- T T
"ŞEY TA N T Ü Y Ü " ADLI ÖYKÜSÜ
ALMANYA'DA YANKILAR UYANDIRDI.
"KESANLI ALİ D ESTA N I" BERLİN
VE HAMBURÖDA HASILAT
REKORU KIRDI...
Haldun Taner, Berlin ’deki çalışma odasında 40
Haldun
Taner.-"Hâlâ
ağır işçi
gibi
çalışıyorum
B
irytlı aşkın bir sürediriAlmanya'dayaşa
yan
Haldun Taner'in,
orada yazdığı ve
ünlü
DİE ZElT
dergisinde yayınlanan
"Şeytan Tüyü"
adlı öyküsü büyük yankılar
uyandırmıştı...
Alman
Sosyalist
Partisi
(SPD) nin yaşayan tek kurucu üyesi
Herbert
vvehner
bu öykü üzerine yazdığı bir makale
sinin bir bölümünde aynen şunları söylüyor
du:
"—...Politik davranışımızda Türk yazarı
Haldun Taner'in
26.2.1982 tarihli
Die Zeit
dergisinde çıkan
Şeytan Tüyü
adlı satirik hi
kayesini hatırlamalıyız...:
-"...Bunlar durduğu yerde mi böyle kaba
ve hoyrat olmuşlar? Neden işyerinde olsun,
metroda olsun, sokakta olsun yabancının ku
surunu hoşgörmez, çemkirir dururlar? Bir
insan ki hırçındır, bilki bir kuyruk acısı var
dır.. Kendinle barışık insanın başkasına çattı
ğı görülmüş müdür?
Sorun insan sorunudur.. Bizim öbür in
sanlarla ilişkimiz sorunudur... iç sosyal
barışımız buna bağlıdır. Demokrasimizin
sağlığı buna bağlıdır. Siyasal olgunluğu
muzun bir ölçütü de yabancılara karşı tu
tumumuzda aranacaktır...”
Ahmet GÜNLÜK
Ü
lkemizde kabare türünün kurucusu,öykü ve oyun ya-' za rım ız ve -bir süredir emekli- öğretim üyesi
Haldun Taner, Federal Almanya'dan döndü.
Geçtiğimiz yılı Alman
ya'da yaşayan Haldun
Janer, döndüğü günler
de bu gezisini şöyle an lattı bize:
— Berlin Senatosu'
ndan davet almıştım. Her yıl otuz ülkeden birer sa natçıya bir yıl orada kal ma nakkı verilir. Buna karşılık sizden bir/şey bek:
SÖYLEŞİ__________
lenmiyor. İstivorfar ki sa natçılar uluslararası bir sanat merkezi olan Ber lin'de bir yıl boyu geçim kaygısı olmadan otursun lar. Sanatçı her ülkede ekmeğini kazanmak için çok çalışmak zorunda olan, adeta iğneyle kuyu kazan, birtakım yan mes lekler de yapmak zorun da olan, yorgun bir in sandır. isteyen bir yıl bo yunca bu yorgunluğunu üstünden atsın, hiçbir sey yapmasın, isteyen ner günkü parazit meşgalele rinden kurtulmuş olarak kendini yeni bir eserine adasın. İsteyen bu fırsat tan yararlanıp Alman sa natçılarla, Berlin'deki her ulustan sanatçılarla te maslar kursun.
H U Y U M K U R U S U N — S iz nasıl değerlen dirdiniz bu fırsatı?
—Bu büyük bir piyan go, bîr sanatçının bekle yebileceği devlet kuşu. Huyum kurusun, ben bu şansların hiçbirini kulla namadım. Çünkü gider gitmez oradaki işçilerimi zin içinde bulunduğu kö tü durum beni çok üzdü. Bu bir senenin büyük bir kısmını onların sorunları nı öğrenmeye, sanatçı olduğumuz için sözümü ze ayrı bir değer verdik lerinden bu haksızlıkları
Alman çevrelerine ve
makamlarına anlatmaya, onları uyarmaya hasret tim. Berlin Radyosu'nda işçilerim iz için Türkçe sohbetler yaptım. Ora daki işçi ve öğrenci Türk tiyatro amatörlerine ti yatro tekniği, tarihi üze rine kurslar verdim. Hiç aksatmadığım M illiyet' teki Pazar fıkralarında oradaki işçilerimizin
so-Berlın m unlu caddesi Kürfürstendamm 'da
bir Türk yazarı.
Alman Sosyalist Partisi (SPD) 'nin yaşayan
tek kurucu üyesi Herbert Wehner, Haldun Taner'in “Şeytan Tüyü" adlı öyküsü üzerine
geniş yankılar uyandıran bir makale yazmıştı.
runlorını sık sık dile getirip yöneticilerimizi aydınlat tım.
Orada doğan ikinci ku şak işçi çocuklarının içler acısı durumunu mesele edindim. Almancayı
kendi ana dillerinden iyi konuşan bu yavruların yurttan ve milli kültür bağlantısından kopuklu ğu onları iki cami arasın da bînamaz ve şaşkın bir duruma itmiş bulunuyor du. Bu konuda Almanla
rın düzenlediği panelle
re katıldım, fikrimi söyle dim.
— Bu gözleminizle il gili bir anınız var mı?
—Çok. Gene işçilerin dertlerini dinlediğimiz bir gün, çocuklarına Türk çe'yi öğretmemiş olmala rını bir ayıp gibi söyle mem üzerine, karı-koca günde iki posta iş gören, sabah 5'te evden çıkıp gece 8'de eve bitkin dö nen bir ailenin değil ço cuklarına Türkçe öğret mek karşılıklı konuşma fır satı dahi bulamadığını haklı olarak söylediler. O sırada yaşlılardan biri,
"Y o k canım, o kadar da değil, bazısı pekala da Türkçe öğreniyor" dedi.
Ve kolundan tuttuğu bir çocuğu getirdi. Çocuk gerçekten Türkiye'deki yaşıtları kadar olmasa bi le, söz dağarı fakir ama düzgün bir Türkçe konu şuyordu. Sevindim. Buna benzer başka çocuklar da görmüştüm, kendisine cebimdeki acendenin Türkiye haritasını uzaktan gösterip "V a n Gölü bu
haritanın neresindedir?"
diye sordum. Bilmiyordu.
İstiklâl Savaşı'ndan biriki
soru sordum. Bilmiyordu. Son zamanlarda Türkiye aktüalitesi üzerine bir iki soru sordum, bilmiyor
du.Dili öğrenmiş, ama o dilin araç olduğu en ba sit kültürden yine de yok sun kalmıştı. Bu, işçiler arasında böyle. Orada yerleşmiş bazı aydın ai leler arasında da başka sorunlar var. ö y le ana- babalar tanıdım ki, evde de Almanca konuşuyor. Çocuklarının Almancayı iyi öğrenmelerini istedik için öyle yapıyorlar- . belki bunun çocukla-
Almanca eğitimine
rın
Türk işçilerin lokalinde dertleşme
Destanı 'ndan bir sahne Hamburg'da Keşanlı A lı
büyük yararı oluyordur ama bu arada Türkçeyi de unutuyorlardı diye düşündüm. Nitekim öyle oluyordu. Bütün bunları bilinçli bir şekilde bura dan düzenlememiz, yö netmemiz ve orada uy gulamamız gerekir.
H Â LÂ A Ğ IR İSÇİ G İBİ Ç A LIŞ IY O R U M —Ya edebiyat ve ti yatro çalışmaları?
—İşte ancak bu faali yetlerden arta kalan za manımı hikaye yazmak, yeni bir oyunumun ve ro manımın çatısını kurmak,
Berlin Devlet Kütüpha
n e sin d e yine Tü rk -
Alman ilişkileri üzerinde,
ilerde yayınlamayı kur duğum bazı araştırmalar yapmak gibi şeylere har cadım.
Bir yıla bu kadar şeyi sığdırmak, takdir edersi
niz, bir günün içine iki günlük iş sığdırmakla mümkündü. Zaman su gi bi aktı. Bu yoğun çalış madan büyük bir yorgun lukla döndüm. Simdi bu^ rada dinlenmek bir yana, güçleşen geçim şartları karşısında, birikmiş işler ortasında, ayrıca türlü fahrî kültür hizmetleri için de sabahın yedisinden akşamın altısına kadar bir ağır işçi gibi çalışıyorum.
—Almanya'da bulun
duğunuz sıralarda " K e
şanlı A li Destanı" adlı
oyununuz da oynanıyor du...
—Evet, böyle sevindi rici olaylarda oldu. Ber lin'deki Schaubühne T i
yatrosu benim Keşanlı A li Destanı'nı başarıyla
oynuyordu. Bu temsil A l
manların en qüç beğe
nir, en cekinilir'eleştirme- ni Friedrich Luft'un o ka dar beğenisinikazandı ki, radyoda iki defa üstüste bu oyunu ve oynayanları göklere çıkardı. Âlman ya za rla ra ve tiyatro oyuncularına bu oyunu gidip görmelerini ve ör nek almalarını salık verdi.
Keşanlı A li Destanı
daha sonra Hamburg'-
taki Ernst Deutsch Tiyat- rosu'nda dolu salon oy nadı. O tiyatro repertu- varınınoyıİKİ hasılat reko runu kırdı. Şimdi Alman lar bu oyunlara esas teş kil eden Keşanlı A li Des- tanı'nın Almanca metni ni resimli bir kitap olarak yayınlamak üzereler
Oyunların Alman ka- muoyundaki olumlu yan kısı beni elbet yazar ola rak sevindirdi. Ama ben bundan çok daha fazla başka bir şeye sevindim. Orada çarpık ve yanlış şartlar içinde çok yanlış
değerlendirdikleri Türk
insanını sahneden onla
ra sevdirdim. Türk insa
nının da sevincinde, ke
derinde, günlük yaşamın da sevgi dolu, sevecen lik dolu, insancıllık dolu yanını görmek çoğu Al-
man'ın, Türk değerlen
dirmesinde küçük de ol sa bir değişiklik yarattı.
" Ş E Y T A N T Ü Y Ü " VE H E R B E R T V V E H N ER
— B ir de Şeytan Tüyü adlı öykünüz, Alman
ya'nın en büyük kültür-
sanat dergisinde yayın lanmıştı, yanılmıyorsak. Öykünüz Berlin’de ya şayan uyanık bir yurtta şımızın bir başka Alman kentinde çalışan kötüm ser akrabasına yazdığı bir nasihat mektubu bi çimindeydi. Öykünün yayını Almanya aa bü yük yankılar uyandır mış...
—Evet, bu hikayemin
"D ie Z e it" adlı en seç
kin ve yüksek tirajlı kültür dergisinde basılması, A l
man entelektüel dünya sını çok ilgilendirdi. Bu
dergi yabancı yazarlar dan pek nadiren hikaye basar. Sonra sizin de bahsettiğiniz gibi, Sos
yal Demokrat Parti'nin
kodamanı Herbert Weh-
ner'in gazetelerde çıkan,
radyolarda tekrarlanan demeci hikayenin okur kapsamını da, etkisini de daha da arttırdı. Bu, Ber lin'de yazdığım tek hika ye oldu. Ama ömrümde niç bu kadar ya rarlı ve
işlevsel bir hikaye yazdı
ğımı hatırlamıyorum. Şimdi bu hikaye, Ali
Ö zgentürk tarafından
film yapılacak. Sanırım
Alman yapımcılar da bu
işe katılacak. •
43