• Sonuç bulunamadı

Kur'an'da münafıkların özellikleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kur'an'da münafıkların özellikleri"

Copied!
98
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI

KELAM BİLİM DALI

KUR’AN’DA MÜNAFIKLARIN ÖZELLİKLERİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Süleyman TOPRAK

Hazırlayan

Fatih YILDIRIM

(2)

İÇİNDEKİLER

KISALTMALAR ...iv

ÖNSÖZ ...v

GİRİŞ...1

NİFAK VE MÜNAFIK KAVRAMI...1

SÖZLÜK VE TERİM ANLAMI ...1

A. SÖZLÜK ANLAMI...1

B. TERİM ANLAMI ...3

BİRİNCİ BÖLÜM NİFAK KAVRAMI İLE ANLAM YAKINLIĞI OLAN KAVRAMLAR, NİFAKIN ORTAYA ÇIKIŞI VE NİFAK ÇEŞİTLERİ I. NİFAK KAVRAMI İLE ANLAM YAKINLIĞI OLAN KAVRAMLAR ...7

A. KÜFÜR ...7

B. FISK ...9

C. ŞİRK...10

D. RİYA ...11

II. NİFAKIN ORTAYA ÇIKIŞI VE SEBEPLERİ ...14

A. HİCRETTEN ÖNCE MEKKE VE MEDİNE’DE SİYASİ VE SOSYAL DURUM...14

B. NİFAKIN ORTAYA ÇIKIŞI...15

C. NİFAKI ORTAYA ÇIKARAN SEBEPLER ...20

a- Karakter Bozukluğu ...20

b- Menfaat Düşkünlüğü...21

c- Korkaklık...21

d- Kabilecilik ve Kavmiyetçilik ...22

e- Eğitimsizlik...23

f- Siyasi ve Ekonomik Sebepler ...25

III. NİFAK ÇEŞİTLERİ ...27

A. İTİKÂDÎ NİFAK ...28

a- Asli Nifak ...28

b- Kuşkulu Nifak ...29

(3)

İKİNCİ BÖLÜM

KUR’AN’A GÖRE MÜNAFIKLARIN ÖZELLİKLERİ

I. DÜŞÜNCE YAPISI BAKIMINDAN MÜNAFIKLARIN ÖZELLİKLERİ...34

A- MÜNAFIK VE ŞÜPHE ...34

a. Şüpheciliğin Tanımı ...34

b. Kur’an’da Münafık ve Şüphe İlişkisi ...35

B- MÜNAFIK VE TEREDDÜT ...39

C- MÜNAFIK VE KENDİNİ SAVUNMA ...42

a. Yansıtma (Kötü Ruh Halini Başkasına İzafe Etme)...42

b. Rasyonalizasyon (Akla Uygun Hale Getirme) ...43

II. İNANÇ BAKIMINDAN MÜNAFIKLARIN ÖZELLİKLERİ ...45

A- MÜNAFIK VE İNKARINI GİZLEME...45

B- MÜNAFIK VE ALLAH’A İMAN ...46

C- MÜNAFIK VE PEYGAMBER’E İMAN...47

D- MÜNAFIK VE AHİRETE İMAN...50

E- MÜNAFIK VE KADERE İMAN...51

III. KARAKTER BAKIMINDAN MÜNAFIKLARIN ÖZELLİKLERİ...53

A- MÜNAFIK VE ŞAHSİYET...53

B- MÜNAFIK VE NARSİSİZM (kendini aşırı beğenme) ...55

a. Narsisizmin Tanımı ...55

b. Kur’an’da Münafık ve Narsisizm İlişkisi ...55

C- MÜNAFIK VE KORKU...56

a. Korkunun Tanımı ...56

b. Kur’an’da Münafık ve Korku İlişkisi...57

IV. SOSYAL DAVRANIŞLARINA VE SÖZLERİNE YANSIMASI BAKIMINDAN MÜNAFIKLARIN ÖZELLİKLERİ...61

A- NİFAKIN MÜNAFIĞIN SÖZLERİNE YANSIMASI ...61

a. Münafık ve Yalan Konuşmak ...61

b. Münafık ve Yemin ...63

c. Münafıkların İftira ve Spekülasyonları...64

d. Münafıkların Dini Değerlerle Alay Etmeleri...68

(4)

B. MÜNAFIK VE MAL EDİNME HIRSI ...72

C. MÜNAFIK VE CİHADDAN GERİ KALMA ...74

V. AMEL BAKIMINDAN MÜNAFIKLARIN ÖZELLİKLERİ ...77

A. NİFAKIN AMELİ BOYUTU...77

B. MÜNAFIK VE NAMAZ...78

C. MÜNAFIK VE İNFAK ...81

SONUÇ...85

(5)

KISALTMALAR

A.Ü.İ.F.D. : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi a.g.e. : Adı geçen eser

b. : İbn (oğlu) bkz. : Bakınız

c. : Cilt

D.İ.A. : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi D.İ.B.Y. :Diyanet İşleri Başkanlık Yayınları

İ.A. : İslam Ansiklopedisi

md. : Maddesi

nşr. : Neşreden

s. : Sayfa

sy. : Sayı

T.D.V.Y. :Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları thk. : Tahkik eden trc. : Tercüme eden ts. : Tarihsiz vb. : ve benzeri vd. : ve diğerleri vs. : vesaire

(6)

ÖNSÖZ

Kur’an’ı Kerim insanları muhatap almış ve insanlık için indirilmiştir. Yüce Allah onu, insanların maddî-manevî bütün ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde indirmiştir. Bu sebeple Kur’an’ı Kerim, insan hakkında bize en doğru bilgiyi verir.

Yüce Allah Kur’an’ı Kerim’de insanları inanç bakımından üç kısma ayırmış, Yüce Allah’a, Hz. Peygamber’e ve O’nun haber verdiği esaslara gönülden bağlanıp tasdik edenlere mümin, bu esasları inkar edenlere kafir ismini vermiştir. İmanla küfür arasında bocalayan, bu ikisinden birine dahil olamayan, içlerinden inkara kaydıkları halde çeşitli sebeplerle müslüman görünen bir üçüncü grup daha vardır ki, bunlara da münafık denmiştir.

Kafir, İslam’a ve müslümanlara düşman olduğunu açıktan söylerken; münafık, müminlerin arasında müslüman tavrı sergileyip, gizli çalışmalarla İslam’ın gelişmesini engellemeye çalışmaktadır. Bu gayesine ulaşabilmek için de sürekli entrikalar çevirmekte ,yalan ve iftira gibi her türlü yola başvurmaktadır. Bunun için münafıklar, sahip oldukları nitelikleri sebebiyle İslam’a kafirlerden daha çok zarar verebilmektedirler

Kur’an’da müstakil bir sureyle birlikte üçyüzden fazla ayetin münafıklardan bahsetmesi, vahiy açısından nifakın niteliklerini bilmenin önemini göstermektedir. Bu sebeple müslümanın imanını zayıflatan, İslam toplumunun birliğini bozan bir iç kurduna benzeyen münafığı ve özelliklerini tanımak büyük önem arz eder. Nasslarda münafıkların özellikleri geniş bir biçimde anlatılarak, müslümanlardan bu konuda uyanık olmaları istenmiştir. Bu noktada münafıkların özelliklerini bilmek, müminler için hem kendilerini hem de dinlerini nifaktan koruma bakımından önemli olduğundan, Kur’an’a göre münafıkların özellikleri konulu bir tez hazırlamaya karar verdik.

Ülkemizde, Tefsir alanında Sadık KILIÇ’ın “Kur’an’a Göre Nifak”, Hadis alanında Abdullah YILDIZ’ın “Hz. Peygamber ve Gizli Düşmanları Münafıklar”, İslam Tarihi alanında Ahmet SEZİKLİ’nin “Hz. Peygamber Devrinde Nifak Hareketleri” ile Adnan DEMİRCAN’ın “Hz. Peygamber Devrinde Münafıklar” Kelam alanında ise Hasan KURT’un “İslam İnancına Göre Nifak ve Münafık” ve

(7)

münafıkları psikolojik açıdan inceleyen Hamdi İŞCAN’ın “Kuran’a Göre Münafıkların Özellikleri” isimli çalışmalarında nifak ve münafıklık konularına yer verilmiştir. Biz bu çalışmamızda nifakın ortaya çıkış sebeplerini ve münafıkların rûhi yapılarını incelemeye çalıştık. Konunun çok geniş boyutları olması nedeniyle de Kur’an’a göre Münafıkların özellikleri şeklinde bir sınırlandırma yaptık.

Bu çalışmamızda münafıkların özelliklerini tespit ederken Kur’an’ı Kerim’i esas aldık. Ancak yeri geldikçe ilgili ayetlerle aynı doğrultuda olan hadislere de temas ettik. Tekrarlardan kaçınmakla beraber Münafıkların birden fazla özelliklerini anlatan ayet ve hadislerin yeri geldikçe tekrarlanmaları gerekli görülmüştür.

Çalışmamızın giriş bölümünde, başlıca lûgat kitaplarından istifade edilerek nifakın sözlük ve terim anlamları verilmiş daha sonra da bu anlamlar arasındaki ilişki açıklanmıştır. Birinci bölümde, nifak kavramı ile anlam yakınlığı olan küfür, fısk, şirk ve riya gibi kavramlar açıklanmış, daha sonra başta İslam Tarihi, Tefsir, Hadis kaynakları ve Abdullah Yıldız’ın “Hz. Peygamber ve Gizli Düşmanları: Münafıklar” ile Adnan Demircan’ın “Hz. Peygamber Devrinde Münafıklar” adlı eserlerinden istifade edilerek nifakın ortaya çıkış sebepleri üzerinde durulmuş, son olarak da nifak çeşitlerine yer verilmiştir.

Çalışmamızın son ve asıl bölümü olan ikinci bölümde ise münafıkların özellikleri, düşünce yapısı bakımından, inanç bakımından, karakter bakımından, nifakın sosyal davranışlarına ve sözlerine yansıması bakımından ve amel bakımından olmak üzere beş ana başlık altında ilgili ayetler esas alınarak incelenmiştir. Bu doğrultuda ayetleri açıklarken başlıca Tefsir ve İslam Tarihi kaynaklarından, karakter tahlili yaparken de Psikoloji biliminin verilerinden ve Hamdi İşcan’ın “Kuran’a Göre Münafıkların Özellikleri” adlı eserlerinden yararlanılmıştır.

Bu konunun belirlenmesinden tamamlanmasına kadar geçen sürede her türlü yardımını ve ilgisini esirgemeyen danışman hocam Prof. Dr. Süleyman TOPRAK Bey’e, yine bu çalışmam sırasında ilgi ve gayretlerini esirgemeyen Yrd. Doç. Dr. Durmuş ÖZBEK Bey ve Prof. Dr. Dilaver GÜRER Bey’lere minnet ve şükranlarımı arz ederim.

Fatih YILDIRIM Konya 2008

(8)

GİRİŞ

NİFAK VE MÜNAFIK KAVRAMI

I. SÖZLÜK VE TERİM ANLAMI A. SÖZLÜK ANLAMI

Arapça ق - ف -  harflerinden türeyen “nifak” kelimesi aslı itibariyle birinci ve dördüncü babtan olup mastarları ٌْ َ

-

ٌقَ َ

-

ٌقُ َ şeklindedir.1 Mufâale babından mastar olarak bilinen “nifak” kelimesinin aslı ve menşei hakkında dil bilginlerinin çeşitli görüşleri vardır. “Münafık” kelimesi de aynı fiilden türetilmiş ismi faildir. “Nifak” kavramının daha iyi anlaşılabilmesi için nereden türediği hakkındaki görüşleri şu şekilde sıralayabiliriz:

a- İbn Arabî (543-1145) nifakın köstebek yuvası anlamındaki

عا ء

tabirinden türediğini iddia eder ve şunları söyler: Köstebek, tarla faresi veya arap tavşanı denilen hayvanın yer altındaki yuvası iki deliklidir. Deliklerden biri yeryüzüne açık olup buna “kâsıa” denilir; diğeri yeryüzüne kapalıdır, buna da “nâfika” denilir. Köstebek, ihtiyaç anında kapalı olan deliğe başıyla hafifçe vurup yeryüzüne çıkacak şekilde inceltmiştir. Hayvan bu deliği gizlemekte ve diğerinden girip çıkmaktadır. Avcı, “kâsıa” denilen giriş deliğine geldiğinde hayvan, “nâfika” denilen çıkış deliğinden çıkıp kaçar.2

Cevheri (400/1009), İbn Sîde (458/1066) gibi dil bilginleri de: “Nifak, bir taraftan islama girip, bir başka taraftan çıkmaktır; bu anlamda nifak terimi, köstebek yuvası anlamındaki ‘nâfikâü’l yerbû’ tabirinden alınmıştır” demektedirler.3

b- Dil bilginlerinden Ebu Zeyd (215/830) ve İbn Berri (584/1187) de köstebeğin tavrıyla münafığın eylemi arasında ilişki bulunduğunu iddia ederler ve şöyle derler: “Nifak” kelimesinin aslı “çıkışı olan delik, dehliz, tünel, in vb.” anlamları olan “en-nefâku” kelimesidir.4

1 İbn Manzur, Muhammed b. Mükerrem, Lisanü’l-Arab, Beyrut, ts., X, 357; Zebîdî, Muhîbuddin

ebu’l-Feyz es-Seyyid, Tâcü’l-ârûs, Beyrut, ts., VII, 79; Âsım Efendi, Ebu’l Kemal es-Seyyid, Kâmus Tercümesi, İstanbul, 1886, III, 1020,1021.

2 İbn Manzur,a.g.e., X, 358; Zebîdî,a.g.e., VII, 79; Âsım Efendi,a.g.e., III, 1021.

3 İbn Manzur,a.g.e., X, 359; Zebîdî,a.g.e., VII, 79; Aynî, Ebu Muhammed Mahmud b. Ahmed, Umdetü’l

Kârî Şerhu Sahîhi’l-Buhârî, Kahire, 1972, I, 248.

(9)

Râgıb el-İsfehânî (502/1108) de nifakın iştikakı ile ilgili olarak aynı görüşü ileri sürer ve şu ayeti delil getirir:5 “Eğer onların yüz çevirmesi ağır geldiyse, haydi

(yapabilirsen) yerin içine (inebileceğin) bir delik ya da göğe çıkabileceğin bir merdiven ara ki onlara bir mucize getiresin.”6 Ayette geçen “nefak” kelimesinin “delik veya yol” anlamında kullanılmasını görüşüne delil olarak gösterir. Sonuç olarak bu görüşteki alimlere göre “nifak” kavramı “nefak” kelimesinden türemiştir.

c- Bir diğer görüşte “nifak” kavramının, Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretinden sonra vatandaşlık antlaşması gereği Medine halkı tarafından Hz. Peygamber’e verilmek üzere belirlenen nefakâ (vergi)yı vermek istemeyenler için kullanıldığını görüşüdür. Serjeant’a ait olan bu iddia, vergiyi vermekte dayatanlara Arapça’da “münâfikûn” kelimesini kullanmak dil kurallarına uygun düşmediğinden kabul edilmemiştir.7

d- Bazı araştırmacılar da münafığın “kararsız olmak” manasında Habeşçe “nâfeka” kelimesinden alındığını ileri sürmüşlerdir. Kur’an’da daha çok bu manada kullanıldığını iddia etmektedirler.8 Bunun için Kur’an’daki anlam benzerliğinden başka herhangi bir delil gösterememişlerdir.9

Münafık kelimesinin Arapça asıllı olmadığını iddia eden diğer bir görüş de Ethiopia (Habeşçe)’dan Arapça’ya geçtiği görüşüdür. Habeşçedeki karşılığı “dinde bidat” anlamına gelen “hertakatün” kelimesidir. Bu konuda araştırma yapan ve bu görüşte olan Abdulkadir Mağribî “hertakatün” kelimesini “doğru akideden ve cemaatten ayrılma” anlamına geldiğini ileri sürer. Bunun yanında kelimenin Arapça’daki anlamının daha zengin ve dindeki kullanımıyla daha irtibatlı olduğunu belirterek, “Münafık” kelimesinin “nâfika” sözcüğünden türeyebileceğini de kabul etmektedir.10

İbnü’l-Esir (606/1209), Zebîdî (1205/1905) gibi dil alimleri kelimenin istılahi anlamıyla İslam’dan önce bilinmediğini beyan etmektedirler.11 Ancak Tarefe b. el-Abd’e nisbet edilen bir şiirde nifak, hile ve aldatma manasında İslamî anlamına yakın

5 Isfahânî, Hüseyin b. Muhammed er-Râgıb, el-Müfredât fî Garîbi’l-Kur’an (thk: Muhammed Seyyid

Keylânî) Beyrut, ts., 502.

6 En’âm, 6/35.

7 Mellâh, Hâşim Yahya Hüseyin, el-Münafikûn fi Medinetü’r-Rasûl, M.K.D.İ., V, Bağdat, 1973, 469;

Yıldız, Abdullah, Hz. Peygamber ve Gizli Düşmanları Münafıklar, İz yayıncılık, İstanbul, 2000, s. 21.

8 F. Buhl, “Münafıklar”, İA, İstanbul, 1979, VIII, 800.

9 Alper, Hülya, “Münafık”, DİA, İstanbul 1999, XXXII, 565-567. 10 Mellâh,Hâşim Yahya Hüseyin,a.g.e., 470.

(10)

bir anlamda kullanılmaktadır. Bu durum, yukarıdaki dil alimlerinin görüşünü nakzetmeyip, nifak teriminin islamî anlamda cahiliyyedeki kulanımının azlığına ve yaygın olmadığına işaret eder.12

Nifak kavramının türediği “N-F-K” fiilinin bitmek tükenmek,13 eşyaya rağbetin artması,14 yaranın kabuk bağlaması,15 ölmek16 gibi kök anlamları vardır. Bu manaların münafığın tavrıyla yakın ilişkisi vardır. Terim anlamını açıklarken bu anlam ilişkisine değineceğiz.

Nifak kelimesi sözlükte, “yalan, aldatma, hile, riya, içindekinin tersini söylemek veya söylediği şeyin zıddını gizlemek,17 ikiyüzlülük, dedikoduculuk18 gibi anlamlara gelir. Nifak kelimesi İngilizce eserlerde de iki yüzlü anlamına gelen “hypocrisy” kelimesiyle ifade edilir.19

Münafık kelimesi de sözlükte iki yüzlü, mütereddid, aldatıcı, kalbi hasta, özü sözü bir olmayan20 ve nifak hareketini yapan kimseler için kullanılır.21

Netice olarak sözlükte nifak terimi, içi dışındaki şeyin aksini gizleyen, ikiyüzlü; münafık kelimesi de nifak eylemini yapan kimseye denir.

B. Terim Anlamı

Terim manası itibariyle nifak, “imanı izhar edip küfrü gizlemek”22, “gizlediği şeyin aksini göstermek”23, “bir inanç aldatması ve dinsel riya”24, “için dışa muhalefeti”25 v.b. şekillerde ifade edilmektedir. Yukarıdaki açıklamalara baktığımız

12

Ebu Ûde, Ûde Halil, et-Tatavvuru’d-delâlî beyne luğati’ş-Şi’ri ve luğati’l-Kur’an, Ürdün, 1985, s. 266.

13 İbn Manzur, a.g.e., X, 357-358. 14 Firûzâbâdî, a.g.e., s. 1195.

15 Zebîdî, a.g.e., VII, 79; Âsım Efendi, a.g.e., III, 1020.

16 Zemahşerî, Cârullah Mahmud b. Ömer, Esâsü’l-Belâğa (nşr.Mezid Naim ve Şevki Muarri), Beyrut,

1998, S. 848.

17 Komisyon, el-Müncid fi’l lugati’l-Arabiyyeti’l-Muasıra, Dârü’l-Meşrik, Beyrut 2000, s. 1438. 18 Şemseddin Sâmi, Kamus-i Türkî, İstanbul 1978, s. 1465.

19 Izutsu, Toshihiko, Kur’an’da Dini ve Ahlakî Kavramlar (Trc. Selahaddin Ayaz), Pınar Yayınları,

İstanbul 1991, s. 238.

20 Şemseddin Sami, a.g.e., s. 1409.

21 Ateş, Süleyman, Kur’an Ansiklopedisi, İstanbul ts., XV, 333.

22 İbnu’l-Esîr, Mecdüddin el-Mübarek b. Muhammed el-Cezerî, en-Nihâye fî Garîbi’l-Hadîs ve’l-eser,

Beyrut, ts., V, S. 98; Âsım Efendi,a.g.e., III, 1021.

23 Nevevi, Ebu Zekeriya Yahya b. Şeref, Sahih-i Müslim bi şerhi Nevevî, Kahire 1973, II, 47. 24 Izutsu, a.g.e., s. 214.

(11)

zaman hepsinin ortak noktasının “olduğu gibi görünmeme ve yalan söyleme” olduğu görülmektedir.

Münafık, Kur’an-ı Kerim’de, sözde imanlı olduğunu söyleyip Allah’a, Rasûlüne ve müminlere karşı düşmanlığını gizleyen kimse26 olarak tanımlanmaktadır. Semantik açıdan Kur’an’daki inançla ilgili temel kavramları inceleyen Mehmet Soysaldı “nifak” kelimesiyle alakalı araştırmasında şu sonuca varır: “Asıl itibariyle tarlalarda yaşayan köstebeğin yuvalarından biri olan “Nâfika”dan alınmış olan münafık kelimesi, Kur’an terminolojisinde yeni bir anlamda yani; “küfrünü gizleyen, imanı izhar eden kişi” anlamında kullanılmıştır. Münafık kelimesinin bu anlamıyla cahiliyye devrinde kullanılmış olduğunu zannetmiyoruz. Araştırmalarımız bizi bu sonuca götürmüştür. İşte böylece Kur’an-ı Kerim bu kelimeyi diğer birçok kelime gibi cahiliyye devrindeki kullanıldığı anlamdan farklı olarak, yeni bir anlam yükleyerek, kendi semantik sistemi içinde kullanmıştır. Kur’an’ın Arap diline kazandırdığı yeni kavramlardan biri de işte budur.”27

Netice itibariyle nifak, bazı sebepler yüzünden İslam’a girip dıştan Müslüman gözükmek, içten içe inançsızlığını ve inkarını gizlemektir. Ayrıca bu terim İslam’la birlikte cahiliyyedeki kullanışından farklı olarak yeni bir anlam kazanmıştır.

Münafık için bu kelimenin kullanılmasında, nifak kelimesinin sözlük anlamı ile münafığın psikolojik durumu arasında bir münasebet vardır. Nifak kavramı islami terminolojideki anlamını kazanırken daha ziyade kelimenin sözlük anlamlarından köstebek veya başka bir hayvanın yer altındaki faaliyeti, girişi belli çıkışı gizli olan tünel, dehliz, in vb. anlamlara istinad ettirilmiştir.28 Buna uygun olarak yukarıda verilen sözlük anlamlarıyla terim anlamı arasındaki ilişkiyi şöyle sıralayabiliriz:

a- Kelimenin sözlük anlamında geçen hayvanın girişi ve çıkışı olmak üzere iki ayrı deliği olduğu gibi aynı kökten türeyen münafığın da biri İslam’a giriş, diğeri İslam’dan çıkış şeklinde iki ayrı tarafı vardır.

b- Sözlükte, girişi belli olan fakat çıkışı bilinmeyen yeraltındaki delik, tünel, in gibi anlamlara gelen “en-nefâku” kelimesindeki anlam ile münafığın herkesin gördüğü

26 Bakara, 2/8; Mâide, 5/41.

27 Soysaldı, Mehmet, İnançla İlgili Temel Kavramlar, Nil Yayınları, İzmir 1997, s. 94-95. 28 Yıldız, a.g.e., s. 24.

(12)

yerde imana girip, bilinmeyen bir yerde imandan çıkması arasında bir bağlantı vardır. Münafık da köstebek gibi eylemlerini gizli, kapalı yerlerde gerçekleştirir.

c- Nifakın sözlük anlamlarında geçen, köstebeğin gizli deliğinin, içi çukur iken dış tarafının dümdüz olarak görünmesi ile münafığın dışardan iyi bir Müslüman görünüp de içinin düşmanlık ve ihanetle dolu olması arasında bir tavır ilişkisi vardır.

d- Nifak kelimesinin sözlük anlamında geçen “nâfika” köstebeğin veya kelerin gizli çıkış deliğidir. Bir tehlike anında hemen koşup bu delikten görünmeden çıkmasıyla münafığın korku ve endişe hissettiğinde gizlice dininden çıkması arasında tedirgin bir yaşam ilişkisi vardır.29

e- Kelimenin aslında geçen köstebeğin ekinlere ve ürünlere zarar verecek yerlere yuva yaptığı gibi münafıkların da müminlere ve nesillere zarar vermek amacıyla Dırar Mescidi gibi uygun ortamları kendine faaliyet yeri seçmeleri arasında bir mekan ilişkisi vardır.

f- Nifakın sözlük anlamlarında geçen köstebeğin davranışıyla münafığın davranışı arasında tam bir uyum vardır. Köstebek yerin altında ilerler ama yerin üstünde iz bırakır. Münafık da gizli, görünmeyen yerlerde işler çevirir fakat bu davranışına ve üslubuna yansır. Nitekim Kur’an’daki Hz.Peygamber’e “Sen onları ‘lahnden’ (ses tonlarından, konuşma üsluplarından) kesinlikle tanırsın”30 ayeti bu gerçeği ifade etmektedir.

g- Münafığın, köstebeğin davranışıyla tam bir uyum halinde olduğu diğer bir durum da köstebek gibi başkalarının emeğine göz dikmesidir. Ekiminde, dikiminde emeği olmadığı halde ürünü toprağın altından gizlice çeker. Yemek için değil sadece biriktirmek için emekleri çalar. Münafık da savaş, sefer gibi zorluk hallerinde mazeretler ileri sürer,31 ama iş ganimet paylaşmaya geldi mi kendilerine de pay

verilmesini isterler.32 Görülüyor ki münafık da köstebek gibi başkalarının emeğine göz dikmektedir. 29 Yıldız, a.g.e., s. 25. 30 Muhammed, 47/29,30. 31 Tevbe, 9/49,81. 32 Fetih, 48/15.

(13)

h- Münafığın halini ifade eden nifak kelimesi “n-f-k” fiilinin doğrudan üçlü yapısından geldiği halde münafık, fiilin karşılıklılık ifade eden dörtlü “müfâale” babından gelir. Bu da münafığın kendine, Allah’a ve başkalarına karşı ikili pozisyonda olduğunu gösterir.33

ı- Nifak kelimesinin “ölmek, yok olmak” gibi kök anlamları münafığın içinde bulunduğu duruma uygun düşmektedir. Çünkü münafık görünüşte ne kadar diri ise de inanç ve amel bakımından ölü demektir.34

i- Nifakın kök anlamlarından bir diğeri olan “yaranın kabuk bağlaması” anlamıyla nifak arasında gizleme eylemi açısından bir ilişki vardır. Kabuk nasıl yarayı gizliyorsa, münafık da inkarını, düşmanlığını öylece gizler.35

Nifak kavramının sözlük ve terim anlamları arasında ilişki olduğu gibi Kur’an’daki bazı anlam yakınlığı olan kavramlarla da ilişkisi vardır. Ayrıca nifakı doğru belirleyebilmek için nasıl bir sosyal ve siyasal zeminde ortaya çıktığını tespit etmek gerekir. Birinci bölümde bu hususları incelemeye çalışacağız.

33 Ünal, Ali, Kur’an’da Temel Kavramlar, Nil Yayınları, İzmir1999, 392. 34 Ebu’l-Haseb, İbrahim Ali, en-Nifaku’l-İctimâî, M.E., XXII, Kahire, 1950, 610. 35 Yıldız, a.g.e., s. 26.

(14)

BİRİNCİ BÖLÜM

NİFAK KAVRAMI İLE ANLAM YAKINLIĞI OLAN KAVRAMLAR, NİFAKIN ORTAYA ÇIKIŞI VE NİFAK ÇEŞİTLERİ

I. NİFAK KAVRAMI İLE ANLAM YAKINLIĞI OLAN KAVRAMLAR A. Küfür

Küfür kelimesi “K-F-R” fiil kökünden mastar olup, sözlükte “bir şeyi örtmek, gizlemek” anlamına gelir. Bu sebeple, tohumu toprağa ekip onu örten çiftçiye, kılıcı örttüğü için kınına, karanlığı ile her şeyi örttüğü için geceye “kâfir” denilmiştir.1

Küfür kelimesinin temel anlamı somut şeylerin örtülmesidir.2 Ancak zamanla

nimet ve delil gibi soyut şeylerin örtülmesi anlamında kullanılır olmuştur.3 Nimet ve menfaat gibi şeylerin örtülmesi de küfür kavramına nankörlük anlamını kazandırmıştır. Izutsu nankörlük anlamındaki küfrü, “ele geçen menfaatleri örtmek yani bilmezlikten gelmek ve bu suretle nankör olmak”4 şeklinde açıklar. Kur’an’da: “…..Andolsun şükrederseniz elbette size daha fazla veririm ve eğer nankörlük ederseniz azabım pek çetindir”5 ayetinde küfür kelimesi nankörlük anlamında kullanılmıştır.

Küfür kelimesinin zamanla anlam genişlemesi yoluyla kazandığı anlamlardan birisi de “inkar”dır. Küfür, Kur’an’da yukarıda belirttiğimiz gibi hem “şükrün” karşılığı olan “nankörlük” manasında,6 hem de “imanın” karşılığı olan “inkar” manasında7 kullanılmaktadır. Mehmet Soysaldı küfür kelimesinin “inkar” manasını açıklarken şunları söyler: “İmanın karşıtı olarak kullanılan küfür zamanla aslen anlam çekirdeğinde bulunan “nankörlük” (kıymet bilmeme) öğesinden iyice sıyrılarak, gittikçe daha çok “inançsızlık” anlamı taşımaya başlamış ve nihayet, en yaygın şekli ile ortada minnetle ilgili hiçbir şeyin bulunmadığı durumlarda “inanmamak, inkar etmek” anlamında kullanılan bir kelime haline gelmiştir.”8

1 İbn Manzur, a.g.e., III, 273; Zebîdî,a.g.e., III, 525.

2 Ekin, Yunus, Kur’an’a Göre İnançsızlık,Işık Yayınları, İstanbul, 2001, 32. 3 Ebu Ûde, a.g.e., s. 271.

4 Izutsu, a.g.e., s. 166. 5 İbrahim, 14/7.

6 İbrahim, 14/7; Nahl 16/112; İsra 17/66; Şûrâ 42/48. 7 Bakara, 2/28; Âl-i İmran, 3/70; İsrâ, 17/89; Enbiya, 21/30. 8 Soysaldı, a.g.e., s. 43.

(15)

Küfür, terim olarak ise Eşari ve Mâtüridî Kelam bilginlerinin çoğunluğuna göre iman edilmesinin zorunlu olduğu kesinlikle bilinen dini esasların tamamını ya da bir kısmını kalben tasdik etmemektir.9

Kur’an’da imanın zıddı manasındaki küfrü (inançsızlık) açıkça ortaya koyan kafirlerle, inkarını gizleyerek itikadi mürâilik yapan münafıkların aynı kategoride değerlendirilmekte olduğunu görmekteyiz.10 Tevbe suresinde geçen “Ey Peygamber, kafirler ve münafıklarla cihad et ve onlara karşı sert ve caydırıcı davran. Onların barınma yerleri cehennemdir, ne kötü bir dönüş yeridir orası!”11 ayeti ile Nisa suresindeki “Şüphe yok ki Allah, münafıkları da kafirleri de cehennemde bir araya getirecektir”12 ayetleri bunun açık delilidir. Bu ayetlerde kafirlere ve münafıklara verilen ortak ceza, nifak ve küfür ilişkisini göstermektedir. Çünkü ahiretteki bu ortak ceza, her ikisinin de suç ve derece bakımından eşit olduğunu göstermektedir.13

Küfür-nifak ilişkisini inceleyen Abdullah Yıldız şu tesbiti yapar: “Kişinin küfrünü ve şerrini gizlemesinin ve örtmesinin karşılığı olan ‘nifak’la, Allah’ın hakkını örtmek ve gizlemek anlamında olan ‘küfür’ kavramı, olumsuz açıdan birbiriyle irtibatlı görünmektedir.”14

Bakara suresinin başında müminlerden dört ayet, kafirlerden iki ayet ve münafıklardan onüç ayetle söz edilmektedir.15 Müfessir Hamdi Yazır bu ayetlerin tefsirini yaparken kafirler ve münafıklar arasında kafirleri başlangıçta kalbi mühürlü olanlar ve başlangıçta kalbi mühürlü olmayanlar şeklinde ayırdıktan sonra şöyle bir ayrım yapar: “Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerine de perde indirmiştir.”16 Ayetinde geçen kafirleri “kefere-i inat” yani “inatçı kafirler”, küfür ile iman arasında dolaşır gibi görünüp kafirlerin en zararlı cinsi olan münafıkları da “kefere-i reyb” yani şüpheci kafirler diye tarif eder.17

Buna göre kafir ile münafık arasında sözlük anlamı ve uğrayacakları ceza bakımından yakınlık bulunmaktadır. Ancak kafirin dili, amacını söylediği ve hali ortada

9 Teftâzânî, Sadedin Mes’ud b. Ömer, Şerhu’l-Makâsıd, Beyrut 1989, V, 224.

10 İşcan, Hamdi, Kur’an’da Münafıkların Özellikleri, Işık Yayınları, İzmir, 2003, s. 26. 11 Tevbe, 9/73. 12 Nisâ, 4/140. 13 Izutsu, a.g.e., s. 238-239. 14 Yıldız, a.g.e., s. 175. 15 Bakara, 2/2-20. 16 Bakara, 2/7.

(16)

olduğu halde münafığın dili kalbinin, dışı içinin tersi olup amacını gizlemektedir. Bundan dolayı münafık kafirden daha tehlikeli bir düşmandır.18

Münafığın inkarı müminler tarafından bilinemediği için dünyevi hükümler bakımından Müslüman muamelesi yapılır.Ancak kafire aynı uygulama yapılmamaktadır.

B. Fısk

“Fısk” kelimesi Arapça “F-S-K” fiil kökünden mastar olup, sözlükte “kabuğundan çıkmak, deliğinden çıkmak” manalarına gelmektedir.19 Fısk kelimesi “çıkmak” anlamına da gelir; ancak bu çıkış, menfi ve hoşlanılmayan bir çıkışı ifade eder.20

Dini terim olarak ise, Allah’ın emrini bırakıp, Allah’a isyan ederek doğru yoldan ayrılmak manasına gelmektedir.21 Fısk az-çok, büyük-küçük bütün günahlarla vaki olmakla beraber daha çok, büyük ve çok günah için kullanılır. Kafire fasık denilmesi ise onun, aklın zorunlu kıldığı, fıtratın gerektirdiği hükmü terk etmesinden dolayıdır.22 Bu durumda “fısk” kavramının küfür ve günah işlemek anlamında kullanıldığı görülmektedir.

Fasık, itikâdî ve amelî olmak üzere ikiye ayrılır. Birincisi, fâsık-ı kafir: Allah’a ve peygamberine inanmayan, hidayetten çıkıp dalâlete giren23 kimsedir. Yüce Allah’ın İblis için söylediği: “Rabbinin buyruğu dışına çıktı”24 ayeti ve “Andolsun, sana apaçık ayetler indirdik, onları yoldan çıkmışlardan başkası inkar etmez”25 vb. ayetlerde26 “fısk”ın Kur’an’da imanın karşıtı küfür ile aynı anlamda kullanıldığını görmekteyiz. İkincisi ise, küfr ile şirk olmaksızın Allah’a itaatten çıkan, küçük veya büyük günah

18 Yıldız, a.g.e., s. 175,176. 19 Isfahânî, a.g.e. ,s. 380.

20 Askerî, Ebû Hilal, Kitabu’l-Furûk, Trablus, Lübnan, 1994, s. 253. 21 İbn Manzur, a.g.e., II, 1095.

22 Isfahânî, a.g.e., s. 380.

23 Kılıç, Sadık, Kur’an’da Nifak Kavramı, Furkan Yayınları, İstanbul, 1982, s. 26. 24 Kehf, 18/50.

25 Bakara, 2/89.

(17)

işleyen kimseye denir.27 Kur’an-ı Kerim’de küfre girmeksizin yalan söylemek ve günah işlemek anlamında da kullanılmıştır.28

Fıskla nifak arasındaki münasebete gelince, itikâdî fasıkla münafık arasında Kur’an’da bazen birebir ilişki kurulur. Tevbe suresinde “Münafıklar fasıkların ta kendileridir”29 ifadesi bunu göstermektedir. Ayrıca fasık yalan söylemek ve amelsizlik noktasında da münafıkla birbirine benzemektedir.30

C. Şirk

Arapça “Ş-R-K” fiilinin mastarı olan şirkin sözlük anlamı: Maddi veya manevi bir şeyin iki kişi veya daha çok kişiye ait olması demektir.31 Terim anlamı ise; Yüce Allah’ın uluhiyetinde, sıfat ve fiillerinde, eşi ve ortağı bulunduğunu kabul etmektir.32

Râğıb el-Isfahânî şirki iki kısma ayırmıştır:

a- Büyük Şirk: “Allah’ın ortağı olduğunu iddia etmektir” ki bu en büyük inkar ve küfürdür.33 Bu tür şirk konusunda Yüce Allah: “Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bundan başka her şeyi dilediğine bağışlar. Allah’a ortak koşan da uzak bir sapıklığa düşmüştür.”34 buyurmaktadır.

b- Küçük Şirk: Bazı amelleri Allah’tan başkasını kastederek yapmak olup, nifak belirtisi riya bu kategoride değerlendirilmektedir. Kur’an’da bu tür şirk, “Onların çoğu Allah’a ortak koşmadan inanmazlar”35 ayetiyle ifade edilmektedir.

Şirk ile küfür birbirine yakın terimler olmakla birlikte aralarında fark vardır. Küfür, iman ve İslam esaslarının hepsini veya bir kısmını inkar iken, şirk tevhid akidesine aykırı olarak Allah’ın tanrılığında, isim, sıfat ve fiillerinde eşi, dengi ve ortağı olduğunu kabul etmektir. Bu inançta Allah’a ortak koşulan şey ilah mertebesine çıkarılır, bazen gerçek ilah unutulup ortak kabul edilen ilah öne çıkar. Yani şirkte,

27 Isfahânî, a.g.e., s. 380; Kılıç, a.g.e., s. 26. 28 Nur 24/4. 29 Tevbe 9/67. 30 Yıldız, a.g.e., s. 179. 31 Isfahânî, a.g.e., s. 250. 32 İbn Manzur, a.g.e., X, 449. 33 Isfahânî, a.g.e., s. 452. 34 Nisa 4/116. 35 Yusuf 12/106.

(18)

aslından uzak olmakla birlikte başlangıçta bir ilah inancı varken, küfürde ilahı kabul etmeme vardır.36

Şirk-nifak ilişkisine gelince, münafık inanç dünyasında ve yaptığı amelde, içten içe Cenab-ı Hakk’ın emir ve rızasının dışında başka şeylere inanıp başka gayeler gözettiğinden, müşrikle “çok tanrıcılık” açısından aynı inancı paylaşmış olmaktadır. Tâbiînin büyüklerinden Hasan Basri’nin (110/728) “Baksana şu kendi heva ve heveslerini tanrı edinen kimseye!”37 ayetini zevk ve safanın put haline getirilmesi olarak yorumlayıp ve bunları münafıklar olarak göstermesi38 de bu ilişkiye dikkat çekmektedir.39

Netice olarak şirk ile nifak, riya ortak noktasında birleşmektedirler. Bu sebeple küçük şirk olarak nitelenen riyayı incelemek yerinde olacaktır.

D. Riya

Kur’an’a göre nifakın temelinde bulunan ve ona anlamdaş olan kelimelerden bir diğeri de “riya”dır. Türkçe’de ikiyüzlülük olarak kabul edilen riya ikiye ayrılmaktadır. Birincisi itikadi riyadır. Bu tür riyaya nifak denilmektedir. Bu riya imanda bir ikiyüzlülük olup, iman dairesinin dışındadır.40 Buraya kadar işlemiş olduğumuz nifak

aynı zamanda itikadi riyadır.

İkincisi ise ameli riyadır. Sözlükte gösteriş anlamında olup,41 bir kimsenin, muttasıf olduğu bir vasfın ve huy edindiği bir fiilin aksini başkasına göstermesidir.42 Terim olarak riya, insanın yaptığı amellerde Allah rızasının dışında bir şey kastetmesidir.43 Yani Allah’a yaptığı ibadet ile kulların beğenisini amaçlamaktadır.

Kişi, ibadetler vasıtasıyla kendini göstermekte ve bununla da insanların gönlünde bir yer tutmayı istemektedir.44

36 Kurt, Hasan, İslam İnancına Göre Nifak ve Münafık, (Basılmamış Doktora Tezi), Konya 2003, s. 46. 37 Furkan, 25/43.

38 Suyûtî, Abdurrahman b. Ebi Bekr, ed-Dürrü’l-mensûr fî tefsîri’l-me’sûr, Beyrut, 1983, VI, s. 261. 39 İşcan, a.g.e., s. 29.

40 Yazır, a.g.e., VII,4997

41 Isfahânî, a.g.e., 209; Âsım Efendi, a.g.e., IV, 968. 42 Âsım Efendi, a.g.e., IV, 968.

43 Aydınlı, Abdullah, Doğuş Devrinde Tasavvuf ve Hadis, İstanbul 1986, s. 138.

44 Gazzâlî, Ebu Hamid Muhammed b. Muhammed, İhyâu Ulûmi’d-Din (trc. Ahmed Serdaroğlu),

(19)

Riya ile nifak içteki duyguları gizlemesi açısından, birbirine benzemektedir. Râzî(606/1209), riya ile nifakın arasını şöyle ayırmaktadır: Riya, içi kötü olmakla birlikte birisinin, kendisini güzel göstermek amacıyla yaptığı davranıştır. Nifak ise birisinin içinde küfrü saklayıp, iman izhar etmesidir.45 Yani riya içte küfür olmaksızın bir kimsenin kendisini itaatkar göstermesidir. İkiyüzlülük dinde ve inançta olursa münafıklık, amelde olursa riyakarlıktır.

İnançta olan riyanın kafirlik olarak mütalaa edilmesine karşılık, ibadetlerde olan riya, şirk-i asğar (küçük şirk) olarak kabul edilmektedir.46 Çünkü Kur’an, Allah’a yapılan ibadette hiçbir şeyi ortak koşmamayı emretmektedir: “…Artık her kim, Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.”47 Bu konuda Mahmud b. Lebid, Rasulullah’ın şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Sizin hakkınızda en çok korktuğum şey küçük şirktir.” Orada bulunanlar, “Ey Allah’ın Rasulü! Küçük şirk nedir?” diye sorduklarında, Hz. Peygamber, “O, riyadır” diye cevap verir.48 Görülüyor ki riyanın nifakla alakası olduğu gibi şirkle de yakından ilişkili bir kavramdır.

Riya bazı hadislerde şirk-i hafî (gizli şirk) olarak tanıtılmaktadır. Bir gün Hz. Peygamber’e sahabilerden biri gelir ve: “Ey Allah’ın Rasûlü! Kıyamet gününde kurtuluş nasıl olacak?” diye sorar. Rasûlüllah da ona: “Allah’ı aldatmaya kalkışma!” cevabını verir. Adam, “Biz Allah’ı nasıl aldatırız? (böyle şey olur mu?)” diye sorunca Hz. Peygamber: “Allah’tan başkasını kastederek Allah’ın emrettiği şeyle amel etmendir; riyadan kaçının, çünkü riya, Aziz ve Celil olan Allah’a karşı şirktir. Riyâkâr kimse kıyamet günü ‘Ey kâfir, ey edepsiz, ey bedbaht, ey aldatıcı!’ diye çağrılır ve ona: ‘Amelin boşa gitti, ücretin yok oldu, bugün Allah yanında bir nasibin yoktur. Ey aldatıcı! Git, ecrini kendisi için amel ettiğin kimseden iste!’ denileceğini” söyler ve Yüce Allah’ın: “Kim Rabbine kavuşmayı arzu ediyorsa iyi iş yapsın ve Rabbine yaptığı ibadette hiç kimseyi ortak etmesin”49, “İki yüzlüler, güyâ Allah’ı aldatmaya çalışırlar”50 ayetlerini okur.51

45 Râzî, Muhammed b. Ömer b. Hüseyin Fahreddin, et-Tefsîru’l-Kebîr: Mefâtihu’l-Ğayb, Beyrut ts., IV,

385

46 Gazzâlî, a.g.e., III, 293. 47 Kehf, 18/110.

48 İbn Hanbel, Ahmed b. Muhammed, el-Müsned, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1982, c. V, s. 428. 49 Kehf, 18/110

50 Nisa, 4/142

(20)

Görülüyor ki Hz. Peygamber, gizli şirk de denilen riyalı amelden Müslümanların kaçınmalarını istemektedir. Çünkü riya ihlasın zıddıdır. Kur’an’da bu durum şöyle ifade edilir: “Şu namaz kılanların vay haline ki, onlar namazlarından gaflet ederler, (kıldıkları namazın değerini bilmez, ona önem vermezler). Onlar gösteriş (için ibadet) yaparlar.”52

Ayrıca nifak kavramının, dinsel riya veya inanç aldatmacası olarak53 tanımlanmış olması riyanın, nifakın temelini oluşturduğunu ve bu iki kavram arasındaki birlikteliği ortaya koyar.54 Bu bakımdan nifak ve riya birbirine yakın anlamlı kelimelerdir.55 Bu durumda her münafık riyâkârdır, fakat her riyâkârın münafık olması gerekmez. Ancak hüküm ve değerlendirme bakımından iman ve ibadet ayrı ayrı şeylerdir.

Netice olarak, itikadi alandaki mürâilik nifak; mümin olduğu halde amel ve ilişkilerinde gösterişte bulunmak küçük şirk olarak nitelendirilmiş ve riya İslam’da sevilmeyen bir husus olarak görülmüştür.

52 Mâûn, 107/4-6

53 İzutsu, a.g.e., s. 214; Kılıç, a.g.e., s. 27. 54 Yıldız, a.g.e., s. 95.

(21)

II. NİFAKIN ORTAYA ÇIKIŞI VE SEBEPLERİ

A. Hicretten Önce Mekke ve Medine’de Siyasi ve Sosyal Durum

İslam tarihinin Mekke dönemi, İslam’ın çok zor şartlar altında yaşandığı ve Müslümanların her türlü işkenceye maruz kaldıkları bir dönemdir.56 Mekke döneminde Müslüman olmak, pek çok dünya nimetlerinden ve müşrik toplumdaki saygınlıklarından ferâgat etmeyi gerektiriyordu.

Müslümanların inandıkları için her türlü işkenceye maruz kaldığı, çıkar sağlamanın aksine çok büyük fedâkarlıkların yapıldığı, dolayısıyla nifak için şartlar ve tiplerin müsait olmadığı Mekke dönemine karşı, Medine dönemi, nifak hareketinin doğması ve gelişmesi bakımından daha elverişli görünmektedir.57

Hz. Peygamber, hicret ettiğinde Medine şehri, etnik açıdan Yahudiler ve Araplardan meydana geliyordu. Yahudiler, Benû Kaynuka, Benû Kureyza ve Benû Nadir kollarından, Araplar ise Evs ve Hazrec kabilelerinden oluşuyordu.58 Bu iki Arap kabile arasında uzun zamandan beri kan davası ve savaşlar vardı. Kabile yapısına sahip Medine’de her kabile hukuki birlik oluşturuyor, bizzat kendi başkanları dışında hiçbir siyasi otorite tanımıyordu.59

Dini yapısına baktığımız zaman Medine’de, Müşrik Araplar, Yahudiler ve çok az sayıda Hıristiyanlar vardı .60 Arapların büyük çoğunluğu müşrikti. Hz.peygamber’in Medine’ye hicret edip devlet reisliğini elde etmesinden sonra İslam etkin bir güç haline gelmişti.

İşte bu dönemde Müslümanların önceden bilmedikleri, inançları itibariyle farklı bir zümre ortaya çıktı. Bu insanlar gerçekten inanmıyorlar, fakat toplumdaki nüfuzlarını korumak, menfaatler elde etmek ya da Müslümanların gücünden çekinmek gibi gerekçelerle Müslüman görünüyorlardı. Yeni teşekkül eden bu grup münafıklardı.61 Görülüyor ki münafıkların ortaya çıkmasında temel sebep Hz. Muhammed’in Medine’de kazandığı siyasî nüfûz ve kurduğu siyasî otoritedir.

56 Köksal, M. Asım, İslam Tarihi, Hz. Muhammed ve İslamiyet, İstanbul 1999, I, 346-382. 57 Yıldız, a.g.e., s. 37.

58 Hamidullah, Muhammed, İslam Peygamberi (trc. Salih Tuğ),İrfan Yayınları, İstanbul 1980, I, 200. 59 Çağatay, Neşet, İslam Öncesi Arap Tarihi ve Cahiliyye Çağı, Ankara 1982, s. 97.

60 Hamidullah, a.g.e., I, 200-201.

(22)

B. Nifakın Ortaya Çıkışı

Hz. Peygamber’e Medine’de ilk muhalefet edenler, siyasi sebeplerden dolayı İslamiyeti zâhiren kabul eden ve bunda çeşitli menfaatler bekleyen kişilerdi.62

İslamiyetin Medine’ye girmesinden 5-6 yıl önce ortaya çıkan, daha sonra da münafıkların organize edilmesinde etkili olacak bir şahsın ön plana çıktığını görmekteyiz. Huzâ’a kabilesinden babaannesi Selûl’e nispetle şöhret bulan Abdullah b. Übeyy b. Selûl, Cahiliyye devrinin sonlarına doğru Hazreclilerin lideriydi.63

Evs ve Hazrec arasında vuku bulan savaşlardan “Yevm-i Hadâık” diye adlandırılan savaşta Hazrec kabilesinin başında Abdullah b. Ubeyy b. Selûl vardı. Bu savaştan sonra İbn Ubeyy tarafsız kalmış64, bu sayede hem Evslilerin hem de Hazreclilerin sevgisini kazanmıştı. Hicretten önce dahili kavgalardan yorgun ve bitkin düşen Medineliler aralarında anlaşarak İbn Ubeyy’i Medine’ye kral yapmaya karar vermişlerdi. Kaynaklar, İbn Ubeyy için boncuklardan dizili krallık tacının sipariş verildiğinden bahseder.65

Hz. Peygamber Medine’ye gelince, Muhacir ve Ensar’dan olan bütün Müslümanlar O’nun etrafında toplanmışlardı.66 Bu durum reisliğe hazırlanan İbn Ubeyy’in siyasi nüfûzunu kaybetmesine yol açtı. Kavminin kendinden uzaklaşıp İslam’a girdiğini gören İbn Ubeyy, kin ve nifakını gizleyerek, istemediği halde müslümanlığı kabul etmiş göründü.67 Abdullah b. Ubeyy Bedir harbinde Müslümanların

müşriklerin liderlerini öldürdüğünü görünce, “Bu, zafer ve galibiyetin Müslümanlara geçtiğini gösteren bir olaydır” diyerek adamlarıyla birlikte Rusûlüllah’a biat etti.68 İslamiyetin ortaya çıkışıyla Medine’de siyasi mevkiini kaybeden Abdullah b. Ubeyy b. Selûl’ün ve taraftarlarının siyasi sahada teşkilatlanmaya ve çıkan fırsatları değerlendirmeye çalıştıkları görülür.69

62 Okiç, M. Tayyib, “Bazı Hadis Meseleleri Üzerine Tetkikler”, A.Ü.İ.F.D. Dergisi, XXVII, İstanbul

1959.

63 İbn Sa’d, Muhammed, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, I-VII, Beyrut ts. III, 540

64 İbnü’l Esîr, Ali b. Muhammed, el-Kâmil fi’t-târih (trc. Beşir Eryarsoy), İstanbul 1985, I, 679-680. 65 İbn Hişâm, Ebu Muhammed Abdulmelik, es-Siretü’n-Nebeviyye (trc. Hasan Ege), I-IV, İstanbul 1985,

II, 588.

66 İbn Hişâm, a.g.e., II, 620. 67 İbn Hişâm, a.g.e., II, 620.

68 Buhârî, Muhammed b. İsmâil, Sahihü’l-Buhârî (I-VIII), Çağrı Yayınları, İstanbul 1981, Tefsir, 3/15,

c.V, s. 173.

(23)

Medine’de nifak hareketini başlatanlardan bir diğeri de Ebu Âmir Abdi Amr b. Sayfi b. Numan’dı. Ebu Âmir, Evs kabilesine mensub , sözü dinlenen70 ve Hıristiyanlığa meyledip onlarla oturup kalkan biriydi. Hamidullah Ebu Âmir’in karakterinden bahsederken şunları söyler: “O her halükarda entelektüel merak sahibiydi. Gerçekten o putperest bir ailede dünyaya gelmesine rağmen ehli kitapla sohbete girişmek için onlarla buluşuyor ve kendini Hıristiyan keşişleri tarafından cezbedilmiş görüyordu. Bunun için onlarla görüşmek maksadıyla Suriye ve Filistin’e birçok seyahatlerde bulundu.”71

İslam’dan önce bu kişiye “Ebu Âmir er-Râhib” deniyordu. Kendisinin peygamber olacağını zannediyor ve bu yüzden de Peygamberimize karşı aşırı bir kıskançlık besliyordu. Hz. Peygamber ona “rahip demeyiniz ancak fasık deyiniz” buyurmuştur.72

Hz. Peygamber Medine’ye geldikten sonra Ebu Âmir onunla tartışmış, sonra Mekke’ye gitmiştir. Mekke’nin Müslümanlar tarafından fethedilmesi üzerine Taif’e kaçmış, Taiflilerin Müslüman olması üzerine de Şam’a gitmiş ve orada ölmüştür.73

Ebu Âmir Medine’yi terk ederken buradaki münafıklara, takva üzerine kurulan mescidin74 karşısına ayrı bir mescit yapmaları ve burada ibadete devam etmeleri işaretini verir.75 Medine’deki münafıkların bu faaliyete girişmeleri Ebu Âmir’in nifakı organize etmesindeki etkisini gösteriyor. Ahmet Sezikli’nin de belirttiği gibi “İbn Ubeyy Hz. Peygamber’e karşı muhalefet için Medine’nin içini seçerken, Ebu Âmir Medine’nin dışını tercih etmiştir.”76

İlk nifak hareketinin Medine’de mi yoksa Mekke’de mi başladığı konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. İslam bilginlerinin çoğuna göre nifak hareketi Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretinden sonra başlamıştır.77

İlk nifak hareketi, Hz. Peygamber’in hicreti esnasında konakladığı Küba mevkiinde meydana gelmiştir. Amr b. Avf oğullarının münafıkları Hz. Peygamber’in

70 İbn Hişâm, a.g.e., II, 620.

71 Hamidullah, Muhammed, “Hz. Peygamber’in Büyük Düşmanlarının Psikolojisi” (trc. İsmail Yakıt),

AÜİFD, Erzurum 1986, sy. VI, s. 214.

72 İbn Hişâm, a.g.e., II, 620. 73 İbn Hişâm, a.g.e., II, 217. 74 Tevbe, 9/108-109.

75 Belâzurî, Ahmed b. Yahya b. Câbir, Futûhu’l Buldân, Beyrut 1978, s. 17. 76 Sezikli, a.g.e., s. 34.

(24)

kaldıkları evi taşlamışlar, bunun üzerine Hz. Peygamber “bu nasıl komşuluk?” diyerek oradan ayrılmıştır.78 Bir diğer olay da şöyledir: İbn Übeyy yanında bir topluluk olduğu halde evinde oturuyordu. Hz. Peygamber’in kendilerine doğru geldiğini görünce O’na: “git, seni davet edenlere git” demişti. İbn Ubeyy böylece Medine’de ilk fiili muhalefeti başlatmış oluyordu.79 Bundan kısa bir süre sonra Ebu Âmir Medine’yi terk etmeden önce Hz. Peygamber’in yanına gelir ve getirdiği dinin adını sorar. Rasûlüllah İbrahim’in dini olan Hanefiyye’yi getirdiğini söyler. Ebu Âmir de kendisinin bu din üzere olduğunu söyleyince Hz. Peygamber, “hayır, sen onun üzere değilsin” buyurur. Bunun üzerine Ebu Âmir, “Ey Muhammed, sen Hanefiyye’de olmayan şeyleri dahil ettin” diyerek itiraz eder. Allah Rasûlü, “Hayır, ben bu dini saf ve temiz olarak getirdim” cevabını verince; Ebu Âmir, “Allah yalancıyı yapayalnız ve kovulmuş bir halde öldürsün” diye beddua eder. Hz. Peygamber de, “Kim yalan söylerse Allah öyle yapsın” buyurur.80

Ebu Âmir’in isteği doğrultusunda münafıklardan bir grup, Küba mescidinin yakınına Mescidi Dırar’ı inşa ettiler.81 Bu mescidin zarar vermek, inkar etmek, müminlerin arasını açmak, ve daha önce Allah’a ve Peygamberine karşı savaşanı beklemek üzere kurulduğunu Kur’an bize haber veriyor.82 Ayrıca bu mescid Ebu Âmir’in yanından gelen elçilerin ve münafıkların karargahı olmuştu.83 Medine’de, Ebu Âmir, İbn Ubeyy ve Yahudilerin oluşturduğu üç gizli nifak merkezinden söz edilir.84

Nifakın Medine’de başladığını kabul edenler yukarıda sıraladığımız rivayetlerin yanı sıra şu sebebi ileri sürerler: Mekke’de içinden gelerek inanan insan, tehlikelere göğüs gererek inanıyor ve kimse korkusundan inanmış görünmüyordu. Müslümanlar orada zayıf, İslam düşmanları güçlüydü. Fakat Medine’de Müslümanlar çoğunlukta olduğundan, Evs ve Hazrec kabilelerinden inanmayanlar, kabileleri içinde tutunamıyor, İslam’a girmiş görünüyorlardı. İşte bu sebepten dolayı nifak hareketi başlamış oldu.85

İslam’dan önce ıstılah anlamıyla nifak olayı görülmemekle beraber, Mekke’de nazil olan veya Mekke halkından bahseden bazı ayetlerde, “Kalplerinde hastalık

78 Sezikli, a.g.e., s. 30-31.

79 Sezikli, a.g.e., s. 32. 80 İbn Hişâm, a.g.e.,II, 621.

81 İbn Kesîr, İsmail b. Ömer, el-Bidâye ve’n- nihâye, I-XIV, Beyrut 1980. 82 Tevbe, 9/108

83 İbn Kesîr, el-Bidâye, V, 22. 84 Sezikli, a.g.e., s. 38-39. 85 Ateş, a.g.e., XV, 344.

(25)

bulunanlardan”86 “ikiyüzlülerden”87 ve “Âciz düşürülmüşlerden”88 bahsedilmesi bize Mekke döneminde nifakın olup olmadığını düşündürmektedir.89

Münafıklardan bahseden ve onları niteleyen Ankebut suresinin on ve on birinci ayetlerinin Mekke döneminin sonu ve Medine döneminin başında nazil olması90 nifakın başlangıcını göstermesi bakımından önemlidir.91 Söz konusu ayetlerde Yüce Allah şöyle buyuruyor: “İnsanların kimi vardır ki, ‘Allah’a inandık’ der, fakat Allah uğrunda kendisine eziyet edilince, insanların fitnesini Allah’ın azabı gibi sayar. Ama Rabbinden sana bir yardım gelse ‘And olsun biz de sizinle beraberdik’ derler. Allah herkesin göğüslerinde olanı (düşünceleri) daha iyi bilmez mi? Allah elbette inananları da bilir, ikiyüzlüleri de.”92

Medine’de nazil olan Enfal93 suresinin “Münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar (sizin için): ‘Bunları dinleri aldatmış’ (baksana başa çıkamayacakları bir kuvvetle savaşmaya kalkıyorlar) diyorlardı. Oysa kim Allah’a dayanırsa şüphesiz Allah, dâimâ gâlip, hüküm ve hikmet sahibidir.”94 ayeti hakkında Seyyid Kutub şu yorumu yapar: Ayetteki münafıklar ve kalplerinde hastalık olanların, Mekke’de İslam’a yönelip, henüz inançları sağlamlaşmadan ve kalpleri tatmin olmadan, içlerinde tereddüd olduğu halde savaşa çıkan kimselerdir. Bu kişilerin Mekke’den gelen müşrik ordusunun arasında bulunup, Müslümanların az, müşriklerin çok olduğunu görünce, ayette geçtiği üzere “Bunları dinleri aldatmış” lafını söyleyen ve müşriklerin Müslümanları kuşkusuz hezimete uğratacağını sanan kimseler olduğunu söyler.95 Buna göre Mekke’de de münafıkların var olduğu anlaşılmaktadır. Ancak burada kastedilenlerin Medine’de olup, imanları tam kökleşmemiş, yüreklerinde zaman zaman şüphe duyan Müslümanlar olduğu yorumu da yapılmaktadır.96

Bir diğer görüş de Mekke’de nazil olan ayetlerdeki “münafıkûn” ve “nifak” kelimesinin, Medine döneminde kullanıldığı anlamdan daha az bir şiddetle kullanıldığı 86 Enfâl, 8/49; Müddessir, 74/31. 87 Enfâl, 8/49; Ankebut, 29/11. 88 Nisâ, 4/97. 89 Yıldız, a.g.e., s. 34. 90 Yazır, a.g.e., V, 3761. 91 Yıldız, a.g.e., s. 34. 92 Ankebut, 29/10-11. 93 Yazır, a.g.e., IV, 2364. 94 Enfâl, 8/49.

95 Kutub, Seyyid, fi Zilâli’l-Kur’an, Kahire 1987, III, 1532.

(26)

şeklindedir. Çünkü kavramın buradaki anlamı, sadece baskıya dayanamayan, zayıf iradeli ve çabuk etki altında kalan, iman gücü yetersiz olan kimseleri ihtiva etmektedir. Halbuki bu kavram Medine döneminde İslam’a karşı planlı bir şekilde cephe alan Abdullah b. Übeyy ve grubuna hitap etmektedir.97

Ayetler hakkında yapılan bir diğer değerlendirme de şöyledir: Hicretten evvel Mekke’de indirilmiş olan veya Mekke halkından bahseden ayetlere göre de Mekke ahalisi, müminler, müşrikler ve mütereddid olanlardan oluşmaktadır.98 İlgili ayetlerde geçen “Kalbinde hastalık bulunanlar”99 ve “âciz düşürülmüş olanlar”100 zayıf imanlı olan müteredditleri oluştururken, söz konusu ayetlerde geçen “münafıklar”101 ise ileride Medine’de ortaya çıkacak olan münafıklarla ilgili bir gaip haber ve bir mucize olarak değerlendirilmektedir.102

Nifakın Medine’de başladığı kabul edilirken, Mekkî ya da Mekke ahalisinden bahseden ayetlerde münafıkların özelliklerine yer verilmesi çelişki gibi görünmektedir. Müfessir Tabâtabâî nifakın Medine’de başladığı görüşüne katılmamaktadır.103 O’na göre nifak sadece korku, korunma ya da çıkar sağlama amacıyla yapılmaz. İleriye yönelik bir beklenti, ırkçılık ya da alışkanlık gibi sebeplerle de nifak olabilir.104 Mekke’de Hz. Peygamber’e tabi olan Müslümanların arasında nifakın olmadığını gösteren kesin bir delilin olmadığını söyler.105

Çalışmamızın ileriki bölümlerinde görüleceği üzere, Hz. Peygamber zamanında yaşayan münafıkların hepsini aynı kabul etmek doğru değildir. Bunlardan bazıları hiç inanmadığı halde inanmış görünen kimseler iken, bazıları zaman zaman inanır; ancak sağlam bir inanca sahip olmadıklarından çeşitli vesilelerle vazgeçerlerdi. Bunu göz önünde bulundurarak, Medine’deki nifakın halis münafık tipi, Mekke’deki nifakın da şüphe ve tereddüd nifakı olduğunu söyleyebiliriz. Diğer bir husus da nifak olayını sadece organizeli olarak değil, ferdi olarak da düşünmek gerekir.106 Bu açıdan

97 Fazlurrahman, Ana Konularıyla Kur’an (trc. Alparslan Açıkgenç), Fecr Yayınları, Ankara 1999, s.307 98 Kurtubî, a.g.e., XX, 82; Zemahşerî, Carullah Muhammed b.Ömer, el-Keşşâf an hakâiki’t-tenzil ve

uyûni’l-akâvîl fî vucûhi’t-te’vîl (I-IV), Beyrut ts., IV, 160.

99 Enfâl, 8/49; Müddessir, 74/31. 100 Nisâ, 4/97

101 Ankebut, 29/10-11.

102 Zemahşerî, a.g.e., IV, 160; Kurtubî, a.g.e., XX, 82.

103 Tabâtabâî, Muhammed Hüseyin, el-Mîzân fî tefsîri’l-Kur’an, Beyrut 1973, XX, 90. 104 Tabâtabâî, a.g.e, XX, 90.

105 Tabâtabâî, a.g.e., XIX, 288. 106 Kurt, a.g.e., s. 65.

(27)

bakıldığında ferdi nifak hareketi Mekke’de, organize nifak hareketi Medine’de başlamış olur. Bu durumda Mekki ayetlerde münafıklardan bahsedilmesinin sebebi açıklığa kavuşmuş olur.

Kısaca ilk nifak olayı ferdi olarak, iman zayıflığı olanlar tarafından Mekke’de, organize olarak da Rasûlüllah’ın Medine’ye hicretiyle, kendi kavimleri arasında liderliklerini devam ettirmek isteyen Abdullah b. Übeyy ve Ebu Âmir gibi kişiler tarafından Medine’de ortaya çıkmıştır.

Olaylar, doğuşlarına uygun ortamlarda meydana geldiği gibi nifak de kendi zeminine uygun ortamda ortaya çıkmıştır. Nifakın ortaya çıkış ve artış sebeplerini maddeler halinde şöyle belirtmek mümkündür:

C. Nifakı Ortaya Çıkaran sebepler a- Karakter Bozukluğu

Kur’an-ı Kerim’in üzerinde durduğu hususlardan birisi münafıkların sağlam karakterli insanlar olmadıkları şeklindedir. İman, ferdin iç huzurunu, emniyetini sağlar ve ona güven verir. Dolayısıyla mümin bir kişi tutarlı, sağlam karakterli ve iç ihtilafı olmayan kişidir. Münafık ise iman etmediğinden iç huzura ulaşamamış, şahsiyet açısından bir tutarlılık gösterememiş bir kimsedir. Böyle bir kimsenin dışı ile içi, inancıyla icraatı, diliyle kalbi birbirinden farklıdır. Nitekim bazı alimlere göre nifak “için dışa muhalefeti”107 şeklinde tarif edilmiştir. Münafıkların içlerindeki bu tutarsızlıkları, onların amellerine yansımakta bu sebeple de net bir tavır ortaya koyamamaktadırlar108

Kur’an-ı Kerim münafıkların karakterini şöyle sergiler: “Onlar ki inandılar, sonra inkar ettiler; daha sonra yine inandılar, yine inkar ettiler, sonra inkarları arttı; işte Allah onları ne bağışlayacak, ne de doğru yola iletecektir.”109, “Arada yalpalayıp dururlar. Ne bunlara bağlanırlar ne de onlara (ne müminlere bağlanırlar ne de müşriklere)”110.Yukarıdaki ayetlerde münafıkların sabit bir toplum olmadığının karakteri çizilmektedir. Bu insanlar inanırlar ama iman, içlerine yerleşmediğinden içlerine düşen bir şüphe ile hemen inkar ederler. Ama küfürde de rahat edemez, yine

107 Aynî, a.g.e., I, 72. 108 Yıldız, a.g.e., s. 42. 109 Nisâ, 4/37.

(28)

iman ederler, yine saparlar. Hz.peygamber, onların bu karakter bozukluğunu, “Münafığın durumu, iki koyun sürüsü arasında gidip gelen şaşkın koyun gibidir; bir o sürüye gider, bir bu sürüye, hangisine tâbî olacağını bilemez.”111 hadisiyle ortaya

koymaktadır.

b- Menfaat Düşkünlüğü

Nifakın sebebi olarak zikredilen hususlardan birisi de münafıkların çıkarlarını korumak istemeleridir. Çünkü münafıklar, çıkarlarına küçük bir zararın bile dokunmasını istemezler. Münafık kimse ancak çıkarı kadar müslümandır.112

Münafıklar, savaşlarda; Müslümanlarla paylaşacakları bir ganimet veya mal113,

yakın bir dünya menfaati varsa ve kolay bir yolculuk olursa114 Rasûlüllah’a tabi olurlar ve ganimetten pay almaya çalışırlar. İleride bahsedileceği üzere münafıkların Beni Mustalik Gazvesine115, Hayber’in fethine116 gönüllü olarak katılmayı istemeleri ve ganimet dağıtımı esnasında bir takım münafıkların Rasûlüllah’ı küçük düşürücü tavırlar sergilemeleri117, onların bu belirgin niteliklerini ortaya koymaktadır. Eğer

Müslümanlara bir zarar gelmişse, o zaman kafirlerden yana geçerek kendilerine zarar gelmesini önlerler.118

Kur’an-ı Kerim’de belirtildiği üzere zayıf imanlı kimselerin belâ ve sıkıntıya uğramaları, menfaat duygularını harekete geçirip onların nifaka düşmelerine sebep olmaktadır.119

c- Korkaklık

Münafıkların inançsızlıkları sebebiyle varacakları bir kapı, dayanacakları bir kuvvet yoktur. Kalplerindeki imanın yerini inkar, güvenin yerini güvensizlik, cesaretin yerini korku ve endişe almıştır. Bu korku onların açıkça ortaya çıkmalarına engel

111 Müslim, Müslim b. Haccac, Sahih-i Müslim, Çağrı Yayınları, İstanbul 1981, Münâfikûn,17, c.

III, s. 2146

112 Yıldız, a.g.e., s. 45. 113 Nisâ, 4/72-73; Fetih, 48/15. 114 Tevbe, 9/42.

115 İbn Sa’d, a.g.e., II, 63.

116 Nesefî, Ebu’l-berekât Abdullah b. Ahmet, Medârikü’t-tenzil ve hakâikü’t-te’vîl, İstanbul 1979, VI, 12. 117 Müslim, Zekat, 148, c.1, s.744; İbn Hanbel, c.II, s.184, 189.

118 Tevbe, 9/42.

(29)

olmakta ve onları kapalı, kuytu ve izbe yerlerden hoşlandırmaktadır.120 Onların bu karakteri Kur’an’da şu ayetlerde ifade edilmektedir: “Sizden olduklarına Allah’a yemin ediyorlar. Oysa onlar, sizden değiller, fakat, onlar korkak bir topluluktur. Eğer (sizden korunmak için) sığınacak bir yer, yahut (barınacak) mağaralar, ya da sokulacak bir delik bulsalardı hemen oraya doğru koşarlardı.”121

Münafıkların içinde bulunduğu huzursuz iç halleri, onları yersiz bir duyarlılığa sevketmektedir. Bunun içindir ki her işittikleri kuvvetli sesi kendi aleyhlerinde sanır ve korkarlar.122 Müfessir Hamdi Yazır onların bu halini şöyle açıklar: “Münafıklar, sertçe bir öksürükten şüphelenen, hemen hemen pöh denilse korkan kimselerdir. Çünkü içleri kurtlu ve hain kimselerdir. Hainler ise hıyanetin ucu yüreklerine saplı olduğundan, ‘el-hâinü hâifün’ misalinde olduğu gibi, her zaman sırları ifşa olunmak endişesiyle korku ve kuşku içinde, her şeyden nem kapar (şüphelenir), her sesten ürkerler.”123

Diğer bir ayette münafıkların korkak halleri şu şekilde anlatılır: “Onların kalplerinde sizin korkunuz, Allah’ınkinden fazladır (Allah’tan çok sizden korkarlar). Böyledir, çünkü onlar anlamaz bir topluluktur. Onlar toplu olarak sizinle savaşamazlar, ancak müstahkem kaleler içinde yahut duvarların ardından (savaşırlar).”124 Yukarıdaki ayette de görüldüğü üzere onların Müslüman görünmelerinin en önemli sebeplerinden birisi korkak bir ruh yapısına sahip olmalarıdır.

d- Kabilecilik ve Kavmiyetçilik

İslamın doğduğu sırada Araplarda kabilecilik anlayışı çok güçlüydü. Kabile fertleri arasında körü körüne bir bağlılık ve dayanışma vardı ki buna “asabiyet” (ırkçılık) denirdi. Cahiliyye toplumunda asabiyet söz konusu olduğunda her kişi kendi kavmini yardıma çağırır, bu çağrı üzerine orada hazır bulunan kişiler, kavimlerinden kendilerini çağıran kimseye zalim de olsa, mazlum da olsa icabet ederdi. Böyle bir icabet, kişiler ve kabileler için en önemli itibar vesilelerinden biriydi. Aynı zamanda kabileler arası bu dayanışma, kabilenin her bir ferdi için önemli görevlerden sayılırdı. Kişiler, haklarını kabileleri aracılığıyla alırlardı. Savaş durumunda ve kişiler kavimlerini tahrik etmek istediklerinde “asabiyet”e davet ederlerdi.125

120 Yıldız, a.g.e., s. 47.

121 Tevbe, 9/56-57. 122 Münafikûn, 63/4.

123 Yazır, a.g.e., VII, 5001-5002. 124 Haşr, 59/13-14.

(30)

Hz. Peygamber’in Medine’ye gelmesiyle Evs ve Hazrec’in ileri gelenleri Rasûlüllah’ın destekçileri olmuşlar, savunma ve yardımlaşma hususunda O’nunla anlaşma yapmışlardı.126 Otorite ve iktidarları engellenen inanmayan insanlar, Hz. Peygamber’e ve Medine’deki Müslümanlara karşı düşmanlıklarını açıkça ortaya koyamıyorlardı. Çünkü Hz. Peygamber’in yanında yer alan kimseler akrabalarıydı. O kimseler, akrabalık bağlarının etkisiyle Hz. Peygamber’e karşı duramıyorlardı. Bu durumda onlar için, İslam’a girmiş ve onun ilkelerini yerine getiriyor gibi görünmekten, planlarını ve tuzaklarını sinsice ortaya koymaktan başka çare yoktu.

Cahiliyye dönemi kabilecilik anlayışı yüzünden, bazı insanların akrabaları olan Abdullah b. Ubeyy gibi kimselerin yanında yer aldıklarını söylemek de mümkündür.127

Kabilecilik duygusunun insanları nifaka sevkedebilmesinin en tipik örneği Kuzman’dır. Bir takım rivayetlerde anlatıldığı üzere Kuzman, Uhud günü Müslümanların safında yer alır, pervasızca savaşarak yedi-sekiz düşmanı öldürür. Diğer mücahidler, Kuzman’ın bu durumuna imrendiklerini söylediklerinde Hz. Peygamber, “O, cehennemliktir” buyurur. Neticede Kuzman, savaş sırasında aldığı şiddetli bir yara ile yatağa düşer, ashaptan bazıları onu cengâverliği sebebiyle tebrik edip cennetle müjdelerken o, “siz beni niye müjdeliyorsunuz?” Allah’a yemin olsun ki ben, Allah için değil, ancak kavmimin şerefi için savaştım, eğer bu arzum olmasaydı savaşmazdım.” der. Daha sonra acısı artınca okuyla kendisini öldürür.128 Münafık Kuzman’ın bu eyleminde de görüldüğü üzere kabilecilik duygusu onu nifaka sevkedebilmekte ve onu göründüğünden daha farklı olmasına sebep olmaktadır.

e- Eğitimsizlik

Nifakın önemli sebeplerinden birisi de bazı insanların Hz. Peygamberin eğitiminden yeterince geçmemiş olmalarıdır. Bilgi, imanın temelini oluşturduğu ve onu artırdığı gibi129 bilginin zıddı olan cehalet de inançsızlığın ve gizli inkar olan nifakın artmasına sebep olmaktadır.

126 İbn Hişâm,a.g.e., s.143-147. 127 Demircan, a.g.e., s. 37.

128 İbn Hişâm, a.g.e., III, 51; İbn Kesîr, el-Bidâye, III, 328. 129 Enfâl, 8/2; Fâtır, 35/28.

(31)

Kur’an’da münafıklar sefih olarak nitelenmiştir.130 Allah’a inanan ve O’nun elçisine bağlı samimi Müslümanlara sefih diyen münafıklara, Allah tarafından sefih denilmesi131, onların dinleri hakkında cahil, görüşlerinde zayıf olmaları ve imanın hakikatini anlamayıp, yaptıklarının farkında olmamalarındandır.132

Kur’an’da münafıkların kalplerinin mühürlenmesi, onların inandıktan sonra inkar etmelerine bağlanarak şöyle buyrulmuştur: “Bu davranışlarının sebebi şudur: İnandılar, sonra inkar ettiler, bu yüzden kalplerinin üzeri mühürlendi, artık onlar anlamazlar.”133 Bu ayette Allah, münafıkların iman esaslarını tekzib neticesinde hakikatı anlamaktan mahrum kaldıklarını ortaya koymaktadır.

Nifakın en güçlü merkezi Medine olmakla birlikte Kur’an’da bedeviler arasında da münafıklar olduğu, hatta onların nifak bakımından daha da şiddetli oldukları bildirilmektedir. Bedevileri eleştiren bir ayette Yüce Allah: “Bedevi Araplar, küfür ve ikiyüzlülükçe daha yaman ve Allah’ın elçisine indirdiği şeylerin sınırlarını tanımamaya daha müsaittirler.”134 Bir başka ayette de: “Çevrenizdeki bedevi Araplardan ve Medine halkından ikiyüzlülüğe iyice alışmış münafıklar vardır. Sen onları bilemezsin, onları biz biliriz. Onlara iki kere azab edeceğiz, sonra da onlar büyük azaba itileceklerdir.”135 buyrulur.

Bedevilerin çıkar sağlamak amacıyla Müslüman göründükleri, inançlarında samimi olmadıkları da Kur’an’da belirtilmiştir.136 Demircan’ın belirttiğine göre, “Hz.

Peygamber’e hayatının son yıllarında gelip Müslüman olduklarını söyleyen bedeviler, onun vefatından hemen sonra İslam’a karşı harekete geçmişler; bir kısmı zekat vermekten kaçınmış; bir kısmı da kendi kabilelerinde ortaya çıkan yalancı peygamberlere tabi olup onları desteklemişlerdir.”137

Ayrıca Derveze’ye göre, bedevilerin nifakı ancak bir takım ilişkilerde, özellikle de cihat ve zekat mallarının toplanması sırasında ortaya çıkar. Medineli münafıkların ise Hz. Peygamber’le, Müslümanlarla, yakınlarıyla, iç içe ve sürtüşme halinde olduklarını

130 Bakara, 2/13, 142. 131 Bakara, 2/13, 142.

132 İbnü’l Esîr, en-Nihâye, 376; Yazır, a.g.e., I, 234. 133 Münâfikûn 63/3.

134 Tevbe, 9/97. 135 Tevbe, 9/101. 136 Hucûrât, 49/14. 137 Demircan, a.g.e., s. 36.

(32)

söyler. Yani bedevilerin nifakının, Medineli münafıkların üstlendiği tehlikeli ve rahatsız edici hareketlerle kıyaslandığında basit kaldığını ifade eder. Tevbe suresindeki “Bedevi Araplar, küfür ve ikiyüzlülükçe daha yaman”138 ayetinde ifade edilmek istenen şey, bedevi münafıklarla diğer münafıklar arasındaki farklılığı, bedevîlik ve kırsal kesimin karakterine ilişkin olarak değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekmektir.139

f- Siyasi ve Ekonomik Sebepler

Nifakı ortaya çıkaran sebeplerden birisi de Hz. Peygamber’in, Medine’ye gelmek suretiyle münafıklardan bazı kimselerin siyasi menfaatlerine zarar vermiş olmasıdır. Yukarıda nifakın ortaya çıkışında da bahsedildiği üzere, Abdullah b. Ubeyy kendisini Medine’nin liderliğine hazırlarken Hz. Peygamber hicret etmesi onun liderlik planlarını altüst etmiştir. Bu yüzden Abdullah b. Ubeyy, daima Rasûlüllah’ı kıskanmış, ona karşı çevresiyle birlikte çeşitli komplolara girişmiştir.

Hz. Peygamber’in zamanında münafıkların ortaya çıkmasındaki asıl sebep, Hz. Peygamber’in Medine’de kazandığı siyasi nüfuz ve hakimiyettir. Hz. Peygamber’e ilk muhalefet edenler, her geçen gün Müslümanların güçlendiğini gördükçe, siyasi sebeplerden dolayı islamiyeti görünüşte kabul eden ve bunda çeşitli menfaat bekleyen kimselerdir.140 Buna örnek olarak, İslam ordusunun ilk savaşı olan Bedir Gazvesi’nin Müslümanların kesin zaferiyle sonuçlanması karşısında münafıkların reisi İbn Ubeyy, “Bu (durum), zafer ve galibiyetin Müslümanlara yöneldiğini açıkça gösteren bir hâdisedir.”141 diyerek istemeyerek de olsa İslam’a girmiş142, onunla beraber, kendi adamları ve ehli kitaptan birçok kimsenin de İslam’a girmiş olduğu gösterilebilir.143

Kısaca, bazı münafıklar siyasi otoritelerini kaybettikleri için nifaka başlamışken daha sonraları güçlü ve hâkim olan taraftan görünme kaygılarıyla nifaklarını devam ettirmişlerdir.

Üzerinde durulması gereken diğer bir sebep de münafıkların ekonomik çıkarlarıdır. Münafıklar ganimetlere ve mala karşı çok düşkündürler. Onların ekonomik

138 Tevbe, 9/97.

139 Derveze, Muhammet İzzet, Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı (trc. Mehmet Yolcu), İstanbul

1995, III, 91.

140 Sezikli, a.g.e., s. 24.

141 Buhârî, Tefsir, 3, c.V, s.173; İbn Kesîr,İsmil b. Ömer, Tefsîrü’l-Kur’ani’l-azîm, Beyrut 1969, I, 48. 142 İbn Hişâm,a.g.e., II, 228.

Referanslar

Benzer Belgeler

Türkçe ilk Kur’an çevirilerinde pänd turur (F.); ol Ķur’ān Ǿibret erür pārsālarġa yaǾnį pend erür (Ar.+F.); ögütlemek (T.); Ķurǿān naśįĥatdur (Ar.);

Yüce Allah Kur‟an-ı Kerimde Ģöyle buyurur: “Dünya hayatını feda ederek karĢılığında ahiret hayatını tercih edenler Allah yolunda cihad etsinler.. Kim

Muhsin olan Yüce Allah, bir kere daha isminin gereğini yapmış “İhsan Edenlerin En Güzeli” oldu- ğunu göstermişti.... SÖZÜNE

- Yani Allah’ın yeniden yaratışı, öldükten sonra tekrar dirilişi Allah’a bile çok gören bu insanlar şöyle kafalarını kaldırıp yukarı doğru baksalar ya.. - ma leha

Bir kötülüğü ve haksızlığı yapmakla karşı karşıya gelen ve bundan yalnız Allah korkusu sebebiyle vazgeçen kimseyi Allah Teala kıyamet gününde herkesin imreneceği

Eğer o (Kur’an) Allah katından olup da siz de onu inkâr etmişseniz, o zaman derin bir ayrılık içinde bulunan kimseden daha sapık kim

Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de ölümü ve hayatı kimin daha güzel işler ya- pacağını sınamak için yarattığını bildirmiştir. 2 Bu imtihanın muhtemel şekil- lerini “...biraz

Üçüncü şartımızın anlamı şudur; Yani kelime-i tevhidi söyleyen kimse; diliyle ve kalbiyle bu kelimenin gerekli kıldığı her şeyi, her haberi, Allah ve