• Sonuç bulunamadı

40 yılın tecrübesiyle Erol Simavi konuşuyor:Hürriyet'in sahibi, dünyasını Hürriyet okurlarına açtı:Ben, çok dindar bir insanım

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "40 yılın tecrübesiyle Erol Simavi konuşuyor:Hürriyet'in sahibi, dünyasını Hürriyet okurlarına açtı:Ben, çok dindar bir insanım"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

5

Mayıs

19B8 P e r ş e m D e @ i l M i r İ Ü

Gerçek ve

gerçekçilik

S

AYIN Cumhurbaşkanı Kenan Ev­ ren, hafta başında, 12 Eylül 1980 hareketinin bir izahını yaparak, 12 Eylül'ün bir iç savaşı önlediğini -ve de­ m okratik re|imin işlemesini engelleyen sebeplen ortadan kaldırmak suretiyle, devlet gücünü yemden kurduğunu söy­ lediler, Aynı şartla rla karşılaşıldığı tak­ dirde, Silahlı Kuvvetler'in müdahale et­ mesinden başka çare olmayacağını be­ lirttikten sonra da, 12 Eylül'den önceki şartların olduğu gibi ortaya çıkması ihti­ mal içinde görünmediğinden, tekrar bir askeri müdahaleye gerek olmayacağını vurguladılar.

12 Eylül 1980'den önce genel manza­ ra neydi? Bu satırların yazarı, 12 Eylül' den önce, çok güç şartların topluma hâ­ kim olduğunu inkâr edenlerden değildir. Fakat toplumumuzun bir ıç savaşın eşi­ ğinde olduğu yolundaki tahlile katıl­ mamaktadır Gerçekten o dönemde Türk halkı, 1936 Tem m uzundan önceki İspanyol halkının aksine, hesaplarını görmek için savaştan başka çare bula­ mayan iki ayrı kampa bölünmüş değildi. O kadar değildi ki, Türk halkının çok büyük çoğunluğu, aşırı sol ve bölücü tedhişçiliğini de, ona karşı bir tepki ola­ rak yayılan aşırı sağ tedhişçiliğini de onaylamamıştı. Fakat, İki tedhişçi kam­ pın mücadelesi, büyük çoğunluğu son derece rahatsız ediyor, halkın gündelik hayatını güven içinde yürütebilmesi, git­ gide imkânsızlaşıyordu.

B

İZE kalırsa, dem okratik rejimin, o zamanki şartlara gereken cevabı et­ kin biçimde verebilecek yolda işleye- mediği doğrudur Bununla beraber, biz, Cumhurbaşkanlığı seçiminin bir türlü sonuçlanamayışını. ciddi bir bunalım sebebi olarak görm em işizdir G erçek­ ten 1961 Anayasası'nın cumhurbaşkanı, devletin işleyişi üzerinde ciddi bir etkiye sahip olabilmesini sağlayıcı yetkilere sahip değildi. Bu makam doldurulsa da, vekâleten idare edilse de, devletin yö­ netimi üzerindeki etkileri pek büyük ol­ mayacaktı

O dönemde bunalımın başlıca sebe­ bi, tedhişçiliği yenebilmek için gerekli kanunların, muhalefetin ısrarları yüzün­ den çıkarılamayışıydı Durum m evzu­ atın o ana kadar olağanüstü yetkiler olarak öngördüklerinden daha fazla­ sının sıkıyönetime verilmesini g erektire­ cek kadar ciddiydi Böyle bir bunalımla karşılaşan dem okratik bir rejim, dem ok­ rasiyi koruyabilmek, devleti ayakta tuta­ bilmek için gerekli olağanüstü yetkileri vermesini bilm elidir Aksi halde, acı bir gerçektir ki, sırf hukuk planında çok haklı meşruluk kuramları, dem okrasiyi korumaya yetmez

12 Eylül öncesinde Meclis, sıkıyöne­ time etkin yetkiler verm ek amacıyla ge­ rekli kanunları çıkaramazken, aynı za­ manda bir de hükümet bunalımı peşin­ de koşuyordu Bu ortamda, iki büyük partinin anlaşmasını arzulayarak, buna­ lımın çözülebileceğini sanmak,

sıya-- ' * , r

Coşkun KIRCA

setin verilerinden haberli olmayan, iyi niyetli, ama gerçekçilikten uzak bir te­ menniden ibaretti Bilmek gerekir ki, demokrasi, sadece siyasi güçler arasın­ da karşılıklı tavız yoluyla mutabakat ara­ ma rejimi değildir. Demokrasi, aynı za­ manda, böyle bir uzlaşma şu veya bu sebeple mümkün olm azsa devleti ve rejimi ayakta tutabilmenin çarelerini gösteren sistem dir Bu çare, tektir. Çare, seçmenin hakemliğine başvur­ maktır Eğer o dönemin Anayasası, Cumhurbaşkanlığı makamına, muhale­ fet ile iktidardaki azınlık hükümeti ara­ sında sıkıyönetimle ilgili kanun tasarıları üzerindeki uyuşmazlığı. Meclis genel seçimim yenileyerek halka sunma im­ kânını verseydi, çok büyük ihtimalle, seçmen, M eclis'e Silahlı Kuvvetler'in is­ tediği yetkileri verecek bir çoğunluğu gönderecekti Ve 12 Eylül müdahalesine ihtiyaç olmayacaktı.

12 Eylül'den önce, siyasi sistemimizin bu tarz dem okratik mekanizmalardan yoksun oluşu. Silahlı Kuvvetler'in gerek­ li uyarıları ne fazla, ne de eksik bir güç dozunda yapmasını zorunlu kılıyordu. Ancak, acaba gerekli etkin uyarı, Meclis kapatılmadan, partiler dağıtılmadan ya­ pılamaz mıydı7 1958'de G e n e ral de G aulle un iktidara gelmesi ve Anayasa' nın değiştirilm esiyle sonuçlanan askerî uyarıların seviyesinde kalarak, ama m eşruluk temelini muhafaza ederek, bunalımı atlatmak mümkün olam az mıydı? Bize göre, evet.. Evet çünkü eğer olayların bu yönde gelişebileceği daha derin bir tahlil sonucunda görüle- bilseydı, Meclis içinde, Silahlı Kuvvet­ ler'in makul isteklerini destekleyebi­ lecek birçoğunluğu, parti farklarına rağ­ men bulmak mümkün olabilirdi.

H

ERHALDE, bunalım o kadar vahim­ di ki, halkın büyük çoğunluğu, 12 Ey­ lül müdahalesini desteklem iştir. Ancak şu da doğrudur ki, halkın müdahaleye destek vermiş olması, yukarıdaki soru­ ların ortaya atılmasını gereksiz kılmaz Bu soruları, birbirim izi karalamadan so­ rabilmeliyiz Ancak, bu suretledir ki, ül­ kemiz yemden benzer şiddette bir bu­ nalımla karşılaşırsa, o bunalımdan çık­ mak için ve daha da önemlisi, o bunalı­ ma hiç girm em ek için ne gibi demok­ ratik (yani halk çoğunluğunun iradesine dayanan) m ekanizmaların siyasi siste­ mimizde yer alması gerektiğini serin­ kanlılıkla düşünebiliriz

Demokrasinin, her bunalımın çözü­ münü kendi içinde taşıdığını söylemek, gerçekçi değildir Demokrasinin, her bu­ nalımın çözümünü kendi içinde taşıya­ bilecek biçimde düzenlenebileceğim söylemek gerçekçidir 12 Eylül öncesi bunalımı da, 12 Eylül'ün kendisi de. bu düzenlemenin yetersiz oluşundandır. Düzenleme yeterli olsaydı, hiçbir çevre­ de, hiçbir şahsiyetin kınanmasına zaten gerek kalmazdı. 12 Eylül'den sonraki askeri yönetimin tercih ve işlem leri ise 12 Eylül'ün şu veya bu ölçüde gerekli­ liği meselesinden ayrı konulardır

M

SERBEST KÜRSÜ

m m rn m m

Yöneten Tahsin OZTIN

]

M.Y.O mezunları, Personel

Kanunu ndan mağdur durumda

B

E N İ M ve binlerce meslek yüksekokulu mezunu insanın maruz bırakıldığı haksız bir uygulamayı bir de ben yüzünüze vurmak istiyorum.

G öreve yeni başlayan teknik hizmetler sı­ nıfına dahil edilen 2 y ıl süreli M .Y .O mezun­ ları 9. derecenin 2. kademesinde 137.800 T L almaktadır. Sanat lisesi mezunları ise 11. dere­ cenin 3. kademesinde 109.209 T L . ücret al­ maktadır. Bunlara mukabil 2 yıl süreli M .Y .O . eğitim i görmüş işletme mezunu bizler 10. derecenin 2. kademesinde 90.500 T L . a l­ m aktayız. Yani sanat lisesi, imam hatip lisesi mezunlarının ücretleri dahi bizden fazladır.

Mesleki bilgim izin geliştirilmesi için kitap, dergi okumak mümkün olmadığı gibi, gazete bile bize büyük külfet ve lüks geliyor. Ailem izi geçindirememenin ezikliğini duyuyoruz. H atta evlenmekten bile korkuyoruz.

Devletim izin. Personel Kanunu'nda gerekli değişikliği yaparak en azından sanat lisesi, im am -lıatip lisesi mezunlarına ödenen özel hizmet zammının, M .Y .O . işletme, muhasebe, işletme-muhasebe mezunu çalışanları için de gerekli düzeltmeyle ödenerek bizi m ağduriyet­ ten kurtarmasını ve bir meslek odasının kurul­ masını istiyor ve bekliyoruz.

(M .Y .O . M ezu n u Ç a lış a n la rı)

7

Bozüyük Kandilli Köyö^

köpekleri, muhtarın

bir emriyle yok edildi

K

U D U Z şüphesi ile ilçe veteri- nerliğince köyümüzde kopek­ ler kontrol edilerek 20 ianesi şüpheli görüldüğünden itla f edil­ miştir. Ancak, sağlam köpeklere bir şey yapılmamıştır Bundan sonra, köyümüz muhtarı " B a ­ kanlıktan emir v a r" diyerek 230 hanelik köyümüzün tüm köpek­ lerini öldürtmüş ve kuyuya göm- dürtmüştur. Köyümüz, büyük ve küçükbaş hayvanlarını vahşi hayvanlardan koruyacak köpek bıraktırılmamıştır. Halbuki kö­ pekler. köyde kimseyi ısırmamış- tır ve hiçbir hayvana saldırma­ mıştır. Bu. ilgili yasa hükümle­ rine aykırı olup muhtar görevini kötüye kullanmıştır

S ü le ym a n K A B A K a n d illi K öy ü B ozü yük

Olağanüstü Hal Bölgesi vekil

öğretmenlerini gören yok

G

Ö R E V E başladığımız ilk iki ay. olağanüstü hal bölge tazminatını asil öğretmenlere göre üçte iki nispetin­ de alıyorduk. Ocak ayından bu yana bu tazminattan tamamen yoksun kal­ dık. Olağanüstü H al Bölgesinde görev yapıp da bu tazminatı alamayan da yalnız biz vekil öğretmenleriz. Bu ta z­ minatı neden dolayı alamadığımız hak­ kında bir bilgim iz olmadığı gibi kuru­ ntumuz da açıklama yapmadı. (B itlis 'te G ö re v Y a p a n V e k il Ö ğ r e t ­

m e n le r A d ın a N .D .)

5. Parti Sovyet malı

%

Yüksek evsaflı, cilâlı doğramaya elverişli çam ve köknar

Okuteks Dış Ticaret A.Ş.

Tel. (4) 117 21 22 Teleks: 46497

Cemâl Yüksel

Necati Bakırcı

Tel: 521 47 64 Tel:575 46 25

OKUMUŞLAR

Tel: 335 23 27 - 335 07 54 Teleks: 31158

Yunus Okumuş

Tel: 147 11 88

DEPO: Nuhkuyusu Cad. No: 10 (Hası. Karş.) Tel 541 04 81 ZEYNEPKÂMtL

YAPILARINIZIN _

ENERJİ KAYNAĞI

G ü n ü m ü z d e çağdaş yapılar için en önemli gereksinimlerden biri jeneratördür.

AKSA;

size bir jeneratörden beklediklerinizi ve fazlasını sunar.

A K S A M A K İN A S A N A Y İ A .Ş . MerttarBarbaros Bulvarı No. 9i 80690 Beşıktaş-lstanbul Teleks 27382 AKSMTR Faks 16041 52 Tel 160 44 93-161 63 80 Ank ara Bürosu: Tunalı Hilmi Cad No 72/5 Kavakiıdere-Ankara Tel; 167 64 51 - 167 4351

.... I

*

*'

r f K

'» W u t . a -« / N r r i f y ı V ■■ i

... ”

Hürriyet in sahibi, dünyasını, Hürriyet okurlarına açtı...

m

‘Ben, çok dindar

bir insanım

t

E

E

Röportaj: Em in ÇÖLAŞAET

Allah’a da, dinlinize de bütün kalbimle inanıyorum, iyi bir Müs­

lüman olmaya çalışıyorum. Tam 28 yıl, hiç ara vermeden oruç

tuttum Ramazan aylarında... Taa ki, Necmettin Erbakan denilen

adam ortaya çıkana kadar... Erbakan ve onun gibileri, dinim izi

siyasete alet etmeye başladılar, bende de bu iş biraz gevşedi...

Aslında, türbanlılara, kapalı gezen kadınlara kızmıyorum.

Böyle şeyler Avrupa’da da var... Katolikler, oldum olası

böyle... Benim kızdığım; bunları, kendi amaçları doğrultu­

sunda istismar edenler, siyasi çıkar bekleyenler... Mesela,

19 Mayıs törenlerinde erkekler pantolon, k ızlar uzun

etek giyecekmiş. Halbuki, en koyu Katolik bile, sporu

şortla yapar... Dünyanın her yerinde spor şortla yapılır...

40 yılın tecrübesiyle

K O N U Ş U Y O R

— ^ L AYIN Slmavi, i l I sizinle bugü-I ne kadar ge- I rek gazetenin L J [ işleri, gerekse özel konular­ da, epeyce sohbet ettik... Şu yapmakta olduğumuz konuşmadan önce de, uzun sohbetlerimiz olmuştu. Ama konu, hiçbir zaman Allah ve dinden açıl­ mamıştı. Açık söyleyeyim; ben sizin, bu gibi şeylere pek önem vermediğinizi dü­ şünürdüm... Ancak şu konuş­ malarımızda, sık sık Allah'ın adını anıyorsunuz... Bir yer­ de, Allah'a inandığınızı da belirttiniz... Nedir sizin inançlarınız.

• Ben. dinme çok bağlı, çok sadık bir insanım. Allah'a da, dinimize de bütün kalbimle inanıyorum, iyi bir Müslüman olmaya çalışıyorum. Beni bu yola küçük yaşlarda Fransız okulunda okumam itmiştir... Oradaki yabancılar, okuldaki kuçuk bir kiliseye giderlerdi. Biliyor musun Emin ben, tam 28 yıl, hiç ara vermeden oruç tuttum Ramazan aylarında Taaa ki, Necmettin Erbakan demlen adam, ortaya çıkın­ caya kadar Necmettin Erba­ kan ve onun gibileri, dinimizi siyasete alet etmeye başladı­ lar, bende de bu ış. biraz gevşedi!

• Yani, dinsiz mi oldunuz?

• Ne münasebet Ben bu­ ğun. aptes almadan güne başlamam; boy aptesi alma­ dan, işimin kapısından içeriye adım atmam... Sadece hacca gidemedim; ama bir gün, in­ şallah o da olacak... Çünkü artık, yaşımdan korkuyorum... Hac zamanı, şimdilerde yaz aylarına geliyor. Geçen yıl, umreye gidecektim. Her şe­ yim de hazırlanmıştı. Fakat, rahmetli Turgut Atakol Ağa­ bey, birden hastalanınca, onu İsviçre'ye ameliyata götürmek zorunda kaldım... Bunun dışın­ da, Müslümanlığın bütün farz­ larını yerine getiririm.

• Şimdi bizde bir şey ^görüyorum... Adam ‘Ben

Kürt'üm’ diyor... Hayır canım; sen Kürt değil, Türk’sün... Türk pasaportu taşıyor musun?... Türk ordusunda askerlik yapıyor musun? Para kazanıyorsan da, Türk devletine vergi veriyor musun? Milletvekili seçilebiliyor musun? O zaman sen Türk’sün...

• Bu konuşma gazetede ya­ yınlandığı zam an, Ramazan olacak... Oruç tutacak m ı­ sınız?

• Hayır, artık tutmuyorum. Daha doğrusu, sigaradan do­ layı tutamıyorum... Yaşlandık­ ça bunu azaltacağıma. Sağlık Bakanımız Akarcalı duy­ masın; daha da çoğaltmaya başladım. Bir de şu var: Siga­ rayı bırakıyorsun; iki, üç gün, büyük sıkıntısını çekiyorsun. Sonra, ona da alışmaya başlı­ yorsun. Ama, benim bir kor­ kum var... O iki günlük süre İçerisinde gazetede bir şey olursa, benim konuşma tar­ zım ne olacak?.. Yıllar önce, bir genel müdürüme son de­ rece sinirlenmiştim. Ertesi gün, ona fena çatmam gere­ kiyordu. O gece, ‘‘Allah affet­ sin” deyip sahura kalk­ madım... Çünkü adamın karşı­ sında. oruçlu oruçlu öyle sert konuşursam diyecek ki, “Si­ gara içmiyor, içki İçmiyor, karnı da aç... Asabı bozuk olduğu için hırsını benden alıyor”... Genel müdürüm ya­ nıma geldi, önce beni kah­ vemi, sigaramı içerken gördü. Daha sonra, bindirişimi yap­ tım... Elhamdülillah, hepimiz Müslümanız. Ama dini istis­ mar olayı, çok kötü bir şey... Ben de bunu, bir türlü hazme­ demiyorum.. Aslında, türbanlı­ lara, kapalı gezen kadınları­ mıza kızmıyorum. Böyle şey­ ler, Avrupa'da da var... Kato­ likler, oldum olası böyle... Be­ nim kızdığım, bunları, amaç­ ları doğrultusunda istismar edenler.. Bu yoldan siyasi çı­ kar bekleyenler. Mesela, 19 Mayıs törenlerinde erkekler pantolon, kızlar uzun etek gi­ yecekmiş... Halbuki, en koyu Katolik bile, sporu şortla ya­ par. Dünyanın her yerinde spor şortla yapılır. Spor baş­ ka, dinin birtakım icapları başka... Sen de bilirsin; bazen en kapalı şeyler, insanı daha çok tahrik eder. Gidersin bir plaja; etrafında yüzlerce ma­ yolu, bikinili kadın görürsün. Beş dakika sonra, gözün bu manzaraya alışır. Ama, plajın

GAZETE

LÜKS OLMAYA

BAŞLADI

Ö Gazete bir ihtiyaç,

ama bu fiyatlarla azıcık

lüks olmaya başladı.

Onun için, çok güzel bir

gazete çıkarmaya

çalışıyorum. Bu yüzden

de, piyasanın en iyi

elemanları kimlerse,

onlara çengel atıp

bünyeme kazandırmaya

çalışıyorum... Günün

birinde, Türk

m illetinin alım gücü

yükselirse, o zaman

gazete satışları artar...

Şimdi, her gün bir gazete

alan ailenin, ayda

kesesinden 7500 lira

çıkıyor demektir.

Bugün her şeye rağmen

7500 lira ile

demiyorum bir aile, bir

insan, ekmeğini

kısıtlayarak, pazarın son

artıklarını toplayarak

ve sadece su içerek,

ölmeden yaşayabilir...

Bunları söylerken bir

yerde utanıyorum ...^

hemen yanındaki bir çay bah­ çesinde, bacak bacak üstüne atmış, giyimli bir kadının diz kapağı, belki de seni daha çok cezbeder Şimdi ben ina­ nıyorum ki, uzun eteklerle o gösterilere çıkan kızlarımız, müziğin ritmiyle bir, iki kere yerlerinde dönüp de, dizka- pakları veya biraz daha yuka­ rısı görüldüğünde, birtakım in­ sanlar, daha fazla tahrik ola­ caklar. Ama oraya şortla çık­ salar, bir kısım erkeklerimiz 4-5 dakika "Allah!" diye ba­ kacaklar. sonra alışacaklar. . Ben, Türkiye için, bu din istis­ marı olayını, çok tehlikeli gö­ rüyorum.

• Başka tehlikeli gördüğü­ nüz şeyler var mı?

• Var şekerim!... Kürtçülük konusunu, anlatayım sana. Ben, gençliğimden beri bili­ rim, doğu insanı, bizim mües- seselerimizde. en güvendi­ ğimiz kişilerdir. Bugün Ameri­ ka'yı ele al... Orada hepsi; kökü, kökeni değişik insanlar. Mesela bunlar, "Biz önce Amerikalıyız, am a İtalyan kökenliyiz" derler... İsviçre'de de böyledir Orada Alman. Fransız, İtalyan; çok az da olsa, Romaniş dediğimiz, kişi­ ler yaşar... Ama, hepsi "Ben,

İsviçreliyim” der... Şimdi, biz­ de bir şey görüyorum... Adam

"Ben Kürt'üm” diyor... Hayır canım; sen, Kürt değil, Türk' sün. Türk pasaportu taşıyor musun?... Türk Ordusu'nda as­ kerlik yapıyor musun?.. Para kazanıyorsan da Türk devle­ tine vergi veriyor musun? Mil­ letvekili seçilebiliyor musun? O zaman, sen Türk'sün... Ara­ mızda. doğu kökenli nice arka­ daşımız var. Onları inkâr mı edeceğiz?.. Mesela bir Sefa­ hattin Beyazıt... Bir Memduh Yaşa Rahmetli Profesör Şük­ rü Baban Bunlar, her kesim­ den seçkin insanlar... Araların­ dan bakanlar, profesörler, işa­ damları, devlet memurları çık­ mıştır Bundan sonra da, çıka­ caktır. Ama şimdi bakıyorum, Meclis'te yeni bir moda “Ben Kürt'üm ”... Niçin Kürt'sün?.. Bizde, sayıları azalmış olsa bile Rumlar, Museviler, Erme- niler var... Onlar bile “Biz şu, şu, şu kökenliyiz, ama Tür- küz” diyorlar... Mesela, benim evimde çalışan bir Rum kızı var... O da böyle diyor. Deme­ si de, gayet normal. Bir de, işin gerçeği var tabii... Biz, do­ ğuyu çok ihmal etmişiz... O bölgemizi, maalesef geri bı­ rakmışız... Neredeyse, görmez­

likten gelmişiz. Şimdi, aklımızı başımıza toplamaya çalışıyo­ ruz. Ama doğrusu, azıcık geç kalmışız. Adamlar da, bir ba­ kıma mecbur kalmışlar...

. eylesin benlin masonluktan tanıdığım Arif Koral adında biri vardı. Yıl 1958-1959... Arif Bey, MÎT’in çok önde gelenlerinden biriydi. Derdi ki, ‘Erol, ben ne komünistim, ne de başka bir şey. Türkiye’nin başına komünistlikten falan, bir

iş gelmez... Bir bela

gelecekse başımıza, Kürt meselesinden gelir...’ Ben, bu sözleri duydukça Arif Koral’a gülerdim.

• Yani, Kürtçülük Olayı, ile­ ride Türkiye'nin başına İş

açar mı?

• Bak, sana bir şey söyle­ yeyim E m in .. Allah rahmet eylesin, benim masonluktan tanıdığım Arif Koral adında biri vardı. Yıl 1958-1959.. Arif

Bey, MİT'in çok önde gelenle­ rinden biri. Demek ki, aradan yaklaşık 30 yıl geçmiş, kendisi bana bunları anlatalı... Derdi

ki, “ Erol, ben ne komünistim, ne de başka bir şey. Türki­ ye’nin başına komünistlikten falan, bir iş gelm ez... Bir bela gelecekse, başım ıza, Kürt meselesinden gelir.” Bu sözleri duydukça, Arif Koral'a

gülerdim... Çünkü benim tanı­ dığım bütün Kürtler, çok şe­ ker insanlardı. Şimdi de aynı düşünceye sahibim. Tanıdığım Kürtleri, gerçekten seviyo­ rum. Ama kardeşim, mesele o boyuta ulaştı ki, bugün işin başına, bir süper vali getiril­ di... On bir ilimiz, böyle böyle zapturapt altına alınabildi. Tabii Allah, Suriye gibi komşu­ yu kimseye vermesin. Sol­ cusu orada yetişir, sağcısı orada yetişir, Kürt'ü orada e- ğitim görür... Sanki, talimgah namussuzlar!... Uzun sözün kısası, bu Kürtçülük Olayı'nı, ne olursa olsun düzeltmemiz şart...

• Tabii bu arada, devletin de yapması gereken bazı hizmetler var oralara... • Elbette; büyük fedakârlıklar yapılması gerekiyor. Ama, ge­ rektiğinde cezalandırmak da var... Çoluk çocuk demeden masum insanları öldürenler, bizim bildiğimiz, Kürtler ola­ mazlar... Benim kafamdaki

“Kürt" kavramı, bambaşka... Ve ben onları, hiçbir zaman kendimizden ayrı görmü­ yorum...

• Ve; seviyorsunuz onları...

• Elbette seviyorum.

0 Şimdi efendim; konuşma­ mızın bu bölümünü sizinle 17 Nisan Pazar günü yapıyoruz. G azetelere, bir zam daha geldi. Hürriyet in fiyatı da, di­ ğer gazetelerle birlikte arttı; bugün biz de 250 lira olduk. Basın piyasasında şöyle bir durum var... Türkiye'nin nü­ fusu giderek arfıyor... Okur­ yazar sayısı artıyor. Ama, toplam gazete satışları bir türlü artmıyor. Bunun sebebi nedir?

• Bu durumda, artmaz Emin'

çiğim... Günün birinde, Türk milletinin alım gücü yükselir­ se, o zaman gazete satışları artar. Şimdi, her gün bir ga­ zete alan ailenin, ayda kese­ sinden en az 7.500 lira çıkıyor demektir. Bugün, her şeye rağmen. 7500 lira ile, demiyo­ rum bir aile; bir insan, ekme­ ğini kısıtlayarak, pazarın belki son artıklarını toplayarak ve sadece su içerek, ölmeden yaşayabilir. Bunları söylerken, bir yerde utanıyorum ama... Şimdi bir insan, sadece gün­ de bir gazete okursa, günde 250 liradan, ayda verecek 7500 lira Bir de, haftalık de­ dikodu ya da magazin dergile­ rinden birini alsa, o da eder 1200 lira. Ya da biraz en­ telektüel bir insandır; Tempo, Nokta gibi haftalık dergi alma alışkanlığı vardır... Bu da eder, ayda yaklaşık 5000 lira... Unutmayalım ki, bir de tele­ vizyonun rekabeti olayı var. Televizyonu iyi, kötü hep ten­ kit ediyoruz; ediyoruz ama, biz benim yakından bildiğim İsviçre Televizyonu'ndan çok geride değiliz... Gerek haber, gerek diğer programlar açı­ sından ...

0

Reklam geliri olmasa, gazetelerin yaşaması mümkün degüdir. Bugün Hürriyet Gazetesinde, günlük Kelebek eki var... Bir de cumartesi pazar günleri verdiğimiz ülger İlaveler var... Bütün öteki ilaveleri bırak.. Sadece tükettiğimiz kâğıdı tartsan, yine bu fiyat eder...

• Sizce, gazete bir ihtiyaç mı Sayın Simavi?

• İhtiyaç, ama bu fiyatlarla, azıcık lüks olmaya başladı.

0 Yani, siz de onun farkın­ dasınız...

• Farkındayım!.. Onun için, çok güzel gazete çıkarmaya çalışıyorum. Onun için de, pi­ yasanın en iyi elemanları kim­ lerse, onlara çengel atıp bün­ yeme kazandırmaya çalışı­ yorum...

(Deıamı Sa.6 Sü. 1 'de)

En büyük takas.

İNSAHLAR/H TİCARET YAPMAYA M EZAM AM B A Ş İA D /R İA R /N İ M ! M ERAR ED/YORSUM JZ ?

--- --- , eD/i.EN

u

r :

Dünkü çözüm

1

2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12

Soldan sağa

1 - Berrak gecelerde gökyüzün­ de boydan boya görülen uzun yıldız kümesi (kehkeşan)... Tel- lür madeninin simgesi, 2 - Er­ kekliğini giderme (İğdiş etme)... İçinde su kaynayıp çıkan yer (memba), 3 - Çocuğu kundak­ lamak... Bir hayvan, 4 - Buy­ ruk... Oruç tutanların geceleri ortalık ağarmadan yedikleri ye­ mek, 5 - Düzine sayısı... Dağ keçisi, 6 - İyiden iyiye... Bütün veya hep, 7 - Eksiksiz... Üzerine iplik, tel, şerit gibi şeyler sa­ rılan nesne, 8 - İlave... Bir ay adı... Kuran da bir sure ismi, 9

-Küçük ağıl... Sonraya bırakma (erteleme)... Bir nota, 10- Sı­ raya konmuş (dizilmiş)... Yürek­ ten İnanma.

Yukarıdan aşağıya I

1 - Kuran da bir sure adı... Ya­ nağın alt kısmı, 2 - Manisa la­ lesi de denilen çiçek... Dargın, 3 - Esası pikrik asit olan patla­ yıcı bir madde... Bir soru eki, 4 - Kaput bezinin diğer bir adı, 5 - Hafif ıslaklık (höl)... Siyasi bir amaca ulaşmak için silahlı mü­ cadele yapan gizli topluluk, 6 - içe doğan şey (ilham)... Hızla akan taşkın su, 7 - Eski bir ağır­ lık ölçüsü birimi... öcü, 8 - Bir

nota... Helyum gazının simge­ si... Bir anda oluveren, 9 - Kun­ daktaki çocukların avucunda bi­ riken kir... Bir sıfat eki, 10- Bir bayan ismi, 11- Lezzet... Eski püskü veya harap ve bitkin, 12- Takım... Masonluk derneği üyesi.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Urodynamic findings in the low flow group included pro- longed time to maximum flow, higher micturition resist- ance, detrusor pressure at maximum flow, and postvoid residual

其支者,別銳眥,下大迎,合手少陽,抵於 ,下加

Hatîb el-Bağdâdî‟nin Târîhu Bağdâd Adlı Eseri Çerçevesinde Bağdat‟ta Hadis Öğrenim ve Öğretimi (KuruluĢundan Hicrî 3. Asrın Sonuna Kadar)... IV

Akademi tarihçisi d’Ollvet'nln de­ diğine göre La Fonten’ln şiir zevki­ ni uyandıran Malherbe’ln bir şiiri olmuştur. Papas mektebinden çık­ tıktan sonra

Rica ederim, bu sebeble orduda bir ihtilâf zuhur ederek hayat meselesi makamın­ da olan inzibatın bozulmaması için zatıâliniz de ordunun Cemi­ yetten ayrılması

The prevalence and wide clinical spectrum of the spinocerebellar ataxia type 2 trinucleotide repeat in patients with autosomal dominant cerebellar ataxia. Cancel G, Durr A,

Bu bağlamda, mülteci krizi içinde yaşanan modern kapitalist sistemin sorgulanmasına yol açma potansiyeli olan tarihteki parlama anlarından biri olarak değerlendirilebilir..