• Sonuç bulunamadı

Diyarbakır çadır kentte yaşayan 15-49 yaş arası kadınların doğurganlık algısı hepatit B ve tetenoz antikor düzeylerinin araştırılması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Diyarbakır çadır kentte yaşayan 15-49 yaş arası kadınların doğurganlık algısı hepatit B ve tetenoz antikor düzeylerinin araştırılması"

Copied!
100
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

DİCLE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI

DİYARBAKIR ÇADIR KENTTE YAŞAYAN 15-49 YAŞ ARASI

KADINLARIN DOĞURGANLIK ALGISI HEPATİT B VE

TETENOZ ANTİKOR DÜZEYLERİNİN ARAŞTIRILMASI

DR. ZEHRA KILINÇ BULUT TIPTA UZMANLIK TEZİ

(2)

T.C.

DİCLE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI

DİYARBAKIR ÇADIR KENTTE YAŞAYAN 15-49 YAŞ ARASI

KADINLARIN DOĞURGANLIK ALGISI HEPATİT B VE

TETENOZ ANTİKOR DÜZEYLERİNİN ARAŞTIRILMASI

DR. ZEHRA KILINÇ BULUT TIPTA UZMANLIK TEZİ

DANIŞMAN Prof. Dr. ALİ CEYLAN

DİYARBAKIR–2016

Bu Tez Dicle Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü tarafından desteklenmiştir.

(3)

TEŞEKKÜR

Halk Sağlığı eğitimime olan katkılarından dolayı Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim üyelerinden Sayın Prof. Dr. Günay Saka’ya şu an bölümde olmayan emekli hocalarım Sayın Prof. Dr. Perran Toksöz’e, Prof. Dr. Nuran Elmacı’ya, Yrd. Doç. Dr. Veysi Özkaynak’a ve Prof. Dr. Fatma Çelik’e, bilgi, beceri ve deneyimlerini aktarmaktan çekinmeyen, özellikle tezimin yapılması aşamasında emek ve katkılarından dolayı tez danışmanlığımı yürüten değerli hocam Sayın Prof. Dr. Ali Ceylan’a, istatistik analizlerde katkılarından dolayı değerli hocam Sayın Yrd. Doç. Dr. Yılmaz Palancı’ya, bilgi ve deneyimlerini benden esirgemeyen arkadaşım Eylem Karakaş’a, tezin son dönemlerinde beni motive eden Halk Sağlığı uzmanı arkadaşım Dr. Fatma Özdemir’e, tüm asistan arkadaşlarıma, başta Seda Tekin olmak üzere bölümümüzün tüm çalışanlarına, meşakkatli eğitimimde beni yetiştiren, anlayışlarını, emeklerini ve sevgilerini benden esirgemeyen başta ablam Prof. Dr. Yasemin Bulut’a ve tüm aileme, Dicle Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü’ne adını burada sayamadığım tüm dostlarıma sonsuz teşekkür ve şükranlarımı sunarım. Savaşsız bir dünya dileğiyle…

(4)

ÖZET

Savaşlar ve zorunlu göçler; yüz binlerce insanın ölümüne, sakatlanmasına ve hastalanmasına yol açan, aynı zamanda ruhsal ve sosyoekonomik sorunları arttıran, temel sağlık hizmetlerini kesintiye uğratan durumlardır. Tüm olağan dışı durumlarda olduğu gibi bu durumda da özellikle üreme çağındaki kadınlar ve çocuklar en fazla risk altındaki gruplardır. Bu çalışmanın amacı iç savaş nedeniyle ülkemize göç eden ve çadır kentte yaşamakta olan Ezidi kadınların doğurganlık özelliklerini, doğurganlıklarını etkileyen faktörleri değerlendirmek, ayrıca Hepatit B ve Hepatit-C antikor düzeylerine bakılıp aşı gereksinimi olanları tespit etmektir.

Tanımlayıcı tipte kesitsel olan bu çalışma Temmuz 2015- Şubat 2016 tarihleri arasında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesine bağlı çadır kentte yapılmıştır.Çadır kentte 580 15-49 yaş evli kadın bulunmaktadır. Bunların %50’sine (290 kişi) ulaşmak hedeflenmiş olup 248 kişi araştırma kapsamına alınmıştır. Ezidilerin anadilleri Kürtçe olduğundan Kürtçe çevirisi yapılmış aydınlatılmış onam formları alındıktan sonra, yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak doğurganlık özellikleri ile ilgili 54 sorudan oluşan bir anket uygulanmıştır. Görüşme tamamlandıktan sonra seroprevalans çalışması için ankete katılan kadınların kanları alınmıştır.

Çalışmaya katılan kadınların % 72,8’i okuryazar değildir. Kadınların ortalama; evlenme yaşı 17,8 ± 3,4, ilk doğum yaşı 19,4 ± 3,3, doğum sayıları 4,6 ± 3,2, yaşayan çocuk sayıları 4,1 ± 2,8 ve sahip olmak istedikleri çocuk sayısı 4,7±2,2 ‘dir. Aile planlaması yöntemleri ile ilgili bilgisi olanların oranı % 83,9 olup, şuan aile planlaması (AP) yöntemi kullananların oranı % 50dir. Kadınların %10,1’i (25 kişi) Türkiye ye geldikten sonra doğum yapmış ve bunların % 72’si doğum öncesi bakım, %40’ı (10 kişi) doğum sonrası sağlık bakım hizmeti almıştır. İlkokul bitirmemiş kadınların AP hakkında bilgisi ve AP yöntemi kullanma oranı ilkokul ve üstü bir okul bitirenlerden daha yüksek olup gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0,05). Kadınların % 4,5’i geçirilmiş Hepatit B enfeksiyonuna bağlı bağışık, %15,5’i aşıya bağlı bağışık olup %80’i hepatit B enfeksiyonuna duyarlıdır. Çalışmada Hepatit C virüsü ile karşılaşan kişi bulunmamıştır.

(5)

Sonuç; göç eden bireyler gittikleri ülkede öncelikli ve riskli grup olarak kabul edilmeli, sağlıklarının korunması ve geliştirilmesi için gerekli özen gösterilmelidir. Özellikle göç eden kadınlara sığındıkları ülkede oldukları sürece temel sağlık hizmetlerinin ücretsiz bir şekilde sunulması, sunulan hizmetlerin ve hizmetlere ulaşım ile ilgili bilgilerin bireylere kendi dillerinde aktarılması sağlanmadır. Hepatit B’ ye duyarlılıkları oldukça yüksek olan bu grubun hepatit B ye karşı aşılanması hem eşlerin hem doğacak çocukların sağlığının korunması açısından oldukça önem arz etmektedir. Anahtar Sözcükler: Ezidi Kadın, Doğurganlık, Hepatit B, Hepatit C, Seroprevalans

(6)

SUMMARY

Wars and forced immigration are circumstances causing disability, death and sickness of millions of people, increasing mental and socioeconomic problems, and interrupting delivery of basic health services. Under such circumstances, women of childbearing age and children are the first to face the highest risk as in all extraordinary conditions. The aim of the present study is to evaluate reproductive features and factors affecting fertility in women from the Ezidi community, who fled to our country due to civil war and who are living in a tent city. The study also aims to detect the requirement for vaccination by evaluating Hepatitis B and Hepatitis C antibody levels.

This descriptive cross-sectional study was conducted between July 2015 and February 2016 in a tent city established in Diyarbakir municipality. There are 580 married women aged between 15 and 49 years living in the tent city. The study targeted reaching 50% (290 women) of this population and 248 women were included in the study. A survey was conducted using a 54-item questionnaire and face-to-face interview technique after a written informed consent which was translated into Kurdish was obtained from each participant, as the mother language of this population is Kurdish. After the completion of the interview, blood samples were obtained from each participant for seroprevalence study.

Of the participants, 72.8% were illiterate. The mean marriage age was 17.8 ± 3.4 years, the mean age at first labor was 19.4 ± 3.3 years, the mean parity was 4.6 ± 3.2, the mean number of living children was 4.1 ± 2.8, and the mean number of children that the women wished to have was 4.7 ± 2.2. Of these women, 83.9% were aware of birth control methods and 50% of the women were currently using any type of birth control method. Of the women, 10.1% delivered a baby after they fled to Turkey (25 women) and of these laboring women, 72% received prenatal health care services, while 40% received (10 women) postnatal healthcare services. The level of awareness on the use of birth control methods and the rate of women who used a birth control method was higher among those who did not complete primary school education, compared to primary school graduates and those who had higher education, indicating a statistically significant difference between the groups (p<0.05). Of the women, 4.5% had immunity

(7)

immunity, and 80% were susceptible to hepatitis B infection. None of the women were infected with hepatitis C virus.

In conclusion, the individuals fleeing to other countries should be considered of first priority as they are in the risk group and these individuals should be paid particular attention for the protection and improvement of health. Particularly, immigrant women taking refuge in other countries should be offered unpaid healthcare services and the services offered and access to these services should be provided in their native language. Of note, this population is particularly susceptible to hepatitis B virus and vaccination is of utmost importance for the protection of the well-being of both their spouses and their babies to be born.

Key words: Ezidi Women, Fertility, Hepatitis B, Hepatitis C, Seroprevelance

(8)

Sayfa No TEŞEKKÜR………...………... ÖZET………... SUMMARY………. İÇİNDEKİLER ... TABLOLAR LİSTESİ...……….………...…………. KISALTMALAR………...………. 1. GİRİŞ ve AMAÇ………. 2. GENEL BİLGİLER………. 2.1. Dünya’da ve Türkiye’de Zorunlu Göç Verileri………..…. 2.2. Savaş, Zorunlu Göç ve Sağlık Etkileri..……….. 2.3. Tanımlar………... 2.3.1. Olağan Dışı Durum Tanımlamaları……..……….…... 2.3.2. Kadın Sağlığı Tanımları……….. 2.3.2.1. Genel Üreme Sağlığı……….………...

2.3.2.2. Doğurganlık Belirleyicileri……….…….…………... 2.3.2.3. Hepatit B ve C….……….……….. 2.3.2.4. Beslenme………..………... 2.3.3. Ezidilik ve Ezidi Kadınlar……….….. 2.4. Olağan Dışı Durumlar ve Kadın Sağlığı Sorunları……….……...……... 2.5. Göçmen Mültecilerin Üreme Sağlığı Hizmetlerine Erişimi……….... 2.6. Olağan Dışı Durumlarda Kadın Sağlığı Hizmetleri……… 2.6.1. Güvenli Annelik Programı……… 2.6.2. Aile Planlaması………. 2.6.3. Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar……….. 2.6.4. Şiddetin Engellenmesi……….……….. 2.6.5. Adolesan Sağlığı Sorunları………..………....…... 3. GEREÇ ve YÖNTEM………. 3.1. Araştırmanın Tipi ve Yürütüldüğü Tarih ……….………..……. 3.2. Araştırma Bölgesinin Özellikleri………. 3.3. İstatistiksel Analiz………..………..…………... 3.4. Onay ve Etik Kurul………...

i ii iv vi viii x 1 3 3 5 7 7 11 11 12 13 14 16 17 18 19 19 23 23 24 24 25 25 29 31 32

(9)

4. BULGULAR……… 5. TARTIŞMA………. 6. SONUÇLAR……… 7. KAYNAKLAR……… 8. EKLER……… 9. ÖZGEÇMİŞ……… 33 55 69 71 82 88

TABLOLAR

(10)

Sayfa No Tablo 1. Gebelik yada 15-49 yaş grubundaki bebeklik, okul çağı yada adolesan

dönemlerinde hiç aşılanmamış kadınlara tetanoz toksoidi (TT) aşısının uygulama şeması... Tablo 2. Diyarbakır Ezidi kampı nüfusunun cinsiyete ve yaş gruplarına göre dağılımın.. Tablo3.Çalışmaya katılan kadınların bazı demografik özellikleri ……… Tablo 4. Çalışmaya katılan kadınların daha önce yaşadıkları yerlerin dağılımı………… Tablo 5. Çalışmaya katılan kadınların engelli olma ve engelli çocuk sahibi olma

durumu…... Tablo 6. Çalışmaya katılan kadınların kampla ilgili bazı özellikleri…………... Tablo 7. Çalışmaya katılan kadınların düşük yapma durumları……… Tablo 8. Çalışmaya katılan kadınların bazı doğurganlık özellikleri………... Tablo 9. Çalışmaya katılan kadınların aile planlaması ile ilgili bazı özellikleri…………. Tablo 10. Çalışmaya katılan kadınların doğurganlık özellikleri ile ilgili görüşleri……... Tablo 11. Çalışmaya katılan kadınların Türkiye’ye geldikten sonra doğum yapma ve doğum sonrası bakım hizmeti alma durumları………... Tablo 12. Çalışmaya katılan kadınların doğumlarını nerede ve nasıl

gerçekleştirdikler ile ilgili bazı bilgiler…………....………... Tablo 13. Çalışmaya katılan kadınların kadın doğum ile ilgili sağlık hizmetlerine ulaşım durumları………...…………..… Tablo 14. Çalışmaya katılan kadınların yaralanma ve aşılanma durumları………...…... Tablo 15. Çalışmaya katılan kadınların öğrenim durumu ile aile planlaması

özelliklerinin karşılaştırılması………...… Tablo 16. Çalışmaya katılan kadınların öğrenim durumu ile bazı doğurganlık

özelliklerinin karşılaştırılması………..….. Tablo 17. Çalışmaya katılan kadınların öğrenim durumuyla son gebeliğinde doğum öncesi bakım alma durumunun karşılaştırılması………..….. Tablo 18. Çalışmaya katılan kadınların öğrenim durumuyla ailede çocuk sahibi

olmada kimin sözü geçerli olur………....………. Tablo 19. Çalışmaya katılan kadınların Hepatit B bağışıklık düzeyinin dağılımı……... Tablo 20. Çalışmaya katılan kadınların Hepatit B, C antikor ve antijenlerinin

pozitiflik durumunun dağılımı……….... 22 33 34 35 36 37 38 39 40 42 44 45 47 48 49 50 51 52 53 53 53 54 54

(11)

Tablo 21. Çalışmaya katılan kadınların kan hemoglobin düzeylerinin dağılımı……….... Tablo 22. Çalışmaya katılan kadınların beden kitle indekslerinin dağılımı………..…... Tablo 23. Çalışmaya katılan kadınların boy uzunluklarının dağılımı………..……

(12)

AFAD : Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı AP : Aile planlaması

BMI : Beden kitle indeksi

CYBH : Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar DSÖ : Dünya Sağlık Örgütü

HBIG : Hepatit B İmmünglobulin HBV : Hepatit B Virüsü

HCV : Hepatit C Virüsü

HIV : İnsan immün yetmezlik Virüsü IOM : Uluslararası Göç Örgütü ODD : Olağan Dışı Durum TT : Tetanoz Toksoidi

UNFPA : Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu

(13)

0

1. GİRİŞ VE AMAÇ

1

Doğal olmayan olağan dışı durumlar kapsamında ele alınan savaşlar, insan eliyle oluşturulmuş önlenebilir bir halk sağlığı sorunudur (1). “Savaş bir halk sağlığı sorunu iken, barış bu sorunu önleyen bir koruyucu tıp uygulamasıdır. Savaş öldürür, savaş sakat bırakır, savaş göç ettirir, savaş kıtlık ve hastalık getirir, savaş çocukları ve kadınları önceler, savaşta işkence ve tecavüz artar,savaş kitlesel psikolojik incinme nedenidir,savaş sonrasında da mayınlar aracılığıyla sakat bırakır,can alır,savaş sağlık sistemini bozar,savaş çevre felaketidir,savaş ekonomik kaynakları yutar,savaş bir de sayılarla ifade etmesi neredeyse olanaksız olan korku,çaresizlik,aşağılanma, acılar vb. algıların duyguların kaynağıdır.Savaş yeterli ve dengeli beslenmenin, temiz içme ve kullanma suyunun, sağlıklı barınmanın, eğitimin, sosyal ve kültürel faaliyetlerin,hastalıkları önleyici,tedavi edici ve esenlendirici sağlık hizmetlerinin sağlanmasının önünde büyük bir engel oluşturur.Bu nedenle “savaş bir halk sağlığı sorunu” dur. Bunun için barış, sağlıklı toplum için bir zorunluluktur” (2).

Savaş sonucu gelişen zorunlu göçler insanların olağan koşullarda sürdürdükleri yaşamlarını kesintiye uğratmaktadır. Söz konusu göçün savaş, iç çatışma gibi nedenlerle zorunlu ve istenmedik zamanda olması da tüm yerinden edilmişlerin sorunlarını daha da ağırlaştırmaktadır. Göç genel olarak bireylerin sosyal etkileşim ağında ve kültürel yapısında birtakım değişim ve zorlanmaları beraberinde getirmektedir. Bu değişim ve zorlanmalar çocuklar, gençler ve kadınların da bulunduğu risk gruplarına daha yoğun etkide bulunur. Özellikle aile ve toplumdaki yeri düşünüldüğünde riskli gruplar içinde öncelikli ele alınması ve sorunlarına çözüm getirilmesi gereken önemli gruplardan birinin kadınlar olduğu farklı çalışmalarda belirtilmektedir (3-5).

Göçmenlerin fiziksel ve ruhsal sağlıkları, kültürel ve psikolojik faktörlerin değişiminden etkilenebildiği gibi çevrelerini meydana getiren coğrafik ve iklimsel değişikliklerden de etkilenebilmektedir. Bu süreç içinde göç edenlerin topluma uyumsuzluğu, yeni sosyal çevre kültürüne yabancılık ve kültürler arası çatışma işsizlik gibi sorunlar yaşanmaktadır(6).

Çocuklar ve kadınlar savaş ve göç durumlarında, en korunmasız grupları oluştururlar ve olumsuz etkiler en çok bu korunmasız gruplar üzerinde oluşur. Kadınlar

(14)

duyarlar. En önemlisi fiziksel ve cinsel istismara, sömürü ve mal hizmetlerinin dağıtımında ayrımcılığa karşı özellikle korunmaları gerekir. Genelde geldikleri ülkelerde de kadınların statüleri düşük iken sığınmacı oldukları ülkelerde toplumsal cinsiyet nedenli sorunlar daha da su yüzüne çıkmaktadır (7).

Bu çalışmadaki amacımız iç savaş nedeniyle ülkemize göç eden ve çadır kentlerde yaşamakta olan kadınların sosyodemografik özelliklerini, doğurganlık özelliklerini, doğurganlıklarını etkileyen faktörleri, aile planlaması yöntemi kullanma durumlarını ve isteyerek düşük konusundaki eğilimlerini incelemek, koruyucu sağlık hizmet talepleri ve daha önce doğum öncesi bakım hizmeti alıp almadıklarını değerlendirmek, Hepatit B ve Hepatit C antikor düzeylerine bakmak, aşı gereksinimi olanların aşılanmalarını sağlamaktır. Bu kadınların sağlık sorunlarının ve doğurganlık özelliklerinin saptanması, bu gruplara hizmet sunumunda hizmet sunuculara yol gösterici olacaktır. Araştırma sonuçları bilimsel makale haline getirilerek ve konu bilim dünyasının değerlendirilmesine sunulacaktır.

(15)

3

2. GENEL BİLGİLER

2.1. Dünyada ve Türkiye’de Zorunlu Göç Verileri

Dünyada milyonlarca insan son yıllarda, yaşadıkları toprakları savaşlar başta olmak üzere siyasi, ekonomik ve sosyal nedenlerle bırakarak başka ülkelere sığınmak zorunda kalmışlardır. 1997 yılında dünya genelinde yaklaşık 50 milyon kişi yerlerinden olmuş veya sığınmacı konumuna düşmüştür(8). Sığınmacıların büyük bir çoğunluğu da kadınlar ve çocuklardan oluşmaktadır. UNHCR (Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği) verilerine göre “2004 yılında 17,1 milyon kişi mülteci ya da sığınmacı durumundadır. Yerinden olmuş kişilerin çok önemli bir kısmı Afrika ve Asya kıtalarındaki yoksul ülkelerin insanlarıdır. Örneğin; aynı yıl Sudan’da 4 milyon, Demokratik Kongo Cumhuriyetinde 3,4 milyon yerinden olmuş kişi bulunmaktadır” (9). UNHCR tarafından “2012 yılı sonu itibarıyla çatışma ve şiddet nedeniyle 28,2 milyon kişinin yer değiştirdiği, göç-zorla yerinden edilenlerin 15,4 milyonu mülteci, 937 bini sığınmacı ve 3,3 milyonu vatansız konumda” olduğu açıklanmıştır (9)En çok göç-zorla yerinden edilmelere Suriye, Kongo ve Mali savaşları neden olmuştur. Suriye iç savaşına bağlı zorla yerinden edilenlerin sayısı 2,4 milyondur. “Suriye’de her ay 5000 insanın hayatını kaybettiği, her gün yaklaşık 6000 kişinin ülkeden kaçtığı, 2,4 milyon kişinin göç-zorla yerinden edildiği, ülke içinde 4 milyon kişinin yer değiştirdiği” paylaşılmaktadır (1).

UNHCR (BMMYK) 19/01/2016 tarihli verilerine göre “Dünya da toplam kayıtlı 4.597.436 Suriyeli göçmen olduğu bildirilmekte Türkiye’de ise 1,9 milyon kişi bulunmaktadır”.(9) İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre; “18/12/2015 tarihi itibariyle 2.415.494 Suriyelinin biyometrik kaydı yapılarak geçici koruma kimlik belgeleri düzenlenmiştir. Sayıları 265.180 kişi olan bu sığınmacılar 19 çadır kent ve 6 konteyner kent olmak üzere Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından 10 ilde kurulan 25 Geçici Barınma Merkezinde barındırılmıştır. Barınma merkezi dışında ise 2.150.314 Suriyeli sığınmacı bulunmaktadır. Bunların da yine bir çoğu “Urfa, Hatay, Gaziantep gibi sınır kentlerinde bazen akrabalarının yanında, çoğunlukla herhangi bir yerde yaşamaya çalışmaktadır. İstanbul’da yerleşmiş büyük bir grup yanısıra İzmir ve Çanakkale gibi Ege kent ve

(16)

Türkiye’nin hemen her ilinde az veya çok Suriyeli sığınmacı bulunmaktadır(10). Bu veriler sadece kaydı olan sığınmacıların verilerdir. Yerel yönetimler kendi bölgelerindeki sığınmacı sayısının resmi rakamlara göre çok daha fazla olduğunu belirtmektedirler. Konuyla ilgili kişiler ülkemizde 3 milyonun üzerinde Suriyeli sığınmacı olduğunu bildirmektedir. Türk Tabibler Birliği raporuna göre İlk dönemlerde bir günde sınırdan giren 100.000 sığınmacının kayıt altına alınmasının oldukça zor olduğu, ancak önce AFAD, sonra İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü sığınmacılara sınırdan girerken bir kimlik numarası verildiği, kamplarda yaşayan sığınmacıları kaydetmeye, kentlerdeki ve diğerlerini de saptamak üzere çalışmaların yürütüldüğü buna karşın ülkemizdeki sığınmacıların pek çoğunun hiç kayıt olmadığı, çünkü bu kişilere ulaşılamadığı, Ulaşılabilenlerin bir kısmının zaten Türkiye’de kalmak istemedikleri, bir kısmının sınır dışı olacağı endişesi ile, bir kısmının da kayıtların daha sonra Suriye hükümetinin eline geçeceği korkusundan ayrıca sığınmacıların son derece dinamik bir grup olduğu içlerinde Suriye’ye dönenlerin, deniz yoluyla yurtdışına çıkanların, ülke içinde yer değiştirenlerin, doğanların, ölenlerin bulunduğunu bu nedenle kesin sayıya ulaşmanın güçleştiğini belirtmişlerdir (10).

“Irak’tan göç” denildiğinde, kuşkusuz akla ilk olarak, 1991 Körfez Krizi sonrasında yarım milyon Iraklının Türkiye’ye, bir milyona yakınının da İran’a sığındığı “büyük kaçış” gelir (11).

Ancak daha önce İran-Irak savaşının bitmesiyle, Mart 1988’de Halepçe’dekine benzer bir katliama maruz kalmaktan korkan yaklaşık 100.000 kişilik Kürt nüfusu, güneydoğu sınırından giriş yaparak Türkiye’ye sığındı. 1991’deki kitlesel iltica hareketinin arkasından, Iraklıların sığınma başvurularında ciddi bir artış yaşandı. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin 2000 yılında yayınlanan istatistiklerine göre yaklaşık yarım milyon Irak’lı mülteci olarak tanınmış, 2005 yılı BMMYK verilerine göre, Iraklılar 1,8 milyon kişiyle, dünya mültecileri arasında, Afgan ve Kolombiyalılardan sonra en önemli üçüncü grubu temsil ediyordu (12,13).

2014 yılı sonbaharında Irak’tan 30.000 Ezidi mülteci Türkiye’ye kitle halinde sığınmış olup Ezidilerin kayıt eksikliği, nüfusun hareketliliği, yurt dışına gidişler, kentlere ve köylere dağılmışlık, koordinasyon ve bilgi eksikliği gibi farklı nedenlere bağlı olarak Mayıs 2015 tarihi itibariyle kesin nüfusları bilinmemektedir. Bölge belediyelerinin oluşturduğu koordinasyon mekanizmasının sorumlusu, toplu yaşam

(17)

alanlarındaki mevcut nüfusun 13.000 olduğunu, onlarla beraber toplam Ezidi nüfusunun 19.000 civarında olabileceğini belirtmiştir. Ezidi mülteciler Diyarbakır, Batman, Siirt, Şırnak ve Bitlis’teki kamplar ile Batman ili sınırları içindeki bazı köylerde yaşamaktadırlar (14).

2.2. Savaş, Zorunlu Göç ve Sağlık Etkileri

Dünyanın genelindeki tüm göç edenlerin temel ihtiyaçları beslenme, barınma, sağlık ,can ve mal güvenliği, şiddetten ve istismardan korunma, çocuk eğitimi ve temel ihtiyaçlarını asgari düzeyde karşılayabilecekleri bir işte çalışmaktır. Türkiye’deki Suriyeli ve Kuzey Iraklı göçmenlerin ihtiyaçları da bunlara benzerdir (7).

Savaş ve bunun sonucunda göç etmek zorunda kalan insanlar göç ettikleri ülkede yaşayanlara göre daha fazla sağlık sorunları yaşarlar. Risk grubu olarak değerlendirilen kadın ve çocuklar ise bu durumdan en fazla etkilenen kesimdir. Başlıca risk grupları;

 Kadınlar,

o Yalnız genç kadınlar o İzole kadınlar  Çocuklar

o Yalnız Çocuklar

o Travmaya maruz kalmış çocuklar  Engelliler

o Fiziksel ve psikolojik engeli olanlar  Yalnız kalan yaşlılar

 İşkence ya da şiddet madurları  Desteği olmayan aile fertleri

 Sosyal ve etnik azınlıklar ya da izole mülteciler (8)

En iyi organize edilmiş sığınmacı kamplarında bile kadınlar özellikle üreme sağlığıyla ilgili problemleri daha fazla yaşarlar. Gelir seviyesi düşük bir ülkeden gelir seviyesi yüksek bir ülkeye göç edenlerin, temel sağlık hizmetlerine ulaşımı o ülkenin dilini konuşamama, kültürel farklılık gibi nedenlerle daha zor olmaktadır. Aynı şekilde

(18)

özellikle erkeğe bağımlı, dil bilmeyen sağlık güvencesi olmayan, kadınların sağlık hizmetlerine ulaşımı da daha zor olmaktadır (15,16).

Göç edenlerin yaşadıkları sağlık problemleri; Uluslararası ve ulusal literatüre göre göçmenlerde en sık rastlanan sağlık sorunları şöyledir:

 İstenmeyen gebelikler, riskli gebelikler, düşükler, doğum komplikasyonları  Anemi ve A,C,B gibi vitamin yetersizlikleri

 Çocuklarda büyüme ve gelişme geriliği ve anemi

 İshal, sıtma, menenjit, tifo vb. bulaşıcı hastalıklar ve aşı ile önlenebilecek hastalıklar (kızamık, tüberküloz, hepatit vb. )

 Kronik hastalıklar ve buna bağlı komplikasyonlar  Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar (HIV/AIDS, HPV)

 Fiziksel ve cinsel istismar, şiddet ve bunlara bağlı yaralanmalar

 Depresyon, kaygı bozuklukları, tükenmişlik sendromu, uyku bozuklukları, uzamış yas, ve travma sonrası stres bozukluğu başta olmak üzere ruhsal problemler

 Diş sağlığı sorunları (17,18)

Savaş, zorunlu göç vb nedenler doğum öncesi bakım hizmetlerini önemli ölçüde aksatmakta ve ana çocuk sağlığını olumsuz etkilemektedir. Özellikle 15-49 yaş grubu Kadınlar gebelik ve doğum esnasında çok özel sağlık bakımına gereksinim duyarlar. Bu dönemlerde alınacak sağlık hizmetleri ve gereksinimlerinin karşılanması bakımından kadın mültecilerin durumu genelde göç ettikleri toplumdan daha aşağıdadır. İç savaş nedeniyle ülkemize göç eden ve çadır kentlerde yaşamakta olan kadınlar da bu olumsuz koşullardan en çok etkilenen risk gruplarıdır. Kadınlar çoğu zaman bağışıklama ve aile planlaması gibi koruyucu sağlık hizmetlerine erişemezler.. İstenmeyen gebelikler,yeterli gebelik izlemleri olmadan kötü şartlarda doğum yapma, anne ve bebek ölümleri bu kişilerde sık görülür. Bunun için özellikle cinsel ve fiziksel istismara karşı ayrıca mal ve hizmet dağıtımında ayrımcılığı önlemek için bu kişilerin daha fazla korunmaları gerekir (19).

Bu kadınların gerçek ihtiyaçları ve korunmasızlıkları ile ilgili üreme sağlığı, doğum kontrolü, doğum, doğum öncesi-sonrası bakım, düşük, istenmeyen gebelik doğum komplikasyonlar, vitamin ve mineral eksiklikleri, cinsel yolla bulaşan hastalıklar gibi konularda nerdeyse hiçbir veri yoktur (20).

(19)

Çocuklar açısından bakıldığında, örnek verecek olursak 2012 yılında yapılan çalışmalarda kampta yaşayan beş yaş altı çocuklarda akut malnütrüsyonun diğer bireylere göre daha çok görüldüğü bulunmuştur. Bu durum da yüksek mortalite ile yakın ilişkili bulunmaktadır (21).

Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Bankası ve Uluslararası Göç Örgütü (IOM) nün temel hedefi ve önceliği göç eden bireylerin sağlığını korumak ve geliştirmektir. Göç eden kişilerin sağlık koşullarının geliştirilip sürdürülmesi için birinci basamak sağlık hizmeti sunanlara çok önemli görevler düşmektedir. Göç eden bireyler de öncelikli ve riskli grup olarak kabul edilip, sağlıklarının korunması ve geliştirilmesi için oldukça çaba sarf edilmelidir (22).

Savaşlar ve savaş sonrası dönemlerde bulaşıcı hastalıkların artmasına yol açan faktörler ise; “Ekolojik yıkım, çevresel tahribat, özellikle alt yapının yıkıma uğraması (temiz içme suyuna ulaşımla ilgili sorunlar, atıkların kontrolünde zorluklar), toplu yaşam alanlarında kalabalık nüfusun bir arada bulunması, beslenme bozukluğu (malnütrüsyon), bağışıklama ve sürveyans çalışmalarının aksaması, kemirici ve vektör kontrol programlarının aksaması vb” sayılabilir (1).

2.3. Tanımlar

2.3.1. Olağan Dışı Durum Tanımlamaları

Afet ya da Olağan Dışı Durum (ODD) dünya genelinde pek çok bölgede görülebilen, bölgenin coğrafik, ekonomik, toplumsal, kültürel ve sağlık alt yapısına göre etkileri değişebilen toplumun sağlığını doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyebilen olaylardır.(8) Başka bir tanıma göre ODD; toplumun normal yaşam düzenini bozan, ölümlere ve maddi kayıplara yol açan, toplumun kendi imkanları ile gelemeyeceği ile baş edemeyeceği ve bu nedenle dış yardıma gereksinim duyulan olaylardır (23) Doğal olaylar ve İnsan eliyle ortaya çıkan ODD ‘ler olarak gruplandırılırsa;

İnsan Eliyle Ortaya Çıkan Olağandışı Durumlar:

Kimyasal ve radyoaktif sızıntılar, patlamalar, yangınlar, kazalar gibi Endüstriyel ve teknolojik durumlar, ormanların yok olması, çevre kirliliği ve çölleşme gibi insan yaşam alanlarında ortaya çıkan felaketler, savaş, iç çatışmalar, silahlı saldırılar, etnik

(20)

ayrımcılık veya etnik temizlik amaçlı “Göç”e zorlanma gibi durumlar insan eliyle ortaya çıkan Olağan dışı durumlardır.

Karmaşık insani aciller halk sağlığı açısından insan eliyle oluşturulmuş doğal olmayan olağan dışı durumlar kapsamında ele alınır Politik, ekonomik askeri ve çok büyük boyutlarda doğa olaylarını da kapsayan olağandışı durum olarak tanımlanır. karmaşık insani acillerin ardından gıdaya erişimin kısıtlı olması, sağlık hizmetlerini ve diğer sosyal hizmetlerinin zamanla kontrolden çıkması ve ayrımcılık, soykırım gibi etnik sonuçlar , yoksulluk, işsizlik, anarşi ve benzeri durumların oluşması, toplumun sağlık ihtiyaçlarının giderek artış göstermesi, savaş ve saldırılara bağlı olarak meydana gelen ağır fiziksel yaralanmalar, temel sanitasyon ve hastalıklara karşı koruyucu sağlık hizmetlerinin yeterince sunulamaması, beslenme problemleri, artmış ölüm riski ile karakterizedir.. (1) başlıca örnekleri;

 Bölgesel/ iç savaşlar (Irak-Kuveyt savaşı, Suriye iç savaşı)  Alt düzeyde sınır ötesi çatışmalar (Lübnan- İsrail çatışmaları)  Yasal otoriteye karşı silahlı mücadeleler (Kamboçya’da Khmer’ler)  Bölgesel ayrılık yanlısı sivil savaşlar (Bosna, Eritre, vb.)

 Etnik sivil savaşlar (Ruanda, Afganistan, vb.)  Bölgesel otoritenin yıkılması/ çöküşü (Somali)

Savaşlar düşünülenin aksine modern toplum ile azalmamış, aksine ciddi artış göstermiş, dahası harcanan süre, kayıplar, katılan devletlerin çokluğu, kullanılan silahlar ve tahrip gücü, yaşam ortamlarına zarar verme, ekolojik yıkım vb. dikkate alındığında başta sivil insanlar olmak üzere o ülkede ve sığınılan ülkede sağlık sorunlarının katlanarak artmasına neden olmaktadır.

Savaşların sağlık üzerine etkileri doğrudan ve dolaylı olmak üzere iki başlıkta incelenebilir: Doğrudan Etkileri  Yaralanmalar  Sakatlıklar  Ölümler Dolaylı Etkileri

(21)

 Ekolojik yıkım  Alt yapı tahribatı

 Barınma ve beslenme olanaklarının kötüleşmesi (malnütrüsyon)  Ulaşım ve iletişimde bozulma

 Sosyo-ekonomik koşullarda kötüleşme  Artan hastalık maruziyeti

 Tıbbi bakım koşullarının kötüleşmesi (1)

Göç alan yerlerde sağlığı olumsuz etkileyen faktörler arasında ; yeterince sağlık kuruluşu ve sağlık insan gücünün olmaması, göç edenlerin düşük gelirli olması, kötü ekonomik koşullarının olması, yetersiz beslenme, ulaşım engeli , çalışan kadınların çocuklarını bırakacakları kimsenin olmaması, çalışma saatlerinin düzenli olmaması, dil engeli, sağlık sigortalarının olmaması, geleneksel yaşama sahip olmaları, yerel hizmetlerin gereksinimlere yeterince karşılayamaması, yabancı olma, yasalar, sosyal ve psikolojik stres yer almaktadır. (24) Jongeneel-Grimen ve arkadaşlarının (2011), Hollanda'da yaptıkları çalışmada; göçmenlerin sosyo-demografik özelliklerinin sağlık durumlarını direkt etkilediği belirtilmektedir (25).

Göç:

İnsan topluluklarının Dini, siyasi, iktisadi sosyal ve diğer sebeplerle bir yerden başka bir yere gitmesidir. Bu hareket ülke içinde olursa iç göç, ülkeler arasında olursa dış göç veya uluslararası göç olarak adlandırılır (26).

Başka bir tanıma göre göç,nüfusun birey,aile,grup ya da topluluklar biçiminde yaşadığı yeri,doğal veya doğal olmayan etkenlerden dayalı değiştirmesi olarak tanımlanır.Göç kararı,göç eden insan ya da gruplarca gönüllü olarak alınmışsa ve göç eylemine katılanlar bu harekete kendi istekleriyle katılmışlarsa,söz konusu göç hareketi ,”isteğe bağlı göç” ya da “gönüllü göç” tür.Belirli bir bölgenin sosyal,ekonomik,kültürel ya da doğal ortamı,o bölgede yaşamayı olanaksız kılmış,insanların yaşamasına olanak sağlayamayacak bir durumu ortaya çıkartmışsa,bu bölgeden dışarıya gerçekleşecek göç,”isteğe bağlı olmayan “göçtür, İsteğe bağlı olmayan göçler,

(22)

Savaşlar, sınır değişiklikleri mübadele, etnik baskılar, salgın hastalıklar, doğal afetler, kamulaştırma sonucu oluşan göçlerdir.

İsteğe bağlı olmayan göçlerde nüfusun yerleşim alanından zorla çıkarılması yada yaşanılan bölgenin koşullarından dolayı ortaya çıkan bir durumdur ve göç eden insanın iradesi dışında gerçekleşmektedir.söz konusu göç hareketi,göçle ilgili yapılan araştırmalarda ya da sosyoloji literatüründe “ zorlama göç” veya “zorunlu göç” olarak tanımlanmaktadır (27).

Kadınlar ailevi nedenlerle ve çalışma amaçlı göç edebildikleri gibi bulundukları ülkede yaşanan savaş ve karşılaştıkları sömürü nedeniyle de zorunlu olarak göç edebilmektedirler (28).

Sığınma hakkı:

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 14.maddesinde “Herkesin zulüm, şiddet, baskı görmekten, ölüm tehdidinden kurtulmak için sığınma yeri arama hakkı vardır” diye belirtilmektedir (29).

Mülteci:

Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle; “ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye” statü belirleme işlemleri sonrasında verilen statüdür (29).

Sığınmacı:

İlgili ulusal ya da uluslararası belgeler çerçevesinde “bir ülkeye mülteci olarak kabul edilmek isteyen ve mültecilik statüsüne ilişkin yaptıkları başvurunun sonucunu bekleyen kişilerdir. Olumsuz bir karar çıkması sonucunda bu kişiler ülkeyi terk etmek zorundadırlar ve eğer kendilerine insani ya da diğer gerekçeler nedeniyle ülkede kalma izni verilmemişse bu kişiler ülkede düzensiz bir durumda bulunan herhangi bir yabancı gibi sınır dışı edilebilirler” diye tanımlanmaktadır (29).

(23)

Göçmen, sığınmacı, mülteci, terimleri birbiri yerine kullanılsalar da farklı anlamları vardır. Günümüzde çok sık rastladığımız bir diğer kavram “ülkesinde yerinden edilmiş kişiler” dir. Bu kişiler mültecilerle aynı nedenlerle evlerini terk etmek zorunda kalmış olabilirler, fakat uluslararası tanınan bir sınırdan geçmemişlerdir (22).

2.3.2. Kadın Sağlığı Tanımlamaları 2.3.2.1. Genel Üreme Sağlığı

Üreme Sağlığı; “Üreme sistemi, işlevleri ve süreci ile ilgili sadece hastalık ve sakatlığın olmaması değil, tüm bunlara ilişkin fiziksel, zihinsel ve sosyal yönden tam bir iyilik halinin olmasıdır. Üreme Sağlığı aynı zamanda, insanların tatmin edici ve güvenli bir cinsel yaşamlarının olması, üreme yeteneğine sahip olmaları, üreme yeteneklerini kullanmada karar verme özgürlüğüne sahip olmaları demektir.”(30).

Çok yönlü bir kalkınma göstergesi olan anne ve bebek ölüm oranı, üreme sağlığı hizmetlerinin kaliteli bir şekilde sunulmasıyla yakından ilişkilidir. Gebelik, doğum eylemi ve lohusalık esnasındaki komplikasyonlar, gelişmekte olan ülkelerde üreme çağındaki kadınlar arasında ilk sıralarda gelen ölüm ve sakatlık nedenidir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından, dünyada her yıl 287.000 civarında anne ölümünün gerçekleştiği tahmin edilmektedir. Bin Yıl Kalkınma Hedefleri’nin beşinci maddesi; anne sağlığını iyileştirmeyi hedeflemektedir. Ülkelerin ancak üreme sağlığına ulusal erişimi sağlamakla anne ölüm oranını düşürebilecekleri ve bu hedefe ulaşabilecekleri belirlenmiştir.

Üreme Sağlığı kapsamında yer alan konular;  Cinsel sağlığın korunması ve geliştirilmesi  Cinsel şiddetin ve tacizin ve istismarın önlenmesi  Aile planlaması danışmanlığı hizmeti

 Küretajın önlenmesi ve tedavisi  İnfertilitenin önlenmesi ve tedavisi  Güvenli annelik

 Sorumlu ebeveynlik

 Üreme yolu enfeksiyonları, cinsel yolla bulaşan hastalıkların önlenmesi ve tedavisi

(24)

 Diğer üreme organ hastalıklarının önlenmesi ve tedavisi  Menopoz ve klimakterik dönemde danışmanlık

 Üreme organları ve meme kanserinin erken teşhis ve tedavisi.(30-31) 2.3.2.2 Doğurganlık Belirleyicileri

Doğurganlık (fertilite) kavramı, klinik tıpta demografi alanında, ve halk arasında farklı anlamlara gelmektedir. “Doğurganlık klinik tıpta, bir kadının çocuk sahibi olduğunu belirtmek için kullanılır, halk arasında üreme yeteneğine sahip olmayı ifade etmektedir Sağlık istatistikleri ve demografi açısından doğurganlık, toplumun üreme deneyimlerini (cinsel davranış, gebelik, doğum öncesi bakım, doğum sonucu, doğum sayısı, bebeğin özellikleri, doğum sonrası bakım ve sosyo– kültürel özellikleri) yansıtan bir kavramdır. Doğurganlık, nüfus artışı, nüfus yapısı ve sağlık bakımı üzerine etki eder ve toplumdan topluma farklılık gösterir” (28).

Doğurgan çağ kadınlarının ırkı, eğitimi, iş hayatı, üretim faaliyetlerine katkısı, mesleği, toplumsal konumu, gelir düzeyi, yerleşim yeri gibi diğer sosyo–ekonomik, kültürel ve demografik özellikleri doğurganlık düzeyini etkileyen önemli faktörlerdir. Örneğin; az eğitimli, gelir seviyesi düşük kadınların doğurganlıkları yüksek olup, grubundakilere kıyasla daha düşük kalitede anne bakımı alırlar. Aynı şekilde, yapılan çalışmalar, eğitim düzeyi düşük, kırsal kesimde yasayan, meslek sahibi olmayan ve gelir getirici bir iste çalışmayan kadınlarda doğurganlığın yüksek olduğu görülmektir.

Anne yaşı:

Çocuk sahibi olunabilecek biyolojik yaş sınırları menarş ve menopoz olarak göz önüne alındığında doğurgan süre yaklaşık olarak 35 yıldır. Doğurgan çağdaki kadınların sayısı ve yaşlara göre dağılımları ile toplumlardaki gebelik riski ilişkisi incelenebilmektedir. Kadınların İlk evlilik yaşının yükselmesi çocuk sahibi olma yaşını yükseltir ve nesiller arası süreyi uzatır; evlilik yaşının yükselmesinde kadının toplum içi konumunun etkisi büyüktür. Kadının daha uzun süreli eğitim görmesi, çalışma yaşamına girmesi, evliliğe duygusal, fiziksel ve ekonomik açıdan daha güvenli başlamasına ve doğurganlıklarının kontrolünde kendilerinin söz sahibi olmalarına katkı sağlamaktadır (32).

(25)

Doğum aralığı

Bir kadının tekrar gebe kalmak için bekleme süresi olarak tanımlanır. Canlı doğuma yol açan bir gebeliği bekleme süresi , gestasyon süresi ve postpartum amenore süresinin toplamıdır. Bu süre kadın ve erkeğin fertilitesi, cinsel ilişki, istemli ve kendiliğinden düşük, aile planlaması yöntemi kullanma sıklıkları ve yöntemin etkili olup olmaması ile doğru kullanılmasından etkilenir. İki gebelik arasındaki sürenin 2 yıldan kısa olması erken doğum riskini artırır. Ayrıca hamilelik yaşının 16 yaşından küçük veya 35 yaşından büyük olması dört veya daha fazla doğum, annenin sigara içmesi Annedeki çeşitli hastalıklar (hipertansiyon, astım, hipertiroidi, kalp hastalıkları, anemi, diyabet , böbrek hastalıkları, ilaç bağımlılığı vb. anne adayının geçirdiği fiziksel travmalar (kaza, cerrahi müdahaleler),yetersiz beslenme ve kötü beslenme şekli çoklu gebelikler riskli gebelikler olup anne ve bebeğin sağlığını tehlikeye atabilir (31).

2.3.2.3 Hepatit B ve C

Hepatit tüm yaş gruplarını etkileyen, aşı ile önlenebilen dünyanın ve ülkemizin önemli bir halk sağlığı sorunudur. Dünya da yaklaşık 2 milyar kişinin hepatit B virüsü (HBV) ile karşılaşmış olduğu yaklaşık 400 milyon kronik HBVenfeksiyonu olgusu olduğu ve her yıl yaklaşık 500 bin-700 bin kişinin HBV ilişkili hastalıklar sonucu yaşamını kaybettiği, 175 milyon kişinin ise hepatit C virüsü (HCV) ile enfekte olduğu tahmin edilmektedir. Hepatit, virüslerin, toksinlerin, kimyasal maddelerin, otoimmun olayların veya bakterilerin neden olduğu karaciğer inflamasyonudur. İnsanlık tarihi kadar eski olan hepatite neden olan virüslerin başında A,B,C,D,E,G virüsleri gelir (33,34).

Hepatit B sadece insanı enfekte eden bir DNA virüsüdür. Hepatit B virüsü (HBV)’nün bulaşması kan veya vücut sıvıları ile olan parenteral-perkütan yol, cinsel ilişki veya enfekte anneden doğum yoluyla yeni doğana olan perinatal vertikal yol ya da enfekte kişilerle cinsel olmayan yakınlık ile olan horizontal yol ile olmaktadır. Anneden bebeğe geçiş gebeliğin son döneminde veya doğum esnasında plesentadan virüs kaçağına bağlı, amniyotik sıvı veya anne kanının yutulması ve özellikle memesinin ucunda çatlak olan annelerin emzirmesiyle olmaktadır. Perinatal enfeksiyon yüksek

(26)

endemik ülkelerde bulaşın başlıca yolu iken, ülkemizin de içinde bulunduğu orta endemik ülkelerde özellikle erken çocukluktaki horizontal geçiş en yaygın bulaş yoludur (34-35). Tek önemli rezervuarı insan olan HBV'nin yayılmasında taşıyıcılık kavramı oldukça önemlidir. Hepatit B virüsü için maternal taşıyıcılık oranı coğrafi bölgelere bağlı olarak değişmekle birlikte %0,5-15 arasında değişmektedir. Ülkemiz nüfusunun yaklaşık %5-6’sı HBV taşıyıcısı ve en az 3 kişiden biri de enfeksiyon ile karşılaşmıştır (36). Bulaşıcılık annenin e antijeni durumuna bağlıdır. HBeAg-pozitif taşıyıcı annelerden doğan bebeklerin %60 ile 90’ında kronik hepatit B infeksiyonu riski ile hastalığın siroz ve hepatosellüler karsinoma ilerleme olasılığı vardır Bu sebepten ötürü taşıyıcı gebelerin bebeklerine doğumdan hemen sonra hepatit B aşısı ve hepatit B immünglobulin (HBIG) uygulanması gerekmektedir. HBIG uygulama olanağı olmayan durumlarda özellikle annede HBeAg olumsuz ise tek başına aşı uygulanmasının da yüksek oranda koruma sağladığı bildirilmektedir (37,38).

HCV’nin kronikleşme riski çok yüksek olup yapılan çalışmalarda vertikal geçişinden de bahsedilmektedir. Akut enfeksiyon gelişen bebeklerin çoğunda enfeksiyon kronikleşmektedir. Perinatal bulaşın önlenmesi için henüz geçerli bir koruma önerisi de yoktur (39).

2.3.2.4. Beslenme

Vücudun büyümesi, yenilenmesi ve çalışması için gerekli olan besin öğelerinin her birinin gerekli miktarlarda alınmasına yeterli ve dengeli beslenme denir. Dengeli ve yeterli beslenme sağlığın korunması ve hastalıkların önlenmesi açısından çok önemlidir özellikle Gebelik ve emziklilik, dönemlerinde anne ve bebek sağlığını etkileyen birçok etken vardır. Bunlar; annenin yeterli ve dengeli beslenmesi, annenin yaşı, gebelik sayısı, son iki gebelik arasındaki süre, kronik hastalıklar, ilaç kullanımı, genetik yapı ve olarak sayılabilir (40-41).

Anemi: Hemoglobin yapımının kandaki değerini düşürecek kadar azalmasına denir. En sık nedeni demir eksikliğidir (40). Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımlamasına göre anemi: hemoglobinin, 15 yaşın üstünde erkekte 13g/dL altında, 15 yaşın üstünde ve gebe olmayan kadında 12 g/dL’ nin altında, gebelerde ise 11 g/dL’nin altında olarak tanımlanır (41-42). Gebelik süresince annenin kan hacmindeki artışla birlikte hemoglobin miktarı azalmaktadır. Kanın bir bileşeni olan hemoglobinin yapımı için

(27)

demir elzemdir. Hemoglobin, gelişen bebeğe plasenta ile oksijen taşınmasında görev almaktadır. Hemoglobin düzeyinin 11-12 g/dL olması sağlıklı bir doğum için yeterlidir. Gebelikte artan demir gereksinmesinin karşılanamaması, kan hacminin artması, sık doğumlar (2 yıldan daha az aralıklar) ve düşüklerle demir depolarının azalmış olması, besinlerle alınan demirin (daha çok bitkisel kaynaklı demir) vücutta kullanımının düşük olması ve toprak, kağıt, kireç gibi besin olmayan kaynakların yenmesi (pika) aneminin başlıca nedenleridir. Gebe kadınlarda anemi; taşikardi, yorgunluk, baş dönmesi, düşük doğum ağırlıklı bebek doğumu ve hatta bebek ve anne ölümlerine neden olabilmektedir. DSÖ’nün verilerine göre dünya nüfusunun yaklaşık %30’unun, dünyadaki gebe kadınların ise %40’ının anemik olduğu tahmin edilmektedir. Bu nedenle anemi kadın sağlığı ve gebe sağlığı açısından çok önemle ele alınması gereken bir sorundur. Gebelerde klinik anemi olmasa da günlük demir gereksinimi göz önüne alınarak tüm gebelere ikinci trimestirden başlayarak 6 ay ve doğum sonu 3 ay olmak üzere toplam 9 ay süre ile günlük 40–60 mg elementer demir verilmektedir (43-44).

Beden kitle indeksi (BMI): Bu değer, kilogram olarak ağırlığın, metre olarak ölçülen boy değerinin karesine bölünmesi ile elde edilir. DSÖ verilerine göre Beden kitle endeksinin 18.5’in altında olması zayıflık olup kronik yetersiz beslenmeyi tanımlar. beden kitle endeksi 18,50-24,99 normal,25,00-29,99 hafif şişman,30,00-34,99 şişman 35,00 ve üstü aşırı şişman olarak tanımlanır. (45,46). Dünya genelinde maternal obezite ve ona eşlik eden komorbid durumların giderek arttığı ve bu durumun önemli bir halk sağlığı sorunu olduğu bildirilmektedir (47).

İngiltere’de gebe kadınların ve bebeklerin sağlığı üzerinde olumsuz etkiler bırakan obezitenin artış göstermesi nedeniyle tüm gebe kadınlarda antropometrik ölçümlerin hesaplanması önerilmektedir (48). Son 20 yılda, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de, sosyoekonomik durumun ve beslenme alışkanlıklarının değişmesi ile birlikte obezite görülme oranlarında artış görülmüştür. Obezitenin kadınlarda daha sık görülmesinin nedenlerinin başında gebelik öncesi ve gebelik döneminde kazanılan ağırlık fazlalığı gelmektedir (49). Bu nedenle antenatal dönemden başlanarak antropometrik ölçümlerin rutin izlenmesi, normalden sapmaların önlenmesi anne ve yenidoğanın sağlığı açısından önemlidir (50).

Bütün sığınmacılar beslenme sorunları açısından risk altındadırlar. fakat daha fazla dikkat edilmesi gereken grupların kadınlar, gebeler, bebekler, çocuklar, ve yaşlılar

(28)

olduğu unutulmamalıdır (51). Sığınmacılar arasında akut malnütrüsyon görülmesinin temel iki nedeni vardır. Bunlardan birincisi yeterli sağlıklı gıdaya ulaşamamak (gıda güvencesi olmaması), ikincisi ise çevresel sorunlar, bulaşıcı hastalıklar ve ishalle seyreden hastalıklar nedeniyle bireylerin beslenmelerinin bozulmasıdır (43,52). Gıda güvencesi (food security) kavramı 1996 yılında Dünya Gıda Zirvesi’nde “bireylerin günlük gereksinimlerini karşılayacak miktarda yeterli, güvenli ve sağlıklı gıdaya ulaşabilmelerinin fiziksel ve ekonomik açıdan sürdürülebilir olmasının sağlanması” şeklinde tanımlanmıştır (53,54). Gıda güvencesinin, mülteci sorununun da içinde olduğu insani kriz anlarında öncelikle çözülmesi gereken problemler arasındadır.

Benzer durumlarda öne çıkan diğer beslenme sorunları aşağıda listelenmiştir (55).

1. Gıda güvencesinin sağlanamaması (food insecurity) 2. Temiz suya ulaşamama ve oluşabilecek hastalıklar 3. Gıda güvenliği (food safety) ile ilgili sorunlar

4. Yetersiz beslenme (mikronütrient yetersizlikleri, anemi, vb) 5. Dengesiz beslenme

6. Kronik hastalık durumlarında uygun beslenme olanaklarının sağlanamaması 2.3.3. Ezidilik ve Ezidi Kadınlar

Ezidilerin neden ülkelerinde saldırıya uğradıklarını ve Türkiye’ye sığınmak zorunda kaldıklarını anlamak için özellikle farklı inanç sistemine sahip olduklarını bilmek gerekiyor. National Geographic’in web sitesinde Ezidilerin farklı inançları nedeniyle yüzyıllar boyunca nefret söylemi ve fiziksel saldırıların hedefi oldukları belirtilmekte. Çevrelerinde yaşayan Müslüman çoğunluklar tarafından “şeytana tapan” olarak algılanan Ezidiler, tarih boyunca soykırıma varan saldırılarla karşı karşıya gelmişlerdir. Irak’ın Şengal bölgesinin yanı sıra, Ezidiler, Musul’un kuzeyinde ve Dohuk vilayetinde yaşıyorlar. Ezidiler açısından yaşadıkları topraklar çok derin dini anlamlar taşıyor. Türkiye, Almanya ve diğer birçok ülkeye dağılmış olan Ezidiler, hac ziyaretlerini kutsal Laleş kentinde yaparlar.

Müslümanlar ve Hristiyanlar tarafından “şeytana tapanlar” olarak algılanmalarına karşılık Ezidiler, Hristiyanlık ve Müslümanlık’tan daha eski bir tarihi geçmişe sahipler. Londra Üniversitesi’nde tarih profesörü olan Nelida Fuccaro; Journal,

(29)

Middle Eastern Studies’de çıkan 1999 tarihli bir makalesinde Ezidiliği, Zerdüştlük’ten etkilenen antik ve orijinal bir Kürt inancı olarak tanımlar. Irak Ezidiler’inin, bu inancın kutsal yerlerinin bekçileri olduklarını belirtir. Makalede, “Ezidi dini, Irak’ın bölünmüş mozaiğine tam yerleşmediğinden genellikle yanlış anlaşılmıştır. Ezidilerin büyük çoğunluğu Kürtçe konuşur ve kendilerini etnik olarak Kürt sayar. Ama dini açıdan Irak’ın, çoğunluğu Sünni Kürt olan nüfusundan farklı görürler. Ezidilik, İslam dininin bazı unsurlarını yine antik bir İran inancı olan Zerdüştlük ve Doğu Akdeniz’in mistik inancı Mitraizm’in unsurlarıyla bütünleştiren zengin bir sözel geleneğe sahip bir antik inançtır” denmektedir. Ezidiler birçok farklı unsuru bir araya getirmiş inançları nedeniyle Müslümanlar tarafından inançsız sayılırlar. Bazı dini uygulamaları, örneğin domuz eti yememeleri Müslümanlığa benzese de birçok ibadet biçimleri onları bölgede farklı kılar. Ezidi toplumu katı bir dini kast sistemi etrafında örgütlenmiştir ve Ezidilerin çoğu reenkarnasyona inanır (14,56,57).

Ezidi Kadınlar ve Özellikleri

Ezidilerin sosyal yapısında kadının yeri hiyerarşide daha altta bulunuyor. Kampta yapılan gezide kadınların temizlik, yemek, çocuk bakımı ve sutaşıma gibi temel ev işlerini yüklendikleri gözleniyor. Hiyerarşideki konumlarına karşılık, Ezidi kadınları yaşlıların giydiği geleneksel beyaz giysilerin dışında kapalı değiller. Ezidi mülteciler raporu’na göre; kadın merkezlerine daha çok 14-16 yaşlarındaki genç kızlar gidiyor. Kızlar sosyal hayata karışma ve eğitimlerini tamamlama konusunda son derece istekliler (14).

2.4. Olağandışı Durumlar ve Kadın Sağlığı Sorunları Kadın Sağlığı Sorunları

Her yıl Dünya’da yaklaşık 585.000 kadın gebelik ve doğumla ilgili komplikasyonlar nedeniyle ölmektedir. Yaklaşık 20 milyon kadın bu komplikasyonlar sonucu kronik, kalıcı hastalık ve sakatlıklarla yaşamaktadır. Anne ölümlerinin %80’i direkt Doğum ve komplikasyonlarına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Anne ölümlerinin %99’u gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşmektedir. 15-19 yaş grubunda Obstetrik nedenlere bağlı ölümler 20 yaş üstündekilerin 2 katı kadar iken 15 ve altındaki yaş grubu gebeliklerde 5 katı olarak gerçekleşmektedir (8).

(30)

Cinsel yolla bulaşan hastalıklarda her yıl yaklaşık 330 milyon yeni tanı vaka saptanmaktadır. DSÖ/UNAIDS 2010 özet raporuna göre; 2010 yılında 33,3 milyonun üzerinde insanın HIV ile enfektedir (8).

120 milyon kadın başka çocuk istemediğini söylediği halde herhangi bir modern doğum kontrol yöntemi kullanmamaktadır. her gün 55 bin her yıl 20 milyon istenmeyen gebelik düşükle sonlandırılmaktadır. Gebelerin 2/3’ünde, tüm kadınların 1/3’ün de beslenme yetersizliğine bağlı anemi mevcuttur. Anne ölümlerinin 1/4’ü gebelikte, 1/2’si doğumda, 1/4’ü lohusalıkta olmaktadır.

Mülteci kadınlar Sığındıkları ülkede cinsel saldırı, zorla evlilikler, taciz, çok eşlilik vb cinsel şiddete sık olarak maruz kalırlar. UNFPA raporlarında bugüne dek “2667 kadına üreme sağlığı danışmanlığı” verildiği, “571 kadının cinsiyete dayalı şiddet danışmanlığı” aldığı ve “17’sinin cinsel şiddet mağduru” olduğu belirtilmektedir (58,59). Bir diğer husus yerli halk arasında Suriyeli kadınlarla çok eşliliğin yaygınlaşması ve evlendirme konusunun maddi çıkar sağlama amacıyla yapılmasıdır. Kızlarını evlendirme Suriyeli aileler açısından hem para kazanmak hem de kızlarının hayatlarını kurtarmak aracı olarak görülmekle birlikte konunun en önemli boyutu çocuk yaştaki kızların istismar ediliyor oluşudur. Nitekim evlendirilen Suriyeliler arasında çocuk yaşta olanlar da bulunmaktadır (60).

Mazlumder tarafından hazırlanan bir başka raporda ise “mağduriyet nedeniyle yapılan kısa süreli evliliklerin ve fuhuşun yaygınlaşmış olması nedeniyle cinsel yollarla bulaşan hastalıkların artması riski” de bir diğer önemli sorun olarak karşılaşıldığı belirtilmektedir (61).

Fiziksel ya da cinsel istismara,işkenceye maruz kalmış kadınlar başta olmak üzere, üreme sağlığı danışmanlık hizmetlerinin verilmesi ve bu hizmetler verilirken kadınların güvenliğinin ve mahremiyetinin korunması gerekmektedir.

2.5. Göçmen-Mültecilerin Üreme Sağlığı Hizmetlerine Erişimi

Ülkemizde bulunan kadın sığınmacılarla ilgili kadın sağlığı, üreme sağlığı konuları ile ilgili sınırlı sayıda veri bulunmaktadır. AFAD’ın sağlık hizmetlerini finanse etmesi nedeniyle kadın sağlığı ile ilgili sadece doğum sayıları hakkında bilgiye erişebilmekteyiz. “2015 yılı için günlük 128, toplamda 70.728 doğum” olduğunu (62), Ancak bu doğumların nasıl, nerede olduğu ve sonuçlarıyla ilgili ayrıntılı bir bilgi

(31)

bulunmamaktadır. Ayrıca UNFPA’nın Suriye Krizi Bölgesel Aylık raporlarından görece daha ayrıntılı sayılara ulaşabilmekteyiz. Buna göre ülkemizdeki “2.154.826 Suriyeliden 538.707’i üreme çağında Suriye’li kadın ve genç kızlardır. Bu kadınların 34 320’si gebedir.” (58) kadının sosyal konumu ve karşılaştıkları sorunlarla ilgili bazı sorunlara bu raporda yer verilmektedir. Bu sorunların başında erken yaş evlilikler ve adelosan gebeliklere değinilmektedir (1).

Sığınmacı kadınların ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine tam, eşit bir şekilde ve en yüksek kalitede erişmelerini sağlamak, kadının insan haklarının sağlanmasının da temel koşullarındandır (7).

2.6. Olağandışı Durumlarda Kadın Sağlığı Hizmetleri

Doğurganlık dönemi Kadın sağlığında özellikle risk oluşturan dönemdir. anne ölümlerinin daha çok doğum ve doğum sonrası komplikasyonlara bağlı olarak gerçekleştiği görülmektedir. Doğumların sağlıklı koşullarda gerçekleşmemesi, çok genç ya da ileri yaşta gebelikler, gebeliklerin arasında yeteri kadar sürenin olmaması, düşüklerin sağlıksız koşullarda gerçekleşmesi sonucunda anneler, doğum komplikasyonları, doğum sonrası kanamalar, doğum sonrası enfeksiyonlar, eklampsi, zor doğum ve kronik hastalıklar gibi dolaylı nedenlerden ölmektedirler (7). Kadın sağlığına yönelik yapılacaklar aşağıdakileri içermelidir:

2.6.1. Güvenli Annelik Programı

“Annenin ve fetusun bir sağlık personeli tarafından gebelik boyunca gerekli muayeneler yapılarak düzenli kontrol edilmesi, doğumun temiz ve uygun koşullarda sağlık personeli tarafından yaptırılması, doğum sonrasında gerekli bakımın sağlanmasıdır”. Güvenli annelik müdahaleleri ile bebek ölümlerinin yarısından fazlası önlenebilmektedir (63).

Anne–Bebek Paketi: Güvenli Annelik programı kapsamında DSÖ tarafından geliştirilen bu paket anne ve çocuk sağlığında müdahale ve eylemleri yönlendiren rehberlik yapan bir araçtır.

“Gebelikten önce ve gebelikte:

(32)

- CYBH/HIV’in önlenmesi ve gerekli yaklaşım - Tetanoza karşı bağışıklama

- Gebe tespiti ve izlenmesi

- Gebede mevcut hastalıkların (Tbc, sıtma, vb.) tespiti ve teavisi için gerekli girişimler

- Beslenme ve diyetle ilgili öneriler - Demir ve folat verilmesi

- Gebelik komplikasyonlarının zamanında tespiti ve tedavisi için gerekli girişimler

Doğum sırasında:

- Temiz, güvenli doğumun sağlanması

- Komplikasyonların erken saptanması, hastane düzeyinde gerekli müdahale ve yaklaşımların uygulanması

Doğum sonrası: Anne

- Doğum sonrası komplikasyonların erken saptanması ve sağlık ocağı veya hastane düzeyinde gerekli müdahale ve yaklaşımların uygulanması

- Postpartum bakım (emzirmenin teşviki, meme komplikasyonlarında uygun yaklaşım)

- Aile planlaması ile ilgili bilgilendirme ve hizmetin verilmesi - CYBH/HIV’in önlenmesi ve gerekli yaklaşım

- Tetanoza karşı bağışıklama Doğum sonrası: bebek - Canlandırma

- Hipoterminin önlenmesi

- Erken ve sadece anne sütünün verilmesi

- Enfeksiyonun önlenmesi ve gerekli yaklaşımın uygulanması”

Anne-Bebek paketi uygulandığında anne ve yeni doğan ölüm oranlarında önemli azalmalar meydana gelir. Örneğin kanamaya bağlı anne ölümlerinde %55, sepsise bağlı ölümlerde %75, eklampsiye bağlı ölümlerde % 80 azalma meydana gelir. Yeni doğan

(33)

da ise doğumda asfiksiye bağlı ölümlerde % 40-60, tetanoza bağlı ölümlerde %80, doğum travmasına bağlı ölümlerde ise % 40-60 azalma meydana gelmektedir (63-67).

Bu ilkeler doğrultusunda uygulanacaklar: a. Doğum öncesi bakım:

Bu dönemde en az 3 antenatal izlem önerilir. İdeal olan ilk izlemin erken gebelik döneminde olmasıdır. Bu ziyaretlerde oluşabilecek riskler değerlendirilir ve doğumun nerde yapılacağına karar verilir (63-67).

Antenatal bakımın içerecekleri: Yaş, gebelik sıklığı, çoğul gebelik, fazla doğum, boy, önceki gebeliklerinde komplikasyon, düşük, cinsel yolla bulaşan hastalığın olup olmadığı sistemik hastalık gibi kadına bağlı, doğumu etkileyebilecek riskler belirlenir. Ayrıca Gebe kadının en az 2300 kalorilik bir diyet alması gereklidir. demir eksikliği anemisi ve iyot yetersizliği gözden kaçırılmamalıdır (63-67).

Gebeliğe bağlı, antepartum kanamalar veya kendiliğinden düşük gibi komplikasyonlar belirlenir. Hipertansiyon, anemi, diabet, sıtma ya da belirlenir. Tedaviye başlanır. Boy, tansiyon, ödem, proteinüri, hemoglobin, uterin gelişim, fetal kalp sesleri ve prezantasyon belirlenir. Gebe kadının beslenmesi düzenlenir (63-67).

Antenatal bakım, hijyen, annenin beslenmesi, anne sütünün önemi, emzirme, yenidoğan bakımı ve aile planlaması eğitimini de içermelidir. Demir ve folat profilaksisi (gelişmekte olan ülkelerde gebelerin %60’ı anemiktir), tetanoz bağışıklaması doğum öncesi izlemde planlanmalıdır. 15-49 yaşları arasındaki tüm kadınlar rutin doğum öncesi bakımın bir parçası olarak tetanoza karşı aşağıdaki şemalara uygun olarak aşılanmalıdır (63-67).

(34)

Tablo 1. Gebelik yâda 15-49 yaş grubundaki bebeklik, okul çocuğu yâda adolesan dönemlerinde hiç aşılanmamış kadınlara tetanoz toksoidi aşısının (TT) Uygulama Şeması (68)

Gebe Tetanoz Aşı Takvimi Tetanoz Riskli Bölgelerde 15-49 Yaş Kadınlara Uygulanacak Tetanoz Aşı Takvimi

TT1 gebeliğin 4. Ayından itibaren

TT1 ilk karşılaşmada

TT2 TT1’den en az 1 ay sonra TT2 TT1’den en az 1 ay sonra TT3 bir sonraki gebelikte TT3 TT2’den en az 6 ay sonra TT3 bir sonraki gebelikte TT4 TT3’den en az 1 yıl sonra TT3 bir sonraki gebelikte TT4 TT4’den en az 1 yıl sonra

b. Doğum sırasında,

Doğumun sağlık personeli ya da eğitimli bir kişi tarafından temiz ve güvenli koşullarda yapılması önemlidir. Bu amaçla yapılabilecekler; temiz doğum kitlerinin sağlanması ve dağıtımı, sağlık kurumlarında UNICEF( ebe kitlerinin bulundurulması, personelin yeterliliğini kontrol etme ve yeniden eğitime alma, obstetrik aciller için danışma sistemi kurulmasıdır. Özellikle antenatal ziyaretler risklerin belirlenmesi ve gelişebilecek komplikasyonların belirlenmesi açısından önemlidir. Doğum sırasında ihtiyaç duyulabilecek parenteral antibiyotikler, parenteral oksitosik ajanlar, eklampsi için parenteral sedatifler gibi malzeme hazır tutulmalıdır. Doğum sırasında yenidoğanda oluşabilecek risklerin belirlenmesi ve özellikle doğum asfiksisi durumunda uygun girişimin yapılması bu dönemde önemlidir (63-67).

Olağandışı koşullardaki doğumların yaklaşık %15’inde komplikasyon gelişir ve doğumların yaklaşık %3-7’si sezeryan gerektirir. Komplikasyonlu doğumlar stabil hale getirilerek sağlık merkezlerine gönderilmelidir. Dünya Sağlık Örgütü’nün NEHK-98(New Emergency Health Kit 98) güvenli ve temiz bir doğum yaptırmak için gerekli tüm malzeme ve bazı obstetrik acilleri yönetecek malzeme, destek, ilaçlar içermektedir (63-67).

Olağan dışı durumlarda sağlık hizmeti organizasyonu yapılırken; “her 5000 kişiye 1 sağlık hizmeti veren kurum, her 30-40 bin kişiye bir temel obstetrik bakım verecek şekilde donatılmış sağlık merkezi, her 150-200 bin kişiye bir tane olacak şekilde 24 saat hizmet veren bir operasyon salonu ve personeli olan kurum”

(35)

planlanmalıdır. Doğum hizmetleri ile ilgili ne kadar malzemeye ihtiyaç duyulduğu kaba doğum hızı (KDH) kullanılarak hesaplanabilir. Örneğin KDH yılda % 0.30-50 ise, 10.000 nüfuslu bir yerde yıllık 300-500 doğum beklenir. 3 aylık periyot için 75-125 doğum bekleneceğinden buna yetecek kadar malzeme temin edilmelidir (63-67).

c. Doğum sonrası bakımda

Anne ölümünün en çok gerçekleştiği bu dönemde doğum sonrası 24-48 saat içinde annenin sağlık personeli tarafından ziyaret edilmesi gerekir. Bu izlemde “annenin ateş, nabız, kan basıncı ve uterus involusyonu kontrolleri, loşi kontrolü, perine bakımı, meme kontrolü, anne sütü kontrolü, yenidoğan bakımı, emzirme eğitimi ve aile planlaması danışmanlığı” yapılmalıdır (63-67).

2.6.2. Aile Planlaması

Kadının her dönemde doğurganlığına karar vermesi ve ne tür yöntemlerle gebeliğini erteleyebileceğini bilmesi oldukça önemlidir. Özellikle tüm aile planlaması yöntemleriyle ilgili bilgiler ayrıntılı bir şekilde verilmelidir. Aile Planlaması yöntemleriyle ilgili bilgi verme ve hangi yöntemi kullanacağına karar verme sürecinde toplumun kültürel farklılıkları göz önünde bulundurulmalıdır. ODD’de AP malzeme desteğinin sağlanması ve aile planlaması hizmetlerinin en kısa sürede verilmesi oldukça önemlidir. Verilecek hizmetler olağan durumdakinden farklı değildir (63-67).

2.6.3. Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklardan Korunma

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar özellikle geri kalmış ülkelerde büyük bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Olağandışı durumlarda da cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve HIV önemli sorunlardandırlar. Korunmada ilk olarak korunma yollarıyla ilgili sağlık personelinin ve halkın bilgilendirilmesi gerekir. Erken tanı ve tedavi oldukça önemlidir. Özellikle cinsel ilişki sırasında kondom kullanımı ile geçişin büyük ölçüde engelleneceği bilinmektedir. Bu nedenle kondom temini ve dağıtımı gereklidir (63-67).

(36)

Olağandışı durumlarda düzenin bozulması ve yasaların yokluğu nedeniyle erkeklerin statü ve güçlerini kaybetmesi ile birlikte cinsel şiddette artış meydana gelmektedir. Sağlık kurumlarının cinsel ve cinsiyete bağlı şiddetin sonuçlarını yönetme ve önleme konusunda hazırlıklı olmaları ve bu amaçla, cinsel şiddeti önlemek için var olan sistemleri geliştirip, cinsel şiddet olgularını önleme ve yanıtlamada yetiştirilmiş personellerin çalışması gerekmektedir (63-67).

2.6.5.Adolesan Sağlığı Sorunları

Parçalanmış aileler, dağılmış sosyal çevre, sağlık hizmetine erişimde yetersizlikler, yetersiz barınak mahremiyetin sağlanamaması, yetersiz beslenme ve sanitasyon, eğitim den mahrum olma veya ara verme vb durumlar adolesan sağlığı sorunları olarak sıralanabilir. Kamplarda adolesanlar için riskler ise; ilaç bağımlılığı, zorla evlenme, gebelikler, düşükler cinsel istismar, cinsel şiddet, beslenme yetersizlikleri, CYBH/ HIV/AIDS, okuldan ayrılma ODD’de risk altındaki bu grubun hatırlanması ve sağlık hizmeti sunumunda adolesanlara da yer verilmesi gereklidir (63-67).

(37)

5

3.1. Araştırmanın Tipi ve Yürütüldüğü Tarih

Araştırmanın tipi tanımlayıcı kesitsel bir çalışma olup çalışmanın yapılmasına Mayıs 2015 tarihinde Halk Sağlığı Anabilim Dalı akademik kurulunda görüşülerek karar verilmiştir. Etik kurul başvurusu ve gerekli idari izinler için yazışmalar yapılmış, 30.07.2015 tarih ve 304 sayılı karar ile Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kurulundan onay alınmıştır. Ayrıca Diyarbakır Valiliği ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nden gerekli izinler alınmıştır.

Araştırmanın veri toplama, laboratuar analizleri, verilerin bilgisayara girişi ve analiz işlemleri Temmuz- Aralık 2015 tarihleri arasında yapılmıştır.

Çadır yönetiminden alınan bilgiye göre çadır kente sürekli giriş çıkışlar olmakla birlikte yaklaşık 2667 kişi bulunmaktaydı. Bunların yaklaşık 650’si 15-49 yaş kadın ve bunların da 580’i evli idi. Araştırmada kullanılacak kitlerin sayısı ve ekonomik sınırlılık nedeniyle 290 15-49 yaş evli kadına (%50,0) ulaşmak hedeflenmiştir. Çalışmaya katılmak istemeyen, anketi yarım bırakan ya da eksik bilgi veren kişiler çalışma dışı bırakılmış ve toplam 248 kadın (katılım oranı % 89,6) katılmıştır. Çadır kent bölgesi hizmet sunumunun daha iyi olması açısından 6 bölgeye ayrılmıştır. Araştırmamız da her bir bölgeden yaklaşık 48 -50 kişiyle çalışılmak hedeflenmiş ve çadır numaraları kullanılarak 2 çadırdan birine gidilmiştir.

Katılımcıların demografik bilgilerini, doğurganlık özelliklerini ve aşı durumlarını sorgulayan ve 56 sorudan oluşan yapılandırılmış anket hazırlanmıştır. Araştırma evrenini oluşturan kadınların anadilinin Kürtçe olması nedeniyle anket uygulamasında Kürtçe bilen araştırma görevlileri ve sağlık yüksekokulu öğrencileri görev almıştır. Bu kişilere anket içeriği ve uygulaması ile ilgili 1 günlük eğitim verilmiştir. Anket, ölçülmesi planlanan parametreler, soruların denenmesi ve gerekli düzeltmelerin yapılması için on kişi üzerinde uygulanmış ve gerekli düzeltmeler yapıldıktan sonra son halini almıştır. Anket uygulaması katılımcılarla yüz yüze görüşme yoluyla gerçekleştirilmiştir. Önce anadillerinde yazılmış olan aydınlatılmış onam formu okutulmuş, okuma yazması olmayanlara anket uygulayan kişi tarafından okunarak bilgilendirilmiş ve araştırmaya katılmayı kabul edenlere anket soruları sorulmuş ve verdikleri cevaplar ankete işlenmiştir. Anket soruları bittikten sonra kadınların boyları boy ölçü tahtası ile kiloları 100 gram duyarlı elektronik tartı ile ölçülmüş ve beden kitle

Şekil

Tablo   2.  Diyarbakır   Ezidi   Kampı   Nüfusunun   Cinsiyete   ve   Yaş   Gruplarına   Göre Dağılımı*
Tablo   5.  Çalışmaya   katılan   kadınların   engelli   olma   ve   engelli   çocuk   sahibi   olma durumu
Tablo 6. Çalışmaya katılan kadınların kampla ilgili bazı özellikleri                      Sayı   Yüzde
Tablo 7. Çalışmaya katılan kadınların düşük yapma durumları
+6

Referanslar

Benzer Belgeler

Amaç: Bu araştırma, idrar yolu enfeksiyonu (İYE) olan 15-49 yaş arası kadınların perine bakımı uygulamalarını in- celemek amacıyla yapılmıştır.. Hastalar ve

Katılımcıların “Sporun Fiziksel GeliĢimi Sağlamada ve Sağlıklı Bir Bünyeye Sahip Olmada Önemli Rolü Vardır” sorusuna verdikleri cevapların frekans

Aile planlaması konusunda eğitim alan kadınların eş uyum puanının almayanlara göre daha yüksek olduğu saptanmış, eğitim durumu ile eş uyumu arasındaki

Veri toplama formu, engelli kadınların sosyo-demografik özelliklerini (yaş, doğum yeri, öğrenim düzeyi, medeni durum, ekonomik durum, çalışma durumu, eşinin yaşı,

Araştırmaya katılan gebelerin 5 değişkene göre (yaş, sosyoekonomik düzey, 12 yaşına kadar yaşanılan yer, yaşayan çocuk sayısı ve gebelik öncesi BKİ) enerji ve bazı

49 Kadınların Anksiyete, Depresyon, Olumsuz Benlik, Somatizasyon, Hostilite, Rahatsızlık Ciddiyeti Ġndeksi, Belirti Toplam Ġndeksi, Semptom Rahatsızlık Ġndeksi

İNGİLİZCE ÖZET... Elektrik Güç Kalitesi... Güç Kalitesi Problemlerinin Sınıflandırılması... Geçici olaylar ... Kısa süreli değişimler... Uzun süreli değişimler

Sabahattin Kudret Ak­ sarla gerek bir oyun yazarı gözüyle gerek yakından tanıyan bir kişi olarak Muhsin Ertuğrul'la ilgili düşünce ve anılarını söyleşmek,