• Sonuç bulunamadı

Suşehri tarihi (1071-1453)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Suşehri tarihi (1071-1453)"

Copied!
134
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SUŞEHRİ TARİHİ (1071-1453)

Hazırlayan Musa ÇINAR

Tarih Ana Bilim Dalı Orta Çağ Tarihi Bilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

Danışman

Yrd. Doç. Dr. Pınar ÜLGEN

(2)
(3)
(4)

Araştırmamın bütün aşamalarında benden görüşlerini ve değerlendirmelerini esirgemeyen, başta tez danışmanım Yrd. Doç. Dr. Pınar Ülgen’e, bir buçuk yıla yakın tez danışmanlığımı yapan ve bana tezim ile alakalı her konuda yardımcı olan değerli hocam Prof. Dr. Münir Atalar’a, eleştirileri ve önerileri ile çalışmamın şekillenmesinde büyük katkılar sağlayan Yrd. Doç. Dr. Erkan Göksu’ya, kaynak araştırmalarımda yardımcı olan Kamil Şahin’e, ayrıca beni her zaman destekleyen sevgili eşime sonsuz teşekkür ederim.

(5)

ÖZET

Bu çalışmamda ağırlıklı olarak Türklerin Malazgirt Savaşı ile Anadolu’ya gelişinin ardından Suşehri ve çevresinin Türklerin eline geçişi ve Osmanlı’ya kadar gelişi hakkında bir Suşehri Tarihi ortaya koymaya çalışarak bu bölgenin tarihinden bir kesite ışık tutmaya çalıştık.

Araştırmamda öncelikli olarak Malazgirt Savaşı’ndan önceki dönemler ele alınmış, bu çerçevede de Suşehri’nin ilk çağlardaki dönemleri ile Roma, Bizans ve

İslam dönemine ait bilgiler ve gelişmeler aktarılmıştır. Ayrıca 1071’den önce bu bölgelere yapılan Türk göçlerine de değinilmiştir. Araştırmamızın devamında asıl konumuz olan Malazgirt Savaşı sonrasında Suşehri ve çevresinin Türklerin eline geçişi ve bundan sonra bu bölgeyi ellerinde tutan Danişmendliler, Mengücekliler, Türkiye Selçukluları, Moğol Hakimiyeti, Eratnalılar, Kadı Burhaneddin Dönemi, Karakoyunlular, Akkoyunlular dönemi ve Osmanlı’ya geçiş dönemleri siyasi ve sosyal olayları ile birlikte verilmeye çalışılmıştır. Ayrıca Osmanlı dönemi yerleşmelerinin ilk zamanlarına da değinilerek bölgenin gelişimine de ışık tutulmaya çalışılmıştır.

(6)

ABSTRACT

In this study, I mostly tried to show the way to a section from the history of Suşehri area with an effort for revealing a Suşehri history concerning the conquest of Suşehri and the surroundings by Turks and the period up to the Ottoman Empire after Turks’ arrival at Anatolia with the War of Malazgirt.

Through this research, primarily the periods prior to the War of Malazgirt are handled, and within this context ancient times of Suşehri are submitted together with the information about Roman, Byzantine and the Islamic periods. Turkish migrations made to this area before 1071 is also referred. In the further part of our research our main subject, that is the conquest of Suşehri and the surroundings by Turks following the War of Malazgirt and the periods of Danişmentliler, Mengücekliler, Turkey Seljuk’s, Mongolian Domination, Eratnalılar, Kadı Burhaneddin Period, periods of Karakoyunlular and Akkoyunlular keeping the control of the area after the war and the periods of transition to the Ottomans are tried to be discussed together with their politic and social views. Furthermore, here we have tried to set light to the progress of the area by referring to the early times of the Ottoman period housings.

Key words : The History of Suşehri – The War of Kösedağ – The War of Yassıçimen

(7)

İÇİNDEKİLER ÖZET:………...i ABSTRACT………...ii İÇİNDEKİLER………...iii KISALTMALAR………...vi MATERYAL VE YÖNTEM:………...…vii ÖNSÖZ………x GİRİŞ:………..1 BİRİNCİ BÖLÜM MALAZGİRT SAVAŞI’NA KADAR SUŞEHRİ’NE BAKIŞ 1. İLK ÇAĞLARDA SUŞEHRİ:……….3

2. ROMA DÖNEMİ SUŞEHRİ………..…….4

3. BİZANS DÖNEMİ SUŞEHRİ …..……….………8

3.1. Bizans Sasani Mücadelesi:……….………...8

(8)

İKİNCİ BÖLÜM

SUŞEHRİ VE ÇEVRESİNE TÜRKLERİN GELİŞİ

1. MALAZGİRT SAVAŞI’NDAN ÖNCE SUŞEHRİ’NDE TÜRK VARLIĞI ……13

2. MALAZGİRT ZAFERİ SONRASI SUŞEHRİ VE ÇEVRESİ ………..18

3. DANİŞMENDLİLER DÖNEMİNDE SUŞEHRİ ……….…….……21

4. MENGÜCEKLİLER DÖNEMİNDE SUŞEHRİ………..…..28

4.1. Behram Şah Dönemin Suşehri………..………..……….30

4.2. Mevlana’nın Suşehri’ne Gelişi………...……….34

4.3. Behram Şah’ın Ölümü ve Mengücekler’in Sona Ermesi………....38

5. TÜRKİYE SELÇUKLULARI DÖNEMİNDE SUŞEHRİ………...……….41

5.1. Suşehri Ovası’nda Yassı Çimen Savaşı ………..45

5.2. Suşehri’nde Kösedağ Savaşı ………..………..…52

5.3. Suşehri’nde Bir Zaviye: Dârûz-Zâkirîn Zâviyesi………...….…64

6. MOĞOLLAR DÖNEMİNDE SUŞEHRİ………...….…..65

6.1. Sülemiş İsyanı’nın Suşehri Ovası’nda Bastırılması ………..…………68

6.2. Çobanlı Şeyh Hasani Küçük Dönemi Suşehri……….………72

7. ERATNALILAR DÖNEMİNDE SUŞEHRİ VE ÇEVRESİ……….…....73

(9)

7.2. Eratna’dan sonra Eratnalılar Devleti ve Suşehri………..…80

8. KADI BURHANEDDİN DÖNEMİNDE SUŞEHRİ VE ÇEVRESİ………...86

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SUŞEHRİ VE ÇEVRESİNDE KARAKOYUNLU, AKKOYUNLU, OSMANLI HAKİMİYET MÜCADELESİ VE SUŞEHRİ’NİN OSMANLILAR’A GEÇİŞİ 1. SUŞEHRİ VE ÇEVRESİNİN OSMANLILAR’A İLK GEÇİŞİ ………... 100

2. SUŞEHRİ’NİN KARAKOYUNLULAR’A GEÇİŞİ ………..102

3. AKKOYUNLULAR DÖNEMİNDE SUŞEHRİ …….……..………..102

4. SUŞEHRİ’NİN OSMANLILAR’A ÇEÇİŞİ………104

5. SUŞEHRİ’NDE UĞURLU MEHMED ÇİFTLİĞİ….………105

6. OSMANLI’YA GEÇİŞ YILLARINDA SUŞEHRİ VE ÇEVRESİNDE YERLEŞİM……….………..……..108

SONUÇ:………..………...112

KAYNAKLAR………..…………..114

(10)

KISALTMALAR c : Cilt çev. : Çeviren H. : Hicri İ. A. : İslam Ansiklopedisi M.Ö. : Milattan Önce

M.E .B. : Milli Eğitim Bakanlığı

S.A.D. : Selçuklu Araştırmaları Dergisi

T .D .A.V.D. : Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Dergisi

T. D. V.İ.A. : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

T.T.K. : Türk Tarih Kurumu

(11)

MATERYAL VE YÖNTEM

Orta Çağ Tarihi konusunda kaynakların sınırlı olması, özellikle Suşehri ve çevresi konusunda daha önceden herhangi bir çalışma yapılmamış olması, bu döneme ait bilgi veren tetkik eserlerin aynı kaynaklardan yararlanılarak kaleme alınmış olması, ayrıca bu bölge ile ilgili yapılmış yeterli arkeolojik kazının olmaması ve ayrıca bugün Sivas iline bağlı olduğu halde coğrafi konum olarak Sivas’la pek fazlaca bir bağlantısının bulunmamasının yanında siyasi olarak da farklı zamanlarda farlı otoritelerin elinde bulunması konumuzun araştırılmasını ve konuların ayrıştırılmasını güçleştirmiştir. Ancak sınırlı da olsa o dönemde ve ona yakın zamanlarda kaleme alınmış ana kaynaklar ile Suşehri tarihi ile ortak tarihi paylaşmış olan Giresun, Erzincan, Tokat, Trabzon, Amasya tarihi ile ilgili bilgi veren kaynak ve tetkik eserler bize ışık tutmuştur.

Literatür taraması sırasında, Roma, Bizans, Sasani, Abbasi, Danişmentliler, Mengücekler, Selçuklular, Eratnalılar, Kadı Burhaneddin Ahmet dönemi, Moğollar, Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Osmanlı dönemleri konusunda yoğunlaşarak siyasi ve iktisadi konuları ele alan eserler ile yakın il ve ilçelerin tarihini araştıran eserlerin hazırlanmış olduğunu gördük.

Özellikle Amasyalı Strabon’un eski çağlarda Anadolu coğrafyası hakkında bilgi veren Coğrafya Anadolu Kitap: XII-XIII-XIV’ün Prof. Dr. Adnan Pekman tarafından yapılan çevirisi, Roma dönemi ve daha önceleri Suşehri ve çevresindeki yer isimlerini tespitte önemli bilgiler vermiştir.

Yine Bizans Devleti tarihinin özeti durumunda olan Georg Ostrogorsky’e ait Bizans Devleti Tarihi isimli eser hem Bizans dönemi, hem Bizans Sasani ve yine Bizans

(12)

İslam mücadelesinin bölgedeki yansımalarını aydınlatması bakımından yararlandığımız en önemli kaynaklardandır.

Yine bu bölgedeki Bizans İslam mücadelesi ve Malazgirt Savaşı sonrası oluşumlar ve bölgenin Türkleşmesi konusunda aydınlatıcı bilgileri Hüseyin Hüsameddin’in Amasya Tarihi isimli eserinden elde ettik. Ayrıca bölgenin Türkleşmesi ve Türk Bizans mücadelelerini Ermenilerin bölgedeki varlıklarını Urfalı Mateos’tan yararlanarak kaleme aldık.

Danişmentliler dönemiyle ilgili olarak daha çok Mustafa Demir’in Türkiye Selçukluları ve Beylikler Devrinde Sivas isimli çalışması bize ışık tutmuştur. Bu konuda M. Halil Yinanç’ın Danişmentliler makalesi de faydalandığımız önemli bir makale olmuştur.

Mengücekler devrine ait en kapsamlı bilgiyi Necdet Sakaoğlu’nun Türk Anadolu’da Mengücekoğulları isimli eserinde bulduk. Aynı konuda Osman Turan’ın Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi isimli kitabı da çokça işimize yaradı.

Türkiye Selçukluları dönemi için ise Suşehri ve Şebinkarahisar yörelerinin ele geçirilmesi ve diğer konularda İbni Bibi’nin El Evamirü’l-Ala’iye Fi’l-Umuri’l-Ala’iye isimli eseri ile Kösedağ Savaşı için aynı eser ile Kerimüddin Mahmud Aksarayi’nin, Müsameretü’l Ahbar isimli eseri ve Osman Turan’ın Selçuklular Zamanında Türkiye isimli eseri başlıca yararlandığımız materyaller olmuştur.

Kösedağ Savaşı sonrası Anadolu’nun içerisine düşmüş olduğu durumu Faruk Sümer’e ait Anadolu’da Moğollar isimli makale ile Osman Turan’ın Selçuklular Zamanında Türkiye isimli esrinden yararlanarak şekillendirdik. Moğollardan sonra

(13)

Eratnalılar hakkında bilgileri de büyük ölçüde İsmail Hakkı Uzunçarşılı'ya ait olan Sivas-Kayseri ve Dolaylarında Eretna Devleti isimli makale de bulduk.

En şanslı olduğumuz kısım ise Kadı Burhaneddin Ahmet dönemi idi. Çünkü Aziz B. Erdeşir-i Esterabadi’ye ait olan Bezm u Rezm isimli eser bu konuda bize bol miktarda bilgiler vermiştir.

Ayrıca Doğu Anadolu’da kurulan Türk devletlerini Anlatan Osman Turan’ın Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Sivas Yıllıkları, Akkoyunlu ve Karakoyunlu Devletleri hakkında bilgi veren Osman Turan’ın Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu Karakoyunlu Devleti isimli eseri, Suşehri’nin Osmanlılar’a geçişi konusunda bilgi veren Hoca Sadettin Efendi’nin Tacü’t-Tevarih’i, Uzunçarşılı’nın Osmanlı Tarihi isimli eseri,

Şebinkarahisar ve civarının tarihi hakkında bilgiler veren Giresun Tarihi Sempozyumu içerisinde yer alan makalelerden özellikle Türklerin bölgeye yerleşimi konusunda Malazgirt Savaşı’ndan önceki dönemler için Bilgehan Atsız Gökdağ’ın M.Ö. 2000’li Yıllardan Günümüze Giresun’daki Türk Varlığı isimli makalesi, Malazgirt Savaşı sonrası için Mehmet Bilgin’in Giresun Bölgesinde Türkmen Beylikleri ve İskan Hareketleri isimli makalesi, Osmanlı dönemi yerleşmeleri için de Fatma Acun’un XV. ve XV. yüzyıllarda Şebinkarahisar ve Civarında Yerleşim Modelleri isimli makaleleri faydalandığımız başlıca kaynaklar olmuştur.

(14)

ÖNSÖZ

Var olduğundan beri insanların kafasını kurcalayan soruların başında gelir. Bizler nereden geldik ve nereye gitmekteyiz? İnsanların en tabi hakkıdır geçmişlerini bilmek ve ona göre de kendilerine bir yön tayin etmek. Suşehri ve civarında yaşayan insanlarımız bu bölgeye sonradan geldiklerini çok iyi bilmektedirler. Ancak onlar bugüne kadar şu sorulara net bir cevap alamamışlardır hiç. Biz bu coğrafyada ne zamandan beri varız? ve nereden geldik? Anadolu Türk Tarihi içerisindeki yerimiz ve önemimiz nedir?

İşte bu türden sorulara cevaplar aradığımız tezimiz şu şekilde vücuda gelmiştir. Giriş ve üç ana bölümden oluşan Tezimizin birinci bölümünde Suşehri ve çevresinin Malazgirt Savaşı’ndan önceki dönemleri ve bölgede yaşanan önemli siyasi olaylara yer verilmiştir. Bu çerçevede ilk çağlar, Roma, Bizans dönemleri ele alınmıştır. Özellikle Bizans döneminde Bizans Sasani, ve Bizans İslam mücadeleleri ve bölgeye yansımaları ön plana çıkarılmıştır. İkinci bölümde Suşehri ve çevresine Türklerin gelişi ve Malazgirt Savaşı ile bu bölgelerin hızla Türk yurdu haline dönüşümü izaha çalışılmıştır. Bu bölümde Danişmendli, Mengücekli, Selçuklu, Moğol, Eretna ve Kadı Burhaneddin Devri önemli Siyasi ve sosyal olayları ile birlikte verilmiştir. Özellikle bu bölüm daha detaylandırılarak devrin siyasi yapısı ile birlikte ele alınmıştır. Çünkü bu dönemde olan bütün olaylar hemen hemen birbirleri ile bağlantılı olup sebep ve sonuç ilişkisi yönünden iç içe geçmiş durumdadır. Tezimizin son bölümünü Kadı Burhaneddin sonrasına ayırarak burada da Osmanlı’nın eline geçmesi ve Ankara Savaşı sonucu ortaya çıkan durum ile kısa bir Karakoyunlu hakimiyeti, arkasından Akkoyunlular’ın hakimiyeti ve Osmanlı’nın tekrar bölgeye hakim olması ile bu dönemdeki nüfus yapısının incelenmesinin ardından tezimizi sonlandırdık.

(15)

Bugüne kadar ilmi bir incelemesi yapılmamış olan Suşehri yöresinin bu çalışma ile bir ivme kazanacağını ve benden sonra gelecek araştırmacılara bir ışık tutacağını düşünüyorum

Bana bu çalışmamdaki katkılarından dolayı tezime danışmanım olarak birlikte başladığım, tez konumu öneren ve yönlendiren başta değerli hocam Prof. Dr. Münir Atalar’a, kütüphanesindeki kaynakları kullanımıma açan ve her türlü bilgi desteğini veren Kamil Şahin’e, son üç aydır tez danışmanlığımı yapan ve tezimin son şeklini almasında büyük emeği bulunan Yrd. Doç. Dr. Pınar Ülgen’e, her türlü kaynak ve bilgi desteğinde bulunan değerli hocam Yrd. Doç. Dr. Erkan Göksu’ya, saha araştırmalarımda bana yardımcı olan aziz dostum Sebahattin Kandemir ile Suşehri Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanı Candan Ersoy’a ve tez yazım döneminde benden desteğini esirgemeyen sevgili eşime teşekkür etmeyi bir borç biliyor ve şükranlarımı sunuyorum

(16)

GİRİŞ

Anadolu’nun her bir köşesi ilkçağlardan günümüze çeşitli kavimler tarafından yurt edinilmiştir. Suşehri ve çevresinin de bu tarihi seyri takip ettiği az da olsa bölgede yapılan kazılarda çıkan Kimmerler’e ait kalıntılardan1 ve Roma döneminde Suşehri’ne

çok yakın bir yerde kurulmuş olan Kögonya, (Koloneia- Şebinkarahisar )2 ve yine bazı kaynaklarda Suşehri olarak da geçen ve Mitridat’e ait olan Nikopolis Şehri’nin Suşehri’nin sınırları içerisinde olmasından3 anlaşılmaktadır.

Roma ve Bizans döneminde Sasaniler ve Müslümanlar ile mücadele alanı haline gelen bu bölge4 Osmanlılar’a kadar çeşitli siyasi çekişmelerin merkezinde kalmış ve sürekli el değiştirmesi sonucu da siyasi sosyal ve ekonomik açıdan hak ettiği yere ulaşamamıştır. Ancak bu dezavantajının yanında birden fazla milletin aynı coğrafyada uzun yıllar yaşaması da bölgedeki kültürel zenginliği artırmıştır.5

Suşehri XV. yy. sonlarına kadar önemli bir yerleşim yeri olarak ortaya çıkamamış, Roma ve Bizans dönemlerinde Kögonya-Koloneia, Osmanlı döneminde

Şarki Karahisar adlarıyla adlandırılan Şebinkarahisar’ın nahiyesi olarak kalmıştır.6 Suşehri yakınlarında bulunan bugünkü adı Akşar; Beylikler, Selçuklu ve Osmanlı döneminde Akşar Abad olarak adlandırılan nahiyenin daha çok öne çıktığı ve Suşehri’nden büyük olduğu görülmektedir.7 Asıl bu günkü Suşehri’nin ortaya çıkışı Osmanlı dönemiyle olmuştur ki Hasan Eroğlu bunu 1509 yılında meydana gelen büyük

1 Bilgehan Atsız Gökdağ,, “M.Ö. 2000li Yıllardan Günümüze Giresundaki Türk Varlığı”, Giresun Tarihi

Sempozyumu , İstanbul 1997, s.30.

2 George Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, (çev: Fikret Işıltan), Ankara1999, s.560.

3 Ali Cevat, Memalik-i Osmaniye’nin Tarih ve Coğrafya Lügatı, Dersaadet H.1313, s.501-502. 4 Ostrogorsky, aynı eser, s.77.

5

Ali Cevat, aynı eser, 501-502.

6 Fatma Acun, “15 ve 16. Yüzyıllarda Şebinkarahisar ve Civarında Yerleşim Modelleri”, Giresun Tarihi

Sempozyumu, İstanbul 1997, s.140.

(17)

zelzele sonrası olarak vermektedir.8 Roma Bizans dönemindeki ismi ise Enderes-Anderas’tır.9 Biz araştırmamızda öncelikli olarak Suşehri’nin ve bölgedeki diğer

yerleşim yerlerinin eski isimlerini bularak bunlar üzerinden bilgiler edinmeye çalıştık ve bunda da kısmen başarılı olduk.

İlçe sınırları içerisinde bu gün için varlığı bilinen ve hangi zaman ve dönemde yapıldığı kesin olarak bilinmeyen Buldur, Sis Köyü, Çataloluk Beldesi, Siskale ve Akşar kaleleri10 mevcuttur. Ancak bölgenin Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde bulunması tarihi yapıların günümüze ulaşmasında en büyük engel olmuştur. Aralıklarla meydana gelen depremlerde yıkıldıkları tahmin edilmektedir. Yine bu bölgenin yüzyıllar boyunca farklı milletlerin ve devletlerin mücadele alanı haline gelmesi tahribatı artırmıştır.

Öncelikli olarak Türk varlığı öncesini ele alacağımız tezimizde daha sonra Türklerin buraya ne şekilde ve ne zaman geldiği konularını aydınlatmaya çalıştıktan sonra Malazgirt Savaşı ve sonrasında Osmanlı’nın eline geçen döneme kadar hangi siyasi ve sosyal olayların yaşandığını ve Anadolu Türk Tarihi içerisinde Suşehri’nin konumunu belirlemeye çalışacağız.

Öyle zannediyoruz ve bekliyoruz ki daha önceden ilmi olarak hiç çalışılmamış olan bu bölge tarihinin ana hatlarını ortaya koyacağız. Her şeyi ile ortaya çıkarmanın mümkün olamayacağının farkında olarak ilk adımı atmış bulunuyoruz. Bizim atmış olduğumuz bu adım çok önemlidir. Bizden sonrakiler bizim ayak izlerimizi takip ederek bizim de eksikliklerimizi tamamlayıp daha mükemmel eserler ortaya koyacaklardır kanısındayız.

8 Hasan Eroğlu-Ergül Şimşek, Suşehri’nin Şehir Tarihçesi, İstanbul 2009, s.23. 9 Ali Cevat, aynı eser, s.501-502.

(18)

BİRİNCİ BÖLÜM

MALAZGİRT SAVAŞI’NA KADAR SUŞEHRİ’NE BAKIŞ

1. İLK ÇAĞLARDA SUŞEHRİ

Tarihi çok eski dönemlere uzandığı tahmin edilen Suşehri’nde yapılan arkeolojik kazılarda ova kesiminde bakır çağından kalma kalıntılara rastlanmıştır. M.Ö. 2000 li yıllara kadar Hititler’in hakimiyetinde kaldığı bilinmektedir 11 . Suşehri ile Şebinkarahisar sınırında bulunan Yukarı Görede ile Gelengeç köyleri arasındaki bir tarlanın içerisinde bulunan ve köyün kuzey doğusunda bir semtte etrafı taşlarla çevrili beş metre yüksekliğindeki bir höyüğün Kimmerler’den kaldığı söylenmektedir12.

Sivas şehrinin M.Ö. X. Asırda Asur himayesinde bulunan Amasya’daki Pontus valilerine bağlı bir şehir olduğu bilinmektedir. M.Ö. 347 yılında Pers Kralı Kyros, Lidya Kralı Kroisos’u Kızılırmak kenarında mağlup etmiş ve iki asra yakın bir süre Sivas Şehri Pers topraklarına katılmıştır. Pers Kralı Kyros Sivas’ı aldıktan sonra burayı yine Pontus valilerinin yönetimine bırakmıştır. Sivas bir müddet Kapadokya krallarının yönetiminde kaldıktan sonra tekrar Pontuslular’ın eline geçmiştir13. Bu bilgilerden de

anlaşılacağı üzere o dönemlerde Suşehri ve çevresinin Asurlular’ın, arkasından Lidyalılar’ın, MÖ. 347 yılında da Perslerin egemenliğine girdiği söylenebilir. Ama anlaşılan o ki bu dönemlerde de Pontus Devleti’ne bağlı durumda idi.

Bir başka hususta Suşehri’nden geçen Kelkit Çayı’nın ismidir ki Strabon’da şu

şekilde geçer;

11 Şerif İbrahim Aydoğar, Türkiye’de İlçelerin İl Olma Çalışmaları Suşehri, İstanbul 2004, s.28. 12 Gökdağ, aynı makale, s.30.

(19)

“Amaseia’nın surlarını aşarak Phanaroia’ya ulaşır. Burada Armenia’dan çıkan Lykos nehri katılır ve o da İris14 olur. Bundan sonra nehir Pontus denizine akar.”15 Bahsi geçen ve Armenia’dan çıkarak Yeşilırmak’a katılan ırmak Kelkit Çayı’dır ve eski çağlardaki ismi de Strabon’a göre Lykos’tur.

2. ROMA DÖNEMİ SUŞEHRİ

Suşehri ve çevresinin Pontus Krallığı’nın egemenliğinde kaldığı anlaşılmaktadır. M.Ö. 66 yılında Roma komutanlarından Pompeus’un Pontus kralı VII. Mithhridates’i bu bölgede mağlup ederek bu zaferinin anısına ve artık işine yaramayacak askerleri için Nikopolis şehrini kurdurduğu ve çevredekilerin de buraya yerleşerek kalabalıklaştığı Strabon tarafından haber verilmektedir.16 Yeni Kurulan bu Nikopolis şehri için o zamanlar adı Sebaste olan Sivas’ın bütün serveti harcanmıştır. Daha sonra Nikopolis’in ismi değişerek Tephryce isimli bir şehir olmuş ve Ermeni Kralı Senekerim’in hakimiyetine geçmiştir. Sakaoğlu bazı tarihçilerin Nikopolis şehrini Divriği zannettiklerini belirtmiş ancak Divriğ’in kuruluşunun bu savaştan yüzyıllar sonra olduğunu anlatarak bu görüşü yalanlamıştır.17

Strabon’un Anadolu Coğrafyası isimli eserinde bölgede bulunan Paryadros isimli dağ silsilesi arasında iyi sulanmış ormanlık alanların ve derin vadilerin bulunduğu ve Mithridates’in bu bölgede 75 tane kale yaptırıp hazinesinin çoğunu bu kalelere koyduğu belirtilerek bu kalelerden önemlilerinin isimleri sayılmıştır: Hydara,

14 Yeşilırmağın eski çağlardaki ismi Strabon’da İris olarak geçmektedir. Liykos Irmağının yine sayfa

40’ta Armeniayı baştan başa geçtiğine değinilmiştir.

15

Strabon, Coğrafya Anadolu, (Kitap: XII, XIII, XIV), (çev: Adnan Pekman), Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 1987, s.26.

16 Strabon, aynı eser, s.39.

(20)

Basgoidariza ve Sinoria’dır. Sinoria’nın büyük Ermenia sınırına yakın olduğu için imlasının Synoria olarak değiştirildiğinden bahsedilmiştir. Synorianın anlamı sınır ülkesi demektir18. Bu gün hala Suşehri ve köylerinde tarlaların sınırları için sınır

kelimesi yerine sinor kelimesinin kullanılıyor olması da kayda değerdir. Ayrıca tarif edilen coğrafi özelliklerin bire bir Suşehri coğrafyası ile örtüşmesi ve bu bölgede bulunan çok sayıdaki kale kalıntısı bahsi geçen Nikopolis şehrinin Suşehri yakınlarında olduğu iddiasını kuvvetlendirmektedir.

Bazı araştırmacılar Nikopolis şehrinin Suşehri olduğunu iddia etmesi de doğru bir görüş değildir. Ali Cevat “Suşehri yaylasında bulunan Kanlıtaş bölgesinde işlek bir panayır vardır. Nikopolis şehri Suşehri kazasının dahilindedir”19 şeklinde bir ifade kullanmıştır. Bu ifade de Nikopolis ile Suşehrin’in aynı yerler olmadığını göstermektedir. Hasan Eroğlu buranın Suşehri’ne yaklaşık 10 km mesafede bulunan Pürk veya Eskişar köyleri olabileceğini iddia etmekte ve bu iddiasını da bu bölgede yapılan yabancı üniversitelerin araştırmalarına dayandırmaktadır ancak bu üniversitelerin hangileri olduğu ve araştırmaların ne şekilde sonuçlandığı hakkında yeterli bilgi vermemiştir20. Yine de Suşehri Ovası’na hakim durumda olan ve bölgeden geçen vadi ve yolları kontrol altında tutabilecek mevkide ve Suşehri’ne yakın mesafede bir yer olması ayrıca eski kale ve yerleşim yerleri kalıntıları açısından zengin olması ve de Strabon’un tariflerine uyuyor olması bizce de Nikopolis’in Pürk veye Eskişar köylerinden birinin olması kuvvetle muhtemeldir.

Strabon’da geçen bir cümle bize Suşehri’nin o günde yerleşim yeri olduğunu düşündürmektedir. “ Mithridates Pontus krallığının bu en uç kısımlarına kaçmış ve Akilisane’de Dasteira yakınında sulak bir dağı ele geçirmiş ve kuşatılınca, dağları

18 Strabon, aynı eser, s.39. 19 Ali Cevat, aynı eser, s.501-502. 20 Eroğlu, aynı eser, s.71.

(21)

aşarak Kolkhis’e ve oradan Bosporos’a kaçmaya zorlanıncaya kadar, burada kalmıştır. Bu yerin yakınında Küçük Armenia’da Pompeius, Nikopolis adında bir kent kurmuştur. Burası bugüne kadar kalmıştır ve oldukça kalabalıktır”. Yukarıda anlattığımız şekliyle Nikopolis şehri Suşehri değildir ancak Suşehri’ne çok yakındır. Pompeius’un Dasteira yakınında sulak bir dağı ele geçirmesi ve yine bu yerin yakınına Nikopolis’i kurdurması ifadesinden anlaşılacağı üzere büyük bir ihtimalle Suşehri’nin o günkü adı Dasteira’dır. Bahsi geçen sulak dağın da Kösedağ olması lazımdır.

Bu bölgede bugün kalıntıları bulunan irili ufaklı birçok kale mevcuttur ki bunların muhtemelen Pontuslulardan yahut da Romalılardan kaldığı halk arasında yaygın bir inanıştır. Strabon yine bu coğrafyada Mithridates’in 75 tane kale yaptırıp hazinelerini de burada sakladığından söz etmektedir.21

Eskişar ve Akşar köylerinde Roma döneminden kalma iki kale ve Siskalesi mevcuttur. Eskişar ve Çataloluk köylerinde Roma dönemine ait Tören yerleri ile Akşar yakınlarında Roma İmparatoru Hadrianus adına dikilmiş kilometre taşlarına (miltaşı) rast gelindiği görülmüştür. Büyük Güzel, Küçük Güzel,22 Akşar, Eskişar köylerindeki harabelerin de Roma döneminden kalma olduğu sanılmaktadır. Küçük Güzel köyünde bulunan ve ağzından su akacak şekilde yapılmış aslan heykeli Sivas Müzesinde sergilenmektedir23. Bu kalıntıların da bu bahsi geçen 75 adet kalelerden bazıları olması muhtemeldir.

Roma Kralı Augustus (M.Ö. 43 - M.S. 14) Pontus ve Ermenia bölgelerini ele geçirmiş ve yine Pontus bölgesinin Pontus Kralı Polemo’nun elinde kalmasına izin

21 Strabon, aynı eser, s.38-39.

22 Hasan Eroğlu Küçük Güzel ve Büyük Güzel köyleri hakkında bilgi verirken Eskişar köyünde ikame

eden bir kral ve onun iki kızı adına yaptırılan saraylar ve çiftliklerden bahsetmiştir. Bu köylerde bulunan eski saray ve hamam kalıntıları bu şekilde düşünülmesine imkan vermiştir. Bizim tahminimizce

Eskişar’da oturan kral’ın Pompeus’un kurdurmuş olduğu Nikopolis şehrinin yöneticisi olma ihtimali yüksektir. Çünkü önceki verdiğimiz bilgilerde de Eskişar köyü’nün Nikopolis şehri olma ihtimalinin kuvvetli olduğundan bahsetmiştik.

(22)

vermiştir. Armenia bölgesini doğrudan Roma hakimiyetine almıştır. Bu dönemde Sivas Pontluların elinde kalmıştır.24 Bundan da anlaşıldığı üzere Suşehri ve çevresi Pontluların hakimiyetinde kalmıştır. Sivas hakimi Pontus kralı Polemo öldükten sonra Sivas Roma hakimiyetine geçmiştir25.

Miladın başlangıç yıllarına ait para kalıntılarından Sivas’ın bu tarihlerde Romalıların egemenliğine girdiği anlaşılmaktadır26. Ancak bu günkü Sivas ili sınırlarına çok uzakta bulunan Suşehri bölgesinin Romalılara mı geçtiği yoksa Pontlularda mı kaldığı net değildir.

Roma hakimyeti Sivas’ta başladıktan sonra Roma kralı Augustus M.S. 64 yılında Sivas şehrini Galatia eyaletine bağladı ve Sebastia adıyla yeniden kurdu27. Herhalde bu dönemde Suşehri ve çevresi de Roma hakimiyetinde idi. İlk önce Galatia28 eyaletine bağlanan Sivas M.S. 112 yılında Kapadokya eyaletine bağlanmasıyla Kapadokya eyaleti şehri haline gelmiş,29 böylelikle Suşehri de Kapadokya eyaletine bağlanmıştır. Daha sonra Roma İmparatorluğu ikiye ayrılana kadar Roma hakimiyetinde kalan Sivas ve Suşehri bölgesi M.S. 395 yılında Roma imparatorluğu ikiye ayrılınca doğu kısımda kalan Doğu Roma yani Bizans İmparatorluğu sınırları içerisinde kalmışlardır30.

24 Demir, aynı eser, s.12

25 Mehmet Özsait, “Anadoluda Helenistik Dönem”, Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi, İstanbul 1982,

c.II, s.330

26 Demir, aynı eser hri, s.12. 27 Demir, aynı eser, s.12 28

Strabonda Galatia: Orta Anadolu’nun kuzeyinde, Doğusunda Pontos ve Kappadokia, batısında Phrygia, kuzeyinde Paphlagoniaile sınırlanmış olan bölge olarak tanımlanmıştır. Strabon, Coğrafya, s. 282.

29 Demir, aynı eser, s.12 30 Ostrogorsky, aynı eser, s.49.

(23)

3. BİZANS DÖNEMİ SUŞEHRİ

Sivas şehri yukarıdaki bilgilerden de anlaşılacağı üzere 395 tarihinden itibaren Bizans yönetimine geçmiştir. Dolayısıyla Suşehri ve çevresi de Bizans Devleti’nin hakimiyetine girmiştir. Bu dönemde M.S. VI. yüzyıldan başlayarak ilk önce Bizans-Sasani, sonra da Bizans-İslam mücadelesi yaşanmıştır.

3.1. Bizans Sasani Mücadelesi

575 yılında Sasani kralı I. Hüsrev Anadolu seferinin sonunda Kapadokya’ya kadar ilerlemiş ve dönüşünde Sivas ve Malatya’yı tahrip etmiştir.31 611 yılında

başlayan Sasaniler’in Anadolu seferi sonucu Sasaniler 615 yılında batı Anadolu’ya kadar genişlemiş ve bu tarihte Sivas ve çevresi dolayısıyla da Suşehri Sasaniler’in eline geçmiştir. 32 622 yılında Herakleios Anadolu’yu Sasaniler’den kurtarmıştır. 33 II. Hüsrev’den sonra Bizans-Sasani mücadeleleri sona ermiştir34.

3.2.Bizans İslam Mücadelesi

Anadolu’daki İslam ilerleyişi Muaviye’nin daha halife olup Emevi Devleti’ni kurmadan önceki valilik yıllarında (642-654) başlamıştır ve bu harekat35

Muaviye halife olduktan sonra da durmamış ve daha da artmıştır.

31 Ernst Hanigmann, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, (çvr: Fikret Işıltan), İstanbul 1970,s.19 32 Ostrogorsky, aynı eser, s.88

33 628 Yılına kadar Bizans Sasani mücadeleleri sürmüştür. Bu sırada Bizans Balkanlarda Avarlar

tarafından sıkıştırılırken Kafkaslarda Hazar Türkleri ile Bizans Sasaniler’e karşı işbirliğine gitmişler ve sonunda Bizans mücadeleyi kazanmıştır.

34 Ostrogorsky, aynı eser, s.94-96.

(24)

Muaviye imparator II. Konstans devrinde Anadolu’ya kuvvet sevk etmiş, bu kuvvetler 663 yılında Anadolu’daki fetihlere başlamışlardır. Birçok Anadolu şehri bu mücadeleler sırasında istenmeden de olsa tahrib olmuştur. İslam fetihleri 674’lü yıllara kadar sürmüş ve bu sırada Sivas şehri de bu tahribattan nasibini almıştır36.

Bizans ile Emeviler’in arası Kıbrıs yüzünden açılmış ve 691-692 yılındaki mücadelelerde Bizans ile Emeviler Sivas yakınlarındaki Sebastopolis (Sulu Saray) dolaylarında savaşmışlardır. Yapılan savaşı II. Jüstinianos kaybetmiş, Sivas ve çevresi tekrar Emeviler’in eline geçmiştir.37 “Müslümanlar Sivas’a çok kolay gelebiliyorlar, fakat burada uzun süre kalamıyorlardı”38.

693 yılında II. Jüstinianos Slavlar’ın ağırlıkta olduğu bir ordu ile Sulu Saray’a yürümüş, Müslümanlar da Sivas’ı ele geçirmişti. Sivas ile Sulu Saray arasında yapılan savaşı yine Müslümanlar kazanmıştı39. Bu bilgilerden de anlaşılacağı gibi Suşehri ve

çevresi bu yıllarda bir müddet Müslümanlar’ın kontrolünde kalmıştır.

711-712 tarihlerinde Emevi komutanı Mesleme ile yeğenleri Abbas ve Mervan Malatya’dan gelerek Sivas ve Amasya’yı almış ancak 722 yılında Sivas tekrar Bizans idaresine girmiştir. İki taraf arasındaki mücadele aralıklarla devam etmiştir.40

Hicret’in ikinci yüzyılında Emevi halifesi Hişam b. Abdul Melik zamanında

İstanbul’un fethinin gerçekleşmesi amacıyla Anadolu’nun büyük bir kısmı ele geçirilmiş41 ve 734 yılında Abdulvahhab Gazi el-Rumi ile Abu’l-Hüseyin el-Battal Gazi Sivas’ı ele geçirmişlerdir. Sivas Abdulvahhab Gazi’ye verilince O da maiyeti ile

36 Uçar, aynı eser, s.77; Ostrogorsky, aynı eser, s.115. 37 Ostrogorsky, aynı eser, s.123; Uçar, aynı eser, s.96-97. 38

Demir, aynı eser, s.14.

39 Uçar, aynı eser, s.97. 40 Demir, aynı eser, s.14.

(25)

birlikte Sivas’a yerleşmiştir.42 735 yılında Bizans valisi olan Konstantin Amasya’yı kuşatmış ve Sivas’ta kalan Vahhab Gazi şehit edilerek Sivas tekrar Bizans’ın eline geçmiştir. Daha sonra 737 yılında bir Emevi komutanı olan Muaviye ile Bizans arasında yapılan antlaşma ve 739 yılında Emevi komutanı Süleyman b. Hişam’ın Anadolu seferi sonucunda Sivas ve çevresi tekrar Emeviler’in hakimiyetine girmiştir.

740 yılından itibaren Emevi Devleti’nde yaşanan iç karışıklıklar Emevilerin Anadolu’daki etkisini azaltmıştır. V. Konstantinos’un (741-775) gönderdiği komutan Yuannis 744 yılında Kapadokya’yı ve Sivas’ı tekrar ele geçirmiş43 arkasından V. Konstantinos’un 752 yılında Erzurum’u ele geçirmesi sonucu Sivas’taki Bizans hakimiyeti kuvvetlenmiş ve dolayısıyla da Suşehri ve çevresi tekraren Bizans’ın eline geçmiştir44.

781 yılında Abbasiler Bizans topraklarına derinlemesine girmişler ve Bizans’a karşı çok kanlı bir savaş kazanmışlardır45. Arkasından Pont ve Sivas bölgelerini fethetmişlerdir.46 Bizans ile Abbasiler arasında yapılan anlaşma gereği Bizans haraç vermeyi kabul etmiş ancak Bizans anlaşmaya sadık kalmayarak 788 yılında başkomutan Nikephoros tarafından Sivas tekrar Bizans’a kazandırılmıştır. 47 Özellikle Halife Mütevekkil (847-861) zamanında hilafet ordusunun çoğunluğunu Türkler oluşturuyordu ve askeri bölgelerin komutanları da Türklerdendi. Suriye uç bölgesinin merkezi olan Tarsus’ta ikamet eden bu Türk komutanlar bir yaz bir de kış olmak üzere Bizans topraklarına akınlar düzenliyorlardı. Bu akınlar sonucunda da Sivas, Niksar, Şarki Karahisar (Şebinkarahisar), Amasya, Zamantı, Çankırı, Ankara, Eskişehir ve Bergama

42 Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi, c.II, İstanbul H.1330, s.218-219; Uçar, aynı eser, s.121. 43 Hüseyin Hüsameddin, aynı eser, c. II, s.220-224.

44

Ostrogorsky, aynı eser, s.155-156.

45 Ostrogorsky, aynı eser, s.169. 46 Demir, aynı eser, s.15.

(26)

gibi yerler ve kaleleri tahrip edilmiştir48. Bu tahribattan Şebinkarahisar’ın etkilenmiş olması bu dönemde İslam ordulaının Suşehri ve çevresine gelmiş olduğunun da bir ispatı niteliğindedir.

863 yılında Abbasiler’in Malatya emiri Ömer’in Karadeniz sahillerine kadar ilerlemesi ve Samsun’u ele geçirmesi üzerine komutan Petronas komutasındaki Bizans kuvvetleri Arap ordusunu imha etmiş ve bu tarihten itibaren savunma durumunda bulunan Bizans yeniden Anadolu’ya hakim olmaya başlamıştır49. Bizans imparatoru VI.

Leon (886-912) devrinde Sivas themasının doğu ve güney sınırları Bizans Abbasi sınırını oluşturuyordu50. Bundan da anlaşılacağı üzere Sivas’ın kuzeyinde bulunan

Suşehri ve çevresi bu tarihlerde yeniden Bizans’ın eline geçmiştir.

970 yılında Danişmend Gazi Malatya’dan hareketle Sivas’ı ve Orta Anadolu bölgelerini ele geçirmiş ancak Canik yolu üzerinde şehit edilince Danişmendoğlu Gazi, arkadaşlarını Malatya’ya geri götürmüştür51. “Emir Danişmend bir yüzyıl sonra

Malazgirt Savaşı’nın ardından Sivas’ı fetheden Türk Emir Danişmend Gazi’nin dedesi omalıdır. Emir Danişmend’in 970 yılında hayatta olan oğlu Gazi’nin de yüzyıl sonra Sivas’ı alan Danişmend Ahmed Gazi olamayacağı kesindir.”52

II. Basil (976-1025) 998 yılında Doğu Anadolu’ya bir sefer düzenlemiş ve bu sefer sırasında Sina Karimaye Ermenilerine Sivas’ı vermiştir. Daha sonra bu Ermeniler Suriye ve Kilikya bölgelerine yayılmışlardır.53

1016 yılındaki Türkmen akınlarına karşı 1020 tarihinde II. Basil Doğu Anadolu seferine çıkmış, 1021 de Van bölgesini Bizans topraklarına katarak Vaspurakan

48 Ali Sevim, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, Ankara 2000, s.36. 49 Ostrogorsky, aynı eser, s.212.

50 Demir, aynı eser, s.15. 51

M.Halil Yinanç, Türkiye Tarihi, Selçuklular Devri, I Anadolunun Fethi, İstanbul 1944, s.90-91..

52 Demir, aynı eser, s.15.

53 Urfalı Mateos Vekayinamesi (652-1162) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), (çev: Hrant D.

(27)

Ermenileri’ne yurt edinmeleri için Sivas bölgesini vermiştir. Bizans imparatoru ile Vaspurakan kralı Senekerim anlaşmış ve Sivas’ta kendi hakimiyetini kurmuş, Senekerim’in oğlu David de II. Basil tarafından Krallık makamına çıkarılmak için

İstanbul’a götürülmüştür. Tahminimize göre Suşehri ve çevresine yerleşen Ermeniler bu dönemde gelmiş olmalıdırlar. Zaten Suşehri’nin Roma ve Bizans dönemindeki ismi de Enderes-Anderas olup54 bu ismin bu bölgeye gelen Ermeniler tarafından verildiği tahmin edilmektedir.

Senekerim’in ölümünden sonra yerine oğlu Davit Sivas’ta yönetime geçmiş, onun da 1032 yılında ölmesinden sonra aynı yıl Senekerim’in diğer oğlu Adom yönetime geçmiştir.55

54 Ali Cevat, aynı eser, s.501-502. 55 Demir, aynı eser, s.15-16.

(28)

İKİNCİ BÖLÜM

SUŞEHRİ VE ÇEVRESİNE TÜRKLERİN GELİŞİ

1. MALAZGİRT SAVAŞI’NDAN ÖNCE SUŞEHRİ'NDE TÜRK VARLIĞI

Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrıldığı 395 yılında Suşehri ve çevresi Bizans

İmparatorluğu’nun sınırları dahilinde kalmıştı. Bu tarihlerde Suşehri’ne çok yakın bir mesafede bulunan ve o zamanlar Koleneia, Kolonya isimleriyle bilinen

Şebinkarahisar’ın halkının beşte üçünü Turanlılar (Türkler) geri kalanını da Rum ve Ermeniler oluşturuyordu.

Bu devirde Şebinkarahisar ve çevresine Peçeneklerden Helkin ve Zara, Kumanlardan Kolhit oymakları gelmişlerdir.56 Anlaşılan o ki bu bölgeye Kelkit vadisi denmesinin bir sebebide Kolhit oymağının bu bölgelere yerleşmesi olabilir. www.kelkitcayi.com isimli sitede Kelkit kelimesinin Antik Çağ'da Helen dilinde "kurt" anlamına gelen Lykos şeklinde ifade edildiğine rastladık. Onlara göre bu kelime daha sonra Ermeniceye tercüme edilerek "gail-get" olarak söylenmeye başlanmıştır, ardından da Kelkit'e dönüşmüştür. İfadesi geçmektedir.

Yine aynı sitedeki bir başka gorüş ise, Kelkit isminin VII. Yüzyılda yöreye gelip yerleşen Peçenek Türklerinden Kilki Bey’den geldigi görüşüdür. Kelkit'in Kilki Bey’in çiftliği olarak anıldığı şeklinde ifade edilmektedir.57 Yine Suşehri’ne bağlı halen Peçene isminde bir köyün varlığı da Suşehri bölgesine ilk Türk yerleşmelerinin Türklerin daha İslamiyeti kabul etmeden önce olduğu ve Bizans döneminde bu bölgeye yerleştiklerinin bir ispatı niteliğindedir. Bu da Kilki Bey tezini destekler mahiyettedir.

56 Gökdağ, aynı makale, s.34.

(29)

Helkin oymağı Peçenek inallarından birinin oğlu olan İlgün veya Ilgun adında bir beyin yönetiminde buraya gelmiş ve çoğu kasaba merkezine bir kısmı da yakın kasaba ve köylere yerleştirilmişlerdir58. Faruk Sümer bu köyün oğuz Türklerinden olduğunu belirtmektedir. 59 Zannımızca Peçene köyü halkı da bu dönemde

yerleştirilmiştir.

X. asırda Bizans devleti Arap akınlarına karşı Balkanlar’dan Bulgar, Peçenek, Kuman ve Uz gibi Türk boylarını Anadolu’ya geçirip sınır vilayetlerine yerleştirmiş, Hristiyanlaştırdığı bu Türk gruplarını Bizans sınırlarını zorlayan Müslüman Türkler’e karşı kullanmıştır. Bu dönemdeki yerleşim yerlerinden bir tanesi de Şebinkarahisar ve çevresi olmuştur.

Pont topraklarının genel valisi İsak Komninos zamanında Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey’in ana bir kardeşi olan ve Yusuf Yabgu’nun oğlu İbrahim Yınal, 1047 tarihinde Diyarbakır’dan ve 1048 de Malazgirt üzerinden Pont topraklarına girerek Erzincan ve Sivas’ı aldıktan sonra Mavrokosteron’a (Şebinkarahisar) üzerinden Trabzon’a, oradan da Canik, Amasya, Sinop’a ve nihayet İstanbul’a beş Günlük bir mesafeye kadar ilerlemiştir. 60 Muhakkakki bu sefer esnasında Sivas Üzerinden

Şebinkarahisar’a geçilirken Suşehri ve çevresi de ele geçirilmiş olmalıdır.

Beraberinde kalabalık bir Türkmen kuvvetiyle Azerbaycan ve Anadolu sınır boylarına gelen Çağrı Bey’in oğlu Yakuti Han Anadolu’ya akınlara başladı. 1057 yılında Yakuti, başında emir Dinar’ın bulunduğu bir orduyu Anadolu’ya sevk etmiş ve bu ordu Erzurum yöresini alıp Erzincan ve Kemah’a kadar ilerleyip arkasından Harput yörelerine akınlar düzenlemiştir. Bu kuvvetlerden bir kol Çoruh ve Kelkit Vadisi yoluyla ilerleyerek Şebinkarahisar’ı ele geçirmiştir. 1058 yılında Yakuti Han tarafından

58 Gökdağ, aynı makale, s.34.

59 Sümer, Oğuzlar ( Türkmenler ), İstanbul 1999, s.319. 60 Gökdağ, aynı makale, s.35-36.

(30)

Şebinkarahisar’ın idaresi İbrahim Yinal’a verilmiştir61. 1059 yılında Şebinkarahisar’ın tekrar Pontus’a geçtiği görülmektedir62. 1057 yılında ermeni prensi İvane’in yardım isteği üzerine yapılan bu akınlarda Ermeni başbuğu Toring’in onları pusuya düşürdüğü, bunun da Anadolu şehirlerinin Türklerin yağmalamalarına bir gerekçe olduğu görülmektedir. Saltuk adlı Türk beyinin yönetiminde caseretle iç bölgelere kadar gidilmiş ve 1059’da da Sivas’a saldırılmıştır63. Sivas’a yapılan bu saldırının amacı Senekerim’in oğulları Adom ve Abusahl’ı yakalamaktı. Ancak onlar Khavadenek’e64 kaçmışlardı. Şehri ele geçiren Türkler hesapsız ganimet alıp geri dönmüşlerdir. Sivas

şehrinin o dönemdeki Ermeni Devleti’nin merkezi olması bolca ganimet ele geçirmelerini sağlamıştır. Yine Ermeni yazar Urfalı Mateos’a göre Türkler 600 kadar kiliseyi tahrip etmiştir.65 Ancak bunun doğru olma ihtimali zayıftır. Çünkü o dönemde

iyice sönükleşmiş olan Bizans Sebastia’sında (Sivas) bu kadar kilisenin olması mümkün gözükmemektedir66. Türkler Sivas’a bir yıl sonra yine saldırmışlar. Türklerin Orta

Anadolu’daki ilerlemeleri 1063 tarihine kadar devam etmiş, Sivas dahil Bizans’ın kurmuş olduğu savunma sistemleri yok edilmiştir.

1064 yılında Selçuklu sultanı Alparslan Ani şehrini alınca burada bulunan Gagik hakimiyet bölgesini Bizans’a bırakarak Kapadokya bölgesine çekilmiştir. Bu olay üzerine Sivas bölgesi Ermeniler’inin liderliğini yapan Adom ve Abusahl Sivastaki hakimiyetlerini Gagik’e devretmişler ve onu Ermeni prensi ilan etmişlerdir. Bu gelişmelerin yaşandığı 1064 yılında Sivas ve çevresi tamamen Türklerin hakimiyetine girmiş durumdaydı. Ancak 1066 yılında Bizans komutanı Nikepheros Botaneiates’in

61 Sevim, aynı eser, s.55-56. 62 Gökdağ, aynı makale, s.36.

63 Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1980, s.4; Osman Turan, Selçuklular

Zamanında Türkiye, İstanbul 1993, s.18-19.

64 Sivas’ın cenubi garbisinde bir kale. 65 Urfalı Mateos, aynı eser, s.110-111. 66 Demir, aynı eser, s.47.

(31)

Malazgirt Savaşı’ndan önce Sivas kalesinin surlarını tamir ettirdiği görülmektedir ki bu da bize Türklerin Sivas’ta uzun süre kalmadığını göstermektedir. Bu bilgilerden anlaşılacağı üzere Türkmenler Sivas ve çevresine yerleşmeye başlamış ancak askeri kuvvet olarak süreklilik arzetmemişlerdir. Zannımca Suşehri ve çevresi de bu dönemlerde Türkmenlerin iskan sahası haline gelmiştir.

İmparator IV. Romanos Diogenes (1068-1071) tahta çıkışının ilk senesi olan 1068 tarihinde Anadolu seferine çıkmış ve Anadolu’nun güneydoğu bölgelerine hareketi sırasında Sivas ve Divriği bölgelerinde akınlarını sürdüren Türkmenleri geri çekilmeye mecbur etmiştir. Sivas bölgesinin önemini kavrayan İmparator Diogenes

İstanbul’a döndüğünde 1069 yılında Manuel Komnenos emrinde bir orduyu Sivas’a göndermiştir. Yine bu yıllarda Sivas’a Türkmen akınlarının devam ettiği görülmektedir67

1070 yılında Yabgulu Türkmenlerinden Erbasgan Alparslan’dan kaçmakta iken Sivas dolaylarında Manuel Komnenos aniden karşısına çıkmış, Erbasgan onu mağlup ederek esir almış ancak Alparlan’ın Erbasgan’ı yakalaması için gönderdiği komutanlarından Afşin’in gelmekte olduğu haberini alınca Erbasgan, Manuel Komnenos’la birlikte İstanbul’a gitmişlerdir. Bu haber üzerine Afşin Sivas ve Kayseri dolaylarındaki şehirleri tahrip ederek Kadıköy’e kadar ilerlemiştr. Bizans İmparatoru Erbasgan’ı vermemiş, Afşin de Anadolu’daki şehir ve kaleleri tahrip ederek geri dönmüştür.68 Bu olaylardan Sivas’ın etkilendiği muhakkaktır ancak Sivas’a çok uzak mesafede bulunan Suşehri ve çevresinin bu tahribattan etkilenip etkilenmediğini bilmiyoruz.

67 Demir, aynı eser, s.17-18. 68 Sevim, aynı eser, s.47.

(32)

Sivas ve dolaylarında yaşayan Ermenilere gelince, onlar bu Türk-Bizans mücadelesinde daha çok Türklerin tarafını tuttukları görülüyor. İmparator Romanos Diagones Malazgirt Savaş’ı öncesi Sivas’a geldiğinde burada bulunan Rumlar Ermenileri imparatora şikayet ederek Erbasgan’ın Sivas’a saldırdığında kendilerine Türklerden daha fazla Ermenilerin zararverdiğini söylemeleri üzerine İmparator burada bir Ermeni katliamı yapmış ve Ermeni liderleri Adom ve Abusahl’ı buradan sürerek ayrıca Ermeni mezhebini ortadan kaldıracağına dair yemin etmiştir.69 Ermeniler Bizans baskısından bunalarak Türk saldırılarını daha olumlu karşılamışlardır.70 Suşehri ve çevresindeki Ermenilerin bu Bizans katliamından etkilenip etkilenmedikleri konusunda herhangi bir bilgiye rastlamadık ancak Sivas’ta olduğu gibi Suşehri’nde bulunan Ermenilerle Türkler arasında da bir sorun yaşanmadığı yargısına varmamız yanlış olmaz.

Buraya kadar Malazgirt Zaferi’nden önce Suşehri ve çevresine ışık tutmaya çalıştık. Üstteki bilgilerden de anlaşılacağı üzere bu dönemde yerleşmelerin daha çok Roma ve Bizans dönemlerinde o zamanki adıyla Koleneia (Şebinkarahisar) civarında olmuştur. Bu gün nerede olduğu kesin olarak bilinmeyen ancak Suşehri’nin güneyindeki tepeler üzerinde ve Suşehri Ovası’na hakim bir durumda bulunan Nikopolis şehri vardır. Yine Büyük Güzel, Küçük Güzel, Sis (Çataloluk) ve Siskale gibi yerleşim yerleri bu bölgenin de çok eski yerleşim yerleri olduğunu bize göstermektedir. Bizim isim olarak varlığını ortaya atmış olduğumuz ve Strabon’a dayandırdığımız Dasteira şehrinin de Suşehrinin bugünkü yerinde olması bizce kuvvetli bir ihtimaldir.

69 Urfalı Mateos , aynı eser, s.24.

70 Feridun Demirtekin, “Selçuklular’ın Anadoluda Yerleşmelerini ve Gelişmelerini Sağlayan İki Zafer I.

(33)

2. MALAZGİRT ZAFERİ SONRASI SUŞEHRİ VE ÇEVRESİ

Malazgirt Zaferi’nden önce emir ve beylerin yıllarca süren saldırılarının birer yıpratma ve yıldırma taktiği olduğu görülmektedir. Anadolu’ya akınlar yapanlar burada bulunan soydaşlarını örgütlemeden geri dönmüşler ancak Malazgirt Zaferi’nden sonra Sultan Alparslan emir ve beylerine “Artık haça tapanlar öldürülecek ve ülkeleri alınacaktır. Bundan böyle aslan yavruları olunuz. Yeryüzünde gece gündüz kartallar gibi uçunuz!”71 şeklinde emirler vermiş ve onların yurt edinip devlet kurmalarına izin vermiştir. Asıl kalıcı fetihlerde bundan sonra başlamıştır. Bu bilgiler ışığında Danişmendli, Artuklu, Saltuklu, Mengücekli beyliklerinin ortaya 1072 ile 1074 yılları arasında çıktıkları savunulmaktadır.72

1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra Bizans İmparatorluğu’nun Anadolu’daki siyasi ve askeri otoritesi kalmamıştır. Hemen bu zaferin arkasından Sultan Alparslan yukarıda zikredildiği üzere beylerine Anadolu’da alacakları yerlerin kendilerine, çocuklarına ve torunlarına ait olacağını bildirmiştir. Bunun üzerine Emir Saltuk, Emir Artuk, Mengücek beylerle beraber Danişmend Gazi de Anadolu’ya gelmiştir. Danişmend Gazi Sivas, Kayseri, Zamantı, Tokat, Niksar ve Amasya’yı alarak kendisine mülk edinmiştir.73 Böylelikle Sivas şehri Danişmendliler’in hakimiyetine geçmiş ancak Suşehri de bunun içindemidir değilmidir kesin bilemiyoruz. Ali Sevim bu konuda 1074 yılından başlayarak Artuk Bey Kelkit ve Yeşilırmak havzalarını, Mengücek Bey Divriğ, Erzincan ve Şebinkarahisar taraflarını almıştır demektedir74. Danişmend Gazi 1075

yılında Amasya’da kuvvetlerini ikiye ayırarak bir kısım kuvvetlerinin başına amcaoğlu

71 Sakaoğlu, aynı eser, s.38.

72 Sakaoğlu aynı eserin 38. sayfasında adı geçen beylerin Malazgirt Savaşı’na katılıp katılmadıkları

konusunda da tarihçiler arasında görüş birliği bulunmadığını söyleyerek Ebu Hamid Muhammed b.

İbrahim’den bu beylerin savaşa katıldığını aktarmış, ancak Osman Turan ve M. Halil Yinanç’ın bu iddiaları teyit etmediğini aktarmıştır.

73 Demir, aynı eser, s.19-20. 74 Sevim, aynı eser, s.101.

(34)

Sevli Bey’i getirerek Samsun, Giresun, Trabzon ve Şebinkarahisar bölgesinin alınmasını istemiştir.

Sevli Bey bu talimat üzerine Ladik’ten harekete geçerek Samsun, Çarşamba, Ünye, Giresun ve Trabzon’u ele geçirmiş, daha sonra sahilden iç kesimlerde Helgüne veya Keygüne (Karahisar yakınlarında Bayram Köy)75 önlerinde Bizans ordusu ile zorlu bir savaş yaparak onları geri çekilmeye mecbur etmiştir. Helgüne kalesi ele geçirilmiştir.

Bu başarı sonucunda Sultan Alparslan’ın Malazgirt Zaferi sonucu verdiği direktifler doğrultusunda Trabzon merkezli Giresun, Şebinkarahisar, Samsun, Ünye dolayları Danişmend Ahmet Gazi tarafından damadı Sevli Bey’e tevcih edilmiştir76. Burada adı geçen Danişend Ahmet Gazi’nin 970 yılında Abbasi kuvvetlerinin başında Malatya’dan hareketle Sivas ve çevresini fetheden Danişmend Gazi’nin torunu olduğu sanılmaktadır. 77 Bir asır önce dedesinin yapmak istediklerini yapmağa torunun muvaffak olabildiği görülmektedir. Bazı tarihçiler ise Danişmend Ahmet Gazi’yi Ermeni bölgesinde kurulduğu için Ermeni kökenli olarak kabul etmişlerdir. Bazıları onun İran’dan gelen bir Ermeni olduğunu ileri sürmüş, yine Urfalı Mateos da “Danışman” lakabını Ermeniler’in danışmanı şeklinde yorumlamıştır. Bu Vekayinameye notlar ilave eden Edouard Dulaurier onun Ermenistan’da dünyaya gelmiş bir Türkmen olduğunu söylemiştir78.

M. Halil Yinanç’a göre de 1074 yılından itibaren Yeşilırmak ve Kelkit havzasının fethi başlamıştır. Bu bölgelerin Danişmend Ahmet Gazi tarafından değil de Emir Artuk tarafından fethedildiği Kolonya yani Şebinkarahisar ile Erzincan

75

Sakaoğlu, aynı eser, s.92.

76 Gökdağ, aynı makale, s.36-37. 77 Demir, aynı eser, s.15.

(35)

dolaylarının Mengücek Gazi tarafından alındığı iddia edilerek aksi yönde bilgileri Danişmend Name isimli masal kitabındaki rivayetler olarak görmüştür. Ona göre de Suşehri ve çevresinin asıl fethi ya Mengücekler tarafından ya da Artuk Bey tarafından gerçekleştirilmiştir79.

1075 den 1085 yılına kadar geçen 10 yıllık sürede bu bölgelere Orta Asya’dan ve Azerbeycan’dan gelen Türkmen kitleleri yerleştirilmiştir. O dönemde ve daha sonraki dönemlerde Şebinkarahisar ve havalisine yani Suşehri dolaylarına gelmiş olan başlıca Türk oymaklarının yerleşim yerleri şunlardır.

İş gören ve atılgan anlamına gelen Avşar oymağı Suşehri’nin Avşar ve Akşar köyleri havalisi ile Tamzara dolaylarına yerleştirilmişlerdir.

İşine kavi ve kazaplı anlamları taşıyan Kızık Oymağı, Bayhasan, Kızık, Etir, Düzgevit ile Suşehri, Zara ve Sivas yönlerine yerleştirilmiştir.

Derin ve çok bol anlamına gelen Karkın Oymağı Şebinkarahisar, Tepeltepe, Hocaoğlu, Yumrucaktaş, Sökün ve Karkın köyleri dolaylarına yerleştirilmiştir.

Daha önce bahsini ettiğimiz ve Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrıldığı 395 yılı ile 453 yılları arsında gelen Peçenek İnallarından Helkin, Zara ve Koman oymakları aynı ırktan olmaları hasebiyle kısa zamanda kaynaşmışlardır. Artık bu yeni gelenlerle birlikte Türkler bölgede çoğunluk durumuna gelmişlerdir. Burada Bilgehan Atsız Gökdağ bugün Suşehri’ne bağlı durumda bulunan ama o dönemlerde büyük bir merkez olduğu anlaşılan Akşehir’in (Akşar Abad) halkının Avşar Türklerinden olduğunu80 aktarmış ancak Faruk Sümer bunların Kayı boyundan olduğunu, yine Suşehri’ne çok yakın mesafede olan Koyulhisar’da da Yazır ve Alayundlu Türklerinden köylerin olduğunu aktarmaktadır. Özelikle Şebinkarahisar bölgesinde Kayı, Yazır, Avşar, Kızık,

79 Yinanç, aynı eser, s.87. 80 Gökdağ, aynı makale, s.36-38.

(36)

Bayındır, Eymür, Alayundlu, Kınık Türkleri’nin isimlerine rastlanması81 bölgedeki Türkmen nüfusunun dağılışı hakkında bize bir fikir vermektedir.

Anlaşılan odurki 1050 li yıllarda Türklerin akınlarına uğrayan bölge 1071’den hemen sonra Türk hakimiyetine girmiştir. Ancak Suşehri ve çevresine bu dönemde Danişmendliler’in mi Artuk Bey’in mi yoksa Mengücekliler’in mi hakim olduğu konusunda kesin bir kayıt yoktur. Biz yine bu bölgenin bu dönemde kimlerin yönetiminde olduğuna dair bilgileri bu bölgede bulunan Akşar, Şarki Karahisar ve Koyulhisar gibi yerler hakkında bilgi veren kaynaklardan öğreniyoruz.

3. DANİŞMENDLİLER DÖNEMİNDE SUŞEHRİ

Danişmend Gazi’nin amcazadesi Sevli Bey 1075 yılında Samsun, Çarşamba,

Ünye, Giresun ve Trabzon’u ele geçirmiş, daha sonra sahilden iç kesimlere girerek Helküne kalesini ele geçirmişti. Bu başarı sonucunda Trabzon merkezli Giresun,

Şebinkarahisar, Samsun, Ünye dolayları Danişmend Ahmet Gazi tarafından aynı zamanda damadı Sevli Bey’e tevcih edilmişti.

Alexis Komnenos, 1081 yılında Bizans tahtına geçmiş ve kendisine rakip olarak gördüğü Thedoros Gabras’ı Trabzon dükalığına görevlendirmiştir. Osman Turan Thedoros Gabras’ın Haldia’lı asil bir aileden olup çok cesur ve akıllı biri olduğunu Trabzon’da yarı bağımsız bir devlet kurarak Türklere karşı da hep muzaffer olduğunu ve Şebinkarahisar’ı Türklerden geri aldığını aktarmıştır82. Ancak o da en sonunda 1098

yılında İsmail Gazi tarafından ortadan kaldırılacaktır.

81 Sümer, Oğuzlar, s.406-426.

(37)

Danişmend Ahmet Gazi Malatya üzerine yaptığı bir seferde şehit olmuş yerine çocuk yaştaki oğlu Gümüştekin geçmiştir83. Gümüştekin Trabzon valisi Theodore Gabras’ın saldırılarına karşı koyamamıştır. Bu dönemde Danişmendliler’i en çok Trabzon’da bulunan Rumlar uğraştırmış ve beyliğin merkezi de Niksar’a taşınmıştır. Yine bu dönemde yukarıda belirtildiği üzere Suşehri ve Karahisar çevresi Gabras’ın eline geçmiştir. İsmail Gazi Danişmend Ahmet Gazi’nin büyük halefi olduğunu ileri sürerek Sivas’ta bağımsızlığını ilan etmiştir. Böylelikle Sivas ve Niksar olmak üzere iki Danişmendli merkezi oluşmuştur. 1098 yılında Haçlı Seferleri’nin ortaya çıkardığı karışıklıklardan yararlanmak isteyen Gabras saldırıya geçmiş ve Bayburt’u işgal etmiş, bunun üzerine İsmail Gazi hakimiyet sahasını Çoruh nehri kıyılarına kadar genişletmiş ve Gabras’ı Çoruh nehri kıyısında 1098 Haziran’ında yapılan bir savaşta yenerek öldürmüş ve Bayburt’u da kurtarmıştır. Bu olay sonucunda Suşehri ve çevresinin de

İsmail Gazi’nin hakimiyet sahasına girdiği söylenebilir84. Ancak Gabras’ın ölümünden

sonra yerine oğlu Taronites Haldiya ( Trabzon ) Düklüğü’ne geçmiş ve arkasından onun bu bölgeleri geri ele geçirdiği anlaşılıyor. Çünkü 1106 yılında Şebinkarahisar, Trabzon valiliğine atanan Gabras’ın oğlu Gregory Taronites (Gavras)’in elindedir85.

Gümüştekin 1104 yılında ölmüş ve yerine Emir Gazi Danişmendliler’in başına geçmiştir. Emir Gazi 1119 yılında Colonia (Şebinkarahisar) ve Karadeniz sahillerine kadar olan bölgelerin denetimini eline geçirmiş bulunuyordu. Yine o 1130 yılında Orta Anadolu’nun tek hakimi durumundaydı. 1134 Yılında Abbasi Halifesi Kapadokya, Sivas ve Malatya’nın hakimi sıfatıyla bir elçilik heyeti göndererek onun bu hakimiyetini onaylamak istemiş, hatta bu heyete Selçuklu sultanı Sancar’ın elçileri de katılmışlardı.

83 Hüseyin Hüsameddin, aynı eser, c.II, s.308-309; Demir, aynı eser, s.25-26. 84

Mustafa Keskin, “Selçuklular Zamanında Doğu Karadeniz’e Yönelik Türkmen Akınları ve

Muhaceratı”, Giresun Tarihi Sempozyumu, Sakarya 2005, s.54-55; Mustafa Demir, aynı eser, s.25-26

85 Mehmet Bilgin, “Giresun Bölgesinde Türkmen Beyleri ve İskan Hareketleri”, Giresun Tarihi

(38)

Ancak elçilik heyeti geldiğinde Emir Gazi hasta yatıyordu ve onun ölümü üzerine elçiler meliklik tevcihini oğlu Melik Muhammed’e yaptılar.86 Abbasi halifesinin ve

Selçuklu sultanının bu davranışı Danişmendliler’in Türkiye Selçuklu Devleti’nden daha güçlü olduğunu göstermesi bakımından da önemlidir. Suşehri ve çevresinin de bu dönemde güçlü durumda olan Danişmendliler’in kontrolünde olduğu aşikardır. Ancak bundan sonra Anadolu’da Danişmendli hakimiyeti zayıflamaya ve Selçuklu hakimiyeti artmaya başlayacaktır. Melik Muhammed döneminde Suşehri ve çevresinde Danişmendli hakimiyeti devam etmiştir.

Melik Muhammed 1142’de vefat edince oğlu Zünnun Kayseri’de, kardeşi Nizameddin Yağıbasan Sivas’ta, diğer kardeşi Aynü’d-Devle de Malatya’da hakim durumdaydılar. 1143 yılında Yağıbasan ve Aynü’d-Devle Bizans İmparatorluğunun vassallığını kabul ettiler, ancak Sivas hakimi Yağıbasan kendisini 1143 yılında bütün Danişmendli ilinin hakimi ilan etmiş ve Melik Muhammed zamanında Danişmendli merkezi Kayseri iken devletin merkezini tekrar Sivas yapmıştır. Yağıbasan otoritesini de güçlendirmek için Melik Muhammed’in dul olan eşiyle de evlenmiştir 87 . Yağıbasan’dan önce 1142 yılında Sivas’ta Zünnun kısa bir Süre hakim olmuştur88.

Anlaşılan o ki bu dönemde Suşehri ve çevresi de Yağıbasan’ın kontrolü altındadır. 1144 yılında sultan Mesud Sivas’ı ele geçirmiş ve Sivas’ın idaresini kardeşi

Şahinşah’a vererek aynı zamanda Şahinşah’ın kayınbiraderi Yağıbasan’ı Niksar’a göndermiş fakat yine Sivas Danişmendli merkezi olarak kalmıştır. Çünkü bu dönemde Yağıbasan’la Şahinşah yardımlaşmışlardır89.

86

Demir, aynı eser, s.28-30.

87 Demir, aynı eser, s.30-31.

88 Halil Edhem, Düvel-i İslamiye, İstanbul 1345, s.220-222.

(39)

1152 yılında Yağıbasan’ın Malatya hakimi olan Zülkarneyn’le Mesud’a karşı anlaşma yapması ve Malatya’ya asker göndermesi üzerine Mesud Yağıbasan üzerine yürümüş ancak aralarında bir mücadele olmadan Malatya Selçuklular’ın eline geçmiştir. Mesut’un 1153 yılında Kilikya seferine damadı olan Yağıbasan’ı da çağırmasından Malatya’nın alındığı sırada Danişmendli Emirliği’nin Selçuklular’ın vassallığına girdiği anlaşılmaktadır.90 Burada bizim için önemli olan bu dönemde Sivas’la birlikte Suşehri ve Şebinkarahisar bölgesinin Danişmendliler’in mi Trabzon Rumlarının mı Mengücekler’in mi kontrolümde olduğudur. Osman Turan Danişmend Gazi öldüğünde 12 oğlu olduğunu ve Karahisar’a İsmail Gazi’nin hakim olduğunu belirtmiştir.91 Yine 1098 yılında İsmail Gazi’nin Gabras’ı öldürerek Bayburt’a kadar hakim olmasından ve Mengücek oğlu İshak’ın 1120’lerde Danişmendli ve Artuklu ittifakına karşı Trabzon valisi Constantin Gavras ile bir ittifak yapıp Artuklu ve Danişmendli ittifakına yenilmesinden Şebinkarahisar ve yöresinin o tarihlerde Danişmendliler’in kontrolünde olduğu sonucuna varmamızı sağlamaktadır.92

Şebinkarahisar ve yöresinin dolayısıyla da Suşehri’nin 1202 yılında Selçuklu sultanı Rükneddin II. Süleymen Şah tarafından Mengücek sultanı Behram Şah’a verilmiş olması,93 1175 yılında sona eren Danişmendliler döneminin sonuna kadar bu yörelerin Danişmendli Beyliği’nin elinde bulunduğu fikrini güçlendirmektedir. En azından 1175 yılına kadar Danişmendli tarihi içerisinde değerlendirilmesi daha uygun olacaktır.

Türkiye Selçuklu sultanı Mesud’un 1155 yılında ölümüyle Sivas’ı kime bıraktığı bilinmemektedir. Osman Turan’a göre Sivas’ı ve Amasya’yı damadı Yağıbasan’a

90

Demir, aynı eser, s.31; Osman Turan, Selçuklular Zamanıda Türkiye, s.186-191.

91 Turan, aynı eser, s.146. 92 Bilgin, aynı makale, s.95. 93 Sakaoğlu, aynı eser, s72-73.

(40)

bırakmış94, Urfalı Mateos’a göre oğlu Dsoulnoun’a (Dolat, Devlet) bırakmıştır.95 Bize

göre Osman Turan’ın görüşü doğru çünkü daha sonra bu bölgelerde Yağıbasan’ın hakimiyeti gözükmektedir.

1155’ten itibaren Selçuklular’ın güçlendiğini gören Bizans imparatoru Komnenos Selçuklular’a karşı Danişmendliler ile işbirliğine gitmiş ve Yağıbasan’ı Danişmendli meliki olarak tanımıştır. 1158’den itibaren de Kılıçarslan’a karşı Yağıbasan’ı müttefik olarak görmüştür.96 Bu ittifaktan güç alan Yağıbasan Elbistan’ı almış ve sadece Selçuklular’a karşı Bizans ile değil Nurettin Mahmut Zengi ile de ittifak yapmıştır. Bu sıkışık durumdan kurtulmak isteyen Selçuklu sultanı II. Kılıçarslan 1162 yılında Bizans İmparator’u Manuel Komnenos ile anlaşarak Sivas ve yöresinin hakimiyetini Manuel’e vermeyi kabul etti.97

Yağıbasan’ın 1163 yılında Artuklu ülkesinde yer alan Harput ve Çemişgezek bölgelerine akınlar düzenleyerek bu bölgeden 100.000 e yakın kadın, erkek insanı sürerek Danişmendli ülkesine getirmiştir. Artuklu Karaarslan bazılarını geri götürebildi.98 Bu tehcir esnasında da Suşehri ve çevresine bu Türkmenlerden gelenlerin olması kuvvetle muhtemeldir. Ancak bunlardan geri dönen olmuş mudur yoksa yerleşmişler midir kesin bir bilgi yoktur. 1164 yılında bu olay üzerine Sivas yakınlarında Karaarslan ve Erzen beyi Devlet Şah’ın birleşik kuvvetleri ile Yağıbasan arasında büyük bir harp yaşanacakken Nurettin Mahmut Zengi’nin elçisi gelerek Haçlılar’ın saldırıları sırasında Müslümanların birbirleriyle savaşmaları doğru olmaz diyerek savaşı önlemiştir.99

94 Turan, aynı eser, s.193; Demir, aynı eser, s.31. 95 Urfalı Mateos, aynı eser, s.313.

96

Demir, aynı eser, s.32.

97 Demir, aynı eser, s.32.

98 Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi. s.205. 99 Turan, aynı eser, s.163.

(41)

1163 yılında Bizans imparatoru Manuel Komnenos II. Kılıçarslan ile yaptığı anlaşmaya güvenerek Danişmendli ülkesini ele geçirmeye çalışmış ancak Selçuklu topraklarına da zarar vermesi nedeniyle Yağıbasan ile II. Kılıçarslan birleşerek Manuel ile savaşmışlar ve iki taraf da büyük kayıplar vermiştir. Manuel Danişmendli ülkesini ele geçirememiş ve İstanbul’a dönmek zorunda kalmıştır. 1163 yılında bu savaştan sonra Kılıçarslan Sivas’ı ele geçirmiş ve Yağıbasan Selçuklu hakimiyetini kabul etmiştir. Bir müddet Selçuklular ile birlikte Bizans’a karşı mücadele ettiği görülmektedir.

Kılıçarslan ile Yağıbasan’ın arası çok geçmeden yeniden bozulmuştur. Yağıbasan II. Kılıçarslan’ın evlenmek istediği Saltukoğlu İzzeddin Saltuk’un kızı, diğer bir rivayete görede Melik Salih b. Ali’nin kızını düğün alayı Konya’ya gelirken kaçırarak yeğeni Zünnun’a nikahlamıştır. Bu nikahı da yapabilmek için herhalde Kılıçarslan ile önceden dini nikahları yapılmış olan gelini önce dinden döndürmüş arkasından da yeniden İslam dinine sokmuştur.100 Bu olay üzerine II. Kılıçarslan

Yağıbasan üzerine yürümüş ancak yenilmiştir. 1164 yılında Yağıbasan ölmüş ve yerine Muhammed’in oğlu Melik İbrahim geçmiş, o da Kılıçarslan’ın matbuluğunu kabul etmiştir. Yağıbasan Sivas’ta defnedilmiştir.101 İsmail b. İbrahim 1168 yılında İbrahim’in

yerine geçmiştir. Aynı yıl İsmail’in II. Kılıçarslan’ın himayesinde bulunan Zünnun’un elinden Kayseri’yi alması102 üzerine II. Kılıçarslan Zünnun ile birlikte hareket ederek Danişmendli topraklarına girmiş, bunun üerine de İsmail Sivas’tan kaçmıştır. II. Kılıçarslan birçok Danişmendli ilini ele geçirince, daha önce Ankara ve Çankırı’yı

İsmail’e veren Yağıbasan’ın damadı Şahin Şah Nurettin Mahmut Zengi’den yardım istemiştir. Bunun üzerine Nureddin Mahmud Zengi II. Kılıçarslan’a karşı bir ittifak

100 Demir, aynı eser, s.33; Osman Turan, aynı eser, s.201. 101 Yinanç, aynı makale, s.473.

Referanslar

Benzer Belgeler

NOT: Yerleştirme Puanının hesaplanmasında kullanılacak formülün, ÖSYM tarafından yeniden düzenlenmesi halinde gerekli olan tüm değişikler aynen yansıtılacaktır.

Bunlar ve farklı amino asid zincirlerindeki diğer gruplar, diğer gıda bileşenleri ile birçok reaksiyona iştirak edebilirler.... • Yapılan çalışmalarda

Araştırmacıların boy hesaplamalarında kullandıkları başlıca kemikler; femur (uyluk kemiği), tibia (baldır kemiği), fibula (iğne kemiği), humerus (pazu kemiği), radius

Vaziyet plânında giriş yerleri iyi intihap edil- miş, otelin cenuba doğru oluşu güzel, fakat evlerin toplantı salonuna 7 metreye kadar yaklaştınlması ve evler arasında çok a

 Özellikle ana karakterlerden biri olan Kee’nin siyahi olması ve uzun yıllar sonra dünyada ilk defa bir çocuğu doğuran kadın olması filmin politik altyapısında

Bu arada Almanya’nın, Fransa ve Belçika’ya da savaş açması üzerine, İngiltere, Almanya’ya savaş ilan etmiş ve Birinci Dünya Savaşı başlamıştır.. Bu

yüzyıldan itibaren devlet işleri ile ilgili, çeşitli büyüklükteki arşiv odalarında tomarlar halinde, mühürlü çuval ve sandıklar içerisinde saklanan

Orta öğ renimini 2007 yılında Lefke Gazi Lisesinde tamamladıktan sonra, Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde Otomotiv Öğ retmenliğ i lisans eğ itimini 2012