• Sonuç bulunamadı

Transcranial Magnetic Stimulation (TMS)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Transcranial Magnetic Stimulation (TMS)"

Copied!
13
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Nihat ALPAY *, Çağatay KARŞIDAĞ **, Reşit KÜKÜRT ***

ÖZET

1903 yılından beri psikiyatride kullanılan Transkranyal Manyetik Stimulasyon, alternatif bir tedavi yöntemi ola-rak, ancak son yıllarda yoğun olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu yöntem, başta depresyon hastaları olmak üzere bir çok psikiyatrik hastalıkta kullanılmaktadır. Fakat değişik çalışmalarda, tedavinin yararlılığına ilişkin değişken kanıtlar gösterilmektedir.

Anahtar kelimeler: Transkranyal Manyetik Stimülasyon, şizofreni, mani, depresyon şünen Adam; 2005, 18(3):136-148

ABSTRACT

Transcranial Magnetic Stimulation (TMS)

Transcranial Magnetic Stimulation, which is used in psychiatry since 1903, has been widely used as an alterna- tive treatment only in recent years. This method is being used in many psychiatric illnesses, mainly in depressi- on. The data of its efficiency in treatment is contraversial.

Key words: Transcranial Magnetic Stimulation, schizophrenia, mania, depression

Transkranial Manyetik Stimülasyon (TMS),

uyar

ı

c

ı

bir bobin arac

ı

l

ığı

ile olu

ş

an çok güçlü

bir manyetik alan tarafindan serebral kortekste

küçük ve geçici elektrik ak

ı

m

ı

meydana

getiril-mesini hedefleyen bir tekniktir. Uyar

ı

c

ı

bobin,

saçl

ı

deriye çok yak

ı

n tutularak belirli bir alana

odaklan

ı

r. Manyetik alan dokuda bölgesel

elek-trik ak

ı

m

ı

olu

ş

turur. Hasta bir sandalyeye

otur-tulur ve elektrom

ı

knat

ı

s ba

ş

a yerle

ş

tirilir.

Man-yetik alan 1,5 cm2 'lik bir bölgeye 5 cm. kadar

yak

ı

ndan uygulan

ı

r. Serebral kortekse TMS

uy-guland

ığı

nda alttaki elektriksel alanda yüksek

fokal depolarizasyon meydana gelir. Bu

depola-rizasyon sinaptik yolla ba

ğ

lant

ı

l

ı

bölgelere yay

ı

-l

ı

r.

Uygulama s

ı

ras

ı

nda bilinç kayb

ı

meydana

gel-mez, ürperme gibi bir his duyulur.

İş

lem s

ı

ras

ı

n-da manyetik alan yakla

şı

k 100 desibellik bir ses

ç

ı

kar

ı

r. Bu nedenle kulaklann korunmas

ı

gere-kir ( 1). Motor korteks üzerine motor e

ş

ikten

da-ha büyük TMS uygulamas

ı

kas kontraksiyonuna

ve motor uyar

ı

m potansiyeline (MEP) yol

açabi-lir. Ba

ş

parmak hareketleri ile TMS aras

ı

ndaki

zaman kaydedilebilir ve buna ileti zaman

ı

ad

ı

verilir (Kujinai 1993).

Yüzy

ı

llar boyunca bilim adamlan davrani

ş

larin

beyin bölümlerinde organize oldu

ğ

unu dü

ş

ün-mü

ş

ve beynin davran

ış

ile olan ili

ş

kisini ara

ş

t

ı

r-m

ış

lard

ı

r.

İ

lk çal

ış

malar hastalar

ı

n kafatas

ı

na

delik aç

ı

p inceleme ile ba

ş

lam

ış

t

ı

r. Kafatas

ı

na

Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. Psikiyatri Kliniği * Klinik Şefi, ** Başasistan, *** Klinik Şef Yrd.

(2)

anestezi ve antibiyotiksiz delik aç

ı

lmas

ı

na ra

ğ

-men hastalar ya

ş

am

ış

t

ı

r. Bu operasyonu yapan

ki

ş

iler beyin ve davran

ış

aras

ı

ndaki ba

ğ

lant

ı

ya

inanmalar

ı

na ra

ğ

men, davran

ış

lar

ı

n nas

ı

l

etki-lendi

ğ

i konusunda tam bir fikir edinememi

ş

tir.

Hipokrat ve Galen beynin davran

ış

lar için ileri

derecede önemli düzenleyici oldu

ğ

unu dü

ş

ün-mü

ş

ve hareket, dilek, dü

ş

ünce ve duygular

ı

beynin birer aktivitesi olarak bildirmi

ş

lerdir.

Ayr

ı

ca, hastal

ı

klar

ı

n bir lokalizasyonunun

oldu-ğ

unu ileri sürmü

ş

lerdir. Örne

ğ

in, ba

ş

a

ğ

rilarini

beyin ventriküllerindeki kötü ahlaka ba

ğ

lam

ış

-lard

ı

r.

17. yüzy

ı

lda beyin i

ş

levlerinin lokalizasyonu

te-orilerinde geli

ş

me olmu

ş

tur, uyar

ı

lm

ış

beyin

fonksiyonlar

ı

ile ak

ı

l hastal

ı

klar

ı

n

ı

birlikte

de-ğ

erlendiren ilk ara

ş

t

ı

rmac

ı

Willis olmu

ş

tur.

Gal-vanik ak

ı

m

ı

n bir deney arac

ı

olarak kullan

ı

lma-ya ba

ş

lanmas

ı

ndan sonra birçok ara

ş

t

ı

rmac

ı

hayvan beynine direkt elektrik vererek ara

ş

t

ı

r-malar yapm

ış

, bunlar

ı

n sonucunda beyin

fonksi-yonlar

ı

ile lokalizasyonlar aras

ı

ndaki ili

ş

kiyi ta-

n

ı

mlam

ış

t

ı

r

( 5 ).

1800'lerin erken dönemlerinde Gall'in yapt

ığı

çal

ış

malar modern sinir biliminde beyinde

fonk-siyon lokalizasyonu dü

ş

üncesinin temelini olu

ş

-turmu

ş

tur. Ayn

ı

yüzy

ı

lda Pierre Paul, Broce Tan

isimli hastas

ı

nda beyin lokalizasyonunu tan

ı

m-layarak Broca motor konu

ş

man

ı

n sol

hemisfer-de yerle

ş

ti

ğ

ini ke

ş

fetmi

ş

tir. Ayr

ı

ca, 1861'de

Broca konu

ş

ma kayb

ı

olan 8 hastas

ı

n

ı

n sol

fron-talinde lezyon saptam

ış

t

ı

r. Brocâ nin insanlarda

yapt

ığı

çal

ış

malar

ı

n benzerlerini Sir David

Fer-rier ve di

ğ

er çal

ış

mac

ı

lar da hayvanlar üzerinde

yapm

ış

t

ı

r.

John Hughlins Jackson klinik çal

ış

malar sonu-

cunda beyin lokalizasyonu ile fonksiyonu ara-

s

ı

nda ba

ğ

lant

ı

y

ı

tan

ı

mlam

ış

t

ı

r. Jackson, epilepsi

konusunda çal

ış

arak TMS 'nin beyin hastal

ığı

olanlarda kullan

ı

m

ı

nda öncü rolü oynam

ış

t

ı

r.

Jackson, beynin herhangi bir yerindeki lezyon

ve doku hasar

ı

na ba

ğ

l

ı

nöron irritasyonunun

pa-tolojik i

ş

lev bozuklu

ğ

una yol açt

ığı

n

ı

gözlemle-yerek TMS yard

ı

m

ı

yla lezyonun yerinin daha

kolay tespit edilebilece

ğ

ini göstermi

ş

tir.

Son y

ı

llarda sinir görüntüleme araçlar

ı

n

ı

n yard

ı

-m

ı

ile lokalizasyonlar daha kesin ve güvenilir

belirlenebilmektedir. Beyin aktivasyonu için

po-zitron-emisyon tomografi (PET), tek foton

emisyon bilgisayarl

ı

tomografi (SPECT) ve

ş

imdi manyetik rezonans görüntüleme (MRI) ile

lokalizasyon bölgeleri 2 kat artm

ış

t

ı

r. Özellikle,

MRI beyin fonksiyon lokalizasyonu ile ilgili

bil-gilerimizi artt

ı

rmaya yard

ı

mc

ı

olmu

ş

tur. Ancak,

PET veya SPECT gibi araçlarla bile beyin

akti-vasyonu ile davran

ış

aras

ı

ndaki ba

ğ

lant

ı

tam

olarak aç

ı

klanamamakta olup, daha hassas

tek-niklere ihtiyaç duyulmaktad

ı

r.

TMS, bilinçli bir yeti

ş

kinde beyni elektrikle

sti-mule ederek, olu

ş

an davran

ış

de

ğ

i

ş

ikliklerini

gözlemlemeye de yarar. TMS 1831'de

Fara-day'

ı

n buldu

ğ

u indüksiyon (elektrik enerjisinin

manyetik alan

ı

etkilemesi sonucunda manyetik

alanlar

ı

n da elektrik enerjisine çevrilebilece

ğ

i)

prensibine dayan

ı

r.

İ

ki tarafl

ı

indüksiyon kural

ı

TMS'nin temelidir. TMS içinde manyetik alan

vuru

ş

lar

ı

üreten kapasitörler bulunur, bunlar

elektri

ğ

i h

ı

zl

ı

ca bobine bo

ş

alt

ı

r. Bobin, insan

veya hayvan ba

şı

na yak

ı

n yerle

ş

tirildi

ğ

inde

manyetik alan beyne penetre olur ve serebral

korteksin belli ba

ş

l

ı

bölgeleri içinde elektrik

alan nöronlar

ı

n

ı

depolarize ederek bir aksiyon

potansiyeli olu

ş

turur. Bu durum TMS'nin

biyo-lojik etkilerini ortaya ç

ı

kar

ı

r. Örne

ğ

in, TMS sol

motor korteksin üzerine uyguland

ığı

nda olu

ş

an

aksiyon potansiyelleri, kortikospinal tract

için-den yay

ı

larak kontrlateral iskelet kaslar

ı

nda

se-yirmelere neden olabilir

( 2).

(3)

TMS, kortikal kan akımı ve kortikal metaboliz-ma değişikliklerini açığa çıkararak korteks için-de bölgesel aktiviteleri için-değiştirebilir. Manyetik uyarı böylece beynin diğer bölgelerine yayılır. TMS 'nin etkilerinin, insan olmayan primatlarda nöral yan yollar olarak bilinen bağlantılar üze-rinden aksiyon potansiyellerinin yayılımı yoluy-la meydana geldiği kanıtlanmıştır. Uygulandığı

bölgeden daha uzak noktalarda oluşan bu değ

i-şikliklerin belirgin olarak işlevsel etkileri vardır. TMS, kontrlateral motor kortekste oluşan man- yetik stimulusa cevap olarak, primer motor kor-teksin cevabını düşürür. Benzer olarak bir beyin bölgesine uygulanan TMS, başka yerdeki nörot-ransmitter salınımını değiştirebilir. Örneğin, sol prefrontal kortekse uygulanan TMS 'nin, ipsila-teral kaudat nükleus içinde dopamin salınımını

azalttığı gösterilmiştir (3,4)

TMS doğrudan uygulandığında gen ekspresyo-nu paterninin değişmesine yol açabilir. TMS ile yapılan bir çalışmada farelerde dec-fos ekspres-yonunun talamik paraventiküler nükleuslarda artışa neden olduğu bulunmuştur. Bu ekspres-yon doğrudan invivo veya beyindeki nöral

dön-güdeki manyetik sitimuluslara bağlı değildir. Bu bulgular TMS 'nin oksijen potansiyellerinin ya-yılımından bağımsız bir mekanizmayla direkt olarak gen ekspresyonunu değiştirebileceğini göstermiştir.

PSİKİYATRİDE TMS'NİN KULLANIMI

A. Şizofrenide TMS

Şizofreni genellikle ileri adolesan dönemde baş -layan ve toplumun yaklaşık %1' ini etkileyen yı -kıcı bir hastalıktır (Loranger 1997). Hastaların çoğunluğunda yaşam boyu süren ve gittikçe kö-tüleşen bir seyir izler. Şizofreninin en önemli özelliği pozitif veya negatif belirtilerin ya da bunların karışımının en az altı ay süreyle bulun-

masıdır. Pozitif belirtiler düşüncedeki aşırılıklar ve bozulmalar, işlevsel bozukluklar ve aşırılı k-lan içerir (6).

Negatif belirtiler ise afektin küntleşmesi, çevre-ye ilgisizlik, düşünce içeriğinin, konuşmanın fa-kirleşmesi ve bulanıklaşması, kişinin çevreden izolasyonu, yani kabaca normal fonksiyonların kaybı şeklinde anlaşılır. Yapılan çalışmalarda sol prefrontal tekrarlanan TMS uygulamalarının negatif belirtiler üzerinde etkili olduğu gözlen-miştir. Bu sonuçlar geniş çalışmalarla doğ rula-nır ve kabul gördüğü takdirde, sol prefrontal kortekse ek olarak onunla bağlantılı olan bölge-ler üzerine yapılacak uyarıların şizofren hastala-rının afekt ve bilişsel durumları üzerine etkili olabileceği sonucuna ulaşılmıştır.

Pozitif ve negatif belirtilerden hiçbiri tek başına hastalığa özgü değildir. Bu belirti ve bulgular bariz sosyal ve mesleki bozulmalarla birliktedir. Hoffman ve ark., TMS 'nin pozitif belirtiler üze-rine etkili olduğunu bulmuşlardır. Tekrarlanan TMS 'nin pozitif belirtiler kadar negatif belirtile-re de etkili olduğu saptanmıştır.

Şizofreni Oluşumundaki Güncel Modeller

Yeni gelişimsel hipotezlerde şizofreninin etiyo-lojilerinden biri olarak fötal dönemde ve özel-likle 2. trimesterde ve prenatal süreçte, fetus beyninde genetik ve çevresel bazı olumsuzluk-ların varlığını ileri sürülmüştür (Weinberger 1987). Bu olumsuzluklar önce fetal, sonra da adolösan dönemde hücre yapısının bozulması şeklinde özetlenebilir. Fötal dönemde matriks yapının bozulmasinin, anormal nöral hücre göçü ve gelişiminin, daha sonra da sinaptik iletinin bozulmasinin, anormal ve bozuk bir yapının ş i-zofreniye yol açabileceği düşünülmüştür. Ş izof-reninin patofizyolojisini anlayabilmek üzere spesifik lezyonlann yanı sıra nöronal oluşumlar

pecya

(4)

aras

ı

ndaki ileti yollar

ı

n

ı

ortaya koyacak dinamik

ı

klamalara ihtiyaç vard

ı

r.

Olu

ş

ş

ekli halen tam olarak anla

şı

lamamas

ı

na

ra

ğ

men, postnatal dönemde beyin, nöral

olu-ş

umlar

ı

n miyelinizasyonu sonucu sinaptik a

ğı

n

tam ve olgun hale gelmesiyle olgunla

ş

ma

süre-cine girer. Rölatif olarak plastik nöral

sinapsla-r

ı

n do

ğ

umda say

ı

ca fazla olmas

ı

ba

ş

lang

ı

çta

ko-ruyucu olabilir. Bu teoriye göre, sinaptik

zede-lenmeye nöronal olu

ş

umdaki yetersiz olgunla

ş

-man

ı

n e

ş

lik etmesiyle

ş

izofreninin

nöropatoloji-si a

ş

ikar hale gelerek psikotik bozukluklar geli

ş

-mektedir. Di

ğ

er bir aç

ı

klamaya göre,

dorsolate-ral prefrontal korteksin (DLPFK) maturasyonu

esnas

ı

nda limbik sistemde spesifik bir lezyon

olu

ş

tu

ğ

u varsay

ı

lmaktad

ı

r. Bunun da bir sonraki

basamakta mezotemporofrontal ileti

ş

imsizli

ğ

e

yol açt

ığı

ileri sürülmü

ş

tür.

Beyin her biri afekt, davran

ış

, yönetici zekâ ve

motor fonksiyonlar konusunda ayr

ı

ayr

ı

rolleri

olan pek çok serebral kortikal - subkortikal

lob-lardan olu

ş

ur.

Ş

izofreni pozitif ve negatif

belir-tileri ve bili

ş

sel bozukluklar

ı

ile heterojen bir

hastal

ı

kt

ı

r ve bu loblardan baz

ı

lar

ı

ndaki

bozuk-luklar bu hastal

ı

kla ili

ş

kili olabilir. Yap

ı

sal ve

fonksiyonel beyin görüntüleme anormallikleri

bu kavramlar

ı

desteklemektedir.

Ş

izofren hastalardaki görüntülemelerde

tempo-ral loblar

ı

n küçüldü

ğ

ü ve hipokampus dahil

spe-sifik limbik yap

ı

lar

ı

n yetersiz geli

ş

ti

ğ

i

saptan-m

ış

t

ı

r. Bu de

ğ

i

ş

imler

ş

izofren hastalarda

sapta-nan sol taraf temporal olu

ş

umlardaki azalm

ış

metabolik aktivite ile uyumludur.

İ

lginçtir ki,

özellikle Broca alan

ı

ndaki nöronal aktivitedeki

art

ış

la pozitif belirtilerin s

ı

kl

ığı

birbirine

para-lellik göstermektedir

(7,8)•

Yap

ı

sal beyin görüntüleme çal

ış

malar

ı

sayesin-

de prefrontal beyin alanlar

ı

ndaki yetersiz korti-

kal geli

ş

imin ve nukleus caudatusdaki geli

ş

im-sel defektlerin etiolojide yer ald

ığı

ileri sürmü

ş

-lerdir.

Bu alandaki yap

ı

sal volümün azalmas

ı

fonksi-yonel metabolizmadaki azalma ile paralellik

gösterir. Yine negatif belirtilerin, prefrontal

olu-ş

umlardaki defektler ve kaudat yap

ı

lardaki

anormalilerle ili

ş

kili oldu

ğ

u bildirilmi

ş

tir. Ayr

ı

-ca, belli nöropsikolojik defektlerle sol dorsola-

teral prefrontal korteks inhibisyonu aras

ı

nda bir

ili

ş

ki saptanm

ış

olup,

ş

izofreni ve depresyon

hastalar

ı

nda PET çal

ış

malar

ı

ile bu ili

ş

ki

göste-rilmi

ş

tir (Ekswarth 1997, George 1994, Rubin

1994).

Ş

izofreni ve depresyonda saptanan bu

bozuk-luklar psikomotor durumla ili

ş

kilidir. 1993'de

Adon taraf

ı

ndan bu bulgular

ı

n hastal

ı

ktan çok

belirtilerle ili

ş

kili oldu

ğ

u ileri sürülmü

ş

tür. Bu

öngörü retrospektif olarak test edilmi

ş

ve 40

hastan

ı

n bulgular

ı

bir havuzda toplanm

ış

t

ı

r. Bu

hastalar kendi içinde psikomotor bozukluklar

ı

na

ve konu

ş

ma bozukluklar

ı

na göre grupland

ı

r

ı

l-m

ış

t

ı

r. Her bir grubun bölgesel beyin kan ak

ı

m-lari ölçülmü

ş

ve kar

şı

la

ş

t

ı

r

ı

lm

ış

t

ı

r. Te

ş

histen

ba-ğı

ms

ı

z olarak DLPFK'da konu

ş

ma yoksunlu

ğ

u

olan hastalar

ı

n bölgesel beyin kan ak

ı

mlar

ı

n

ı

n

daha fazla azald

ığı

görülmü

ş

tür.

Frontostriatal yolaklar bili

ş

sel bozuklar

ı

olan

ş

i-zofreni hastalar

ı

nda frontosubkortikal

demans-larla benzerlik gösterir (Pentelin 1992).

TMS'nin nöronal dönü

ş

üm üzerindeki etkisi tam

olarak halen bilinmemektedir. Bununla birlikte

farkl

ı

parametrelerdeki uyar

ı

lar

ı

n nöronal akti-

vitede etkili olabilece

ğ

i, uzam

ış

kortikosubkor-tikal metabolik de

ğ

i

ş

ikliklere yol açabilece

ğ

i ve

böylece davran

ış

modellerini de

ğ

i

ş

tirilebilece

ğ

i

öngörülmü

ş

tür.

(5)

Hoffman ve arkadaşları 1999 yılında Yale Üni-versitesi'nde TMS'nin işitsel halusinasyonları

olan hastalar üzerindeki etkilerini incelemiştir. Konuşma içeriği artmış ve işitsel halusinasyonu olan hastaların temporoparietel bölgelerine TMS uyarıları verildiğinde, sayıları az da olsa gelecek için ümit vadeden neticeler alınmıştır. Sol temporoparietal alana TMS uygulanması, hastaların işitsel halusinasyonlarını azaltmıştır. Kay tarafından 1989'da tedavi gören şizofren hastalar pozitif ve negatif belirti skalası

(PANSS) ile gruplandınlarak işitsel halusinas-yonlar subjektif olarak değerlendirilmiştir. Ras-gele gruplandınlmış hastalara aktif tedavi veya plasebo başlanmıştır. Günlük TMS seanslann-dan önce subjektif değişiklikler kaydedilmiştir.

İşitsel halusinasyonların 2 hastada tamamen or-tadan kalktığı, diğer 11 hastada anlamlı olarak azaldığı saptanmıştır. Bu sonuçların TMS'nin nöronal aktiviteyi azaltması sonucu ortaya çıktı

-ğı düşünülmüştür ( 9 ).

Orbitofrontal kortekste disfonksiyon olan ş izof-ren hastaların limbik ve temporal bölgelerinde inhibisyon yokluğu, işitsel halusinasyon meka-nizması ile ilişkili olabilir. Silberdverg 1995'de işitsel halusinasyonlu 6 hasta üzerinde PET ile yaptığı çalışmada subkortikal çekirdeklerin (ta-lamik, subnazal) limbik yapıların (özellikle hi-pokampusun) ve paralimbik bölgelerin (parahi-pokampal ve cingulat ve orbita frontal korteks) aktive olduğunu, böylece orbitofrontal korteksin TMS ile uyarımının işitsel halusinasyonları

azalttığını tespit etmiştir 00)

Şizofrenide negatif belirtiler üç özel gruba ayrı -lırlar.

1. Bilişsel bozukluklar

2. Bazı hareketlerde yavaşlama (bu yavaşlama, kullanılan antikolinerjik ilaçların ekstraprami-dal belirtileri de olabilir ve bunlarla iç içedir). 3. Gerçek defektif belirtiler, anhodonia, asosyal-

lik, künt affekt gibi.

Bunlarla birlikte şizofreni hastalarında % 7 'den % 65'e varan oranlarda depresyon görülebil-mekte olup, yıllık insidans yaklaşık % 25 kadar-dır (Siris 1995). Bazı otoriteler depresyon bul-guları ile şizofrenideki negatif belirtiler arası n-daki paralelliğe dikkati çekmişlerdir.

Yapılan fonksiyonel görüntüleme çalışmaları

arasında her zaman bazı tutarsızlıklar bulunsa da sol prefrontal hipometabolizma ile negatif belirtiler arasında bir ilişki söz konusudur. Do-lan 1993'te şizofreni ve depresyon gibi başlıca ruhsal bozukluklarla dorsalateral prefrontal kor-teks metabolizması arasında negatif bir etkileş i-me dikkat çekmiştir. Bu bölgelerdeki azalan metabolik aktivite, istenmeyen ve korkulan bir bozukluktur.

1997'de Geller ilk kez mizaç değişimi amacı ile prefrontal korteks üzerine TMS'yi kullanmıştır. 10 depresyonlu ve 10 şizofren hasta çalışmaya alınmış, bütün hastalar eş zamanlı olarak medi-kasyona tabi tutulmuştur. Bu çalışmada dorsala-teral prefrontal kortekste biledorsala-teral olarak düşük oranda uyarı uygulanmıştır. Depresyonlu hasta-ların üçünde, şizofreni hastalarının ikisinde ge-çici düzelme gözlenmiştir. Çalışma, kısıtlı bir grup üzerinde yapılmış olsa da şizofrenideki be-lirtiler üzerinde etkili olması açısından önemli-dir.

Şizofreninin negatif belirtileri üzerinde DLPFK'nin rolünü belirlemek üzere yapılan bir çalışmada denekler rasgele gruplara alınarak sol profrental bölgelerine tekrarlanan TMS veya plasebo uygulanmıştır. Daha sonra diğer tarafa üç uyarı veya plasebo verilmiştir. Her iki tedavi gününde uyan verilmeden önce ve sonra denek-ler PANSS ve negatif belirti değerlendirme ska-laları ile değerlendirilmişlerdir. Ayrıca, denek-

pecya

(6)

lere motor aktiviteyi ölçen görevler verilmi

ş

ve

5 farkl

ı

afekt (üzüntü, k

ı

zg

ı

nl

ı

k, umutsuzluk,

ş

a

ş

k

ı

nl

ı

k ve do

ğ

all

ı

k) gözlenmi

ş

tir. TMS seans

ı

esnas

ı

nda 0., 10. ve 20. dakikalarda vizüel

ana-log çal

ış

mas

ı

, mood durumu, anksiyete, i

ş

itsel

varsan

ı

lar, ki

ş

isel dü

ş

ünce ve konu

ş

ma ve uyan

verilen taraftaki a

ğ

r

ı

e

ş

i

ğ

i incelenmi

ş

tir.

Al

ı

nan ön haz

ı

rl

ı

k sonuçlar

ı

nda TMS uygulanan

hastalarda negatif belirtilerde geçici düzelme

ol-du

ğ

u tespit edilmi

ş

tir. Bu etki ba

ş

lang

ı

çta

plase-bo verilen hastalarda da gözlenmi

ş

ise de bu çok

daha az bir oranda bulunmu

ş

, sonraki günlerde

de hiç kalmam

ış

t

ı

r.

Ayr

ı

ca, tekrarlanan TMS uygulanan 7 hastan

ı

n

verilen motor görevleri dikkatle yapabilme

be-cerisinde art

ış

gösterdikleri saptanm

ış

t

ı

r.

Kon-trol grubundaki çal

ış

malarda ise, herhangi bir

de

ğ

i

ş

iklik tespit edilmemi

ş

tir. Saptanan di

ğ

er

bir önemli nokta da tek bir TMS seans

ı

n

ı

n,

çok-lu TMS seanslar

ı

na göre farkl

ı

etkilere yol

aça-bilmesidir.

Motor bozukluklar

ş

izofreninin önemli

özellik-lerindendir. Baz

ı

ara

ş

t

ı

r

ı

c

ı

lar motor

fonksiyon-lardaki bozukluklar

ı

n kortikospinal yoldaki

in-hibisyonun kontrolündeki eksiklikten

kaynak-land

ığı

n

ı

ileri sürmü

ş

tür. Yani

ş

izofren

hastalar-da merkezi inhibisyon sürecinde genel bir

yet-mezlik olabilir (Geyer ve Brett 1957).

Abortonel 1996'da

ş

izofren hastalarda kortikal

uyar

ı

labilirli

ğ

in artt

ı

r

ı

lmas

ı

na ili

ş

kin bir teorik

ara

ş

t

ı

rma yapm

ış

t

ı

r. TMS ile olu

ş

turulan motor

uyar

ı

m cevaplar

ı

n

ı

ölçmü

ş

ler ve depresif

atakla-r

ı

olan (unipolar ve bipolar hastalar), kronik

ş

i-zofren ve sa

ğ

l

ı

kl

ı

kontroller olmak üzere 3 grup

hastay

ı

incelemeye tabi tutmu

ş

lard

ı

r. Üç grup

hastaya e

ş

zamanl

ı

medikasyon yap

ı

d

ı

ktan

son-ra abduktor pollusis brevis ve abduktor hallucis

longus kaslar

ı

n

ı

n EMG kay

ı

tlar

ı

al

ı

nm

ış

t

ı

r. Has-

talara mümkün oldu

ğ

unca kaslann

ı

rahat b

ı

rak-mas

ı

talimat

ı

verilmi

ş

, fakat

ş

izofrenideki ilaç

tedavisi sebebiyle rijidite ve tremorlar

ı

n

ı

hasta-lar çok fazla kontrol edememi

ş

tir.

Ş

izofren hastalar

ı

n manyetik uyar

ı

e

ş

ikleri

dep-resyon ve kontrol grubundaki hastalara göre

da-ha dü

ş

ük bulunmu

ş

tur. Bu gözlemler do

ğ

rulan-d

ığı

takdirde, anormal beyin fonksiyonlu

olan-larda artm

ış

beyin hipereksitabilitesinden söz

edilebilir.

Ş

izofren hastalarda TMS'yi takiben CMEPS

(serviko-medullar motor uyar

ı

lm

ış

potansiyel-ler) süresi bariz olarak daha k

ı

sa bulunmu

ş

tur.

Bavey ve Puri bu bulgular

ı

n

ş

izofrenideki

peri-ferik sinir fonksiyonlar

ı

ndaki anormalliklerden,

TMS uygulama alan

ı

ndaki de

ğ

i

ş

ikliklerden

ve-ya motor cevaplar

ı

n kortikospinal

inhibisyonu-nun göreceli yetersizli

ğ

inden

kaynaklanabilece-ğ

ini ileri sürmü

ş

lerdir.

Puri taraf

ı

ndan 1996'da yap

ı

lan benzer çal

ış

ma-da

ş

izofren hastalarda antipsikotik tedavinin

elektromiyelografik cevaplar üzerindeki etkileri

ele al

ı

nm

ış

t

ı

r.

Nöroleptik kullan

ı

m

ı

na ba

ğ

l

ı

meydana gelen

ka-tatoninin tedavisinde EKT ve lorazepam

ı

n

fay-dal

ı

oldu

ğ

una dair pek çok çal

ış

ma vard

ı

r.

Ga-baerjik sistem üzerindeki etkisiyle TMS bu

ko-nuda alternatif bir yöntem olarak kullan

ı

labilir

(11)

B. Depresyonda TMS

Depresyonda TMS kullan

ı

m

ı

yakla

şı

k 13 y

ı

ldan

beri giderek artan bir yo

ğ

unlukta

denenmekte-dir. Depresyon, beyin yap

ı

lar

ı

toplulu

ğ

unun

dü-zensizli

ğ

i olarak da tan

ı

mlanabilir. Ara

ş

t

ı

rmac

ı

-lar, TMS'nin etkili olabilmesi için subkonvülsif

EKT 'nin tedavide yetersizli

ğ

inden yola ç

ı

karak

(7)

diensefalin etkilenmesinin gerekti

ğ

ini öne

sür-mektedir. Bu yap

ı

lar

ı

n baz

ı

lar

ı

derinde olup,

TMS bobini taraf

ı

ndan do

ğ

rudan eri

ş

ilmesi

güç-tür. TMS ile yap

ı

lan fonksiyonel görüntüleme

çal

ış

malar

ı

nda kortikal bölge yoluyla

transsi-naptik etkinin, uzak beyin yap

ı

lar

ı

ndaki

aktivi-teyi artt

ı

rd

ığı

gösterilmi

ş

tir.

Fokal bir uygulama olan TMS mizaç

devreleri-ni kapsayan beyin bölgeleridevreleri-nin aktivitesidevreleri-ni

se-lektif olarak modüle etme potansiyeline sahiptir.

Depresyonda, TMS sol DLPFK'ye uygulan

ı

r.

Ayr

ı

ca, depresyonda rol oynayan limbik yap

ı

lar

prefrontal bölgeye uygulanan TMS'nin bobini

arac

ı

l

ığı

ile etkilenmektedir. TMS, uyar

ı

yerin-de serebral perfüzyonu artt

ı

rarak da

depresyo-nun iyile

ş

mesinde etkilidir. Ayr

ı

ca, mizaç artt

ı

-r

ı

c

ı

özelliklere sahip oldu

ğ

u da ileri sürülmü

ş

-tür. Bickford ve ark. 'n

ı

n (1987) normal

gönül-lüler üzerinde yapt

ı

klar

ı

bir çal

ış

mada

hastalar-da geçici mizaç yükselmelerinin oldu

ğ

u, fakat 3

saat sonra mizac

ı

n normal çizgiye geri döndü

ğ

ü

gözlenmi

ş

(12,13)

S

ı

çan beyni üzerinde yap

ı

lan çal

ış

malarda,

TMS ile beynin baz

ı

bölgelerindeki monoamin

konsantrasyonlar

ı

nda de

ğ

i

ş

ikliklerin meydana

geldi

ğ

i bildirilmi

ş

tir. TMS uygulanan s

ı

çanlann

frontal korteksindeki dopamin

konsantrasyonu-nun % 26 (+2,8) oran

ı

nda azald

ığı

, striatum ve

hipokampustaki dopamin düzeylerinin ise, % 25

(+1,5) oran

ı

nda artt

ığı

saptanm

ış

t

ı

r. Orta

beyin-deki dopamin konsantrasyonunda ise, de

ğ

i

ş

iklik

olmad

ığı

bildirilmi

ş

tir

(14).

TMS hipokampusta serotonin ve 5HIAA

düzey-lerinde de art

ış

a neden olurken, beynin di

ğ

er

bölgelerinde bir de

ğ

i

ş

iklik saptanmam

ış

t

ı

r.

No-repinefrin beynin hiçbir yerinde TMS 'den

etki-lenmemi

ş

tir

(15)

1993 y

ı

l

ı

nda Reuseris epilepsilerde, 1994'de

Pascual-Leon Parkinsonda George ve Wasser-

man afektif bozukluklarda ilk kez TMS'yi

kul-lanm

ış

t

ı

r. Teorik olarak beyin disfonksiyonu

olanlarda TMS ile uyar

ı

lman

ı

n afektif

bozuk-luklarda düzelmeye yol açaca

ğı

ileri sürülmü

ş

-tür

(9).

Depresyonlu hastalar üzerinde yap

ı

lan çal

ış

ma-larda özellikle 2 hafta içinde olumlu düzelmeler

gözlenmi

ş

tir. Ayr

ı

ca, iyile

ş

tirici etkilerin uyan

verilen bölgeye mi, uyar

ı

n

ı

n s

ı

kl

ığı

na m

ı

yoksa

uyar

ı

n

ı

n yo

ğ

unlu

ğ

una m

ı

ba

ğ

l

ı

oldu

ğ

una karar

verebilmek için daha fazla çal

ış

ma yapmak

ge-rekmektedir (11)

Pascual-Leona ve ark. farmakoterapiye dirençli

tekrarlayan unipolar depresyon hastalar

ı

nda

ya-lanc

ı

kontrollü olarak sol prefrontal kortekse

uy-gulanan rTMS (revers TMS) ile sa

ğ

veya di

ğ

er

lokalizasyonlara uygulanan rTMS'yi kar

şı

la

ş

t

ı

r-m

ış

t

ı

r. Hastalar 5 günlük TMS tedavisi

uygulan-mas

ı

n

ı

n ard

ı

ndan gelecek 4 hafta boyunca

de-ğ

erlendirmeye al

ı

nm

ış

t

ı

r.

İ

lk 2 hafta boyunca

yalanc

ı

kontrollü olarak sol prefrontal kortekse

uygulanan rTMS 'den di

ğ

er lokalizasyonlara

gö-re belirgin olarak daha iyi sonuçlar al

ı

nm

ış

,

bu-nunla birlikte 3. haftadan sonra belirgin bir

ya-rar meydana gelmedi

ğ

i bildirilmi

ş

tir.

George ve ark. unipolar depresyonlu veya

bipo-lar-II depresyonlu 12 ayaktan tedavi hastas

ı

n

ı

yalanc

ı

kontrollü kar

şı

la

ş

mal

ı

çal

ış

maya alm

ış

-t

ı

r. Bu çal

ış

mada 10 günlük tedavi kürüyle

ilgi-li olarak Hamilton Depresyon Ölçe

ğ

inde (HDÖ)

yalanc

ı

kar

şı

la

ş

t

ı

rmal

ı

grupta daha fazla olmak

üzere belirgin olarak daha geni

ş

ş

ü

ş

olmu

ş

tur.

Escweiler ve ark. yalanc

ı

rTMS vererek 5 gün

boyunca kar

şı

la

ş

t

ı

rmal

ı

bir çal

ış

ma yapt

ığı

12

hastan

ı

n 4'ünün gerçek rTMS'ye HDÖ'de % 30'un

üzerinde dü

ş

ü

ş

le cevap verirken, sadece 10

has-tadan birinin yalanc

ı

rTMS'ye cevap verdi

ğ

ini

bil-dirmi

ş

tir. Bununla birlikte 2. haftada gruplar

ara-s

ı

nda belirgin farkl

ı

l

ığı

n olmad

ığı

saptanm

ış

t

ı

r.

pecya

(8)

Garcia-Toro ve ark. tarafından, 2 kürlük farma-koterapi ardından başarısız olmuş depresyon hastalarında yapılan bir çalışmada hastalara, gruplara rasgele seçilen rTMS veya yalancı te-daviden biri uygulanmıştır. Tedavi grubunda HDÖ değeri belirgin olarak düşmüş, 17 hastanın 5'inin remisyona girdiği tespit edilmiş, HDÖ'de % 50'nin üzerinde düşüş bulunmuştur. Sonraki açık fazda araştırmacılar, tedavi süresi ve stimu-lus yoğunluğunda artışla daha iyi sonuçlar elde etmiştir. Loo ve ark.'nın yaptıkları karşılaştı r-malı bir çalışmada major depresif epizot geçiren 18 hastaya ilk iki haftada yalancı veya rTMS te-daviden biri uygulanmış, hem yalancı, hem de rTMS alan hastaların HDÖ değerlerinde belir-gin azalma saptanmış ve bu çalışmada yalancı tedavinin aktif olabileceği önerilmiştir. Benzer olarak sertralinle antidepresan tedaviye baş la-nan çalışmasında Garcia-Toro ve ark. hastaların yalancı rTMS tedavisinden fazla yarar görmedi-ğini bulmuştur (16)

Pascual-Leona tarafından düzenlenen bir çalış -mada anatomik alanlar test edilmiş, en etkili rTMS sonuçlarının sol prefrontal kortekse uygu-lama sonucunda ortaya çıktığı gözlenmiştir. Eschweiler ve ark. ile Berman ve ark. farmako-terapiye dirençli 20 major depresyonlu hastada bir çalışma yapmıştır. 2 haftanın üzerinde 10 rTMS alan 10 hastadan 1 hasta tedaviye tam ce-vap verirken, 3 hasta kısmi cevap vermiştir. Benzer olarak George ve ark. nonpsikotik dep-resyonlu ayaktan izlenen hastaları 5 ile 20 rTMS kürü veya yalancı rTMS ile tedavi etmiş, rTMS alan 20 hastanın 9'unda (% 45) HDÖ skorları n-da % 50'nin üzerinde düşüş gözlenmiştir. Ya-lancı rTMS grubu ise, tedaviye cevap verme-miştir.

Benzer olarak düzenlenen iki çalışma sırasında 3 farklılık saptanmıştır:

1. Berman ve ark. ilaç tedavisine dirençli hasta-ları rTMS 'ye cevaplı bulmuştur.

2. Berman ve ark., George ve ark.'nın kullandı -ğı % 100 motor stimulus ile karşılaştırılmalı ola-rak % 80 motor stimulus kullanmıştır.

3. 20 Hz. rTMS alana göre 5 Hz. alanlar (sıklık ve/veya yoğunluk göreceli bir parametre olarak kabul edildiğinde) daha iyi sonuçlar vermiştir. Klein ve ark. rezistan major depresyonlu yata-rak tedavi gören 35 hastanın 17'sinde 10 uygu-lama sonrası sağ prefrontal kortekse uygulanan düşük frekanslı rTMS ile HDÖ değerlerinde %50 oranında düşüş bulmuştur. Araştırmacılar rTMS 'nin sağ taraf etkileri üzerinde daha geniş ve kesin çalışmalar yapmış ve sağ prefrontal kortekste rTMS 'nin etkili olmakla birlikte daha fazla çalışmayı gerektirdiğini belirtmiştir. Dep-resyonda beyin fonksiyonlarında teorik olarak asimetrik değişikliklerin olabileceği bu tip çalış -malarla desteklenmiştir.

Sol prefrontal kortekse yapılan EKT ile karşılaş -tırılmalı 4 yüksek frekanslı rTMS çalışması var-dır. Bu çalışmalar daha iyi etki profiline sahip olması ve daha iyi tolere edilebilen bir seçenek olması nedeniyle özellikle önemlidir. 20 hasta-nın 16'sı (%80) EKT'ye cevaplı bulunmuş fakat sadece 9 (%45) hasta rTMS 'ye tam cevap ver-miştir. Bununla birlikte psikotik öykünün varlı -ğına veya yokluğuna göre tablo değişik ş ekiller-de ortaya çıkabilir. Psikotik hastalarda EKT be-lirgin şekilde rTMS 'den daha üstündür. Diğer çalışmalarda 10 hastanın tümünün, 11 hastadan 7'sinin (% 60) ve 11 hastadan 7'sinin (% 64) EKT'ye cevaplı olduğu saptanmıştır.

Diğer bir çalışmada psikotik olmayan major depresyonlu 4 haftalık antidepresan tedaviye ya-nıtsız hastalar tedaviye alınmıştır. EKT grubun-da % 60 hasta tegrubun-daviye cevaplıyken, rTMS gru-bunda % 55 hasta cevaplı bulunmuştur. Bu ça-

(9)

lışmada rTMS ve EKT alan hastalarda benzer

remisyon oranlarının olduğu saptanmıştır. Bu çalışmalarda uzun dönemli izlem olmaması

önemli bir sınırlayıcıdır. Gelecek zamanlarda rTMS 'nin antidepresan etkilerinin hangi yolla olduğu sorularına yol açılmıştır. Randomize olarak EKT veya rTMS kabul eden hastalar 3-6 ay boyunca takip edilmiş, 2 grup arasında relaps açısından belirgin farklılık bulunmamıştır. Tek-rarlanan rTMS ve EKT sonuçlarinin benzer ol-duğu kanıtlanmıştır.

Bermans ve George, rTMS'nin eşsiz bir tedavi olduğunu söylemiştir.

Pridmore ve ark. uzun bir tedavi kürünü ayrı

olarak uygulamıştır. 15 günlük ilk tedavi izle-nimlerine göre Visual anolog skala değerleri hastaların iyileşme yönünde bulgular verdiğini, ayrıca rTMS 'nin birikici yararlarının devam et-tiğini gözlemlemişlerdir. Bu eğilim tedaviye di-rençli depresyonlarda da bulunmuş, ancak önce-likle rTMS ile tedavinin zor olabileceği düş ü-nülmüştür.

Pascual-Leone ve ark. psikotik bulgu yokluğ u-nun tedavi başarısı için bir gösterge olabileceğ i-ni bildirmiştir. Bu noktada psikotik depresyonlu hastalarda rTMS 'ye zayıf cevap ile genel veya değişik TMS parametrelerinin olası daha uzun tedaviye eğilimin bir göstergesi olabileceği gibi cevaplanması gereken olaylar açık değildir. Her ne kadar her yaşta TMS kullanılabilir denil-se de Figiel ve ark. ile Kozel ve ark. yaşlı hasta-larda rTMS cevabının daha kötü olduğunu göz-lemlemiştir. Yaşlı hastalarda ve 65 yaş üzerinde başlayan depresyonlarda yaşla ilgili olarak teda-vi yanıtı düşük bulunmuştur. Daha uzun süreli ve yüksek doz rTMS çalışmaları ile yaş arası n-da bir ilişkinin varlığı bildirilmiştir. Başlangıç

niteliğindeki bulgular tedavinin başarısı için bir gösterge olabilir. Küçük bir çalışmada rTMS ile, major depresyonlu hastalarda relapstan sonra belirgin bir iyileşmenin olduğu gözlenmiştir. Bu-nunla birlikte 2 çalışmada EKT'ye göre rTMS cevabmın daha düşük olduğu bildirilmiştir. Teneback ve ark. depresyonlu hastaları yüksek frekanslı rTMS öncesi ve sonrasında PET ile

de-ğerlendirmiştir. rTMS 'ye cevaplı hastalarda in-ferior frontal lobta baseline aktivitenin cevap-sızlara göre daha fazla yükseldiği bulunmuştur. Bu bölgedeki aktivite, yüksek frekanslı rTMS başarısı için öngörücü olabilir. Kimbrell ve ark. sol prefrontal kortekse TMS uygulanan depres-yon hastaların PET analizleriyle glikoz metabo-lizmasını ölçmüş ve serebellum, tüm temporal lop, anterior singulat ve oksipital bölgelerde 20 Hz.'lik tedaviye pozitif cevapla ilgili hipometa-bolizm ile 1 Hz.'lik tedaviyle meydana gelen iyileşmeyle ilgili hiperaktivite bulmuştur. Major depresyonlu hastalara DLPFK'ye yüksek frekanslı TMS uygulandığında düzelme tespit edilmiştir. Başka bir çalışmada ilaca dirençli olan 6 hastaya günde 5 kez TMS uygulandığı n-da depresyon skorlarının % 26 oranında düştüğü saptanmıştır. İki hastada da ileri derecede düzel-me olduğu gözlenmiştir. 50 serilik bir çalışmada ise, günde 5 kez TMS uygulanan hastalarda dep-resyon skorlarının %42 düştüğü, fakat yaşları 65 ten yukarı olan hastalarda TMS 'nin etkili olma-dığı saptanmıştır.

Depresyon tedavisinde TMS ile EKT'nin karşı -laştırıldığı başka bir çalışmada psikotik depres-yonda EKT'nin daha üstün olduğu, psikotik ol-mayan depresyonlarda ise, EKT ile TMS arası n-da etkinlik yönünden farklılık bulunmadığı bil-dirilmiştir. Başka bir yaklaşım ise, depresyonda EKT ve TMS 'nin beraber kullanılması öneril-miş, bu şekilde yapılan uygulamalarda EKT sa-

pecya

(10)

y

ı

s

ı

n

ı

n daha az oldu

ğ

u saptanm

ış

t

ı

r. Sonuç

ola-rak TMS'nin depresyon üzerine etkisinin EKT

gibi tüm antidepresanlardan daha h

ı

zl

ı

ba

ş

lad

ığı

kanaatine var

ı

lm

ış

t

ı

r

(17,18) C. Manide TMS

EKT'nin depresyonda oldu

ğ

u kadar manide de

etkili olmas

ı

ndan yola ç

ı

k

ı

larak EKT benzeri

et-kileri nedeniyle TMS, manide kullan

ı

lm

ış

t

ı

r.

DSM-4 tan

ı

kriterlerine göre mani tan

ı

s

ı

kon-mu

ş

hastalara sa

ğ

ve sol frontal olmak üzere

TMS uygulanm

ış

, sa

ğ

frontal loba TMS

uygu-lanmas

ı

nda manik epizodun

ş

iddeti azalm

ış

t

ı

r.

Baz

ı

ara

ş

t

ı

rmac

ı

lar nöreleptik ile birlikte

TMS'nin indükledi

ğ

i konvülsiyonun risk

olabi-lece

ğ

ini ileri sürmü

ş

lerse de yap

ı

lan çal

ış

malar-da hastalarmalar-da herhangi bir nöbet gözlenmemi

ş

-tir. TMS, EKT ve antikonvülzanlarda oldu

ğ

u

gi-bi nöbet e

ş

i

ğ

ini yükseltti

ğ

inden TMS'nin

anti-bipolar etkinli

ğ

inin oldu

ğ

u sonucuna ula

şı

lm

ış

-

t

ı

r

(18,19)

D. Katatonide TMS

EKT katatoninin spesifik tedavisidir.

Katatoni-de EKT benzeri etkisi neKatatoni-deniyle TMS kullan

ı

l-maktad

ı

r. Katatonik hastalara yüksek frekansl

ı

ve günde 20 kez yap

ı

lan TMS'nin yararl

ı

oldu

ğ

u

bulunmu

ş

tur.

E. Obsessif Kompulsif Bozuklukta TMS

OKB modelleri, prefrontal korteks

(orbitofron-tal korteks, dorsolateral prefron(orbitofron-tal korteks dahil)

paralimbik yap

ı

lar, (singulat, anterior temporal,

parahipokampal, insular korteks) bazal

gangli-onlar (nucleus caudatus, putamen, globus

pallu-dus) ve talamusu içerir. Bu bölgelerle ili

ş

kili

kognitif ve afektif süreçler dü

ş

ünce ve

duygula-r

ı

n olu

ş

umunu sa

ğ

lar. OKB'nin nörobiyolojik

modellerinde kortiko-striato-pallido-talamik

(CSPT) devrelerinde

anormal faaliyetlerin

oldu-ğ

u

vurgulanmaktad

ı

r.

Bir görü

ş

e göre, anomali oda

ğı

orbitofrontal

kortekstir. Genel hipoteze göre, OKB belirtileri,

kortikal bilgi girdisinin bazal ganglionlarca

ye-tersiz filtre edilmesi sonucunda ortaya ç

ı

kar. Bu

durumda serebral kortekste disregülasyon

arta-rak eksitatör talamik ç

ı

k

ış

sonucu kortekste

art-m

ış

aberan faaliyetler olu

ş

ur. Çe

ş

itli

nörogörün-tüleme çal

ış

malar

ı

nda OKB'de bazal ganglion

arazi saptanm

ış

t

ı

r. Bu da strial disfonksiyonun

lehinedir.

İ

laç almayan OKB'lilerde prefrontal kortekste

metabolizma ve perfüzyonda art

ış

s

ı

kça

bildiri-len bir bulgudur. OKB'nin SSRI ve davran

ış

te-rapisi ile tedavisi sonucunda hiperfrontalitede

normalle

ş

me oldu

ğ

u gözlenmi

ş

tir. Tedaviye

ya-n

ı

ts

ı

z OKB'de stereotaktik anterior kapsulatomi

ile spesifik olarak prefrontal-subkortikal ba

ğ

lan-t

ı

lar

ı

n kesilmesi sonucunda prefrontal

metabo-lizmada ve OKB belirtilerde azalma oldu

ğ

u

sap-tanm

ış

t

ı

r. TMS 'nin prefrontal faaliyetleri de

ğ

i

ş

-tirerek OKB belirtilerini etkileyebilece

ğ

i dü

ş

ü-nülmektedir.

Yap

ı

lan bir çal

ış

mada 12 OKB hastas

ı

na

uygu-lanan sa

ğ

lateral prefrontal TMS sonras

ı

nda

kompulsif belirtilerde azalma oldu

ğ

u, sol

pref-rontal veya parieto-oksipital stimulus sonras

ı

n-da bir etkinin olmad

ığı

saptanm

ış

t

ı

r.

TMS kompulsif dürtü

olu

ş

turan

kortikal

faali-yetleri ve

subkortikal

bölgedeki

faaliyetleri art-

t

ı

rarak kompulsyonlar

ı

önlemektedir

(20-22).

F. Posttravmatik

Stres

Bozukluğunda TMS

Amigdal, hipokampus,

medial

prefrontal kor-

teks, anterior singulat girus

korku,

ş

artland

ı

rma

pecya

(11)

ve yok etme ile ilgili beyin bölgeleridir.

MRI çalışmalarında PTSD'lilerde hipokampus hacmi anlamlı derecede düşük bulunmuştur. Ayrıca, MR spektrometre çalışmalarında sağ hi-pokampal bölgede N-asetil aspartat düzeylerin-de düzeylerin-de düşüklük saptanmıştır. PET'de travmatik olayın hatırlanmasının limbik, paralimbik,

fron-tal korteks yapılarında perfüzyon artışı ile iliş ki-li olduğu bildirilmiştir. PTSD'ye ilişkin subkor-tikal faaliyetler prefrontal kortekste düzenlen-mektedir. TMS uygulanan PTSD olgulannda

anlamlı düzeyde düzelme görülmüşse de

TMS'nin PTSD'de tedavi edici etkisi olduğuna dair bilgiler çok başlangıç aşamasındadır. G. Kekemelik ve Torette Sendromunda TMS Konuşma yetisi sinir sisteminde serebral

kortek-sin bazı bölgeleri, bazal ganglionlar, talamus ve serebellumun kortikal ve nükleer bölgelerini de içine alan çok geniş bir alanla ilgilidir.

Davranış tedavisi ve TMS, çocukluk çağındaki kekemelik vakalarında iyi yanıt verirken, adole-san ve yetişkinlerin bu tedavilere çok daha

di-rençli olduğu saptanmıştır. Tamamen düzelme

şansları ise çok azdır.

H. Nörolojik Hastalıklarda TMS

TMS Parkinson hastalığının belirtilerini iyileş -tirmede kullanılmaktadır. TMS müsküler aktivi-tede geçici ve istemdışı bir duraklama yapar. Fizyolojik temelleri karışık olmakla birlikte kor-tikal ve spinal nöronlarda refrakter bir hipoeksi-tabilite oluştuğu bilinmektedir. TMS, kortikos-pinal nöronları daha çok kortikal internöronal yolaklarda transsinaptik olarak aktive eder. Araştırmalarda Parkinsonlu hastalarda azalmış

intrakortikal inhibisyonun varlığı tespit edilmiş -tir. Bu hastalarda L-dopa alımından sonra in-

trakranial inhibisyonda parsiyel bir düzelme olur. TMS'nin bradikinezideki etkileri dopami-nerjik medikasyonlarda olduğu gibi kortikospi- nal sistemlerdeki anormallikleri düzelterek meydana gelir.

I. Epilepside TMS

TMS inhibisyonu, jeneralize kortikol myoko-nuslu hastalarda karbamazepin, fenitoin ve la-motrijin gibi motor eşiği yükseltir ve sodyum ve kalsium kanallannın açılmasını sağlar. Mem-brana bağlı nöronal eksitabiliteyi arttırır. Motor eşikler genellikle kortikospinal sistemin belirgin bir bölümünde hasar varsa yükselmektedir. Bu da daha çok strok sonucunda ve spinal kord ya-ralanmalarında olur. Bu nedenle stroklarda da TMS yararlıdır (23)_

TMS'NİN YAN ETKİLERİ

1. Epileptik Nöbet Oluşturma

Yüksek frekans ve çok sayıda TMS uygulandı

-ğında ve MEP eşiği normalin üstünde olan has-talarda epileptik nöbetler oluşabilmektedir. Epi-leptojenik olan neokorteksin ve motor korteksin sürekli stimülasyonundan kaçınmak gerekir. TMS sağlıklı kişilerde nöbete sebep olmamakta-dır. Fakat çoğunda ilk iki günde normale dönen EEG patolojilerine yol açabilmektedir. Bu ne-denle nöbet riski taşıyan hastaların araştırılması, tedaviden önce hastalara dikkatli bir nörolojik muayenenin yapılması gerekmektedir.

Epilepsi riski olann hasta grupları şunlardır: 1. Lokal ve jeneralize ensefalopatili kişiler veya ciddi epileptojenik olabilecek kafa travması, nö-rolojik muayenede serebral disfonksiyon göste-ren hastalar,

2. Antiepileptik tedavi almayan ve daha önce te-

pecya

(12)

davi edilmemiş epileptik hastalar,

3. Birinci derece yakınlarında idiyopatik epilep-sisi olanlar,

4. Daha önce nöbet eşiğini düşürücü tedavi alan-lar,

5. Ağır alkol bağımlılığı olanlarda eğer alkol alı -mı durursa nöbet riski artabilir.

6. Kokain vb. epileptojenik madde aldığı düş ü-nülen kişiler,

7. Kalp hastalığı veya intrakranial basınç artışı

olan kişilerde nöbetin uzamasından dolayı risk altındadır.

2. Kognitif Yan Etkiler

TMS, bazı kişilerde 1-2 saat süren kognitif bo-zukluklara yol açabilmektedir. Kognitif bozuk-luklar daha çok yüksek frekansda ve uzun süre TMS uygulanan hastalarda görülür.

memekle beraber hamile bir kadın TMS'ye veya diğer güçlü elektromanyetik alanlara maruz bı -rakılmamalı, ancak yarar riskten fazla olacaksa TMS uygulanmasına karar verilmelidir. Doğ ur-ganlık çağındaki kadınlara TMS uygulanacaksa mutlaka araştırılmalıdır.

7. Çocuklarda TMS

TMS stimülasyonlarının gelişen beyin üzerine özel etkileri ve farelerle yapılan çalışmalarda elektriksel stimülasyon genç hayvanlarda yaşlı

hayvanlardan daha uzun dönem sinaptik potan-siyele bağlı ultrastrüktürel değişikliklere neden olmaktadır. Bu nedenle çocuklara TMS uygula-nırken dikkatli olmalıdır.

TMS ve EKT arasındaki farklar

EKT TMS

3. Kafa Bölgesinde (İçinde ve Üstünde)

İletken veya Paramanyetik Cisimlere TMS'nin Etkisi

Tıpkı MRI gibi TMSde paramanyetik cisimleri hareket ettirebilir. TMS'de de bu nedenle MRI gibi önlem alınmalıdır.

4.İşitme Üzerine Etkisi

TMS yüksek enerjili ses üreterek işitme üzerin-de ciddi sorunlar yaratır. Bunu önlemek için tı -kaçlar kullanılmalıdır.

5. Baş ağrısı

Kaslann uyarılmasına bağlı olarak lokal ağrı

oluşturur (24-27). 6. Hamilelikte TMS

TMS'nin gebe üzerinde etkisi kesin olarak bilin-

Nöbetlere dayanır Nöbet yoktur Hafıza bozulur Hafıza bozukluğu yok veya

kısa sürelidir Anestezi gerekir Anestezi gerekmez Antidepresan etkisi vardır Antidepresan etkisi daha az

belgelenmiştir

KAYNAKLAR

1. Barker AT, Freeston IL, Jarraft JA, et al: Magnetic sti- mulation of the human nervous system: an introduction and basic principles, in Magnetic Stimulation in Clinical Neurophysiology, Edited by Chokroverty S. Boston. But- terworth's. 1989, pp.55-72.

2. Geddes LA: History of magnetic stimulation of nervous system. J Clin Neurophysiol 8: 3-9, 1991.

3. Abdeen MA, Stuchley MA: Modelling of magnetic field stimulation of bent neurons. IEEE. Trans Biomed Eng 41: 1092-1095,1994.

4. Cohen LG, Cuffin BN: Developing a more focal magne- tic stimulator, 1: some basic principles, J Clin Neurophysi- ol 8(1): 102-111, 1991.

5. Barker AT, Freeston IL, Jalinous R, et al: Grisaru N, Chudakov B, Yraoslavsky U, et al: TMS in mania a con- trolled study. Am J Psychiatry 155: 1608-1610, 1998 6. Benecke R, Meyer BU, Schonle P, et al: Transcranial magnetic stimulation of the human brain response in musc-

(13)

les supplied by cranial nerves. Exp Brain Res 71: 623-632, 1988.

7. Haraldsson HM, Ferrarelli F, Kalin NH, Tononi G: Transcranial Magnetic Stimulation in the investigation and treatment of schizophrenia: a review. Schizophr Res 71(1): 1-16, 2004.

8. Harrison LK, Owens DG, Johnstone EC, Ebmeier KP: Transcranial magnetic stimulation for auditory hallucinati- ons in schizophrenia. Psychiatry Res 127(1-2): 9-17, 2004. 9. Abarbanel JM, Lemberg T, Yaroslavski U, et al: Elec- trophysiological responses to transcranial magnetic stimu-lation in depression and schizophrenia. Biol Psychiatry 40:

148-150, 1996.

10.Davey NJ, Puri BK, Lewis HS, et al: Effects of antipsy- chotic medication on electromyelographic responses to cranial magnetic stimulation of the motor cortex in schi-zophrenia. J Neuro Neurosurg Psychiatry 63: 468-473, 1997.

11.Grisaru N, Yaroslavsky U, Abarbanel J, et al: Transcra- nial magnetic stimulation in depression and schizophrenia. Eur Neuropsychopharmacol 4: 287-288, 1994.

12. Davey NJ, Puri BK: On electromyographic responses to transcranial magnetic stimulation of the motor cortex in schizophrenia. J Neuro Neurosurg Psychiatry 63468-473, 1998.

13.Fitzgerald PB, Brown TL, Marston NA, Daskalakis ZJ, de Castella A, Bradshaw JL, Kulkarni J: Motor cortical ex- citability and clinical response to rTMS in depression. J Affect Disord 82(1): 71-6, 2004.

14. McIntosh AM, Semple D, Tasker K, Harrison LK, Owens DG, Johnstone EC, Ebmeier KP: Transcranial mag- netic stimulation for auditory hallucinations in schizophre-nia. Psychiatry Res 127(1-2): 9-17, 2004.

15. Ari A. Gershon, Pinhas N. Dannon, Leon Grunhaus: Transcranial Magnetic Stimulation in the Treatment of Depression; Am J Psychiatry 160: 835-845, 2003. 16. Szuba MP, O'Reardon JP, Rai AS, Snyder-Kastenberg J, Amsterdam JD, Gettes DR, Wassermann E, Evans DL: Acute mood and thyroid stimulating hormone effects of transcranial magnetic stimulation in major depression. Li

X, Nahas Z, Anderson B, Kozel FA, George MS. 17. Li X, Nahas Z, Anderson B, Kozel FA, George MS: Can left prefrontal rTMS be used as a maintenance treat-ment for bipolar depression? Depress Anxiety 20(2): 98- 100, 2004.

18. Bush G, Fink M, Petrides G, et al: Catatonia. H; treat-ment with lorazepam and electroconvulsive therapy, Acra Psychiatr Scand 93: 137-143; 1996.

19. Koppi S, Conca A, Swoboda E, et al: Transcranial magnetic stimulation: a new therapeutic approach to the treatment of depression? a pilot study. Wien Med Woc-henschr 146-49-54,1996.

20. Aylward EH, Haris GJ, Hoehn-Saric R, et al: Normal caudate nucleus in obsessive compulsive disorder assessed by quantitative neuroimaging. Arch Gen Psychiatry 53: 577-584,1996.

21. Greenberg BD, Zieman U, Harmon A, et al: Reduced intracortical inhibition in obsessive-compulsive disorder on transcranial magnetic stimulatıon. Lancet 352: 881-882, 1998.

22. Berardalli A, Rona S, Inghilleri M, et al: Cortikal inhi-bition in Parkinson's disease: a study with paired magnetic stimulation. Brain 119: 71-77, 1996

23. Seibner HR, Mentschel C, Auer C, et al: Repetetive transcranial magnetic stimulation has a beneficial effect on bradykinesia in Parkinson's disease. Neuro report 10: 589- 594, 1999.

24. Schrader LM, Stern JM, Koski L, Nuwer MR, Engel J Jr: Seizure incidence during single and paired-pulse trans- cranial magnetic stimulation (TMS) in individuals with epilepsy. Clin Neurophysiol 115(12): 2728-37, 2004. 25. Scalise A, Cadore IP, Gigli GL: Motor cortex excitabi- lity in restless legs syndrome. Sleep Med 5(4): 393-6, 2004.

26. Spiegel J, Fuss G, Krick C, Dillmann U: Impact of dif-ferent stimulation types on orthostatic tremor. Clin Neu- rophysiol 115(3): 569-75, 2004.

27. Nardone R, Buffone EC, Matullo MF, Tezzon F:s Mo-tor cortex excitability in transient global amnesia. Neurol 251(1): 42-6, 2004.

Referanslar

Benzer Belgeler

Doğal kaynaklardan enerji kazanımı bağlamında, iklime bağlı olarak güneş velveya rizgara dayalı bina formunun biçimlendirme prensiplerinin tartışıldığı

(l) Bir yıl içinde verilen bilim/sanat ödülleri sayısı fen, sağ|ık, sosyal bilim ve sanaıın her birinde birer olmak üzere dördü. eğitime katkı ödü|ü

Dünyanın her yanında kabul gören genel bir denetim tanımı yapmak oldukça güçtür. Ayrıca denetimin girdiği her alanda konulara özgü olarak ayrı ayrı denetim

Bu nda hava hareketlidir... Bu ortalama

Gomori’nin gümüşleme yöntemi ile, tüm yaş gruplarındaki ve erişkin sıçan karaciğer dokusundaki retiküler (tip-3 kollagen lifler) liflerin koyu siyah renkte,

Diğer yönden son yasa tasarısında sadece hekimlerin ve diş hekimlerinin zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında ele alınması, malpraktis davalarında zararın

Dobutamin çocuklarda da inotropik etki göstermektedir, ancak yetişkinlere kıyasla hemodinamik etkisi biraz daha farklıdır. Çocuklarda kardiyak debi artmasına

Tehlikeli Madde Kavramı ve Sınıflandırmalar; Hiçbir Şekilde Hava Yoluyla Taşınamayacak Tehlikeli Maddeler; Birimler ve Kullanılan Dokümanlar; Tehlikeli Maddelerin