• Sonuç bulunamadı

Başlık: UTOPİA'NIN PSİKOLOJİSİYazar(lar):Vexliard, ALEXANDRE Cilt: 5 Sayı: 0 Sayfa: 063-116 DOI: 10.1501/Felsbol_0000000045 Yayın Tarihi: 1967 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: UTOPİA'NIN PSİKOLOJİSİYazar(lar):Vexliard, ALEXANDRE Cilt: 5 Sayı: 0 Sayfa: 063-116 DOI: 10.1501/Felsbol_0000000045 Yayın Tarihi: 1967 PDF"

Copied!
54
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

UTOPİA'NIN PSİKOLOJİSİ

ALEXANDRE VEXLIARD

Utopia, insan zihninin bir yaratığı olduğundan bir takım psikoloji sorunlarına sebep olması zorunludur. Bu sorunları gözden geçirmeye uğraşacağız. Utopia'nm psikolojik sorunu türlü türlü ele alınabilir. 1 Türlü Utopia yazarları arasında psikoloji bakımından ortak ne vardır, bunu görmek denenebilir. Göreceğimiz gibi, bu doğrultuda bir­ kaç devre vardır. 2 yazarların tasarladıkları "Utopia"hların tasarım­ larının zihniyeti ile bunun nasıl - eğitim, kurumlar, töreler, proragamda ile mi - meydana geldiği ile ilgilenilebilir; işte biz asıl bu sorun üzerinde duracağız 3 "Utopia'nm bir türlü rüya, bir semboller ve mythos'lar bütünü olarak psikolojide yorumunu da söz konusu edeceğuz 4 Utopia'ların doğmasını destekler görünen psiko - sosyal koşulları gözden geçir­ mek de ilginçtir. Öte yanda özel nitelikte bir takım oldukça yeni Utopia'lar vardır ki, bunların bu konu üzerine yazarlar tarafından hemen hemen sözü edilmemiştir. 5 Temelde psikolojiye dayanan bir Utopia'-dan: Skinner'in Waiden Two" sından (1948) da söz açacağız.

Bu temel temalara geçmeden önce Utopia'nın ne olduğunu, ne ol­ madığını belirlemek gerekir. Çünkü bu alanda çok karışıklık vardır. Biz, Utopia'ları nitelikleyen en önemli noktalara işaret edecek ve teoriler üzerine bazılarının düşüncelerinden söz edeceğiz, bu da Utopia'ların kül­ tür ve toplum hayatındaki rollerini daha iyi anlamamızı olabilir kılacak­ tır. Bu sorular bu yazının birinci bölümünde ele alınacak, ikinci bir bö­ lümde ise bizce bu konuya değin temel sorunları sunacağız.

I.

Utopia nedir ? Biliyoruz ki Utopia sözcüğü Thomas Morus tarafından şu dikkate değer "Yeni Utopia adasındaki en iyi Cumhuriyet üzerine" başlıklı yapıtta uydurulmuştur, ve "hiçbir yerde" demektir. Morus'un bu terime vermek istediği anlam üzerine çok tartışılmıştır. Ama bu nokta şüphe götürmese gerek; çünkü kitapta geçen bütün öbür adlar,

(2)

64 ALEXANDRE VEXLIARD

gerçek -dişilik düşüncesini uyandırmak eğilimindedir: adanın başkenti Amaurote (sis - kent)tir ve Anhydre (susuz) nehir kenarındadır. Devlet Ademus (ulussuz hükümdar) tarafından yönetilmektedir; halka Alaopolites (kentsiz yurddaş) denmekte ve komşuları, Achorien'ler (yurdsuz insanlar)dır. Utopia'nın betimlemesi gerçek olmama izlenimini uyandırıyorsa da, unutmamalı ki bu betimleme, Morus zamanı İngilteresinin toplumsal durumunu çok esaslı bir şekilde ve gerçekçilikle yererek betimlediği I. bölüme bir cevaptır.

Aslında Morus, uydurma bir öykü şeklinde (bütün utopia yazarları gibi) o zaman halkının çoğunluğunu bunaltan kötülüklerle savaşmak için ne gibi reforma'lara girişmek gerektiğini göstermeye uğraşmaktadır. Ama bu gibi reforma'ları gerçekleştirmenin de kolay bir iş olmadığına işaret etmek istemektedir. Bütün utopia'larda olduğu gibi, burada da akla uygun bir toplumsal örgütlenme sayesinde uslu akıllı, kudretli ve mutlu bir ulus görüyoruz.

Sonradan, utopia sözcüğü, kurumları sayesinde mutlu toplum üstüne -genellikle çok ayrıntılı - bütün betimlemelere işaret etmiştir. Utopia'lar çok kez bir seyyahın romanlaşmış öyküsü olarak görülür. Mut­ lu ülkü uzayda ya da zamanda çok uzaktadır; bu yapıtların birçoğunda bir ada söz konusudur. Bazen de mutlu ülke yer altındadır. Şüphesiz, bütün bu yapıtlar, bir gerçeksizlik izlenimi yaratma eğilimindedirler, ama gene de insan, yazarın ülküsünün gerçekleşmesi olanağına güveni olduğu izlenimini kazanmaktadır. Bunun içindir ki, yazar "Utopialı" ların yaşayışları üzerine bol bol somut ayıntılar vermektedir. Bu ayrıntılarda göstermek isteniyor ki, zorluklara ve görünürlerdeki olmazlıklara rağmen "makine işlemekte", hatta iyi işlemektedir.

Fakat günlük dilde, utopia sözcüğü çoğu zaman şu kötüleyici anlamda: Belki büyüleyici olan, ama gerçek olayları ve "insan tabi­ atı"nı hesaba katmadığı için gerçekleşemiyecek bir siyasal ve toplum­ sal ülkü anlamına da kullanılmaktadır. Utopia sözcüğünün iki anlamının birbiriyle karışması çok kez düşman olan bir ülküyü yadsımakta kulla­ nılan safsatalara yol açmaktadır.

(bk. Lalande : Vocabulaire Utopia sözcüğü)

En ünlü utopia'Iar - Morus'unkinden başka - Campanella'nın Güneş Kent'i ile F. Bacon'nun Yeni Atlantis'idir. Ama Fransa'da Rabelais ile Cyrano de Bergerac'tan beri yirmiden çok, İngiltere'de kırktan çok Utopia sayılabilir, ve bunlara ayrıca, ilk ve ortaçağlardakiler bir yana,

(3)

U T O P İ A ' N I N P S İ K O L O J İ S İ 65

İtalya'da Almanya'da, İskandinav ülkelerinde, Birleşik Devletler'de yazılmış utopia niteliğindeki bazı yapıtları katmak gerekir. Utopia'lar çağlara göre karakterlerini değiştirirler (memleketlere göre bu değiş­ meler çok daha azdır); gene de bunlarda dikkati çeken bazı değişmezler vardır. Öte yandan, utopia'lar kategorisine konan, ama utopia'nm temel niteliklerine sahip olmayan utopia'lar vardır; onun için bazı temel ayrımları hatırlatmamız gerekir.

Ayırımlar - Utopia rasyonel bir toplumsal örgütleme sayesinde mutlu olan bir toplumu betimler, burada çoğu zaman bilimsel ve teknik ilerlemeler de işe karışmaktadır; utopia kökünde iyimserdir, humanist'-tir: insana güveni vardır. Bu sebeple bu temel nitelikleri göstermiyen birçok yapıt kategorilerini utopia'lar grubundan ayırmak gerekir. Belirli cepheleri ile utopia'ları hatırlatan bu kategorileri sıralıyoruz: Herşeyden önce şu yapıtlar dışarı atılacaktır:

1° Yad-utopia yahut anti-utopia'lar. Bunlar XIX. yüzyılın son üçte birinde Bulwer Lytton'nun: Gelecek Irk (1871)'ı ile başlamıştır ve en tanınmış örnekleri, Aldous Huxley'in, Dünyaların en İyisi ile George Orwell'in Bin Dokuz yüz seksen dört'üdür. Bu yapıtlarda, rasyo­ nel toplumsal örgütleme ile teknik ilerlemeler insana, insanlık olana karşı yönelmiş felâketler olarak gösterilmektedir. Bunlarda akıl ile bilimin, ancak insanın köleleştirilmesinde birer aygıt olabileceğini ispatlamak istenmektedir. 2° Bazan Utopia şeklinde olmakla birlikte, daha çok "reform projesi" olarak görülen türlü yapıtlar; örneğin Fénelon'un Télémaque'ın Seyahatleri'ndeki Salente: Bunda XIV. Louis devri yol­ suzluklarının ihtiyatlı bir eleştirisi yapılmakta, geleceğin hükümdarına (Burgonya Dük'üne) hiç de utopik olmayan öğütler verilmektedir. 3° belirli bir siyasal - felsefesel yapıtı canlandırmayı amaç edinen tab­ lolar: Platon 'ın Devlet'inin VII. Kitabı gibi; Platon'da utopia'lar vardır fakat bunlar Timaios'ta, Kritias'tadır. 4° İnsanlığın mutluluğunu, bir daha geri gelmiyecek geçmişte ya da (kayıp) Cennet, Altın Çağ gibi dünya üstü bir gelecekte gören türlü mythos'lar; bunlarda mutluluğun yapıcısı insanın kendisi değildir; bu mutluluk Dünya dışı kuvvetlerin etkisi sonucudur. 5° Doğa-üstü kuvvetlerin egemen olduğu "Pays de Cocagne, Schlaraffenland" gibi "Bal ve Süt Yurdu" türünden öyküler (A. L. Morton, (1952) vakıa İngiliz utopia'sımn ilk ilhamını bunlarda görmektedir).

Utopia'ları karakterlendiren nitelikler

(4)

66 ALEXANDRE VEXLIARD

kendini türlü türlü gösterir: a) tek-şekillilik: Utopia'nın bütün şehirleri (sayıları 54 tür) hep aynı model üzerine kurulmuştur. Çok kez, giysilerde benzerliğe raslanmaktadır. b) mimarlıkta, şehircilikte, ve zamanın kulla­ nılmasında bakışıklık (simetri); böylece şehirler kare ya da (Güneş Kentin­ de ve Israel Kibbuz'larında olduğu gibi) çember şeklindedir, çok kez tek şe-killilik ve bakışıklık (İnca'ların şehirlerinde) her mahallede vardır. c) he­ men hemen her utopia'da bir planlama vardır, bu planlama yalnız ekonomi­ yi (üretimi, dağıtımı) değil, demograf iyi (nüfûs dağıtımını, öjenik ilkele­ rine göre evlenmelerin denetimini...) de kapsamaktadır. Şüphesiz bu plan­ lama aynı zamanda siyasaldır, daha doğrusu, kollektif ahlâkın, toplumsal felsefenin büyük ilkelerinin bir balama savunucusu olan siyasal kuvvetten türemiştir. Utopia'yı karakterlendiren birçok nitelikler, zorunlu olarak in-tellektçi olan bu akılcılıktan gelir; bu akılcılık, bilginin kudretine hemen hemen sınırsız bir güvende, teorik kurgulara bağlılıkta ifadesini bulmakta­ dır, d) sonuç olarak utopia'lann çoğunda eğitimin kudretine sarsılmaz bir inanç ifade edilmektedir. Geçmişin değerlerini hor gören, mutluluğunu sağlayacak toplumsal düzene sıkıca bağlı yeni insanın yetişmesini ola­ ğan kılacak olan, eğitimdir. Özel olarak eğitim insana çalışma sevgisini, artık faydasız olmuş kişisel boş zenginliklere değer vermemeyi aşıla­ yacaktır.

Utopia yazarları için insan sınırsız ölçüde eğrilip bükülebilir ve yetiş­ mesi, bütün hayatı boyunca tinsel bir yönetim tarafından işlenir.

2 Fakat Utopia'cı aynı zamanda duygulu bir kimsedir, O, utopia-yi rasyonel kurgu olarak kurmuştur. Çünkü çevresinde gözlemlediği sefillik ve haksızlıklardan derin şekilde duygulanmış ve bu kötülüklere, bir de kurumları sorumlu bulduğu "yolsuzlulara" çare aramaktadır. George Duveau, doğru olarak rasyonel olduğu için utopia'cının hayat sıcaklığından yoksun olduğunu öne sürmek yanlıştır" der ve şu sözleri katar: "utopia'nın sebepleri de yankıları da hem duygu hem intellekt alanındandır" (1961, sa. 86).

3° Utopia'cı bir humanist 'tir: insana inanır, ona güvenir; insanın, kendi mutluluğunu yapabileceğini düşünür, bu hal yad - doğasal (anti-natüralist) bir durum alışa götürür ki, bunda doğa akla indirgenmiştir; o zaman yapma, "préfabriquée" bir doğa söz konuşu olur; bundan başka, insan kendine egemen olunca humanizma türlü din ve inançlara karşı hoşgörür olmak eğilimindedir, hatta belirli hallerde dine karşı olmaktadır.

(5)

UTOPİA'NIN PSİKOLOJİSİ 67 4 Eşitlik düşüncesi hemen hemen her utopia'da bulunmaktadır;

her türlü toplumsal kötülük - diyor Cabet, îcaria'da (1840) - eşitsiz­ likten bir de para sevgisinden gelir. Bu eşitlikçi eğilim (en çok, intelîek-tüel) değer ve başarı soyluluğunu, bazı hallerde de yaptıkları demokra­ tik kurumlar tarafından az çok denetlenen bir türlü "demokrasi"nin kabülü ile biraz yumuşatılmaktadır. Bunun sonuçlarından biri şudur ki utopia, herhalde lüks'ü yadsıyan ılımlı bir askeze'ye götürmektedir. Esasta herkes aynı haklara sahiptir: Besiyi, (aynı şekilde) giysileri, konutu topluluktan alır, karşılık olarak, yetkilerine uygun bir iş görür. Böylece hiç kimse yoksulluktan korkmaz; toplumsal kin ve nefret ola­ maz; böyle bir bütün içinde, aldatma (sahtekârlık), çıkarcı yalancılık düşünülemez. Gene de suçlular çıkarsa en zahmetli işler onlara düşer; Morus'un Utopia'smda, köle kılınmış olan bu suçlular, genel olarak hiç değer verilmiyen altından zincirlere vurulmuşlardır.

5° Utopia'da herkes çalışmakla ödevlidir; zaten herkes çalışmaya koyulursa, bütün ihtiyaçların bol bol karşılanması için her bireyin günde birkaç saat çalışması yeter; kaldı ki bu ihtiyaçlar, alışkanlık ve standardi-zasyon dolayısiyle azalmıştır.Dikkat edilsin ki hemen hemen bütün utopia'-larda işlerin almaşlığı (alternanc'ı) ilkesi (tarım ve zenaat, ya da zenaatın türlü şekilleri) bulunmaktadır; Fourier (Phalanstère'lerinde) bu türlülü-ğün zorunluluğu üzerinde ayrıca durmaktadır. Çalışma zorunluluğu, teknik ilerlemeler'le yüksek ölçüde hafiflemiştir; hernekadar Morus bu ilerlemelerden pek söz etmiyorsa da (onda yalnız "sun'î" kuluçka ay­ gıtları söz konusudur), bunlar Campanella'nın Güneş Kent'inden bu yana gittikçe büyüyen bir rol oynamaktadır: Utopia'da günlük çalışma saat sayısının altı olmasına karşılık Campanella'da yalnız dörttür. Morus'ta olsun Campanella'da olsun birtakım gözcüler, işsiz güçsüz duranların peşindedirler; bunlar Campanella'da, maddesel ("bedenî") cezalara hatta ölüm cezasına çarptırılabilirler.

6° Komünizm yahut Kollektifçilik çoğu utopia'larda kaçınılmaz bir zorunluluk olarak görünmektedir. Bu zorunluluk, Thomas Morus tarafından şu ünlü parçada kuvvetle ifade edilmektedir:

"Mülkiyet hakkı kaldıkça insanlığın en kalabalık ve kıyaslanmıya-cak kadar daha değerli parçası, sefelatin ve felâketlerin ağır yükünü mutlaka taşıyacaktır. Kabul ederim ki ona azıcık ferah sağlanabilir ama bu koşullar altında bu sefalet ve felâketlerden büsübütün kurtarılamaz".

(6)

68 ALEXANDRE VEXLIARD

Bir çok utopia'larda para (genel olarak) kaldırılmış olduğundan her bireyin girip kendi ihtiyacına göre gereken şeyleri aldığı genel ma­ ğazalar vardır. Çok kez yemekler birlikte yenir, ve sağlık kurallarına uygun olarak beslenmek önemli bir noktadır. Belirli utopia'larda aile korunmuş-sa da, bazılarında ortadan kaldırılmıştır, çünkü, Campanella'nın dediği gibi, karı çocuk sahibi olmak nefse sevgiyi, ("izzet-i nefsi"), dolayısıyla da zenginlik ve şan seref peşinde koşmayı doğurur.

7° Son olarak denebilir ki, bütün utopia'lar, bir takım karşıtları uzlaştırmayı amaç edinen bir toplumsal sistem kurmaya eğilimlidirler. Bu karşıtlar, örneğin şunlardır: akıl - içgüdü, bireycilik - kollektifçilik, eşitlik-özgürlük, soyut kurgular - pratik zorunluluklar, askeze ("tarik-i dünya"lık) - maddesel refah, bireysel mutluluk - kollektif mutluluk. Bu uzlaşmazlıkları çözmek için yazarlar türlü türlü çareler önermek­ tedirler; böyle olmakla birlikte çoğu zaman, şimdi saydığımız değişmez­ lere (ve bizce daha önemsiz başkalarına) raslanmaktadır. Bundan başka, utopia'lar din, evlenme, cinsiyetler arasında ilintiler, suç ve cezalar, bilim-lerin,tekniklerin, maşinizm'in etkileri ve bunların boş zamanları değer-lendirme'de rolleri gibi uzlaşmazlıklar doğurabilecek sorunlara doku­ nurlar.

Utopia'cı yazarların yapıtları, aynı zamanda edebiyata ve felsefeye, siyasal kuram'a ve toplumbilim'e, siyasal ekonomi'ye ve toplumsal re-form'a, ahlâka, psikoloji'ye ve pedogoji'ye girer; her utopia'da insan­ ların zihniyeti üzerinde analizler ve bu zihniyeti teşkil ya da bozma amacıyla teknik yöntemleri betimlemeleri buluyoruz. Utopia'yi karakter-lendiren nitelikler üzerinde söylediklerimiz, onun "psikolojik iklimi" içine girmemizi mümkün kılar. İşte bu amaçladır ki utopia üzerinde öne sürülen başlıca düşünceleri özetliyeceğiz.

Utopia üzerine yargılar — Utopia, hem " sağ" hem "sol" tarafından eleştirilmiştir. Tutan görüşlerden önce, ilkin bu eleştirileri sunacağız.

1° Sağ'ın eleştirisi. Utopia'ların toplumsal gelenekleri tutanlar tarafından takdir edilmemiş olmaları kolayca anlaşılır : bunlarda genel olarak bir kuşku uyandırmıştır.Bu cephede utopia ahlâka aykırı görünmek­ tedir, çünkü çalışma zamanını azalttığından, insanı (tabiî, "fakir insan"

söz konusudur) çabadan kurtardığından, yüreksiz, kuvvetsiz bir insan­ lığı meydana getirmektedir. Ekonomiciler utopia'nın insan tabiatına aykırı olduğu düşüncesi üzerinde ısrarla durmaktadırlar. Çünkü bunlara göre insan, köle olmadıkça ancak bir çıkarı için çalışır; dahası var,

(7)

U T O P İ A ' N I N PSİKOLOJİSİ 69 ekonomicilere göre, mülkiyet duygusu insan tabiatının başlıca öğele­ rinden biridir. Bu birkaç tümceden birtakım başka eleştirilerin çıkar­ tılabileceği tasarlanabilir.

2° Sol'dan gelen şiddetli eleştiriler, görünüşe göre, daha şaşırtı­ cıdırlar. Engels'in Anti - Düring',i ve daha sonra Marx'm eleştirileri, şüphesiz bunların en sertleri arasındadır.

Utopik sosyalizm ile bilimsel sosyalizm arasındaki karşıtlama'nın Engels'ten geldiği biliniyor. Birinci kategoriye, birçokları arasın­ da Saint-Simon, Fourier, Owen, Weitling Proudhon konmaktadır ve, denmektedir ki bunlar, duygusal idealist bir düzeyde durarak "ger­ çekleşmiş" bir sosyalist toplumu betimlemektedirler (suçları bu nokta­ da yatmaktadır). Bilimsel sosyalizm, bunun tersine, çıkış noktası olarak toplumsal ve ekonomik gerçeği alır ve evrimin kanunlarım belir­ lemek için onun analizini yapar. Böylece, endüstri toplumunun sosya­ lizme doğru yönünü ispat eder. Engels der ki, "utopia'lar genel olarak tutucudurlar, çünkü çağlarının duygusal ülkülerinin etkisi altındadırlar". Marx der ki, "gelecek toplumun programını çizen her kimse tutucu­ dur", çünkü bu betimlemelerde gelecek, şimdiye bakılıp onun "salt kar­ şıtı" olarak kurulmaktadır.

3° Utopia'yi öven yargılar, birçok yazar tarafından öne sürülmüş­ tür. Auguste Comte, utopia'ci düşünüşe yalnız toplumsal kurumlarda değil, bilimsel düşünüşün gelişmesinde de önemli bir rol tanımaktadır (Giriş nutku). Başka yazarlar buna benzer tezler öne sürmüşlerdir. Ernst Mach'a göre utopia zihinsel deney rolü oynanmaktadır, Edou­ ard Le Roy'ya göre ise, yaratıcı buluş utopia'nın imgelerinden pek farklı değildir. A. Lalande (1960) da, "Utopia ile varsayım aynı tabiattadır" diye yazmaktadır. Çünkü utopia tasarlanmış birtakım durumları, içerdikleri sonuçlar üzerinde yargıda bulunmak için, gerçek­ leşmiş gibi gösterir, ve bu sonuçların çok faydalı, çok üstün olduklarını göstermek ister. Şu da var ki belirli utopia'lar ancak gerçek toplum dü­ zeninin bir eleştirisini verirler (Gulliver'in seyahatları) ; fakat, diyor Lalande, terimin gerçek anlamı bu değildir. Georges Sorel için her uto­ pia bir toplumsal kuramdur, oysa mythos, var olanı yok etmek amaç­ lı bir grubun isteklerini temsil eder. Psikolog Th. Ribot da şöyle yaz­ maktadır: "Utopia'cılarda herşey hayal değil: kimi ufuk açtı, kimi uyarıcı ya da maya olarak etken oldu" (1900. Sa. 254) Bir de B. Shaw'-ın şu paradoks'u hatırlatılabilir: "Uslu akıllı olan, kendini dünyaya

(8)

7 0 ALEXANDRE VEXLIARD

uydurur: deli, dünyayı dönüştürmek ister: onun içindir ki bütün iler­ lemeler, delilerin eseridir".

Utopia'nın Marxist eleştirisi sebatlı olmaktan, aynı kalmaktan uzaktır. Böylece şu nokta kabul edilmektedir ki, "gelecek toplumun tablosunda More dâhice varsayımlar öne sürmüş, (ama) görüşleri gene de son derece ilkel ve dayanıksızdır. Çünkü, "sosyalizmi kurmak için yüksek ölçüde ilerlemiş bir tekniğe ihtiyaç olduğunu " (M. Rosenthal ve P. Ioudine, 1955, S. 411, "More" makalesi) hesaba katmamış-katamaz-dı da - Marx ile Engels'in utopia'cıları yermeleri çok kez haksız ve en çok, zamanlarındaki rakip akımlarla savaşlarından (polemik'lerinden) ileri gelmektedir." Marx utopia'cı sosyalizme şiddetle saldırdı ise, bunun sebebi - Proudhon'la çekişmeleri bir yana - devrimin sonunda utopik diye niteliklediği Proudhon yapılarından ((strüktür'lerinden) başka bir şeyi imgelemesinin güç olduğudur" (J. Servier, 1967, s. 25). Öte yandan, Marx'ta ve daha çok Lenin 'de öyle önermeler vardır ki bunlar, utopia'cı-ların "hayal'lerinden çok daha ileriye gitmektedir. Örneğin, Lenin'e göre, yeni komünist devlette, halkın bütünü devletin yönetiminden pay alacaktır. (Rus Komünist Partisinin VIII. Kongresi, C. I I I . sa. 211); "Amacımız, bütün işçilere, üretimdeki günde sekiz saatlik çabalarını bitirdikten sonra, Devlet görevlerini parasız olarak yaptırmaktır" (Sovyetler iktidarının ilk ödevleri, C. I I . s. 805). Başka yerde Lenin, komünizm gerçekleşince herhangi bir kimsenin bir mağazaya girip kendisinden karşılığında hiç bir şey istenmeden bir otomobil ya da bir kuyruklu piyano isteyebileceğini, istediğini parasız ve kontrolsuz ala­ cağını yazmaktadır. (Devlet ve Devrim). Hiçbir utopia'cı bu kadar "utopik" bir çözüm tasarlamamıştır.

"Temel militan'lar" için Marxizm derslerinde, yeni (komünist) toplum, hele ne olmıyacağı bahsinde, oldukça "dakik" ve ayrıntılı şekilde betimlenmiştir. Yeni toplumda, polis, cezaevi, kilise, fuhuş, suç olmıyacak, suçlu varsa, hasta muamelesi görecek; her türlü baskı düşüncesi orta­ dan kalkacak;" bu insanlar yeni insanlar olacaklardır" (R. Mucchielli, 1960); bu dersler, H. Wallon, G. Politzer, R. Maublanc, R. Baby gibi ünlü hocalar tarafından verilmekte idi.

Olmıyacak gibi görünmekle birlikte utopia'cıların düşü, tarih boyunca en aşağı iki kez gerçekleşmiştir.

Gerçekleşmiş Utopia'lar. Burada Saint-Simon'un, Owen'in, Fourier'-nin, Cabet'Fourier'-nin, Proudhon'un çömezlerinin başarısız kalan çabaları

(9)

U T O P İ A ' N I N P S İ K O L O J İ S İ 71

(-kı bunlar başka koşullar altında belli ki gerçekleşebilirlerdi) değil, Inca'lar devletinin toplumsal örgütlenmesi ile, Cizvitlerin Paraguay'da örgütledikleri" "Redüksiyon"lar söz konusudur. Bu sonuncular ayrıca ilginçtirler, çünkü, önceden kurulmuş, hemen hemen yapma (sun'î) şekilde uygulanmış ve 161 yıl (1607 - 1768) yaşamışlardır. Sonları da yapma olmuştur, çünkü I I I . Carlos'un, Cizvitleri İspanyol toprakların­ dan kovan 1768 emirnamesi ile ortadan kalkmışlardır. Bu cemaatlerde utopia'ların temel-nitelikleri vardır: Her "Redüksiyon"un nüfusu, aşağı yukarı beşbin idi, ve bunlar geometrik ve bakışık (simetrik) bir plana göre kurulmuştu; nüfus, artma eğilimi gösterdiği vakit, birkaç redüksiyon'dan artanlarla bir yenisi kurulurdu; yalnız başkent Yapahu'-nun nüfusu onbindi. Redüksiyon'laı klan başları tarafından yönetilen mahallelere ayrılırlardı. Belediye meclisi, Cizvit örgütçüler tarafından onaylanması gereken bir listeden, bir yıl için seçilirdi; bu örgütçüler, aynı zamanda dinsel, siyasal, teknik, ekonomik bir rol oynarlardı; fakat yönetim herhangi bir zamanda diktatörce olmuşa benzemiyor; her halde, Guarni'ler, Cizvitleri İspanyol askerlerine karşı savunmak için kendi­ lerini bu askerlere kıydırıyorlardı, ve papazların isteği üzerinedir ki kıyım durdurulmuştur. Ekonomik rejim tam bir komünizm'di. İçerde alım satım yoktu. (Aygıtlar ve makine gibi nesneleri satın almayı mümkün kılan bir türlü dış ticaret vardı); işçi­ lere, ihtiyaçlanna göre besi, giysi, konut verirlerdi; ölüm halinde ev topluluğa geri gelirdi ve genç evliler otomatik olarak bir ev alırlardı. Malların bir kısmı, Tanrının malı olarak mağazalarda stok edilirdi, bu âdet, (İnca'lara yakın) Guarni geleneğindeki "Güneş 'in malı mülkü"-nün yerine geçmişti; bu ortak mal, devlet memurlarının dul kanlarının, öksüzlerin, sakatların geçimine kullanılır ve artanı kıtlık zamanları için saklanırdı.

Normal olarak zorunlu iş (Utopia'da olduğu gibi) günde altı saat ve ha­ sat zamanları ile başka çok sıkışık durumlarda sekiz saatti.Haftanın dört günü topluluğun işlerine, iki gün, bireysel ekicilere ve pazar dinlenmesine (ki daima uygulanırdı) ayrılmıştı. Şunu da söylemek gerekir ki Guarni'­ ler bu rejime az çok alışıktılar, çünkü bu, Ispanyollar gelmeden önce tanıdıkları rejime benziyordu.

İnca'lar devletininkine benzeyen bu rejim, Morus'un Utopia'sın-daki betimlemelere de uymaktadır. Bu uygunluk türlü türlü yorum­ lanmıştır. Louis Baudin (1942, sa. 169) 'e göre, Morus'un utopialık betimlemesi İnca'larınkine benzemektedir. Çünkü salt mantık

(10)

72 ALEXANDRE VEXLIARD

bakımından tarım ekonomisi koşulları altında başka bir model olamazdı. Çünkü (L. Baudin'e göre), Morus'un İnca'lar örgütlen­ mesini tanımış olması imkânsızdır. Başkaları bunun tersine Morus'un bunu Americo Vespucci'nin (1507) "Yeni Dünya üzerine m e k t u p l a r ı ' ' -ndan ve Şehit Pierre'in" 1511'de çıkmış olan (bk. A. L. Morton, 1952, sa. 55 - 56) "Yeni Dünya" üzerine yapıtından tanımış olduğunu dü­ şünmektedirler. Fakat her iki görüş uzlaştırılabilir. Morus, tarımcı bir toplumda mantık bakımından başka bir model düşünmemiştir; öte yan­

dan da adları geçen yapıtların ona tamamlayıcı ögeler, belirlemeler vermiş olması olanaktır. Şu da var ki, Morus'ta o zamanın terimiyle Batı H i n t " te komünist örgütlemeye gerçekten öge olan betimlemeler bulun­ mamaktadır.

Utopianın toplumsal, ekonomik, siyasal bakımlardan betimlenmesi, onun psikolojik iklimini ve belki belirli ölçüde Utopia yazarlarının zih­ niyetini daha iyi anlamamızı mümkün kılacaktır.

II Utopia'nın Psikolojik Temelleri.

İlkin utopia yazarlarının karakterlerini betimlemede iki denemeyi inceleyeceğiz; sonra, "utopialı'larda farz edilen zihniyetin analizini yapacağız.

Spranger'in Tipoloji'si.- Eduard Spranger, belirli değerlerin bireyde egemen olmasına dayanan bir tipoloji önermiştir (1914 - 1950). Bu görüş açısından altı "ideal yapı tipi"ni belirlemektedir; bunlar top­ lum, kültür hayatının başlıca alanlarında bireylerin yön almaları­ nın türlülüğünü temsil etmektedirler. Bu tipoloji, kısmen All­ port - Vernon ve Lindzey'in yayımları (1960) sayesinde epeyce yayıldı. Sonuncular, bu görüş açısından bireysel teşhisi olanak kılan bir sorulu test ayarlamışlardır. Spranger, bu görüş açısından şu değerlere göre insan tipleri ayırmıştır; teoretik, ekonomik, estetik, toplumsal ve dinsel. Ragmond Ruyer (1950, s. 27-29) Spranger'in betimlemelerine dayanarak utopia yazarlarını teoretik'ler arasına katmaktadır; utopia'da aslında rasyonel bir yapı görürsek ve yazarı bunda, bilginin kudretine mutlaka yakın inancını dile getiriyorsa, bu varsayım akla yakın gelebilir. "Ülkücü" teoretik insan, herşeyden önce hakikatin bulunması ile ilgilidir, ve tamamen entellektüel olan bu yönü ile öbür (estetik, ekono-nomik, toplumsal vb.) değerleri feda eder; hiç olmazsa bu değerleri ancak genel -rasyonel cephelerinde ele alır.

(11)

U T O P İ A ' N I N PSİKOLOJİSİ 73 Soyut kavram ve şemalarla işlediğinden sanatı

entellektüelleştir-mek eğilimindedir. Mutluluğunu aradığı toplum ona gerçek - dışı görü­ nür, çünkü bu toplum onca evrensel'in, ebedî'nin içinde kayb olup git­ mektedir. Ekonomik sorunlar, hiç olmazsa kısmen, askeze ("tarik-i dünyalık") yolıyla çözülmektedir. Bireyde de o ancak rasyonel, entel-lektüel cepheyi görür. Birkaç istisna (Campanella, Samuel Gott) bir yana, utopia'cı dinli değildir, daha doğrusu inancı, hakikatin, nesnelliğin, aklın egemenliğine yönelmekte ve insanın "yerde, gökte" hüküm süre­ ceğini haber vermektedir. Bazan, dinlerin gerçek bilgi ve insanın kurtu­ luşu yolunda bir engel olduğunu telkin etmektedir. Utopia'cı şüphesiz (siyasal) iktidar peşindedir. Fakat onun için iktidarın başlıca ha­ reket ettirici kuvveti bilme'diı (Bacon, Comte). Bilgisini uygulamak için onda somut gerçek duygusu noksandır ve aslında düşünüşü kırıcı ol­ maktan daha çok eleştiricidir.

Spranger'in tipolojisi utopia yazarlarının zihniyetini kavranmak için bir ölçüye kadar faydalı olabilir, fakat şimdi ana çizgileriyle çizilen portre fazla tek yönlüdür, hatta karikatüre kaçmaktadır. İmdi, bütün tipoloji'ler gibi Sprangerinki de karma tipler kabul etmektedir ve, bir­ çok hallerde, utopia'cılara şu hiyerarşi uygulanabilir: Teorik - toplumsal-siyasal. Bu bireşim, kişiliğin sentezi içine hayat sıcaklığı elemanları (Bk. G. Duveau, 1961, sa. 80 - 87) ve hükümet sürmekte biraz yeti sokmaktadır. Spranger'in öbür üç tipinin: yani ekonomikten faydalanma, estetikin uyumunu (harmonisini) araştırma ve dinde birlik araştırma karaktereri daha az belirlidir.

Le Senne Okulunun karakterolojisi.

Utopia yazarlarının psikolojisini betimlemek için G. Duveau • (1961, sa. 97 - 107). Heymans'la Wiersma'nin karakterolojisini (1905) geliştirmiş olan Le Senne okulu karakterolojisinden (1948) fayda­ lanmaktadır; bu yazarların sınıflamaları, muhakkak beğenilmekte olup türlü yazarlar tarafından ve en çok G. Berger (1950) A. Le Gall (1958), R. Verdier (1957), R. Mucchielli (1961-1963) tarafından yeniden türlü türlü işlenmiştir. Burada bu siniflanmaya - bizce - yapılabilecek itirazları ele almıyoruz. Fakat şuna işaret edelim ki, yetersizliği şu olayla kendini göstermektedir: Yazarların çoğu, temel niteliklere, üçten yediye kadar ikinci dereceden ya da tamamlayıcı nitelikler, bir de değişen sayıda "alt - tip "1er katmayı gerekli bulmuşlardır. Böylece ör­ neğin Le Gall (1958, sa. 107 - 148), 13 tane sinirli alt-tipe kadar

(12)

saymak-7 4 ALEXANDRE VEXLIARD

tadır.- Böyle olmakla birlikte, pratikte bu sınıflamanın gerçekten hiz­ met gördüğü yadsınamaz.

Hatırlatalım ki bu sınıflama, üç temel elemana dayanmaktadır: heyecanlıbk, etkenlik ve ilkellik - ikincilik çifti; bunların türlü bireşim­ leri şu sekiz temel tipi betimlemeyi mümkün kılmaktadır: Tutkulu (EAS), hiddetli (AEP), kanlı (eskiden "demevî" denen) ((nEAP), flegmalı (nEAS), duygulu (EnAS), sinirli (EnAP), apatik (nEnAS), şekilsiz (amorf) (nEnAP). (Bu kısaltmalar kolayca okunabilir. şöyle ki: nEAS = non - Emotif - Actif secondaire = heyecanlı değil, ikinci dereceden etken, ya da EnAP = Emotif - non Aktif - Primaire = heyecanlı, etken değil, ilkel gibi. İlkel, aslında şimdi'de yaşar, oysa ki, ikinci 'de edimler ve olaylar derin izler burakır . R. Mucchielli (1963, sa 37 dev.), de bu iki kavrama yeni içerikler verilip sejonktif'lik ve plastiktik yeniden tanımlanmaktadır. Bunlar Jung'un introvert'lih ile extrovert-liğine tekabül etmektedir.

Georges Duveau, bu karakteroloji sınıflamasını izliyerek utopia'cı-ların sekiz temel tipin aşağı yukarı beşine yayılmakta olduğunu göster­ mektedir. Apatik'lerle şekilsiz (amorf)lar o kadar az canlı, o kadar az "beşerî" dirler ki, aralarında (belki XV. Louis ile XVI. Louis bir yana) hemen hemen hiç ünlü kişi bulunmaz.

Ünlü kişi en çok tutkulular arasında bulunmaktadır; çünkü ünlü'-ler grubu bir türlü "kırk anbar" dır; burada Napoléon ile Mussolini'nin yanında, Beethoven'i Aquino'lu Thomas'yı görüyoruz, ve bunlara şunlar katılıyor: Michelangelo, Pascal, Racine, Newton, Marat, Nietz­ sche, Pasteur, Flaubert. Bütünün biraz karma karışık olduğunu kabul etmemek elden gelmiyor. Bu grupta utopia'cı ya da yarı utopia'cı (para -utopiste) olarak: Platon, Saint-Simon, Auguste Comte bulunmaktadır.

Hiddetliler (EAP) arasında, Rabelais, Fourier, Proudhon ve bunların yanında Diderot, George Sand, Victor Hugo bulunuyor. Kanlılar grubu ile flegma'lılar grubunda, daha çok, şu İngiliz Utopia'-cıları bulunmaktadır:

Bacon, Swift, Huxley ve bunların yanında Anatole France ve Léon Blum.- Godwin, Owen, Renan, D'Alembert, Kant, Bergson flegma'lılar arasında yer almaktadırlar.

Duygulular sınıfı (EnAS) Rousseau'yu, Robespierre'i, Kierkegaard'i kapsamaktadır. Sinirliler'in kararsızlıkları bir utopia'yi işlemekle bağ­ daşamadığından, bunlar arasında pek utopia'cı yoktur. Şekilsiz'lerle,

(13)

U T O P İ A ' N I N PSİKOLOJİSİ 75 apatik'leıe gelince, bunlar sistemli bir proje kurmak işin fazla

"onur-gasız" dırlar.

Bu sınıflamanın kusurlarına rağmen bununla şu tespit edilebil­ mektedir ki, utopia yazarları başka başka psikolojik kategorilere gir­ mektedirler.

Bundan başka, G. Duveau'nun işaret ettiği gibi, tarih, insanı şa­ şırtan bir takım köşe kapmacalar arz eder. Çünkü tarih "rollerine uy­ mayan ama rol oynıyan insanlarla doludur" (adı geçen eser, sa. 106). Gerçekten, hayatla dolu bir takım bireylerin soyut teorici rolu oynamak durumuna düştüğü , çünkü eylemle kendilerini ifadeyi mümkün kıl­ mayan bir çağda yaşadıkları, oysaki içe-dönük mahçupların eylem adamı kisvesine bürünmek zorunda bulundukları görülmektedir.

Zorluklara rağmen utopia'cılarm psikolojisini derinleştirmek ilginç olurdu. Önemli bir örnekte göstereceğimiz gibi, bize muhakkak birçok sürprizler sunarlardı.

Utopia'nın Psikanalizi — Psikanaliz insanların meydana getirdik­ leri bütün ürünlerde, özellikle yazılarda, sanat yapıtlarında, hatta irade - dışı düşküsel gibi görünüşlerde, bireyin derin eğilimlerinin bir ifadesini; kişiliğinin bilinçli, hatta daha çok bilinçsiz (içe tepil­ miş), az çok iyi gizlenmiş türlü mekanizmalarla şekilleri bozulmuş duygularının, isteklerinin ya da ihtiyaçlarının iz-düşümünü gör­ mek istemekte, ve bu saydıklarımızı ayrıntıları ile betimlemektedir. Bir takım simgeler (semboller) bütünü sayılanın deşifre edilmesi, yazıların ve sanat yapıtlarının gizli anlamının yorumunda önemli bir rol oyna­ maktadır. Bu yorum kiplerinde, psikanaliz çok sayıda kesin başarılar elde etmiştir. Ama başarı sarhoşluğu ile bazen fazla ileri gidilmiştir. Çünkü psikanalizin bu yorumlarında, insan davranışlarına rasyonel olan yönünü hemen hemen büsbütün silmek eğilimi vardır. Bize öyle görünüyor ki, tersi ifade olunmadıkça çoğu insanların davranışlarının rasyonel hedef peşinde koştuğunu kabul etmemiz gerekir. (bk. Allport, 1960, sa. 103). Öğle yemeği zamanında yüzlerce kişinin lokantalara gittiğini gördüğümüzde sorarsak, bize, aç oldukları için böyle davrandık­ larını söylerlerse, bu açıklamaya tamamen güvenememiz gerekir; belki yüz kişi arasında bir tanesini bulabiliriz ki, halkın peşinden gittiğini söyler , çünkü bu davranışta, aç olmadığı halde, kalabalık arasında, çocukça güvenlik araması gibi bilinçsiz bir süreç söz konusudur. Çoğun­ luğun tersine o, niçin böyle davrandığını bilmez.

(14)

7 6 ALEXANDRE VEXLIARD

Bunun gibi, bazı hallerde. bir ultopia yaratma "kendi irade özgürlüğne bırakılmış bireyin bunalımı"na karşı savunma (J. Servier, 1967 sa. 318) şeklini alabilir. Utopia'nın" telâfi edici" görüşleri, belirli birey kategorileri (gruplar, sınıflar)ın, tarihin, toplumun ve tanınmış değer­

lerin dışında tutulduklarından ötürü haklarından yoksun kaldıkları duygusuna kapıldıkları anlarında meydana çıkarlar. Adil bir kentin tablosu bu bunalımları, bu rahatsızlığı yatıştırmak eğilimindedir. Tasar­ lanan ülke, uzakta, okyanusun ortasında, dünyanın merkezinde, ya da aydadır; imdi bütün bu imgeler. "thalasal gerileme'yi" (Denize-doğru geri gitme)yi, ana kucağına, yahut da "eski zamanlara "terk edilmiş olan okyanusa" dönüşü sembolleştirir (S. Ferencsi, 1962) sa. 128). Çünkü deniz, ay yahut dünyanın göbeği, dişilik, annelik sembollerdir. (S. Freud, 1900, sa. 297). Hangi memleketten ya da zamandan olursa olsun, hemen hemen bütün utopia'larda başka benzer tema'lar vardır. Coğrafya bakı­ mından yalnız, yahut zamanda uzak olan Utopia, simgesel olarak geç­ mişin özlemini ifade eder. Utopia'ya uzun bir seyahatten sonra varılır; o bir hayal ülkesidir. Kent, güven verici rasyonel bir plana göre tasarlanmıştır: Bu, ana kucağında bulduğumuz huzurun dönüşmüş şekli­ dir. Komünizm, bütün ihtiyaçları sağlıyan anne imgesini yerine koymakla baba imgesini zararsız kılmak istemektedir. J. Servier'nin kitabında (sa. 319 dev.) Freud şemalarını kullanan bu türden birçok başka açıklamalar bulunur.

Bu yorumlar ilginç, zekice, bazen öğreticidir. Ama utopia yazar­ larının çoğunluğuna uygulanabilirler mi diye sormak hakkımızdır. Ger­ çekten, bir edebî yapıtta yahut bir sanat yapıtında, hatta genel davranış­ larda bilinçsiz (rasyonel-dışı) mekanizmaları varsayan, "derinliğine" yo­ rumlara, ancak yapıtların rasyonel açıklaması uygun düşmediği ya da hiç olmazsa kısmen yeterli olduğu zaman başvarmayı insan kendisine kural edinmelidir. Yani utopia'larm çoğunda işaret edilebilen ve nispeten az hallerde uygulanabilen, Freud tarafından bulunan mekanizmaların ışığı altında yorumlamaya uğraşılan olgular, bize memnun edici görünüen rasyonel şekilde açıklanabilirler.

Utopia'lar, varılması güç uzun seyahatleri gerekli kılan uzak adalara yerleştirilmişse, bunu yazarlar, buraların neden şimdiye kadar keşfedilmediğini ve ilerde meraklılar denerlerse keşfi zor olacağını an­ latmak için böyle yazmışlardır. O zaman burada, seyahatin hayale eş­ değer olacağını neden varsaymah? Ultopia'ların çoğu iştirakçi bir ekonomiye dayanmaktadır. Bu örgütleme ve üretim araçlarının

(15)

bilim-U T O P İ A ' N I N P S İ K O L O J İ S İ 77

sel ve teknik gelişmesi sayesinde, topluluk insanların - besi, giysi, konut vb. gibi- neye ihtiyacı varsa hepsini bol bol üretecektir. Bu düşünce, iyiden iyiye rasyoneldir. Herhalde bu, Fourier, Marx, Jacques Duboin (1939) gibi bütün sosyalist ıslahatçılarda vardır. O halde, komü­ nist örgütlemenin" babanın imgesini ortadan kaldırmak, yerine ihti­ yaçları sağlıyan, a n a - k e n t i koymak istediğini" (Servier, sa. 319) ne­ den varsaymalı ? Öte yandan XVI. ve XIX. yüzyıllar arasında utopia'ların "tarik-i dünya" lığı gittikçe azalmaktadır. Bunlar üretim ve ihtiyaçlar sorunlarını artık istekle kabul edilen, gönüllü üretim ve ihtiyaçlar sorunlarını, kısıtlamalarla, lüks'ü ortadan kaldırmakla değil, üretimi yüksek ölçüde artırmakla çözmek istiyorlar. (Burada, utopia'cı olmayıp bir ekonomici ve sosyal reformcu olan Jacques Duboin'in yapıtı üzerinde daha fazla duramadı­ ğımıza üzülüyoruz; kendisi 1930 dan bu yana yirmi kadar yapıt yayın­ lamıştır; bunda "bolluk sosyalizmi" öğretisini geliştirmekte ve "La Grande Relève de Y Homme par la Science, (bilim yoluyla insanın büyük kalkınması) adlı aylık dergiyi yönetmektedir. Bu iki başlık pek anlamlıdır. Öğretisi üzerine genel olarak susulmuş, ama birçok düşün­ celeri başka yazarlar tarafından ele alınmıştır. Bunlar arasında J. Fourastié (1965, 1966)), J. Duboin gibi, kıtlık ya da nadirlik ahlâkını, bolluk ahlâkına karşıt olarak göstermektedir).

Temel ilkeleri ve çıkış noktası aslında rasyonalist olan Freud öğ­ retisi türlü şekiller alan ve görünüşe rağmen insana ve humanizma'ya karşı yönelen bir takım irrasyonalizm'lerin doğmasına sebep olmuş, ya da bunlara destek olmuştur. Öğretilerinin hoş olmayan bu görünüşünü maskelemek içindir ki belki modern irrasyonalistler ayrıca karanlık, esoterik (kapalı) bir dile özenmektedirler - bu dil, bazı çevrelerde, an­ laşılmadığı için saygı görmektedir. İmdi, utopia'cıların hemen hemen hepsi rasyonalisttir.

K. R. Popper (1966 I I , sa. 240) ile birlikte şuna işaret etmenin önemi vardır: "rasyonalist bir tavır - alış, çoğu zaman eşitlikçi ve insan-lıkçı bir görüş açısıyla bağdaşmış olarak görülmeçktedir. Bunun tersine irrasyonalizm, çoğu hallerde eşitlik-karşıtı eğilimleri, hiç olmazsa ba­ zılarını, çok kez bir türlü humanizma (huınanitarizma) ile bağdaşmasına rağmen meydana vurmaktadır". Her ne ise, başkalarını, tıpkı kendimizi olduğu gibi rasyonel varlıklar olarak ele almamızı, tersinin apaçık is­ patı hali bir yana, ahlaksal bir ödev saymalıyız.

(16)

7 8 ALEXANDRE VEXLIARD

Utopia yazarlarının psikolojisi üzerinde kuş bakışı bu özetten sonra, sorunun öbür cephesini: "utopiali" ların psikolojisini görelim.

İnsanın Dönüşümü — İnsanın gelecek (ülkülük) toplum tarafından dönüştürülmesi sorunu ele alındığı vakit, bir yandan utopia'eılarla bazı filozofların (en çok XVIII. yüzyıl filozoflarının) düşüncesi ile öte yandan toplumsal rcform'ların, sosyalist ve komünistlerin, özel ola­ rak Marx ve Lenin'in düşüncelerini biribiriııden ayırd etmek zordur. Utopia'cılar kuvvetle inanıyorlar ki planını çizdikleri toplum insanı dönüştürmek, yeni bir insan yaratmak kudretine sahip olacaktır.

Bilimsel sosyalizmi tutanlar gibi utopia'cılar da toplumun yeni örgüt­ lenmesinin ve kanunlarının, bireyler, bireysel bilinçler üzerine zorlayıcı bir kuvvet uygulayacağını düşünmektedirler; dahası var: yeni ilkeler "iç­ lendirileceklerdir"; öyleki bu sayede bireylerin ruhsal yapıları: duyguları, istekleri, düşünceleri, zihinlerinin davranışı köklü olarak değişecektir. Böylece insan psişisizminin bugün doğal yani değişmez diye kabul edilen­ lerinin birçok öğeleri dönüşecektir. Utopialı'yı karakterlendiren nokta­ ları burada özetlemeyi deneyelim.

1° Modern psikoloji, Freud'la birlikte demektedir ki, insan eylemlerinin çoğu rasyonel olmayan bilinçsiz, iç - güdüsel hamlelerden meydana gelen oldukça karmaşık bir seriden gelmekte olup, bunların görünürdeki rasyonelliği, "rasyonelleştirme" den başka bir şey değildir. Utopia adamı rasyoneldir, rasyonalisttir, yani, ihtiyaçlarını hatta (menşeleri iç-güdüsel olanları) akla uygun yöntemlerle tatmin etmeye uğraşır. Bugünün adamı (aktüel adam), (belki) rasyonel olmayan eği­ limlerin egemenliği altında ise, sebebi, "barbar" çağların karanlıkçı-lığına dalmış bir toplumda gelişmiş ve yaşamakta olmasıdır.

2° Çağdaş toplumdaki insan aslında bencildir. ve onu "rekabet", şirk koşma ruhu canlandırmaktadır; ona hayat için savaşa girişmesi öğretilmemiş midir ? "Bu andan itibaren insanlar başarı elde etmek için, birbirlerinin yerine geçme, birbirlerine ihanet etme'den başka araca sahip olmadılar; hayat ne yazık ki insanların, şan, zenginlik, zevk, otorite için, hayat olanakları üzerinde çekiştikleri amansız bir savaş oldu, bunda her bir kişi, genel iyiliği aramak perdesi arkasında, aslında, kendisinin ve servetinin başkaları zararına yükselmesinden başka bir şey aramamaktadır (J. Duboin 1930, sa. 188)." Fakat bütün bunlar, in­ sanın, bencillik üzerine ayarlanmış bir toplumsal rejimde yaşamasından ileri gelmektedir.

(17)

U T O P İ A ' N I N PSİKOLOJİSİ 79

Psikanalizci psikolog bayan Karen Horney (1950), benzer bir temayı geliştirmektedir: "Zamanımızın" birçok nevrozlarının menşei­ ni "rekabetçi bir toplumun zorla kabul ettirdiği bencillik ile insanda doğal olan başkalarıyla bağdaşma eğiliminin çatışması"nda görmekte­ dir.

Toplum yeni temeller üzerinde kurulduğu zaman utopia insanı hemcins ile dayanışma ve ona sevgi duygusu ile canlanacaktır, çünkü o zaman egoizmin "hikmet-i vücudu" olmıyacaktır. Bu dönüşüm olacaktır, çünkü insanlar hiçbir zaman kıtlıktan korkmıyacaklardır; sefaletin bilinmediği, herkesin emrine verilen ürünleri nicelik ve daha çok, nitelik bakımından bugün tasarlıyabileceğimizin pek üstün­ de bulunan bir toplumda yaşayacaklardır.

Unutmiyalım ki, bütün tarih boyunca insan örfler, dinler, varlık koşulları ve içinde yaşadığı özel çevreden ötürü değişmiştir. Cinayet veya suç yüzünden yargıç önüne çıkanların çoğunun yüzleri gülmeyen­ lerin sınıflarından olmaları gerçekten bir düşkü müdür?

"Beyaz yakalılar "ın da suçlulukları olduğunu biliyoruz; fakat burada başka cinsten bir suçluluk söz konusudur; toplumsal çevreye bağlı olan bu suçluluk, ağır olmasına rağmen, daha hafif cezalara çarptı­ rılmaktadır: bu da toplumsal örgütlenmemizin bir sonucudur.

3° Şimdi sağduyu, insanın doğal olarak tembel olduğunu, ancak ihtiyacın, ya da esircinin kamçısının zoru ile çalıştığını kabul etmek­ tedir. Şunu da kayıt edelim ki esirci, binyıllar süresince, insanın ancak kamçı korkusu ile çalıştığını söylemişti ve "sağduyu" ona hak veriyordu. Çünkü ünlü "sağduyu", çoğu zaman, yeni fenomenleri eski­ miş geleneklerin açısından başka açıdan incelemekten uzak durmak için bir bahaneden başka bir şey değildir.

Utopia adamı baskıya ihtiyacı olmadan çalışacaktır; ama burada XVI. ve XVII. yüzyıllarda yazılmış olan utopia'ları bir yana bıraka­ cağız, çünkü bunların yazarları halâ esirciliğin egemenliği altında bu­ lunan bir toplumda yaşıyorlardı. Daha sonraki utopia'larda utopia ada­ mının "gönüllü" bir işçi olacağı, çünkü hoş koşullar altında çalıştığı ve herkese faydalı işe ayırdığı zamanın sınırlı olduğu, gittikçe daha iyi görülmektedir; o bu çalışmaya karşılık yaşamak için ihtiyacı olduğu şeyleri bol bol alır; 'gereksiz' fazla ile eğlenceler, caba olmak üzere. Ama, Jacques Duboin'in dediği gibi, "faydasız olma hakkı ortadan kal­ kar".

(18)

80 ALEXANDRE VEXLlARD

Çalışanın bu koşullar altında özgürlüğüne ket vuruluyor, gibi bir itirazda bulunulabilir. Fakat, çalışma alanında özgürlük hiç olmuş mudur ? Öte yandan da bu çalışma, dinlenmeye ve eğlenceye, çalışan için gerçekten faydalanabileceği önemli bir marj bırakmaktadır; çünkü topluluk onu bir toplumsal gelir sayesinde - deyim J. Duboin'ındır - bunun için gereken aracı vermektedir.

Çalışma, özgürlüğe engel olmak şöyle dursun, tersine, gerçek özgür­ lüğün bir garantisidir.

4° Utopia adamı geçmişe değil, geleceğe yönelmiştir. Onda kendi alın - yazısının yapıcısı olmak duygusu vardır; fakat o, bu alın - yazısını, ancak hemcinsleriyle birlikte çalışma ile kurabileceğini de bilir: yardım­ laşma, etken bir birlikte çalışma, egoizmin yerini almıştır.

5° Dayanışma ruhu, höşgörü ruhunu sürükler; bu ruh belirli hallerde, din bakımından ilgisizliğe kadar gider. Çoğu hallerde, - "fikir suçu" za­ manlarının çatışmalarından sıyrılamıyan XVIII. yüzyıl öncesi bazı utopia'lar bir yana-yoktur. Şu da var ki kimi utopia'lar hoşgörür ol­ mayan bir ruhta yazılmıştır. Bu, F. Bacon'un Yeni Atlantis'i ile Samuel Gott'un (1648) Nova Solyma'sında kendini ayrıca belli etmektedir.

Bu münasebetle, her insan eserinde az çok bilinçsiz ve itiraf edilmez duyguların bir iz-düşümünü görmeye eğilimli yorumlarda düşülen ve her zaman düşülebilen bir yanlışa işaret etmek yerinde olur. Thomas Morus'un Utopia'sı din bakımından ayrıca hoşgörürlüdür. Fakat ya­ zarı hiç de öyle değildi: Erasmus'a uzun bir mektubunda mezarına şu yazıyı kazmalarını istediğini yazıyordu: "müşriklere işkence ettim; çünkü bu adamlardan nefret ediyorum...." İşte, "iz-düşümler" teori­ sinde bizi ihtiyatlı davranmaya uyaracak bir itiraf.

6 Utopia'lı bir de barışsever'dir ama vatanına saldırıldığı vakit onu cesaretle savunmasını bilir: Çünkü neyi savunduğunu bilir. Morus'­ un Utopia'lıları, kurnazlık, rüşvet, casusluk kullanarak savaştan kaçınmayı yeğ bulmaktadırlar; bu iki-yüzlülüğün ahlâk dışı olduğunu kabul etmekle beraber, bunun savaştan gene daha iyi olduğunu düşünürler.

7° Utopia'hlar, akılcı (rasyonalist) olduklarından bilime inanır­ lar: Bilirler ki bilim, onlar için daha iyi bir geleceğin garantisidir. Bunun içindir ki bütün utopia'hlar, zorunlu olarak, okumuş kimselerdir. Bugün dendiği gibi, biraz teknokrat'tırlar; fakat bu teknokrattık onlarda bir

(19)

U T O P İ A ' N I N PSİKOLOJİSİ 81 sürü demokratça kontrollarla yumuşatılmıştır. Utopia'lılar, ilkelik olarak eşitçidirler; fakat kişisel eşitsizlikler ya da ayrılıklar kabul edilmektedir. Doğal yetilerden gelen üstünlükler, genel olarak gerçek "imtiyazlar"a yol açmamaktadır, hatta bazen, herhangi bir üstünlüğe sahip bireye, "honoré" edilen ama mükâfatlandırılmıyan birtakım sorumluluklar yüklenir.

Gerçekleşmiş psikolojik Dönüşümler

Bu gibi dönüşümler olabilir. Bir takım yeni olaylar, bu bakımdan ispat edici olmuştur. Bununla beraber, insan şu soruları ortaya atmaya kendinde hak görmektedir:

1 Acaba bu dönüşümler daima istenen yönde mi oluyor? Hiç olmazsa belirli hallerde dönüşümlerin, yapanların öngördükleri yönden başka hatta ona ters yönde gerçekleştiği olmuyor mu? 2 Bu gibi dönüşümlerin şüphesiz sınırları vardır; o zaman, olabilir ile olamaz'-ın solamaz'-ınırlarolamaz'-ını nasıl tespit edeceğiz? 3° Bu solamaz'-ınırlar, bir de, dönüşümlerin hangi koşullar altında gerçekleştiğine bağlıdır; bu koşullar bireylerle ilgili (örneğin: istekli midirler?) oldukları gibi toplumsal, ekolojik, ruhsal çevre ile de ilgilidirler.

Bu gibi dönüşümlerden üç örnek vereceğiz.

1 Amerika Birleşik Devletlerinde, en çok 1920 ile 1940 arasında, memlekete gelen çok çeşitli göçmenlerin genel nüfus içinde erimesi ("inté­ gré" olması) için çok şey yapılmıştır. Bu eylem, belirli ölçüde bir başarı olmuştur. Fakat bu eylem (bu pota) büyük bir özgürlük havası içinde gelişmiştir. Sonuç olarak da millet, dil, kültür bakımından önemli ve sağlam çekirdekler kalıntı olarak kalmıştır; bunlar büyük şehirlerde, İtal­ yan, Çin, Alman, Rus, Ukrayna'li olan "mahalle"lerin varlığı ile cisim­ lenmektedir.

2 Sosyalist memleketlere gelince, bunlarda dönüşüm muhakkaka benziyor. Ancak, resmî bildirileri bir yana bırakırsak, bu dönüşümün reformcuların istedikleri doğrultuya yöneldiğinden emin miyiz? Psiko­ lojik değişim, Doğu Almanya üzerine bir röportajda şu kısa ve veciz parça ile canlandırılmaktadır: Doğu Berlinliler Batıdaki akrabaları ile buluşabiliyorlar. Ama, diyor bir Batı Almanya'lı, bu ziyaretlerde "Korkunç bir şey oluyor: Biraz zaman geçtikten sonra, birbirimize ne diyeceğimizi bilemiyoruz; çünkü anlaşamıyoruz." Bunlar aynı dili ko­ nuşuyorlar ama aynı "dili" konuşmuyorlar; artık kelimelerin anlamları

(20)

8 2 ALEXANDRE VEXLIARD

aynı değil.- İşte dilcilere, mantıkçılara, semantikçilere ve "strüktüra-list'"lere iş sağlıyabilecek bir durum.

3 İsrail'de meydana gelen durum, Georges Friedman tarafından (1965, sa. 19) dikkate değer bir şekilde özetlenmiştir: "... her gözlem­ cinin dikkatine çarpan bir fenomen şudur: başka başka yüz iki mem­ leketten gelmiş nüfuslar-doğanın, çalışmanın, insanlar ve kurumların hergün etkide bulundukları, iklimin, toplumun değerlerle dinin eylem­ lerini birbirine karıştırarak muazzam bir insan dönüşümü aygıtını kur­ dukları - yeni bir çevrede fizik ve moral bakımından kavrayan kuvvet, ki etkisi her yanda kendini göstermektedir." Ama şu var ki bu dönüş­ türen kudret göçmenlerin menşei ile göçlerinin sebeplerine göre oldukça eşitsiz bir şekilde etken olmaktadır: Bu değiştirici eylem gönüllü göç­ menler, inançlı Sionist'ler üzerinde muhakkat en yüksek ölçüde etken olmuştur. Alman menşeli göçmenlerde (ki bunların büyük çoğunluğu ne dinli, ne de Sionist idi) etki daha az yahut daha yavaş olmuştur; Afrika ve Asya menşelilerin önemli bir kısmı üzerine etki daha zor olmaktadır. Bunların erimelerinin, kültür farkları fazla büyük olduğundan, daha güç olduğu görülmektedir; ve bu farklar genç kuşaklarda kendini korumaktadır. Gerçekten, çocuklar formasyonları bakımından en etkili olan ilk yıllarda ailelerinin çerçevesi içinde bulunmaktadırlar. Böyle olunca ayrılıklar psikoloji, kültür bakımlarından ancak yavaş yavaş azalır; bu, birkaç kuşak istiyebilir. Bu durumun sonucu olarak da istemeden gerçekleşen bir ayrı tutma (ségrégation) meydana gelmektedir (bunun istemeden, yani irade dışı olduğu üzerinde durmak gerekir): "Se-fard" (İspanyol ve Portekiz) menşeli göçmenler, millî kadro içinde çok azdırlar; elle çalışanların,küçük memurların çoğu bunlar arasından seçil­ mektedir. Bu durumun bilincine sahip olan devlet makamları türlü şekillerde buna karşı gelmeyi denemişlerdir. Örneğin: "Sefard" menşeli çocuklarda, eğitimin yüksek aşamalarına erişmeleri için, orta ve yüksek öğrenim kurumlarına giriş için gereken notlar onlar için aşağı düşürül­ müştür. Fakat bu deneme yarı - başarısızlıkla sonuçlandı; çünkü bu öğrencilerin çoğu, kapıları kendilerine genişçe açılan öğrenimi "izle­ yemiyorlardı". Şimdi bu çocuklar için özel pedogaji metodlarının uygu­ lanması düşünülüyor.

* * *

Bu örneği söz konusu ettik, çünkü bu bize insanın çevre tarafından dönüştürülmesi olanağında ne gibi engeller (burada oldukça çeşitli),

(21)

U T O P İ A ' N I N PSİKOLOJİSİ 83

ve ne gibi sınırlar (burada oldukça esnek) olduğunu, kısmen olsun, göstermektedir.

"Çevre" bakımından en uygun koşullar, görünüşe göre, birey (bir yerden başka yere göçle ya da başka türlü) anî olarak yeni çevreye sokulduğu vakit gerçekleşmektedir. Bir de "eski" ile bağların kopmuş olması gerekir; böylece Amerika Birleşik Devletlerinde, İsrail'de de olduğu gibi, çoğu hallerde, kendi ana dillerini çocuklarına öğretmemektedirler. Bireyler bakımından dönüşüm, esaslı olarak, hem psikolojik (intellek-tüel, duygusal, iradî), hem ahlaksal (değerlerin değişimi), hem ideolojik

(dönüşüm iradesinin yaratılması), hem kültürel (öğrenim, ilgilere yön verilmesi) bir hazırlık ya da ön-belirleme ile desteklenmektedir.

Burada kompleks bir sorun üzerine çok kısa bir özet verdik. Fakat bu kadarla da görüyoruz ki, insanın çevre tarafından dönüşümü ne bir hayal, ne de bir utopia"dır.

Aslında toplumsal ve siyasal örgütlenmeye dayanan utopia'lar vardır; bazıları ise ekonomik ve teknik yapılar üzerinde durmaktadırlar (E. Bellamy'nin Yüzyıl sonra'sı. - 1878). Bütün utopia'lar, az ya da çok ısrarla, yeni toplumun çevresi içinde, insanın bildiğimiz zihniyetinin dönüşeceğini; insan tabiatının, sonsuz ölçüde eğilip bükülebilir olmasa dahi plastik olduğunu göstermektedirler.

Burada , tamamen psikoloji'ye dayandırılmış bir utopia'dan, B. F. Skinner'in Waiden Two başlıklı eserinde betimlediği utopia'dan söz edeceğiz.

Psikolojik bir Utopia.-B. F. Skinner, en çok, bugün dünyada çok yayılmış olan programlı öğretimin başlıca yaradıcısı olarak tanınmıştır; onun, öne sürenlerinden biri olduğu, doğru olmıyarak "öğrenme makinesi"de denen "öğretme makinesi"nden çok söz edilmiştir (halâ da edilmektedir). Makinenin Skinner tarafından ortaya atılan ilk modellerinden başka, bugün bu aygıtlardan bazıları pek karışık ve pahalı olmak üzere, birkaç yüz yeni model var. Bu aygıtların hepsi Skinner tarafından önerilen ilkelere göre düşünülmüş değillerdir.

Skinner kendinden daha yaşlı psikolog Thorndike'tan aldığı, çok basit görülebilen bir düşünce etrafında, büyük yankılar yaratmış olan bir psikolojik teori kurmuştur. Skinner, inanmış bir behaviorist'tir; yani onca psikoloji, davranışları ve onlara dışardan sebep olanları (uyarım yahut stimulus'lan) incelemekle yetinmelidir. Demek sadece

(22)

8 4 ALEXANDRE VEXLIARD

gözlemlenebileni nesnel olarak incelemeliyiz, ve bilinç, duygu, düşünce, istek, irade vb. gibi bütün "zihinci" kavramlar psikoloji'nın dışına atılmalıdır. Doğrusunu söylemek gerekirse, hiçbir behaviorist bu terim­ lere başvurmadan yapamamıştır; bunlara bazen yeni bir ad veriliyor (bu da sorunları dahi basit kılmıyor), bazen zihinci deyimlere "davranış" sözcüsü katılıyor. Böylece, "düşünce davranışı" ndan "diş ağrısının dav­ ranışı''ndan "bilinç davranışı"ndan "simge davranışı'ndan vb söz ediliyor (Krş. Alexandre Vexbard, 1967).

Skinner'in psikolojisinin merkez kavramı, "takviye" kavramıdır. Sade söylemek gerekirse şöyle deriz: mükâfatlanan, yani "organizma"-ya memnunluk sağlı"organizma"-yan davranışlarda (bir hayvana bir hüner öğretmek için ona aç iken verilen besin), yeniden meydana gelme eğilimi vardır; bu mükâfatların teknik terimi "takviye"dir. Behaviorist terminolo-ji'de, bir de "mükâfat" yani "takviye"lerin, organizmanın gerginlik­ lerini azaltma etkileri olduğu söylenmektedir. Takviye çeşitli şekiller alır: acının kesilmesi, susuz olunca içmek, aç olunca yemek gibi. Öğret­ me makinelerinde, "takviye" rolünde olan öğrenci bir soruya (iyi ya da kötü) cevap verince, sonuçların araçsız olarak (hemen) bilinmesidir. Kötü cevap vermişse, makine ona tamamlayıcı açıklamalar verir.

Skinner, "psikolojik" utopia'sını bu psikolojinin ilkelerine dayanarak tasarlamıştır. Waiden adı, bu ad altında orman insanının bir çeşit bireyci, hatta anarşici utopia'sını betimlemiş olan H. Thoreau adlı bir Amerikan idealist filozoftan alınmıştır (Bu filozofun yapıtının birkaç Fransızca çevirisi var.)

Bu satırların yazarı, Skinner'in psikolojik teorisinin fazla tek yönlü olduğu üzerinde durmaya önem vermektedir: bu teori güvercin­ lerin ve başka aşağı türden hayvanların alıştırılması (meşki) sırasında meydana çıkan ilkelere dayandırılmıştır. Bu görüşler insana, ancak onun zihniyetinin, kendisinden aşağı olanlarınkine, yani hayvanlannkine benzediği ölçüde uygulanabilir. Skinner'in betimlediği utopia'ya gelince, fikrimce bu en antipatiklerden (sevimsizlerden) biridir. Utopia'ların çoğu insanı daha insan kılmaya uğraşırken, Skinner'in utopia'sı onu daha az insan kılmaya eğilimlidir.

Bunu söyledikten sonra, onu burada ele almak ilginç olacaktır. Waiden Two, Frazier adında bir psikolog tarafından kurulmuş utopik bir cemaattir. Bu Frazier koşullanmalar ilkesine uygun olarak düşünceyi, duyguları, davranışları pekinlikle kontrol etmeyi olanak

(23)

U T O P İ A ' N I N P S İ K O L O J İ S İ 85

kılan bir metod hazırlamış. Koşullanmalar, daha çok, olumlu takviyelere (mükâfatlara) ve belirli ölçüde olumsuz takviyelere (cezalara) dayan­ maktadır. Böylece utopia'nın bütün bireyleri, istenmiyen (topluma uymayan) davranışlarda bulunamıyan istidatlı kimseler olmak için sis­ temli bir şekilde koşullanmış ve bu toplumda mutlu olacak gibi eğitilmiş­ lerdir. Burada özellikle bireysel ayrılıklar alanında büyük bir hoş-görüye tanıklık ediyoruz. Durum, farklar doğal oldukları için değil, fakat insanlar "hayırhah" ve hoşgörür şekilde düşünmek, duymak üzere koşullanmış oldukları için böyledir. Utopia'ların çoğunda, akla bir çağrı görüyoruz,- o akıl ki, tutkuları, tembelce alışkanlıkları, ön yargıları yen­ mesi gerekir. Skinner'in utopia'sında ise insanların alışkanlıklara, ön yargılara sahip olma kudretleri yoktur.

Waiden Two'da insan, aklını kullandığı için akıllıca, hatta rasyonel davranmaz; aklını kullanamadığı için akıllıca davranır; bu "yeni insanlar"-ın hayatinsanlar"-ın türlü durumlarinsanlar"-ında verdikleri "iyi" cevaplar, otomatiktir­ ler.

İnsanların "iyi" davranmaları için dıştan herhangi bir otoritenin işe karışması gerekli değildir, çünkü bütün bireylerde, toplumda, ahlâk kanunlarına itaat, erken koşullanmalar sayesinde derin şekilde içten-leştirilmiştir. Bu biriki nitelik, Waiden Two'nun hangi ilkelere uyarak işlediğine işaret etmektedir. Bu kentin nasıl işliyeceği üzerine çok sayı­ da ayrıntıdan başka, bunda Frazier'in oldukça ilginç bir itirafını oku­ yoruz: Diyor ki , başka insanlar üzerine bilimsel kudretini uygulama is­ tediğinden bu işe girişmiş. Fakat toplum için bir tehlike teşkil edebilecek olan bu türden bir isteğin, kendisi ile zorunlu olarak ortadan kalka­ cağı üzerinde ısrar etmektedir. Gerçekten, onun otoritesini uygula­ mak ve tekniklerini kullanmak üzere, kendinden sonra gelecek­ ler koşullanmış olacaklar ve her türlü toplum aleyhinde yeltenmeler kesin olarak ortadan kalkmış olacaktır. Başka deyimle, Waiden Two, "iyi" diktatörleri "otomatik" olarak meydana getirecek gibi tasarla­ nacaktır.

Fakat böyle bir otomatizme güvenilebilir mi? Tarihte bu çeşitten iyi niyetlerin tersine döndüğü ve çok kere kendi yapıtlarını kan içinde boğduğu epeyce sık görülmüştür. Cam kloş altında oda ("L'Ile sous cloche" Nantes, 1946) başlıklı, Bröton'cadan çevrilmiş bir romanda, Xavier de Langlais, deniz kazasına uğramış bir genç kızın serüvenini anlatır. Bu genç kız, bütün halkı mutlu olacak gibi koşullanmış bir adaya

(24)

8 6 ALEXANDRE VEXLIARD

ayak basıyor, Şimdi, "mutlu toplumun bütün dengesi, ruhunu korumuş olan bir genç kızın bakışı ile alt - üst oluyor" ((J. Servier, 1967, s. 308) Skinner, hiç de istemeden sanki daha ziyade bir anti-utopia sun­ muş gibidir.

* * *

Utopia yazarlarının hemen hemen çoğunda, yeni bir toplumsal dü­ zen kurulmasının, bireylerde zihniytin yani isteklerin, ihtiyaçların, yönelmelerin, daha doğrusu, zihin yapısının temelinde, bu ihtiyaçlar hiyerarşisinin dönüşümünü şart koştuğu bilincine varıldığını burada göstermiş olduğumuzu umuyoruz. Bunlar, genel olarak, hayat kipi (tarzı) ve toplumsal yapıların dönüşümü, hemen hemen otomatik olarak bu gerekli değişimlere yardım edecektir, diye düşünüyorlar. Anti - utopia yazarları tanıdıkları toplumun bir imgesi olarak betimle­ dikleri "insan tabiatı"nm değişmez karakterini öne sürerek bu iyimser görüşe karşı çıkmaktadırlar. İşte utopia yazarları, "insan tabiatı"nm bu değişmezliğini kabul etmemekte, ve çok kere, şimdi var olanın, (bazen çok yakın bir) geçmişte ne ölçüde "utopialık" sayıldığını göstermektedirler.

Çünkü, Anatole France'ın yazdığı gibi, "Utopia her türlü ilerlemenin ilkesidir; eski zamanın utopia'cıları olmasaydı, insanlar hâla mağara­ larda sefil ve çıplak yaşarlardı. İlk kentin çizgilerini çizenler utopia'-cılar olmuştur. Cömert rüyalardan iyilik getiren gerçekler çıkmaktadır" (1910, s. 36) Paradokslu bir şekilde denebilir ki utopia, kendi başarı­ larının kurbanı olmuştur: gerçekten insanlar, dünün utopia'ları olan bugünün başarılarını kolayca unutuyorlar. Bugün teknik ilerilemeler, alın-yazımıza hergün biraz daha fazla egemen olmamızı sağladığını söy­ leyene utopia'cı deniyor, ve çamurda sürüklendiriliyor. Şimdi teknik ilerlemeler başka amaçlarda kullanlıyorsa bu hal bunların, tamamen troglodit (mağara sakini) zihniyetindeki kimselerin elinde bulunma­ sından ileri gelmektedir. Yeni bir dünyanın gerçekleşmesiyle birlikte artık geri dönmiyecek bir geçmişten bize miraz kalan geleneksel görüş ve kavrayışları da temelinden değiştirmeliyiz.

Bibliyografya için bk. Fransızca metnin sonu.

Bu bibliyografya'da 1. Bölüm'de (A) adları geçen yapıtlar. 2. Bö­ lümde (B) adları geçen Utopia'cıların başlıca yapıtları yer almaktadır. 1. Bölümde, başlarında (o) işareti bulunan yapıtlar, konuları Utopia olanlardır; öbürleri genel incelemeler (psikoloji,toplumbilim, tarih vb) dir. Türkçeye çeviren: Nusret H I Z I R

(25)

PSYCHOLOGIE DE L'UTOPIE

par

ALEXANDRE VEXLIARD Faculté des Lettres, Univeristé d'Ankara

L'utopie étant une création de l'esprit humain, elle pose néces­ sairement un certain nombre de problèmes psychologiques, que nous tenterons de passer en revue. Le problème de la psychologie de l'uto­ pie peut être envisagé de diverses façons : I . On peut essayer de voir ce qu'il y a de commun au point de vue psychologique entre les divers auteurs des utopies; comme nous le verrons, il y a eu plusieurş ten­ tatives en ce sens. 2 °. On peut s'intéresser également à la mentalité (supposée) des "utopiens", telle qu'elle est conçue par ces auteurs, comment cette mentalité est formée par l'éducation, les institutions, les moeurs, la propagande; c'est à cette question que nous nous at­ tacherons particulièrement. 3°. Nous mentionnerons l'interprétation. psychanalytique de l'utopie, où l'on peut voir une sorte de rêve, un en­ semble de symboles de mythes 4 °. II est intéressant de passer en revue les conditions psycho-sociales qui semblent favorables à l'éclosion des utopies. 11 existe d'autre part des utopies pessimistes d'un caractère particulier, relativement récentes, qui ne sont guère mentionnées par les auteurs qui ont écrit sur ce sujet. 5 °. Une utopie basée essentiellement

sur la psychologie: Waiden two, de Skinner (1948) (*);

Avant d'aborder ces thèmes essentiels, il faut préciser ce qu'est l'utopie et ce qu'elle n'est pas; car les confusions dans ce domaine sont nombreuses; nous donnerons des indications sur les caractéristiques les plus importantes des utopies et nous évoquerons les opinions concer­ nant ces théories, ce qui nous permettra de mieux comprendre leur rôle dans la vie culturelle et sociale. Ces questions seront traitées dans

* Ala fin de l'article, on trouvera les indications bibliographiques exactes; les noms de» Auteurs sont rangés par ordre alphabétique.

(26)

88 ALEXANDRE VEXLIARD

la première partie du présent exposé, tandis que nous présenterons dans une seconde partie, les problèmes essentiels dans notre propos.

I.

Qu'est-ce que l'utopie. -On sait que le mot utopie a été forgé par

Thomas Morus, dans un ouvrage au titre significatif: "De la meilleure république ( . . . ) située en la nouvelle île d'Utopie...". le mot "Utopie" veut dire "Nulle p a r t " ; on a beaucoup disserté sur le sens que Morus voulait donner à ce terme. Mais il ne saurait y avoir de doute sur ce point étant donné que tous les autres noms utilisés dans son livre ten-dent à suggérer l'idée d'irréalité: la capitale de l'île, c'est Amaurote (ville-brouillard); elle est située sur le fleuve Anhydre (sans eau); l'Etat est gouverné par Ademus (prince sans peuple); les habitants sont nommés Alaopolites (citoyens sans cité) et leurs voisins, les Achoriens sont des hommes sans pays. Si la description de l'Utopie tend à don-ner une impression d'irréalité, il ne faut pas oublier que cette descrip-tion est une réponse à la première partie de l'ouvrage, où Morus décrit avec réalisme et une grande sévérité, la situation sociale de l'Angle-terre de son temps. En fait, sous la forme d'un récit imaginaire, il cher-che à montrer (comme tous les auteurs des utopies), quelles réformes il faudrait entreprendre, pour combattre les maux dont souffre la grande majorité de la population de cette époque. Morus veut indiquer néanmoins, que la réalisation de telles réformes n'est pas chose facile. Ici, comme dans les autres utopies, nous trouvons un peuple sage, puis-sant et heureux, grâce à une organisation sociale conforme à la raison.

Par la suite, le mot "utopie" désigne toutes les descriptions (en général fort détaillées), d'une société heureuse, grâce à ses instituti-ons. Les utopies se présentent souvent comme des récits romancés d'un voyageur; le pays heureux est situé loin, soit dans l'espace, soit dans le temps; dans bon nombre de ces ouvrages, il s'agit d'une île, parfois d'un royaume heureux situé sous terre. Certes tous ces artifices tendent à créer une impression d'irréalité; néanmoins, on a toujours l'impression très nette, que l'auteur a confiance dans la réalisation de son idéal; c'est pourquoi, il accumule les détails concrets sur l'existence des "utopiens". Ces détails tendent à montrer que mal-gré les difficultés et les apparentes invraisemblances "la machine fonc-tionne" et fonctionne bien.

(27)

PSYCHOLOGIE DE L ' U T O P I E 89 Mais dans le langage courant, le mot utopie est souvent employé dans un sens péjoratif: celui d'un idéal politique et social qui est

peut-être séduisant, mais irréalisable, parce qu'il ne tient pas compte des faits réels, ni de la "nature humaine". La confusion entre les deux sens du mot utopie conduit souvent à des sophismes par lesquels "on condamne un idéal auquel on est hostile" (cf. Lalande: Vocabulaire... au mot "Utopie')'.

Les utopies les plus célèbres, -outre celle de Morus,- sont La cité

du Soleil de Campanella et La Nouvelle Atlantide de F. Bacon. Mais on

dénombre plus de vingt utopies en France, depuis Rabelais et Cyrano de Bergerac, plus de quarante en Angleterre, et il faut y ajouter en outre, quelques ouvrages utopiques écrits en Itahe, en Allemagne, dans les pays Scandinaves, aux Etats-Unis, sans compter celles de l'Anti-quité et du Moyen-Age. Les utopies changent de caractère selon les époques (mais bien moins, selon les pays), cependant, nous y trouvons un certain nombre de constantes qui attirent l'attention. Toutefois, il y a des ouvrages que l'on range dans la catégorie des utopies et qui n'en ont pas les caractéristiquen essentielles; c'est pourquoi nous devons rappeler quelques distinctions fondamentales.

Distinctions. -L'utopie décrit une société heureuse, grâce à une organisation sociale rationnelle à quoi on ajoute souvent l'intervention

des progrès scientifiques et techniques; l'utopie est foncièrement

opti-miste, humaniste, elle fait confiance à l'homme. C'est pourquoi

on doit écarter du groupe des utopies plusiers catégories d'ouvrages qui ne présentent pas ces caractéristiques essentielles. Nous énumé-rerons ces catégories, qui par certains aspects évoquent l'utopie.

On doit écarter notamment: 1°. Les contre-utopies ou anti-utopies qui font leur appartion dans le dernier tiers du X I X ° s., avec "La race

qui vient" de Bulwer Lytton (1871), dont les échantillons les plus

con-nus, sont: Le Meilleur des Mondes, d'Aldous Huxley et Dix-neuf-cent

quatrevingt-quatre de George Orwell. Dans ces ouvrages, l'organisation

sociale rationnelle, aussi bien que les progrès techniques, sont présentés comme des calamités dirigées contre l'homme, contre l'humain; on veut démontrer que la raison et la science ne peuvent être que des instru-ruments d'asservissement de l'homme.- 2°. En second lieu, il y a lieu d'écarter du groupe des utopies divers ouvrages, qui se présen-tent plutôt comme des "projets de réforme", bien qu'ils aient parfois

Referanslar

Benzer Belgeler

Comparing Gombrowicz’s Ferydurke with Goethe’s Wilhelm Meister’s Apprenticeship, the article contends that Ferdydurke displaces Bildungroman’s notion of “beautiful totality” by

The Periodic Multidimensional Schrodinger Operator, Part 1, Asymp- totic Formulae for Eigenvalues, University of Texas, Mathematics Department, Mathemat- ical Physics Preprint

Measured and simulated position resolution for the 2008 beam test as a function of the strip width. The uncertainties attributed to the different experimental points

Stepanov Institute of Physics, National Academy of Sciences of Belarus, Minsk, Republic of Belarus 91 National Scientific and Educational Centre for Particle and High Energy

63 Department of Physics and Astronomy, Iowa State University, Ames IA, United States of America 64 Joint Institute for Nuclear Research, JINR Dubna, Dubna, Russia. 65 KEK, High

The simulated maximum charge collection time as a function of the magnetic field is shown in figure 12 for two gas mixtures [17]. Detailed simulations for the nominal LHC lumi-

Instead of walking through the program flow graph to determine the value of a non­ input variable in a sub-domain, our procedure applies all-uses data flow criterion on that

At this point, the implementation of advanced economic capital models in The Turkish Banking Industry is an important issue as an example of efforts toward measuring and managing