• Sonuç bulunamadı

Hâce Hatib Mahmud Er-Rûmî, eserleri ve Osmanlı ilim hayatındaki yeri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hâce Hatib Mahmud Er-Rûmî, eserleri ve Osmanlı ilim hayatındaki yeri"

Copied!
13
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Hâce Hatib Mahmud Er-Rûmî, Eserleri ve

Osmanlı İlim Hayatındaki Yeri

The Works of Hace Hatıb Mahmud Er-Rûmî And Place

of Them in Ottoman Scıence Lıfe

Sema YANİÇ*

Özet

Hâce Hatib Mahmûd er-Rumî, Osmanlı ilim hayatında müspet ilimlere ilginin azaldığı, ancak coğrafya ve kozmografyaya dair birçok eserin meydana getirildiği XVI. asrın müellifler

zinci-rinin bir halkasıdır. Tercemetü Harîdeti’l-‘Acâyib ve Ferîdetû’l-Garâyib adlı eserin yazarı olarak tanınan Hâce Hatib Mahmud er-Rumî daha çok çeviri-derleme türünde eserler kaleme almıştır. Biz bu çalışmamızda hakkında pek az bilgi bulunan yazarın tarihi şahsiyetini ortaya koymaya ve kendisiyle ilgili tenakuzları aydınlatmayı hedefledik. Kaynakların genelde II. Murad devrine tarihlediği Hâce Hatib’in Kanûnî devrinde yaşayan, üstelik.benzer türde birkaç

kitabı daha kaleme alan bir yazar olduğunu tespit ettik. Hayatı ve ona mal edilen kitaplar hak-kındaki bilgileri tahlil edip elde ettiğimiz ip uçları ile tarihi şahsiyetinde kaynaklarda rastlanan

boşlukları doldurmaya gayret ettik. Ayrıca yine aynı yazarın İbnü’l-Verdî’nin eseri dışında İstahri’nin Mesâlikü’l-Memalik ve Karabaği’nin Calibü’s-Sürûr ve’l-Gûrûr gibi başka eserleri

de Türk ilim ve siyaset çevrelerine kazandırdığını belirledik.

Anahtar Kelimeler

Hâce Hatib Mahmud, Tercemetü Harîdeti’l-‘Acâyib, Osmanlılar’da Coğrafya

Abstract

Hace Hatib Mahmud was one of the rings of the chain of the 16th century authors that in this

century the interest to the exact sciences decreased and many works about geography and cosmography were produced. Hace Hatib Mahmud who is famous as auther of the book “Tercemetü Haride el Acaib and Feride el Garaib”, had written more rather book kinds such as

translation - anthology. Here, in our study, we not only aimed to introduce the author and determine its position within the science of Ottoman geography but also clarify the important

contradictions about this author and his book. We determined that Hace Hatip who dated his references to the period of 2nd Murad, lived in the period of Kanuni Sultan Süleyman and

furthermore wrote similar type of books. We tried our best to fill the blanks met in the references about the clues and his historical personality by analyzing the information about his life and his books. In addition, we determined that besides İbnü’l-Verdi’s book, the same author

Dergimizin 16. sayısında yayınlanan bu makale yanlışlıkla hakem raporlarına göre değil, ilk şekliyle

çıkmıştır. Yazardan ve hakemlerden özür dileyerek makaleyi hakem raporlarına göre düzeltilmiş şekliyle yeniden yayınlıyoruz.

(2)

has brought the books of İstahri named as Mesalikü’l-Memalik and Karabaği named as Calibü’s-Sürur ve’l-Ğurur into the Turkish science and politics circles too

Key Words

(3)



Uzun bir geçmişe ve pek az millete nasip olan geniş bir coğrafyaya sahip Türk tarihinde pek çok devlet ve siyasî teşekkül birbiri ardınca ve bazen birkaçı aynı dönemde varlık göstermişlerdir. Çin Seddi’nden Adriyatik Denizi’ne ka-dar yayılan bu tarihî coğrafyada bazı devletler gurup vaktini yaşarken, bir baş-ka bölgede ise Türk tarihi için yeni şafaklar doğmuştur. Şüphesiz tarihte önemli roller üstlenmiş, büyük devletler kurmuş bir milleti yüzlerce yıl böylesine dim-dik ayakta tutan amilleri yalnızca kılıçla, siyasî faaliyetlerle açıklamak mümkün değildir. Tarihin her devresinde büyük fatihler, savaşçılar çıkmıştır, ancak kılıç, kalemle desteklenmediği sürece bunlar kaybolup gitmiştir. Türk tarihinin şanlı sayfaları arasında binlerce kalem ehli de ilmin, güzel sanatların ve medeniyetin her alanında ölümsüz eserler meydana getirmişlerdir.

Türk tarihinin uzun ve bereketli bir dönemini teşkil eden Osmanlı devrin-de devrin-de her alanda kıymetli ilim adamları yetişmiş, sayısız eserler te’lif edilmiştir. Ancak gerek müsteşrikler, gerekse yerli araştırmacılar tarafından yapılan çalış-malarda daha ön plana çıkmış müellifler ve eserleri ele alınmış, bu bağlamda birçok yazar ve eserleri de geri planda kalmıştır. Hâce Hatîb Mahmûd er-Rûmî de kimliği ve eserleri ile meçhul kalmış yazarlardan biridir. Kaynaklarda hak-kında Harîdetü’l-‘Acâyib ve Ferîdetü’l-Garâyib Tercümesi adlı kitabın sahibi olmak-tan öte herhangi bir bilgiye rastlanmayan Hâce Hatîb’in memleketi, yaşadığı yüzyıl, tarihi şahsiyeti ile eserleri mevzuundaki son derece sathi bilgiler ise tu-tarsızlıklar ve tezatlarla doludur.

İbnü’l-Verdî’nin Harîdetü’l-‘Acâib ve Ferîdetü’l-Garâib adlı eserini Türkçe’ye çeviren mütercimin tam adı Bedrüddin el-Hâce Mahmûd bin Ahmed el-Hatîb el-Rûmî’dir. Eserinde kendisinden “Hâdimü’l-‘ulemâ Mahmûd el-fakîr”1 diye

bahsetmektedir. Ayrıca yine kendi yazılarından künyesinin Bedrüddin el-Hatîb olduğu da anlaşılmaktadır.2 Ramazan Şeşen ve Ekmeleddin İhsanoğlu3 ile İsmet

Parmaksızoğlu4 da mütercimin ismini bu şekilde tespit etmişlerdir. Ancak

Bur-salı Mehmet Tahir başta olmak üzere Babinger, F. Taeschner ve mütercim hak-kında en geniş bilgileri veren Kemandar Şerifov, söz konusu eseri Mahmûd bin Muhammed bin Dilşâd-ı Şirvânî’ye nisbet etmişlerdir.5 Kaynaklardaki bu

1 Hâce Hatîb Mahmûd er-Rûmî, Harîdetü’l-‘Acâyib ve Ferîdetü’l-Garâyib Tercümesi, Esad Efendi, nr.

2051, Süleymaniye,vr. 84-a

2 Bkz. Kemandar Şerifov, “ Mahmûd Şirvânî”, Tarih, Filologiya ve İlahiyyat Meseleleri Dergisi, Bakü,

1999, s.1 (Yılda bir defa çıkan bir dergidir.)

3 Osmanlı Coğrafya Literatürü Tarihi, Hzl. E. İhsanoğlu, R. Şeşen ve Komisyon, I, İstanbul, 2000, s.

38.

4 İsmet Parmaksızoğlu, Manisa Kitaplığı Tarih-Coğrafya Yazmaları Kataloğu, Türkçe Tarihler,

İstanbul, 1952, s. 44-45.

5 Bkz. Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, İstanbul, 1933-1942,c. III, s. 139-140.

F. Babinger, Osmanlı Tarih Yazmaları ve Eserleri, Çev. Coşkun Üçok, Ankara, 1992, s. 17. F. Taeschner,”Osmanlılarda Coğrafya”, TM, II, s. 278.

(4)

şıklık nüshalara da yansımış ve eserin nüshalarının bir kısmı Mahmûd bin Mu-hammed bin Dilşâd’a ait olarak gösterilmiştir.

İsim konusundaki bu karışıklık akıllara iki farklı mütercimin birbirine ka-rıştırıldığı ve söz konusu eserin bu yazarlardan birine ait olduğu ihtimalini ge-tirmektedir ki, mütercimlerin yaşadığı dönem hakkındaki bilgiler de bu ihtimali destekler mahiyettedir. Örneğin Bursalı Mehmet Tahir, Mahmûd bin Muham-med bin Dilşâd-ı Şirvânî’yi II. Murad devrinde yaşamış “erbâb-ı faziletden ta-rîh-şinâs bir zat” olarak tanıtmakta ve Harîdetü’l-‘Acâyib’i de hicri 870 senesin-de tercüme ettiğini bildirmektedir.6 Ancak Bursalı Mehmet Tahir kitabının

coğ-rafya bölümünde bu eserin Osmanlı maarifçilerinden Mahmûd adında bir zat tarafından hicri 970 tarihinde Osmanlıca’ya tercüme olunduğunu ve nüshala-rından birinin kendi kütüphanesinde bulunduğunu ifade ederek7 kendi

eserin-deki çelişkiyi de ortaya koymaktadır. Franz Babinger, Şirvanlı Mahmûd bin Mehmed bin Dilşâd’ın II. Murad tarafından mütercim olarak vazifelendirildiği-ni8, Franz Taeschner ise Mahmûd bin Muhammed Şirvânî’nin söz konusu

ese-rini hicri 870’de tercüme ettiğini yazarak9 Bursalı Mehmet Tahir’in etkisinde

bilgiler vermektedir.

Tüm bu bilgilere karşın Hâce Hatîb, çeviri kitabına eklediği manzum mu-kaddime ve hâtime bölümünde İbnü’l-Verdî’nin eserinin tercümesini hicri 970 (M. 1563) senesinin Zilhicce ayında tamamladığını belirtmektedir. Nitekim Mu-kaddime de;

“Tarih şodem ki verdi el bu emre fursat Tokuz yüz yetmişe ermişti hicret.”10

Hâtime bölümünde ise; “Nesâyıhla kitâb çûn oldı âhir Nefâyisle derûni oldı Fâhir Mah-ı Zilhiccede çûn âhir oldı”11

diyerek bu durumu açıkça ortaya koymaktadır.

Ayrıca mütercim yine mukaddime kısmında kitabını İskender Paşa-zâde Osman Şah’a sunduğunu ifade etmektedir. İskender Paşa-zâde Osman Şâh ise, Yavuz Sultan Selîm Hân’ın torunu olup, Kanûnî devri Mora sancak beyidir.

Bu durumda iki ayrı mütercimin olduğu varsayımı Mahmûd bin Muham-med bin Dilşâd’ın II. Murad devrinde yaşadığı ve Hâce Hatîb Mahmûd’un da

6 Bursalı Mehmet Tahir, a.g.e.,III., s. 139-140.

7 Bursalı Mehmet Tahir Efendi, Osmanlı Müellifleri III, Meral Yayınları, İstanbul, 1975, s. 312. 8 F. Babinger, a.g.e., s. 17.

9 F. Taeschner, a.g.m., s. 278. 10 Hâce Hatîb Mahmûd, a.g.e., vr. 4-b. 11 Hâce Hatîb Mahmûd, a.g.e., vr. 187-a.

(5)

Kanûnî devrinde yaşadığı ihtimalini gündeme getirmektedir. Fakat Mahmûd Şirvânî hakkında bir makale kaleme alan Kemandar Şerifov söz konusu metnin içeriğinde yaptığı araştırmalarda mütercim hakkında son derece doğru tespit-lerde bulunmakla beraber mütercimin ismini Mahmûd bin Muhammed bin Dilşâd-ı Şirvânî olarak kaydetmekte ve iki mütercim varsayımını ortadan kal-dırmaktadır. Kemandar Şerifov’un makalesi incelendiğinde Harîdetü’l-‘Acâyib

Tercümesi’nin çok iyi tetkik edildiği anlaşılmaktadır. Zira makalede mütercim

hakkında verilen bilgiler söz konusu eserdeki bilgilerle birebir örtüşmektedir. Ancak K. Şerifov da Bursalı Mehmet Tahir, F. Babinger ve F. Taeschner gibi mü-tercimin adını Mahmud Şirvânî olarak tespit etmekte ve onu Azerbeycan edibi, şairi, tarihçisi ve tabibi olarak tanıtmaktadır12.

Hâce Hatîb Mahmûd’un tarihî şahsiyeti hakkında ortaya koyduğumuz bu tenakuzları bir yana bırakacak olursak kesin olarak söyleyebileceğimiz

Harîdetü’l-‘Acâyib tercümesinin Mahmûd Hatîb adındaki bir mütercim

tarafın-dan H. 970 tarihinde yapıldığıdır. Hâce Hatîb Mahmûd, Kanûnî devrinde ya-şamış ve tercüme ettiği kitabı Mora Sancak Beyi İskender Paşa-zâde Osman Şah’a sunmuştur.

Kaynaklar Hâce Hatîb’in ismi, eserleri ve yaşadığı dönem hakkında ver-dikleri tutarsız bilgilerin dışında hayatı hakkında herhangi bir malumata yer vermemektedir. Ancak daha önce de ifade ettiğimiz gibi Harîdetü’l-Acâyib

Ter-cümesi’nin mukaddime, hâtime ve mütercimin kitaba ilâve ettiği bölümlerde

hayatı hakkında bazı bilgilere ulaşmak mümkündür. Örneğin mütercimin “Hâtimetü’l-Kitâb” bölümünde verdiği bilgilerden onun doğum tarihi tespit edilebilmektedir. Şöyle ki;

“Ki heştâd olmışidi sinnim âhir Behâr-ı ömrün irmişdi şitâsı”13

dizelerinden anlaşıldığına göre mütercim, eserini tamamladığı 970/1563 sene-sinde 80 yaşındadır. Nuruosmaniye nüshasında ise “heftâd” yani 70 yaşında görünmektedir. Bu durumda mütercimin 890/1486 ya da 900/1495 yılında doğduğu söylenebilir.

Mütercimin nerede doğduğu sorusu ise, yine tarihi şahsiyeti hususundaki karışıklığı ortaya çıkarmaktadır. Zira Osmanlı Coğrafya Literatürü Tarihi’nde14

Mahmûd bin Ahmed el-Hatîb el-Rûmî olarak kaydedilmesine rağmen Bursalı Mehmet Tahir ve Kemandar Şerifov Mahmûd Şirvânî olarak zikretmektedir.15

İkinci görüş kabul gördüğü takdirde mütercimin Şirvanlı olduğu kolaylıkla söylenebilir. Kemandar Şerifov’a göre Mahmûd Şirvânî 1483 senesinde

12 Kemandar Şerifov,” Mahmûd Şirvânî”, Tarih, Filologiya ve İlahiyyat Meseleleri Dergisi, Bakü, 1999

(Yılda bir defa çıkan bir dergidir.)

13 Hâce Hatîb Mahmûd er-Rûmî, a.g.e., vr. 187-a. 14 R. Şeşen- E. İhsanoğlu, a.g.e., s. 38.

(6)

van’da doğmuş, eğitimini burada tamamlamıştır. Bilimsel faaliyetlerine burada başlayan ve ünlenen Mahmûd Şirvânî kötü huylu ve kötü amelli bir şahıs yü-zünden (mütercimin ifadelerine göre bu kişi akrabasıdır) öz memleketini terkederek Anadolu’ya gitmiştir. Yakınlarının baskılarına dayanamayarak hic-ret eden Mahmûd Şirvânî daha sonra Şirvan’a geri dönmüştür.16 Kemandar

Şerifov’un verdiği bu bilgileri Harîdetü’l-‘Acâyib Tercümesi’ne Hâce Hatîb tara-fından ilâve edilmiş şiirler de doğrulamaktadır. Nitekim;

“Gice gündüz geçirdim rûzigârı İdüp Ya’kub u Ken’an gibi zârı Küşâde olmadı kalbim ebed hîç Te’essüf kıldı tab’ım pîç der pîç Bu gözüm yaşını silmedi kimse Derûnum yaresin silmedi kimse Tazaccurle geçürdüm rûzgârım Umarım hâsıl ola intizârım Karîb oldu ki, sinnim ola heftâd

Bu müddet içre bir gün olmadım şâd”17 ifadelerinden mütercimin vatanını

ileri yaşlarda terkettiği ve gurbet hayatının ona bir hayli zor geldiği anlaşılmak-tadır. Kemandar Şerifov’un belirttiği gibi Mahmud Şirvânî ve Bedrüddin el-Hâce Hatib Mahmûd eğer aynı kişiler ise yukarıda da ifade ettiğimiz üzere mü-tercimin Şirvanlı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Hatta mümü-tercimin Şirvan’dan Anadolu’ya göç ettikten sonra Rûmî olarak anıldığı da düşünülebilir. Zira Mev-lana Celâleddin Rûmî de Belh doğumlu olmasına rağmen Rûmî olarak tanın-mıştır. Yine aynı husus Kanûnî dönemi ilim adamlarından Mehmed Birgivî ve bir diğer Osmanlı müellifi Muhyiddin Muhammed el-Karabağî er-Rûmî için de söz konusudur. K. Şerifov’un, Hâce Hatîb’in Şirvan’dan kırgın ayrıldığı husu-sundaki ifadeleri de göz önüne alınacak olursa bu varsayım gayr-ı mümkün görünmemektedir. Ancak Mahmud Şirvânî’nin XV. yy. da yaşamış bir müellif olduğu ve XVI. yy. da Harîde’yi tercüme eden Hâce Hatib Mahmûd ile karıştı-rıldığı düşünülürse mütercimimizin Anadolulu olduğu dışında nerede doğdu-ğu sorusuna cevap bulunamamaktadır. Esasında bu konuda başka sorular da akla takılmaktadır. Örneğin Hâce Hatib Mahmud Anadolu’nun hangi kentinde doğmuştur? Yukarıda geçen mısralarda gurbet temasının işlenmesi, vatanından ayrı yaşamanın verdiği elemin anlatılması mütercimin vatanından ayrı kaldığı izlenimini vermektedir. Hâce Hatîb eserini Mora Sancak Beyi İskender Paşa-zâde Osman Şâh’a sunduğuna göre onu tanıma imkanı bulacağı yakın bir yerde kitabını hazırlamış olmalıdır. Ancak dizelere yansıyan derin gurbet acısının nereye yöneldiği, mütercimin memleketinin neresi olduğu hususunda herhangi

16 K. Şerifov, a.g.m., s. 2.

(7)

bir ipucuna rastlanmamaktadır. Akla gelen bir diğer soru da Hâce Hatîb’in ter-cüme eserinde gördüğü yerler hakkında ilaveler yapmasına ve kendi müşahadelerini aktarmasına rağmen Anadolu hakkında hiç bilgi vermemesinin sebebi olmalıdır.

Bedrüddin el-Hatîb’in söz konusu kitabında yaptığımız tetkiklerden anla-şıldığına göre O, şarkın çeşitli memleket ve şehirlerine seyahatler gerçekleştir-miştir. H. 938 senesinde (M. 1531-32) Hicaz’a hac ziyaretine gittiği ve bu hac ziyareti esnasında Şirvan’ın faziletli alimlerinden Muhammed Gazi’nin ona re-fakat ettiği yine kendi ifadelerinden anlaşılmaktadır.18 Ayrıca Akdeniz’de

bulu-nan balıklardan bahsederken uçan bir balık türünden (muhtemelen yunus balı-ğı) söz etmekte ve bu balığı kendisinin de Şam Denizi’nde gördüğünü kaydet-mektedir.19 Hâce Hatîb Mahmûd’un çevre beldelere seyahatler yapmasının bir

sebebi de ticaretle iştigal etmesi olabilir. Zira, “hâce” kelimesi daha çok tâcirler için kullanılmıştır. Bu nedenle onun ticaret maksadıyla seyahatlere çıktığı ihti-mali de düşünülebilir.

Hâce Hatîb Mahmûd’un ölüm tarihi ile ilgili herhangi bir bilgiye rastla-nılmamakla beraber, bu çeviri eserini tamamladığında 70 veya 80 yaşında oldu-ğu dikkate alınacak olursa XVI. Yüzyılın 60-70’li yıllarında vefat ettiğini tahmin edebiliriz.

Eserleri: Hâce Hatîb Mahmûd’un eserleri mevzu’u da tarihî şahsiyetindeki

tenakuzlara bağlı olarak hayli karışıktır. Hâce Hatîb Mahmûd er-Rûmî ve Mahmûd Şirvânî ismine nisbet edilen eserler hakkında yapmış olduğumuz tet-kiklerde aynı kitapların her iki isme de dayandırıldığını gördük. Ancak araş-tırmalarımız sonunda aynı senelerde yazılmış ve benzer metod - üslub özellik-leri taşıyan üç eserin daha Tercemetü Harîdeti’l-‘Acâyib’in sahibi olan Hâce Hatîb Mahmûd er-Rûmî’ye ait olduğunu tespit ettik. Müellifimize ait bu dört eseri kısaca tanıtmayı uygun bulduk.

a. Tercemetü Harîdeti’l-‘Acâyib ve Ferîdeti’l-Garâyib: Hem Mahmûd bin

Ahmed el-Hatîb el-Rûmî, hem de Mahmûd Şirvânî adına nispet edilen söz ko-nusu eser 970 / 1563’de kaleme alınmıştır. Yazar İbnü’l-Verdî’nin

Harîdetü’l-‘Acâib ve Ferîdetü’l-Garâib adlı eserini tercüme etmek suretiyle eserini hazırlamış

ve İskender Paşa-zâde Osman Şah’a sunmuştur. XIV. ve XV. yüzyıl Şam-Filistin bölgesi coğrafyacılarından Ebu Hafs Siracüddin Ömer İbnü’l-Verdî tarafından kaleme alınan Harîdetü’l-‘Acâib ve Ferîdetü’l-Garâib, Belhî ekolü geleneğini takip eden Zekeriya el-Kazvinî ve Şeyhu’r-Rabve ed-Dımaşkî’ nin eserleri tarzında hazırlanmıştır. Te’lif olup olmadığı yolundaki tartışma ve tenkitlere rağmen, bilhassa Avrupa’da rağbet gören söz konusu eser, dünya kütüphanelerinde pek çok nüshası bulunan, kısmi tercümeleri yapılmış ma’ruf bir kitapdır. Ancak

18 Hâce Hatîb Mahmûd, a.g.e., vr. 84-a. 19 Hâce Hatîb Mahmûd, a.g.e., vr. 91-a.

(8)

bazı kaynaklar Sirâcüddin İbnü’l-Verdî’yi kendisinden 100 yıl önce yaşamış olan Ebu Hafs Zeynüddin Ömer bin Muzaffer İbnü’l-Verdî ile karıştırmışlar ve eseri ona mâl etmişlerdir.20 Nitekim İstanbul kütüphanelerinde bulunan bir çok

nüshada da aynı hataya düşülmüştür.

Hâce Hatîb, Tercemetü Harîdeti’l-‘Acâyib ve Ferîdeti’l-Garâyib adlı kitabının muhtevası ve bu kitabı kaleme alış gayesi hakkında giriş bölümünde okuyuculara şöyle izahat vermektedir;

“Bu bir güzel risale ve şerefli mecmuadır ki, alimlerin başı, takva sahibleri ve kamillerin kutbu, müelliflerin iftihar ettiği, ariflerin en mühim, Siracü’d-din Ömer İbnü’l Verdi Rahmetullah’ın yazdığı eserlerinden “Harîdetü’l-‘Acâyib ve Ferîdetü’l-Garâyib” isimli kitabın evvelinde bulunan dayireyi a-çıklayıp, yeryüzünde olan dağlar, denizler, adalar, nehirler, beldelerin mesa-feleri, ırklar, beldelerin sıfatları, enlem ve boylamları, iklimler ve toprak örtü-sü, iklim kuşaklarındaki yeri, çöllerin ve karaların acayiplikleri, iklimlerin garayiplikleri, buralarda sakin olan çeşitli milletler ve birbiriyle karışmış cinsler ile, hayat suyunun âlemin ne tarafında bulunduğunu bildirir. Sedd-i Zülkarneyn’den, iki denizin kavuşturduğu yere, Ye’cüc ve Me’cüc seddine kadar hayvanların uzuvlarının özellikleri, çeşitli bitkilerin faydaları, eski â-limlerin ve onların haleflerinin acâyib ve garâyiblikleri, serüvenlerini beyan ider.”

Hâce Hatîb’in muhtevasını bu şekilde özetlediği kitabı şu fasıllardan o-luşmaktadır;

Fasl fi’l-Mesâfât.

Fasl fi Sıfati’l-Arzı ve Taksîmiha Fasl fi Zikri’l-Büldân ve’l-Bihâr Fasl fi Halacâni ve’l-Bihâr Fasl fi’l-Cezâyir ve’l-Âsâr Fasl fi’l-‘Acâyibi’l-Enhâr Fasl fi Meşâhiri’l-Enhâr Fasl fi’l-‘Uyûn ve’l-Âbâr

Fasl fi’l-Cibâli’ş-Şevâhiri’l-Kibâr Fasl fi-Havâsi’l-Ahcâr

Fasl fi’l-Ma’âdin ve’l-Cevâhir ve Havâssihâ Fasl fi’l-Hubûb ve Havâssihâ

Fasl fi’l-Bukûl ve Havâssihâ

Fasl fi’l-Haşâyişi’l-Muhtelife ve Havâssihâ Fasl fi’l-Buzûr ve Havâssihâ

Fasl fi’l-Hayvânat ve’t-Tuyûr ve Havâssihâ

20 Bkz. Mahmûd Fahuri, Harîdetü’l-‘Acâib ve Ferîdetü’l-Garâib, Beyrut-Lübnan, 1991, s. 5

(9)

Hâce Hatîb Mahmûd, coğrafyaya dair yazılmış olan, kendisinin de vâkıf olduğu, ancak sadece ilim çevrelerinin yararlanabildiği bilgileri halkın istifade-sine sunmak için başta İbnü’l- Verdî’nin Harîdetü’l-‘Acâib ve Ferîdetü’l- Garâib isimli eseri olmak üzere çeşitli eserlerden yaptığı tercümeleri, gemicilerden din-leyerek edindiği bilgileri, az da olsa kendi müşahadelerini eklemek suretiyle bu eseri meydana getirmiştir. Hâce Hatîb, eserinin çeşitli bölümlerinde kendisin-den “bu kitabı tercüme ekendisin-den” kişi olarak bahsetmektedir. Ancak burada önemle üzerinde durulması gereken nokta şudur ki, bu eser orijinal telif bir eser olma-dığı gibi, tam bir tercüme de değildir. Eserin genel düzeni, fasılları İbnü’l-Verdî’nin eseri ile hemen hemen aynı olmakla beraber iki kitap arasında tam bir kıyaslama yapıldığında görülmektedir ki, Hâce Hatîb kitabın özellikle başların-da İbnü’l-Verdî’ye bağlı kalmakla beraber başların-daha sonra genel sıralanışı terk et-meden İbnü’l-Verdî’nin kullanmadığı kaynaklardan nakillere veya kendi göz-lem ve duyumlarına yer vermektedir. Örneğin İbnü’l-verdî “el-Vâkü’l-Vâk” bölümünde oldukça kısa malumat vermesine rağmen Hâce Hatîb’de bu kısım oldukça uzundur ve farklı nakillerde bulunmaktadır. Yine İbnü’l-Verdî kul-lanmadığı halde Hâce Hatîb, Ebu’l-Ferec Mu’afa bin Zekeriyya ve iki ayrı ese-rinden bahsetmektedir. Ayrıca Hicaz bölgesinin ve hac güzergahı olan bölgele-rin anlatıldığı bölümlerde kendi gözlemlebölgele-rine ağırlık vermekte, İbnü’l-Verdî’nin hayatta olmadığı Yavuz Sultan Selîm Han döneminde yapılan imar faaliyetlerinden bahsetmektedir. İbnü’l-Verdî’nin eseri ile Hâce Hatîb’in eseri arasındaki farklardan biri de kitabın son bölümündeki sekiz faslın Hâce Hatîb tarafından tercüme edilmeyip kitabın kapsamına alınmamış olmasıdır. Hâce Hatîb Mahmûd’un söz konusu kitaptan çıkardığı bölümler şunlardır;

Abdulah İbn Selem’in Peygamberimiz Muhammed aleyhisselatü ve’s-selama soruları faslı.

Mahlukatın yaratılmasından önce geçen süre hakkındaki fasıl.

Dünyanın ömrü ve bu konuda insanların farklı görüşleri hakkındaki fasıl. Hz. Adem’den önce yaratılanların vasfının zikri faslı.

Kıyamet alametleri hakkında gelen rivayetlerin zikri faslı. Ahir zamanda gerçekleşecek olayların ve fitnelerin zikri faslı.

Kıyamet gününün haşır ve neşir yeryüzünün başka bir yeryüzü ile değiş-mesi, gökyüzünün dürülmesi ve bu günde yaşanacak hallerin zikri faslı.

Kıyamet gününün isimlerinin zikri faslı.

Kıyamet gününün hallerinden yukarıda geçenlerin çoğunu içeren kaside. Hâce Hatîb, kitabını “Melikü’l- ekber, emîr-i kebîr Osman Şah İbn İskender Paşa’ya sunmuştur.21 Nitekim Kâtip Çelebi de Hâce Hatîb’in bu tercümeyi

İs-kender İbn Osman Şah’ın talebi üzerine yaptığını belirtmek sureti ile eserin

(10)

Osman Şah’a sunulduğunu ifade etmektedir.22 Eserin sunulduğu Osman Şah

Mora sancak beyi olup, İ. Hakkı Uzunçarşılı’ya göre, Yavuz Sultan Selîm Hân’ın kızı ve İskender Paşa’nın zevcesi olan Hanım Sultan diye ma’ruf Hatice Sultan’ın oğludur.23 Çağatay Uluçay’a göre ise Osman Şah, Yavuz Sultan Selîm

Han’ın diğer kızı Hafsa Sultan ile İskender Paşa’nın oğlu Mustafa Paşa’nın o-ğullarıdır.24 Anne ve babasının kimliği tartışmalı olmakla beraber her hâl u

kâr-da Osman Şah’ın Yavuz Sultan Selîm’in torunu olduğu kesindir. Zira Hâce Hatîb de “Osman Şah min sülâleti sultan ibn sultan Selîm Hân” diyerek bu hu-susu teyit etmektedir. Yine Hâce Hatîb’in ifadelerinden Osman Şah’ın Yavuz Sultan Selîm’in kızı ile İskender Paşa’nın oğulları olduğu ihtimali güçlenmekte-dir.

Hâce Hatîb’in neden eserini Osman Şah’a sunduğu sorusuna kesin bir ce-vap vermek mümkün olmamakla beraber bu konuda kaynaklarda ipucu niteli-ğinde bilgilere rastlanmaktadır. Zira Hürrem Sultan’ın vefatı ile Kanûnî’nin şehzadeleri Beyazıd ve Selîm arasındaki mücadele saltanat hırsı ile alevlenince Selîm Manisa’dan Konya’ya, Beyazıd da Kütahya’dan Amasya’ya naklolun-muştu. Ve iki şehzade arasında bir çarpışma olmaması için Selîm’e vezir Sokullu Mehmet Paşa, Beyazıd’a vezir Pertev Paşa gönderilerek her ikisine de nasihat edilmişti. Hatta padişah geçimsizlikte ısrar ederlerse saltanatı kız kar-deşinin oğlu olan Mora sancak beyi Osman Şah’a vereceğini tehdit makamında oğullarına bildirmişti.25 Bu bilgilerden Osmanlı veraset geleneğine göre tahta

uzak bir namzed olmakla beraber, Osman Şah’ın şehzadeler vak’ası nedeniyle o günlerde yıldızının parladığı anlaşılıyor. Dolayısı ile Hâce Hatîb’in Osman Şah’ı tercih etmesinin nedenlerinden biri de bu husus olabilir. Yine Nuruosmaniye nüshası gibi kitabın yazılmasından birkaç sene sonra istinsah edilen nüshalarda Osman Şah’ın isminin hiçbir yerde zikredilmemesi de bu şehzadeler meselesinin çözülmesi ve Osman Şah’ın geri planda kalması ile alâ-kalı olabilir. Ayrıca Hâce Hatîb’in eserini Osman Şah’a sunmasında, Mora san-cak beyi olan Osman Şah’ın Ege Denizi sahillerinde görev yapması nedeniyle denizciliğe ve coğrafî eserlere ilgi duymasının da etkili olduğu düşünülebilir.

Hâce Hatîb, kitabını son derece açık, sade ve güzel bir Türkçe ile kaleme almıştır. Yaşadığı dönem, Divan Edebiyatı’nın en parlak olduğu, Bâkî ve Fuzûlî gibi büyük temsilcilerinin yetiştiği bir dönem olmakla beraber Hâce Hatîb yalın bir ifade tarzı ile kitabını yazmayı tercih etmiştir. Kitabında konuların arasına nazımla eklediği birtakım rivayet ve hikayeler de onun edebî yönüne dikkat çekmektedir. Şiir dili akıcı ve sade olup, halkın kullandığı Türkçe’ye yakındır. Şiir üslubu onun sözlü halk edebiyatından ilham aldığını göstermektedir.

22 Kâtip Çelebi , Keşfü’z- Zünûn, Hzl. R. Bilge- Ş. Yaltkaya, Maarif Yay., İstanbul,1941, I. , s. 701 23 İ.Hakkı Uzunçarşılı, “Kanûnî Sultan Süleyman’ın Vezir-i Âzamı Makbul ve Maktul İbrahim

Paşa Padişah Damadı Değildi”, Belleten, 29, 355-361, Ankara, 1965.

24 Çağatay Uluçay, “Kanûnî Sultan Süleyman ve Ailesi ile İlgili Bazı Notlar ve Vesikalar”, Kanûnî

Armağanı TTK., Ankara, 1970 ,s.227-237.

(11)

Eser, tertip ve düzen olarak incelendiğinde ise, oldukça kötü bir tablo or-taya çıkmaktadır. Aynı konudan eserin çeşitli yerlerinde defalarca bahsedil-mektedir. Örneğin Kaf Dağı ve Ye’cüc-Me’cüc ülkesi ile ilgili aynı bilgiler birkaç defa tekrar edilmiştir. Yazar konuların ele alınışında da düzgün bir sıra takip etmemekte, bölgeleri karışık bir şekilde tanıtmaktadır. Örneğin Afrika ve Ak-deniz bölgesi iç içe girmekte, yönlere göre bir sıra takip edileceği ifade edilme-sine rağmen o günkü coğrafî ma’lumatın çok sarih olmaması nedeniyle bu ko-nuda başarılı olunamamaktadır. Kitabın genel özellikleri konusunda söylenebi-lecek bir diğer husus da istinsah hatalarının dışında özellikle yer adlarında bir çok hatayı ihtiva etmesidir. Hâce Hatîb, İbnü’l-Verdî’nin eserinde okuyamadığı yer adlarını diğer bir nüsha veya diğer İslam coğrafyacılarının eserleri ile karşı-laştırma yoluna gitmeden okuyabildiği şekilde kaydetmiştir.

Eser, tarih- coğrafya, dil ve edebiyat alanında faydalı bilgiler barındırmak-la beraber, asılsız haberlerden, vuku’u mümkün olmayan hikayelerden de uzak değildir. Hakikat ile hayal, tarih ile efsane birbirine karışmış, kıssacıların mu-hayyilesinden doğan, tarif edilemeyen bazı mekanlar muallakta kalmıştır. Katip Çelebi tarafından son derece ağır ithamlarla eleştirilen İbnü’l-Verdî ve eseri, Hâce Hatîb tarafından yadırganmamış olmalı ki, Hâce Hatîb de bu hurafe ve olağanüstü hikayelere ilaveler yapmış ve zenginleştirmiştir.26

b. Mesâlikü’l-Memâlik Tercümesi: İsmet Parmaksızoğlu tarafından tespit

edilen bu eserden27 Osmanlı Coğrafya Literatürü Tarihi’nde

Harîdetü’l-‘Acâyib’in bir diğer nüshası olarak bahsedilmektedir.28 Ancak yazılış metodu ve

giriş kısımlarındaki benzerliklere rağmen muhteva olarak incelendiğinde farklı kitaplar oldukları anlaşılmaktadır. Meşhur müellif İstahrî’nin

Mesâlikü’l-Memâlik adındaki eserinin tercüme ve bazı ilavelerle yeniden yazılmış bir

dü-zenlemesi olan bu eser, umumi coğrafya ve kısmen tarihi bahisleri ihtiva eder. Mütercim yaptığı ilave ve eklerde ‘Acâyibü’l-Mahlûkat, Tarih-i Taberi,

Kitâbü’l-Magârib gibi eserlerden istifade ettiğini kaydetmektedir. Hazırlanış metodu ve

üslubu bakımından Tercemetü Harîdeti’l-‘Acâyib ve Ferîdeti’l-Garâyib ile tam bir paralellik gösteren bu eser 15 fasıldan müteşekkildir;

1. Daire-i Arz 2. Yıldızlar 3. Yıldızların Ahkâmı 4. İnsan 5. At ve sair hayvanlar 6. Madenler 7. Denizler

26 Bu eser hakkında daha geniş bilgi için bkz; Sema Yaniç, Hâce Hatîb Mahmûd er-Rûmî ve

Harîdetü’l-‘Acâyib ve Ferîdetü’l-Garâyib İsimli eserinin Edisyon Kritik ve Tahlili, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Konya, 2004.

27 İ. Parmaksızoğlu, a.g.e., s. 44-45. 28 E. İhsanoğlu, R. Şeşen, a.g.e., s. 38-39.

(12)

8. Irmaklar 9. İklimler

10. Yeri taşıyan öküz ve balık 11. Arş-ı Azim

12. Ahvâl-i mülûk 13. Emevîler ve Abbasîler 14. Cengiz sülâleleri 15. Âl-i Osman Kıssası29

“Çün Süleymân-ı zamân gitti Zigetvar üstüne” kaydı ile mütercimin (Mahmûd bin Ahmed) Kanûnî Sultan Süleyman zamanında yaşadığı ve tercü-mesini Zigetvar seferi sırasında yani 1566 yılında tamamladığı anlaşılmaktadır. Bursalı Mehmet Tahir de Manisa Kütüphanesi’nde “coğrafya ve tarih-i İslâmdan bahs eden Mesâlikü’l-Mealik isminde Türkîce bir eseri” gördüğünden söz etmektedir. Ancak o pek tabiîolarak bu eseri de II. Murad devrine tarihle-mektedir.30 İsmet Parmaksızoğlu da Bursalı Mehmet Tahir’in çelişkili

ifadeleri-ne dikkati çekerek H. 870’de Harîde’yi tercüme eden Mahmûd Şirvânî’nin H. 974 Zigetvar Seferi sırasında tamamlanan bu eseri yazamayacağını belirtmekte-dir.31

Sonuç olarak Harîdetü’l-‘Acâyib ve Mesâlikü’l-Memâlik tercümesinin aynı ki-şi tarafından yapıldığını söyleyebiliriz. İstifade edilen kaynakların ve hazırlanış metodunun benzerliği bir yana, her ikisinin de aynı dönemde tercüme edilmesi bizi bu kesin kanaate götürmektedir. Anlaşılıyor ki, H. 970 tarihinde

Harîdetü’l-‘Acâyib’i tercüme eden Hâce Hatîb Mahmûd er-Rûmî dört sene sonra da Mesâlikü’l-Memâlik Tercümesi’ni aynı yöntemlerle kaleme almıştır.

c. İbret-nümâ: Osmanlı Coğrafya Literatürü Tarihi’nde Mahmûd bin

Ahmed el-Hatîb el-Rûmî’nin İbret-nümâ adıyla 6 yapraklık bir risalesinden söz edilmektedir.32 Risâle-i Şerhu’l-Mavâkıf, Molla-Zâde, ‘Acâibü’l-Mahlûkât, Târîh-i

Tabeîi ve Megâribü’z-Zamân’dan seçme tercümelerle meydana getirilmiştir.

Nüshası:

* Hacı Mahmûd, nr. 4944: Talikle 6 yaprak, 13.3×20 (9.5×18) cm., 30 st., so-nu eksik olup, istinsahı hicri XII. asırdır.

d. Câlibü’s-Sürûr ve Sâlibü’l-Gurûr Tercümesi: Bursalı Mehmet Tahir II.

Murad dönemine tarihlediği Mahmûd Şirvânî’nin, Muhammed el-Karabağî’nin söz konusu eserini tercüme ettiğini belirtmektedir.33 Fakat II. Murad

dönemin-de yaşayan bir müellifin bu eser üzerindönemin-de çalışması mümkün dönemin-değildir. Zîra

29 İ. Parmaksızoğlu, a.g.e., s. 44-45. 30 Bursalı Mehmet Tahir, a.g.e.,III, s. 140. 31 İ. Parmaksızoğlu, a.g.e., s. 44-45. 32 R. Şeşen- E. İhsanoğlu, a.g.e., s. 41. 33 Bursalı Mehmet Tahir, a.g.e.,III, s. 139-140.

(13)

Karabağî H. 942 (M. 1535) yılında İznik’te ölmüştür. Dolayısıyla iki mütercim karışıklığı söz konusu olsa bile bu tercümeyi ancak Kanûnî döneminde yaşayan ve Harîdetü’l-‘Acâyib ile Mesâlikü’l-Memâlik’i tercüme eden Hâce Hatib Mahmûd yapmış olabilir. Kâtip Çelebi de eserinde Muhyiddin Muhammed el-Karabağî’nin Câlibü’s-Sürûr ve Sâlibu’l-Gurûr adlı eserini Mahmûd İbn Mu-hammed’in ihtisar ettiğini ve ismini Letâifü’l-İşarât koyduğunu, kitabın asıl ter-tibine uygun olduğunu belirtmektedir.34 Söz konusu eserin sahibi olan

Muhyiddin Muhammed el-Karabağî er-Rûmî, Arab dili ve edebiyatı, tefsir, fı-kıh, hadis, kelam ve felsefe gibi ilimlerde geniş bilgiye sahip bir Osmanlı âlimi-dir. Kısaca Muhâdarât veya Câlibü’s-Sürûr ve Sâlibü’l-Gurûr adıyla anılan eser ansiklopedik mahiyette bir çalışma olup, yirmiüç bölümden oluşmaktadır. İlahiyyat, fıkıh, ahlâk, siyaset, âdâb-ı muaşeret, mizah, hastalıklar, dua, tövbe ve pişmanlık gibi konulara dair bilgiler içermektedir.35

Hâce Hatîb Mahmûd er-Rûmî’nin eserlerini bu şekilde tanıtıktan sonra so-nuç olarak söyleyebiliriz ki, hayatı ve faaliyetleri ile ilgili kaynaklarda neredey-se hiçbir bilgiye rastlanmayan Hâce Hatîb’in tarihi şahsiyeti hususunda da çok önemli tezatlarla karşı karşıya kalınmaktadır. Ancak ma’ruf eseri Tercemetü

Harîdeti’l-‘Acâyib ve Ferîdeti’l-Garâyib üzerinde yapılan dikkatli araştırmalar ile

yazarın hayatı hakkında önemli ipuçlarına ulaşmak mümkün olmaktadır. Buna göre mütercimin tam adı Bedrüddin el-Hâce Mahmûd bin Ahmed el-Hatîb’dir. Bazı kaynakların bildirdiğinin aksine O, II. Murat devrinde değil, Kanûnî Sul-tan Süleyman döneminde yaşamış bir Osmanlı müellifidir. Nerede doğduğu hususunda bir kayda rastlanmamakla beraber, 1486 ya da 1495 yılında dünyaya gelmiş ve XVI. yüzyılın 60-70’li yıllarında vefat etmiştir. İslamî kaynaklara hayli vâkıf olduğu anlaşılan Hâce Hatîb Mahmûd er-Rûmî, öğrendiklerini halkın isti-fadesine sunma gayretiyle dört eser (Tercemetü Harîdeti’l-‘Acâyib ve

Ferîdeti’l-Garâyib, Mesâlikü’l-Memâlik Tercümesi, İbret-nümâ Câlibü’s-Sürûr ve Sâlibü’l-Gurûr Tercümesi) kaleme almıştır. Eserleri serbest tercümelere, çeşitli kaynaklardan

nakillere, kendi araştırma ve gözlemlerine dayanan tercüme-derleme niteliğin-de çalışmalardır. ©

34 Katip Çelebi, a.g.e., I, s. 533

Referanslar

Benzer Belgeler

1)ALICE/ASH 2)CEM03.01.. The results of our calculations by using CEM03.01 and ALICE/ASH codes are compared with available experimental.. In general, the used all model codes

Amacı, ilköğretim öğrencilerinin Seviye Belirleme Sınavı (SBS) İngilizce alt testinden aldıkları ham puanlar ile proje görevi, performans görevi, ders içi katılım ve

1948 yılında İstanbul’da doğan sanatçı, resim öğrenimini İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, Bedri Rahmi.. Eyüboğlu Atölyesi’nde

Ullınay diyor ki: "Mahmut Yesari romancılıkta kuvvetini iki sahada top lar, hattâ muvatfakıyetinin sırn bun­ lardır: Üslûp ve tasvir...” İüvet.. Uln-

Ünüversite öğrencili­ ğim sırasında Babıâlı yokuşunda rastladığım Lütfü Oğuzcan, birgün, beni evlerine, ÇÎ&KÖFTE yemeğine çağırdı.,Hafızası olağanüstü

Bu makaledeki amacım; bilimsel söyleme manevî zekâ kavramını takdim et- mek, birbiriyle ilişkili birtakım yetenekler olarak maneviyata ilişkin kanıtları gözden geçirmek

meleri Güven, Paylaşma, Yardım- laşma Amaç/ Araç Geleneksel 5 Hediye Topları Faaliyeti Duyarlılık, Yardımlaşma,.. sorumluluk

Hâce Gıyaseddin Pir Ahmed Hafî sırasıyla, az önce belirtildiği üzere ġahruh Mîrza, ardından Abdüllatif Mîrza, Alaüddevle Mîrza, Sultan Muhammed Mîrza