• Sonuç bulunamadı

Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar 1380 Numaralı Mecmua'da Burhâneddîn-i Belhî'ye Ait Mesnevi ve Kasideler (İnceleme, Transkripsiyon ve Çeviri)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar 1380 Numaralı Mecmua'da Burhâneddîn-i Belhî'ye Ait Mesnevi ve Kasideler (İnceleme, Transkripsiyon ve Çeviri)"

Copied!
208
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI

SÜLEYMANİYE KÜTÜPHANESİ YAZMA BAĞIŞLAR 1380

NUMARALI MECMUA’DA BURHÂNEDDÎN-İ BELHÎ’YE AİT

MESNEVİ VE KASİDELER

(İNCELEME, TRANSKRİPSİYON VE ÇEVİRİ)

(YÜKSEK LİSANS TEZİ)

Faizullah QADERİ

Danışman:

Prof. Dr. Orhan BİLGİN

İSTANBUL

2019

(2)
(3)

T. C.

İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI

SÜLEYMANİYE KÜTÜPHANESİ YAZMA BAĞIŞLAR 1380

NUMARALI MECMUA’DA BURHÂNEDDÎN-İ BELHÎ’YE AİT

MESNEVİ VE KASİDELER

(İNCELEME, TRANSKRİPSİYON VE ÇEVİRİ)

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Faizullah QADERİ

Danışman:

Prof. Dr. Orhan BİLGİN

İSTANBUL 2019

(4)

T.C.

İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Eski Türk Edebiyatı Bilim Dalı’nda 010115YL06 numaralı Faizullah QADERİ’ın hazırladığı “Süleymaniye Kütüphanesi

Yazma Bağışlar 1380 Numaralı Mecmua’da Burhâneddîn-i Belhî’ye Ait Mesnevi ve Kasideler (İnceleme, Transkripsiyon ve Çeviri)” konulu yüksek lisans tezi ile ilgili tez

savunma sınavı, 10/09/ 2019 günü 14.00-15.30 saatleri arasında yapılmış, sorulan sorulara alınan cevaplar sonunda adayın tezinin başarılı olduğuna oy birliği ile karar verilmiştir.

Prof. Dr. Orhan BİLGİN İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi

Doç. Dr. Arzu ATİK İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi (Tez Danışmanı ve Sınav Komisyonu Başkanı)

Dr. Öğr. Üyesi Turgay ŞAFAK İstanbul Medeniyet Üniversitesi

(5)

BEYAN

Bu tezin yazılmasında bilimsel ahlak kurallarına uyulduğunu, başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel normlara uygun olarak atıfta bulunulduğunu, kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapılmadığını, tezin herhangi bir kısmının bu üniversite veya başka bir üniversitedeki başka bir tez çalışması olarak sunulmadığını beyan ederim.

Faizullah QADERİ Tarih: 10.09.2019

(6)

iv

ÖZ

Bu çalışma, Muhammed Burhâneddîn-i Belhî’nin (1849-1930) hayatı, eserleri ve Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar 1380 numaralı mecmuada bulunan mesnevi ve kasidelerinin transkripsiyon, çeviri ve incelemesinden oluşmaktadır. Belhî, Osmanlı’nın son yüzyılında yaşamış ve devrinin önde gelen şairleri arasında yer almıştır. Hayatı boyunca yalnızca şiirle meşgul olan Belhî, geçimini de şiir yazarak temin etmiştir. Şiiri ruhun gıdası sayan şair, bulunduğu her meclisi şiirleriyle şenlendirmiştir. Sokakta karşılaştığı dostlarına hâl hatır sormak yerine şiir okuması sebebiyle “şâir-i seyyâr” lakabıyla anılmıştır. Belhî’nin inceleme ve metin çalışmasını yaptığımız söz konusu mecmuası, daha önce bir bütün olarak çalışılmamış, ancak bir kısmı Türkçe divanının incelendiği bir yayında yer almıştır. Bu çalışmada, şairin hayatı, edebî kişiliği ve eserleri ile mecmua içerisinde yer alan ve daha evvel herhangi bir akademik çalışmaya konu edilmemiş olan Farsça ve Türkçe mesnevi ve kasidelerine yer verilmiştir.

(7)

v

ABSTRACT

This study consists of Muhammad Burhaneddin-i Belhî’s (1849-1930) life, works and the transcription, translation and analysis of the mathnawi and euologies registered in the miscellany 1380 in Süleymaniye Library, Donated Manuscripts Section. Belhî lived in the last century of the Ottoman Empire and was one of the leading poets of his time. Belhî, who was only engaged in poetry throughout his life, made his living by writing poems. The poet, who considers poetry as the food of the soul, has enlivened every meeting with poems. When he came across with his friends on the street, he salute them saying poems instead of salutation words, and because of that reason he is known as ‘traveller poet’. The aforementioned miscellany of Belhî which we have been studying and analyzing has not been studied as a whole, but a part of it has been published in a publication in which the Turkish Divan is examined. In this study, the poet 's life, literary personality and works, as well as Persian and Turkish mathnawi and euology, which have not been subject to any academic studies before, are included.

(8)

ÖNSÖZ

Klasik Türk edebiyatında külliyat ve şiir mecmuaları önemli bir yere sahiptir. Bu eserler, şairlerin şiir zevkini, duygu ve düşüncelerini, bunun da ötesinde dönemin kültürel özelliklerini yansıtması ile gerek edebî gerekse tarihî bilgi verme hususunda önemli malzemeler içermektedir. Dahası şairlerin biyografilerine dair çeşitli bilgiler de barındıran şiir mecmuaları, klasik Türk şiirine kaynaklık etmenin yanı sıra edebiyat ve kültür tarihi için de ayrıcalıklı bir kaynak olma özelliği gösterir.

Yüksek lisans tezi olarak hazırladığımız bu çalışma, Afganistan’dan göç etmiş hem Farsça hem Türkçe şiirleri olan Muhammed Burhâneddîn-i Belhî’nin hayatı, edebî kişiliği ve eserleri hakkında bilgileri ve bir mecmuada yer alan şaire ait mesnevi ve kasidelerinin transkripsiyon, çeviri ve incelemesini içermektedir.

Afganistan’ın Belh şehrine bağlı Kunduz beldesinden göç ederek 1861 yılında İstanbul’a gelen Seyyid Süleymân-ı Belhî’nin oğlu olan Burhâneddîn-i Belhî, Farsça, Türkçe ve Çağatay Türkçesiyle aşk, gurbet, birlik, tasavvuf gibi tema ve içeriklere sahip klasik tarzda şiirler yazmıştır. Şiiri ruhun gıdası olarak kabul eden şair, resmî herhangi bir kademede vazife almamış olup yalnızca şiir ve hat sanatıyla meşgul olmuştur.

Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar 1380 numarada kayıtlı olan ve Belhî’ye ait gazel, mesnevi, cihâdiye, nakaratlı manzume, şarkı ve kasidelerini ihtiva eden bu mecmuada bulunan Türkçe, Farsça mesnevi ve kasideler üzerine yoğunlaşılmıştır. Ardından bunların inceleme, metin neşri ve nesre çevirisi yapılmıştır. Metin kurulurken yukarıda zikredilen nüsha esas alınmış, bununla beraber aynı koleksiyonun 1374 numarasında kayıtlı olan ve çalıştığımız mecmuadaki manzumelerle benzerlik gösteren diğer bir yazma da dikkate alınmıştır.

Netice itibarıyla Burhâneddîn-i Belhî’nin hayatı, ailesi, edebî kişiliği, eserleri ve mezkûr koleksiyonda yer alan mecmuası içerisinde bulunan çalışılmamış şiirlerinin inceleme ve metin çalışmasının yapıldığı bu araştırma ile son dönem Türk kültür ve edebiyatı alanına mütevazı bir katkı sağlayabilmiş olmayı ümit ediyoruz.

Bu tezin hazırlanması sürecinde beni yönlendiren, hatalarımı düzelten çok değerli danışman hocam Prof. Dr. Orhan Bilgin’e, her zaman fikir ve desteklerini esirgemeyen çok değerli Doç. Dr. Arzu Atik hocama ve Dr. Öğr. Üyesi Turgay Şafak hocama, tez konu seçim zamanından beri fikir ve yönlendirmesiyle katkıda bulunan çok

(9)

vii

değerli Doç. Dr. Ümran Ay hocama, çalışmamın bu hale gelmesinde büyük katkısı olan Abdullah Esen’e ve uzakta olmalarına rağmen maddi manevi desteklerini esirgemeyen sevgili aileme teşekkürlerimi sunarım.

(10)

İÇİNDEKİLER

TEZ ONAY SAYFASI.. ... ii

BEYAN ... iii ÖZ ... iv ABSTRACT ... v ÖNSÖZ ... vi İÇİNDEKİLER ... viii KISALTMALAR ... x TABLOLAR ... xi

TRANSKRİPSİYON SİSTEMİ ... xii

GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM ... 5

BURHÂNEDDÎN-İ BELHÎ’NİN HAYATI, AİLESİ, EDEBÎ KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ .. 5

1. Hayatı ... 5 2. Ailesi ... 7 3. Edebî Kişiliği ... 8 4. Eserleri ... 12 4.1. Türkçe Divanı... 13 4.2. Farsça Divanı ... 13 4.3. Mecmua-i Tahmisât ... 14

4.4. Farsça ve Türkçe Tarih Manzûmeleri Mecmuası ... 14

4.5. Nakaratlı Manzûmât ve Şarkiyât ... 14

4.6. Defter-i Rubâ‘iyât ... 15 4.7. Münâcât ... 15 4.8. Defter-i Mesneviyât ... 15 4.9. Defter-i Kuyûdât ... 15 İKİNCİ BÖLÜM ... 17 MECMUANIN İNCELENMESİ ... 17 1. Şekil Özellikleri ... 17

1.1. Mesnevi ve Kasidelerin Nazım Biçimi ve Vezni ... 17

1.2. Kafiye ve Redif ... 18

1.3. Dil ve Anlatım Özellikleri ... 20

(11)

ix

2.1. İşlenen Konular ... 20

2.2. Dinî Unsurlar ... 22

2.3. Tarihî-Efsanevî Şahsiyetler ... 23

2.4. Şiirlerin Yazılış Tarihi ve Yeri ... 27

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ... 33

MECMUA NÜSHALARININ TANITIMI, ÇEVİRİYAZILI METNİN HAZIRLANMASINDA TAKİP EDİLEN YOL, METİN VE TERCÜMESİ ... 33

1. Yazma Nüshaların Tanıtımı ... 33

1.1. YB 1380 Numaralı Nüsha ... 33

1.2. YB 1374 Numaralı Nüsha ... 34

1.3. Çeviriyazılı Metnin Hazırlanmasında Takip Edilen Yol ... 35

1.4. Çeviriyazılı Metin ve Türkçe Çevirisi ... 37

SONUÇ ... 158

KAYNAKLAR ... 159

EKLER ... 160

(12)

KISALTMALAR

Kısaltma

bkz. bakınız

c. cilt

çev. çeviren

DİA Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi

h. hicrî haz. hazırlayan K kaside MS mesnevi m. miladî md. madde nu. numara s. sayfa sy. sayı vr. varak yay. yayınlar

YB Yazma Bağışlar (koleksiyon adı olarak)

ss. saltanat süresi

d. doğumu

ö. ölümü

(13)

TABLOLAR

Tablo 1: Transkripsiyon Sistemi………...XII

Tablo 2: YB 1380 numaralı nüshada bulunan mesnevi ve kasidelerin nazım

biçimi………...17

Tablo 3: YB 1380 numaralı mecmuada yer alan mesnevi ve kasidelerin kafiye ve

redifi………18

Tablo 4: YB 1380 numaralı nüshada bulunan mesnevi ve kasidelerin yazılış tarihi, yeri

(14)

xii

Tablo 1

TRANSKRİPSİYON SİSTEMİ

ا (آ ) a, e, ā ص ṣ ا ) أ( a, e, (ı, i, u, ü) ض ż, ḍ ب b ط ṭ پ p ظ ẓ ت t ع ‘ ث s غ ġ ج c ف f چ ç ق ḳ ح ḥ ك k, ñ, g خ ḫ ل l د d م m ذ ẕ ن n ر r و v, vü, u, ū, o, ö ز z ه h / a, e ژ j ء ’ س s ى y /ı, i / ī ش ş

(15)

GİRİŞ

Türkistan coğrafyası Türklerin İslam dinini kabul etmelerinden beri Anadolu ile etkileşim halinde olmuş, yetiştirdiği düşünce insanlarıyla gerek ilmî gerekse kültürel zenginlikleriyle beraber insan gücü bakımından da bu toprakları takviye etmiştir. Özellikle Büyük Selçuklu Devleti’nin Anadolu üzerine yoğunlaştırdığı fetih hareketlerinden beri bu etkileşim daha da ön plana çıkmıştır. Nitekim Anadolu ile Türkistan bölgelerinin aynı devlet çatısı altında bir araya gelmeleri hadisesi de bu dönemde gerçekleşmiştir. Bu etkileşimin en önemli sebeplerinden biri de Türkistan bölgesinden Anadolu’ya yapılan göçlerdir. Tarih boyunca birtakım siyasi, ekonomik ve sair sebeplerden dolayı bölgede yaşayan halk, buradan göç etmek zorunda kalmıştır. Bu göç hareketlerinin kimi zaman bir ya da birkaç aile çapında, kimi zaman da daha geniş kitleler hâlinde gerçekleştiği bilinmektedir.

Güney Türkistan’a dahil olan ve bugün Afganistan coğrafyasında yer alan bölgeler de yukarıda bahsettiğimiz göç hareketlerinin yaşandığı yerler arasındadır. Bu bölgelerden özellikle de Belh’in, Mevlânâ ve ailesinin 1212 yılında Anadolu’ya oradan geldiği şehir olması dolayısıyla hafızalara önemli bir mevki olarak yerleştiği bilinmektedir.1

Asırlar sonra bu tecrübeye benzer bir şekilde gerçekleşen bir başka göç hadisesi de, yine Mevlânâ gibi geldikleri aynı coğrafyada köklü bir şöhrete sahip olan Seyyid Süleymân-ı Belhî (1805-1877) ve ailesinin serencamıdır. 1853 yılında Belh’ten ayrılıp Anadolu’ya gelen bu aile, en nihayetinde –yine Mevlânâ örneğinde gördüğümüz, Alâeddin Keykubat’ın Konya’ya davetine benzer bir şekilde– son Osmanlı padişahlarından Sultan Abdülaziz’in (ss. 1861-1876) davetiyle İstanbul’a yerleşmiştir.

Memleketi Afganistan’ın Belh, Kunduz, Bedahşan ve Katagan halkı tarafından şeyh olarak tanınan Süleymân-ı Belhî, 19. yüzyılın ortalarında, 1853 yılında bütün mal varlığını vakfedip, hac niyetiyle ailesi ve yanlarına katılan üç yüz kişilik bir kafileyle birlikte Afganistan’dan ayrılarak göç yolculuğuna başlamıştır. Süleymân-ı Belhî’nin öncülük ettiği bu kafileye, çoğunluğu Kunduz, Bedahşan ve bu şehirlere bağlı kasaba ve köylerde yaşayan Özbek ve Tacik müritleri, aileleriyle birlikte dahil olmuştur. Süleymân-ı Belhî ve ailesi, Türkistan’ın –hâlihazırda Afganistan sınırları içerisinde yer

(16)

2

alan– Kunduz şehrinden başladıkları yolculuğu Meşhed ve Bağdat üzerinden devam ettirerek 1857 yılında Konya’ya ulaşmış, burada dört yıl ikamet ettikten sonra da Bursa’ya geçmiştir. Nihayet Sultan Abdülaziz’in daveti üzerine 1861 yılında İstanbul’a yerleşen Süleymân-ı Belhî ve maiyeti, iki yıl boyunca burada devlet misafirhanesinde ağırlanmıştır.2

Bu çalışma, söz konusu ailenin önemli fertlerinden biri olan hayatı ve eserleri çeşitli araştırmalara konu edilen Seyyid Süleymân’ın oğlu olan Burhâneddîn-i Belhî’nin (1849-1930) bir mecmua içerisinde yer alan şiirlerini inceleyip yayımlamak, böylelikle Türk edebiyat tarihi içeresinde nispeten kenarda kalmış bir şairin şahsiyet ve şiirlerini tanıtmak üzere hazırlanmıştır.

Çoğunluğu Farsça olmak üzere Türkçe ve Çağatay Türkçesiyle yazdığı manzûmeleriyle dikkat çeken Burhâneddîn-i Belhî’nin Türkçe ve Farsça divanlarının yanı sıra mesnevi ve rubaileri, Farsça tahmisleri ve Türkçe tarih manzûmeleri de bulunmaktadır. Çalışmamızın ayrıntılı konusunu ise Belhî’nin Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar koleksiyonu 1380 numarada kayıtlı bulunan mecmuadaki Türkçe ve Farsça mesnevi ve kasideleri oluşturmaktadır. İlgili nüsha merkezinde sürdürdüğümüz neşir çalışmasında bir diğer yandan aynı koleksiyonun 1374 numarasında Defter-i Mesneviyât adıyla kayıtlı ve ihtiva ettiği mesnevi nazım biçimindeki manzûmeler bakımından ilk nüsha ile ayniyet gösteren diğer bir yazma da dikkate alınmıştır.

Çalışmada Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar koleksiyonunda yer alan 1380 numaralı mecmuanın 30a-52a yüzleri arasında yer alan mesneviler ile 92a-101a

yüzleri yer alan kasidelerin önce transkripsiyonları, ardından da bunların Türkçeye tercümeleri yapılmıştır. Mecmuanın her iki nüshası da Yazma Bağışlar koleksiyonda yer aldığı için yukarıda bahsedilen eserler “YB 1380” ve “YB 1374” kısaltmalarıyla gösterilmiştir. Oluşturduğumuz metinde şiirlerin başlık ve vezinleri sayfa başında kalın font ile ortalı bir vaziyette yazılmış, sayfa numaraları her manzumenin başında dipnot olarak gösterilmiştir.

Çalışma önsöz, giriş ve üç bölüm hâlinde tasarlanmıştır. Önsözün devamında, içindekiler kısmı, kısaltmalar, tablolar ve transkripsiyon sistemi verilmiştir. Giriş

2 Yusuf Öz, “Afgan Türkistan Muhacirlerinden Süleyman Belhî Ailesi ve Defter-i Kuyûdât Fihristi”, Bilig

(17)

3

kısmında çalışmanın konusu, amacı, bölümleri ile çalışmada takip edilen yol hakkında çeşitli bilgiler sunulmuştur.

Birinci bölümde Burhâneddîn-i Belhî’nin hayatı ve ailesi hakkında bilgi verilmiş, edebî kişiliği ve eserleri üzerinde durulmuştur. Şairin hayatı hakkında bilgi verirken gerek müellifin kendi beyanı gerekse yine birinci elden bir kaynak olarak şairin hem oğlu hem de müstensihi olan Muhammed Musa’nın (1875-1930) mesnevi ve kasideler vesilesiyle sayfa sonu ve kenarlarına düştüğü açıklayıcı notlar dikkate alınmıştır. Nitekim Muhammed Musa’nın; aile büyükleri, babası ve çevresi, babasıyla birlikte ikamet ettikleri eski İstanbul’un mahalle, sokak ve köşkleri ile samimi oldukları kişiler hakkında çeşitli bilgiler veren bu kayıtları hem biyografik malumat hem de kültür tarihi açısından oldukça önemli bilgiler içermektedir.

Çalışmanın ikinci bölümünde mecmuanın incelenmesi başlığı altında şekil özellikleri, vezin, kafiye ve redif bilgileri ile nazım biçim tablosu; muhteva özellikleri başlığı altında ise şiirde işlenen konular, dinî unsurlar, tarihî ve efsanevî şahsiyetler üzerinde durulmuştur. Ayrıca mesnevi ve kasidelerin sonuna müstensih tarafından manzumenin beyit sayısı, yazılış tarihi ve yeri hakkında düştüğü açıklayıcı notlara da yine çalışmanın bu kısmında yer verilmiş ve bu bilgiler, tablolar hâlinde gösterilmiştir.

Üçüncü bölümde ise mecmuanın nüshaları tanıtılmış, hemen ardından neşir ve çeviride izlenen yönteme dair birtakım notlara temas edilerek en nihayetinde mesnevi ve kasidelerin transkripsiyon ve Türkçe olarak nesre çevirilerine yer verilmiştir. Bu bölümde manzumelerin vezin bozukluğu ve diğer biçimsel durumlarına ilişkin kısa bilgiler ile şiirlerin sayfa numarası ve müstensihin bazı beyitlere düştüğü açıklayıcı notlar, ilgili yerlerin dipnotlarında gösterilmiştir. Üçüncü bölümü takiben sonuç ve kaynaklar kısmına yer verilmiştir. Çalışmaya dahil ettiğimiz ekler bölümünde ise yazma eserin orijinal görsellerine yer verilmiş, bu kısımda söz konusu koleksiyonda kayıtlı nüshada yer alan mesnevi ve kasidelerinin tıpkıbasımları sunulmuştur.

Netice itibarıyla hayatı boyunca şiirle meşgul olmuş bir şair olan Burhâneddîn-i Belhî’nin hayatı, ailesi, edebî kişiliği ve eserleri hakkında bilgi verilerek mezkûr katalogda yer alan mecmua içerisinde bulunan mesnevi ve kasidelerinin inceleme ve metin çalışması yapılmıştır. Bir mecmua incelemesi hüviyetini taşıması dolayısıyla ilgili alana dair ilgi ve araştırmaları olan kimselerin de istifadesine sunulan bu çalışma, bunun yanı sıra son dönem Türk kültür ve edebiyatına ilişkin çalışmalara da mütevazı bir katkı

(18)

4

sunma ümidindedir. Aynı şekilde geçtiğimiz asır Afganistan-Türkiye ilmî ve edebî etkileşimi hakkında fikir verici bir karakterde olması hasebiyle de çalışmamızın alana ilişkin mevcut literatüre küçük bir katkı sağlamış olmasını temenni ediyoruz.

(19)

5

BİRİNCİ BÖLÜM

BURHÂNEDDÎN-İ BELHÎ’NİN HAYATI, AİLESİ, EDEBÎ KİŞİLİĞİ

VE ESERLERİ

1. Hayatı

Burhâneddîn-i Belhî ve ailesi hakkında ulaşabildiğimiz bilgiler, daha çok oğlu Muhammed Musâ’nın babasının eserini temize çekerken, şiirlerin başına ve sayfa kenarlarına düştüğü notlara dayanmaktadır. Bu notlar şiirlerin yazıldığı yerler, Belhî ailesi ve çevresiyle ilgili bilgileri ihtiva etmektedir. Bu bilgiler doğrultusunda şairin hayatı hakkında şunlar söylenebilir:

1265/1849 yılında Afganistan’ın Belh şehri civarındaki Kunduz beldesinde doğmuştur. Asıl adı Muhammed Burhâneddîn Kılıç olup, Özkent hükümdarlarından olduğu rivayet edilen dedesi Burhâneddîn Kılıç’ın adını taşımaktadır. Bir mesnevisinde büyük dedesinin Türkistan mülkünün padişahı olduğunu, başkenti olan Özkent’te ikamet ettiğini ve âdil bir hükümdar olduğunu söyler:

Mülk-i Turānda ki ol ṣāḥib-serīr Burhāneddīn Ḳılıc ismiyle şehīr Gün gibi feyż u fürūġı var idi Ḫüsrev-i dādār u ḫoş-reftār idi3

Burhâneddîn-i Belhî Afganistan’ın Belh şehrine bağlı Kunduz, Bedahşan ve Katagan beldelerinde yaşayan halkın büyük bir hürmet gösterdiği Şeyh Seyyid Süleymân-ı Belhî’nin dördüncü oğludur.4 1294/1877 yılında Şeyh Murâd-ı Buhârî

Dergâhı meşihatına atanan ve Nakşibendî tarikatına mensup olmakla birlikte Melâmî-Hamzavî kutbu olarak kabul edilen Abdulkâdir-i Belhî’nin (d. 1255/1839 - ö. 1341/1923) de kardeşidir.5 Adı, mektup ve imzalarında “Seyyid Muhammed

3 Kahraman, Türkçe Dîvân’ı, s. 9-10.

4 Belhî ailesi hakkında bkz. Öz, “Defter-i Kuyûdât Fihristi”, s. 157-188.

5 Bkz. Osmânzâde Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, haz. Mehmet Akkuş ve Ali Yılmaz, II, İstanbul:

Kitabevi Yayınları, 2006, s. 399-413; Nihat Azamat, “Abdülkâdir-i Belhî”, DİA., I, İstanbul: 1988, s. 231-232.

(20)

6

Burhâneddin”, “Seyyid Muhammed Burhâneddin Kılıç”, nesebi ise “Hüseynî, el-Belhî”, “el-Hâşimi, el-‘Alevî” olarak geçmektedir.6

Ondokuzuncu yüzyılın ortalarına doğru Afganistan İngilizler tarafından işgal edilmiş; bölge halkının direnişi neticesinde İngilizler geri çekilmek zorunda kalmıştır. İngilizlerin geri çekilmesinin ardından Afgan emirleri arasında taht kavgaları ve iç savaş zuhur etmiştir. Şeyh Seyyid Süleymân-ı Belhî de ülkesindeki bu istikrarsızlıklar nedeniyle 1269/1853 yılında bütün varlığını vakfedip hac niyetiyle ailesi ve üç yüz kişilik bir kafileyle birlikte Afganistan’dan ayrılarak göç yolculuğuna başlamıştır. Süleymân-ı Belhî’nin öncülük ettiği bu kafileye çoğunluğu Kunduz, Bedahşan ve bu şehirlere bağlı kasaba ve köylerde yaşayan Özbek ve Tacik mürit ve mürideleri de dâhil olmuştur. Süleymân-ı Belhî ve ailesi, Meşhed üzerinden Bağdat’a ulaşmıştır. Bağdat’ta bir elçi vasıtasıyla Osmanlı-Rus Savaşı’nın (1852-1856) sona erdiği haberini alan kafile, bu havadis üzerine hac ziyaretini erteleyerek Anadolu topraklarına geçmiş, netice itibariyle Belh’ten başlayıp İran ve Irak toprakları üzerinden devam eden bu göç yolculuğuna, 1274/1857 yılında Konya’da fasıla verilmiştir. Burada dört yıl ikamet ettikten sonra göç, Bursa’ya doğru devam etmiş, bunun ardından dönemin padişahı Sultan Abdülaziz’in (ss. 1861-1876) daveti üzerine Süleymân-ı Belhî riyasetindeki bu kafile, 1278/1861 yılında İstanbul’a ulaşmıştır. İki yıl boyunca resmî misafir olarak ağırlanan7 kafilenin Belh’ten başlayarak İstanbul’da son bulan göç yolculuğu toplamda

dokuz sene sürmüştür.

İstanbul’a geldiğinde 12-13 yaşlarında olan Burhâneddîn-i Belhî, tahsilini babasından ikmal etmiştir. Klasik tarzda Farsça, Türkçe ve Çağatay Türkçesiyle yazılmış şiirleri bulunan şair, hayatı boyunca resmî bir görevde bulunmamıştır. Şiiri ruhun gıdası olarak kabul etmiş, yalnızca şiir ve hat sanatıyla meşgul olmuştur. Şairliği kadar hattatlığı ile de ön plana çıkmış, özellikle de talik yazı türünde mütehassıs olmuştur. Geçimini babasına bağlanan ve onun vefatından sonra da kendisine devredilen maaşla sürdürmüştür. Bu aylık, “sâdât”tan olanlara verilen ödeneğin bütçeden çıkarılmasıyla kesilmiş, bunun üzerine kendisi ve ailesi büyük sıkıntılar çekmiştir. Kira bedelini ödeyemediği için sık sık adres değiştirmek durumunda

6 Öz, “Defter-i Kuyûdât Fihristi”, s. 167.

7 Öz, “Süleymân Belhî Ailesi ve Son Mevlevî Postnişinleri ile Mektuplaşmaları”, X. Milli Mevlâna

(21)

7

kalmıştır. Gerçekten de oğlu Muhammed Musâ’nın, şiirlerinin altına düştüğü notlarda Burhâneddîn-i Belhî ve ailesinin değişik adreslerde ikamet ettiği görülmektedir. Resmî makam ve şahıslara mektup yazarak kesilen maaşının geri ödenmesi için talepte bulunmuş ve sonunda kendisine 650 kuruş maaş bağlanmıştır.8

Belhî, 1929 yılı Ekim ayında hastalanmış ve 4 Mart 1930 tarihinde Heybeliada’da vefat etmiş ve ada kabristanına defnedilmiştir. Ölümü üzerine Abdullah Cevdet’in (ö. 1932) “Bir Şark Zekâsı Söndü” başlıklı makalesinde, onun için “Kadim Şark terbiye ve tahsilinde emsali kalmamış kibar, necib bir ârif ve şair, onun vefatıyla gâib oldu. Şahsî muarefemiz olan bu kudsî zatın Çağatay Türkçesiyle latif şiirleri vardır ve Ali Şîr Nevâî’nin adîli idi”9 ifadelerini kullanması, onun, çevresinde itibar gören

saygın bir kişilik olduğunu anlamamızı sağlamaktadır.

2. Ailesi

Sadberg Hanım ile evli olan Burhâneddîn-i Belhî’nin, Yahyâ Kemâleddîn, Muhammed Musâ, Süleymân Celâleddîn ve Ahmed İsâ isimlerinde dört oğlu vardır. En büyük oğlu Yahyâ Kemâleddîn 1318/1900 yılında ağır bir hastalık geçirmiş ve kendisinden önce vefat etmiştir.

Şairin eserlerini temize çekmesiyle tanıdığımız, ikinci oğlu Muhammed Musâ’dır. 1875 yılında Eyüp Nişanca’sındaki Şeyh Murâd-ı Buhârî Dergâhı’nda doğmuş, Üsküdar’da Hoca Sabri ve Mehmet Emin Efendi mekteplerinde okumuştur. İyi bir tahsil gören ve Fransızca bilen Muhammed Musâ sağ ve sol elle yazabildiği için imzalarında “Yemînî” ve “Yesârî” lakabını birlikte kullanmıştır. Babası hayatta iken onun eser ve yazılarını derleyip istinsah etmiştir. 12 Kasım 1930 tarihinde Heybeliada’da vefat etmiştir.

Belhî’nin üçüncü oğlu Süleymân Celâleddîn, Galatasaray Sultânîsi’nden mezun olmuş, hukuk fakültesinde okumuştur. İstanbul’da kütüphane memurluğu, Tasnif-i Kütüp Komisyonu üyeliği ve Arşiv Dairesi memurluğu gibi görevlerde bulunmuş ve 1957 yılında vefat etmiştir. En küçük oğlu Ahmed İsâ ise, Üsküdar Kuleli Lisesi’nde bir süre okuduktan sonra 1926 yılında Bursa Birinci Lisesi’ne geçiş yapmış ve bu yıldan

8 Kahraman, Türkçe Dîvânı, s.14-15.

(22)

8

itibaren Bursa’da ikamet etmiş, 1927 yılından itibaren Bursa Çekirge Hastanesi’nde stajyer doktor olarak görev yaptığı kayıtlarda geçmektedir.10

Şair’in eşi Sadberg Hanım da 28 yaşındayken 1300/1882 yılında vefat etmiş, Eyüp Sultan civarındaki Hankah-ı Murâdiye haziresine defnedilmiştir. Eşinin vefatından sonra bekâr ve münzevi bir hayat sürmüş olan Belhî, bu ölümden sonra dile getirdiği hüzünlü şiirlerini “Firkâtiye” başlığı altında toplamıştır.11

3. Edebî Kişiliği

Burada Belhî’nin edebi kişiliği ile şair ve yazarlığı hakkında belirtilen görüşler ve etkilendiği şairler üzerine durulacaktır. Döneminin şiiri, dil ve üslup anlamında farklı bir noktaya gelmiş olmasına rağmen Belhî Türkçe’de divan şiiri geleneğini sürdürmüş; yirminci yüzyılın ilk yarısında İstanbul’da Farsça klasik şiir geleneğinin örneklerini vermiştir.

Burhâneddîn-i Belhî, yazdığı Farsça şiirlerinde çoğunlukla “Burhân” mahlasını kullanmıştır. Hatta incelemesini yaptığımız mecmuasının başlığı olarak “Âyine-i Dil-i Burhân” ifadesini kullanması bunun bir örneğidir. Şair, Türkçe manzûmelerinde ise; “Burhân-ı Belhî, Burhân-ı Hüseynî, Belhî, Merd-i Belh, Hüseynî” gibi mahlasları kullanmıştır. Hemen her şairde olduğu gibi Belhî de şiirde ustalığına, şiirlerinin mana gücü ve etkisine vurgu yapmış; şiirlerini ince manalar üzerine bina etmiştir.

Belhî, şiiri ruhun gıdası saymış, bulunduğu her meclisi şiirleriyle şenlendirmiştir. Şiir söylemekten zevk alan Belhî’nin, sokakta karşılaştığı tanıdıklarıyla merhabalaştıktan sonra hâl hatır sormak yerine şiir okuması sebebiyle, kendisine “şâir-i seyyâr” lakabı konmuştur.12

Belhî, tasavvuftan daha çok şiirle uğraşmaktan zevk almış, önde gelen şairlerden birçoğunun şiirlerini tahmis etmiştir. Hasret teması, onun şiirlerinde çoğunlukla işlenmiş konulardan biridir. Memleketi Belh ve Kunduz’a duyduğu özlemle duygu dolu şiirler yazmıştır.

10 Öz, “Defter-i Kuyûdât Fihristi”, s. 170-171.

11 Şiirler için bkz. Burhâneddîn-i Belhî, Nakaratlı Manzûmât ve Şarkıyât, Süleymaniye Kütüphanesi YB

nu:1370, s. 14-51.

12 İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri (Kemâlü’ş-Şuarâ), I, Ankara: Atatürk Kültür

(23)

9

Belhî, şairliğinin yanında hat ustalığıyla da bilinmektedir. Bursalı Abdülkâdir Efendi’den tâlik hat dersi alarak 1290/1874 yılında icazet almıştır. Bu konuda Hüseyin Vassâf (ö. 1929) onun için, “Hüsn-i hattı ta‘likde zamanımızın İmâd-i sânîsidir”13

ifadesini kullanmıştır. Şair bazı gazel ve rubailerinde hat sanatındaki yeteneğini övmüş ve levhalarını hattın en büyük ustalarından biri olan, Mîr İmâd-i Hasanî’ye (ö. 1024/1615) benzetmiştir:

Ḫāme-i māhir-i men est üstād Mī-küned vaṣf-ı yār ber-mu‘tād Süḫan-ı dil-keş u cān-baḫş-ı verā Mī-nüvīsed be-ḫaṭ-ı ḫoş çü ‘İmād14

(Benim mâhir kalemim ustadır, âdet üzere sevgilinin hâllerini vasfeder. Onun hoş ve can veren sözünü, Mîr İmâd-i Hasanî gibi güzel hatla yazar)

Ayrıca şair topluma kötü örnek olan olumsuz kişilere bir sosyal tepki olarak şiirler kalem almış; müderris ve vaiz sınıfında olan bazı resmî kişileri hicvetmiştir. Farsça Divan’ının 110. gazelinde kendisinin hiciv yönüne “zebânî tîz dârem” (sivri bir dilim var) ifadesiyle işaret etmiştir.

Manzumelerinin altına düşülmüş notlardan Belhî’nin şiirlerinin bazılarını “şâir-i seyyâr” lakabına uygun olarak yolculuk ve gezi sırasında nazmettiği görülmektedir. Hatta o, hasta halinde ve ölüm döşeğinde dahi şiir yazmaktan geri durmamış bir şairdir. Örneğin 6. gazelini15 Karabiga ve Bandırma taraflarına seyahati esnasında, 80.

gazelini16 Eyüp Nişancası’ndaki Murâdiye Dergâhı’na giderken yolda ve 118. gazelini17 de ziyaret maksadıyla Boğaziçi’nde Akbaba Köyü’ne giderken Beykoz Çayırı’nda söylemiştir.

Burhâneddîn Belhî’nin oğlu Muhammed Musâ 25. gazelin sonuna düştüğü notta bu gazelin babasının ölüm anında söylediği son gazellerinden olduğunu şu sözlerle belirtmiştir:

13 Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, s. 406.

14 Mehmet Ali Özkan, “Muhammed Burhâneddîn-i Belhî’nin Farsça Rubaileri (İnceleme Metin-Çeviri)”

(Yüksek Lisans Tezi, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2016), s. 120.

15 Gazel için bkz. Süleymaniye Kütüphanesi YB, nu: 1368, s. 3. 16 Bkz. YB, 1368, s. 42.

(24)

10

Boġaziçi’nde 23 Rebīyülevvel 1348/29 Aġustos 1929 Pençşenbe Paşabaġçe’de Tepe Köyü’nde 2 Numaralı ‘Alī Beg’iñ Köşkü’nde berā-yı tebdīl-i hevā müste‘ciren muḳīm iken tanẓīm olunmuşdur. Ve merḥūm peder-i ‘azīzimiñ maraż-ı mevtlerinde söyledikleri ṣoñ ġazelleri olup raḳamu’l-ḥurūf ferzend-i derdmendi ṭarafından żabṭ olunmuş idi. Bu tārīḫden ṣoñra Heybeliada’da vefātlarına ḳadar altı ay mu‘ammer olmuşlardır.18

Muhammed Musâ yine bir kaydında, Burhâneddîn-i Belhî’nin 132. gazeli,19

ağabeyi Abdulkâdir-i Belhî Hazretleri’nin yanında hastalanıp sağlığına kavuştuktan sonra yazmış olduğunu şöyle ifade etmiştir:

Eyüp Nişāncası’nda Murād el-Buḫārī Tekyesi’nde büyük birāderleri Şeyḫ ‘Abdülḳādir-i Belḫī nezdinde misāfir iken ḫastalanaraḳ kesb-i ‘āfiyet etdikten sonra inşād etdigi ġazellerdendir.

Belhî, Türkçe ve Farsça divanlarında, mesnevilerinde ve diğer eserlerinde bilindik şiir geleneğinden farklı olarak, manzûmelerinin sonlarına düştüğü kayıtlarda, eserin nerede ve ne zaman yazıldığını ayrıntılı bir şekilde belirtmiştir. Kayıtlarda İstanbul’un 19. yüzyılın sonları ile 1930’lı yıllar arasında semt, cadde, sokak ve köşk adları ve sahiplerinin adları zikredilmiştir. Özellikle edebî sohbetlere ve meclislere ev sahipliği yaptığı düşünülen köşkler, dönemin İstanbul hayatı için önem arz etmektedir.

Burhâneddîn Belhî ve ailesi, İstanbul’da bazen kiracı, bazen de geçici bir süre misafir olarak; Eyüp Nişanca Mahallesi, Yenikapı, Kartal Yakacık Köyü, Kadıköy Acıbadem, Kadıköy Merdivenköyü, Büyük Çamlıca, Küçük Çamlıca, Üsküdar Validebağı, Üsküdar Nuhkuyusu Caddesi, Çiçekçi Sokağı, Kuzguncuk Nakkaştepesi, Beylerbeyi Caddesi, Haydarpaşa, Ayasofya Ahırkuyu, Sarayburnu Ahırkapı, Üsküdar Tophanelioğlu ve son olarak da Heybeliada gibi semtlerde ikamet etmiştir.

Belhî’nin edebî kişiliğine ve yaşadığı döneme ilişkin bilgi veren birtakım kaynaklara rastlamaktayız. Bu kaynaklardan birinde, İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, Belhî’nin Türk, Fars ve Çağatay edebiyatıyla meşgul olduğunu, onun bu üç dildeki şiirlerinin üç divan oluşturacak miktara ulaştığını belirtmiştir. Ayrıca Belhî’nin kişilik sahibi biri olduğunu, talik yazısını pek nefis bulduğunu söyleyerek, onu “şâir-i mâhir”

18 YB 1379, s. 18a. 19 Bkz. YB, 1368, s. 70.

(25)

11

olarak nitelendirmiştir. Şairliği hususunda ise Farsça şiirlerinin Türkçe olanlardan daha kuvvetli olduğu belirtilmektedir.20

Hüseyin Vassâf ise Belhî hakkında, “Zevk-i tarîkatten pek ziyâde neş’e-i şi‘riyyeleri gâlibdir”21 diyerek tasavvuf yolunda bulunmaktan ziyade şiirle meşgul

olduğunu söyler. Onu “şâir-i meşhûr” olarak nitelemiş ve Hafız-ı Şîrâzî’nin (ö. 792/1390) vârisi olarak gördüğünü ifade etmiştir. Belhî’yi bizzat tanıyanlardan biri olan, dönemin fikir ve siyaset adamlarından Abdullah Cevdet ise Çağatayca şiirlerini beğendiğini ifade ederek onu Ali Şîr Nevâî’nin dengi saymıştır.

Belhî Mevlevîlerle yakın ilişki içinde olmuş ve bu çevrenin önemli simalarıyla dostluklar kurmuştur. Mevlâna Dergâhı son postnişinlerinden Mahmud Sadreddin Çelebi (ö.1881) ve Abdülvâhid Çelebi (ö. 1907) ile yazışmıştır.22

Belhî’nin şiirlerinde Nâsır-ı Hüsrev (ö. 465/1073), Ömer Hayyâm (ö. 526/1132), Evhadüddîn-i Kirmânî (ö. 635/1238) ve Mevlânâ’nın (ö. 672/1273) etkisi görülmektedir. Bazı şiirlerinde de Nâsır-ı Hüsrev’i takip ettiğini söylemekle beraber şiirlerinden yansıyan ışığın yeni olduğunu söyler:

Düldül-i ṭab‘-ı dilīrem der-dev est Peyrev-i merd-i çü Nāsır Ḫüsrev est Ey ‘uṭārid bā-furūġ-ı ḫod me-nâz Şi‘r-i şa‘rī pertev-i Burhān nev est23

(Cesur tabiatlı Düldül’üm koşmakta, Nâsır Hüsrev gibi bir adamın peşinde. Ey Utarid, ışığınla gururlanma! Burhân’ın iki parlak yıldız gibi şiiri yenidir)

Belhî, Ömer Hayyâm ve Evhadüddîn-i Kirmânî’ye olan hayranlığını şiirlerinde dile getirmiştir. Her iki şairin de rubaide ustalığını ve şiirde rubai tarzının hakkını verdiklerini söylemektedir. Şair, Kirmânî’nin rubailerinin her mısraını âriflerin sır bahçesine benzetir ve Hayyâm’ın rubaileri ise şarap gibi neşe verici, her mısraının sarhoşların meyhanesi şeklinde nitelendirmiştir.

20 İnal, Son Asır Türk Şairleri, s. 274-278. 21 Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, s. 406.

22 Öz, “Süleymân Belhî Ailesi ve Son Mevlevî Postnişinleri ile Mektuplaşmaları” s. 156. 23 Özkan, “Farsça Rubaileri”, s. 72.

(26)

12

Evḥad be-rubā‘ī hele bī-aḳrān est Ḫayyām çü ū yegāne-i devrān est Her mıṣrā‘-ı ān gülşen-i rāz-ı ‘urefā’st Her mıṣrā‘-ı ān mey-kede-i mestān’est24

(Bil ki rubaide Evhadüddîn’in dengi yoktur, onun gibi, Hayyam’ın da eşi benzeri yoktur. Evhadüddîn’in her mısraı âriflerin sır bahçesi, Hayyâm’ın her mısraı sarhoşların

meyhanesidir)

Ayrıca Belhî’nin, aile üyeleri gibi Mevlevî şahsiyetler ile yakınlığı olduğu bilinmektedir. Şiirlerinde Mevlâna’ya karşı olan muhabbetini dile getirir. Rubailerinde onun eşsiz eseri Mesnevî’nin en önemli mazmunu olan “ney” mazmununu kullanarak aşk hikâyesinin ney gibi bir gönülden dinlemek gerektiğini, kendisinin de şiirlerinde aşk sırrını anlatmaya çalıştığını söylemektedir.

Ey peser ṣavt u ṣedā-yı ney şinev Naġme-i ḥālet-fezā-yı ney şinev Ḫᵛāhī gerdī merd-i meydān-ı semā‘ Nāle-i merd-āzmā-yı ney şinev25

(Ey oğul! Neyin sesini, sedasını dinle, neyin hâle hâl katan nağmesini dinle! Sema meydanının eri olmak istiyorsan, neyin güçlü kuvvetli feryadını dinle!)

Öte yandan şairin bu mecmuadaki ilk mesnevisinde Mevlâna’nın Mesnevisi gibi “bi-şnev!” (dinle!) sözüyle başlaması da dikkate değer bir husustur.

Bi-şnev ez-dil rāz-ı yā[r]-ı dil-sitān

Kū be-cān baḫşed ḥayāt-ı cāvidān (MS1/1)

(Cana ebedî bir hayat bağışlayan, gönül bahçesinin dostunun sırrını gönülden dinle!)

4. Eserleri

Burhâneddîn-i Belhî eserlerini genellikle, Türkçe ve Farsça olarak kaleme almıştır. Türkçe gazelleri arasında Çağatay Türkçesiyle yazılmış manzûmeleri de vardır. Şiirlerinde Burhân mahlasını kullanmıştır. Şairin, biri Türkçe diğeri Farsça olmak üzere

24 Özkan, “Farsça Rubaileri”, s. 84. 25 Özkan, “Farsça Rubaileri”, s. 19-20.

(27)

13

iki Divanı vardır. Hâfız-ı Şîrâzî (ö. 792/1390), Sa‘dî-i Şîrâzî (ö. 691/1292) ve Abdurrahmân-ı Câmî (ö. 898/1492) gibi Fars edebiyatının seçkin şairlerinin beyit ve gazellerine yazdığı tahmislerine yer verdiği Mecmua-i Tahmîsât’ı vardır. Bunun yanı sıra muhtelif şahısların doğum ve ölümlerine dair Farsça ve Türkçe Tarih Manzûmeleri

Mecmûa‘sı, Nevruziye, Gurbetiye, Hasretiye gibi muhtelif başlıklar altında toplanmış

şiirleri içeren Nakaratlı Manzûmât ve Şarkıyât’ı vardır. Bunlarla birlikte Farsça Defter-i

Rubâ‘iyyât’ı, Âyîne-i Dil-i Burhân, El-Vâridâtu’l-Burhâniyye, Ahsenu’l-Kasas gibi

çoğunluğu Farsça ve bir kısmı Türkçe olan mesnevilerini ihtiva eden Defter-i

Mesneviyât ve büyük bir kısmı Muhammed Burhâneddîn-i Belhî’ye ve aileye ait

muhtelif mektupların ve bazı resmî belgelerin suretlerini içeren Defter-i Ḳuyûdât adlı eserleri vardır.26

4.1. Türkçe Divanı

Burhâneddîn-i Belhî’nin Türkçe divanı 183 gazelden oluşmaktadır. Divanın birinci defteri Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar 1368 (1b-66a), ikinci defteri Yazma

Bağışlar 1378 (28b-98a), üçüncü defteri Yazma Bağışlar 1380 (1b-29b) numaralarda

kayıtlıdır. Bu nüshalar Muhammed Musâ tarafından yazılmıştır. Şair, beğendiği Türkçe ve Farsça gazelleri “kılıç” simgesiyle işaretlemiş, bu işaretli gazeller bir seçme olarak ayrı bir defterde toplanmıştır. Bu seçkideki manzûmelerin yer aldığı nüsha Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar 1371 numarada kayıtlıdır. Muhammed Musâ bu nüshanın istinsahına, 30 Ramazan 1349/18 Şubat 1931 tarihinde perşembe gecesi başlamış ve 21 Cemâdiye’l-evvel 1350/2 Teşrîn-i evvel 1931 Cuma günü Türkçe divanı yazımını tamamlamıştır.27 Adı geçen nüshalar Bahattin Kahraman tarafından Burhân-i Belhî ve

Türkçe Dîvân’ı, adı ile yayınlanmıştır.28

4.2. Farsça Divanı

Şairin Farsça divanı 157 gazelden oluşmaktadır. Bu gazeller, şairin oğlu Muhammed Musâ tarafından tertip edilerek temize çekilmiştir. Nüshaları, Süleymaniye Kütüphanesi

26 Kahraman, Türkçe Divân’ı, s.16-18. 27 Öz, “Defter-i Kuyûdât Fihristi”, s. 169. 28 Kahraman, Türkçe Divân’ı, 2012.

(28)

14

Yazma Bağışlar 1368, 1378 ve 1379 numaralarda kayıtlıdır. Belirtilen nüshalar üzerinden Kasım Evli tarafından yüksek lisans tezi olarak çalışılmıştır.29

4.3. Mecmua-i Tahmisât

Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmalar Merkezi Kütüphanesi (SÜSAM) Uzluk Arşivi No: Y55 numarada kayıtlıdır. 56 varaktan ibaret nüsha Mecmua-i Tahmisât adını taşır ve içinde Burhâneddîn-i Belhî’nin Farsça ve Türkçe yazılmış 39 tahmisi vardır. Mecmua, Muhammed Musâ tarafından istinsah edilmiştir.

Tahmislerden 10’u Türkçe diğerleri ise Farsça olarak kaleme alınmıştır. Türkçe olarak yazılan tahmislerden 6 tanesi, Ali Şîr Nevâî (ö. 906/1501), Fuzûlî-i Bagdâdî (ö. 963/1556), Nef‘î (ö. 1044/1635), Ahmed Yesevî (ö. 562/1166), Adanalı Hâce Hayret Efendi (ö.1331/1913) gibi ünlü şairlere yazılmıştır. Mecmuada ayrıca Muhammed Musâ’nın babasının bir şiirine yazdığı tahmis yer almaktadır.30

4.4. Farsça ve Türkçe Tarih Manzûmeleri Mecmuası

Belhî’nin akraba, dost, tanıdıkları ve bunların aile fertlerinin doğum ve ölümleri üzerine yazılmış Farsça ve Türkçe tarih manzûmelerini içermektedir. Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar 1372 numarada kayıtlıdır. Mecmuanın 46b-52a yaprakları arasında

Burhâneddîn-i Belhî’nin, Cemâleddin Afgânî (ö. 1315/1897) hakkında yazdığı muhtasar bir hâl tercümesi, yine Afgânî adına yazılmış Farsça ve Türkçe şiirler ile kurşun kalemle yazılmış bir metin ve mezar taşı kitabesinin metni bulunmaktadır.

4.5. Nakaratlı Manzûmât ve Şarkiyât

Medhiye, nevrûziye, gurbetiye, hasretiye, fırkatiye gibi muhtelif başlıklar altında toplanmış şiirleri içermektedir. Müellif nüshası Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar 1370 numarada kayıtlıdır.

29 Kasım Evli, “Muhammed Burhâneddîn-i Belhî ve Farsça Dîvân’ı (Tenkitli Metin)”, (Yüksek Lisans

Tezi, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014), s. 2.

(29)

15

4.6. Defter-i Rubâ‘iyât

1635 Farsça rubaiden oluşmaktadır. Muhammed Musâ tarafından yazılmış bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar 1373 numarada kayıtlıdır. Ayrıca bu eserle ilgili Mehmet Ali Özkan tarafından Muhammed Burhâneddîn-i Belhî’nin Farsça

Rubaileri (İnceleme-Metin-Çeviri)31 başlığıyla yüksek lisans tezi olarak çalışılmıştır.

4.7. Münâcât

Şairin dua, yakarış ve niyazlarının yer aldığı manzûmeler Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar 1377 numarada kayıtlıdır. Bu mecmua Yusuf Öztürk ve Zeynep Yücel’in32 çevirisi ile Münâcât-ı Seyyid Burhâneddin Belhî adıyla İstanbul Tasavvuf ve

Mûsikî Araştırmaları Derneği tarafından yayınlanmıştır.

4.8. Defter-i Mesneviyât

Âyîne-i Dil-i Burhân, Ahsenu’l-Kasas gibi çoğunluğu Farsça ve Türkçe olmak üzere 12

mesneviyi ihtiva eder. Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar 1380 ve 1374 numaralarda iki nüshası bulunmaktadır. Mesneviler, 1883-1926 yılları arasında nazmedilmişlerdir. Her iki nüshada yer alan mesneviler, Muhammed Musâ tarafından derlenip yazılmıştır.

4.9. Defter-i Kuyûdât

Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırmaları Merkezi Kütüphanesi Uzluk Arşivi Y.56 numarada Defter-i Kuyûdât adıyla kayıtlı 150 sayfalık bir mecmuadır. Oğlu Muhammed Musâ tarafından asıllarından kopya edilerek nazmedilmiştir. Mecmuada Belhî ailesinin, özellikle Burhâneddîn-i Belhî’nin kaleme aldığı 45’i Türkçe, 42’si Farsça ve 3’ü Arapça olmak üzere toplam 90 mektup yer almaktadır.33

Mektuplar, Belhî ailesinin özellikle Abdulkâdir-i Belhî’nin İstanbul’da Eyüp Murâd-ı Buhâri Dergâhı meşihatını üstlendiği (1877-1915) yıllarda yazılmıştır. Bu dergâh Türkistan coğrafyasından gelen tüccar, âlim ve devlet adamlarının ziyaret edip ağırlandıkları bir yer konumundadır. Bu yüzden mezkûr dergâh aracılığıyla sadece

31 Özkan, “Farsça Rubaileri”, 2016.

32 Seyyid Burhâneddin Belhî, Münâcât, haz. Yüce Gümüş, çev. Yusuf Öztürk ve Zeynep Yücel, İstanbul:

Tasavvuf ve Mûsikî Araştırmaları Derneği Yayınları, 2016.

(30)

16

Anadolu’yla sınırlı kalmayan, İran, Afganistan, Türkistan ve Hindistan’a kadar varan yazışmalar ve görüşmeler söz konusudur. Mecmuada Farsça, Arapça ve Türkçe olarak yazılan mektuplar34 Belhî ailesinin bu coğrafya üzerinde kurmuş oldukları ilişkilere ışık

tutmaktadır. Bu mecmua Arzu Meral ve Aliye Uzunlar tarafından derlenip Defter-i

Kuyûdât (Belhî Ailesine Ait Özel ve Resmi Yazışmalar) adıyla yayınlanmıştır.35

34 Türkçe mektuplar için bkz. Öz, “Burhâneddin Belhî ve Türkçe Mektupları”, Selçuk Üniversitesi Fen

Edebiyat Fakültesi Edebiyat Dergisi, sy:15, 2006, s. 206-223.

35 Seyyid Burhâneddin Belhî, Defter-i Kuyûdât (Belhi Ailesine Ait Özel ve Resmi Yazışmalar), haz. Arzu

(31)

17

İKİNCİ BÖLÜM

MECMUANIN İNCELENMESİ

1. Şekil Özellikleri

1.1. Mesnevi ve Kasidelerin Nazım Biçimi ve Vezni

İncelediğimiz her iki mecmuada bütün şiirler Belhî’ye ait olup YB 1380 numaralı mecmuada başlıca gazeller, mesneviler, şarkılar, cihâdiyeler ile kasideler yer alır. YB 1374 numaralı mecmuda ise sadece mesneviler yer alır ve bu mesneviler YB 1380 numaradakiler ile aynıdır. Çalışmamızı oluşturan 9 mesnevi ve 6 kaside şekil özellikleri bakımından şöyledir:

Mesnevilerdeki beyit sayıları farklılık göstermekte olup bunlar en az 3 beyit ile en fazla 104 beyitten oluşmaktadır. Kasideler ise en az 21 beyit ile en çok 37 beyitten müteşekkildir. Çalışmanın kapsamında şairin toplam 333 mesnevi beyti ile 171 de kaside beyti incelenmiştir. Mesneviler “Bismillah” (Allah’ın adıyla) ibaresi ile başlamaktadır.

Mecmuada incelediğimiz beyitlerin bazılarında vezin bozukluğu tespit edilmiştir. Özellikle 4. Mesnevide (şiirin sonunda müstensih tarafından nâ-tamam notu düşülmüş ve şairin müsveddelerinden alelacele toplanarak yazıldığını belirtmiştir)36

vezin hatalı olup birden çok kalıp kullanılmıştır. Ayrıca bu mesnevinin bazı beyitlerde ilk mısra, bazılarında ikinci mısra veya yarım mısra eksik yazılmıştır. Bu beyitlerde aslına uygun olarak çizgili nokta şeklinde gösterilmiştir.

Bazı beyitlerde kelime eksikliğinden kaynaklanan vezin bozuklukları tamir edilmiştir. Vezin uyumu gereği eklediğimiz kelimeleri köşeli ayraç [ ] çıkardığımız kelimeleri ise üçgen ayraç < > şeklinde düzeltilmiştir. İncelediğimiz metinde remel, hezec, cedid, mütekârib ve müctes olmak üzere beş bahir ve sekiz aruz kalıbı kullanılmıştır. Aruz kalıpları içinde üç mesnevi ve iki kaside de kullanılan remel bahri en çok bahir, dört defa tekrarlanan fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilün kalıbı en çok kullanılan kalıptır. Mecmuda yer alan mesnevi ve kasidelerin nazım biçimi tablosu şöyledir:

(32)

18

Tablo 2

YB 1380 Numaralı Mecmuanın 30a-52a ve 91a-101a Varakları Arası Nazım

Biçimleri Tablosu Şiir

Nu.

Nazım

Biçimi Sayısı Beyit Bahir Vezin Konusu/Açıklama

1 Mesnevi 52 Remel fā‘ilātün fā‘ilātün fā‘ilün Dini ve ahlaki

konular

2 Mesnevi 3 Mütekârib fe‘ūlün fe‘ūlün fe‘ūlün fe‘ūl Allah’a hamd ve

sena

3 Mesnevi 5 Cedid fe‘ilātün mefā‘ilün fe‘ilün Allah’ın vasıfları

hakkında

4 Mesnevi 71 … [farklı ve hatalı vezinler]

Ahsenu’l-Kasas (Hz. Yusuf

kısası)

5 Mesnevi 104 Remel fā‘ilātün fā‘ilātün fā‘ilün

Rind ile şeyhin karşılıklı

söyleşisi

6 Mesnevi 6 Hezec mef‘ūlü mefā‘ilün fe‘ūlün

Babası Şeyh Süleymân-ı Belhî

adına

7 Mesnevi 63 Hezec mefā‘īlün mefā‘īlün fe‘ūlün Babasının vefatı üzerine

8 Mesnevi 14 Cedid fe‘ilātün mefā‘ilün fe‘ilün

Oğlu Muhammed

Musâ adına

9 Mesnevi 15 Remel fā‘ilātün fā‘ilātün fā‘ilün

Hankah-ı Çal ve Kunduz’un saygın kişileri

hakkında

10 Kaside 26 Cedid fe‘ilātün mefā‘ilün fe‘ilün Kaleme dair

11 Kaside 28 Hezec mefā‘īlün mefā‘īlün mefā‘īlün mefā‘īlün Hz. Ali hakkında

12 Kaside 34 Cedid fe‘ilātün mefā‘ilün fe‘ilün mollalarını hiciv Zamane

13 Kaside 37 Remel fā‘ilātün fā‘ilātün fā‘ilātün fā‘ilün Birlik hakkında

14 Kaside 25 Remel fā‘ilātün fā‘ilātün fā‘ilātün fā‘ilün Benliğin hiçliği

hakkında 15 Kaside 21 Müctes mefā‘ilün fe‘ilātün mefā‘ilün fe‘ilün Hüner/Kabiliyet hakkında

1.2. Kafiye ve Redif

Belhî’nin incelediğimiz şiirlerinde en çok Farsça kelimelerle kafiye ve redif yapılmıştır. Mesneviler her beyit kendi içinde kafiyeli olup (aa-bb-cc-dd) şeklindedir. Kasidelerinde

(33)

19

ise ilk beyt kendi arasında ve diğer beytlerde ikinci mısraında aynı kafiyeye sahiptir. Kafiye düzeni gazel gibi (aa, ba, ca, da ...) şeklindedir. Mesnevilerinde en çok tam kafiyeye, kasidelerinde ise yarım kafiye örneğine yer verilmiştir. Bunun yanı sıra zengin ve tunç kafiye örneklerine de rastlanmaktadır. Şair isim, sıfat ve zamir türündeki kelimelere kafiye, son eklerle de redif yapmıştır.

Aşağıdaki tabloda mesnevi ve kasidelerin kafiye ve rediflerine yer verilmiştir. Mesnevilerde her beyt birbirinde farklı kelimelerle ve kendi içinde kafiyeli olduğu için sadece birer örnekle yetinilmiştir.

Tablo 3

YB 1380 Numaralı Mecmuada Yer Alan Mesnevi ve Kasidelerin Kafiye ve Redif Tablosu

Şiir Kafiye Redif

MS:1 - ûz - nîst MS:2 - âd - râ MS:3 - ed - be-heme MS:4 - ân - bī-bînîm MS:5 - ûz - daşt MS:6 - f - i bûd MS:7 - te -i çend MS:8 - ş -i tu MS:9 - âd - est K:1 - âr - kalem K:2 - ân - eş K:3 - âm - dır bilirim K:4 - în - i ittihâd K:5 - â -yi nîstî K:6 - r - îr

(34)

20

1.3. Dil ve Anlatım Özellikleri

Belhî şiirlerinde genel olarak sanatsal bir dil kullanmış, mesnevilerin dili ise kasidelere göre daha da ağırdır. Ayîne-i Dil-i Burhân, Ahsenu’l-Kasas, El-Vâridâtu’l-Burhâniye gibi mesnevilerin başlıkları Arapça olarak yazılmıştır. Ayrıca bazı şiirlerin başlangıcında “hüve, hüve’l-muîz ve hüve’l-mahbûb” gibi Arapça ibarelere yer verilmiştir.

Beyitlerde geçen Arapça kelime ve ayetleri kırmızı renkle ( ) parantez içerisine alınmış ve şiirde geçen şairin mahlasları da kırmızı renkle yazılmıştır. YB 1380 nüshada ilk mesnevi Besmele ile başlar diğer nüshada ise mesnevi üçüncü beyitten başlar. YB 1374 nüshada bazı mısraların üzeri çizilmiş, yerine başka mısra yazılmış olup başı veya sonuna “حیحص” yazılmıştır. Ayrıca bazı mesnevilerin nazmına dair iki yerde kayıt mevcuttur.

❖ YB 1380 numaralı nüshada 12 mesnevi yer almış, YB 1370 numaralı nüshada ise bir mesnevi eksik toplam 11 mesneviye yer verilmiştir.

❖ Çalışmayı kapsayan YB 1380 numaralı nüshanın 30a-52a sayfaları arasında yer alan

mesnevilerin toplamı 9’dur. Mesneviler YB 1374 numaralı nüshayla karşılaştırıldığında bazı farklılıklar görülmüştür. Bu farklılıklar harf veya kelimelerde olduğu gibi, şiir içindeki beyit sıralamalarında da mevcuttur.

❖ YB 1370 numaralı mecmuada birinci mesnevinin ilk iki beyti eksiktir.

❖ Nüshanın beşinci mesnevisinin başlığında ebcet hesabını kullanmış, mesnevi başlığı olan El-Vâridâtü’l-Burhâniyye’nin toplamı eserin yazılış tarihi olan 1343 yılına denk gelmektedir.

2. Muhteva Özellikleri

Mecmuada incelediğimiz mesnevi ve kasidelerde işlenen konular, dinî unsurlar, tarihi şahsiyetler, şiirlerin yazılış tarihi ve yeri başlıkları altında incelenmiştir.

2.1. İşlenen Konular

Burhâneddîn Belhî’nin 1380 numaralı mecmuasında incelediğimiz şiirlerinde başlıca şu konu ve temalara yer verilmiştir. İlk mesnevide şair dinî ve ahlaki konulara yer vermiş

(35)

21

olup gönül sevgili, aşk, hür olmak ve birlik gibi temalara yer vermiştir. Özellikle gönlün cömertliği, hatipliği, bilgeliği, mahremliği (Allah’a vasıl olma yolunda mahrem olan gönüldür), üstünlüğü, hakkında beyitler kaleme almıştır.

Hemçü dil ‘allāme-i der-‘aṣr nīst

Hemçü dil fehhāme-i der-dehr nīst (MS1/9)

(Hiçbir asırda gönül kadar bilgili birisi olmamıştır, kâinatta gönül gibi anlayış sahibi de bulunmaz)

Bunun yanı sıra Bû Turâb, Haydar, Şâh-ı Necef, pîr-i heme pîrân, emîr-i âdil-i merdân gibi teşbihlerle Hz. Ali’den ve Kelîm sıfatı ile Hz. Musa’dan bahsetmektedir.

İkinci mesnevide dua ve hamd konusuna yer vermiş olan şair Allah’a hamd ve sena ile Allah’ın sıfatlarına yer vermiştir. Hz. Âdem’e bütün isimleri öğretmesi ve emriyle bütün meleklerin secde etmesi anlatılmıştır.

Üçüncü mesnevinin konusu Allah’ın sıfatlarıdır. Şair Allah’ın birliğinden, kullarına verdiği nimetlerden bahseder. Yücelik, birlik, eşsiz, lütuf ve merhamet temalarına yer verilmiştir.

Dördüncü mesnevinin konusu Kur’an-ı Kerîm’in ifadesiyle Ahsenu’l-Kasas (kıssaların en güzeli) olan Hz. Yusuf’un hikâyesidir. Bu hikâye aracılığıyla Allah’ın Hz. Yusuf’a yeryüzü güzelliğinin yüzde dokuzunu verdiğini anlatmış ve güzellik, sabır, pişmanlık temasına yer verilmiştir.

Beşinci El-Vâridâtu’l-Burhâniye adlı mesnevinin konusu rintlik ve riyakârlıktır. Bir rint ile şeyhin karşılıklı konuşması ile kendini beğenmişlik, ikiyüzlülük, rint ve rintlik, teması işlenmiştir.

Altıncı mesnevide babasının ölümü konusuna yer vermiştir. Ölüm ve hasret temalarına yer verilmiştir.

Yedinci mesnevide babasının âlimliği, garip ve yoksulların yardımcısı olduğunu tevhit sırına sahip olduğu gibi konulara yer verilmiştir. Hicret, gurbet ve hasret temalarına yer vermiştir. Şair babasının ölümü üzerine hasret dolu mısralar kaleme almıştır.

Sekizinci mesnevide oğlu Muhammed Musâ’nın hattatlığı konusuna yer verilmiştir. Onun Mîr İmâd gibi hattat olduğundan bahseder. Hat ve güzellik temalarına yer verilmiştir.

(36)

22

Dokuzuncu mesnevide memleketi Kunduz ve Bedahşan’daki saygın kişilerin vasıfları konusuna yer verilmiştir. Saygınlık, şeyhlik ve dervişlik temalarına yer vermiştir.

İlk kaside de şair, kalem ve kalemin gücü konusuna yer vermiştir. Kalemin doğruluğu ve gücü temalarına yer vermiş olup, kalemin Hz. Ali’nin Zülfikar’ından daha keskin olduğunu söylemektedir.

İkinci kasidenin konusu ise Hz. Ali ve Ehl-i Beyttir. Peygamber ve Ehl-i Beyt Sevgisine yer verilmiştir. Üçüncü kaside gösteriş düşkünü, ikiyüzlü ve çokbilmiş kişileri hicv, dördüncü kaside birlik (ittihad), beşinci kaside benliğin hiçliği ve yokluğu altıncı ve son kasidesinde ise hüner/kabiliyet konusu ile ayrılık ve hasret temasına yer verilmiştir.

2.2. Dinî Unsurlar

Belhî’nin aileden gelme gelenek ve çevresi itibariyle de bakıldığında kaleme aldığı eserlerinde dinî unsurların şiirlerinde yer alması muhtemeldir. Dolaysıyla mesnevi ve kasidelerinde de dinî unsurlar göze çarpmaktadır.

Şiirlerde tanrı için en çok Allah, Hudâ, Hudâyâ ve Yezdân ibareleri kullanılmıştır. Ayrıca Rab, Kerim, Gani, Kirdgâr, Mevlâ, Hâlik, Râzik gibi Allah’ın isimlerine yer verdiği mesnevisinde Allah’ın bir olduğunu kullarına karşı merhametli olduğunu, nimetlerinin sonsuz ve her şeye kâdir olduğundan bahseder.

Belhî, mesnevi ve kasidelerinde Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt’e yer verir. Ahmed, Ahmed-i Mürsel, Ahmed-i Muhtâr şeklinde Hz. Peygamber’e, Bû Turâb, Haydar, Şâh-ı Necef, pîr-i heme pîrân, emîr-i ‘âdil-i merdân gibi Hz. Ali’ye, yer vermiştir. Kasidelerinin biri de Ehl-i Beyt, mesnevilerinin birinde ise Yusuf Sûresi üzerinden Hz. Yusuf ve onun kıssasından bahseder. Yine “kelîm-i âzâde-ser” sıfatı ile Hz. Musa ve Mesih nefesli tabiri ile Hz. İsa’dan da bahsetmektedir. İlk mesnevide Rûhu’l-kudüs tabiriyle Hz. Cebrâil’in gönül dünyasının hemdemi olduğundan bahsetmiştir. Halilullah adıyla Hz. İbrahim’den bahseder.

Ayrıca Belhî ailesi münasebetliyle tasavvuf çevreleri ile yakın ilişki içinde ve şiirlerinde de tasavvufi unsurlara çokça rastlamak mümkündür. Abd, şeyh, rind, pârsâ, bâde, şerâb, mey, halka, derviş, mürid, âbid, fakr, nemed, hankah, ezel, ebed, âyin, tarîk,

(37)

23

zühd, zâhid, takvâ, mâsivâ, tevhid, duâ ve Mevlevî gibi tasavvufi terimler mesnevi ve kasidelerinde zikredilmiştir.

2.3. Tarihî-Efsanevî Şahsiyetler

Belhî, mesnevî ve kasidelerinde dinî-tasavvufi ve tarihi şahsiyetlere atıfta bulunmaktadır. Birinci mesnevinin 15. beytinde gönül dünyasında “Veysel Karânî’yi (ö. 37/657) takip et” şeklinde okuyucuya seslenmektedir. Şair gösteriş düşkünü şeyh ile İsa nefesli rindin karşılıklı diyaloguna yer verdiği beşinci mesnevisinde birçok şahsiyetin ismi geçmektedir. Yine beşinci mesnevinin 10. beytinde şeyhin sözüyle “Veysel Karânî’nin sözünden çok istifade ettiğini” söylemiştir.

Ger be-ser dāri ḫired ey rāh-rev

Peyrev-i Üveys-i ṣāḥib-dil bi-şev (MS5/15)

(Ey yolcu, eğer biraz aklın varsa, Veysel Karani’yi takip ederek gönül sahibi ol!) Ḫordem āb ez-cūy-i güftār-ı Üveys

Pür ber u bārem ez-ān çü naḫl-ı meys (MS5/10)

(Veysel Karâni’nin ırmak gibi akıcı olan sözlerinden çok istifade ettim, meyve dolu lotus ağacı gibi benim de her yerim Veysel Karâni’nin sözü ile doludur)

11. beytinde de İbrâhim b. Edhem (ö. 161/778) gibi fakirlik ve fakir dostu olduğunu söylemektedir.

Edhem-i vaḳtem men ender rāh-ı faḳr

Menzilī dārem çü ḫalvet-gāh-ı faḳr (MS5/11)

(Fakirlik yolunda ben bu zamanın İbrahim bin Edhemi’yim, fakirlerin yalnız ibadet ettikleri yer gibi evim var)

12. beytinde Ebû Saîd-i Ebü’l-Hayr (ö. 440/1049) gibi cübbe giydiğini ve Bâyezid-i Bistâmî (ö. 234/848) gibi tâcının olduğunu söylemektedir.

Dārem ender ber-ḳabā-yı Bū-Sa‘īd

(38)

24

(Giydiğim cübbe Ebu Said Ebu’l-Hayr’ın cübbesi gibidir, başımda da Bâyezid-i Bistâmî’nin tâcı vardır)

13. beytinde Kâdirî tarikatının kurucusu olan Abdülkâdir-i Geylânî (ö. 561/1165-66) gibi yüceliğe ve Ebü’l-Hasan el-Harakânî (ö. 425/1033) gibi de yüksek makama sahip olduğunu söylemiştir.

Dārem ‘ālī-ḳadr u vālā menzilet

Ġavs-i Gilānī vü Ḫaraḳānī ṣıfat (MS5/13)

(Ben Abdülkâdir Geylânî gibi yüceliğe ve Harakânî gibi yüksek bir makama sahibim)

14. beytinde şair şeyhin sözüyle ma‘na âleminde Ebû Bekr-i Şiblî (ö. 334/949), Cüneyd-i Bağdâdî (ö. 297/909) gibi Zeyd ve Amr’a rağmen mânâyı avladığını söylemiştir.

Bāz ma‘nī-rā çü Şiblī vü Cüneyd

Ṣayd kerdem men be-raġm-ı ‘Amr u Zeyd (MS5/14) (Aynı şekilde Şiblî ve Cüneyd-i Bağdâdî gibi, Amr ve Zeyd’e rağmen mânâyı

avlayabildim)

15. beytinde Seyyid Ahmed er-Rifâ‘î (ö. 578/1182) gibi tevhit halkasına sahip olduğunu söylemektedir.

Çün Seyid Aḥmed Rifā‘ī men be-kef Dārem ender ḥalḳa-i tevḥīd-def (MS5/15)

(Ben de Seyyid Ahmed Rüfâ’î gibi, tevhit halkalarındayken elimde def tutarım)

16. beytinde Ahmed-i Yesevî (ö. 562/1166) makamı gibi gönlünün ışığına sahip olduğunu söyler.

Çün maḳām-ı Ḫᵛāce Aḥmed Yesevī Dāred īn rūşen-dil-i men pertevī (MS5/16)

(Hoca Ahmed Yesevî’nin makamı gibi, bu parlak gönlümün de ışığı vardır)

17. beytinde Şems-i Tebrîzî’den (ö. 645/1247) yolların pîri olarak bahseder ve tasavvuf yolunda ondan bereket elde ettiğini söyler.

(39)

25

Feyż-i Şems-i pīr-i reh bi-girifte-em

Nūr ezū mānend-i meh bi-girifte-em (MS5/17)

(Yolların piri olan Şems-i Tebrîzî’den feyz ve bereket almışım, ay[ın güneşten ışık alması] gibi ben de ondan nur elde ettim)

18. beytinde Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin (ö. 672/1273) sırdaşı ve onun ney’i gibi güzel sesli olduğunu söyler.

Maḥrem-i esrār-ı Mevlānā menem

Hemçü nāy-i ḫoş-nevā gūyā menem (MS5/18) (Ben Mevlânâ’nın sırdaşıyım, tesirli güzel sesler çıkaran neye benzerim)

19. beytinde Bahâeddîn Nakşbend (ö. 791/1389) gibi Nakşî tarikat silsilesinin sonuncusu olduğunu söylemiştir.

Men zi-ḫatm-i ḫᵛāce-gānem ser-bülend Çün Bahāeddīn Şāh-ı Naḳşbend (MS5/19)

(Bahâeddîn Şâh-ı Nakşbend gibi hacegân silsilesinin sonuncusuyum)

80. beytinde şair rindin sözüyle şeyhlerin Lokman Hekîm’in (ö?) hikmetine karşı ve Necmeddîn Mahmûd b. Ali en-Nîsâbûrî el-Kazvînî’ye (ö. 553/1158) ait

Bâhiru’l-Burhân fî Müşkilâtı Me‘âni’l-Kur’ân adlı kitabındaki bilgilere sorumluluk

hissi olmadığını söyler.

Be-ṣadret ḥikmet-i Loḳmān deyn nīst

Hem ‘ilm-i Bāhiru’l-Burhān deyn nīst (MS5/80) (Aklında Lokman Hekim’in hikmetine karşı sorumluluk hissi yok, hem

Bâhirü’l-Burhân’ın bilgilerine karşı kendini sorumlu hissetmiyorsun)

Belhî babasının ölümü üzerine kaleme aldığı yedinci mesnevide üç büyük şahsiyetin Belh’ten hicret ettiğini ve bunların ilkinin (13. beytinde) İbrâhîm b. Edhem (ö. 161/778) olduğunu söylemiştir.

Yekī Sulṭān İbrāhīm-i Edhem

Ki ber-vey būd sulṭānī müsellem (MS7/13)

(40)

26

İkincisinin (17. beytinde) miskinler ülkesinin hükümdarı olarak nitelendirdiği Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin babası, Bâhâüddîn Veled (ö. 628/1231) olduğunu söylemiştir. Üçüncü olarak ise (21. beytinde) babası Seyyid Süleymân-ı Belhî olduğunu söylemiştir.

Düvüm Sulṭān Bāhāeddīn bāşed

Ki şāh-ı kişver-i temkīn bāşed (MS7/17)

(İkincisi ise kemale ermişler ülkesinin hükümdârı olan Sultan Bâhâüddîn’dir)

Belhî sekizinci mesnevisini oğlu Muhammed Musâ hakkında kaleme almış, hat sanatındaki ustalığından bahsederek (8. beytinde) onu talik hat ustası Mîr İmâd-i Hasanî’ye (ö. 1024/1615) benzetmektedir.

Dāde-i dād ḫaṭṭ-ı tu hemçü ‘İmād Āferīn ber-tu bād u ber-üstād (MS8/8)

(Hattat İmâd-i Hasanî gibi Allah sana da yazı kabiliyeti vermiş, sana ve üstadına maşallah!)

Belhî dokuzuncu mesnevisinde memleketi Hankah-ı Çal ve Kunduz’un önde gelen Hâceler ve Îşanları hakkında kaleme almıştır. Bu mesnevinin yazıldığı tarihte henüz hayatta olan bazı Hâce ve sûfîlerin isimleri mısralarda geçmektedir. 1. beytinde Hâce Abdülhakim’i tarikat yolunda Şakîk-ı Belhî (ö. 194/810) gibi yetişmiş olduğunu söyler.

Ḫᵛāce ‘Abdu’l-ḥakīm şeyḫ-i ṭarīḳ

Mürşid-i kāmil est hemçü Şaḳīḳ (MS9/1)

(Tarikat şeyhi olan Hâce Abdülhakim, Şakikî-i Belhî gibi bir mürşid-i kâmildir)

Belhî kalem hakkında yazdığı kasidesinde, Hz. Hızır ölümsüzlük suyu ile nasıl hayatta kaldıysa kendisinin de kalem çeşmesinden, yazarak hayatta kaldığını söyler.

Zinde bāşed zi-āb-ı ḥayvān Ḫıżr

Zinde mānem zi-çeşme-sār-ı ḳalem (K1/17)

(Hz. Hızır ölümsüzlük veren sudan içtiği için hayattadır, ben ise kalemin çeşmesinden hayat bulmaktayım)

(41)

27

Birlik hakkında yazdığı dördüncü kasidesinde ise klasik Fars ve Türk edebiyatlarında çokça anılan efsanevî İran hükümdarı Cemşîd (Cem) gibi birliğin de dünyayı gösteren kadehe sahip olduğunu söylemiştir.

Hemçü Cem Cām-ı cihān-efrūz dāred ittifāḳ Hemçü yem gevher feşāned āstīn-i ittiḥād (K4/23)

(Birlik tıpkı Cemşîd’in kâinatı aydınlatan kadehi gibidir. Birliğin kolu da deniz gibi inci saçmaktadır)

Belhî hüner/kabiliyet hakkında kaleme aldığı altıncı kasidesinde 17. beytinde kendi beyanının güzelliğinden Örfî-i Şîrâzî’nin (ö. 999/1591) ruhunun şad olacağını ve sözlerinin manası da Zahîrüddîn-i Fâryâbî’nin (ö. 598/1201) ruhunu sevindireceğini söylemiştir.

Zi-ḥüsn u ān beyānet revān-ı ‘Urfī şād

Zi-luṭfı ma‘nī vü lafẓet faḫīr rūḥ-ı Ẓahīr (K6/17)

(Senin beyanın ve ifade tarzının güzelliği Örfî’nin ruhunu şâd etmiştir, sözlerinin mânâsı bakımından Zahîreddin-i Faryâbî’nin ruhu sevinse yeridir)

2.4. Şiirlerin Yazılış Tarihi ve Yeri

Belhî’nin incelediğimiz bu mecmuası diğer şiir mecmualardan farklı olarak her manzûmenin sonunda yazılış tarihi ve yeri ile ilgili açıklayıcı bilgiler sayfa kenar ve sonralarında yer almaktadır. Burhâneddîn-i Belhî’nin ve eserlerinin müstensihi olan oğlu Muhammed Musâ’nın mesnevi ve kasidelerin sonunda manzûmelerin nerede ve ne zaman yazıldığı hakkında eklediği açıklayıcı notlara yer verilmiştir. Bu notlar hem tarihî bilgi hem eski İstanbul’un mahalle, sokak ve köşk isimleri hakkında verdiği bilgiler açısından önem arz etmektedir. Aşağıdaki tabloda YB 1380 numaralı nüshada yer alan mesnevi ve kasidelerin yazılış tarihi, yeri ve şiirlerin dili hakkında detaylara yer verilmiştir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Objective: Definition of human biological material (HBM), use of HBM in research and its importance, collection of HBMs, categorization, management, and destruction of the

Yazma ve Nadir Eserler Restorasyon ve Araştırma Merkezlerinin fiiliyata geçirilebilmesi için istanbul'da Süleymaniye Kütüphanesi çevre duvarları içerisinde Zarifi

Çalışmamızın amacı, Süleymaniye Kütüphanesi Galata Mevlevîhânesi Kataloğu’nda 170 numara ile Mecmu’at’ül-Eş’âr adıyla kayıtlı olan şiir mecmuasının

Türkçe Eserleri: Dîvân-ı İlâhiyât, Risâle fi-Deverân-ı Sûfiyye, Şerh-i Nutk-ı Yûnus Emre, Risâle-i Es’ile ve Ecvibe-i Mutasavvıfâne, Mecmûa-i Şeyh

Bu çalışmada 2008 yılı ABD’de başlayıp tüm dünyayı saran küresel finansal kriz sonrası Türkiye’de uygulanan mali disiplin politikalarının etkin bir kalemi olan

Arif: Asıl adı Mehmet olup Halil Ağa‟nın Kethüdası Ahmet Efendi‟nin oğludur. Asıl adı Yusuf Efendi‟dir. Bosna‟da mahkeme kâtibi iken öldü. Kadı Arif

Çeliker (2015) “Öğretmenlerin yönetime katılım algıları ve beklentileri ile örgütsel güven düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi” adlı çalışmasında, yaş

Şuʻûrî’nin, sözlüğüne aldığı kelimeleri kullandığı kaynaklarla karşılaştırarak kılı kırk yararcasına inceleyip doğruluğunu araştıran tavrı, yeri geldiğinde