29 ŞUBAT 2000 SALı
Y
cıınnı sygsı
C
ta i
a
»ı ı
İstanbul'da, Salnt Antoine Kilisesi nden sonra İkinci kez
bir kilise aydınlatılarak geceleri süslemeye başladı.
Haliç'teki Bulgar Kilisesi nin, kilise vakfı taralından zarif
bir şekilde aydınlatılması, İstanbul'daki Hıristiyan
cemaatlerini ve çevre
B
ugüne kadar camiler, saraylar, kuleler ve müzeler aydınlatılıyordu. Bir kısmı tarihi yarımadanın kente hakim tepelerinde bulunan Süleymaniye, Şehzade, Sultanahmet, Sokullu Mehmet Paşa, Ortaköy, Dolmabahçe, Kılıç Ah Paşa, Yavuz Selim, Yeni Camii, Ayasofya Müzesi, Galata (restorasyonu sürüyor) ve Beyazıt kuleleri, Dolmabahçe, Çırağan, Topkapı sarayları geçtiğimiz yıllarda teker teker aydırıkülmıştı. Şimdi de Saint Antoine Kilisesinden sonra ikinci kez bir kilise aydınlatıldı; Haliç Fener'deki Bulgar Stefan (Sveti) Kilisesi, kilise vakfı tarafından zarif bir şekilde aydınlatılarak kent gecelerini süslemeye başladı.Kuruluşu 19. yüzyılda
Balat ile Fener semtleri arasında yer alan, Bulgar Eksarhhanesi'ne bağlı kilise, mimari tarzı, yapı malzemesi ve tarihiyle İstanbul'daki en ilginç ibadet yerlerinden biri.
Bu kilisenin kuruluşu 19'uncu yüzyıl başlarına kadar uzanıyor. Bulgarlar, o zamana kadar Fener Rum Patrikhanesine bağlı kiliselerde ibadet ederdi. Fener Rum
sevindirdi.
Patrikhanesine bağlı kiliselerde ibadet dilinin Rumca olması, Bulgarları rahatsız etti. İstanbul'daki Bulgar cemaatinin önderlerinden İstefanaki Bey (Stefan Bogoridi), Eylül 1848'de devlete başvurarak, Bulgarların Rumlarla aynı meslekten olmakla birlikte, Rum kiliselerindeki ayini anlayamadıklarım ifade etti. Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler gibi Bulgarların da ayrı bir cemaat oluşturduklarım belirten İstefanaki Bey, artık kendi dillerinde ibadet etmek istediklerini belirtti.
Tam o dönemde Ruslar, Bulgarları etkilemek için harekete geçmiş, İstanbul'da bir Bulgar kilisesi kurmak için girişimlerde bulunmaya başlamıştı. Bunu da dikkate alan Osmanlı devleti, Bogoridi'nin
isteklerim yerinde bularak bir papaz evinin kurulması kararıyla harekete geçti. Osmanlı yönetimi, Bulgarların ayrılmasıyla birlikte Rum Patrikhanesinin zayıflayacağım da hesaplayarak 12 Eylül 1848'de, Bulgarların "metoh" adım verdikleri papaz evinin yapılması için izin verdi. Böylece, İstefanaki Bey'in Fener'deki arazisi üzerine ilk Bulgar ibadethanesi açılmış oldu. Rum
Patrikhanesinin yüzyıllardır --- ikamet ettiği Fener'in seçilmesi de
oldukça anlamlıydı. Bulgar kilisesinin bağımsızlaşması yönündeki bu karar, Bulgarların tarihinde de çok önemli bir yere sahiptir. Ve kesme taştan inşa edilen sözkonusu bina iki yılda tamamlandı.
Fener'de, Mürselpaşa Caddesi üzerinde, Sveti Stefan Kilisesinin karşısında Balat'a doğru uzanan bu yapı, 1850'nin yazında bitirildi. Bağımsızlık yolunda önemli bir adım atan Bulgarlar, 1860'ta Osmardı yönetimine, Rum patriğim artık dini önder olarak tanımayacaklarım bildirdiler. Aynı yıl bir grup Bulgar da Ermeni Katolik Patrikhanesine başvurup birinin altında 145, diğerinin altında 2000 imzalı bir senet vererek Katolik olmak istediklerini bildirdi. Ama Bulgarların çoğunluğu bağımsız kilise kurma çabalarım sürdürdü. Osmanlı devleti, 11 Mart 1870'tebir ferman çıkararak bağımsız kilisenin kurulmasına izin verdi.
Fermana göre, bundan böyle Bulgar cemaatinin başmda bir eksarh bulunacaktı. Eksarh, önder ya da başkan anlamına geliyordu ve Ortodoks kilisesi hiyerarşisinde patrikten aşağıda, metropolitten yukarıda bir rütbeyi belirliyordu. Alınan karar
T Prefabrik kilise!
Stefan Sveti Kilisesi, ilk prefabrik
yapılardan biri olarak dünya mimarlık
tarihinde önemli bir yer tutmaktadır.
Eser hakkında İstanbul
Ansiklopedisinde bir yazı kaleme alan
Mete Tapan ve Haşan Kuruyazıcı'nın
belirttiğine göre yapı, neobarok ve
neogotik tarzın özelliklerini taşıyor.
Yapının taşıyıcı iskeleti çelik profillerden
oluşturulmuş, sonra da üzeri saç ve
döküm levhalarla kaplanmış. Pencere
doğramaları, kapı ve pencereleri
çevreleyen süsler, dış cephe boyunca
her aksı belirtecek biçimde
düzenlenmiş köşelerin başlıklan,
göre Rum Patrikhanesi de Bulgar Eksarhanesi'ni tanımak zorundaydı.
Vıyanada yapıldı
Tekrar 1850'ye dönelim. Fener'de kurulan papaz evinin deniz tarafındaki araziye önce ahşaptan bir kilise inşa edildi. Bir süre soma da aynı yerde daha büyük bir kilisenin yapımına girişildi. Haliç kıyısındaki zeminin çürüklüğü nedeniyle, yığma kagir bir yapının temellerinin batacağı düşünülerek daha hafif ve dayanıldı olması için demir iskelet yöntemi seçildi. Yapının projesi İstanbullu bir Ermeni mimar olan Hovsep Aznavur’a yaptırıldı.
pencere kenarındaki sütunları taşıyan
konsollar, bütün yapıya saçak
hizasında dolanan silmelerin arasındaki
eski çelenk motifleri dökümden. Bütün
parçalar birbirine dev cıvata - somun,
perçin ya da kaynakla birleştirilmiş.
Yapıldığı dönemde Avrupa'da çok
yaygın olan tarihselci (historisist)
mimarlık doğrultusunda, seçmeci
(eklektik) bir anlayışla biçimlendirilmiş.
Her yıl dünyanın çeşitli ülkelerinden
binlerce mimann ve meraklının
ziyaret ettiği bu önemli eser, yüzyılı
aşkın bir zamandır Fener'de bir pırlanta
gibi yükseliyor.
Kilisenin uygulama projesinin yapılması ve prefabrik yapı parçalarının üretilmesi için 1892’de uluslararası bir yarışma açıldı. Yarışmayı Avusturya firması R. Ph. Waagner kazandı ve bir yıl sonra üretime geçti. Bütün parçalar tamamlanınca kilise önce firmanın Viyana'daki fabrikasının bahçesinde tümüyle kuruldu. Daha sonra sökülen yapı elemanları, Tuna Nehri ve Karadeniz üzerinden bir nehir teknesiyle İstanbul'a taşındı. Şimdiki yerine bir buçuk yıllık bir çalışma sonrasında oturtulan yapı, 1898'de kutsanarak törenle açıldı.
Ersin KALKAN Fener’de, M ürselpaşa Caddesi üzerinde, Sveti Stefan Kilisesi’nin karşısında B alat’a doğru uzanan bu yapı, 1850’nin yazında bitirildi. Bulgar Eksarhhanesi 'ne bağlı kilise, m im ari tarzı, yapı m alzem esi ve tarihiyle İstanbul’daki en ilginç ibadet yerlerinden biri. Önce V iyana’daki fabrikanın bahçesinde tüm üyle kuruldu. Daha sonra sökülen yapı elem anları, Tuna Nehri ve Karadeniz üzerinden bir nehir teknesiyle İstan bul’a taşındı.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi