• Sonuç bulunamadı

Müzeler haftası münasebetile dün ve bugünkü müzelerimiz

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Müzeler haftası münasebetile dün ve bugünkü müzelerimiz"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

Müzeler

dün ve

haftası münasebetile

bugünkü müzelerimiz

* T İ - i v J + l

YAZAN;

«— ■

mgm

i

Halûk F . Şefo&uvavoğlu

Türk müzeciliğinin eski bir tarihi vardır. İstanbulun fethinde Saint İl ene kilisesi bir cebehane haline ko­ nulmuş, kullandığımız silâhlarla haıblerde ganimet olarak ele geçiri­ len silâhlar da burada muhafaza edilmeye başlanmıştı.

Asırlarca muhtelif devirlerin harb âletlerile zengin bir hal alan cebe- haneye 1726 yılında Darülesliha ismi verilmiş, Yeniçeri ocağının kaldırıl­ ması sırasında burası yağmaya uğra­ yıp tarihi silâhlardan bir çoğu alın­ mış veya imha edilmişti.

Fatih devrinde başlayan ve Askeri Müzemizin esasını teşkil eden bu si­ lâh toplama ve muhafaza etme fikri­ ne muvazi olarak gene Fatih devrin­ den itibaren ölen Osmanlı hu.uim- darlarının elbiseleri, silâhları, mü­ hürleri ve diğer bazı eşyaları Top- kapı Sarayı hâzinesine aluımış, diğer taraftan da yabancı hükümdarların hediye olarak gönderdikleri kıymetli eserlerle, harblerde ele geçirilen mu­ rassa eşya Osmanlı hâzinesine mal olunmuştu.

Bu suretle tarihî ve kıymetli eşya­ dan müteşekkil bir müze mahiyetini alan ve kendisine mahsus bir nizamı olan Osmanlı saray hâzinesi, Yavuz Sultan Selim tarafından ayrı bir bi­ naya yerleştirilmişti. Osmanlı uüküm darları dolablarda, bohçalarda sakla­ nan bu ecdad yadigârlarmı zaman zaman ziyaret ederler ve bu eşyanın bakımına, muhafazasına itina göste­ rirlerdi.

Eski ve hâtıralı eşyayı muhafaza etmek ve onları gelecek nesillere intikal ettirmek fikri Fatihten evvel de mevcud bulunuyor, ilk Osmanlı hükümdarlarının bayrakları, silâh­ ları, kaftanları türbelerinde muhafa­ za ediliyordu. Bursada I. Osmanın, Sultan Orhanın türbelerile diğer bazı türbelerde bu hükümdarların kendi­ lerine aid eşya da teşhire konulmuş bulunuyordu. Bu usul İstanbulun fethinden sonra da devam etmiş, şeh­ zade türbelerile, Sultan Ahmed tür­ besine burada yatanların sorguçları, kaftanları, kemerleri ve diğer bazı eşyaları konulmuştu.

Osmanlı sanat ve tarihinin bu su­ retle muhafaza edilen eserlerine mu­ kabil İmparatorluğun muhtelif yerle­ rinde ele geçirilen Roma, Bizans de­ virlerine aid parçaları Istanbulda Aya İrini kilisesine konulmaya baş­ lamış ve 19. asırda bu eserler de bir müze teşkiline kâfi bir hale gelmişti.

Bu asır içinde Türkiyede Avrupai manada bir müze kurma fikrini ha­ kikat haline getiren Ahmed Fethi Paşa olmuş, Tophane Müşiri cebeha­ ne olarak kullanılan Saint İrene ki­ lisesindeki eserleri 1847 yılında Mec- mai Esiihai Atika ve Mecmai âsârı atika kısımlarına ayırtmış ve memle­ ketin muhtelif yerlerindeki eski eserlerin buraya toplanmasına devam

. ' f ' , , ' — ~ ıta r îu r iS n

revakları üzerine de bu iki isim, kaz­ dırılmış ve binaya bir müze hüviyeti verilmek istenilmişti.

Ahmed Fethi Paşadan sonra müze fikri alâka görmemiş, ancak Âli Pa­ şanın sadaretinde ve 1869 yılında Ga­ latasaray Sultanisi mubassırlarından Mr. Goold ismindeki zat (Müzei Hü­ mayun) ismi verilen Mecmai Âsârı Atika Müzesine müdür tayin edilmiş va bu zat da mevcud eşyanın yalnız muhafazasile meşgul olmuştu. Bu müzedeki eserlerin ilk ve muhtasar kataloğu da bu sırada ve 1868 de ts- tanbula gelen Mösyö Dumont tara­ fından hazırlanıp basılmıştı.

Yeni kurulan, fakat bir faaliyet gösteremiyen müzenin başına ve Mr. Goold’un yerine Istanbuldaki Avus­ turya sefirinin tavsiyesile Lloid Kum panyasmın İstanbul acentesinin oğlu Mösyö Terençio getirilmişti. Münihte nakış tahsil eden, âsârı atika ilmile alâkası bulunmıyau yeni müdür de müzede bir faaliyet gösterememiş, bilhassa müteaddid keselerde muha­ faza edilen eski sikkelerin tasnif ve teşhirleri gene yapılamamıştı.

Nihayet eski eserlere derin vukufu olan ve meskûkât fenninde bir oto­

rite bulunan Sami Paşazade Suphi Paşanın Maarif Nazırlığı zamanında va 1874 yılında Âsârı Atika Müzesi Saint trene’den Çinili köşke nakle­ dilmişti. Suphi Paşadan sonra Maarif Nazırı olan Saffet Paşa zamanında ise Çinili köşkün tamiri bir Ruman- yalı mimara verilmiş ve maalesef bu mimar, bu şaheser binayı bir takım tâdillerle tahrib eylemişti.

Müzenin Çinili köşke nakledildiği yıl bizde ilk defa olarak (Âsârı Ati­ ka Nizamnamesi) de neşrolunmuş ve 1872 de müze müdürlüğüne tayin edilen F. a. Dethier Çinili köşk mü­ zesinin kurulmasında faaliyet gös­ termişti. Fakat bu ilk âsârı atika müzemiz ilmi bir tasnif esasından mahrum bulunuyor, devirler ve eser­ ler Çinili köşk salonlarına karışık bir şekilde yerleştiriliyordu (1).

I

ze mektebi kurmak Mösyö Dethier Türkiyede bir mü­teşebbüsünde bulunmuş, Truva hafriyatından çıkan eserlerin Şilman tarafından Atinaya kaçırılmasında gösterdiği hassasiyete mukabil, Bergama hafriyatı eserleri­ nin Almaııyaya gönderilmesine vası­ ta olmuştur (2).

1881 de Detlıier’in ölümü üzerine müze müdürlüğüne Ethem Paşanın oğlu Hamdi Bey getirilmiş ve bu ta­ yin Türk müzeciliği tarihinde yeni ve mesud bir devrin açılmasını te­ min etmiştir. Hamdi Bey Türk mü­ zeciliği davasının bir mücahidi ol­ muş, (nezarete, sadarete, padişaha müteaddid lâyihalar yazarak âsârı atika ilminin pek faydalı bir ilim haline geldiğini, âsârı atikanın kıy­ meti ve ehemmiyetini, müzelerin âdî depolar olmaktan kurtarılması lüzu­ munu) anlatmaya çalışmıştı (3).

O sıralarda Dahiliye Nazırı olan babası Ethem Paşanın nüfuzundan da istifade ederek müzeciliğe lâzım gelen ehemmiyeti verdirmeye çalış­ mış ve ilk iş olarak, yabancı müte­ hassıslara Türk Âsârı Atika Müze­ sindeki eserlerin tasnifini yaptırtmış ve bir de muhtasar katalog hazırlat­ mıştı. Diğer taraftan kıymetli eserle­ rin, Türkiyeden çıkarılmasını mene­ decek maddelerle 1884 te yeni bir Âsârı Atika Nizamnamesi neşrettir­ miş«.

Sayda kazıları İstanbul Âsârı Ati­ ka Müzesine zengin eserler kazandır­ mış ve bu eserleri yerleştirmek üze­ re Hamdi Bey 1891 de bugünkü mü­ zenin ilk kısmını yaptırmış, bu in­ şaat 1902 ve 1908 ilâvelerile tamam­ lanmıştır.

Arkeoloji sahasında gösterdiği bey­ nelmilel faaliyetten ve Türk Arkeo­ loji Müzelerinin kuruculuğu şöhre­ tinden başka Hamdi Bey, devrinin kudretli bir ressamı da olmuş, bey­ nelmilel sergilerde teşhir edilen

e-I

İ

terleri de umumi alâkayı çekmiş, bir çoklarından altın madalyalar ve bi­ rincilikler almış ve bazı tabloları müzelere, hükümdar saraylarına gir­ miştir. Sanayii Nefise Mektebinin de kurucusu olan Hamdi Beye, arkeo­ loji sahasındaki faaliyetlerinden do­ layı, Avrupa ve Amerikada mütead­ did ilim enstitüsü ve üniversiteler kendisine fahrî azalık, fahrî doktor­ luk unvanlarını da tevcih etmişlerdi. Hamdi Beyin bilgi ve gayretlerile kurulup İnkişaf eden Âsârı Atika Müzesine mukabil, temeli Ahmed Fethi Paşa tarafından atılan Askerî Müze ele alınamamış, Fakat Bozca- adalı Haşan Hüsnü Paşanm Bahriye ■Nazırlığı sırasında ve 1897 de Kasım- paşada ilk deniz müzemiz açılmıştı. Deniz subaylarımızdan Süleyman Nutku Bey, Tersane ambarlarında deniz birliklerinin kütübhanelerinde ve depolarında mevcud tarihi eserle­ rin toplanması ve bunlarla bir müze kurulması hakkında Bahriye Nazırı Bozcaadalı Haşan Hüsnü Paşaya bir rapor takdim etmiş, Bahriye Nazırı bu rapora büyük bir alâka göstermiş, damadı Deniz Mirlivası Hikmet Pa­ şayla, Süleyman Nutku Beyi müze­ nin tesisine memur eylemişti. 1897 de Kasımpaşada açılan Deniz Müzemiz, kurucular ayrıldıktan sonra bu işle alâkası bulunmıyanların elinde inki­ şaf edememiş, İkinci Meşrutiyette Bahriye Nazırı Cemal Paşa Deniz Müzesini yeniden ele almış ve res­ sam Sami Beyi müdürlüğe getirmişti. Birinci Dünya Harbi Mağlûbiyetin­ den sonra müze aynı akıbete uğra­ mış ve 1948 de üçüncü defa olarak tesis olunmuştur.

Askerî müzecilik tarihimizde Fethi Paşanm Mecmai Esiihai Atika, sonra Yıldız sarayında bir (Esiihai Atika M özesi) kurulmuştu. Mahmud Şev­ ket Paşanm yazdığı askerî kıyafet târihi ile alâkadar olan II. Abdülha- mid, Paşadan bir eski silâhlar mü­ zesi teşkilini istemiş ve bu maksadla Yıldız Sarayında Mahmud Şevket Paşanın riyasetinde bir komisyon kurulmuştu. Bu müzenin tesisinde çalışanlardan ressam Hüsnü Bey hâ­ tıralarını şöyle nakletmektedir:

(... Kavakta iken aldığım 26 ağus­ tos 1318-1902 tarihli emirde Mahmud Şevket Paşanın riyasetinde Mabeyin­ de kurulan Esiihai Atika Müzesi Ko­ misyonuna aza tayin edildiğim bildi­ riliyordu. Kıyafeti Askeriye kitabını Padişah beğenmiş ve Paşadan bir eski silâhlar müzesi teşkili hakkın­ da mütaleası sorulmuş, Paşa da kü­ çük silahların asılları ve ağırların modelleri konulmak suretile hazırla­ dığı projeyi takdim elmiş ve proje muvafık görülmüştü.

Paşanın reisliğinde ressam Zonaro, Zekâi Paşa, Ali Rıza Bey (Üsküdarlı ressam), topçu JSami, Ahmed Ziya ve Tecrübe Dairesinden Necmi Bey­ lerle benim de katıldığım biı- heyetle Yıldız, çini fabrikası civarındaki köşkte bir nümune silâh müzesi kıt- ! rulmasına irade çıkmıştı. Heyet, Top kapı Sarayım ve hâzinesini, Esiihai Kadime ambarını, Tophane, Maçka, tersane silâh ambarlarını dolaşmış, bulduğu tarihî kıymetli silâhlar köş­ ke naklolunmuştu. Viyana, Berlin si­ lâh müzelerinin kataloglarına göre silâhlar tasnif edilmiş, ayrı ayrı oda­ larda arma gibi muntazam şekiller verilerek müze meydana getiril­ mişti (4).Sarayda hususî bir şekilde hazırla­ nan bu eski silâhlar müzesinden son­ ra halkın ziyaretine açılan ilk Askerî Müzemiz İkinci Meşrutiyet yıllarında kurulmuştu. 1909 da gene Mahmud Şevket Paşanm deiâletile Ferik Muh­ tar Paşa Askerî Müze Müdürlüğüne tayin edilmiş ve Saint İrene kilise­ sinde ilk Askerî Müzemiz açılmıştı. Muhtar Paşa tertib ve tanzim ettiği bu müzenin tiirkçe ve fransızca ka­ taloglarını da yapmıştı.

Meşrutiyet yılları içinde ve 1914 te Evkaf İdaresinin elinde bulunan ek­ serisi türbelerde mevcud Türk sanat eserlerinden müteşekkil bir (Evkafı İslâmiye Müzesi) kurulmuş, bu müze 1927 yılında (Türk ve İslâm Eserleri Müzesi) ismile Maarif Vekâletine devrolunmuştu.

1918 yılında İstanbul Arkeoloji Mü­ zesinde bulunan Asûr, Babil, Sümer, Mısır, Hitit eserleri eski Sanayii Ne­ fise Mektebinde açılan (Eski Şark eserleri Müzesi) nde teşhire konul­ muştu.

< V V \ / V ^ / V V V / V W \ M A Z t A < 4 A Z l M M / W A M M A X W < O M M V V '< W \ M M A Z l A ^ A Z l M / V W t A < V l > a A < W V M M / '»

lar feragat ve fedakârlıktan, iyi kalblilikten pek anlamazlar.

Onun için, Harry de Jem’le Ma- ry’nin suç ortağı olmalarını daha akla yakın buluyordu. Ona öyle geliyordu ki, Jem’le Mary sadece arkadaştılar ve elele vermişler, Harry’yi Mary ile evlenm eye zor­ lamak için bir dolab hazırlamış­ lardı...

Harry, bu düşünce ile, kaşlarını çatıp yüzünü ekşiterek, karşısında­ kini küçük görür gibi bir tavırla:

«Bana bak, delikanlı!» dedi. «Sana sırrımı açmadan önce, bir şey öğ­ renmek isterim: Bizim işimize sen ne hakla karışıyorsun? Aramızı bulmanı senden ne ben istedim, ne de Mary istedi sanırım.»

****** m t — s

demek? Öyle ise, söyleyeyim: Ben Mary'yi öylesine sevdim ki, ne bir baba kızını böyle sevebilir, ne de bir ağabey kardeşini. Onu sevdim, gene de seviyorum. Sevm ek insa­ na bir hak verirse, bu hak bende fazlasile var!. V e bu hakkı benden kim se alamaz!

«Şimdi söyleyin, bakayım: N iye­ tiniz ciddî mi, değil mi? Bunu öğ­ renmeye niçin hakkım olduğunu söyledim ve, and ederim, muhak­ kak öğreneceğim.»

Harry Carson, öğrenmeği merak ettiği noktayı öğrenmişti: Demek ki Jem, Mary’yi seviyordu! Karşı­ sındaki Mary’nin bir arkadaşı, ah- pabı veya suç ortağı değil, âşığı idi! Kızın sevmediği, reddettiği bir

* - . U

Bunları söylerken dişlerini gıcır­ datıyordu. içinden taşan öfkeyi a- çığa vurmamak için artık kendini zorlamıyordu. Rengi uçmuş, yüzü mosmor kesilmiş, korkunç bir hal almıştı.

Harry: «Çekilmiyor musun?» diye, sinirli bir kahkaha attı. «Öyle ise ben seni defetmesini bilirim.»

Elindeki incecik bastonu kaldır­ dığı gibi delikanlının yüzüne çaldı. Jem, boş bulunmuş, geri çekile- memiş, bu birdenbire inen bastona karşı korunamamıştı. Fakat, yüzü­ nü dağlayan acı ile, birdenbire kendine geldi. Bir yumruk salladı, Harry’yi yere yuvarladı.

Şimdi, o şık delikanlı, yerde, ça­ murlar içinde yatıyordu. Jem başı ucunda, durmuş, öfkeden so lu

-' O « « u > M ı u 1 *

Cumhuriyet devri Türk müzeciliği­ ne yeni bir zihniyet getirmiş, İstan­ bul müzelerinden başka muhtelif vi­ lâyetlerde müzeler ve müze depolan tesis edilmiş, eserlerin dışarıya çıka­ rılmaması hususunda da daha esaslı tedbirler alınmıştır.

Bu devirde Topkapı Sarayı bir mü­ ze haline sokulmuş, Abdüİhamid za­ manında teşhire konulan ve irade ile gezilen hazine dairesinden başka muhtelif Türk sanat eserlerini göste­ ren seksiyonlar kurulmuştur.

Maarif Vekâletinin üzerinde çalış­ tığı Müzeler Kanununun, müzeciliği­ mize yeni bir ruh getireceğini, ele­ man,^ neşriyat meselelerinin hallolu­ nacağını, ziyaretçilerin, müzeleri ra­ hatlık ve kolaylıkla gezebileceklerini ve müzelerin öğretici vazifelerini da­ ha iyi bir şekilde yapacaklarını ümid ve temenni etmekteyiz.

(1 - 3)Vahid, Osmanlı müzesi ve ta­ rihçesi.

(2) Vahid Bey, aynı eser, Tahsin Öz, Ahmed Fethi Paşa. 1 2 * 4

(4) Hüsnü Beyin Sanat Hayatım isimli neşredilmemiş eseri.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

110

Sosyal sermaye kavramını Kıray ve toplumsal değişme bağlamında ele alma fikri, Kıray’ın sosyal bilimlerde ortaya koyduğu kavramlar ile kimi zaman benzerlik göstermesi

Venedik’e hiç güvenmediği gibi, açıkça güvenlik nedenleriyle Osmanlı bağlaşıklığını yeğlemiş olan Sırbistan despotuna da güvenmiyordu, öyle ol­ duğu için

“ Vitrayı çok iyi yapabilmek için camı çok iyi tanımak lazım.. Bir şişe camı ile bir pencere camı aynı mis­

Sıcak para akışının önemli duraklarından biri olan tarihi çar­ şının sırrının, geleneklerde gizli olduğu, Ertaş ve Fırat'la yaptığımız söyleşi de bir kere

Qa[daq insan iginde bulundu[u diinyaya ister yan\ uaglardan, ister televizyon ekantndan bakstn, modern toplumun kitle iletiqim araglan diler bir adryla medyasr,

Zeytin Yağlı Patlıcan Dolması, (Patlijan) : Eggplants stuffed with spiced rice and prepared with olive oil. Kişisel Arşivlerde Istanbul Belleği Taha

T epeden bakıldığında büyükçe bir dikdörtgen biçiminde düz­ gün kazılmış bir toprak boşlu­ ğu.. Derinliği insan