• Sonuç bulunamadı

Şiir okumak

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Şiir okumak"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

akan zaman, duran zaman

m elih c e v d e t a n d a y

ŞİİR OKUMAK

m

Y

akup Kadri, dostu Ahmet Haştm için yazdığı küçük kitapta, onu bir yaz İzmir’deki evlerinde konukladıklarını, bu sürem içinde ozanın bir gün bile şiirden söz açmadığını anlatır. Çok iyi anlıyorum, şiir görüşünü anlatacak da ne olacak! Plyale’nin önsözünde derli toplu olarak yapmış­ tı bunu. Ama şiir de okumamış Karaosmanoğulları’nın evinde o yaz. Neden? Bence, Haşim’i Haşim yapan şiirler sessizdir de ondan. Şiirle musiki arasında yakınlık bulmasına bakmayın; o yakınlık melodi anlamına gelmez, anlam so­ runu ile ilgilidir. Öyle ki, notalar gibidir, sözcükler, anlam taşımazlar. Anka­ ra Lisesi'nin bahçesindeki havuzun ba

şıpda, o zaman Lisenin Müdürü olan Sakallı Celal ile konuşurken söylemiş bunu, »Sakallı Celal de, «Şimdi bir Türk çe sözlük açar, içinden on, onbeş söz­ cük seçerim gelişi güzel, yaz bakalım bir şiir de göreyim» demiş. Celal bey­ den dinlemiştim. Biri ozan, biri man­ tıkçı. Haşim onun için, «Akşamları o havuz başında Sakallı Celalin hari­ kulade saçmalarını dinlerdik» diye yazar.

Sakallı Celâl için «mantıkçı» de­ dim. mantık öğretmeni değildi, man­ tığını şaşırtıcı bir biçimde kullanırdı, böylece de dinleyeni sarsar, alışılma­ mışın güzelliği ile büyülerdi. Haşim'in «harikulade saçma» demesi oundan. Bir Anadolu kasabasında öğretmen iken, Sakallı Celâl, öğretmenler oda­ sına AvrupalI bir böcek bilgininin fo­ toğrafını asar. Bilgin, bu resimde, ko­ caman şapkası ile yere eğilmiş, bir bö­ ceği incelerken görünüyormuş. Bir kaç gün sonra öğretmenler homurdanma­ ğa başlamışlar, sonunda Sakallı Ce- lal'e, «Bu adam şapkalı, bizim dinimi­ ze, diyanetimize dokunuyor, kaldırın fotoğrafını duvarımızdan» demişler. Celâl bey kızmış, «Adamcağız sizin yü­ zünüzden güneşin altında başaçık mı çalışsın!» diye bağırmış. Şapkaya kız­ mak o zaman olağandı, güneşin altın­ da başaçık çalışılamayacağı da olağan dır, bu iki olağan yanyana gelirse ortaya «olağanüstü» çıkar. Piyale'nin önsözündeki öküzün ağaca çıkması ör­ neğinde olduğu gibi. Yoksa,

Cânân ki gündüzleri gelmez. Akşam görünür havz üzerinde sözü de saçma bulunabilirdi. Orhan Veli şaka ederek, «Cânân ki gündüzle­ ri gelmez / Akşamları hiç gelmez» der di. Gerçekte Sakallı Celâl'in sözü de saçma değil, Ahmet Haşim’in dizeleri de. Düşünme, duyma, sezgi diye adlan­ dırabileceğimiz anlıksal işlevlerin sü­ rekli uygulanması bilinç alanını geliş­ tirirken bireylerde kafa yapısı bakı­ mından ayrımlar da oluşturur. Şapka karşısındaki bağnazlık, nasıl Sakallı Celâl’in usavurmadaki yaratıcılığı ile gülünçleştirme yolundan yenilgiye uğ­ ratmıyorsa, bir başka kafa yapısı da İmgelem gücü ile bizde duyguları im­ geler dizgesi olarak uyandırmaktadır. Burada amaçlar değil, anlıksal işlev biçimleri arasındaki çeşitlenmedir il­ ginç olan. Bu iki ayrı kafa yapısındaki adamın birbirlerini çok iyi anladıkla­ rını söylemekte bir abartma olmadığı nı sanıyorum. Ahmet Haşim’in. o yaz, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun evin de şiirden hiç sözetmemesi. belki bu açıdan bakılınca anlaşılır duruma ge­ lir. Çünkü ikisinin de yazıncı olması, anlaşma bakımından büyük güçlükler doğurabilirdi. Yakup Kadri'nin aklı, sanırım, saçmaya hiç yatkın değildi. Haşim de susmayı yeğledi böylece.

Yakup Kadri'yi, bir gün, Ankara’­ da Ulus alanında gökyüzüne bakarken görmüştüm. Neydi bunun anlamı? Hep merak etmişimdir. Belki anahta­ rını kaybetmişti de onu düşünüyordu, çünkü gökyüzüne bakmak kolay de­ ğildir. Ahmet Haşim, bir gece Çamlı- ca'da bir bahçede otururken, arkasın­ dan doğru bir hışırtı duyar, başını çe­ virip bakınca ne görsün, iki fıstık a- gacı arasından koskoca bir ay çıkmı­ yor mu? Nazım Hikmet, Karadeniz kıyılarından birinde, İstanbul'a doğru gitmekte olan bir gemi görür, uzatır ellerini, elleri yanar. Bunlar benzetme değildir. Oysa Yakup Kadri, Yaban romanında, İstanbullu aydını, bir A- nadolu köyünde gördüğü boş bir sar- dalya kutusuna benzetir. Buna nasıl şilt okunur!

Yahya Kemal’se, şiir okuyacağı yeri, bir tiyatro yönetmeni gibi düzen­ lerdi. Rahmetli Nusret Hızır’la eşi Ne­ riman Hızır, çok yıl oluyor, Ankara’da akşam yemeğine dâvet ederler onu. Üstad kabul eder, ama ilk gideceği bu evin yemek odasının planını çizdirir bir kâğıda; sonra oturacağı yeri gös­ terir plan üzerinde, kimlerin bulun­ masını İstediğini bildirir, sevdiği ye­ mekleri sayar bir bir. «Tiyatro» sözü­ nü boşuna kullandım. İstanbul Şehir Tiyatrosu artistlerinin Köşk'te olduk­ ları bir akşam, Atatürk, Muhsin Er- tuğrul’dan bir oyun 05’namasını ister; Muhsin özür dilemiş, «Sahne yok pa­ şam» demiş. Bundan ötürü üzüldüğü­ nü söylerdi hep. Bir ozan için en güç durum. «Bir şiir okur musunuz!» dile­ ği İle karşılaşmaktır.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Afşar, yapıtlarının Amerika’ya açıl­ ma olasılığının da olduğunu; ancak bu­ nun için öncelikle çok iyi bir menajer.. A fşar’ın yeni bir

Semra Özal, daha sonra be­ raberindekilerle birlikte, Şişli il­ çesine geçti. Özal için burada da kurban kesildi. İlçe Başkanı Alaaddin Elmas, Özal’m yeme­

Sizler için haz›rlad›¤›m›z Uzay ‹s- tasyonunda Yaflam yaz›s›nda bu konuda merak etti¤iniz her fleyi bula- bilirsiniz.. Haz›r do¤aya ç›km›fl ve keyifli zaman

Do- layısıyla bu çalışmada, tedaviye sekonder dış kulak patolojileri genel olarak lokal tedavi ile kontrol edi- lebilir seviyededir denebilir.. Orta kulak

Gelişmekte olan ülkelerde tüm yıl boyunca özellikle beş yaş altı çocuklarda görülen AGE’ler (Abu-Elamreen 2008) ölümlerin %80’inden sorumludur (Kosek ve

Burada TİKA ve Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından restore ettirilen Sinan Paşa Camii ziyaret edildi.. Kosova gezimizin en önemli duraklarından biri Meşhed-i

Ma-iit-lwamar = a. Bayrak­ lar İnecek, konuşmalar, şiirler, Ata’ya bağlılık. Atatürk sevgisi belirtilecek. Atatürk’le arayı biraz daha çok açıyor. Atatürkü

Nâzım Usta, “imrenilir şey değil, martıların hayatı,” diyor; ama burada imrenilir bir şey ol­ malı martıların hayatı..