_ j O N P O S T A
1
/ ‘A V I A ' V V V V W ' A A A A A A / V \ A / \ . ~ V V S A ^ V W W V V V V > 1
Hafta IçindenNo11ar
j
Yctiııı s
bizde
d
ir!
Millî kültür ve sanat namına faciayı önliyemezsek
millî ruh bizi affetmiyecektir
Yazan : Halit Fahri OZANSOY
Servetifünun sahibi Alımed
İhsan bir gün bana:
— Biliyor musun, demişti,
Servetifünunun en parlak za- mamno'a bile mecmuayı ne ka dar satabilirdim, bin nüsha, e- vet, bin nüsha, azizim! Tevfik Fikret bile bugün Edebiyatı Ce dide gurupu ile bu satışı yük -
seltemedi. Bu açığı kapıynn
daima matbaanın kazancı oldu. Cevap vermiştim:
— Peki amma o tarihte Ser - vetifünunu bütün gençlik oku yormuş!
Güldü:
— Olabilir, fakat benim he saplarım meydanda..
Ahnıed İhsanın hesapları bel
ki hiç şaşmamıştı. Fakat o,
müthiş iktisadçı adamdı, zara rına iş göremezdi. Söylediği a-
çığı. matbaanın kazancından
ziyade ilânlarla ve devir rica- [ linden bazı dostlarının hükû - ’ metten temin ettiği tahsisatla kapattığı da muhakkaktı. Mec- j muanın fazla okunmasına ge-
| ünce, benim bu iddiam da doğ
ru idi.
Çünkü iyice hatırlarım: 1908 den sonra bile, kıraethane ismi
. verilen, Şehzadebaşı, Bayazid,
i Divanyolu, Cağaloğlu kahve ve
1 gazinolarında gündelik gazete-
11er arasında Servetifünurmnut- laka bulunurdu. Bunlar her haf ta yenileri ile değiştirilirdi, hem ! de okuna okuna pörsümüş, bu- ; ı-uşmuş, parmak izlerile yer yer [ harelenmiş bir halde.
Şimdi düşünüyorum: Serveti 1 fünun, sahibi vefat edinceye ka dar, aradan tam yarım asır geçti. Son on yedi yılında yazı i-islerini ben idare ettim. Bütün
gayretlerime, bugün son devir edebiyatında az çok İsim yap mış genç istidadları etrafıma toplamama, sanat gayesini göz- önünden uzak tutmamak üzere her türlü yazılarla mecmuayı canlandırmağa çalışmama rağ men, satış yine Tevfik Fikretin zamanındaki gibi binden yuka
rıya bir türlü çıkarmyordu,
hattâ gittikçe satışın daha aşa ğıya düştüğü de oluyordu.
Bereketversin ki. Ahmed İh - san. yine bir takım bol paralı banka ve mağaza ilânlarını el den kaçırmıyor ve Halk Partisi ile Maarif Vekâletinin her sene yenilenen beş yüz abonesini de temin etmiş bulunuyordu. Yok sa mecmua, sahibinin vefatın dan çok yıllar önce rahmeti rah mana kavuşur, giderdi. Fakat acaba, satış hususundaki bu dü şüklükte merhum üstadıiı da bir günahı yok mu idi? Hemen ilâve edeyim ki vardı; Zira hiç bir işde bir tek elin uğraşmasın dan fayda hasıl olmaz..
Ben nihayet parasız yazı yaz mağa can atan heveskârlarm, bazan da yeni hamleler yap - mak istediğine inanan - nasıl ki öyle anlarda ben kendim de İnanırdım - imzasını tanıtmış şöhretlerin yardımı ile mecmua
yı iyi kötü yaşatabiliyorum,
Ahmed İhsan ise, bir yenilik
yapmak ve ileriye doğru kuv - vetli bir adım atabilmek için her türlü fedakârlıktan çekilim, yeni masraflara asla tahammül edemezdi. Halbuki ekeceksin ki
biçeceksin. Amma şimdi yine
kendi kendime soruyorum! aca ba biçebilecek mi idik? Ahmed İhsan büsbütün haksız mı idi?
Düşünüyorum da, kendi ken dime. tanzimattan bugüne ka dar - gazetecilik müstesna - yai nız kalemi ile geçinebilen kaç
kişi vardır diye soruyorum?
yazık ki bugün bile, son çeyrek asrın halledemediği ayni hazin sanat dairesi içinde çırpmıyo - ruz. Daha yepyeni bir hâdise: Ressam Bedri Rahmi Eyüpoğlu,
tablo yerine, yazmalar teşhir
ediyor. Yazma, Türk zevkidir, Türk geleneğidir. Fakat Avru- pada, sanırım ki böyle gelenek j leri moda ressamları yaratırlar
Bizde ise en orijinal sanatkâr ; isi. bu yola dökmeğe mecbur ka
lıyor. Millî bir hizmettir yaptı ğı, şüphe yok. fakat bu sanat
kârı, tuveli üstünde işliyecek
olaıı fırçasını bıraktırarak bir
yazma taciri haline getirten
zaruret ne acıdır
| Musikimiz ne dalde? Beste -
! kârlar piyasa şarkıları, köçek havaları ve bozuk tangolar bes-
, teiiyor. Bir Adnan Saygu'nun
j kadrini bilen kaç kişidir? Mimar, millî ruhu eserimde belirteceğim diye istediği kadar didinsin. Zenginin parası, yine, ustabaşılara plânını çizdirdiği kübik taklidi ve bozması bina- , lara harcanıyor.
j
Hem sonra Tanzimat devri -nin rokoko mimarisi ile ve on- ; iarm on dördüncü, on beşinci, on altıncı asırlar garp mobil- yalarile karışık salonları bu şım dikinden daha mı az gülünçtü? Ayni gülünç eşya yığınlarını, ye ni salonlarda, zevksiz bir dü - zenle ve ancak kübik oldukları
iddiasile bugün de görmüyor
muyuz? Dilerim ki, millî sanat pazarında hiç değilse Eyüboğiu nun harikulade yazmaları tu tunsun? Şimdi artık bu şartlar içinde, ressamın veya mimarın millî sanat gayretleri ne netice verebilir? "Müşteriyiz metâ zâ- yidim diyen şaire hak vermez miyiz?
En nefis eserler vücuda getir se de, bugünkü şair, yine, san atından başka bir mesleğe da yanmadan, bir baltaya sap ol madan yaşıyabilir mi?
Romancı ve tiyatro yazarına gelince, Terceme eserler salgım karşısında, bugün, bunların d i
i
yolu kapalıdır. Birkaç pek gözde müelliften gayrisi için ga
zete sütunları da, kitapçı tek lifleri de nadir rastlanan birer nimettir. Eserlerini kabul etti rip bastırabilseler bile bugün nü
hayat zorluğunda emeklerine
karşılık yine pek az bir şey elde edebileceklerdir. Amma bunun sebebi de, hâlâ hakiki sanat e- seı-lerini mükâfatlandırmaktaki alâkasızlığımızda. Okumayontz, kitap ta satılmıyor, s a t ıh la r (Devamı Sayfa 6, Sü. 5 te)
Ta ha T oros Arşivi