V A V X *». ' 7 - T - * x X Î ^
E S K İ
D O Ğ U
K
E
N
T
L
E
R
İ
N
İ
N
K A L B İ
KAPAUÇARŞILARIN SERİNLİĞİNDE BİR GEZİ
rou
r-V
bö\ürnu & v o\, o“ " ’ “ üZUn
atf'îeniet'm'n
"a" i f U O o ^ ,S
göt
. . . .
wrvansafa’ ¿•it»«*'
O
rhan Veli, “ Kapalıçarşı” adlı şiirinde, “ Kapalıçarşı dijip de geçme/Kapalıçar-şı/ Kapalı kutu” diyordu, nice camileri, sarayları, çeşmeleri, türbeleri ve kule leri gibi Kapalıçarşı da, İstanbul’un simgesi durumuna gelen tarihsel yapılardan biri.Düne oranla bugün de kendine özgü can lılığını az çok sürdüren ve örneğin, son yılla rın yaz aylarında, yarısı turist olmak üzere, günde 300 bin kişinin alışveriş yaptığı Kapa- lıçarşı, kurulduğundan bu yana, bu bitmez tükenmez canlılığı ile esin kaynağı olmuş. Yer li yabancı birçok yazar, birçok ressam Kapa- lıçarşı’da gördüklerini, duyduklarını, etkile- nimlerini, izlenimlerini kalemleriyle, fırçala rıyla yansıtmışlar. Bu sanatçılardan biri, 19. yüzyılın ilk yarısında İstanbul’a gelen W.H.
Bartlett. Bartlett de, diğer meslektaşları gibi
Kapalıçarşı’nm iç görünümünü, esnafını, alı cılarını, yaşmaklı kadınlarını, satılan eşyala rı gravürlerine konu edinmiş.
Kapalıçarşılar, birbirine benzer
Kapalıçarşı olgusunun tarihçesine bakacak olursak, Eski Babil dönemlerine kadar uza nıp gittiğini görürüz. Günümüz Arapçasın- da, “ kapalıçarşı’’ anlamına gelen “suk” söz cüğüne Eski Babil’den günümüze gelen ya zılı kaynaklarda da rastlanıyor. Kapalıçarşı, geleneksel Müslüman kentlerine özgü bir ya pı. Daha doğrusu, yapılar topluluğu. Halk, burada bir araya geliyor. Başta siyaset ve ti caret olmak üzere çeşitli konuları tartışıyor, alışveriş yapıyor. Bu durum günümüzde de Kuzey Afrika’nın ve Ortadoğu’nun Müslü man kentlerinde sürüyor. Kabataslak bir ben zetme yapılırsa kapalıçarşı, eski Yunanlıların
“agora”sı ya da Romalıların “forumu” ile
karşılaştırılabilir.
Kapalıçarşı, bir olgu, yaşanan bir olay, gün lük yaşamın bir parçası olarak yalnızca ori- entalist ressamların değil, günümüz yazar ve gazetecilerinin de ilgisini çekmiştir, örneğin,
Neue Züricher Zeitung’un şu anda Lefkoşe’
de yaşayan 30 yıllık Ortadoğu muhabiri Ar-
nold Hottinger, kapalıçarşılar konusunda
yaptığı araştırma ve incelemelerle de tanını yor. Hottinger, “Kapalıçarşılarda, çekici bir
hava vardır. Burası adeta sizi içeri çağıran bir tapınaktır” diyor.
Hottinger’e göre kapalıçarşı, soğuk günler de ılık, sıcak günlerde serin bir mekân olma sının, halka fiziksel bir ranatlık sağlamasının yanı sıra, iç avlusundaki camii, medresesi, şa dırvanı, sebili ile ruhsal bir rahatlık da sağlı yor. Kuruluşundan bu yana, bu özellikleri İs tanbul’daki Kapalıçarşı’da da görmek olası. Kapalıçarşı’ya ilgi duyan edebiyatçılarımız
dan biri de Ahmet Rasim (1865-1932). Ahmet Rasim, Kapalıçarşı’ya ilişkin anılarını anla tırken, şunları söylüyor: “Burası adeta dai
mi bir piyasa mahalli idi. Sıklık, izdiham bu rada bir nevi teması idare edebiliyordu. Kır mızı çizgili peştamalını büküp beline sokmuş aşçı kalfasından tutun da, üzerine rengârenk yemeni, ipekli mendil, arakiye sarmış oldu ğu fesini, külahını etvarı şuhanesine (şık ta vırlarına) uydurmuş saltalı, sakolu, altı ka val üstü Şişhane kabilinden şalvar üstüne se fire, pardesü giymiş efraddan, İstanbulinü, re dingotlu, ceketli, muntazam, perişan, hatta aralıklarına gül, sümbül, şebboy, karanfil gibi çiçekler takuı yeşil, beyaz sangı simayı
mü-:yazar ve
Örneğin, Kuzey Afrika’ daki Marakeş Kapalıçarşısı'ntnüstündeki hasırlardan sızan güneş, çekici görüntüler yaratır.
zellefine (sakalı yeni bitmişlere) ayrı ayn şi- vei zenperesti kondurmuş yobaz, softa, mol- labeylerden, kılıcının şakırtısı o velvelei uz- ma gürültünün büyüğü arasında güme giden Harbiyeli, Tıbbiyeli, yeni zabit çıkmış veya- hud hovardalıkta eskimiş kolağası, binbaşı rütbesinde, başçavuş, sıra çavuşu, bölükemi- ri nişanlan ile sol kolu ağır basmış, tokmak- lı püskülü bir perende ile fesinin tablasına oturmuş, beyaz rubası kırmızı bir kuşak ile ikiye ayrılmış, taşıdığı silahı yürüdükçe sır tından kabara kabara manzur olan (görünen) biri, bahri askerden (...) harara bürünmüş gibi ne olduğu belirsiz, çeneden buruna, tepeden kaşlar üzerine kadar mestur (örtülü) bir si mayı meçhul üzerinde, yalnız iki gözü yalpır yalpır ışılar yerli, taşralı kadınlardan, kızlar dan, kokonolardan, todilerden, koriçalardan mürekkep bir cemmi gafir (insan kalabalığı) gördüm.”
Yapılışından bugüne, beş kez yanan bir kez de depremde yerle bir olan ve geçen günlerde de ilk kez “ yıkanan” Kapalıçarşı, Ahmet Ra- sim’den bu yana büyük değişiklikler geçirdi. Alıcılar, esnaf kuşkusuz değişti. Çarşı turis tik bir nitelik kazandı. 1943 ve 1955’te çıkan yangınlardan sonra onanlı, yemlendi. Kapa- hçarşı’mn çekirdeği, bugün “ Eski Bedesten” (İç Bedesten) adı verilen Bizans döneminden kalma bir yapıdır.
Eski Bedesten’in önemli bir özelliği, ban kaların ülkemizde kurulmasından önce, ban ka gibi çalışmasıydı. Halk, birikmiş parasınr .senet karşılığında Bedesten’deki mücevher tüccarlarına verirdi. Tüccarlar parayı faizle işletirler, hem kendilerine hem de para sahi bine kâr sağlarlardı. Halk, değerli malını, mü cevherlerini de bedestenin mahzenlerinde ki raladığı sandıklarda saklardı. Mücevherler, tapu senedi gibi belgeler bedesten kahyasının gözü önünde sandığa koyulur, sandık kilit lenir, anahtarı alınırdı. Sandık açılmak isten diğinde aynı işlem yinelenirdi. Ancak Bedes- ten’de hırsızlık olayları da yok değildi...
17. yüzyılın ünlü gezgini Evliya Çelebi, Eski Bedesten konusunda şunları yazar: “Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmış kale gi bi binadır. Bir hazinedir ki, demir kapulu mahzenlerinde cümle vezirlerin ve ayanın, mallan-durur. Dört yanında dört kapusu var dır, bu kapulardan Kuyumcular Kapusu’na açılan kapunun üstünde büyük bir kuş res mi görülür, kanadlarını açmış, heybetli bir kuşdur ki, bu kapının üstüne nakşetmekten meram şudur Kazanç, servet dedikleri, vah şi bir kuştur, yolunu bulup yakalayabilirsen
Bedesten'de kazanabilirsin demişler. Bed es en esnafı gayet zengin tüccarlardır. 70 nefer
bekçisi vardır, gayet namuslu adamlardır,
ge-17
¡bu (ten
çeleri Bedesten’i kandillerle aydınlatarak ne
zaret ederler..!’ 1
Bedestenleri bölükbaşılar korurdu. Bedes ten, her sabah, “Duacıbaşı” denilen bölük- başılardan biri tarafından dua edilerek açı lırdı. Çarşı esnafı, duacıbaşının çevresine top lanırdı. Duacıbaşı, duadan sonra yüksek sesle, “Ey cemaati Müslümin... Tavcılık yapılmaya cak. Kefilsiz mal satılmayacak, mal kapatıl
mayacak” derdi. Sonra çarşıda alış veriş baş
lardı. Çarşı akşamları törenle kapanırdı.
Ses ve renk cümbüşü
kapalıçarşılar
Bedesten’de çok değerli mallar, perşembe günler öğle namazından önce satılırdı. Açık arttırma ile yapılan bu satışlarda tellallığı “Bedesten Tellalı” yapardı. Kapalıçarşı’nın cadde ve sokaklarına, çoğunlukla oradaki dükkânlarda satılan mallara göre ad verilmiş tir. Başlıca anacaddeler Kalpakçılar, Yorgan cılar, Fesçiler, Keseciler, Takkeciler, Kuyum cular, Çarşıkapı ve Nuruosmaniye’dir. Ahmet Rasim, “Kalpakçılarbaşı” adı verilen anacad- dede esnafın bağıra çağıra mallarını överek satmaya çalışmasını anlatır:
“Evet, burası piyasa mahalli olmakla be raber cesim; pürvelvele bir koridora benzer di. İki yandan, ortalarından sonu gelmeyen bir vaveyla kopar, bu vaveyla arasında:
— Allı verelim, sarılı verelim gibi kaba ka
ba cinaslar fırlarken, baso bir ses üzerinden
— Francalas!
Ciyak ciyak tabirine masadok:
— Haniya güler yüz, tatlı dilden!
İpince bir ahenk ile bardakları şakır datarak:
— Sucisl
Kaba rast perdesinden:
— Ne âlâ basmalarım, canfeslerim,
Yılışık bir eda ile:
— Küçük hanım...' Bir çeyrek daha vermez misin?
Dudaklarım hızlı nefesle titreterek:
— Bazdan için!
“...Öğleden biraz sonra başlayan, ikindiyi müteakip tenhalaşan bu benden azimde tür-1 lü türlü alışverişler olurdu!
“Çimdik, sürtünme, dürtme, çatma, başör tü çekme, çarşaf, ferace kesme, sıkma, sıkış
18
tırma, kucaklama, abanma, konuşma; çevir me; yol kesme, danlma, azarlama, şemsiye, tokat, bohça; paket, papuç vurma, iğne sok ma, tükürme, püskürme ve emsali eFal ve ha rekât da görülürdü.”
Döneme özgü bir anlayışla genç ve evli ka dınların tek başlarına Kapalıçarşı’da dolaş- maları kınanırdı. Bu konuda da Ahmet Rasim, şöyle diyor:
“Kaç defa işitmiştim:
—İzinsiz çarşıya gitmiş diye karısını boşa mış!
—Çarşıya mı? Bizimkiler ayak bile atmaz lar!
—Kızın ismini çarşı güzeli çıkarmışlar!
Halbuki bu kızcağızdan maada (kızcağı zın dışında) çarşı güzeli olarak nice seyyib ve zatülzev (dul ve evli) kadınlar vardı! Dük kân alakalan, muhabbetleri, sevdalan düzi ne düzine, arşın arşındı. Şehrin bütün anasıra fnhıış ve rezaleti eyyamı adiyede (fu huş öğeleri ve rezaleti tatil günleri dışında) burada, yağlıkçılar, kuyumcular arasında ge zinirlerdi. Cnmâ ile pazar, çarşının en ten ha günlerinden madud idi (saydırdı).”
“ Çarşılı” olmak bîr ayrıcalık
Eskiden olduğu gibi, günümüzde de birçok Arap kentinde, kapalıçarşıda bir dükkân iş letmek, büyük bir ayrıcalıktır. Çünkü, ken tin surlarının tam önünde başlayan stepler de ve çöllerde, yaşam koşulları bir çırpıda de ğişir. Burada köylüler, ancak karınlarını do
yuracak kadar para kazanmak için kan ter içinde çalışırlar. Acımasız güneşin altında ke rpiç kulübeleri bile bel verir. Bu yoksulluk tan kurtulmanın yollarından biri, kapalıçar- şıda bir dükkân sahibi olmaktır. Halk ara sında, bu âdeta bir ayrıcalıktır. Çoğu kez de
dükkân, babadan oğula geçer miras yoluy la.
Birçok Müslüman kentinde kapalıçarşılar, bir tür labirente benzemekle birlikte, gerçek te dış dünyaya açıktırlar. Buralarda satılan mallar, dışardan, “uzak ülkelerden” gelir.
Kervan, yüzyıllık bir olgudur. İzlediği yol lar da yüzyıllık bir geleneğin sonucu. Günü müzdeki tek ayrım, artık kervanları daha profesyonel kişilerin düzenlemesidir. Bir ka- palıçarşıdan ötekine giderken, kervanlar çöl leri, dağlan aşar. Eskiden İslam dünyasının bir ucundan öte ucuna, Fas’tan Tunus’tan kal kıp Orta Afrika’ya, Türkiye’den Çin’e uzanı yordu bu yollar. Bu kapalıçarşıların bulun duğu kentler birer konaklama yeriydi.
13. yüzyılın ünlü gezgini İbni Bat uta, Çin’in
Hansa kentindeki kapahçarşıyı anlatır. Han- sa’nın 6 ilçeye ayrıldığını, bu 6 ilçeden üçün- cüsünde Müslümanların yaşadığını, burada kurulan, bütün Müslüman ülkelerindeki ka- palıçarş'larla aynı olan özelliklerini gösteren kapalıçarşıda esnafın sattıkları mallara göre gruplandığını yazar. İbni Batuta şöyle der: “Kapalıçarşının bu plan özelliği, uzun bir ge lişmenin sonucu değil. Çünkü yeni kurulan kentlerde, kasabalarda aa aynı plan uygula-l'M» -İPİ»- m « m m...»m . .
myor. Mum ve koku satıcıları iç avludaki asıl caminin, okulların yakınında yer alıyor. Ca mi ve okul, ilçenin entelektüel merkezi oldu ğundan kitap satıcıları ile ciltciler de burada. Sonra dericilerle ayakkabıcılar geliyor. Daha sonra, kumaşçıların dükkânlarına rastlıyo ruz. Kumaşçıların yakınında, yan sokaklar da demirciler, bakırcılar, kapların çevresinde ise, manavlar, bakkallar, kasaplar, boyacı lar ve çömlekçiler var.”
Gravür sanatçıları P. Coste ile E. Flandin, 1865’te Paris’te yayımladıkları “İran’ın Çağ
daş Yapıları” adlı kitaplarında İsfahan Ka-
palıçarşısı’nı görüntülüyorlar. İsfahan Kapa- lıçarşısı’nın önemli özelliği, ana caddesinin, dünyadaki bütün kapalıçarşıların anacadde- lerinden çok daha uzun olması. Cadde 1,5 ki lometre uzunluğunda. Kapalıçarşıda dükkân ların yanı sıra, camiler, medreseler, kervan saraylar, saraylar da yer alıyor.
İsfahan Kapalıçarşı’nm belkemiğini adeta el sanatları oluşturuyor gibi. Bakırcılar, de mirciler, kumaş boyacıları, kuyumcular, min yatür ressamları ve diğer zanaatçılar, sattık ları ürünleri kendileri üretiyorlar.
Yüzyıllardan beri, Müslüman kentlerinin bir özelliği olarak yaşama damgasını vuran kapalıçarşılar, ekonomik, toplumsal yaşam da, çekiciliğim koruyarak varlığını sürdürü yor. □
Derleyen: Hande Nur
Bir Iran minyatüründe (13 . yüzyıl) kapalıçarşı görüntüleri: Fırıncı, kasap, eczacı ve kuyum cu. (Topkapı Sarayı Kütüphanesi’ nden).
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taba Toros Arşivi