• Sonuç bulunamadı

Sünnî fıkıh mezheblerinin teşekkülü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sünnî fıkıh mezheblerinin teşekkülü"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)M.Ü. lâhiyat Fakültesi Dergisi 41 (2011/2), 221-236. Sünnî Fkh Mezheblerinin Teekkülü Christopher MELCHERT Çev. Nail OKUYUCU*** Her sünnî fakih, (yaklak olarak günümüzdeki yaygnlk oranlarna göre listelersek) âfiîlik, Hanefîlik, Mâlikîlik veya Hanbelîlik olmak üzere dört fkh mezhebinden birine baldr. Bu mezhebler miladî sekizinci ve dokuzuncu asrlarda yaam olan u mehur fakihlerin adlaryla anlrlar: (kronolojik srayla) Ebû Hanife (ö. 150/767: Badat), Mâlik b. Enes (ö. 179/795: Medine), âfiî (ö. 150/820: Fustat) ve Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855: Badat). Ancak bu imamlardan hiçbirisinin bir mezheb kurmad hususunda uzun zamandr benimsenen yaygn bir ilmî kanaat mevcuttur.1 Bu durumda birisi tabiî olarak, bu mezhebler ilk olarak ne zaman ortaya çkt diye sorabilir. te bu soru benim, baz deiikliklerle 1997’de kitap olarak yaynlanan doktora tezimde ele aldm meseledir.2. *** 1. 2. [“The Formation of the Sunn Schools of Law”, The Formation of Islamic Law içinde, s. 351–366, ed. Wael Hallaq, Aldershot: Ashgate Publishing, 2004. Bu yaz, yazarn 1992 ylnda Pennsylvania Üniversitesi’nde doktora tezi olarak hazrlad ve 1997 ylnda ayn adla Brill yaynevi tarafndan yaynlanan çalmasndan be yl sonra, yine ayn isimle kaleme ald bir makale olup kitabnn özeti mahiyetindedir. Makale, yazarn çalmasn tamamladktan sonra aratrmalarnn vard noktay göstermesi ve tezindeki baz iddialarndan vazgeçip bazlarn ksmen tadil etmesi gibi hususiyetler tamas açsndan önem arz etmektedir. Köeli parantez içerisinde verilen bilgi ve notlar çevirene aittir. Arapça kitap ve ahs isimlerinin yazmnda ve kaynaklarn gösteriminde metnin aslndaki usûle deil, Türkçe’de yaygn olarak kullanlan usûle riayet edilmitir. (çev.)] Dr., University of Oxford, Faculty of Oriental Studies. Marmara Üniversitesi lahiyat Fakültesi slâm Hukuku Anabilim Dal Aratrma Görevlisi. Mesela Ignaz Goldziher, Introduction to Islamic Theology and Law, tercümesi: Andras ve Ruth Hamori, Princeton, 1981, 49; Duncan Black Macdonald, Development of Muslim Theology, Jurisprudence, and Constitutional Theory, New York, 1903, 94, 96–97; N. J. Coulson, A History of Islamic Law, Edinburgh, 1964, 48–49, 70–71; Marshall G. S. Hodgson, The Venture of Islam, Chicago, 1974, I, ikinci kitap, üçüncü bölüm, özellikle 335; Andrew Rippin, Muslims: Their Religious Beliefs and Practices, I: The Formative Period, London, 1990, 76. Son zamanlarda yazlm baz ders kitaplar tarihî üpheleri aydnlatmak için edilgen çaty kullanmaktadr. Bkz. David Waines, An Introduction to Islam, (“Sünnî fkh mezheblerinin kurucular olarak tannan dört fkh âlimi”), Cambridge, 1995, 65; Sachiko Murata ve William C. Chittick, The Vision of Islam, (“Dört Sünnî slâm mezhebi, kendilerine daha sonradan kurucular olarak baklan kimselerin isimleriyle isimlendirildi”) London, 1996, 31; Abdulkader Tayob, Islam: a Short Introduction (“Ebû Hanife, Kûfe hukuk ekolünün mehur kurucusu oldu”) Oxford, 1999, 38. Christopher Melchert, “The Formation of the Sunn Schools of Law, Ninth-Tenth Centuries C.E.”, doktora tezi, Pennsylvania Üniversitesi, 1992; ayn yazar, The Formation of The Sunn Schools of Law, 9th-10th Centuries C.E., Leiden, 1997..

(2) 222. Christopher Melchert (Çev. Nail Okuyucu). Elinizdeki yaz bu çalmay özetlemekte ve be yl sonra sorunun ne halde olduu hakknda bir taslak çizmektedir. Makalenin boyutlarn göz önünde bulundurarak, birinci el kaynaklara dayal bilgiler konusunda okuyucular kitaba havale edip buradaki referanslar büyük ölçüde çada çalmalarla snrlandracam. Ksacas, bildiimiz ekliyle mezheblerin X. [IV.] yüzyl balarna kadar geri gittii kesin gözükmektedir. Mamafih fkhn bu aamadan önceki tabiat ve örgütlenii hakknda bir nitelemede bulunmak daha zordur ve halen de tartlmaya devam etmektedir. Dönüm Noktasnn Tesbiti zlenecek aratrma stratejisi oldukça açk olup önce mezhebi tanmlamak, ardndan ne zaman ortaya çktn tespit etmek amacyla geriye doru kaynaklardan izini sürmektir. ngilizceye genellikle “school” diye tercüme edilen Arapça mezheb kelimesi, kaynaklarda çou zaman doktrin anlamna gelecek ekilde kullanlr. En yaln anlamyla, hukuktan ziyade teoloji veya dindarlkla/zühdle alakal belirli bir öreti manasna gelmektedir. Hukuk sahasnda mezheb, çou zaman bir fakihin belirli bir mesele hakkndaki görüünü yahut kendisine aykr muhalif bir görüün ileri sürülebildii bütün bir mezhebin, mesela âfiîliin görüünü ifade eder. Bir mezhebin doktrini anlamndaki mezhebden hemen bir sonraki aama mezhebin bizzat kendisi, yani mezheblerinin imamna bal hukukçular/fakihler topluluu anlamndaki mezhebdir. slâm hukukunun geliimi hakknda halâ geçerliliini koruyan taslan sahibi Joseph Schacht esas itibariyle doktrinle ilgilenmiti. Onun en çok ilgilendii aamalarn temel özelliklerini belirleyen doktrindi: hukukun/fkhn büyük ölçüde Emevî uygulamasndan ve yerel bilginlerin (local wise men) görülerinden devirildii birinci aama (VIII. [II.] yüzyl balar); daha fazla sayda hadisin tedavüle girdii ve kendi görüünü merulatrmak için daha önceki ahslara ve nihayet [Hz.] Peygamber’in kendisine ait olduu belgelenmi görülere bavurmann giderek zorunlu hale geldii ikinci aama (VIII. yüzyl sonlar [II. yüzyl ortalar]); ve âfiî’nin XX. yüzyla kadar slâm hukukuna büyük ölçüde hâkim olan, Kur’ân ve hadise dayanma teorisini açkça ortaya koyduu son aama. Schacht mezheblerin teekkülünü hicrî üçüncü asrn ortalar (milâdî 860’lar) olarak tespit etmiti. Ona göre, bu tarih kadim Irak ekolünün tamamen Hanefî mezhebine dönütüü, Mâlikî ve âfiî doktrinlerinin Ebû Mus’ab ez-Zührî (ö. 242/857: Medine) ve el-Müzenî’nin (ö. 264/877?: Fustat) muhtasarlarnda ekillendii, Ahmed b. Hanbel’in görülerinin de talebeleri tarafndan derlendii tarihtir.3. 3. Joseph Schacht, The Origins of Muhammadan Jurisprudence, Oxford, 1950; ayn yazar, “The Schools of Law and Later Developments of Jurisprudence”, Law and Middle East içinde, I: Origin and Development of Islamic Law (ed.: Majid Khadduri ve Herbert J. Liebesny, Washington, D. C., 1995), 57-84, özellikle 63-67; ayn yazar, “Sur quelques manuscrits de la bibliothque de la.

(3) Sünnî Fkh Mezheblerinin Teekkülü. 223. Daha önceleri yaam bir fakihin doktrininin sonraki fakihler tarafndan bir araya getirilmesi, mezheb teekkülünün kesinlikle önemli bir alametidir. Bu, geçmiteki birçok simann doktrininin bir araya getirilmesinden (mesela Abdürrezzak’n [ö. 211/827] ve bn Ebî eybe’nin [ö. 235/849: Kûfe] Musannef’leri gibi), yahut onlarn kendi doktrinlerini kendi adlarna ortaya koymalarndan farkl bir eydi. Bu yazm faaliyeti muhtemelen ahsî fkh ekolünün belirleyici vasfn oluturuyordu. Yeni aratrmalar Schacht’n taslana birtakm detaylar ilave etti. Jonathan Brockopp, Ebû Mus’ab’dan bir nesil önce bn Abdi’lHakem’in (ö. 214/829: Fustat) Mâlikî doktrinini belirleyen bir Muhtasar yazdn tespit etti.4 Dier taraftan Miklos Muranyi, Kuzey Afrika’nn (frîkiyye) önde gelen Mâlikî üstad Sahnûn’un (ö. 240/854: Kayravan) Müdevvene ve Muhtelita isimli eserlerinin IX. yüzyln sonlarna [h. III. yüzyln sonlarna] kadar birbirinden ayrlmadn ortaya koydu.5 Endülüs’te Malik’in baz talebeleri, özellikle de bnü’l-Kâsm (ö. 191/806: Fustat), yüzyln sonlarna kadar Mâlik’in kendisinden bile üstün otoriteler olarak görünmektedir.6 Ahmed’in doktrininin toplanmasna gelince, IX. yüzyln [h. III. yüzyln] ortalarnda onun görülerini içeren (fkh kadar dindarlk/zühd biçimleri ve hadis tenkidini de ilgilendiren) birçok küçük derleme yaplm olmakla birlikte yüzyln sonuna kadar bunlar bir araya getirilmedi. Ksacas, imamlarn görülerine dair muteber derlemelerin ortaya çkmas bir yüzyl kadar sürmü olmaldr. IX. [III.] yüzyl fakihlerinin, imamlarnn görülerini onlarn adn kullanarak ne ölçüde gelitirdikleri hususu tartmaya açk bir meseledir. Norman Calder, Mâlik, Ebû Hanife ve âfiî’nin birçok görüünün talebeleri tarafndan ilenmesinin dokuzuncu yüzyln sonlarnda [III. yüzyln son çeyreinde] halen devam ettiini ileri sürmütür.7 Calder’n iddialarnn etkisi en çok Mâlikî metinlerini ilgilendirmektedir.8 Erken Hanefî metinleriyle ilgili yazd bölüm yeterli derece-. 4. 5. 6. 7 8. mosqué d’al-Qarawiyy n à Fès”, Etudes d’orientalisme dédiées à la mémorie de Lévi-Provençal, Paris, 1962, I, 271-84, özellikle 274. Jonathan E. Brockopp, Early M lik Law: Ibn ‘Abd al-Hakam and His Major Compendium of Jurisprudence, Leiden, 2000, bu çalma ayn yazarn “Slavery in Islamic Law: an Examination of Early M lik Jurisprudence” isimli doktora tezine (Yale Üniversitesi, 1995) dayanmaktadr; ayn yazar, “Early Islamic Jurisprudence in Egypt: Two Scholars and Their Mukhtaars”, International Journal of Middle East Studies (IJMES) 30 (1998), 167–82. Miklos Muranyi, Die Rechtsbücher des Qairaw ners Sahnun b. Sa’d, Stuttgart, 1999, özellikle 122. Bkz. Isabel Fierro, “The Introduction of Hadth in al-Andalus”, Der Islam 66 (1989), 68–93, özellikle 74, 82, 84. Norman Calder, Studies in Early Muslim Jurisprudence, Oxford, 1993. Yasin Dutton, “’Amal v. Hadth in Islamic Law: the Case of sadl al-yadayn (Holding One’s Hands by One’s Sides) When Doing the Prayer”, Islamic Law and Society 3 (1996), 13-40, özellikle 28-33; Miklos Muranyi, “Die frühe Rechtsliteratür zwischen Quellenanalyse und Fiktion”, Islamic Law and Society 4 (1997), 224-41; Harald Motzki, “The Prophet and the Cat: On Dating M lik’s Muwaa’ and Legal Traditions”, JSAI 22 (1998), 18-83; Wael b. Hallaq, “On Dating Malik’s Muwatta”, UCLA Journal of Islamic and Near Eastern Law 1 (2001-2002), 47-65..

(4) 224. Christopher Melchert (Çev. Nail Okuyucu). de detaylara inmemi olsa da, daha ileri bir aratrmann Calder’n eybânî’ye (ö. 189/804–805: Renbûye –Rey yaknlarnda-) nisbet edilen eserlerin bugünkü ekillerinin IX. [III.] yüzyla kadar gidemeyecei eklindeki tezini büyük ölçüde onaylayacan tahmin ediyorum. Onun, âfiî’nin vefatndan sonra eserlerine IX. yüzyln sonlarnda [h. III. yüzyln son çeyreinde] yaplm geni çapl katklar hakkndaki kanaati, bizzat benim baz çalmalarm tarafndan ana hatlaryla onaylanm durumdadr.9 Kendi varlnn farknda olan (self-conscious) mezheblerin teekkülündeki ikinci aama, sadece imamlarn adn tayan eserlerin yan sra bu eserler üzerine erhlerin de yazldn görmeye baladmz noktadr. erh edebiyatnn yaklak olarak miladî onuncu yüzyln balarna [III. yüzyln sonlarna] kadar gittii anlalmaktadr. Hanefi metinlerinden eybânî’nin elCâmi’ ismini tayan iki eseri ile âfiî metinlerinden Müzenî’nin (rivayetlere hemen kendisi de açklamalar eklemi olan) el-Muhtasar’ üzerine bir dizi erh yazlmtr. Mezheb, haliyle bir doktrinden daha fazlasn ifade eder. George Makdisi fkh mezhebini bir öretim kurumu olarak tasvir eden ilk kiidir.10 Schacht bu hususta bölgesel ve ferdî mezheb olmak üzere iki aama belirlemiti, Makdisi bir üçüncüsünü, esas olarak yetkin fakihlere etkin bir ekilde icazet veren loncay (ki ben bunu genellikle “klasik mezheb” olarak isimlendiriyorum) önermitir.11 cazetin, doktrinin yan sra tad hayati önem, mehur âfiî fakihi Mâverdî’nin (ö. 450/1058: Badat), “mezhebler istikrar kazandktan ve müntesibleri belirginletikten sonra” (ba’de istikrâri’l-mezâhib ve temeyyüzi ehlihâ) bir mezhebe müntesib olduu bilinen bir kâdînin artk dier bir mezhebe göre hüküm veremeyeceini savunan baka bir âfiî’ye atfen söyledii sözlerde kendisini gösterir.12 Yetkin olan fakihlerle yetkin olmayanlar birbirinden ayracak açk ifadeler ortaya çkana kadar tamamen ekillenmi mezhebler yoktu. Yetkinlik burada fetva verebilme ve tedris faaliyetinde bulunabilmeyi ifade eder. Mensubiyetleri net bir ekilde 9. Bkz. Christopher Melchert, “Quranic Abrogation Acroos the Ninth Century”, Studies in Islamic Legal Theory içinde (editör: Bernard Weiss, Leiden 2002), 75-98 (Türkçe tercümesi için bk. “IX. [III.] Yüzyl Boyunca Nesih: âfiî, Ebû Ubeyd, Muhâsibî Ve bn Kuteybe”, çev. Nail Okuyucu, MÜ lâhiyat Fakültesi Dergisi, 40 (2011/1), 201–222. –çev.-) ; ayn yazar, “The Meaning of q la al-Sh fi’ in Ninth-Century Sources”, Proceedings of the School of Abbasid Studies’te yaynlanacak (2003). (Bu çalma 2004’te yaynlanmtr. –çev.-) 10 George Makdisi, The Rise of Colleges: Institutions of Learning in Islam and the West, Edinburgh, 1981; ayrca bkz. ayn yazar, The Rise of Humanism in Classical Islam and the Christian West, Edinburgh, 1990. 11 George Makdisi, “La Corporation à l’épouque classique de l’Islam”, Présence de Louis Massignon: hommages et témoignages, Paris, 1987, 35-49; metin C.E. Bostworth ve dierlerinin editörlüünde yaynlanan Essasy in Honor of Bernard Lewis içerisinde “lonca” terimini gerekçelendirecek ekilde hemen hemen aynen yer almtr, Princeton, 1989, 193-209, ayrca üç tarihi aama için bk. ayn yazar, “Tabakat-Biography: Law and Ortodoxhy in Classical Islam”, Islamic Studies (Islamabad) 32 (1993), 371-96. 12 Mâverdî, Edebü’l-kâdî, nr: Muhî Hilâl es-Sirhân, Badat, 1972, I, 85 = el-Hâvi’l-kebîr, nr: Mahmûd Matarcî vd. Beyrut, 1414/1994, XX, 75..

(5) Sünnî Fkh Mezheblerinin Teekkülü. 225. bilinen hocalarn ve talebelerin hadisten farkl olarak fkh üzerine gördükleri düzenli eitim çalmalarnn onuncu yüzyln balarna kadar gittii anlalmaktadr. Ben dönüm noktasnn bu olduunu söylüyorum: bu noktadan önce, on birinci yüzyl [h. V. yüzyl] ve sonrasna ait kaynaklarda standart haline aina olduumuz ekliyle mezhebleri görmüyoruz, sonrasnda ise görmekteyiz. Bu durumun en net örnei, Ebu’l-Abbas bn Süreyc’in (ö. 306/918: Badat) etrafnda ekillenen âfiî mezhebidir. Ondan önce âfiî mezhebinin tedrisi, birçok hocadan hadis rivayetleri toplamaya benziyordu. Onun döneminden sonra âfiî fakihlerin genellikle, öncekinden farkl olarak, muayyen bir hocas ve örencileri olmutur. bn Süreyc ve kendisinden sonra da talebesi Münzirî (yaad dönem: IX. yüzyln sonlar [III. yüzyln ikinci yars]) ve dierleri birer Muhtasar tertip edene dek fkhî faaliyeti karakterize eden belirli bir telif ürünü mevcut deildi. Bununla birlikte yine bu dönemden itibaren, âfiî mezhebince tercih edilen fkhî görülerin savunulduu bir doktora tezine oldukça benzeyen ta’lîka yazmna götüren üst düzey bir eitim program da var olmutur. bn Süreyc’in örencileri ve daha sonra da onlarn örencilerinin yazdklar ta’lîkalar genellikle Müzenî’nin Muhtasar’ üzerine yazlm erhler eklindedir. Bu, yerel bir öndere/imama sahip olan klasik fkh mezhebinin göstergesi idi ve bn Süreyc’in âfiîlikte bu tür bir riyasete sahip olarak tasvir edilen ilk fakih olduu görülmektedir. Mezhebin reisi olarak tannm olma, ondan önce hiç kimse hakknda ifade edilmemiti. Fakat bu tarihten itibaren riyasetin birisine geçtii genellikle söylenir olmutur. Klasik fkh mezhebinin göstergelerinden sadece ikisinin ilk ortaya çk bn Süreyc’in döneminde deildir. Bunlarn ilki, tedriste bulunabilmek için üstadndan icazet isteyen üst düzey örenciler (ashâb) ile görü bildirmek için icazet isteyen daha alt düzeydeki örenciler (telâmîz) arasndaki açk ayrmdr. Bu ayrm, fakih üreten bir kurum olarak mezheb açsndan önem tar ve ilk olarak bn Süreyc’in örencilerinden birisi ve onun talebeleri ile görülmütür. kinci gösterge, mezheb müntesibleri hakknda tabakat yazlmasdr. lk müstakil âfiî tabakat, bn Süreyc’in vefatndan yaklak bir yüzyl sonra kaleme alnan, Nisaburlu el-Muttavviî’nin el-Müzheb fî uyûhi’l-mezheb’i olarak görünmektedir.13 bn Süreyc’den önceki nesilde tabakatn bir öncüsü vard ki bu, Dâvud ez-Zâhirî’nin. 13. Kâtip Çelebi, Kefü’z-zunûn, nr: erafettin Yaltkaya ve Rfat Bilge, stanbul, 1941–43, 1645, alternatif olarak Ebu’t-Tayyib es-Su’lûkî’ye (ö. 404/1014: Niabur,) de atfedilmitir. Sübkî elMuttavviî’den onuncu yüzyl ahslaryla ilgili sk sk alntda bulunmaktadr, bkz. Tabakâtü’âfiiyyeti’l-kübrâ, nr: Mahmûd Muhammed et-Tenâhî ve Abdülfettah el-Hulv, Kahire, 1964– 76, III, fihristten “Ömer b. Ali”. el-Müzheb kelimesi kitap ismi olarak garip görünmektedir ancak ezhebe yaldzlama anlamna gelebilir. Bu takdirde anlam “Mezhebin eyhleri hakknda yaldzl kitap” olacaktr; alternatif olarak bu kelime bir yer ismi olarak da kullanlm olabilir. Buna göre anlam “Mezhebin eyhleri hakknda birinin götürüldüü yer” olur..

(6) 226. Christopher Melchert (Çev. Nail Okuyucu). (ö. 270/884: Badat) günümüze ulaan alntlarda iaret edildiine göre14 âfiî’nin talebeleri hakknda bir bölümü kesin olarak içeren Menâkbu’-âfiî isimli kitabdr. Klasik Hanefî mezhebi yaklak olarak ayn zamanda ekillenmitir. Hanefîlikte bn Süreyc’e büyük ölçüde karlk gelen üstat Ebu’l-Hasan el-Kerhî’dir (ö. 340/952: Badat). âfiîler arasnda bn Süreyc’te olduu gibi, o da kendisinden önce hiçbir Hanefî’de görülmeyen muayyen talebelere sahiptir. bn Süreyc’in Müzenî’nin el-Muhtasar’na yapt gibi o da eybânî’nin el-Câmiü’s-saîr’i üzerine bir erh yazm ve bunun yan sra Hanefî fkhn özetledii bir de el-Muhtasar kaleme almtr. Örencileri ise hem el-Câmi’ hem de onun Muhtasar’ üzerine erhler yazmlardr. Kerhî, Hanefî mezhebinde önder/imam olarak tannan ilk fakih olarak görünmektedir. XI. [V.] yüzyln büyük âfiî fakihlerinin ilmî silsilesinin bn Süreyc’e doru uzand nasl görülüyorsa, yine bu yüzyln büyük Hanefî fakihlerinin silsilesinin de Kerhî’ye kadar gittii görülür. Kendisinden önceki nesilde, Hanefî tabakatn ileyen tarzda çalmalar yaplm olup dikkat çeken bir örnek Tahâvî’nin (ö. 321/933: Fustat) Menâkbu Ebî Hanife’sinin sonundadr.15 bn Süreyc ve Kerhî ile mukayese edildiinde Hanbelî mezhebinin dönüm noktas olarak görülebilecek en güçlü aday, Ebûbekir el-Hallâl’dr (ö. 311/923: Badat). Ondan önce farkl isimler Ahmed’den duyduklar [meseleleri] cem’etmilerdi fakat o Ahmed’in görülerini, u an büyük bir ksm kayp olan. 14. 15. el-Hatîb el-Badâdî, Târihu Badât, Kahire, 1349/1931, tekrar basm Kahire ve Beyrut, tarihsiz, X, 449; Ebû shak e-îrâzî, Tabakâtü’l-fukahâ’, nr: hsan Abbas, Beyrut, tekrar basm 1401/1981, 103. Kâtip Çelebi, Kef, 1836–37. Tabakat edebiyatnda [bu eserden] birçok alnt yer almaktadr. Hanefi tabakat gelenei hakknda bkz. Nurit Tsafrir, “Semi-Hanaf s and Hanaf Biographical Sources”, Studia Islamica 84 (1996), 67-85; Eerik Dickinson, “Ahmad b. al-alt and His Biography of Ab Han fa”, JAOS 116 (1996), 406-15. Kabul edilecei üzere Tsafrir, Tahavî’den yaplan daha sonraki alntlarn kaynann genellikle et-Târihü’l-kebîr olduunu öne sürmektedir ki bu kitap srf Hanefi olanlardan daha fazlasn ihtiva etmektedir (“Semi-Hanaf s”, 74). Kukusuz Tahavî’den, Hanefi olmayan kaynaklarda Hanefi olmayan kiiler hakknda da sk sk alntlar yaplmtr. Mesela afiilerden Rebî b. Süleyman, Müzenî ve Muhammed b. Nasr’n doum yllar hakknda: bn Hacer, Tehzîbü’t-tehzîb, Haydarabad, 1325-1327 h., tekrar basm: Beyrut, tarihsiz, III, 246. Târîh muhtemelen bu alntlarn kaynadr. Bana kalrsa Menâkbu Ebî Hanife Hanefi tabakat gelenei için Târîh’ten daha da önemlidir çünkü âfiî tabakat gelenei için önem tayan Dâvûd’un Menâkbu’-âfiî’sinin naziresidir. Bu mukayese günümüze ulaan iki menakb kitabnn karlatrlmas ile takviye edilmitir: Saymerî’nin (ö. 436/1045: Badat) Ebû Hanife’nin takipçileri hakknda son ksmda uzun bir biyografik bölüm ihtiva eden Menâkbu Ebî Hanife’si ki Tsafrir tarafndan da çokça kullanmtr. Ve bn Abdi’l-Berr’in (ö. 463/1071: âtba) her bir imam hakknda birer mukaddimeden sonra takipçileri ile ilgili biyografik bölümler de içeren el-ntikâ fî fedâili’s-selâseti’l-eimmeti’l-fukahâ Mâlik ve’-âfiî ve Ebî Hanîfe (Kâhire, 1350 h.) isimli eseri. Hanefi tabakat geleneinin hususi kayna olarak ben bn ucâ’ es-Selcî’yi (ö. 266/880?) olarak belirledim: Christopher Melchert, “How Hanafism Came to Originate in Kufa and Traditionalism in Medina”, Islamic Law and Society 6 (1999), 318–47, 342–43 sayfalarnda..

(7) Sünnî Fkh Mezheblerinin Teekkülü. 227. yirmi ciltlik bir çalmada düzenli bir ekilde bir araya getiren ilk isimdir.16 F. E. Peters, Hallâl’, tabakatn yazmak suretiyle Hanbelî mezhebini ekillendiren kii olarak deerlendirir.17 Dier taraftan, onun fkh talebelerinin bn Süreyc ve Kerhî ile mukayese edilebilecek ekilde uzun bir listesi çkarlamayabilir. Ondan bir yüzyl sonra Badat’ta bile, eitimlerini esasen bakalarndan alm olan önemli Hanbelî fakihler vard. Bu muhtemelen Hanbelîlerin, ehl-i hadisin ateli savunucular olduklar için Peygamber ve ashâba kar, Ahmed b. Hanbel gibi büyük bir üstat da olsa daha önce yaam kimselerin otoritesini tanmakta hala isteksiz olmalarndan kaynaklanmaktadr. Bu nedenle âfiîlik ve Hanefîlikle kyaslanabilecek bir mezheb ekillendirememilerdir. Her halükarda Hallâl, bn Süreyc’in oluturduu âfiî loncas ile kyaslanabilecek, hem fkhta hem de kelamda ehl-i hadise mensup olan herkesi içine alacak ekilde bir Hanbelî mezhebi kurmay çok da hedeflememi olabilir.18 Bu, Makdisî’nin ran ehirlerindeki Hanbelîlie yapt atflarn çou zaman karlad anlam gibi görünmektedir.19 Irak’ta teekkül aamasndaki âfiîlik ve dierlerinin yan sra bir de Mâlikî mezhebi vard. Mesela IX. yüzyln sonlarnda [III. yüzyln son çeyreinde] ve X. [IV.] yüzyln büyük bir ksmnda Badat’n kadlar umumiyetle ya Hanefî ya da Mâlikî idi.20 Kad smail b. shak’n (ö. 282/896: Badat), muayyen fkh talebeleri ortaya koyan ve youn bir emek harcayarak Mâlikîlii (özellikle de Hanefîlie kar) yükselten birisi olarak, onuncu yüzyln en önemli ismi olduu görülüyor. bn Süreyc’in âfiî ve Kerhî’nin Hanefî mezhebine benzer bir Mâlikî mezhebi, daha sonra el-Ebherî’nin (ö. 375/986) tedris faaliyeti ile gelimi görünmektedir. Ebherî’nin talebelerinin ve onlarn talebelerinin oluturduu çizgi, Irak Mâlikîliinin ortadan kalkt V/XI. yüzyln sonlarna kadar devam etmitir. Ebû shak e-îrâzî’nin zikrettii son Badatl Mâlikî bn Amrûs’tur (ö. 452/1060). Kad Iyaz ise Basra (ö. 487/1095–1096) ve Vâst’ta (ö. 480/1087-1088’den sonra) yaam birilerini daha zikretmektedir.21 Irak Mâlikî ekolünün düüe geçmesinin sebeplerinden birisi muhtemelen si16 17. 18 19. 20. 21. Bkz. Fuat Sezgin, Geschichte des arabischen Schrifttums, Leiden, 1967-devam ediyor, I, 507. F. E. Peters, Allah’s Commonwealth, New York, 1973, 467. Hallâl’n tabakatndan yaplan bir iktibas bugüne ulamtr, bunun için bkz. Sezgin, GAS, I, 512 no. 2. Bu eserin bn Ebî Ya’lâ’nn Tabakâtü’l-Hanâbile’sinin kayna olduu açktr. Nr. Muhammed Hâmid el-Fqî, Kâhire, 1371/1952. Makdisi, “abak t-Biography”, 379. el-Makdisî (el-Mukaddesî), Descriptio imperii moslemici, nr. M. J. De Goece, Leiden, 1906, 365 (Kum –Kûmis, Taberistan), 395 (Rey), 415 (Hûzistân). Bkz. Sâlih Ahmed el-Ali, “Kudâtu Badâd fi’l-asri’l-Abbâsî: Dirâse fi’l-idâreti’l-slâmiyye”, Mecelletü’l-mecma’i’l-ilmi’l-Irâkî, 18 (1969), 145–208. Ebû shâk e-irâzî, Tabakât, 169; Kad Iyad, Tertîbü’l-medârik, nr: Ahmed Bekir Mahmûd, Beyrut, 1967, 1968?, IV, 791–92= nr. Muhammed b. Tâvit et-Tancî vd., el-Muhammediye, 1966-83, VIII, 99-100. bn Amrûs hakknda ayrca bkz. ez-Zehebî, Târihü’l-slâm, nr: Ömer Abdüsselam Tedmürî, Beyrut, 1407-21/1987-2000, XXX (h. 441-60), 333-34, daha baka referanslarla..

(8) 228. Christopher Melchert (Çev. Nail Okuyucu). yasîdir. Mâlikîlerin kad tayinleri eklinde kendini gösteren Abbasî himayesine ciddi bir ekilde dayanyor olmalar, 334/945’te Badat’ igal eden Büveyhîlerin zuhuruyla anlamn büyük ölçüde yitirdi. Öldürücü darbe ise Mâlikîlerin bir medresenin (özel olarak fkh ve ona tabi ilimlerin okutulmasna tahsis edilmi cami) vâkfna, personelini tayin ve azletme yetkilerinin verilmesine müsaade etmemeleri idi. Dier mezheblerden farkl olarak Mâlikîlik bu hakk tpk sradan camilerde olduu gibi sadece halifeye tanmt. Netice olarak, bir Mâlikî medresesi kurma yönündeki çekim gücü snrl olmutur. George Makdisi bu ayrmn farkna varm ve Kuzey Afrika’da medreselerin niçin az olduunu bununla izah etmitir.22 Ben, Irak’ta Mâlikîliin sona eriinin medreselerin orada ksmen kurulmaya balanmas ile olduunu ileri sürmütüm. Çünkü müstakbel talebeler burslarn sadece âfiîlik veya Hanefîlik çalld takdirde verildiini, Mâlikîlik için verilmediini görmü olmallar.23 Bu arada, Mâlikî mezhebi Kuzey Afrika’da medreseler olmadan ve yine o dönemde bn Süreyc’inki ile mukayese edilebilecek açkla kavumu bir eitim geleneine de sahip olmadan hayatiyetini sürdürmütür. Yine bunun da, esasen Fâtmîlerin zuhuru olan (296/909’da Ifrîkiye’yi, 358/969’da da Msr’ ele geçirdiler) siyasî bir sebebi bulunabilir. lk olarak, Fâtmîler büyük ölçüde etkin yeni âfiî ve Hanefî lonca mezhebleri arasndaki rekabeti darda tuttular. Fâtmî igalinin olmad bir ortamda, Süreyc çizgisindeki âfiî fakihleri ile Kerhî çizgisindeki Hanefî fakihleri Irak’tan tanp Mâlikî mezhebinin yerini alabildiler ve böylece Horasan’daki mahallî gelenekleri douya doru içlerinde erittiler. kincisi, Hanefîlerin yeni saltanatla, bunlardan smâilîlie geçenlerle bile, Fâtimîler ykldnda (Ifrîkiye’yi 443/1051’de kaybettiler) onlar gözden düürerek ibirlii yapmaya meylettii görülüyor.24 Tabiî ki Endülüs’te Mâlikî mezhebi Emevî saltanat tarafndan kurulmu idi.25 Irak Zâhirî ekolü Mâlikîlikten biraz daha fazla yaad. Zâhirîlik, (aada açklanacak olan) dokuzuncu yüzyl âfiî fkh ve kelam mezhebine bal olan Dâvud b. Ali b. Halef el-Isbahânî’ye (ö. 270/884: Badat) kadar uzanr. Olu Ebûbekir Muhammed (ö. 297/910: Badat) onun takipçisi olmu, kendisini de talebesi bn Mugallis (ö. 324/936) izlemitir. Bu durum, âfiî mezhebinde bn Süreyc ile 22 23. 24. 25. Makdisi, Rise of Colleges, 37–38. Badat’ta medrese hakkndaki klasik çalma, George Makdisi’nin “Muslim Institutions of Learning in Eleventh-Century Baghdad” isimli makalesidir. Bulletin of the School of Oriental and African Studies University of London (BSOAS) 24 (1961), 1–56. Medresenin daha önceki tarihi için bkz. Heinz Halm, “Die Anfänge der Madrasa”, Zeitschrift der Deutschen Morgenlandischen Gesellschaft (ZDMG) Supplement III. 1: XIX. deutscher Orientalistentag, editör: Wolfgang Voigt, Wiesbaden, 1977, 433–48. Fâtimî idaresi altndaki Hânefîlik ve Mâlikîlik hakknda daha ileri bir çalma için bkz. Wilferd Madelung, “The Religious Policy of The Fatimids toward their Sunni Subjects in the Maghrib”, L’Égypte fatimide, Paris, 1999, 97-104. Ortaçaa ait mehur bir tanklk Makdisî’ye ve bn Hazm’a aittir, Descriptio, 237; el-hkâm fî usûli’l-ahkâm, nr. Ahmed Muhammed akir, Kâhire, h. 1345, IV, 230= Beyrut, tarihsiz, I, 625..

(9) Sünnî Fkh Mezheblerinin Teekkülü. 229. balayana benzer ekilde, riyaset intikalinin balamasna benzer görünmektedir. Dier birtakm isimlerin Zâhirîlii Irak dndaki bölgelere tad söylenmektedir. Corafyac Makdisî, 375/985’te yazd eserinde, Zâhirîliin ran ve Sind bölgelerinde mevcud olduunu kaydetmitir. Bu bilgi, sonraki yüzylda Ebû shak e-irâzî tarafndan da tasdik edilmitir.26 Ancak Ebû shak Makdisî’den farkl olarak, Badat’taki son Zâhirî fakihin Zâhirî tabakatn yazm olan bnü’l-Ahdar (ö. 429/1038) olduunu da bildirir.27 Bu durum, loncaya hiç intikal etmemi (XI. [V.] yüzyla kadar Dâvûdîlik diye bilinen) ferdî mezhebin bir örnei olarak görünmektedir. Zâhirîliin ortadan kalkmasnn ilave sebepleri muhtemelen onlarn Büveyhîlerle ilikiye geçmi olmalarndan kaynaklanmaktadr; kazâî tayinler söz konusu olduunda bir süreliine iyi ancak saltanat ykldnda kaçnlmaz bir sorumluluu beraberinde getiren bir iliki. Yine birçok Zâhirî fakihin mahkûm edilmi bir kelamî mezheb durumundaki Mu’tezile ile olan ilikileri, bir mezhebin ileyiine mani olmak durumundaki taklide (geçmi bir fakihin otoritesini kabul etmek) kar olan sert tavrlar ve son olarak, icma ile slâm hukukunun aslî bir kayna haline gelen kyasa kar olan sert tavrlar28 Zâhirîliin ortadan kalkmasnn sebepleridir. Varln koruyamam bir dier mezheb, Muhammed b. Cerîr et-Taberî’ye (ö. 310/923: Badat) nisbet edilen Cerîrîliktir. Taberî, özellikle tarih, Kur’an tefsiri ve fkh üzerine yapt çalmalarla mehur olan çok yönlü bir ilim adam idi (yirminci yüzylda azalan ancak onuncu yüzylda artan). Hukuka dair çalmasnn sadece baz bölümleri bugüne ulaabilmitir ancak bu çalma X. [IV.] yüzyln baz fakihlerinin onun takipçileri olarak nitelendiini yeterince etkileyici bir ekilde gösterir. Zâhirîlikte olduu gibi onun da yeni müntesibler üretecek düzenli araçlar gelitiren lonca aamasna hiç geçemedii görülüyor. Ancak Zahirîlikten farkl olarak Cerîrîlik hiçbir zaman himayeye dayanmam ve kyasn reddi gibi abartl bir teoriyi benimsememitir. Mamafih, önde gelen baz müntesibleri Mu’tezilî idi ve halifeler kendilerini yeni bir ehl-i hadis temelinde tekrar ileri sürdüklerinde, uzun vadede hayatta kalamayacak kadar elit ve edebi (literary) bir karakter arz ediyordu. (Kendisine referansta bulunulduu görülen ve günümüze ulamam bulunan bir dier mezheb de Evzaîliktir. Gerhard Conrad, bugüne ulam biyografik bir kayd, gelenein ilk ekillerini yeniden yaplandrmak için gözden geçirmi ve onun imamnn IX. yüzyln sonlarna [III. yüzyln son çeyreine] kadar Suriye fkhnn önde gelen bir temsilcisi olarak ortaya çkmam olan Evzaî olduunu bulmutur [ö. 157/773-74?: Beyrut] ki onun mezhebine yaplan referanslar bu tarihten itibaren geriye dönük projeksiyonlar eklindedir.29). 26 27 28. 29. Makdisi, Descriptio, 439, 481; Ebû shâk e-îrâzî, Tabakât, 178–79. Ebû shâk e-îrâzî, Tabakât, 178; Hatib el-Badâdî, Târîhü Badat, III, 38. EI², Abdülmecid et-Türkî, “Z hiriyya”. Madde sadece on birinci yüzyl ve sonrasndaki Endülüs ekolünü ele almaktadr. Gerhard Conrad, Die Qud t Dimašq und der Madhab al-Auz ’ , Beyrut, 1994..

(10) 230. Christopher Melchert (Çev. Nail Okuyucu). Sünnî Fkh Mezheblerinin Teekkülü böylece iyi bir ekilde tesbit edilmi görünmektedir. Bu açklama Devin Stewart’n, mezhebinin ba olarak tannan ve mâmî öretinin daimî temeli haline gelen el-Mukni’a adl muhtasarn yazar eeyh el-Müfid (ö. 413/1022?: Badat) zamanndan itibaren mamî mezheb loncasnn var olmas gerektii yönündeki gözlemi hakknda birtakm önemli düzeltmeleri beraberinde getirmektedir.30 Wael b. Hallaq ve A. Kevin Reinhart tarafndan paralel olarak yaplan çalmalar da bn Süreyc’in âfiî mezhebi ve usûl- fkhn geliimi açsndan önemini tasdik etmitir. 31 Hallaq’n mezheb ball hakknda yapt kitap boyutundaki çalma, yeni birçok aratrma çizgisini ortaya koymaktadr.32 Klasik Mezheblerden Önceki Durum X. [IV.] yüzyl öncesinde mezheblerin durumu daha az açkla kavuturulmutur. Sünnî Fkh Mezheblerinin Teekkülü argüman iki yönlüdür: Birincisi, bölgesel ve ferdî mezhebler bn Süreyc’in ve muasrlarnn çalmalar ile lonca aamasnda gördüümüz ekliyle, fakihleri yetitirecek ve onlara belge verecek düzenli araçlara sahip deildir. kincisi, kadim bölgesel sistemi yerinden oynatan ehl-i hadisin meydan okumas ferdî mezheblerin teekkülünü hzlandrd ve neticede neredeyse bütün fakihleri vahyedilmi metinlerle onlarn akl vastasyla yorumlanmasnn birletirilmesini kabule zorlad ki bu durum lonca devri boyunca slâm hukukunu karakterize etmitir. Birinci hususa gelince, IX. [III.] yüzyl ve öncesinde fkh ve hadis çalmalar arasnda snrl bir ayrmn olduunu göstermek oldukça kolaydr. Klasik dönemdeki ilmî silsileleri daha önceden göstermekte olan, özellikle de ferdî Hanefî mezhebinin hoca ve talebe listelerine sahibiz. Ancak bu listelerde, kimin kimden ders ald veya kime müntesib olduu ile ilgili çelikili rivayetlerin yan sra, imamlar ile halkalar (Kûfe’de Ebû Hanife ve Medine’de Mâlik) hakknda bol miktarda bilgi varken takip eden iki veya üç nesil hakknda çok az bilginin olmas durumlar arasnda üphe uyandrc tezatlarn bulunmas gibi geriye dönük projeksiyon iaretleri bu listelerde oldukça fazladr.33 30. 31. 32 33. Devin J. Stewart, Melchert’in Formatin kitab hakknda yazd deerlendirme yazs, Islamic Law and Society 6 (1999), 275–81. Wael b. Hallaq, “Was al-Shafi’i the Master of Architect of Islamic Jurisprudence?”, IJMES 25 (1993), 587-605 (Türkçe tercümesi için bkz. âfiî Hukuk lminin Bamimaryd?, çev.: smail Hakk Ünal, Sünnî Paradigmann Oluumunda âfiî’nin Rolü içinde –hazrlayan: M Hayri Krbaolu- Kitabiyat Yaynlar, Ankara 2003, 49-72 -çev.-); A. Kevin Reinhart, Before Revelation: the Boundaries of Muslim Moral Thought, Albany, 1995, bölüm 2. bn Süreyc’in âfiî ilmî silsilesindeki önemi ilk olarak Heinz Halm tarafndan ifade edilmitir, Die Ausbreitung der š fi’itischen Rechtsschule, Wiesbaden, 1974, 22, 28. Wael b. Hallaq, Authority, Contiunity, and Change in Islamic Law, Cambridge, 2001. Nurit Tsafrir halihazrda erken dönem Hanefi mezhebinin önde gelen örencisidir: bkz. “The Spread of the Hanaf School in the Western Regions of the ‘Abb sid Caliphate”, doktora tezi, Princeton, 1993; ayn yazar, “Semi-Hanaf s”; ayn yazar, “The Beginnings of the Hanaf School.

(11) Sünnî Fkh Mezheblerinin Teekkülü. 231. kinci hususun belirlenmesi daha da zordur; X. [IV.] yüzyl öncesinde müslüman fakihler arasndaki en büyük bölünme farkl mezheblere müntesib olanlar arasnda deildi, bilakis aklc fakihler olan ashâb- re’y ile onlarn muhalifleri olan gelenekselci ashâb- hadis arasnda idi.34 (George Makdisi’nin tesbit ettii üzere “traditionist” kelamî yönelimi ne olursa olsun hadisle uraan ve hadis rivayet eden kimse olan muhaddisi, “traditionalist” ise, fkh ve kelâm farazî akl yürütmeye kar sistematik bir ekilde naslara dayandrmay tercih eden kimseyi ifade eder.35 Makdisi’den önce eser yazm olan Schacht sadece “traditionist” kelimesini kullanmtr. Onun ilgilendii ilk dönemdeki muhaddisler (traditionist) genellikle ehl-i hadis mensubu (traditionalist) kimselerdi. Bununla birlikte IX. yüzyln sonlarnda [III. yüzyln son çeyreinde] temayüz etmi muhaddisler ortaya çkmtr ki onlarn Sünnî [orthodoxy] ehl-i hadislikleri Buharî ve Taberî gibilerini tanmamtr). IX. [III.] yüzyl ve sonrasnda eser telif etmi olan ehl-i hadis taraftar tarihçilere göre, sahabe ve sonrasndaki pek çok din adam haliyle ehl-i hadisten idi. Ancak daha erken kaynaklar üzerinden yaplan bir inceleme göstermektedir ki büyük isimlerin neredeyse tamam re’y vastasyla fkhla ilgilenmilerdir. Dahas, dokuzuncu yüzyln önde gelen (ve en uç noktas olduu tartlabilir) bir ehl-i hadis mensubu olan Ahmed b. Hanbel, gelime aamasndaki ilk Hanefî mezhebinin lideri olan Ebû Yûsuf’tan (ö. 182/798: Badat) bir süre ders almtr. Ehl-i hadis ve ehl-i rey mensuplar ayr frkalar halinde ve birbirlerine hasm olarak daha önceki dönemde zorlukla varlk kazanmt. Benim kesin olmamakla birlikte tahminim, Hanefî doktrini olduu açk olan Kur’ân’n yaratlm olduu tezinin yaklak olarak 790’larn sonunda/180’lerin banda ashâb- re’y ile ashâb- hadis arasndaki krlmaya neden olduudur.36 Birtakm hususi kelâm ilkelerinin yan sra ehl-i hadisi aklc fakihlere kar olmaya iten ey büyük ölçüde, tad esneklikle birlikte ahlakî endie idi. Yani ehl-i hadis, ehl-i re’yin fkhn taleplerini hiyel (ruhsatlar kullanmak için üretilen hukukî araçlar anlamnda hile’nin çoulu) vastasyla sürekli geçitirdiklerini, hadis-i eriflere kar kendi farazî akl yürütmelerini tercih ettiklerini ve bir mesele ile ilgili bir fakihin söylemi olduu eyde bile sürkli deiime müsaade. 34. 35. 36. in Ifah n”, Islamic Law and Society 5 (1998), 1-34. Kendisi Hanefi tabakat edebiyatnn iddialarn kabule ve Hanefi olmayanlardan gelen çelikili iddialar redde bana göre daha müheyyadr. Cf. Melchert, “How Hanafism Came to Originate in Kufa”, 342–43, 346. Tahâvî’nin Badat’ta öldüünü orada iddia etmem benim bariz bir hatamdr ancak daha sonraki alntlarda bu biyografik bilginin Tahâvî’den, Msr’dan Badat’a geçtii kesin olan Ebûbekir ed-Dâmeânî (onun hakknda bkz. Zehebî, Târîh, XXVI [h. 351–80], 225, daha ileri referanslarla) tarafndan rivayet edildii açktr. Özellikle dokuzuncu yüzyl için bkz. Melchert, “Traditionist-Jurisprudents and the Framing of Islamic Law”, Islamic Law and Society 8 (2001), 383–406. George Makdisi, “Ash’arî and the Ash’arites in Islamic Religious History”, Studia Islamica 17 (1962), 37-80; 49. Kur’ân’n mahlûk oluu ve Hanefi mezhebi için bkz. EI², “Mihna”, Martin Hinds, Josef van Ess’in daha önceki çalmasna referansla..

(12) 232. Christopher Melchert (Çev. Nail Okuyucu). ettiklerini düünüyordu. Ehl-i hadisin bunun yerine teklif ettii ey, deimesi muhtemel olan kendi görüleri deil, Peygamberin ve (IX. [III.] yüzyln ortasna kadar) sahâbe ve tabiînin önde gelen uzmanlarnn sözü olan hadis rivayetleri idi. Ehl-i re’y, fkhî meseleler hakknda tartma manasna gelen münâzara’y (sanki mükemmel safsata Allah’n muradn anlamann yoluymuçasna) tercih ederken, ehl-i hadis önemli hadis rivayetlerinin farkl tariklerini hatrlamak için yarmaya girme demek olan müzâkere’yi tercih etmitir.37 IX. [III.] yüzyla gelince, tabiî olarak baz fakihler özellikle de âfiî’nin takipçileri, ehl-i re’y ile ehl-i hadis arasndaki gedii kapatmaya çalt. Kelâmda iki yaklamn birletirilmesi, ehl-i hadisin görülerinin aklî argümanlar kullanlarak savunulmas anlamna geliyordu ki bazen bu tutum bu görüleri daha savunulabilir hale getirmek içindi. Mesela bir kimsenin Kur’an’ telaffuz ediinin mahlûk olduunun kabul edilmesi ancak Kur’an’n kendisinin mahlûk olduunun kabul edilmemesi gibi. Fkhta ise birletirmenin manas, amel (experiance) ve saduyuya (common sense) aklî tarzda dayanmaya kart olarak vahiy mahsulü naslara dayanmak ve fakat vahiy mahsûlü naslar sadece tekrar etme yönündeki ehl-i hadis tercihine kart olarak, bazlarnn arasnda tenâkuz olduu görülse bile aklî araçlarla onlar cem’etmek idi.38 âfiî’nin bizzat kendisi ehl-i re’y ile ehl-i hadisi uzlatran birisi olarak bilinmektedir (Schacht’n ileri sürmeye niyetlendii ekilde basit bir ehl-i hadis müdafii deildir).39 Bu uzlamac kelamî eilimin önde gelen müdafilerinin çou, âfiî’nin Badat’taki takipçileri idi: Ebû Sevr, Dâvûd ez-Zâhirî, Muhâsibî ve dierleri.40 Bunlarn fkhî eserlerinin hiçbiri bugüne ulamasa da Msr’daki âfiî mezhebine ait, uzla yaklamn kesin bir surette temsil eden birçok veriye sahibiz. IX. yüzyln sonlarna [III. yüzyln son çeyreine] doru bütün mezheb fakihleri bu tür bir yaklamn etkisi altna girmi durumdaydlar.41 âfiî’nin Irakllar ve Medinelilerle olan tartmalarn merkeze alarak çalan 37. 38. 39. 40. 41. Melchert, Formation, 9-22. Müzakere örnekleri için bkz. Munir-ul-Din Ahmed, “The Institution of al-Mudh kara”, ZDMG Suppl. 1, Teil 2 (1969), 17. Deutscher Orientalistentag Wurzburg 1968, Wiesbaden, 1983, 595-603. Ehl-i hadisin uygulamas Susan A. Spectorsky tarafndan tasvir edilmitir, “Ahmad b. Hanbal’s Fiqh”, JAOS 102 (1982), 461–465. Christopher Melchert, “The Adversaries of Ahmad Ibn Hanbal”, Arabica 44 (1997), 234–53. Bu makale American Oriental Society’de sunulan teblie dayanmaktadr, Madison, Mart 1994. Benzer bir ekilde, Hallaq, “Was al-Shafi’i the Master Architect?”, 591–94. âfiî’nin Risâle’sinin üst düzey bir tahlilini yapan yeni bir çalma daha vardr. Çalma, vahiy metinlerinin hukuk üretecek ekilde nasl rasyonel tarzda bir araya getirildii üzerinde younlamaktadr: Joseph Edmund Lowry, “The Legal-Theorotical Content of the Ris la of Muhammad b. Idr s asSh fi’ ”, doktora tezi, Pennsylvania Üniversitesi, 1999. Bkz. Melchert, “Adversaries”, 234–53. Bu eilim ilk olarak Josef van Ess tarafndan fark edilmitir, “Ibn Kull b und die Mihna”, Oriens 18–19 (1965–66), 92-141. lave notlarla Claude Gilliot tarafndan tercümesi yaplmtr, “Ibn Kull b et la Mihna”, Arabica 37 (1990), 173-233. Bkz. Melchert, “Traditionalist-Jurisprudents”, 383–406..

(13) Sünnî Fkh Mezheblerinin Teekkülü. 233. Schacht, bölgesel gelenekten hukuk doktrininin eklî temeli olarak hadis’e doru bir krlmann yaandn belgelendirmitir. Hükümlerin kendisinde önemli saylabilecek bariz deiiklikler yaanmamtr. O halde ya hükümler çok açk olmamakla birlikte bandan beri hadise dayanyordu ya da fakihlerin her halükarda inandklar hükümleri desteklemek üzere hadisler daha sonradan üretildi. kinci ihtimali destekleyecek ekilde, IX. [III.] yüzyln ortalarnda yaayan belli birtakm fakihler, beklendii üzere, tabakat kitaplarnda Hanefî anlayn hadis uydurmak suretiyle techiz etmekle itham edilmitir. Bunun yansra kabul edilebilir kelamî görülerin geriye dönük inas da söz konusu olmutur (mesela Kur’an’n yaratlm olduu kabulü Hanefî anlaynn bir karakteristii olarak devam etmemitir).42 Eer bölgesel ekollerden ferdî mezheblere geçi diye bir ey varsa, Schact’n âfiî’nin Medinelilerle olan tartmalar hakkndaki deerlendirmelerine eski ile yeni arasndaki dier çatma örnekleri ile katkda bulunulabilir. Aslnda, hem Basra’da hem de Fustat’ta, vakf hakkndaki yerel geleneklere uymalar beklenmeyen Hanefî kadlarn ihlalleri karsnda öfkeli tepkiler vard.43 Bu durum bana, kadim bölgesel ekolleri yerinden eden eyin ehl-i hadis olduu eklinde görünüyor; ki aklc fakihler saygn hocalarnn anlayna dayanmay, daha dank olan ve fazla süreklilik arz etmeyen yerel geleneklere dayanmaktan daha skntsz buluyorlard. Dier aratrmaclar ve de benim sonraki çalmalarm birtakm zorluklar ortaya çkarmtr. lk olarak; ben Schact’tan hareketle Hanefî mezhebinin Kûfe’den yayldn farz ederken daha sonra bn Sa’d tarafndan Ebû Hanife’nin takipçileri olarak nitelenen kimselerin neredeyse tamamnn Badatl olduunu, hiçbirisinin Kûfeli olmadn fark ettim. Bu, Hanefî fkhnn hadislerle geriye dönük olarak techiz edilmesine benzer bir ekilde, VIII. [II.] yüzyldaki önde gelen birçok Kûfelinin Hanefîliinin daha sonralar Hanefî tabakat gelenei tarafndan geriye dönük olarak ina edilmi olmas gerektiini onaylama eiliminde olan bir durumdur.44 Peki, ferdî Hanefi mezhebi yine de bir dönüüm müdür? kincisi; Eric Chaumont makul bir ekilde, ehl-i hadisin argümanlar ile kafas karan bir kimsenin Ebû Hanife’yi ferdî bir otorite olarak seçip seçmeyeceini sordu.45 (Dier taraftan 42. 43. 44 45. “Ahmad b. al-alt” üzerinde benim gibi Eerik Dickinson da durmutur. Dickinson’un deerlendirmesine yönelik kar çkabileceim önemli tek husus, onun Ebû Hanife tarafndan kullanlan hadis mecmualarnn genelde Hanefi mezhebinin ürünü olduu hakknda açk iddias hakkndadr. Gerçekte, muhaddisler tarafndan ortaya konmu olan bilinen mecmualarn çou hakknda herhangi bir Hanefîlik iddias yoktur. Bkz. Melchert, “Traditionalist-Jurisprudents”, 396. Ayrca bkz. Tsafrir, “Spread”, 2, 3 ve 9. bölümler; ilave olarak Msrdaki yarg bamszl hakknda bkz. Baber Johansen, “Wahrheit und Geltungsanspruch: zur Begründung und Begrenzung der Autorität des Qadi-Urteils im islamischen Recht”, La Giustiza nell’Alto Medioevo, Spoletp, 1997, 975–1074, özellikle 998-1015. Melchert, “How Hanafism Became Kufan”. Eric Chaumont, Melchert’in Formation kitab hakkndaki deerlendirme yazs, Bulletin critique des Annales islamologiques 16 (2000), 71 vd. Onun ileri argüman, Hanefi doktrininin ehl-i ha-.

(14) 234. Christopher Melchert (Çev. Nail Okuyucu). Maribel Fierro bu tür bir mekanizmi yani ehl-i hadisin meydan okumas karsnda ferdî bir otoriteye dayanmann salad üstün rahatl, Mâlik’in Endülüs’te benimsenmesini izah etmek için kabul etmitir46). Üçüncüsü, Hallaq, en erken fkh kitaplarmzn (Malik’in Muvatta’nn ksmî istisnas hariç) anonim mahallî geleneklerden deil genellikle tek tek ahsî otoritelerden nakillerde bulunduunu ifade ederek Schacht’n ferdî aamaya tekaddüm eden bölgesel aama hakkndaki bütün bir emasn sorgulamaya açmtr.47 Hallaq her ne kadar beni ikna etmese de, ispat yükünü, daha keskin nitelemelere ve Schacht’n sunduundan daha çok belgeye ihtiyaç duyan (geçen 50 yl artk doal olarak yeter) bölgesel ekollere hala referansta bulunan bir kimse üzerine kaydrdn ifade edebilirim.48 Aratrmann leri Safhalar VIII. [II.] ve IX. [III.] yüzyllarda öretimin organize edilmesiyle daha fazla aratrmann yaplm olaca kukusuzdur. Gregor Schoeler ve Michael Cook’un, temelde kitabî aktarma kar ifahî aktarmn söz konusu olduu rivayet teknolojisi hakknda yaptklar mükemmel çalmalara sahibiz.49 Schoeler’in önemli bir buluu, IX. yüzyln ortalarndan [III. yüzyln ikinci çeyreinden] önce sabitlemi (fixed) metinler beklemememiz gerektiidir. Bu tarihten önce metinler, farkl durumlara göre ve örencilerin tuttuklar notlara göre deimesi muhtemel, daha. 46. 47. 48. 49. disletirilmesi (traditionalization) diye bir eyin olmaddr, zira eybânî zaten hadise dayanmakta idi. Bu argüman ileri sürerken eybânî’ye nisbet edilen eserlerin bizim sahip olduumuz ekliyle gerçekten sekizinci yüzyla kadar geri gittiine dayanmaktadr ki bunun Calder’a gösterilmesi gerekir (in the face of Calder), Studies, 3. bölüm (Chaumont’un kendisinin de buna katld – conceded- görülüyor, EI², “Shayb n ”) . Maribel Fierro, “Proto-M l k s, M l k s and Reformed M l k s in al-Andalus”, yaynlanmam yüksek lisans tezi, A. Fernàndez Félix’in “Al-‘Utb (m. 255/869) y su compilacíon jurídica al‘Utbiyya”, isimli doktora tezinden naklen, Madrid, 1999. Fierro, ehl-i hadis fakihlerinin Endülüs’e girileri hakkndaki üst deerlendirmenin de sorumlusudur: “The Introduction of Hadth in al-Andalus”. Kr. Formation, 156-64. Fierro’s yüksek lisans tezi olan “Proto- M l k s”, yaknda baslacak olan Political Legitimacy, Knowledge and a Heresy in al-Andalus kitabnda Endülüs Mâlikî ekolünün daha üstüm bir tarihini vaad etmektedir. Wael b. Hallaq, “From Regional to Personal Schools of Law? A Reevalution”, Islamic Law and Society 8 (2001), 1–26. (Türkçe tercümesi için bkz. “Bölgesel Ekollerden Ferdî Hukuk Mezheplerine? Bir Yeniden Deerlendirme”, çev.: Halit Özkan, Ankara Üniversitesi lahiyat Fakültesi Dergisi, XLV (2004), 327–353 -çev-). Patricia Crone’un rakip Kufe ve Medine bloklarnda birbirinden ayran birkaç ana doktrinin tanmlamasn da not etmek gerekir ki Kufe grubu Hanefi ve iî fkhnda, Medine grubu ise Mâlikî, afii ve Hanbeli fkhnda kendisini muhafaza etmitir: Patricia Crone, Roman, Provincial, and Islamic Law, Cambridge, 1987, 23. Bkz. Gregor Schoeler, “Die Frage der schriftlichen oder mündlichen Überlieferung der Wissenschaften im frühen Islam”, Der Islam 62 (1985), 201–30; ayn yazar, “Mündliche Thora und Had th”, Der Islam 66 (1989), 213-51; ayn yazar, “Writing and Publishing on the Use and Function of Writing in the First Centuries of Islam”, Arabica 44 (1997), 423-34, “Schreiben und Veröffentlichen” balkl makalenin -Der Islam 69 (1992), 1-43 - Peter Butler tarafndan yaplm tercümesi; Micheal Cook, “The Opponents of the Writing of Tradition in Early Islam”, Arabica 44 (1997), 437-530..

(15) Sünnî Fkh Mezheblerinin Teekkülü. 235. çok ders tabiatna uygun halde idi. Miklos Muranyi, Kayravan’da X. [IV.] ve XI. [V.] yüzyllardan kalma elyazmas metin parçalarn, IX. [III.] yüzylda kitaplarn nasl aktarldna dair iaretleri elde etmek için dikkatle incelemitir.50 Nurit Tsafrir’in erken dönem Hanefi mezhebi ile ilgili çalmasnn kitaplam hali hevesle beklenmektedir.51 Bu arada, Nimrod Hurvitz de Hanbeli mezhebi ile ilgili yaynlara balamtr.52 imdi; klasik mezhebler dönemine gelince, mühim yeni bir çalmann büyük bir ksm fer’î nitelikteki tabakat gibi kitaplardan deil, muhtemelen gerçek fkh kitaplarnn incelenmesinden doacaktr, yoksa. Ben doktora tezim üzerinde çalrken, mezhebler hakknda biyografik delillerin fkh kitaplarndan salamasnn yaplmas gerektiinin kesinlikle farkndaydm. Ancak bir on yl da fkh kitaplarn okuma uruna harcayarak tezin teslimini erteleyecek olsaydm kimse bana maddî destekte bulunmazd. Norman Calder’n VIII. [II.] ve IX. [III.] yüzyln mehur kitaplarn yeniden tarihlendirme hakkndaki argüman hâlihazrda ifade edilmi durumdadr. Onun, metinlerin IX. [III.] yüzyl boyunca geçirdii deiiklikler üzerindeki vurgusu, Schoeler’in çalmasn tamamlayc mahiyettedir ancak görünüe göre ondan bamszdr ve muhtemelen bir miktar da abartldr; eletirel ilmî aratrmalarn yönelimi deiken metinler fikrini henüz bertaraf etmemitir fakat aina olduumuz metinlerin tarihlerini Calder’n söylediinden daha da geriye götürmütür.53 Calder’n öngördüü tarihler benim de Formation’daki baz bulgularmla örtümektedir. Mesela erh edebiyatnn balangc yaklak olarak X. [IV.] yüzyln balardr ki bu durum üzerine erh yazlan kitaplarn (özellikle de eybânî ve âfiî’ninkilerin) IX. [III.] yüzylda halen ekillendirilmekte olduunu akla getirmektedir. Metinlerin deikenlikleri ve atflarn kesinlik tamamas, zamanda geriye gittikçe daha da zorluk arz etmektedir. Bu nedenle VIII. [II.] yüzyl slâm hukuku hakkndaki nitelendirmeler, IX. 50 51. 52. 53. Muranyi, Rechtsbücher, bibliyografyadaki daha erken çalmalara referansla. Nurid Tsafrir’in çalmas, “The History of an Islamic School of Law, The Early Spread of Hanafism” adyla yaynlanmtr. Cambridge, 2004. (çev.) Nimrod Hurvitz, “Schools of Law and Historical Context: Re-examining the Formation of Hanbal Madhhab”, Islamic Law and Society 7 (2000), 37-64, Ahmed’in talebeleri ve haleflerini bir arada tutan zühde vurgu yapyor. Ayrca bkz. ayn yazar, “Ahmad b. Hanbal and the Formation of Islamic Orthoxhy”, doktora tezi, Princeton Üniversitesi, 1994. Bu çalma yaknda Curzon’dan çkacak bir kitabn da temelidir. (Bu çalma “Piety into Power: The Formation of Hanbalism” adyla yaynlanmtr, Routledge Curzon, 2002, -çev.-) Mesela Miklos Muranyi, Calder’n çalmas hakknda oldukça sert iki eletirel deerlendirme yazs kaleme almtr ve h. 200 yln (m. 815–16), daha öncesinde metinlerin harfiyen aktarmna güvenilemeyecei “büyülü snr”- olarak tasvir etmitir: Miklos Muranyi, “Die Frühe Rechtsliteratur zwischen Quellenalyse und Fiktion”, Islamic Law and Society 4 (1997), 224–41; ayn yazar, Rechtsbücher, özellikle 78. Yasin Dutton Calder hakknda baz etkin eletiriler getirmektedir ancak bunlar dogmatik görünmektedir ve erken metinlerden herhangi birisinin önemli ölçüde deiken oluu hakknda getirilecek bir delille ikna etme gücüne sahip olduu da üphelidir: bkz. Yasin Dutton, “’Amal v. Hadth in Islamic Law”, özellikle 28–33; ayn yazar, The Origins of Islamic Law, Richmond, Surrey, 1999, özellikle 2. bölüm..

(16) 236. Christopher Melchert (Çev. Nail Okuyucu). [III.] yüzyl hakkndakilere göre daha deiebilir olmak durumundadr. Fakat ilmî aratrmalar daima ihtimalleri bünyesinde barndrr ve her halükarda dikkate deer bir süreç u an bulunduumuz yerden çok daha muhtemel görünmektedir..

(17)

Referanslar

Benzer Belgeler

92 Locke bir taraftan aklın nihai yargıçlığını kendine rehber ilan etmekte, doğru bilginin kaynağını deneyimle elde edilen bilgilerle şekillendirmekte diğer

Daha açık deyimle, kutsal buyruk metinlerinde ve Rabbinik yazınında ideal davranış olarak nasihat edilen (Neusner J., 1990; 67); tek eşle mutlu olmak ve cinsel

Muhammed (sav.) ve Müslümanlar, Mekke’de yaşadıkları sıkıntılardan dolayı 622 yılında Mekke’den Medine’ye göç etmek zorunda kalmışlardır. Peygamber’in

Daha sonra genellemeci bir yak- laşımla vahyin her kademesinde bir mucizenin gerekli olduğunu belirtir: “Birinci kademede vahiy meleği kelamullahı Allah’tan duyduğunda bunun

• David Hume, mucizeyi ‘tabiat kanunlarının ihlali’ olarak görmesinin sonucu olarak onu kabul etmemektedir.. Ona göre deney ve gözleme ters düşen durumlarda

Bu ayetlerde işlenen konu, insanın boşuna yaratılmadığı, dünyada sorumluluk üstlendiği, ahirette de müminlerin nimetlendirilerek, âsîlerin ise cezalandırılarak,

29 Bu yapılanmayı ifade eden, hatta anlamını özelleştiren vahdet kelimesi, müstakil varlığı olan her bireyin, kendi- sini bütünün işlevsel bir parçası olarak

İbn Küllâb, Allah’ın ezelde mütekellim olduğunu ve Allah’ın kelâmının kendisiyle (zâtıyla) kâim bir sıfatı olduğunu söylemektedir. Kur’ân hakkında Allah’ın