31 AĞ U STO S 1984
M illiyet
9
B
İR büyük imparatorluğun son macerasında, ön planda rol alan insanların, kişilikleri ayrıca in celenmeye değer.Örneğin, kendi eniştesinin vurularak öldürülmesine gözünü kırpmadan oy kullanan komitacı Enver, buna karşı, 10 yaşındaki bir Osmanlı prensesi ile ni şanlanmakta ve ileride eşi olacak Naci ye Sultan'a, en romantik ve en patetik aşk mektupları yazabilmededir... Pa dişahları deviren, rejimleri değiştiren E n ver, 1913 yılında 14 yaşında olan nişanlısına yazdığı mektuplarda, “ ka vuşm ak" üzerine akla gelmez çeşitleme ler yapmaktadır.
A m a arkadaşlarına, rakiplerine ve çevresine karşı da insafsızdır... Çevresi de, ona karşı aynı davranış içindedir.
Siyasete silah ve kan girmeye gör sün...
“ 1. D ünya Harbi’nin ortasında B in başı Yakup Cemil (İttihat ve T erak ki’- nin silahşoru ve Babıâli B a sk ın ı’nda Harbiye N azın Nazım Paşa’yı öldüren kişi) harbin fena sevk ve idare edilme sinden ve memleketin felâkete gitme sinden dolayı, bir hükümet darbesi yapmaya teşebbüs etti. Önce Enver Pa- şa’yı öldürecekti ve kuracağı hükümette Mustafa Kemal Paşa, Harbiye Nazın ve Başkumandanvekiii olacaktı. Bir arka daşı hükümete haber vermiş, Yakup Cemil idam edilmişti.
Atatürk, bu olay üzerinde bana şöy le demişti:
Yakup Cemil teşebbüsünde mu vaffak olsaydı, ben yeni vaziyeti kabul ederdim. Fakat Harbiye N azın olunca ilk işim, Yakup Cemil’i kurşuna dizmek olurdu ’ (1).
33 yaşında paşa, Harbiye Nazın, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi, 34 , yaşında Başkumandanvekiii olan Enver Paşa, muhalifi olabilecek kadar güç sa hibi her kişiyi devre dışı bırakmıştır... M ustafa Kemal ve Fethi B ey’in, Sof ya'ya 1913 yılında gönderildiklerini bi liyoruz.
B u arada, İttihat ve Terakki’nin di ğer iki büyüğü olan Talât ve Cemal Pa- şa’lan da ileride idam edilecek olan Yak u p Cemil ve diğer silahşörler vası tası ile nötralize etmiştir.
SİLAH ZORU İLE
HARBİYE NAZIRI
“ Enver Bey’in taümatı üzerine, Atıf, Yakup Cemil, Hakkı, İhsan Bey’- ler, ertesi sabah habersiz olarak D ah i liye Nezareti’nde Talât Bey’i ziyaret ettiler. Talât Bey, partisinin genç ihti- lâJrilerini hazırlık makamında kabul et ti. İçeri girenlere alaycı bir gülümse yişle, 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Ne var beyler, gene ne emriniz var?’ dedi.
A tıf Bey, arkadaşlarından önce atıl dı,
Biz kesin karar verdik. Enver Bey, Harbiye Nazın olacaktır. Bunu size tebliğ ediyoruz. Sadrazama söyleyiniz. Enver Bey de, bu istek ve arzudadır...’
Talât Bey, bu teklife şu karşıhğı ver di:
*— Biz, İzzet P a şa ’dan çok mem nunuz. Kendisini nezaretten çekmeye hiçbir sebep yoktur. Enver Bey’in Har- biye’ye gelmesine vakit vardır.’
Yakup Cemil Bey, sinirlenen arka daşlarının duygularına tercüman oldu, çok sert bir dile, Talât Bey’e cevap ver di:
M uhakkak gelecektir, bizim ka ranınız kesindir. Sonra karışmam ha! Pişman olursunuz’ (2)
Osmanlı İmparatorluğu’nun adı bü yüktür ama, son dönemde böyle yöne tilmektedir.
Aynlan Yollar
MEHMET BARLAŞ
Q Enver, 10 yaşındaki osmanlı
^ prensesi ile nişanlanıyor
Medis’te cinayet!
C u m h u r i y e t ila n
e d ilm iş , y e n i d e v le t
k u r u lm u ş t u r . A m a ,
siy a s ı m ü c a d e le
t a k t ik le r i e sk id ir ,
i t t ih a t ç ılık t a n k a lm a
s e r t lik iç in d e d ir .
N it e k im , A li
(Ç e t ln k a y a ) B e y ile
H a n t P a ş a n ın
t a r t ış m a s ı, s ık ıla n
k u r ş u n la r s o n u c u ,
H a llt P a ş a n ın
ö lü m ü y le s o n b u lu r
E n v e r Bey, s ila h
z o r u y la H a r b iy e
N a z ı r l ı ğ ı n a
g e t ir iliy o r . A m a
t u ğ g e n e r a l o lm a s ı
iç in d a h a 6 yıl
b e k le m e s i g e r e k iy o r .
F o r m ü l a r a y a n la r şu
ç ö z ü m ü b u lu y o r la r :
B ln g a z i H a r e k â t ı n d a n
k ıd e m in e 3 yıl,
B a lk a n S a v a ş ı n d a k i
h iz m e t i iç in d e 3 y ıl
e k le n in c e , m e s e le
k a lm ıy o r...
ittihat ve Terakkf’ nin ' 'büytik''lerinden Cemal Paşa ve arkadaşları, patlayan silah lar, darbeler, dökülen kanlara rağmen Osmanlı İmparatorluğu nu yıkılmaktan kur taramayacaklardır. Cemal Paşa (sakallı), 4. Ordu Komutanı iken, Kurmay Başkanı Fuat Bey'le görülüyor.
Bu tehdit sonunda, Talât Bey, E n ver B e y ’e gider. Harbiye N azın İzzet Paşa istifa ettirilir. E n ve r’in, ordula- n n başına geçmesi için yaşı da, rütbesi de küçük olduğundan, çözüm aranır.
KESTİRME BİR YOL
Enver Bey’in tuğgeneral olması için, arada altı yıllık süreyi geçirmesi zorun luluğu vardı. Bingazi Harekâtı'na ka tıldığı için, kıdemine 3 yıl, Balkan Savaşı’ndaki hizmeti için de 3 yıl daha eklendi. Bu suretle general olup, 21 A ra lık 1913’te, İzzet Paşa'm n istifasının er tesi günü Harbiye NaZlrlığı’na getirildi. Enver Paşa, Harbiye N azın olduk tan beş gün sonra, orduda tasfiye baş ladı. 1500 kişiye yakın, büyük ve küçük rütbeli subay, ordu kadrosu dışına çı kartıldı. Bu tasfiye listesinde, Balkan Sa- vaşı’nda yenilen komutanlar, Meşrutiyet Devrimi’ne hizmet etmeyenler, İttihat ve Terakki’ye karşı olanlar, askerî yetene ği tartışılan subaylar vardır.
E sath’ya göre, bu sırada Talât P a şa tarafından M ustafa Kem al’in adı da tasfiye edilecek subaylar arasına koyul muş, fakat Enver Paşa bunu reddetmiş tir (3)
Enver Paşa, Almanlarla İttifak A nt laşması (Ağustos 1914) imzalandıktan sonra, gençleştirdiği orduya, “ Askeri Is lah Heyeti” diye bilinen Alm an subay larını getirir.
B u dönem, subay kadroları arasın daki yeni yo! ayrılıklarının da başlaya cağı bir dönemdir.
Kâzım Karabekir’in, “ Harbe Nasıl Girdik, Harbi Nasıl İdare E ttik ” kita bından, bu yol ayrılığının bir işaretini daha alırız:
“ A kşam İsmet Bey (İnönü) eve gel di. Enver kendisini çağırmış. B ir tek lifte bulunmuş. İsmet Bey,
*— Bu vaziyete ne dersin?’ dedi. Ce vap verdim:
*— H afız H a k k ı’dan sonra Enver Paşa, beni de, A li İhsan (Sabis) B ey’i de, Almanların tesiri ile Um um î Karar gâ hsa n çıkarmaya karar vermiştir. Erkân-ı Harbiye’sini yeniliyor.’
O halde, Erkân-ı Harbiye yıkı lıyor demek, bu nasıl şey?’ (4).
Hemen hemen bütün görüş sahiple ri, Enver Paşa’mn, Osmanlı ordusu içinde giriştiği ıslahat hareketini övmek tedir. Balkan Savaşı’mn yenik ve dağıl mış ordusu, 1. D ünya Savaşı’nda, bu sayede ayakta kalabilmiş, sonuna kadar bütün cephelerde mücadeleyi sürdür müştür.
Am a, bizzat Enver Paşa’mn yönet tiği bir Sarıkamış Faciası vardır ki, bu na akıl ermez... Kendisine A lla h ’tan gelmiş bir misyonun sahibi gözüyle ba kan ve bakılan Enver Paşa, 35 yaşını doldurmadan yönettiği bu savaşta, 100 bin Türk çocuğunun donarak ya da vu rularak telef olduğunu görecektir.
Kısacası, I. Dünya Savaşı’nın sonu na gelindiği zaman görülmüştür ki, E n ver Paşa da. Cemal Paşa da, diğer ihtilâlci ve İttihatçı kadrolar da, impa ratorluğu kurtaramamıştır. Patlayan si lahlar, darbeler, dökülen kanlar, kamplaşmalar, tasfiyeler, yenilgi ve yıl gınlıktan başka hiçbir şey getirmemiş tir ülkeye. Üstelik bu defa tüm vatan topraklan tehlikeye girmiştir.
“ ...Türk halkı Birinci D ü n ya Har- bi'nde, hiçbir harpte olmadığı kadar çok ezilmişti. H alk arasında hâlâ ‘seferberlik’ diye anılan bu harp, O s manlI Devleti’nin um um î bir seferber likle giriştiği ilk harpti. B u sebeple harbin her tiiriü musibetini bütiin m il
let çekmişti. Ve yine bu sebeple, ilk defa harp bezginliği, harbe karşı nefret pek yaygın, ortak bir duygu haline gelmiş ti. Enver Paşa ve takımı, harbin baş suçlusu görüldüğü için bütün subaylar. İttihatçı sayılıyor ve halk arasında teh likeli bir subay düşmanhğ) duygusu yer leşiyordu. Subay demek, harp demek- l i " (5).
Tasfiyeleri yapanlar, Enver Paşa, Talât Paşa, Cemal Paşa, yenilgi üzeri ne ülkeden kaçmıştır. Onların gıyabın da, kadroları tasfiye edilmektedir ve üçünün de paşalıkları geri alınmıştır.
"BİRİNCİLER "İN YERİNE
"İKİNCİLER” HÂKİM OLSAYDI-..
“ Mustafa Kemal, A li Fethi. İsmet, İttihat ve T e rak ki'nin ikinci plandaki adamlarıydı. Oysa ki, zekâ, görüş, kav rayış itibariyle, bu ’İkinciler’, birinci ler — Talât, Enver, Cem al— den ev veldiler.
Kader isteseydi de, Meşrutiyet’ten sonra o ‘b irincilerin yerine, bu ‘İkinciler’ memleketin mukadderatına el koym uş olsalardı, çok muhtemel ki, T ü rk tarihinin seyri ve vatanın talibi başka türlü olurdu.
” B u İkinciler, komitacı zihniyeti ile hareket etmezler, macera siyaseti güt mezler, memleketi realist görüşle, ni- sabla, hesapla idare ederler, İslâm İttihadı, Turan Birliği gibi tehlikeli rü yalar görmezler, İngiltere’nin husume tini tahrik etmezler, askıdaki meseleleri hal ve tasfiye ederler, İzzet Paşa'm n menfasından gelir gelmez teklif ettiği, Yemen itilâfını daha o zaman yaparak, çetin Yemen kördüğüm ünü çözerler, Yunanistan'la münasebetimizi tanzim etmenin ve Yunanistan'ın Balkan İtti- fakı’na girmemesinin ehemmiyetini tak dir ederek, Girit hakkında onunla kati suretle anlaşırlar ve onun tarafsızlığını teinin ederler, hatta belki Yunanistan’la bir ittifak aktederier, herhalde Balkan H arb i’ne plansız ve hazırlıksız girmez ler, orduyu terhis etmezler, yığınak bit meden önce taarruza kalkmazlar, m uhakkak Alm anlarla beraber I. C i han H arbi’ne girmezler, 2. Cihan Har- bi'ndeki gibi bir siyaset takip ederek, memleketin toprak bütünlüğünü ve ba ğımsızlığını sağlarlar ve içeride mesut inkılâplar yaparlardı. Böylece belki bu gün. Türkiye Cumhuriyeti nin hudut ları, O sm anlı İmparatorluğu nun hu- dutlanadan çok farklı olm azdı” (6).
Mustafa Kemal ve kadrosu, yani İt tihatçıların “ İkincileri", şimdi A nado lu’dadır. Zafer kazanılmış, Cumhuriyet kurulmuştur... Artık sıra, aynlan yol lan birleştirmek ve aynlıkta direnenleri tasfiye etmektedir.
İSTANBUL HÜKÜMETİ YLE
İLİŞKİLER KESİLİYOR
Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcında. Atatürk ile İttihat ve Terakki içinde ken di kadrosunu oluşturan arkadaşlan ara sında, yol ve yöntem aynlıklan olmuş tur.
“ ...1919 E y iü l’üuün 12’nci günü.
Alman İmparatoru Kayzer Wilhelm, İstanbul'u ziyareti sırasında Şeyhülislâmı selâmlıyor (s a ğ d a )... Yanında Sultan S. Re şat, onun da hemen arkasında Enver Paşa ve diğer komutanlar yeralıyor...
İstanbul H ükûm eti’yle muhabere ve bağlılık kesilmiş oldu.
“ Fakat, bu kesilme keyfıyeli, bil hassa, Erzurum ’da bulunan Kâzım Ka- rabekir Paşa tarafından, ‘Acele edildi’ şeklinde iliraza uğradı. Kâzım Karabe- kir Paşa, esasen Sivas Kongresi’nde alı nan tedbirler ve verilen kararlardan günü gününe haberdar edilmeyişinden şikâyet ederken, bir de böyle fikri alın madan İstanbul'la münasebetlerin ke silmiş olmasından pek üzgün olduğunu belirtiyor ve bu arada, daha önce E r zurum Kongresi'nde ahnan kararlardan bazılarının Sivas Kongresi'nde değişik liklere uğratılmış olmasından dolayı, Mustafa Kemal P a şa’ya ikaz yollu telg raflar çekiyordu.” (7)
Bu satırları yazan R a u f O rb ay’m durumunu ise, 1926’da idam talebi ile İstiklâl Mahkemesi önüne çıkan Kâzım Karabekir, verdiği sözlü ifadede şöyle anlatır:
“ Lozan Sulh Konferansı sırasında Başvekil R auf Bey ile baş murahhası mız İsmet Paşa arasında, vahim bir su- itefehhüm başlamıştı. Ben o sırada, Ş a rk Cephesi kumandanı olarak, A n kara’da mezun bulunuyordum. B u va ziyeti haber alınca, kati zaferimizin daha başlangıcında, Rauf Bey ve İsmet Paşa gibi istiklâl mücadelemizin temel (aşını teşkil eden iki devlet reciilii ara sındaki anlaşmazlığı gidermek için, ev velâ R auf Bey ve dönüşlerinde İsmet Paşa ile, nihayet Gazi Paşa nezdlerin- de, durmaksızın uğraştım. Maalesef müsbel bir netice elde etmeye m uvaf fak olam adım ." (8)
Y o l ayrılığında İzmir Suikastı D a- vası’na bulaştırılarak idam talebi ile yar
gılanan kom utanlardan A li Fuat Cebesoy da, durumu şöyle değerlendi riyor:
“ ...Bilindiği gibi, Cum huriyet de ilân edildi. Ben İstanbul’daki işlerimi bitirerek 30 Kasım sabahı A n k a ra ’ya döndüm. Erkân-ı Harbiye-i Um um iye’- de M ü ş ir Fevzi P a şa’yı ziyaretten son ra, istasyondaki dairesinde Gazi Paşa’yı da ziyaret etlim. Kendilerinden ayrıla lı bir ay olmuştu. Geçirdiği kalp krizi nin izleri hâlâ yüzünde görülüyordu. Nasıl hastalandığını ve tedavi şeklini an latarak, uznn ve samimî bir hasbıhal ile epeyce konuştuktan sonra, ‘Seninle bu akşam bize gidelim. Latife seni gö rünce çok memnun olur’ diye Ç a n k a ya K ö şk ü ’ne davet etti. B undan sonra, birkaç gün evvel C u m h u riye tin ilânı meselesinden dolayı R auf B e y le İsmet Paşa arasında fırka grubunda cereyan eden çatışmaya sözü getirerek, Rauf B ey le İsmet Paşa hakkındaki fikirle rimi sordu. Şu cevabı verdim: ‘Siz ha kem oldukça etrafınızdaki anlaşmazlıklar çok devam edemez.’ ” (9)
MECLİS E KADAR
UZANAN KAVCA
Görüldüğü gibi, çeşitli nedenlerden kaynaklanan ayrılıkların tümü birden A ta tü rk ’e yansımaktadır.
R a u f (Orbay) Bey ve Refet (Bele) Paşa gibi, Cumhuriyet ve Hilâfet me selesinde, hafif de olsa farklı düşünen ler vardır.
A li Fuat (Cebesoy) ve K âzım Ka- rahekir Pa şa lar gibi, yeni Cumhuriyet’ in yönetim modeli ve demokrasi anlayışı konusunda tartışanlar vardır...
İsmet Paşa ve M areşal Ç a k m a k ’ın, sonradan gelip, A ta tü r k ’ün en yakını na geçtikleri için buna da sinirlenenler vardır.
Ve nihayet, devlet yeni de olsa, si yasî mücadele taktikleri eskidir ve İtti hatçılıktan kalma sertlik içindedir.
Meclis’te silah sesleri büe duyulmak ta, meselâ A li (Çetinkaya) Bey ile H a lil P a şa’mn tartışması sonunda, Hafit Paşa iki kurşun ile öldürülmektedir.
M u h a lif Paşaların, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası içinde birleşmeleri ni, Doğu İsyanı ve Takrir-i Sükûn K a nunu izler... Bir gün, k m ir ’de G azi’nin öldürüleceğini ihbar eden bir eski İtti hatçının ifşaatı üzerine de, dokunulmaz lıkları kaldırılmadan muhalif paşaların tümü tutuklanır... D ava sonunda, pa şalar beraat ederler ama, bir kadro da ha böylece devre dışında kalmıştır.