• Sonuç bulunamadı

Avrupa Birliği üyelik sürecinde Türkiye'nin Kıbrıs politikası

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Avrupa Birliği üyelik sürecinde Türkiye'nin Kıbrıs politikası"

Copied!
98
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ

ĠKTĠSADĠ VE ĠDARĠ BĠLĠMLER FAKÜLTESĠ ULUSLAR ARASI ĠLĠġKĠLER ANABĠLĠM DALI

A.B. ÜYELİK SÜRECİNDE TÜRKİYE’NİN

KIBRIS POLİTİKASI

HAZIRLAYAN Müge MERMERKAYA

094229001005

DANIġMAN Prof. Dr. Birol AKGÜN

(2)

i SUMMARY

Cyprus, controlled by civilizations throughout the history of the island outslde the country of strategic importance has been requested to be taken. Geographic location. world politics an important role in determining the policy or did not escape the eyes of those states which are based in. One of the longest on the island civilizations that ruled the Ottoman Ġmparatorluğudur. A period of över 300 years (1571-1878) hotds the sovereignty of Cyprus and the administration of the empîre in the 19th Century neared the end of the period had to üve with a great future sn the states is designed. On 31 July 1959 the applicant EEC union membership process of Turkey agaînst Cyprus issue is one of the biggest problems has been issued. Turkey - EU reiations, the Cyprus problem within the framework of Turkey-EU relations anaiyzed. A brief history of Cyprus in order to move on to the first part of our study is based on the strategic importance of the reference to the important issues discussed and determined breaking points. . Ġn the second chapter the historical context of the EU-Turkey relations were evaluated from past to present. Ġn the tast chapter the poücy of Cyprus and the EU harmonization process in Europe 57 Mentioning the poh'cy of the Government of Cyprus since the îevei of Turkey's întegration Into the historicai process is discussed.

(3)

ii ÖZET

Kıbrıs, tarihi boyunca ada dıĢındaki uygarlıklar tarafından kontrol altına alınmak istenen stratejik öneme sahip bir ülke olmuĢtur. Coğrafi konumu, dünya politikasını belirleyen ya da bu politikada önemli roller üslenmiĢ olan devletlerin gözünden kaçmamıĢtır. Bu durum, hemen hemen her dönemde Kıbrıs‟ın geleceğinin, bu ada dıĢındaki uygarlıklarca belirlenmesine yol açmıĢtır.

Ada‟da en uzun hakimiyet sürmüĢ olan uygarlıklardan biri de Osmanlı Ġmparatorluğu‟dur. 300 yılı aĢkın bir süre (1571-1878) Kıbrıs‟ın egemenliğini ve yönetimini elinde tutan imparatorluk, 19. Yüzyıl sonları yaklaĢtığında dönemin büyük devletlerince tasarlanan bir geleceği yaĢamak durumunda kalmıĢtır. ĠĢte böyle bir ortamda, 1878 Osmanlı-Ġngiliz antlaĢması Kıbrıs bakımından yeni bir dönemin baĢlamasına neden olmuĢtur.

Adanın Türkiye açısından her zaman büyük stratejik önemi özellikle son yıllarda uluslar arası alanda ve bölgede meydana gelen hızla geliĢme ve değiĢimler ile Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı Projesi gibi enerji projeleri nedeniyle giderek daha da artmaktadır. Doğu Akdeniz‟de ticaret ve petrol ulaĢım yollarını kontrol altında tutan Kıbrıs Adası siyasal, ekonomik ve askeri açıdan Ortadoğu etkinliği için son derece önemlidir. Ada, SüveyĢ Kanalının ağzında “batmayan uçak gemisi” gibidir. Bu açıdan Ortadoğu Ülkelerine operasyon yapabilecek son derece uygun bir konumdadır.

31 Temmuz 1959‟da AET‟ye baĢvuran Türkiye‟nin birliğe üyelik sürecinde karsısına çıkarılan en büyük sorunlardan biri Kıbrıs meselesi olmuĢtur. Türkiye - AB iliĢkileri çerçevesinde Kıbrıs sorununun Türkiye- AB iliĢkilerini nasıl etkilediği incelenmiĢtir. ÇalıĢmamızın birinci bölümünde konumuza temel olması amacıyla Kıbrıs‟ın kısa tarihçesi, stratejik önemine değinilerek önemli sorunlar tartıĢılmıĢ, kırılma noktaları belirlenmiĢtir. Ġkinci bölümde ise geçmiĢten günümüze Türkiye AB iliĢkileri tarihsel çerçevede değerlendirilmiĢtir. Son bölümde ise Avrupa‟nın Kıbrıs politikasından ve AB‟ye uyum sürecinde 57. Hükümetten bu yana Kıbrıs politikasından bahsedilerek Türkiye‟nin AB‟ye tarihsel süreçte entegre olma düzeyi tartıĢılmıĢtır.

(4)

iii İÇİNDEKİLER

ÖZET ...i

GĠRĠġ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM 1.KIBRIS‟IN STRATEJĠK ÖNEMĠ VE TARĠHÇESĠ... 10

1.1. Kıbrıs Tarihi ... 10

1.1.1.Osmanlı Öncesi Dönem ... 10

1.1.2.Osmanlı ve Ġngiliz Dönemi ... 12

1.2. Kıbrıs Sorununun DoğuĢu ... 14

1.2.1. Megalo Ġdea, Enosis, EOKA VE TMT ... 15

1.3.Kıbrıs Cumhuriyeti‟nin KuruluĢu ... 19

1.3.1.Zürih ve Londra AntlaĢması ... 19

1.3.2. Kıbrıs BarıĢ Harekatı ... 25

1.4.Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti‟nin KuruluĢu ... 28

İKİNCİ BÖLÜM 2) TÜRKĠYE VE AB SÜRECĠ ... 30

2.1. Avrupa Birliğinin KuruluĢ Süreci ... 30

2.2. Avrupa Birliğinin Kurumsal Yapısı ... 39

2.3. Türkiye ve AB iliĢkileri ... 42

2.3.1. AET‟ye Ortaklık BaĢvurusu ve Ankara AntlaĢması ... 42

2.3.2 Katma Protokol ... 47

2.3.3. Tam Üyelik BaĢvurusu, Gümrük Birliğine GiriĢ ve Sonrasındaki GeliĢmeler ... 50

2.3.4 Lüksemburg Zirvesi ... 52

2.3.5 Helsinki Zirvesi ... 55

2.3.6 Helsinki Zirvesi Sonrasında Türkiye AB ĠliĢkileri ... 57

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3) AB'NĠN KIBRIS POLĠTĠKASI VE AB‟YE UYUM SÜRECĠNDE 57. HÜKÜMETTEN BU YANA TÜRKĠYE‟NĠN KIBRIS POLĠTĠKASI ... 59

3.1. AB‟nin Kıbrıs Politikası ... 59

3.2 57. Hükümet DSP-MHP-ANAP Koalisyonu ve AB‟ye uyum sürecinde Kıbrıs Politikası ... 70

(5)

iv 3.3 . 59. Hükümet Dönemi Ġktidar Partisinin AB‟ye Uyum Sürecinde

Kıbrıs Politikası ... 75 SONUÇ ... 84 KAYNAKÇA ... 89

(6)

1

GİRİŞ

Tezimizin konusu olan Türkiye‟nin AB‟ye uyum sürecinde Kıbrıs politikasını ele almaktaki amacımız tarihsel süreçte Türkiye‟nin Avrupa Birliği‟ne girmesinin Kıbrıs sorununa nasıl bağlandığının ve AB ülkelerinin süreçteki politikaları ile Yunanistan‟ın üyeliğimiz önündeki engelleyici tavrını gözler önüne sermektir.

Bu tezin yapılmasında ki amaçlardan biri Jeopolitik açıdan bakıldığında Kıbrıs, adasında yaĢayan yüz binlerce Türk‟ün eĢit siyasi haklara sahip, güven içerisinde, bağımsız olarak varlıklarını devam ettirebilecekleri bir vatan olarak sağlanması sorunudur. Kıbrıs; Ortadoğu, Ege, SüveyĢ Kanalı, Kızıldeniz ve Körfez dünyasının büyük güçlerinin ilgisini çeken yaĢamsal bir bölgedir. Çünkü Kıbrıs, etrafını saran güçlere bölgesel ve stratejik güç olma yolunda bir açılım sağlar. Hiçbir stratejist, hiçbir uluslar arası iliĢkiler uzmanı 21. yüzyılda Kıbrıs‟ın stratejik önemini kaybettiğini veya değerini yitirdiğini iddia edemez. Bazı kesimlerin Kıbrıs‟ı, Türkiye‟nin sırtında bir kambur, Avrupa Birliği‟ne girmede bir engel olarak görmeleri, bu kiĢilerin Türkiye‟yi ilgilendiren her türlü uluslararası konudan bihaber, etkili bir dıĢ politika anlayıĢından yoksun oldukları gerçeğini gözler önüne sermektedir.

Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk de adanın Türkiye açısından önemini; 1930 yılında Akdeniz bölgesinde gerçekleĢtirilen bir askeri manevra esnasında subaylara yöneltmiĢ olduğu bir soru ile vurgulamıĢtır. Atatürk tatbikatın sonunda subaylara “Türkiye‟nin yeniden iĢgal edildiğini ve Türk kuvvetlerinin sadece bu bölgede mukavemet ettiğini farz edelim. Ġkmal yollarımız ve imkanlarımız nelerdir?” Ģeklindeki sorusuna tatmin edici bir yanıt alamayınca haritada Kıbrıs‟ı göstererek “Efendiler, Kıbrıs düĢman elinde bulunduğu sürece, bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıĢtır. Kıbrıs‟a dikkat ediniz! Bu ada bizim için çok önemlidir.” sözleri ile Kıbrıs‟ın önemine iĢaret etmiĢtir.

Diğer taraftan Ege‟nin büyük oranda Yunan gölüne dönüĢtüğü dikkate alındığında Kıbrıs, Türkiye‟nin yanı baĢında, Türkiye için Akdeniz‟e ve uluslar arası sulara çıkıĢ yolu üzerindedir. Kıbrıs adasının bir Yunan adası, deniz ve hava üslerinin kuĢattığı bir yer haline gelmesi, Türkiye‟nin ulusal çıkarlarını tehdit edeceği

(7)

2 gibi yeni güvenlik sorunları doğuracaktır. Ege‟de denge Türkiye‟nin aleyhine bozulduğundan Akdeniz‟de de Kıbrıs, Yunanistan‟ın egemenlik alanı haline gelirse, Türkiye nefes alamaz hale gelecektir. Türkiye‟nin aynı zamanda bir Akdeniz ve Ortadoğu ülkesi olup, bölgenin en büyük ülkesinin Doğu Akdeniz ve Ortadoğu‟da ekonomik ve siyasal varlığını sürdürebilmesi için Kıbrıs‟ta Türk varlığının korunması hayati bir önem taĢımaktadır. Özellikle 1990 yılı sonrası döneme baktığımızda Orta Asya petrollerinin enerji hattı Türkiye‟nin güneyinin güvenlik ve savunma sorununu artırmıĢtır. Türkiye yakın bir gelecekte dünyanın önemli enerji terminallerinden birisi olacağından, bölgenin ticari önemi de artacaktır. Dolayısıyla Türkiye bu ekonomik ve ticari potansiyeli güvenlik altına almak zorundadır. Ayrıca Türkiye yeni geliĢmekte olan Asya ekonomik pazarının batı kapısı üzerindedir. Asya dünya ile bağlantısını Batı‟da, Türkiye‟nin Akdeniz kapısı üzerinden sağlayacaktır. Bu batı kapısının önünde de Kıbrıs adasının durması, adanın Türkler açısından önemini bir kez daha kanıtlamaya yeterlidir.

Adanın önemi hususuna baĢka açılardan da bakacak olursak Türkiye‟nin ortasında yer aldığı bölge, dünyanın en istikrarsız ve sıcak çatıĢmalarının olduğu yerdir. Orta Doğu, Kafkasya ve Balkanlar tam olarak istikrara kavuĢmadığı sürece, sıcak çatıĢmalar ihtimali potansiyel olarak Türkiye‟nin güvenliğini tehdit etmeye devam edeceğinden Türkiye‟nin uluslararası siyaseti, ulusal çıkarları ve güvenliği açısından Kıbrıs‟ın önemi daha da artmaktadır. Bu nedenle Kıbrıs‟taki Türk varlığının arttırılarak devamının sağlanması, refah seviyesinin arttırılması, mevcut bazı sorunların süratle ortadan kaldırılması Türkiye‟nin ulusal güvenliği için büyük önem taĢımaktadır. ÇalıĢmamızda meselenin önemini vurgulamak adına konu ayrıntılarıyla ele alınacaktır.

Türkiye, 1959 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu‟na (AET) ortaklık baĢvurusuyla birlikte önünde bir Kıbrıs sorunu paketi bulmuĢtur. Sorunun çözümü, Türkiye-Avrupa Birliği iliĢkilerine endekslenmiĢ ve günümüze kadar süregelmiĢtir. Rumların uzlaĢmaz tavırları ve ENOSĠS faaliyetleri de süreçte ilerleme kaydedilememesinin nedenleri arasına nasıl girdiği tartıĢılacaktır.

(8)

3 Türkiye‟ye AB Ģemsiyesi altında çözüm için yapılan baskılar öncelikle 1981 yılında Yunanistan‟ın tam üye olmasıyla yoğunluk kazanmıĢtır. Yunanistan, Türkiye ile arasındaki tüm sorunları elindeki AB kozunu kullanarak Türkiye‟nin üyelik yolundaki ilerlemesini sürekli engellemiĢtir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi‟nin (GKRY) 4 Aralık 1990‟da Avrupa Birliği Komisyonu‟na tam üyelik için baĢvuruda bulunmasıyla yeni ve zorlu bir sürece girilmiĢtir. Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında GKRY‟nin AB‟ye yaptığı baĢvuru da hukuksal açıdan geçersiz bulunmaktadır. Ancak buna rağmen, hukuk ve uluslararası etiğe de aykırı olarak, baĢvuru iĢleme konulmuĢ ve Kıbrıs sorunu bu iĢlemin ardından daha da içinden çıkılmaz hale gelmiĢtir. 2002 yılında ayrıca adada çözüm bulunmadan da GKRY‟nin AB‟ye üye olabileceği kararıyla birlikte on aday ülkenin görüĢmelerinin sonuçlandırılması kararının alınması durumu daha karıĢık hale getirmiĢtir. AB‟nin vermiĢ olduğu bu tavizler sunucunda GKRY sorunun çözümünde sürekli isteksiz kalmıĢtır. Annan planı çerçevesinde Kıbrıs‟a çözüm bulma çalıĢmalarında AB ve BM tarafsızlığını korumayarak planın içeriğini Rumların menfaatini gözetecek Ģekilde hazırlamıĢlardı. Türk tarafının “çözümsüzlük yanlısı” algılanmasında yön değiĢimine neden olan ve Rum tarafının uluslar arası alanda psikolojik olarak elini zayıflatan bir süreçten iĢte bu planın sonrasında bahsetmek mümkündür. Ancak her ne kadar psikolojik üstünlüğün Türk tarafına geçtiği bir süreçten bahsedilse de bu durumun Türk tarafı üzerindeki olumsuz algıların kalkmasına ya da Türk tarafının bağımsız bir birim olarak tanınmasına yardımcı olduğunu söylemek zordur. Aksine Annan Planı üzerinden geçen zaman zarfında, adanın Rum kesimi, AB üyeliğinin verdiği rehavet içinde çözüm için herhangi bir giriĢimde bulunma eğilimine neden giriĢmemiĢtir.

Bu doğrultuda çoğu zaman masada sinir harbine dönüĢen müzakere sürecinin nasıl yıpratıcı bir hale dönüĢtüğü de tartıĢılacak ve ön çalıĢma yapılmadan müzakere masasında alternatifsiz olarak salt öne sürülenler üzerinde tartıĢmanın, masada tarafların elini nasıl zayıflattığı ve yönlendirilmelerle hareket etmelerine neden olduğu üzerinde durulacaktır.

ġu bir gerçektir ki, geçmiĢte Yunanistan‟ın AB kararlarındaki uzlaĢmaz tavrı, sonrasında gelen Kıbrıs Rum Kesimi üyeliği ile Kıbrıs sorununun çözümü büyük ölçüde Türkiye‟nin sorumluluğuna bırakılmıĢtır. Kıbrıs Rum kesimi AB karar alma

(9)

4 organlarını, Kıbrıs Türk tarafının ve Türkiye‟nin tezlerini çürütecek bir platform olarak görmektedir. Bu nedenle Kıbrıs sorunu Türkiye‟nin AB ile müzakeresinde önemli bir engel teĢkil etmektedir. Bu doğrultuda Türkiye‟nin üyelik müzakereleri kapsamında kısa ve orta vadede, daha sonra ise uzun vadede Kıbrıs sorunu üzerinde istikrarlı bir politika oluĢturabilmesi adına sağlıklı bir kriz yönetimine ihtiyacı vardır. Ancak etkili bir kriz yönetimi öncelikle sorunun tarihsel gerçeklerle desteklenmesini ve tarafsız teĢhisini gerektirmektedir. Türk tarafı, müzakere masasına Rumların Kıbrıs sorununun çözümüne iliĢkin samimiyetlerini test edecek öneri ve açılımlarla gelmelidir. Çözüm olsun ya da olmasın, Türk tarafı masadan temel kriterlerin dıĢına çıkmadan çözüm yönündeki samimiyetini, Annan Planında da olduğu gibi, bir kez daha tescilleyerek kalkmalıdır. Türk tarafı bir yandan da elinin güçlenmesine yarayacak olan sosyal, siyasi, hukuki ve ekonomik alanlarda iç siyasi dönüĢümlerini gerçekleĢtirmeye de hız vermelidir. Gelinen noktada AB sürecinde yeni bir çözüm olasılığı ortaya çıkmadığı takdirde Türkiye‟nin dıĢ politikasının önemli bir unsurunu oluĢturan AB sürecinde ciddi bir duraklama yaĢanacaktır. Hatta böyle bir duraklama sürecinin içine girildiği dahi söylenebilir. Böyle bir duraklama sürecine giriliĢ aĢamaları tarihsel olarak incelenecektir.

Önümüzdeki süreç etkili, çok yönlü ve planlı bir diplomasinin izlenmesini gerektirmektedir. KKTC tarafından önümüzdeki dönemde izlenecek politika; sosyal, siyasi, ekonomik ve hukuki giriĢimlerin eĢ zamanlı olarak uygulandığı çok yönlü bir diplomasinin ürünü olmalıdır. Çok yönlü diplomasi, hükümet eylem ve politikalarının yanında hükümetin dıĢındaki kuruluĢlardan gelen çaba ve adımları da içeren araĢtırma geliĢtirme programları, eğitim faaliyetleri, finansal ve ekonomik adımlarla desteklenmelidir. Kapsamlı adımlarla sürdürülecek çok yönlü diplomasi akılcı bir biçimde belirlenmelidir. Sürecin belli bir uzlaĢı içinde yürütüldüğü bir politika anlayıĢı belirlenmelidir. Hem iktidar ve muhalefet kanadını birlikte içeren hem de sivil toplum kuruluĢlarının ortak katılımıyla gerçekleĢtirilecek, farklı görüĢ ve yaklaĢımların harmanlanmasını sağlayacak düzenli toplantılar gerçekleĢtirilmelidir. Bununla beraber uluslar arası platformlarda tek sesli ve tutarlı bir politika sergilenmelidir.

(10)

5 Ekonomik yönden ise KKTC mümkün olduğu ölçüde her alanda Rum kesimi ile yarıĢabilir duruma gelmesi için gerekli alt yapı çalıĢmalarına önem verilmelidir. KKTC ekonomisinin sürdürülebilir ve dengeli bir temele oturabilmesi için özel sektör temsilcileri ve devlet yetkililerinin fikirlerinin bir potada eritilmesi ile oluĢacak bir sanayi politikası geliĢtirilmelidir. Türkiye tarafından adaya doğrudan para yardımı yaparak bütçe açıklarını finanse etmek artık sürdürülebilir bir politika olmaktan çıkmıĢ bulunmaktadır. Türkiye‟den yapılan yardımlar proje temelli olmalı ve uzun vadede istihdam yaratacak, alt yapıyı kuvvetlendirecek sektörlere kaydırılmalıdır. Ekonomide rekabetin artırılması ve büyümenin sürdürülebilir kılınması gerekmektedir. Sosyal güvenlik reformu, kiĢisel mülkiyet hakları, bankacılık mevzuatı, vergi reformu gibi temel konularda çağın ve ekonomik mantığın gereklerine göre hareket edilmelidir. Ekonomide sektörel çeĢitlenmenin önünü açacak alternatifler üretilmelidir. Farklı sektörlerin geliĢimine dayalı olarak canlanan ekonominin KKTC üzerinde meydana getireceği etkilere de dikkat çekilerek halkın ekonomik geliĢmenin önemini daha net anlaması sağlanmalıdır. Buna paralel olarak piyasada güçlü sektörlerin uluslar arası politikalar üzerinde belirleyici rolü dikkate alınmalıdır.

Bu arada hem finansal hem de yasal anlamda çözüm yönünde teĢvik için taraflara her türlü desteği sağlayacağını vurgulayan AB‟nin de yerine getirmesi gereken sorumluluklar bulunmaktadır. Sürecin faturası artık sadece Türklere kesilmemeli, AB Rum tarafını da çözüm konusunda teĢvik edici bir tutum sergilemelidir.

Süreçte diğer önemli nokta ise lobicilik faaliyetleridir. YurtdıĢındaki Türklerin lobicilik konusunda daha örgütlü hareket etmeleri sağlanmalı ve ciddi bir lobicilik faaliyeti içine girmeleri için hazırlık yapılmalıdır. Lobi faaliyetleri devlet güdümlü olmaktan çıkıp sivil toplumun insiyatifine verilmelidir.

ABD, Rusya, Çin gibi BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi olan uluslar arası aktörlerle iĢbirliği yolları aranmalıdır. Kıbrıs sorununa yaklaĢımları yakından takip edilerek lobi faaliyetlerinin bu ülkeler üzerinde daha etkin iĢlemesine nasıl çalıĢılmalıdır konusu incelenecektir.

(11)

6 Kuzey Kıbrıs‟ın sosyoekonomik dönüĢümüne katkı sağlayacak ve aynı zamanda da muhtemel bir çözümde kuzeyin AB‟ye daha kolay entegre olmasına yardımcı olacak unsur AB kriterlerine uyum yönünde atılacak adımlardır. Sosyoekonomik dönüĢümün bir plan, program çerçevesinde gerçekleĢebilmesine katkı amacıyla Türkiye, AB sürecinin gerekliliklerini kendi kimliğini ve temel yapısını koruyacak Ģekilde yerine getirmelidir.

Türk tarafının uluslararası alanda tez ve çıkarlarının en iyi Ģekilde savunulması hem KKTC hem de Türkiye‟de uzman uluslar arası hukukçu yetiĢtirilmesini zorunlu kılmaktadır. DıĢiĢleri Bakanlığı bünyesinde görev alacak hukukçuların ücret ve mesleki kariyer olarak tatmin edici bir düzeyde olmaları sağlanmalı ve uzun vadeli, tecrübeli kadrolar oluĢturulmalıdır. Rum kesiminin Türklerin o bölgede kalan mülkiyet haklarının ihlalleri üzerine gidilmeye devam edilmelidir. Rum yönetiminin Türk mallarını vesayet altında kullandığı halde Türk maliklere herhangi bir bedel ödememesi üzerinde durulmalıdır.

AB, Rumların ve diğer üyelerin kalıcı çözüme teĢvik için daha ciddi adımlar atmasını sağlayabilmek adına, Türkiye‟ye AB üyelik müzakereleri çerçevesinde olumlu ve net sinyaller vermelidir. Uluslararası alanda kendi ayakları üzerinde duran, egemen bir KKTC yapılanmasından bahsediliyorsa, bu durumu fiili egemenlik açısından belirsizleĢtirecek adımlardan Türk tarafı özenle kaçınmalıdır.

Kıt kaynaklarla ekonomilerini çevirmeye çalıĢan Türkiye ve KKTC‟nin bu aĢamadan sonra yarım bırakılacak veya verimsiz projelere yatıracak tek kuruĢunun olmadığı bir kamu bilinci Ģeklinde bir an önce özümsenmelidir.

AB'nin bu güne dek izlemiĢ olduğu siyaset Ģu varsayıma dayanmaktadır: “Eğer biz Rum Kesimi'ni çözüm olmasa da üyeliğe kabul edeceğiz dersek, Türk tarafı çözüm yolunu açacaktır.” Kabul etmemiz gerekir ki, bu tutum, Türk tarafının daha aktif davranmasına neden olmuĢ, uzlaĢmak için bir engel olmadığını ispata çalıĢan KKTC Lideri DenktaĢ, hem dönemim Rum Kesimi Lideri Klerides‟e görüĢme teklifini bizzat yapmıĢ, hem de KKTC sınırlarını da Rum kesimine açmıĢtır. Ancak bu çerçevede Rum kesimi, sorunun çözümüne yönelik olarak maalesef pek katkıda bulunmamıĢtır.

(12)

7 Artık AB‟nin bu politikası geçerliliğini yitirmiĢ ve kriz çözmekten ziyade yaĢanan krizin en önemli sebebi haline gelmiĢtir. Bu nedenle AB'nin de bu tutumunu terk etmesinin zamanı gelmiĢtir.

Diğer taraftan Türkiye‟nin AB‟ye katılımı sürecinin uzamasına olumlu yönden bakacak olursak her geçen gün güçlenen Türkiye, AB‟ye kendi ulusal menfaatlerinden taviz vermeden üye olabilecektir. Zaten AB de çeĢitli nedenlerden dolayı Türkiye ile müzakere sürecini olabildiğince erteleme eğilimindedir. AB‟ye tam üyeliğin Türkiye‟deki istikrarı sağlamlaĢtıracağı, AB üyeliği sayesinde Türkiye‟deki gelir dağılımının çok daha adil bir nitelik kazanacağı ve bölgesel geliĢmiĢlik farklılıkları azalacağı, çevre, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik ile çalıĢma iliĢkileri baĢta olmak üzere, toplum yaĢamının birçok alanında belirgin iyileĢmeler yaĢanacağı, bürokratik hantallıkla ve yolsuzlukla mücadelede önemli ölçüde yol alınabileceği bir gerçektir. Küresel boyutta bakıldığında AB gibi siyasal, ekonomik ve sosyal anlamda güçlü bir bloğa üye olacak olan Türkiye‟nin dünya ölçeğindeki konumunun ve rolünün güçleneceği sonuçlarına ulaĢılmaktadır. Türkiye‟nin NATO‟ya üyeliği, ABD ile stratejik ortaklığı, Balkan ve Kafkas ülkeleriyle iĢbirliği ve Ġslam dünyası ile bağları, AB‟nin küresel güç olma hedefine yaklaĢmasına katkı sağlayacak unsurlardır. DıĢ iliĢkilerde AB‟nin rolü konusunda Türkiye‟nin katılımı beraberinde hem avantajlar hem zorluklar getirecektir. Türkiye‟nin katılımı çatıĢmalara meyilli Ortadoğu bölgesine istikrar gelmesine katkıda bulunabilecek, bununla birlikte AB‟yi bölgenin zorlu siyasi ve güvenlik sorunlarının daha çok içine çekebilecektir. Türkiye‟nin üyeliği, AB‟nin bölgesel ve küresel ağırlığını artırabilecek, bununla beraber özellikle oybirliği gerektiren alanlarda karar almayı karmaĢıklaĢtırabilecektir. Özetle, Türkiye bölgede istikrarı ve AB‟nin ağırlığını geliĢtirecek bir faktör olabilecek, fakat aynı zamanda üyeliği dıĢ politika alanında fırsatların yanında zorluklar da yaratabilecektir. Bunun yanında, Türkiye‟nin üyeliği, AB‟ye dünya politikasında daha güçlü ve etkin bir rol oynama imkânı vereceği de bir gerçektir.

Kıbrıs konusu, geleceğe dönük olarak Türkiye-AB iliĢkilerinin ve Türkiye‟nin AB‟ye tam üyelik sürecinin ana konusu olmaya devam edecektir. Burada Türkiye‟nin, Rum Yönetimi‟ni “tüm Kıbrıs‟ı temsil eden tek resmî hükümet“

(13)

8 olarak tanımaya zorlanması kaçınılmaz bir durumdur. Türkiye‟nin AB‟ye adaylığın baĢlangıç noktası olan Helsinki Zirvesi kararları ve Kopenhag kriterleri kapsamında AB Komisyonu tarafından açıklanan son metinlere göre, AB kriterlerine uyum sağlayabilmemiz Birliğe girebilmemiz için önemlidir. Türkiye‟nin AB‟ye tam üye olabilmesi için belirlenen kriterlere uyum sağladığına AB‟yi ikna etmesi gerekiyor. Aksi halde sürecin daha da uzaması ve AB ülkelerinin veto tehdidi ile tekrar tekrar karĢılaĢmamız kaçınılmaz olacaktır.

Türkiye‟nin son on yılda, ekonomisi, demokrasisi ve dıĢ politikası ile AB'ye hemen her alanda yakınlaĢtığı söylenebilir. Üyeliğine AB'den gelen destek sürmüĢ olsaydı, muhakkak ki Türkiye bugün AB normlarına daha da yakınlaĢmıĢ olabilirdi. Bu desteğin hissedilmez hale gelmesine rağmen Türkiye'nin önümüzdeki yıllarda söz konusu yakınlaĢmayı sürdürmek için elinden geleni yapacağı da olasılıklar dahilindedir. Türkiye'nin en erken 2020'den sonra AB'ye üye olup olamayacağı ise, AB'nin önümüzdeki yıllarda kendi geleceği açısından yapacağı tercihlere, alacağı Ģekle bağlıdır. Kısacası Türkiye-AB iliĢkisinde top, AB'nin sahasında görünmektedir. Avrupa Birliği‟nin dayatmıĢ olduğu kriterleri yerine getiren Türkiye, AB liderlerinin Türkiye‟ye olumsuz bakıĢını halen gidermiĢ durumda değildir. Tabii ki bunda süreçte baĢa geçen hükümetlerin izledikleri politikaların etkisi yadsınamaz.

Türkiye-AB iliĢkileri konusunda yapılan çalıĢmalar daha çok Türkiye- AB iliĢkilerini tarihsel bir analiz süreci içerisinde ele alan çalıĢmalara dayanmaktadır. Ancak mevcut hükümetlerin sürece bakıĢ açıları ve Kıbrıs politikaları üzerine yapılan akademik çalıĢmalar oldukça kısıtlıdır. Bu eksikliği gözlemleyerek çalıĢmamızda anlam bütünlüğü oluĢturmak adına 57. Hükümetten itibaren partilerin politikaları üzerinde durulmuĢtur.

57. hükümet dönemine kadar tabir yerindeyse AB-Türkiye iliĢkilerinde bir çıkmazın bir darboğazın içine girilmiĢtir. 57. Hükümet döneminde gerçekleĢtirilen Helsinki Zirvesiyle Türkiye-AB iliĢkilerinde önemli bir adım atılmıĢtır. Zirvede Türkiye‟nin AB‟ye tam üyelik için adaylığı sonunda, resmi olarak kabul edildi ve Türkiye AB standartlarına ulaĢma yolunda önemli mesafeler kaydetti. Helsinki Zirvesiyle Türkiye-AB iliĢkilerinde yeni bir dönem baĢladı. Zirvenin olumsuz yönü

(14)

9 ise; Türkiye-Yunanistan arasındaki Ege sorununun çözümü bir takvime bağlanmıĢ, Kıbrıs‟ın bölünmüĢ olsa da birliğe üye olabileceği açıklanmıĢ, Türkiye‟nin üyeliğinin Kıbrıs ve Ege sorunlarının çözümü ya da çözümsüzlüğünün etkilenebileceğinin belirtilmesidir. Bunun dıĢında genel olarak Helsinki kararları Türkiye‟de tartıĢmalara neden olmakla birlikte AB üyeliğinde önemli bir adım olarak kabul edildi ve bir baĢarı olarak değerlendirildi. Tezimizde bu hususlar ayrıntılı olarak iĢlenecektir.

Peki, AB süreci bir çıkmazdayken 57. Hükümetle beraber nasıl adım atıldı? ġurası bir gerçek ki gerek TÜSĠAD‟ın gerekse o dönem medyasının AB yanlısı tutumu ve kamuoyu oluĢturmaya çalıĢması etkili olmuĢtur.

2002 yılında Ak Parti hükümetinin iĢ baĢına gelmesiyle birlikte ise AB sürecinde ciddi ilerlemeler kaydedilmiĢtir. Ak Parti kuruluĢundan itibaren Türkiye‟nin Avrupa Birliği‟ne üyeliğinin destekçisi oldu ve uzlaĢmacı bir tavır sergiledi. AK Parti hükümeti Kıbrıs konusunda da çözüm yanlısı bir politika sergilemiĢtir. Bunun en büyük kanıtı da AK Parti Hükümetinin Annan Planı karĢısındaki tutumudur. Fakat yıllardır süre gelen AB çıkmazında gelinen noktaya baktığımızda bu iĢin sadece Türk tarafının adım atıp taviz vermesiyle olamayacağı aĢikardır. Bunu en kısa zamanda AB ülkelerinin de görmesi ve bu doğrultuda karar almaları gerekmektedir. Onlar için de Türkiye‟nin önemi çalıĢmada tartıĢılacaktır.

Sonuç olarak kapsamlı bir araĢtırmanın neticesinde ortaya çıkan bu çalıĢmada öncelikli olarak akademik değeri olan eserlerden, makalelerden, çeĢitli dergilerden, önemli köĢe yazılarından yararlanılmıĢtır. Buna ilaveten partilerin resmi internet sitelerindeki dokümanlardan da yararlanılmıĢtır. TBMM‟nin internet sitesindeki meclis tutanaklarıyla, AB Bakanlığının ve SayıĢtay‟ın internet siteleri ile de desteklenmiĢtir.

(15)

10 BİRİNCİ BÖLÜM

1.KIBRIS’IN STRATEJİK ÖNEMİ VE TARİHÇESİ 1.1. Kıbrıs Tarihi

1.1.1.Osmanlı Öncesi Dönem

Kıbrıs isminin kökenine baktığımız zaman kaynaklarda belirtildiğine göre Finike kökenli “kubru” kelimesinden gelmekte olup, “kıyı” manasındadır. Esasında bu konu hakkında çeĢitli rivayetler olup, bu rivayetlerden bazılarına göre adanın ismi halen iĢletilmekte olan zengin bakır madeninin Latincesi olan “Kuprum” dan, diğer bir rivayete göre Ġbranice kına ağacı demek olan “Koper” den gelmiĢtir.1

Türkiye‟nin hemen kırk mil yakınında olup coğrafi olarak Doğu Akdeniz‟de bulunan ada tarih boyunca çeĢitli milletlere ev sahipliği yapmıĢtır. Doğu Akdeniz‟de jeopolitik önemine bağlı olarak Avrupa Asya kıtaları arasında kilit bir nokta konumundadır. Fenikeliler, Frenkler, Egeliler zaman zaman adaya yerleĢmiĢ olsa da etnik çoğunluğunu Anadolu insanı oluĢturmaktadır. Bunda tabiî ki de Anadolu‟ya yakınlığının da etkisi vardır. Coğrafyacılara göre Kıbrıs, Anadolu‟ya yapıĢık bir bölgeyken 3. Jeolojik dönem ortalarında meydana gelen çöküntüler sonucu Anadolu‟dan kopup bir ada halini almıĢtır. Kıbrıs‟a tarih sırasıyla “M.Ö. 1450-1320 arasında Mısırlılar, M.Ö. 1320-1265 arasında Hititler, M.Ö. 1265-1000 arasında yeniden Mısırlılar , M.Ö. 1000-709 arasında Fenikeliler, M.Ö. 709-669 arasında Asurlular, M.Ö. 669-588 arasında Bağımsız Krallıklar, M.Ö. 588-525 arasında yine mısırlılar, M.Ö. 525-333 arasında Persler, M.Ö. 333-301 arasında Makedonlar, M.Ö. 301-59 arasında yine Mısırlılar, M.Ö. 59-M.S. 395 arasında Romalılar, M.S. 395-1191 arasında Bizanslar, M.S. 395-1191-1192 arasında haçlı Ģövalyeleri, M.S.1192-1489 arasında Luzinyanlar, M.S. 1489-1570 arasında Venedikliler hakim olmuĢtur.2 Özellikle 1571 yılından I. Dünya SavaĢı‟na kadar olan sürede Anadolu çiftçisi ve zanaatkarlarının göç ettiği bir ada olmuĢtur. Türkiye‟ye olan yakınlığı, iklimi ve jeopolitiği itibariyle de Anadolu‟nun bir parçasıdır.

1

Talip Atalay, GeçmiĢten Günümüze Kıbrıs, Mehir Vakfı Yay, Konya 2003, s.30

(16)

11 Kıbrıs gerek zengin bakır madenlerinden dolayı iktisadi konumu gerekse Anadolu, Suriye ve Mısır kıyıları arasında bulunmasından dolayı stratejik konumu nedeniyle daha ilk çağlardan itibaren öne çıkmıĢ ve çeĢitli kavimlerin istilasına uğramıĢtır. Söz konusu kavimlerin karıĢımı olmalarından dolayı yerli halkın ırki kökenlerinin kimlere dayandığı tam olarak tespit edilememektedir. Ancak, melez bir halk oldukları kabul edilen bir tezdir. 630tarihinde adayı ele geçiren Muaviye komutasındaki Ġslam orduları, adanın manevi mimarlarından, Hadis-i ġerif‟le Ģehit olacağı bildirilen Ümmü Haram‟ın Ģehadetiyle sonuçlanan savaĢtan sonra, bir müddet Kıbrıs‟ı ellerinde tutmuĢlardır. Daha sonra Vergi ödenmesi Ģartıyla adayı Bizanslılara iade etmiĢlerdir. Osmanlı‟nın fethine kadar da ada idarecileri Müslümanlara vergi vermeye devam etmiĢlerdir.3

ÇeĢitli uygarlıkların iç içe yaĢadığı önemli geçiĢ yollarına hakim bir mevkide bulunan Kıbrıs 1489 yılında Venedik idaresine geçmiĢtir. Adada yaĢayan Rum, Ermeni ve Suriye usullerine göre ibadet eden ve Lübnan‟a bağlılıklarına rağmen sayıları seksen bini bulan ve altmıĢ köyden oluĢan Maruniler,4

Ortodoks ve Yunan baskıları sonucunda asimile edilmiĢ ve bunun sonucunda büyük bir Ortaçağ topluluğunun uzantısı olan ve Kıbrıs adasının kuzeybatısında Kormakitis, Arumatos, Aya marina ve Karpasya köylerinde ikamet eden üç bin kiĢilik bir grup haline gelen bu insanlar da Umumi Vali Nicada Dondola‟nın insanlık dıĢı muamelelerine tabi tutulup köle hayatı yaĢarlarken adanın Osmanlı Devleti tarafından 1571 yılında fethiyle beraber Rumlara din, vergi ve kültürel konularda tam anlamıyla bir serbesti verilmiĢ ve bu durum adanın Ġngilizler‟e verildiği tarihe kadar aynı Ģekilde devam etmiĢtir. Kıbrıs adası, 9.571 kilometre kare yüzölçümü ile Doğu Akdeniz‟in en büyük, Sicilya ve Sardunya‟dan sonra da Akdeniz‟in üçüncü büyük adası olup çok eski, bu itibarla çok zengin bir tarihe sahiptir.5

3

Talip Atalay, a.g.e, s.30-31

4

Arif Alagöz, Kıbrıs tarihine Coğrafi GiriĢ, Milletler arası Birinci Kıbrıs Tetkikleri Kongresi Türk Heyeti tebliğleri, Türk kültürünü AraĢtırma Enstitüsü, Ankara, 1971, s.25

5 Atilla Atan, “Kıbrıs-Yeni Bir Türk Devleti‟nin DoğuĢu”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, sayı 14,

(17)

12 1.1.2.Osmanlı ve İngiliz Dönemi

Osmanlı-Venedik arasında 1517 yılında yapılan anlaĢmaya rağmen Osmanlı‟nın adayı almasını zorunlu kılacak çeĢitli nedenleri vardı. Bu nedenler:

a) Jeopolitik Sebepler: Kıbrıs‟ın gerek güney Anadolu gerekse Suriye kıyılarını kontrol edebilecek durumda olmasından dolayı bir Akdeniz hakimiyeti kurmak yolunda olan Osmanlı‟nın, özellikle kendi kıyılarını kontrol edebilmek ve en önemli rakiplerinden Venediklileri devre dıĢı bırakmak istemesi.

b) Ekonomik Sebepler: Kıbrıs‟ın önemli bir ticaret yolu olması ve gerek Malta, gerek Venedik korsanlarının zaman zaman ticaret gemilerine saldırmasından dolayı ticaret yolunun güvenliğini sarsmalarından dolayı Osamnlılar‟ın ticaret yolunun güvenliğini sağlamak istemesi

c) Dini Sebepler: Hacıların Venedikli Korsanların saldırılarına maruz kalması en önemli sebeplerden sayılmakla beraber dönemin ġeyhülislamı Ebu‟s Suud Efendi‟nin fetvasında ifade ettiği gibi Kıbrıs‟ın daha önce Müslümanlarca fethedilmiĢ olması, Ümmü Haram‟ın türbesinin Kıbrıs‟ta bulunması gibi nedenlerden ötürü Kıbrıs‟ın Müslüman toprağı olduğu fikrinin canlılığını koruması

Ayrıca yerli halkın talepleri de adaya sefer düzenlenmesi hususunda teĢvik edici olmuĢtur. Nitekim Katolik Venedik idaresinde adeta köleleĢtirilen ve dini hakları ellerinden alınmak istenen Ortodoks halk kendilerini KatolikleĢtirmeye çalıĢan Venediklilerden Ģikayetçiydi. Osmanlı‟nın adaletini ve dini serbestisini sağlayan idaresini bildiklerinden ötürü fırsat buldukça heyetler gönderiyor ve Venediklilerin elinden kendilerini kurtarmasını talep ediyorlardı.6

II.Selim‟e Ģehzadeliği döneminde Mısır‟dan gönderilen hediyelere el konulması ve 1563 yılında Mısır hazine defterdarının bindiği geminin yağmalanması üzerine bu tür gasp, yağmalama ve taciz olaylarına bir son vermek amacıyla yapılan giriĢimlerin sonuçsuz kalması ve Kıbrıs‟taki Hala Sultan Türbesi‟nin güvenceye alınması gayesiyle adaya bir sefer düzenlenmesi kaçınılmaz hale geldi. Osmanlı Devleti adanın kan dökülmeden ele geçirilmesi için diplomatik teĢebbüslere baĢladı. Ayrıca

6

H.Vergi Bedevi, Tarih boyunca Kıbrıs-Anadolu iliĢkilerine Genel BakıĢ, K.T.F.D Enformasyon Dairesi Yay, s.15-20

(18)

13 Osmanlı Devleti Kıbrıs Seferi sırasında diğer ülkelerle problem çıkmaması için bir takım siyasi ve askeri giriĢimlerde bulunmuĢtu. Örneğin 1568‟de Avusturya ile sekiz yıllık barıĢ, 1569‟da Fransa ile II. Kapitülasyon ve 1570‟te de Rusya ile dostluk antlaĢmaları imzalamıĢtı. Kıbrıs‟ın fethinden sonra adanın geliĢmesi için üretici insan kaynağına ihtiyaç olduğunu gören II. Selim adada kalan yirmi bin civarında askerin yanı sıra on bin civarında sanatkar ailenin de Kıbrıs‟a gönderilmesini kararlaĢtırdı. Bu amaçla çıkarılan bir sürgün hükmüne göre Anadolu, Karaman, Rum ve Dulkadiriye kadıları Ģehir ve kasabalarda oturan zanaat ve meslek sahipleri arasında seçme yaparak, her on hanede bir hanede yaĢayan aileleri Kıbrıs‟a gönderdiler. Adaya gelen bu Türkler kısa sürede ekonomik yaĢama büyük bir canlılık getirdi. Yunanistan ise daha Osmanlı egemenliği altında olması nedeniyle Rumları kıĢkırtacak durumda değildi. Taaki Megali idea fikri ortaya atılana kadar, iki halk Osmanlıların adil yönetimi altında barıĢ içinde bir arada yaĢadı. Denebilir ki adadaki bütün halkların barıĢ içinde bir arada yaĢadığı tek dönem Osmanlı idaresi altında yaĢanan dönemdir. Osmanlı döneminde yerel halkın büyük bir kısmının bağlı olduğu Ortodoks dinine ait ibadet yerleri yeniden açılmıĢ, Hristiyanlar tam bir ibadet özgürlüğüne kavuĢmuĢtur.

Tarihe 93 harbi olarak geçen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaĢında Osmanlı Devleti mağlup olup Ayestefanos AntlaĢmasını imzalaması, güç dengesini Rusya lehine döndürdü. Bu durum baĢta Ġngiltere olmak üzere bölgede çıkarı olan devletleri endiĢelendirdi. Ġngiltere Asya‟daki menfaatlerini tehdit eden bu antlaĢmayı tanımadı ve diplomatik yoldan teĢebbüse geçti. Denge politikasıyla ayakta durmaya çalıĢan Osmanlı Devleti sonunda Ġngiltere ile 4 Haziran 1878‟de Kıbrıs AntlaĢmasını imzalamak durumunda kaldı. Yani Ġngiltere sözde Ruslara karĢı Osmanlı‟ya yardım vadiyle Kıbrıs‟ı yılda 92.000 altına kiralamayı baĢardı. Fakat ne gariptir ki, Ayestefanos AntlaĢmasını tekrar görüĢmek üzere toplanan Berlin Konferansında Osmanlı‟ya vaat ettiği desteği göstermedi. Ġngilizlerin bu çıkarcı davranıĢı Osmanlıya pahalıya mal oldu. Bu arada Kıbrıslı Rumlar Ġngiltere‟nin geçici olarak yönetimi devralmasını ENOSĠS gayelerinin gerçekleĢmesine imkan vereceği düĢüncesiyle sevinçle karĢıladılar. BaĢpiskopos Safinios adaya çıkan Ġngilizlere karĢılama töreninde ”Biz adanın idaresinin değiĢmesini kabul ediyoruz. Çünkü Ġyon

(19)

14 Yunan adalarını olduğu gibi Kıbrıs‟ın da milli bakımdan bağlı bulunduğu Yunanistan‟a ilhak edilmesine Ġngiliz Hükümetinin yardım edeceğine inanıyoruz” diyerek Kıbrıs Rumlarının duygularını dile getirdi. Aynı gün Osmanlı bayrağı gönderden indirilirken ağlayan Türkler “Osmanlı buraya bir gün mutlaka gelecek” diyorlardı. ĠĢte böylece ada yönetiminin Ġngiltere‟ye geçmesiyle Türk Tarihinde bir “Kıbrıs Meselesi”de baĢlamıĢ oldu. Ġleriki yıllarda olaylar Türkiye aleyhine sonuçlandı.7

Nitekim Lozan antlaĢmasının 20.maddesiyle de iĢgalleri Türkiye tarafından da kabul edilerek meĢruiyet kazandı. Kıbrıs artık tamamen bir Ġngiliz toprağıydı.

1.2. Kıbrıs Sorununun Doğuşu

Lozan BarıĢ AntlaĢmasının imzalanmasıyla, Ġngiltere‟nin Kıbrıs üzerindeki fiili egemenliği hukuki bir dayanağa kavuĢturulduktan sonra Türkiye ve Yunanistan, bu statüye sadık davranıĢlar sergilemiĢtir. 1928 yılında Yunanistan: Ġngiltere, Rusya ve Fransa‟ya bir nota vererek ilk kez resmen Enosis fikrini ortaya atmıĢ ve adanın kendisine bağlanmasını istemiĢtir. Ġngiltere‟nin Ortadoğu politikasını değiĢtirmesinin bir sonucu olarak ilk anlaĢmazlıklar vergi yasasının düzenlenmesi aĢamasında Rum tarafından çıkarılmıĢtır.

II. Dünya savaĢı sonrasına gelindiğinde, on iki adaların Yunanistan‟a verilmesiyle birlikte, Kıbrıs konusunda da bazı beklentiler gündeme gelmiĢtir. SavaĢın sona ermesiyle Kıbrıs Rum toplumu içerisinde Ġngiltere‟den bağımsızlığın alınması ve Yunanistan‟la birleĢme yönünde tartıĢmalar baĢlamıĢtır. Ancak 1946-1949 yılları arsında Yunanistan‟da yaĢanan iç savaĢın yaratmıĢ olduğu karmaĢa ve Ġngiltere‟nin ekonomik, siyasi ve askeri yardımlarının Yunanistan üzerinde yaratmıĢ olduğu bağımlılık iliĢkisi Yunanistan‟ın bu tür beklentileri desteklemesini engellemiĢtir.8

Enosis yolunda faaliyetlerini sürdüren Rumlar, II. Dünya Sonrasında Yunanistan‟ın Ġngiltere ile birlikte savaĢa katıldığını ileri sürerek Yunanistan‟a iltihak talebinde bulundular. Rumlar‟ın bu faaliyetleri karĢısında Kıbrıs Türkleri de teĢkilatlanmaya baĢladı. Türkler 28 Kasım 1948‟de LefkoĢa Selimiye Meydanı‟nda

7

Ekrem MemiĢ-Nuri Köstüklü, Yeni Ve Yakın Çağda Türk Dünyası, Çizgi Yay, Konya 2005, s.69

8

(20)

15 on bin kiĢilik bir miting yaptılar. Mitingde ada Türkleri Enosis‟e karĢı kanlarının son damlasına kadar mücadele edeceklerini söylediler. Artık Kıbrıs sıcak çatıĢmalara gebeydi. Rumlar EOKA adlı tedhiĢ örgütünü kurdular. Bu örgüt önce kendi düĢüncesinde olmayan Rumlar‟ı sindirmeye sonrasındaysa Ġngilizler‟e karĢı eylemlere baĢladı.9

1950 yılında BaĢpiskopos Makarios Yunanistan‟a ilhak ile ilgili bir referandum düzenleyerek kiliselerde papazların gözetiminde oylama yatırmıĢtır. Bu referandumda, Rumlar‟ın yüzde doksanların üzerinde bir oranla ilhakı kabul ettikleri ortaya çıkmıĢ, fakat Ġngiltere ve Türkiye tarafından bu oylama dikkate alınmamıĢtır. 1954 yılında Ġngiltere adanın el değiĢtirmemesi kaydıyla Kıbrıs‟a muhtariyet verilmesi fikrini ortaya atmıĢtır. Fakat bu fikir yine Rumlar tarafından reddedildiği gibi Makarios, Yunan baĢbakanı Papagos‟u ikna etmiĢ ve referandum sonucuna dayanarak, Rumlar‟a self-determinasyon hakkı verilmesini öngören bir teklifi BM Genel Sekreterliğinde dile getirmesini sağlamıĢsa da istediği sonucu alamamıĢtır.

1955 yılında Ġngiltere Kıbrıs meselesini görüĢmek üzere Türkiye ve Yunanistan‟ı Londra‟ya çağırdı. Londra Konferansı öncesi 28 Ağustos 1955 günü Rumlar Türkler‟i, katledeceklerini ilan ettiler. Bunun üzerine zamanın Türkiye baĢbakanı Adnan Menderes Ġngiltere‟ye nota vererek Kıbrıs‟ta vazifelerini yapacaklarını ümit ettiğini bildirdi. Konuyla ilgili basın toplantısında da Türkiye‟nin savunması bakımından tek açık kapının Kıbrıs olduğu bundan dolayı da Kıbrıs‟ta statükonun değiĢmesine müsaade etmeyeceklerini söyleyerek Kıbrıs davasında Türkiye‟nin de taraf olduğunu ilan etti.10

1.2.1. Megalo İdea, Enosis, EOKA VE TMT

Konumuzu daha da anlaĢılır kılmak ve anlam bütünlüğünün oluĢması açısından Kıbrıs meselisinin idrakinde kilit kavramlar olan Megalo Ġdea, Enosis, EOKA ve TMT‟yi açıklamakta yarar vardır.

MEGALO ĠDEA: Türklerle, Rumlar‟ın toplumlar olarak karĢı karĢıya gelmeleri Yunan isyanına yönelik faaliyetlerin baĢlamasından ve “Megola Ġdea”

9 Ekrem MemiĢ-Nuri Köstüklü, a.g.e., s. 71 10

(21)

16 fikrinin hayata geçirilmesi için Kıbrıs‟a el atarak provokatörler göndermesinden sonra baĢlamıĢtır. 18-14‟te Odessa‟da kurulan Etniki Eterya adlı örgütle birlikte sistemli çabalarını yoğunlaĢtıran Rum Ortodoks kilisesi ve Yunan milliyetçilerinin ilk kez Megalo Ġdea için örgütlü harekete geçtikleri gözlenir. Megalo Ġdea fikri ilk kez Rigas Terreros adlı bir Rum tarafından gündeme getirilmiĢtir. Rigas Terreros bu amaçla 1791-1796 yılları arasında ilk Megola Ġdea haritasını BükreĢ‟te hazırlamıĢ ve 1796‟da Viyana‟da bastırmıĢtır.

Megalo Ġdea‟ya göre, 1453‟te fatih tarafından fethedilen Ġstanbul tekrar ele geçirilerek, Yunanistan, Girit, Rodos, Kıbrıs, Anadolu ve Ġskenderiye‟ye kadar olan topraklar iĢgal edilerek Büyük Bizans Ġmparatorluğu yeniden kurulacaktır. Megalo Ġdea‟nın yaĢatılması nesilden nesile aktarılması, Yunan ve Rum halkı arasında propagandasının yapılması görevini de, Ortodoks Kilisesi ile Patrikhane üstlenmiĢti. Kilisenin bu amaçlarını ve eylemlerini gerçekleĢtirmek için Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun kendisine tanıdığı geniĢ hoĢgörü ortamı ile yetkilerden yararlanmıĢtır. Ayrıca kilise elde ettiği korkunç zenginliği ve büyük nüfuzu Megalo Ġdea‟yı gerçekleĢtirme uğrunda kullanmıĢtır. Örneğin çeĢitli Kıbrıs Ģehirlerinde dini eğitim yapan ve Enosis propagandasını gizli gizli sürdüren okullar açmıĢtır.11

ENOSĠS: Enosis, Megalo Ġdea çerçevesinde Kıbrıs‟ın Yunanistan‟a bağlanmasını, ilhak edilmesini ifade etmektedir. Kelime anlamı ile “ilhak” demek olan Enosis, ilk Megalo Ġdea haritasının çizildiği 1791 yılından beri gündemde olan bir konudur.12 Kıbrıs‟ta Enosis hareketleri, ta Osmanlı döneminden beri, Etniki Eterya‟nın kurulması ile baĢlar. Yunan milliyetçiliği ve Yunan isyanı ile geliĢir ve bu hareketin etkisi, yardımı ve denetimi altında günümüze kadar gelir. Kıbrıslı Türkler ise bu giriĢimlere karĢı her zaman tepkilerini ve huzursuzluklarını ortaya koymuĢlar, Enosis çabalarına karĢı çıkarak, devletin bu yönde aldığı bütün önlemleri desteklemiĢlerdir.

EOKA: Kıbrıs‟ta Türk halkını yok edip, adayı Yunanistan‟a bağlamak için kurulmuĢ olan bir terör örgütüdür. EOKA için ilk gizli görüĢmeler 2 Temmuz 1952‟de Atina‟da Makarios‟un baĢkanlığında yapılmıĢtı. EOKA‟nın amacı önce

11

Kemal Akmaral, a.g.e, s.46-47

(22)

17 Ġngilizleri adadan atmak, ardından da topyekün bir imha hareketi ile Türk halkını yok ederek adayı Yunanistan‟a bağlamaktı.13

Rumlar Kıbrıs‟ın Yunanistan‟a ilhak edilmesi gerektiğini Her fırsatta vurguluyorlardı. Bununla da yetinmeyerek 1954 yılında konuyu BirleĢmiĢ Milletler‟e taĢıdılar. Esasında sorunun doğrudan tarafları Yunanistan, Ġngiltere ve Türkiye‟ydi. Fakat Yunanlıların bu tavrı sorunun Uluslararası bir hale gelmesine yol açtı. BirleĢmiĢ Milletler ise konunun Ģimdilik görüĢülmemesini kararlaĢtırmıĢtı. Konunun BirleĢmiĢ Milletlerde böyle bir akıbete uğraması Yunan tarafında düĢ kırıklığı yaratmıĢtır. Yunanlıların kıĢkırttığı Kıbrıs Rumları zaten önceden zeminini hazırladıkları “Kıbrıs mücadelesi için milli teĢkilat” anlamına gelen, kelimelerin ilk harflerini taĢıyan EOKA örgütünü kurmuĢlardır.14 Makarios terör örgütünün ideolojik temelini söylevleriyle pekiĢtirmekteydi:

“Bizans Ġmparatorluğu zamanında din düĢmanı barbar akıncılar Küçük Asya‟dan kalkıp buralara akın ettikleri zaman biz Tanrı‟mıza sığınmıĢtık. Konstantinopolis‟teki Ayasofya Kilisesinde ayini yarıda bırakıp çanlarımızı susturdukları zamanda yine Tanrı‟mıza sığınmıĢtık. Yunan Milleti Türk esareti altında geçirdiği yıllar bolunca da Tanrı‟dan yardım bekledi. Bu dualar boĢa gitmedi. Bir gün elbette Tanrımızın yardımıyla çanlarımız yine çalacaktır. Bugün esaret altında bulunan Yunan Kıbrıs‟ımızın özgürlüğüne kavuĢması için Tanrı‟mıza sığınıyoruz. Tarih bize göstermiĢtir ki Kıbrıs ezelden beri Yunanlıdır. Bu haklı dava uğrunda sonuna kadar mücadele edeceğiz. YaĢasın Yunanistan, yaĢasın ilhak.”

Bunun ardından 1954 yılının ilk aylarında Yunanistan Hükümetinin bilgisi dahilinde Kıbrıs‟a gizli silah sevkiyatı baĢladı. Bir süre sonra da Yunan DıĢiĢleri Bakanı‟nın direktifi ile 1 Nisan 1955‟te, tedhiĢ örgütü EOKA, birçok yerde bombalar patlatarak ilk eylemlerine baĢladı. Nitekim daha sonra binlerce Türk köylüsü Ģehitler vererek köylerini terk etmek zorunda bırakılacaktı. Yunanistan‟dan gönderilen Subayların emrinde ve tescilli Türk düĢmanı Grivas‟ın komutasında yine Yunanistan‟dan gönderilen silahlarla eyleme geçen EOKA, 21 Haziran 1955‟ten

13

Sabahattin Ġsmail, a.g.e, s.41

(23)

18 itibaren saldırılarını kendisine karĢı koyan Türk‟lere yöneltmeye baĢladı. Daha ilk haftalarda on dört Türk vurularak yaralandı. 15

EOKA‟nın saldırıları karĢısında Türkiye BaĢbakanı Adnan Menderes‟e bir telgraf çeken Dr. Küçük, çok acil yardım istemiĢ ve 31 Mayıs 1956‟da da bilgi vermek için Ankara‟ya gitmiĢtir. Öte yandan Yunan Parlamentosunun 5 Haziran 1956‟da Türkleri suçlayan bir bildirisini protesto eden TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi), 13 Haziran‟da durumu görüĢmüĢtür. 5-6 Haziran 1956‟da, Türk Haberler Merkezi‟ne bomba konması üzerine Rum ve Türkler arasında LefkoĢa‟da kavgalar çıkmıĢtır. Bu kavgaların sonucunda LefkoĢa, tel örgülerle ortadan ikiye ayrılmıĢtır.16

Sonunda Makarios‟un, EOKA‟nın siyasi lideri olduğunu öğrenen Ġngilizler, 9 Mart 1956 tarihinde onu tutuklayıp sürgüne göndermiĢtir.

EOKA, eylemlemlerde bulunduğu süre içinde yüzlerce Türk yanında 100 Ġngiliz ve yüzlerce Rumu katletmiĢ, 30 Türk köyünü yakıp yıkmıĢ ve bu köylerde, yaĢayan Türkler‟in göç etmesine neden olarak adayı kan ve ateĢe boğmuĢtur.17

TÜRK MUKAVEMET TEġKĠLATI (TMT): Asıl hedefi Enosis‟i gerçekleĢtirmek olan Rum terör örgütü EOKA‟nın Türkler üzerindeki silahlı propaganda faaliyetlerini artırması, Türkleri doğal olarak bir nefsi müdafaaya yöneltti. 1955‟te Türk köylerini yakıp yıkmaya baĢlayan EOKA tedhiĢ örgütüne karĢı Türklerin can ve mal güvenliğini, hayatlarını korumak ve Enosis‟e set çekmek için Kıbrıs Türk Mukavemet TeĢkilatı kuruldu. 27 Temmuz 1957‟de Burhan Nalbantoğlu, Rauf DenktaĢ ve Kemal Tanrısevdi tarafından kurulan Türk mukavemet TeĢkilatı‟na böyle bir süreçten gelindi.

TMT‟nin baĢlıca amaçlarını Ģöyle sıralamak mümkündür: - Kıbrıs Türklerinin can ve mal güvenliğini sağlamak,

- Enosis‟e ve bu uğurda yapılan giriĢimlerle, estirilen teröre karĢı mücadele etmek

15

Kemal Akmaral, a.g.e,s.94-95

16 Süleyman Özmen, Avrasya‟nın Kırılma Noktası, Kıbrıs, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, s. 172- 180. 17 Sabahattin Ġsmail, a.g.e, s.41

(24)

19 - Türklere yapılacak saldırıları bertaraf etmek

- Türk toplumunun biriliğini ve bütünlüğünü sağlamak - Komünizme karĢı mücadele etmek

- Rumlara ve Ġngilizlere karĢı Kıbrıs Türklerinin haklarını savunmak - Ana vatan Türkiye ile sıcak iliĢkileri ve Türk toplumunun anavatana bağlılığını sürdürmek.18

Bu amaçlar doğrultusunda kurulan TMT tüm ada Türkler‟ini çatısı altında toplayıp, onları eğitmeyi ve savunma silahları ile donatarak bütün köylerde ve kasabalarda birer savunma örgütü oluĢturdu. BaĢta liseli gençler olmak üzere, toplumun her kademesinden insanı örgüte üye yazıp eğitti. Sonuçta TMT vurduğu yerden ses getiren, Kıbrıs Türk halkının öz savunma örgütü durumuna geldi.

1.3.Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kuruluşu 1.3.1.Zürih ve Londra Antlaşması

1956 yılında Kıbrıs konusunu Yunanistan tekrar BirleĢmiĢ Milletlere götürmüĢtür. Konu ile ilgili görüĢmeler 1957 yılının ġubat ayında yapılmıĢtır. Yunanistan isteklerini yinelemiĢ, Ġngiltere ise Yunanistan‟ın adada tedhiĢçiliği teĢvik ettiğini bütün belgeleriyle ortaya koymuĢtur. Türkiye de konuya müdahale edeceğini Yunanistan‟ın adayı ilhak amacında olduğunu anlatmıĢtır. Sonuçta BirleĢmiĢ Milletler siyasi komisyonu, Kıbrıs uyuĢmazlığının taraflar arasında istiĢare yoluyla çözümlenmesini öneren bir kararı kabul etmiĢtir. Tabii olarak taraflar arası görüĢmeden sonuç elde edilememiĢtir. Bu defa Ġngiltere BaĢbakanı Mc Millan yeni bir plan ortaya atmıĢtır. Plana göre, Türk ve Rum toplumlarıyla Ġngiltere, Türkiye ve Yunanistan‟ın iĢ birliğine dayanan üçlü bir yönetim kurulacaktır. Bu fikir Türk toplumunca kabul edilmesine rağmen Rumlarca reddedilmiĢtir.19

Bu da aslında Rumlar‟ın uzlaĢı sağlamak gibi bir amaçlarının olmadığının en açık kanıtıdır.

Ada‟daki Türk ve Rum toplumu arasında devam eden çatıĢmalar, NATO‟nun (Kuzey Atlantik AnlaĢması TeĢkilatı) güney kanadının zayıflamasına sebep oluyor ve bu bölgede SSCB‟nin (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği)

18

Sabahattin Ġsmail, a.g.e, s.44

(25)

20 güçlenmesine yol açıyordu. Bu sebeple ABD, Türkiye ve Yunanistan üzerinde çözüme yönelik etkisini arttırdı ve tarafları, çözüm bulmaya ikna etti. ABD‟nin devreye girmesiyle birlikte bir orta yol olarak Ada‟nın bağımsızlığı fikri ortaya çıktı.20

NATO çıkarlarına öncelik vererek, kendi çıkarlarını ikinci plana atan iki devlet de resmi politikasından vazgeçmiĢ oldu. NATO Bakanlar Konseyi toplantısından sonra 18 Aralık 1958‟de Ġngiltere, Türkiye ve Yunanistan DıĢiĢleri Bakanları; sorunun çözümü için diplomatik yoldan görüĢme yapmayı kabul ettiler. Yapılan görüĢmelerin ardından, 5 ġubat 1959‟da Zürih‟te bir araya gelen Türkiye ile Yunanistan BaĢbakan ve DıĢiĢleri Bakanları, Kıbrıs‟ın uluslararası statüsünün ve Anayasası‟nın dayanacağı prensipler üzerinde anlaĢmaya vararak, 11 ġubat 1959‟da Zürih AntlaĢması‟nı imzaladılar.21

Menderes, Zürih AntlaĢmasından sonra Anadolu Ajansına vermiĢ olduğu beyanatta Ģunları söylemiĢtir:

“... KarĢılıklı iyi niyet ve tam anlayıĢ içinde cereyan eden müzakereler sonunda, Türk–Yunan münasebetlerini derin surette sarsan Kıbrıs meselesinin hallini mümkün kılacak esasların tespiti hususunda Yunanistan‟la bir mutabakata varılmıĢtır. Türkiye ile Yunanistan arasındaki bu mutabakat, bir taraftan Türkiye‟nin emniyetinin ve Kıbrıs‟ta Türk ve Rum cemaatlerinin haklarının ve müstakil bir devlet nizamı içinde korunmasını temin edeceği gibi, müttefikimiz Ġngiltere‟nin de, tarafların düĢünce ve menfaatlerine tetabuk eden mülahazalarının mahfuz tutulması imkan verecektir. Filhakika tespit olunan esaslar Türk ve Rum cemaatlerinin ayrı tarihi ve içtimai geleneklerinin icaplarını göz önünde bulundurmak suretiyle iki cemaatin müstakil bir devlet nizamı içimde iĢbirliğinde bulunmalarına matuf, sağlam bir zemin hazırlamaktır... Aynı zamanda, Türkiye‟nin emniyeti bakımından öteden beri ileri sürdüğümüz haklı ve pek esaslı görüĢlerin de, varılan anlaĢma çerçevesi içinde, ahden ve fiilen tatmini teminat altına alınmıĢtır...

Türkiye ve Yunanistan arasında varılan mutabakat Ġngiltere ve Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs arasında sağlam ve devamlı bir mesai teĢrikini mümkün kılacak esasları ihtiva etmekle, yukarıdaki mahiyette bir konferansın muvaffakiyetle

20 Kamer Kasım, Kıbrıs Sorunu ve Doğu Akdeniz‟de Güvenlik, Uluslararası Güvenlik Sorunları,

Ankara, ASAM, 2004, s.127.

(26)

21 neticelenmesi için lüzumlu Ģartlar hiç Ģüphesiz ki, tahakkuk ettirilmiĢtir... Yunanistan‟la varılan mutabakat memleketimizin ve Kıbrıslı kardeĢlerimizin hak ve menfaatlerini olduğu kadar, diğer alakadarlarında vaziyetini koruyan bir uzlaĢma mahiyet ve kuvvetini taĢımaktadır... Bu anlaĢma ile Anavatanın, Kıbrıslı kardeĢlerimize huzur ve emniyet içinde yasayabilmek imkanını tahakkuk ettirmiĢ olduğuna inanmaktayız.”22

Bu anlaĢma Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasının temel yapısı ile ilgili anlaĢma; Ġttifak anlaĢması ve Garanti anlaĢmasından meydana gelmektedir. Bunun ardından Londra‟da her iki toplum temsilcileriyle Ġngiltere‟nin katıldığı beĢli görüĢmelerde 19 ġubat 1959 tarihinde Londra anlaĢması imzalanmıĢtır. Genel olarak bu antlaĢmalara dayanarak hazırlanan 1960 Anayasası ile kurulan devletin esasları Ģu Ģekildedir:

- Kıbrıs‟ta bir cumhuriyet kurulacaktır. CumhurbaĢkanı Rum, CumhurbaĢkanı yardımcısı ise Türk olacaktır. CumhurbaĢkanı ve yardımcısı kendi toplumları tarafından seçim usulüyle seçilecektir.

- Resmi dil Türkçe ve Rumca olacaktır.

- CumhurbaĢkanı ve CumhurbaĢkanı yardımcısı 5 yıllık bir süre için seçilecektir.

- Cumhuriyetin bayrağı cumhurbaĢkanı ve yardımcısı tarafından birlikte kararlaĢtırılacak olan tarafsız renk ve desende kendine özgü bir bayrak olacaktır.

- 7 Rum, 3 Türk‟ten oluĢan bir Bakanlar Konseyi bulunacaktır. Ġcra yetkisi CumhurbaĢkanı ve CumhurbaĢkanı yardımcısında toplanacaktır. Bakanlar, CumhurbaĢkanı ve CumhurbaĢkanı yardımcısı kendi toplumundan seçecektir. CumhurbaĢkanı ve CumhurbaĢkanı yardımcısı, Temsilciler Meclisinin kanun ve kararlarına karsı olarak tespit edilen aynı Ģartlar altında iade etmek hakkına sahip olacaklardır.23

- Kanun yapma yetkisi %30 Türk, %70 Rum oranında 5 yıllık bir süre için Türk ve Rum toplumları tarafından seçilecek olan Temsilciler Meclisi verilecektir.

22

C. Ahmet Gazioğlu, Ġngiliz Yönetiminde Kıbrıs II. ( 1878-1952)- Enosis Çemberinde Türkler,

Özyurt Yay, LefkoĢa, 2000, s. 60-61.

23

(27)

22 - Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan ve Ġngiltere arasında bir garanti AntlaĢması imzalanacaktır. Bu anlaĢma yeni devletin bağımsızlığını ve ülke bütünlüğünü teminat altına alacaktır. Ayrıca tüm bu devletler arasında bir askeri ittifak AntlaĢması da imzalanacaktır.

- Ġki toplumda birer Cemaat Meclisi olacak ve temsilcileri kendi toplumları arasından seçilecektir. Cemaat Meclisleri her türlü din, kültür, eğitim, öğretim konusunda yetkili olacaktır.

- CumhurbaĢkanı ve CumhurbaĢkanı yardımcısı bazı konular haricinde; dıĢiĢleri, savunma ve emniyet konularında veto hakkına sahip olacaktır.

- Ġdarede %70 Rum, %30 oranında Türk bulunacaktır.

- Kıbrıs Cumhuriyeti‟nin 2000 kiĢilik bir ordusu olacaktır. Ordunun %60‟ı Rumlardan %40‟ı Türklerden oluĢacaktır.

- Bir Türk, bir tarafsız, iki Rum‟dan oluĢan Yüksek Mahkeme kurulacaktır. Mahkeme üyeleri CumhurbaĢkanı ve CumhurbaĢkanı yardımcısı tarafından birlikte seçilecektir. Tarafsız hakimin iki oy hakkı olacak ve mahkemeye baĢkanlık edecektir.

- CumhurbaĢkanı ve yardımcısı biri Türk olmak koĢulu ile silahlı kuvvetlerin, jandarma ve polis kuvvetlerinin komutan ve komutan yardımcılarını seçecektir.

- Mecburi askerlik hizmeti konusundaki kararlar CumhurbaĢkanı ve yardımcısı tarafından seçilecektir.

- Türkler Kıbrıs‟ın en büyük 5 Ģehrinde ayrı belediyeler kuracaktır.24

Özetle Kıbrıs Cumhuriyeti anayasa düzenini tüm ayrıntılarıyla korumayı taahhüt etmektedir. Bu anayasa düzeni bozulacak olursa, bu düzeni tekrar yerleĢtirmek için gerekli önlemler konusunda Türkiye Ġngiltere ve Yunanistan birbirlerine danıĢacaklar, alınacak tedbirler konusunda anlaĢma olmaz da anayasa düzeni bozulmuĢ olarak devam ederse, üç devletten her biri, anayasal düzeni

24 Enver Bozkurt, Havva Demirel, BirleĢmiĢ Milletler ve Avrupa Birliği Kapsamında Kıbrıs Sorunu,

(28)

23 yerleĢtirmek için tek baĢına müdahaleye sahip olacaktır. Böylece Kıbrıs anayasası 16 Ağustos 1960‟ta yürürlüğe girerek Kıbrıs Cumhuriyeti resmen kurulmuĢtur.25

1960 anayasası ile Kıbrıs meĢru ve iki toplumlu bir statüye kavuĢuyorken, toplumsal ve siyasi mekanizmaları da güvence altına alıyordu. Ayrıca bu anayasa Ada halkına üç aylık bir dönemde Türk veya Rum kökenli olmayanlara hangi topluma gireceklerini seçme hakkı da veriyordu. Yani Ada‟da üniter bir yapı bulunmamaktaydı. Bunun nedeni halkın bu iki toplumdan birine mensup olması zorunluluğudur.

Bu arada Ģunu belirtmeden geçemeyiz antlaĢmalarda Türkiye‟nin garantör devlet olarak kabul edilmesi, 93 Harbinden itibaren iliĢkimizin neredeyse kesildiği Kıbrıs ve oradaki Türk halkı için bir umut olmuĢtur. Türkiye, Kıbrıs Türklerinin hakkını arama yönünde çok önemli bir fırsatı yakalamıĢ oldu. Bu durum Türkiye Ġçin bir baĢarıdır.

Zürih ve Londra antlaĢmalarıyla Kıbrıs‟ta kurulan yeni düzen çok uzun sürmedi. Makarios, 1960 Ağustos‟unda, kabul edilen ve yürürlüğe konulan anayasayı uygulamada yarattığı eksiklikleri bahane göstererek tek taraflı olarak bozdu ve 13 maddesinin değiĢtirilmesini istedi. Bunu yapmasındaki esas amaç Türk tarafının devre dıĢı kalmasını sağlayıp, Enosis‟i gerçekleĢtirmek için gerekli ortamı hazırlamaktı.

Makarios‟un bu açıklamaları üzerine EOKA 21 Aralık 1963 tarihinden sonra Türk tarafına çeĢitli saldırılarda bulunmuĢtur. Pakistan Times gazetesi de o dönemde Türk tarafına yapılan saldırıları manĢetlerine taĢımıĢtır.26

Rumların Türklere saldırmasının ana nedeni; Kıbrıs anayasasında bulunan Kıbrıs‟ın hiçbir ülkeye bağlanamayacağı, Kıbrıs‟ın dıĢındaki karar alma durumlarında iki toplumun ortak kararının uygulanacağı ve bir tarafın diğeri üzerindeki hak iddia edemeyeceği prensiplerini bozarak Kıbrıs‟ı ele geçirmektir.27

Kıbrıs Cumhuriyetinin kurulmasının Türkleri rahatlayacağı düĢünülürken bunlarla da yetinmeyen, CumhurbaĢkanı olan

25 Komisyon, a.g.e., s.485-486

26 Yeni Türkiye Dergisi, Sayı 3, Yıl 1, Mart-Nisan 1995, s.253.

(29)

24 Makarios EOKA liderini bakan tayin etmiĢ, yaptığı konuĢmalarda da adada Türkleri yok ederek Enosisi gerçekleĢtireceğini ilan etmeye baĢlamıĢtı. Komünizmle mücadele için Amerika tarafından her yıl gönderilen bir milyon doları Kıbrıs‟taki Türk varlığını yok etmek için kullanmıĢtır. Hal böyle olunca Aralık 1963‟te yine kanlı olaylar baĢladı. Türk savaĢ uçakları ültimatom mahiyetinde LefkoĢa semalarında uçtular. Ancak takip eden yıllarda Türk köyleri basıldı. Kadın, erkek, genç, yaĢlı demeden Türkler katledildi.28

Makarios‟un uzlaĢmaz tavrı neticesinde, konu BirleĢmiĢ Milletlere taĢındı. Güvenlik Konseyinin aldığı kararla, tarafsız devletlerin askerlerinden BarıĢı Koruma kuvveti kurulmuĢtur. Bunlara rağmen Rum saldırıları durmamıĢtır. Türkiye‟nin artan Rum tedhiĢine karĢı Kıbrıs‟a müdahalede kararlı olduğu bir sırada, ABD BaĢkanı Johnson, Türkiye BaĢbakanına bir mektup yazarak müdahaleden vazgeçilmesini istemiĢtir. ABD‟nin müdahalesiyle çıkarma durdurulmuĢ ve sorun diplomatik platforma çekilmiĢtir. Kıbrıs sorunu Yunanistan ile Türkiye‟yi savaĢın eĢiğine getirmiĢtir. Bu tarihten sonra Kıbrıs sorunu 1967 yılına kadar diplomasi alanında çözülmeye çalıĢılmıĢsa da Yunanistan‟ın Enosis‟ten vazgeçmemesi çabaları sonuçsuz bırakmıĢtır.29

DenktaĢ yaĢanan olaylarla ilgili olarak Ģunları söylemiĢtir: “ Türklerle Rumlar arasında maddi temasa (Fiziki kontakt) son verilmeli, Türkler kendi, Rumlar kendi bölgelerinde yaĢamalıdırlar. Türk alayı Kıbrıs‟ta kalmalı ve sayısı arttırılmalıdır.”

Rum Milli Muhafız Ordusu ve Yunan Birlikleri 15 Kasım 1966‟da Geçitkale ve Boğaziçi‟ne saldırılar düzenlemesi üzerine 28 Aralık 1967‟de Geçici Türk Yönetimi, genel komite tarafından ilan edilmiĢtir.30

Türkiye‟den adaya giden Rauf DenktaĢ‟ın Ekim 1967‟de Rumlarca yakalanıp tutuklanması Türk Yunan iliĢkilerini daha da gerginleĢtirmiĢtir. Türkiye‟nin sert çıkıĢıyla DenktaĢ serbest bırakılmıĢtır. 17 Kasım 1967 günü TBMM hükümete savaĢ yetkisi vermiĢtir. Türkiye aynı gün Yunanistan‟a çok sert bir nota

28 Ekrem MemiĢ-Nuri Köstüklü, a.g.e, s. 72 29Komisyon, a.g.e, s. 486-487

(30)

25 vererek, Kıbrıs‟taki Rum tedhiĢinin durdurulmasını Yunan askerinin adadan çekilmesini, Grivas‟ın görevden alınmasını, on iki adaya yapılan yığınağın kaldırılmasını istemiĢtir. BirleĢmiĢ Milletler Güvenlik Konseyi‟nin aracılığı ile Yunanistan bütün istekleri kabul etmek zorunda kalmıĢtır. Kıbrıs‟ta geliĢen son olaylar, Türk toplumu liderlerini geçici Türk yönetimi kurmaya zorlamıĢtır. 28 Aralık 1967‟de kurulan bu yönetimin baĢına Dr. Fazıl Küçük, BaĢkan Yardımcılığına da Rauf DenktaĢ getirilmiĢtir. Ġki toplum liderleri sorunları çözmek için sonraki yıllarda bir araya gelmiĢlerse de Enosis taraftarı Rumlar çözümü engellemiĢlerdir. Kıbrıs Türk toplumu, 24 Nisan 1971‟de Geçici Türk Yönetimi‟nin “geçici” niteliğini kaldırmıĢtır.31

1.3.2. Kıbrıs Barış Harekatı

Kıbrıs‟ın Yunanistan‟a ilhakı için yapılan giriĢimler ve tertiplenen saldırılar, Türk tarafı olarak gösterilen direniĢ ve Garantör Devlet olan Türkiye‟nin kararlı tutumu karĢısında baĢarıya ulaĢamamıĢtır. Durum bu olunca da Atina ile Makarios arasında görüĢ ayrılığı ortaya çıkmıĢtır. Atina bir an önce Enosis‟i gerçekleĢtirmek ve sarsılmıĢ bulunan durumunu güçlendirmek istiyordu. Makarios ise uzun vadeli mücadeleyle sonuca varmayı arzuluyordu. Bu görüĢ ayrılığı sonucunda 15 Temmuz 1974‟te Yunanlı subaylar tarafından Makarios‟a karĢı bir darbe yapılmıĢtır. Bu darbede Makarios‟un öldüğü ilan edilmiĢse de Makarios Ġngiliz‟lere sığınmayı baĢarmıĢ ve adadan kaçırılmıĢtır.32

Yunan subayları darbenin ilk günlerinde harekâtın Türklere yönelik olmadığını belirterek, Türkiye‟nin ve Türk kesiminin müdahalesini engellemiĢlerdir. Darbe sonucunda yönetimi ele geçiren askerler, Kıbrıs Helen Cumhuriyeti‟nin kurulduğunu açıklamıĢlar ve enosisçi emelleriyle tanınan, E.O.K.A. üyesi, Mahi (SavaĢ) dergisi yayıncısı Nikos Samson‟u devlet baĢkanlığına getirmiĢlerdir.33

Kıbrıs‟ta yapılan bu darbe, açık olarak, Ada‟ya Yunan müdahalesiydi. Adadaki anayasal düzen yıkılmıĢ, gayrimeĢru bir askerî yönetim iĢbaĢına gelmiĢti.

31 Komisyon, a.g.e, s.487 32

Fikret Alasya, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Tarihi, Türk Kültürünü AraĢtırma Enstitüsü yay, Ankara 1987,s.46

33 Murat SARICA- Erdoğan TEZĠÇ-Özer ESKĠYURT, Kıbrıs Sorunu, Ġ.H.F.yay., Ġstanbul 1975,

(31)

26 Böylece Londra ve Zürih AntlaĢmaları ihlal edilmiĢ oluyordu. Dünya kamuoyu, Amerika BirleĢik Devletleri haricinde bütün devletler, Kıbrıs‟ta yeni yönetimi tanımadıklarını açıklamıĢlardır. Kıbrıs‟ı enosise götüren bu geliĢmeler üzerine, Garanti AntlaĢması çerçevesinde Türkiye‟nin garantörlük hakkını kullanması gündeme gelmiĢtir. AnlaĢmanın 4. Maddesine göre;

“Bu anlaĢmanın hükümlerine bir uyumsuzluk halinde, Yunanistan, Türkiye ve Ġngiltere bu hükümlere riayet sağlamak için gereken giriĢimler veya önlemler hakkında birbirleri ile görüĢ alıĢ veriĢinde bulunmayı taahhüt ederler. MüĢterek veya anlaĢarak hareket mümkün olmadığı takdirde, garanti veren üç devletten her biri bu antlaĢma ile kurulmuĢ bulunan düzeni tekrar kurmak için harekete geçme hakkına sahiptir.”34

Bu doğrultuda harekat için gerekli hazırlıklar yapılmaya baĢlanmıĢtır. Kıbrıs BarıĢ Harekâtı 20 Temmuz 1974 tarihinde sabahın erken saatlerinde baĢlamıĢtır. 20-23 Temmuz günleri devam eden BarıĢ Harekâtı sonucunda, Kıbrıs‟ın kuzeyindeki çıkarma plajı ile Girne arasındaki kıyı Ģeridi ve Girne‟den LefkoĢa‟ya uzanan yolun her iki yanı Türk birliklerinin eline geçmiĢtir. Türk askerlerine Kıbrıs Mücahitleri de önemli katkıda bulunmuĢlardır. Türk Birlikleri Kıbrıs‟ta ilerlerken, BirleĢmiĢ Milletler Güvenlik Konseyi toplanarak ateĢkes çağrısında bulunmuĢtur. Türkiye bu çağrıya uyarak askerî harekâtı durdurmuĢtur. Kıbrıs‟ta çözüm için Cenevre‟de toplanan konferans güç dahi olsa bir sonuca varmıĢtır. Birinci Cenevre GörüĢmeleri olarak anılan bu görüĢmelerle Kıbrıs‟ta kurulan Özel Türk Yönetimi tanınmıĢ, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin Kıbrıs‟ta varlığı kabul edilmiĢtir. 30 Temmuz 1974 akĢamı sona eren görüĢmeler, isteklerinin büyük bir kısmının kabul edilmesi ve bir protokol imzalanmasıyla sonuçlanmıĢtır.35

Türk BarıĢ Harekâtının hukukî temelleri bu protokolle pekiĢtirilmiĢ ve Kıbrıs‟ın yeni statüsünün kurulmasına doğru bir adım daha atılmıĢtır. Varılan anlaĢmaya göre;

- Bir güvenlik bölgesi kurulacak,

- Yunan ve Rum askerleri tarafından iĢgal edilmiĢ bulunan bütün Türk bölgeleri derhal boĢaltılacak,

34 Fikret Alasya, a.g.e, s.46 35Hamza Eroğlu, a.g.e, s.70.

Referanslar

Benzer Belgeler

AB’nin Kafkasya’ya yönelik izlediği politika ve hedefler; Bağımsız Devletler Topluluğu’na Teknik Yardım (TACIS), Avrupa’ya Devletlerarası Petrol ve Gaz

Uluslararası düzeyde çevre bilincinin tarihsel oluşumunu ve Türkiye’nin Avrupa Birliği Uyum sürecinde oluşturduğu çevre politikaları ve bu politikalara ilaç

EndÜıüs'te Raks'ta tek renk, kırmızı ve nüansları, La Dans Serpantin'de ise bütün bir renk yelpazesi vardır.. Renkler sembolik anlamda algılanırsa, Yahya Kemal'in şiirine

Bu araştırmada sporda sürdürülebilirliğin boyutları olarak; sosyal, bireysel, spora katılımın desteklenmesi, ekonomik, örgütsel ve çevresel sürdürülebilirliği

[r]

olumsuzluklar söz konusu olmuştur. Gerek AB’de, gerekse Türkiye’de Türkiye’nin 

Bu çalışmayla birlikte, Türkiye’nin AB’ye üyelik başvurusunun hangi amaçlarla yapıldığı, Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile ilişkilerin dönem içerisinde Türk

Makalenin amacı, son yıllarda Türkiye’nin üyeliği ile ilgili Avrupa Birliği ülkelerindeki akademik ve siyasi çevrelerce yapılan tartışmaların tarafsız olarak