun her istediğini yapmasına izin verir ve onu ihmal ederler. Böyle bir ortamda büyüyen çocuk yetişkinliğinde, saldırgan davranışlar gösteren suça meyilli bir birey olabilir (Kaya, Bozaslan &Genç, 2012, s.210).

Doğum Sırası

Adler, bireyin doğum sırasının bireyin zekâ, yaratıcılık ve yetenek seviyesini etkilediğini ve doğum sırasının, kişiliği anlamada önemli olduğunu belirtmiştir (Karakaya, 2013, s. 22). Adler, tek çocukların genellikle şımarık ve hâkimiyet kurma eğiliminde olduklarını varsayar (Allen, 2003, s.96). Aile içinde sürekli merkezdeki konumunu koruyan tek çocuk, yaşıtlarıyla ilişkilerinde ortaya çıkan sorunların üstesinden gelmede zorluk yaşar (İnanç & Yerlikaya, 2008, s.56).

İlk doğan çocuk, ailenin tüm ilgisine sahipken bir anda daha sonra doğan çocuklar tarafından rahatsız edilmektedir. Sürekli hâkimiyetini korumaya çalışmanın (Allen, 2003, s.96) baskısıyla kaygılı, mücadeleci veya umutsuz olabilirler (Çakır & Şen, 2012, s.59).

İkinci doğanlar diğerlerinden üstün olmak için sürekli çaba sarf ederler (Allen, 2003, s.96). Okulda ya da işyerinde sürekli kendilerinden öndeki insanlara bakıp, aralarındaki farkı kapatmak için fazladan çaba gösterirler. Bunun sonucunda da gayet başarılı ve azimli bireyler olurlar (Burger, 2006, s.154).

(38)

20

En küçük çocuk, tüm aile bireylerinin ilgisine sahip olduğu için diğerler çocuklara göre daha çok şımartılır. Bu durum, çocuğun benmerkezci davranışlar göstermesine neden olabilir. Kendinden önce doğan kardeşlerinin deneyimlerini paylaşabildiği ölçüde hayatta daha başarılı olabilmekte fakat diğer kardeşlerinin güçlü olduğu alanlarda yetersizlik hissedebilmektedir (Çakır & Şen, 2012, s.59).

Adler’in insan doğasına ilişkin iyimser bakış açısı ve öznel algılar üzerindeki önemli vurguları genellikle olumlu katkılar olarak değerlendirilmektedir. Kişiliğin biçimlenmesinde, sosyal faktörlere verdiği önem kendisinden sonraki birçok kuramcı tarafından da benimsenmiştir (İnanç & Yerlikaya, 2008, s.59).

2.4.2.2.Carl Gustav Jung (1875-1961)

Carl Gustav Jung, en önemli, en karmaşık ve en tartışmalı psikoloji teorisyenlerin biridir. Jung’un psikolojisi bilinç ve bilinçaltı süreçler arasındaki ilişkinin kurulması ve gelişmesine odaklanır (Frager & Fadiman, 2005, s.56).

Jung ekolünde, yaşam zıtlıklardan oluşmuştur. Bu zıtlıkların çatışması ruhsal enerjiyi yani “psişe”yi doğurur. (Köknel, 1982, s.146). “Psişe, bilinçli ya da bilinçdışı, bütün duygu ve davranışları kapsar. Jung, psişe kavramıyla insanı bir bütün olarak ele alır ve kişiliğin birbirinden farklı biçimde çalışan, ancak birbirleriyle etkileşim durumunda olan sistemlerden oluştuğunu ileri sürer. Bu sistemler, bilinç ve bilinçdışıdır” (Eroğlu, 2000, s.156).

Jung, egoyu bilinç olarak ele alır. Ego, kapsam ve anlam bakımından Freud’unkine oldukça benzer. Bu kişiliğin bilinçli yönüdür ve benlik duygusunu temsil eder (Friedman & Schustack, 2003, s.121)

Jung, Freud’un öne sürdüğü bilinçaltı kavramını kabul etmiş fakat bilinçaltının kişisel bilinçaltı ve kollektif bilinçaltı olmak üzere iki farklı türü olduğunu ileri sürmüştür (Allen, 2003, s.55). Kişisel bilinçaltında, bilince hiç ulaşmamış veya bilince ulaştıktan sonra bireyde rahatsızlık yarattığı için bastırılmış ve tekrar bilinçaltına gönderilmiş yaşantılar bulunur (Güney, 2000, s.276). Kollektif bilinçaltının içeriği ise, insanın yaşamı süresince hiçbir zaman bilinçte yaşanmamıştır (Güney, 2000, s.276). Kollektif bilinçaltını arketipler oluşturmaktadır. Arketipler, insanların benzer şekillerde dünyayı kavramasına, deneyimlemesine ve tepki vermesine yol açan ruhsal (psişik) yatkınlıkları temsil eder

Şekil

Şekil 1. Turistik satın alma kararlarında öncelik sırası. Kaynak: Rızaoğlu, B.(2012). Turizm
Şekil  2.  Alternatifleri  değerlendirme  ile  satın  alma  kararı  arasındaki  aşamalar  Kaynak:
Şekil 3. Satın alma sonrası tatminsizlik davranışları. Kaynak: Ralp R. Day’den aktaran Tek,
Tablo  12’den  elde edilen  bulgulara  göre  katılımcıların  %56,5  ‘i  evli,  %43,5’i  bekârdır
+5

Referanslar

Benzer Belgeler

O-acetylserine(thiol)lyase. Bioscience, Biotechnology & Biochemistry. Purification from pig liver of a protein which protects liposomes and biomembranes from

[r]

A) had been/would be taken B) were to be/are taken C) have been/could be taken D) should be/will be taken E) would be/were taken. 11- If nature reserves ... to protect the turtles,

Table 4 shows that there was no significant correlation regarding birth weight between the case and control groups in this study. Other studies have also shown that there is

Complementation of three colistin-resistant isolates (one identi- fied with an IS element inserted into the mgrB gene, one identified with an IS element inserted into the mgrB

In the study, some physical (shape-size, surface area, average arithmetic-geometric diameter, sphericity, thousand grain weight) and physiological properties

Keywords: Distributed acoustic sensor, optical time domain reflectometer, φ−OTDR, Rayleigh scattering, fading, fiber