• Sonuç bulunamadı

Anayasa mahkemesine bireysel başvurunun kabul edilebilirlik şartları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Anayasa mahkemesine bireysel başvurunun kabul edilebilirlik şartları"

Copied!
45
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

PROCEEDINGS BOOK

Bildiriler

1st International Scientific

Researches Congress - Humanity and

Social Sciences (IBAD-2016)

1. Uluslararası Bilimsel

Araștırmalar Kongresi - İnsan ve

Toplum Bilimleri (IBAD-2016)

19 - 22 Mayıs 2016 Madrid, İSPANYA

May 19 - 22, 2016 Madrid, SPAIN

(2)

(IBAD-2016)

May 19-22, 2016

– Madrid, SPAIN

Edited by

HAYRULLAH KAHYA

Published, 2016

ISBN: 978-605-9654-52-4

Publisher: e-Kitap Projesi

Publisher Certificate Number: 32712

This work is subject to copyright. All rights are reserved, whether the whole or part of the material is concerned. Nothing from this publication may be translated, reproduced, stored in a computerized system or published in any form or in any manner, including, but not limited to electronic, mechanical, reprographic or photographic, without prior written permission from the publisher www.ibadergisi.com

www.ibadergisi.org

ibadconferences@gmail.com

The individual contributions in this publication and any liabilities arising from them remain the responsibility of the authors.

The publisher is not responsible for possible damages, which could be a result of content derived from this publication.

http://www.ekitaprojesi.com/books/proceedings-book-bildiriler-1st-international-scientific-researches-congress-humanity-an-social-sciences-ibad-2016

(3)
(4)

Members of the Scientific Committee

Prof . Dr. Alej andro Lorca CORRONS, SPAIN Prof . Dr. Asma AFSARUDDIN, USA Prof . Dr. Asuman BALDIRAN, TURKEY

Prof . Dr. Eleni SELLA, GREECE Prof . Dr. Evangelia BALTA, GREECE Prof . Dr. Muzaf f er AYDEMIR, TURKEY

Prof . Dr. Nazif SHAHRANI, USA Prof . Dr. Salide SERIFOVA, AZERBAIJAN

Prof . Dr. Sevil SARGIN, TURKEY Prof . Dr. Vict or Morales LEZCANO, SPAIN

Technical Support Team WeBMaSTURK

(5)

ANAYASA

MAHKEMESİNE BİREYSEL

BAŞVURUNUN KABUL EDİLEBİLİRLİK ŞARTLARI

Arş. Gör. Kahan Onur ARSLAN*

ÖZET

23 Eylül 2012 tarihinde uygulamaya giren Anayasa Mahkemesine bireysel

başvuru ile birlikte, Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuruların büyük bir çoğunluğunun usule ilişkin kabul edilebilirlik şartlarını karşılamadıkları gerekçesiyle işin esasına girilmeksizin reddedildiği görülmektedir.

Bu sebeple, bireysel başvuru sürecinde başvurucuların gereksiz yere zaman,

para ve hak kaybına uğramamaları amacıyla çalışmamızda, Anayasa

Mahkemesinin güncel kararları ışığında bireysel başvurunun kabul edilebilirlik

şartları incelenmiştir.

ANAHTAR

KELİMELER

Anayasa Mahkemesi, anayasa şikâyeti, bireysel başvuru, bireysel başvuru

(6)

THE ADMISSIBILITY CRITERIA OF THE

INDIVIDUAL COMUNICATION IN TURKISH

CONSTITUTIONEL COURT

Research Asst. Kahan Onur ARSLAN

ABSTRACT

Right of individual communication to Turkish Constitutional Court has entered into force on 23.09.2012. From this date, most of the individual

communications has been rejected beacuse of they didn’t meet the admissibility

criteria.

For the importance of this situation, in this study, admissibility criterias of individual communications analized in consideration of constitutional court decisions.

KEYWORDS

Turkish Constitutionel Court, Individual communication, the right of individual communication admissibility criteria, unadmissibiltiy

(7)

I. GENEL OLARAK ANAYASA

MAHKEMESİNE

BİREYSEL BAŞVURU

Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru ya da anayasa şikâyeti, kamu gücü

tarafından temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen kişilerin, diğer hak arama yollarının tüketilmesinin ardından iç hukukta başvurabilecekleri ikincil ve istisnai

nitelikte bir hak arama yoludur.1

Bireysel başvuru müessesesi, Kıta Avrupası ve Latin Amerikan hukuk

sistemleri içerisinde yer alan pek çok ülkede kabul edilmiştir.2 Uygulama kapsamı

ülkeden ülkeye değişiklik gösterse de; Federal Almanya, Avusturya, İspanya,

Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovak Cumhuriyeti, İsviçre, Belçika,

Meksika, Brezilya ve Arjantin, bireysel başvurunun uygulandığı başlıca ülkeler

olarak sayılabilir.3

Anglo Amerikan hukukunda ise teknik olarak böyle bir müessese bulunmasa

da bu sisteme dâhil olan ülkelerde bireysel başvuruya benzeyen ‘writ of certiorari,

writ of mandamus veya writ of prohibition adı verilen’ kanun yolları mevcuttur. 4

Türkiye’de ise, 12 Eylül 2010 tarihinde referandumla kabul edilen 5982 sayılı Anayasa Değişikliği Hakkında Kanun ile Anayasa Mahkemesinin yeniden yapılandırılması konusunda getirilen birçok yeniliğin yanında, bireylere de doğrudan Anayasa Mahkemesine başvuru imkânı tanınmıştır. Anayasanın 148.

maddesine göre: “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve

özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa

Mahkemesine başvurabilir.”

Türkiye’de bireysel başvuru kurumunun kabul edilmesindeki başlıca amaç,

temel hak ihlallerinin iç hukukta ortadan kaldırılması ve buna bağlı olarak Türkiye

* Erzincan Üniversitesi Genel Kamu Hukuku Anabilim Dalı.

1 ERGÜL, Ergin, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine

Bireysel Başvuru ve Uygulaması, Yargı Yayınevi, Ankara, 2012, s. 5.

2 AYDIN, Öykü Didem, “Türk Anayasa Yargısında Yeni Bir Mekanizma: Anayasa

Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XV, S. 4, Y. 2011, ss.121-170, s.123.

3 KILINÇ, Bahadır, “Karşılaştırmalı Anayasa Yargısında Bireysel Başvuru

(Anayasa Şikayeti) Kurumu ve Türkiye Açısından Uygulanabilirliği”, Anayasa

Yargısı Dergisi, S. 25, Y. 2008, ss. 19-59, s. 23.

4

Anglo Amerikan sistemlerinde anayasal denetim ve mahkeme sistemleri hakkında bkz. KILINÇ, Bahadır, Ortak Hukuk Sistemlerine Sahip Ülkelerden A.B.D. ve İngiltere’de Anayasa ve Yargısal Denetim” Anayasa Yargısı İncelemeleri -1, Edt. Mehmet Turhan, Hikmet Tülen), Ankara 2006, s. 113-148.

(8)

aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) yapılacak başvuruların sayısının azaltılmasıdır.5

Öyle ki, Türkiye 1954 yılında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olmuş, 1987 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru hakkını,

1990 yılında da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin zorunlu yargı yetkisini

tanımıştır. Buna bağlı olarak, AİHM’de Türkiye adına açılan davaların sayısı 31 Aralık 2012 itibarıyla 16.879’dur. Bu sayı AİHM’e yapılan toplam başvuruların % 13.2’sini oluşturmaktadır. Türkiye, yapılan başvuruların sayısı bakımından

Rusya’dan sonra ikinci sırada yer almaktadır.6

Avrupa Konseyi’ne üye diğer ülkelerin istatistiklerine bakıldığında, iç

hukukta etkin bireysel başvuru yolu bulunan ülkeler aleyhine AİHM’de açılmış çok

az sayıda dava olduğu görülmektedir. AİHM tarafından bu ülkeler aleyhine verilen

ihlal kararları da az sayıdadır (Almanya ve İspanya örnekleri).7

Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının tanınmasını da içeren

5982 sayılı Anayasa Değişikliği Hakkında Kanun’un gerekçesinde de, Avrupa

İnsan Hakları Mahkemesi yoluyla, iç hukukta halledilemeyen temel hak ihlâllerine ilişkin şikâyetlerin, ulusal üstü düzeyde ele alınmasının kabul edilmesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde her yıl Türkiye’ye karşı çok sayıda dava açılmakta olduğu ve Türkiye’nin pek çok davada tazminata mahkum edildiğine değinilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, iç hukuk yollarının tüketilmiş olup

olmadığını araştırırken, ilgili ülkede bireysel başvuru kurumunun bulunup bulunmadığını da dikkate almakta olduğu ve bunu hak ihlâllerinin ortadan kaldırılmasında etkili bir hukuk yolu olarak saydığı vurgulanmıştır. Bu nedenle gerekçede, bireysel başvuru müessesesinin getirilmesiyle, hak ihlâllerine maruz kaldığını iddia edenlerin önemli bir bölümünün bireysel başvuru aşamasında, başka

bir ifadeyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmeden önce, tatmin

edilebilmesinin mümkün olabileceği ve böylece Türkiye aleyhine açılacak dava ve

verilecek ihlâl kararlarında azalma olacağı değerlendirilmektedir. Türkiye’de de iyi

işleyen bir bireysel başvuru sisteminin kurulmasının, haklar ve hukukun üstünlüğü

temelindeki standartları yükselteceği de gerekçede yer almaktadır.8

5982 sayılı Kanun’la Anayasaya eklenen bireysel başvuru hakkının

kapsamının Anayasada yer alan bütün haklarla değil de, Anayasada yer almakla

birlikte Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de yer alan haklarla sınırlandırılmış

olması da bireysel başvuru hakkının tanınmasındaki temel amacın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurudan önce bir içi hukuk yolu oluşturarak bu başvuruların sayısını azaltmak olduğunun bir diğer göstergesidir.

5 EKİNCİ, Hüseyin / SAĞLAM, Musa, 66 Soruda Anayasa Mahkemesine Bireysel

Başvuru, Anayasa Mahkemesi Yayınları, Ankara, 2012, s. 10.

6 “Türkiye Sınıfta Kaldı”, Milliyet, 24.01.2013. 7 EKİNCİ / SAĞLAM, s. 11.

8

07.11.1982 tarih ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı

Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa

(9)

Bu noktada bu amaca önemli ölçüde ulaşılmış olduğu söylenebilir. Aşağıda, Tablo 1’de de görüldüğü üzere Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvurunun etkin

bir iç hukuk yolu olarak kullanılmaya başlandığı 23.09.2012 tarihinden9 itibaren

Türkiye AİHM’ne yapılan başvuruların sayısında kayda değer bir düşüş olmuştur.

Tablo 1: Türkiye’nin AİHM önünde bekleyen derdest dava sayılarının yıllara göre

değişimi.10

Bu sonuca paralel olarak Türkiye, 31 Aralık 2013 tarihi itibarıyla

AİHM’ne aleyhine başvuru yapılan ülkeler sıralamasında da 31 Aralık 2012

tarihindeki sıralamasından 3 sıra geriye giderek önemli bir ilerleme kaydetmiştir.11

9

30.03.2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 76 maddesinde Bireysel Başvuru ile ilgili olarak kanunda yer alan 45-51. maddelerin 23.09.2012 tarihinde yürürlüğe gireceği düzenlenmiştir.

10

Kaynak: http://www.inhak.adalet.gov.tr/istatistikler/2013_ist/3.pdf, E.T. 15.04.2015.

11

(10)

Tablo 2: 31 Aralık 2013 itibarıyla ülkelere göre derdest dava sayıları.12

Bu noktada Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, temel hak ve

özgürlüklerin korunması amacıyla başvurulabilecek son bir hukuki çare olarak hukuk sistemimizdeki yerini almıştır.

12

Kaynak: http://www.inhak.adalet.gov.tr/istatistikler/2013_ist/2.pdf, E.T. 16.04.2015.

(11)

Öyle ki, Anayasayla korunmuş temel hak ve hürriyetleri ihlal eden normun;

bir kanun olması halinde bu kanunun Anayasa Mahkemesi tarafından soyut norm

denetimi ya da somut norm denetimi yoluyla iptal edilebilmesi, yürütmenin

düzenleyici bir işlemi olması halinde idari yargı tarafından iptal edilebilmesi mümkündür. Yine temel hak ve hürriyetleri ihlal eden yargı kararlarının istinaf ve

temyiz gibi kanun yollarına başvurularak bozulması mümkündür. Bunlardan başka

kamu gücünün suç teşkil eden eylemleri ceza yargılamasının, haksız fiil ve benzeri

faaliyetleri ise tazminat davasının konusunu oluşturabilmektedir. Temel hak ve

hürriyetlerin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu ile korunması ise tüm

bu çarelerin bir sonuç getirmediği veya bunlara başvurulamadığı durumlarda

kullanılabilecek son bir iç hukuk yolu olarak düşünülmelidir.13

II. ANAYASA

MAHKEMESİNE BİREYSEL

BAŞVURUNUN KABUL EDİLEBİLİRLİK ŞARTLARI

Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun kabul edilebilirlik şartları genel

olarak Anayasanın 148. maddesinde ve 6216 sayılı Kanun’un 45-48. maddeleri

arasında düzenlenmiştir. Buna göre Anayasa Mahkemesine bir temel hak ve hürriyetin ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuruda bulunabilmek için aşağıdaki 8 şartın sağlanmış olması gerekmektedir.

A. Bireysel Başvuruya Konu Olabilecek Bir Hakkın Varlığı

Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için gerekli ilk şart

başvurucunun bireysel başvuruya konu olabilecek bir hakkının bulunmasıdır. Öyle

ki, bireysel başvuru kurumunun sınırlarını anlamak için öncelikle başvuruya konu

olabilecek hakların neler olduğunun tespiti gerekmektedir.14

Türk hukuk sistemi içerisinde bireysel başvuru, Anayasanın 148 ve 149.

maddeleri ile düzenlenmiş, 30.03.2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa

Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulü Hakkında Kanun’un 45 ila 51.

maddeleri somut hale getirilmiştir. 12.07.2012 tarihli ve 28351 sayılı Resmi

Gazetede yayımlanan Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü ile bireysel başvurunun

işleyişi ile ilgili ayrıntılı hükümlere yer verilmiştir.

Fakat bireysel başvuru yoluyla ihlali ileri sürülebilecek hak ve özgürlükler

ne Anayasada ne 6216 sayılı Kanun’da ne de Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nde

sayma suretiyle belirlenmiş değildir.

Anayasanın 148. maddesinin 3. fıkrasında “Herkes, anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla

13 ERGÜL, s. 6.

14 ACU, Melek, “Bireysel Başvuruya Konu Edilebilecek Haklar”, Türkiye Barolar

(12)

Anayasa Mahkemesine başvurabilir.” denilmek suretiyle bireysel başvuruya konu

olabilecek hakların bir çerçevesi çizilmiştir.

6216 sayılı Kanun’un 45. maddesi ise bireysel başvuruya konu edilebilecek

hak ve özgürlükleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Türkiye’nin taraf olduğu

ek Protokollerinde düzenlenen hakları da kapsayacak şekilde genişletmiştir.

Bu protokollerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile kurulan sistemin

ayrılmaz bir parçası olduğu düşünüldüğünde kanunla yapılan bu genişletmenin

yerinde bir genişletme olduğu söylenebilir.15 Aksi takdirde, sistemin gelişim süreci

içerisinde protokollerle düzenlenen haklar, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru

hakkının kapsamı dışında kalacaktı.16

Bu düzenlemeler çerçevesinde, Yavuz Sabuncu ve Selin Esen Arnwine’ın

yaptığı sistematik karşılaştırmaya göre17 1982 Anayasası, Avrupa İnsan Hakları

Sözleşmesi ve Sözleşmenin Türkiye’nin taraf olduğu protokollerde yer alan, dolayısıyla bireysel başvuru konusu olabilecek haklar şunlardır:

15 GÖZTEPE, Ece, “Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru Hakkının

(Anayasa Şikayeti) 6216 Sayılı Kanun Kapsamına Değerlendirilmesi”, Türkiye

Barolar Birliği Dergisi, Sayı 95, Yıl 2011, ss. 13-40, s. 25.

16

UZUN, Cem Duran, Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Yolu (Anayasa Şikayeti) Beklentiler ve Riskler, Seta Analiz Yay. , Ankara, 2012, s. 16.

17

Metin olarak karşılaştırma için bkz: SABUNCU, Yavuz, / ARNWINE, Selin Esen, “Türkiye İçin Anayasa Şikayeti Modeli – Türkiye’de Bireysel Başvuru Yolu”,

Anayasa Yargısı Dergisi, S. 21, Y. 2004, ss. 229-246; tablo olarak karşılaştırma için

(13)

AİHS ve Türkiye’nin Taraf Olduğu Protokoller Anayasa

1. Yaşam hakkı (m. 2) m.15/2; 17/1; 38/9

2. İşkence ve kötü muamele yasağı (m. 3) m.17

3. Kölelik ve zorla çalıştırma yasağı (m. 4) m.18

4. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı (m. 5) m.19

5. Adil yargılanma hakkı (m. 6) m 36; 38; 138; 142

6. Suç ve cezaların kanuniliği (m. 7) m. 15/2; 38/1

7. Özel yaşama, aile yaşamına, konut ve haberleşme özgürlüğü

saygı (m. 8) ne m. 20; 21; 22;26/2

8. Düşünce, ifade, din ve vicdan özgürlüğü (m. 9-10) m. 15/2; 24;26;10;27-31; 32; 133

9. Örgütlenme ve toplantı özgürlüğü (m.11) m. 33; 34; 51; 53; 54; 68;

69

10. Evlenme ve aile kurma hakkı (m. 12) m. 41

11. Etkili başvuru hakkı (m. 13) m. 36; 40

12. Ayrımcılık yasağı (m.14) m. 10

13.Mülkiyet hakkı (1. Protokol, m. 1) m. 35; 46-47

14. Eğitim ve Öğrenim hakkı (1. Protokol, m. 2) m. 42

15. Serbest seçim hakkı (1. Protokol, m. 3) m. 67; 75-79; 101-102,

104

Tablo 3: Bireysel başvuruya konu olabilecek haklar.

Bireysel başvuruya konu olabilecek bu hakların içeriğinin tespit edilmesinde,

Anayasa ve AİHS hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi ve ortak koruma

alanının tespit edilmesi gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi bu hususla ilgili

olarak başvurucunun Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen Temel Hak ve

Hürriyetlerin Korunması başlıklı etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan bir başvuru neticesinde, bireysel başvuru kapsamındaki hakların içeriğinin

tespit edilmesinde Anayasa ve Sözleşme hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi

ve ortak koruma alanının tespit edilmesi gerekmekte olduğunu vurgulamıştır. Söz

konusu başvuru üzerinde ilgili bölüm tarafından yapılan inceleme neticesinde

başvurucunun, Anayasa’nın 40. ve Sözleşme’nin 13. maddelerinde düzenlenen

etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiasının, bahsi geçen

maddelerdeki ifadeler dikkate alındığında, soyut olarak değerlendirilmesinin

mümkün olmadığı, mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel

hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerektiği söylenmiş ve etkili

başvuru hakkının ihlal edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için, ihlal iddiasının, kişinin hangi temel hak ve özgürlüğü konusunda etkili başvuru hakkının kısıtlandığı sorusuna cevap verebilmenin gerekli olduğu ileri sürülmüştür. Anayasa

Mahkemesine göre başvurucunun, etkili başvuru hakkının sağlanmadığı

iddialarının, başvurunun temelini oluşturan adil yargılanma hakkı çerçevesinde ve

bu hakla bağlantılı olarak ele alınması zorunluluğu vardır. Dolayısıyla etkili

başvuru hakkı, bağımsız nitelikte koruma işlevine sahip olmayıp, temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını, korunmasını ve başvuru yollarını güvence altına alan

(14)

tamamlayıcı nitelikte bir haktır. Bu çerçevede, Anayasa Mahkemesi tarafından başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamına giren bir hakkına yönelik müdahale bulunmaması nedeniyle etkili başvuru hakkının somut başvuru açısından

uygulanabilmesi mümkün değildir denilmek suretiyle, başvurunun konu

bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir.18

Türkiye’nin taraf olmadığı 4, 7 ve 12 no’lu Protokollerde yer alan: genel ayrımcılık yasağı (12. Protokol), sözleşmeden doğan yükümlülük nedeniyle kişi özgürlüğünden yoksun bırakılmama (4. Protokol, m. 1), seyahat ve yerleşme özgürlüğü (4. Protokol, m. 2), vatandaşların sınır dışı edilememesi ve ülkeye girişlerinin engellenememesi (4. Protokol, m. 3), eşler arasında eşitlik (7. Protokol,

m. 5), yabancıların toplu sınır dışı edilme yasağı (4. Protokol, m. 4; 7. Protokol, m.

1), cezai konularda iki dereceli yargılama hakkı (7. Protokol, m. 2), adli hata

halinde tazminat hakkı (7. Protokol, m. 3), aynı suçtan iki kere yargılanamama ve

cezalandırılamama (7. Protokol, m. 4) hakları Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruya konu olamayacak haklardandır.

4, 7 ve 12 numaralı Protokoller, Türkiye tarafından imzalanmış fakat henüz

onaylanıp yürürlüğe konmamış Protokollerdir. Bu bakımdan 6216 sayılı Kanun’un

45. maddesinde geçen “Türkiye’nin taraf olduğu” ifadesini göz önüne almak

gerekir. Uluslararası hukukta bir sözleşmeye taraf olmaya ilişkin süreç nihai olarak

tamamlanmadan, bir ülkenin o sözleşmeye taraf olduğundan bahsedilemez. Bu

nedenle Türkiye’nin taraf olmadığı protokollerdeki haklar doğrudan Anayasa

Mahkemesine bireysel başvuruya konu olamayacaktır.19

Anayasa Mahkemesi de henüz kesin bir hüküm bulunmadan ve parlamento

kararı alınmadan bir parlamento üyesinin üzerinde hürriyeti kısıtlayıcı nitelikte yurtdışına çıkış yasağı tedbirinin uygulanmasının Anayasa’nın 23. maddesinde düzenlenen yerleşme ve seyahat özgürlüğünün ihlali niteliğinde olduğu iddiasıyla yapılan bir başvuru neticesinde;

“Bir başvurunun veya şikâyetin konu bakımından Mahkemenin yetkisi

kapsamına girebilmesi için, başvurucu tarafından ihlal edildiği ileri sürülen hak, AİHS ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerle korunmuş olmalıdır. Türkiye’nin taraf olmadığı ek protokol hükümlerinden biriyle ilgili başvuruların

Anayasa Mahkemesince incelenmesi mümkün değildir. Mahkemenin hangi haklarla

ilgili başvuruları inceleyebileceğinin çerçevesi Anayasa ve 6216 sayılı Kanun

tarafından çizilmiş olup bu yetki çerçevesinin genişletilmesi mümkün değildir. AİHS’e Ek 4 No.lu Protokol’e ülkemiz taraf değildir. Bu nedenle, anılan

Protokol kapsamında kalan ve Anayasa’nın 23. maddesinde yer alan seyahat

özgürlüğüne yönelik şikâyetle ilgili olarak bireysel başvuruda bulunulamaz”

18 Başvuru numarası: 2013/3339, Karar Tarihi: 06.02.2014. 19 ERGÜL, s. 15

(15)

demek suretiyle başvurunun konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez

olduğuna karar vermiştir.20

Bununla birlikte Aydın tarafından Türkiye’nin mezkur protokolleri, henüz

onaylayıp yürürlüğe koymamış olmasına rağmen imzalamış olması sebebiyle

uluslararası hukuka göre o protokollere taraf olduğu görüşüne21 katılmak

Anayasanın Milletlerarası Anlaşmaları Uygun Bulma başlıklı 90. maddesinin 1. fıkrası karşısında mümkün gözükmemektedir.

Bunlardan başka; çalışma ve sözleşme hürriyeti ve ödevi (Anayasa m. 48 ve

49), çalışma şartları ve dinlenme hakkı (Anayasa m. 50), sosyal güvenlik hakkı

(Anayasa m. 60 ve 61) ile kamu hizmetlerine girme hakkı (Anayasa m. 70) da

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde ya da Protokollerde yer almayıp sadece

Anayasada düzenlenmiş bulunan haklar oldukları için Anayasa Mahkemesine

bireysel başvuruya konu olamayacak haklardandır.

Bu noktada, AİHS ve buna ek protokoller Sözleşmeye taraf olan devletlere

bu hakların hayata geçirilmesini sağlama şeklinde bir yükümlülük

öngörmemektedir. Fakat, AİHM işe iade ve işten haksız çıkartılma gibi bazı

konularla ilgili şikâyetin Sözleşmede korunan diğer hakları da ilgilendirmesi

durumunda, ilgili haklarla bağlantı kurarak bir inceleme yapabilmektedir.22

Konuyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesi, başvurucunun iş akdinin işveren tarafından feshedilmesi üzerine iş mahkemesi nezdinde açtığı işe iade davasının,

4857 sayılı Kanun'da bu davaların üç aylık süre içinde kesin olarak karara

bağlanması gerektiği belirtilmesine rağmen, yaklaşık 40 aylık makul olmayan bir sürede kesin olarak sonuçlandırıldığını ve davayla ilgili kesin kararın kendi içinde çelişik olduğunu belirterek hak arama hürriyeti ile çalışma ve sözleşme hürriyetinin

ihlal edildiğini ileri sürdüğü bir başvuru üzerine, “Anayasa'nın 48. maddesinde yer

alan çalışma ve sözleşme hürriyeti, Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak

ve özgürlüklerden olmakla beraber, AİHS ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu

protokollerden herhangi birinin kapsamına girmemektedir. Başvurucunun çalışma

ve sözleşme hürriyeti konusundaki şikâyeti, Anayasa ve Sözleşmenin ortak koruma

alanında olan bir başka hakla bağlantılı da değildir” demek suretiyle, çalışma ve

sözleşme hürriyetinin ihlal edildiğine yönelik şikâyet yönünden başvurunun konu

bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.23

B. Kamu Gücü Tarafından Mağdur Edilme

Anayasanın 148. maddesinin 3. fıkrası bireysel başvuru hakkının, bireysel başvuruya konu olabilecek temel hak ve özgürlüklerin ancak “kamu gücü”

20 Başvuru numarası: 2012/1051, Karar Tarihi: 20.02.2014. 21

AYDIN, s. 131.

22

Bu yöndeki AİHM kararları için bkz. Sidabras ve Dziautas/Litvanya, Başvuru Numarası: 55480/00, Karar Tarihi: 27.7.2004; Dahlab/İsviçre, Başvuru Numarası: 42393/98, Karar Tarihi 15.2.2001.

(16)

tarafından ihlal edilmesi durumunda kullanılabileceğini düzenlemiştir. Genel

olarak kamu gücü kavramından yasama, yürütme ve yargı organları anlaşılır.24

Fakat 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin üçüncü fıkrası Anayasa’da yer alan

“kamu gücü” kavramını daraltarak25

yasama işlemleri ile idarenin düzenleyici

işlemlerini bireysel başvurunun kapsamı dışında tutmuştur. Bir yasama işlemi veya

idarenin düzenleyici işleminin temel hak ve özgürlüklerin ihlaline neden olması

durumunda bireysel başvuru yoluyla doğrudan yasama işlemi ya da düzenleyici

işlem aleyhine değil ancak yasama işlemi ya da düzenleyici işlemin uygulanması mahiyetindeki işlem eylem ve ihmallere karşı bireysel başvuru yapılabilir. Anayasa

Mahkemesi konuyla ilgili olarak başvurucunun 205 sayılı Kanun’un 26.

maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “bir işle meşgul olmak

imkânından kati surette mahrum kaldığı" ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğu ve

iptali gerektiğini yönündeki başvurusunu; “bireysel başvuru kapsamında, bir

yasama işleminin doğrudan ve soyut olarak Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla

Anayasa Mahkemesine başvuru yapılamayacağı” gerekçesi ile konu bakımından

yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez bulmuştur.26

45. maddenin 3. fıkrası ile ayrıca Anayasa Mahkemesi kararları ile

Anayasanın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemlerin de (Yüksek Askeri Şura’nın

ilişik kesme dışındaki kararları, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ilişik

kesme kararları dışındaki kararları ve Yüksek Seçim Kurulu kararları) bireysel

başvuruya konu olamayacakları düzenlenmiştir.27

Anayasa Mahkemesi bu doğrultuda incelediği bir bireysel başvuru

neticesinde, başvurucunun, kendisi hakkında yürütülen soruşturmada görev alan

Cumhuriyet savcısı hakkında yaptığı şikâyet sonucunda şikâyetin işleme

konulmamasına ve yeniden inceleme talebinin reddine dair HSYK Üçüncü

Dairesinin kararları ile HSYK Genel Kurulunun yeniden inceleme talebine ilişkin

karara karşı itirazının reddine dair kararları nedeniyle anayasal haklarının ihlal

edildiğinden bahisle bireysel başvuruda bulunduğunu, Anayasa'nın 159.

maddesinin onuncu fıkrası gereğince HSYK'nın anılan kararları aleyhine yargı

mercilerine başvurulması mümkün olmadığını, dolayısıyla başvuru konusu işlemin,

Anayasa'nın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemlerden olduğu gerekçesiyle

bireysel başvurunun reddine karar vermiştir.28

24 ERGÜL, s. 18.

25 GÖZTEPE (2011), s. 27.

26 Başvuru numarası: 2013/4061, Karar Tarihi: 30.09.2013.

27 Anayasada yer alan kamu gücü kavramının Kanun’un 45/3 hükmü ile bu şekilde

daraltılmış olması, doktrinde anılan hükmün Anayasaya aykırı olduğu yönünde eleştirilmektedir. Gerçekten de yargı denetimi dışında tutulan bu kararlar birçok temel hak ve hürriyet önem arz etmektedir. Ayrıca bireysel başvuruya konu edilemeyen bu kararlara karşı AİHM’ne başvurulabilme imkânı bulunması da bireysel başvurunun AİHM’e yapılacak bireysel başvuruların önlenmesi yönündeki amacıyla örtüşmemektedir. Aynı görüşte bkz. ERGÜL, s. 19; UZUN, s. 21.

(17)

Bu noktada bireysel başvuruya konu edilebilecek kamu gücü işlemlerinin

neler olduğunun tespitinde 6216 sayılı Kanun’un bireysel başvuru usulünü

düzenleyen 47. maddesi de yol gösterici niteliktedir. Bu maddede başvuru dilekçesine eklenmesi zorunlu olan belgeler sayılırken “ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğinden” söz edilmiş olmasından anlaşıldığı üzere; bireysel başvuruya konu olacak kamu gücü eylemi bir bireysel

yürütme işlemi ya da bir yargı kararı olabilecektir.29

Bireysel başvuru konusu kamu gücü davranışı, kamu gücü kullananın

gerçekleştirdiği (icrai) bir eylem ya da işlem olabileceği gibi gerçekleştirmediği (ihmali) bir eylem ya da işlem de olabilir.

Örneğin, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) tarafından 27/3/2014

tarihinde youtube.com isimli internet sitesine erişim engellenmiş ve bu adreste

kullanıcılara yönelik olarak “5651 sayılı Kanun uyarınca yapılan teknik inceleme

ve hukuki değerlendirme sonucunda bu internet sitesi (youtube.com) hakkındaki

Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının 27/3/2014 tarih ve 490.05.01.2014-

48125 sayılı kararına istinaden Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından

idari tedbir uygulanmaktadır.” duyurusu yayınlanmıştır. Konuyla ilgili olarak

Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı, 2/4/2014 tarihinde Gölbaşı Sulh Ceza

Mahkemesine başvurarak anılan Mahkemenin erişimin engellenmesi kararının

yeniden gözden geçirilerek kaldırılması talebinde bulunmuştur. Gölbaşı Sulh Ceza

Mahkemesi 4/4/2014 tarih ve Değişik İş No. 2014/381 sayılı kararı ile ilk kararını

gözden geçirmiş ve 15 adet URL bazlı youtube.com hesabına erişimin engellenmesine dair kararın aynen devamına, buna karşılık "youtube.com" isimli

internet sitesinin erişime kapatılmasının tüm kullanıcılarının Anayasa’nın 26.

maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü ihlal edildiğinden tüm yayına

erişimin engellenmesine dair kararın kaldırılmasına karar vermiştir.

13. Gölbaşı Sulh Ceza Mahkemesinin “youtube.com” sitesinin erişim

engelinin kaldırılmasına dair 4/4/2014 tarih ve 2014/381 Değişik İş sayılı kararının

aynı tarihte TİB’e 2014/175774 sayılı evrak kayıt no.’su ile tebliğ edildiği, ancak

sitenin erişime açılmadığı anlaşılmıştır.

2577 sayılı Kanun’un “Kararların sonuçları” başlıklı 28. maddesinin birinci

fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

“Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa

ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare,

gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre

hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.”

Olayda TİB’in ilk olarak “5651 sayılı Kanun uyarınca yapılan teknik

inceleme ve hukuki değerlendirme sonucunda youtube.com hakkındaki

Telekominikasyon İletişim Başkanlığı’nın 27/3/2014 tarih ve 490.05.01.2014.-

48125 sayılı kararına istinaden Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı

(18)

tarafından idari tedbir uygulanmaktadır” ibaresi ile youtube.com isimli siteye

erişimi engellediği, anılan bu engelleme kararının ardından yukarıda açıklanan yargısal süreç sonucunda Gölbaşı Asliye Ceza Mahkemesinin 9/4/2014

tarih ve 2014/91 sayılı kararı ile youtube.com isimli sitenin URL bazlı 15 adresine

yönelik erişim engelinin devamına buna karşılık tüm siteye yönelik erişim

engelinin kaldırılarak sitenin erişime açılmasına yönelik kesin olarak karar

verilmesine ve Ankara 4. İdare Mahkemesince 2/5/2014 tarih ve E.2014/655 sayılı

karar ile yürütmenin durdurulmasına karar verilerek anılan bu kararın 7/5/2014

tarihinde TİB’e tebliğ edilmesine rağmen, TİB’in yargı kararlarının gereğini yerine getirmemiş ve anılan site üzerinde 5651 sayılı Kanun’un 8.

maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi gerekçe gösterilmek suretiyle re’sen

erişim engelini devam ettirmiştir.

Anayasa Mahkemesi, konuyla ilgili olarak, başvurunun kabul edilebilir

olduğuna ve başvurucuların Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan

ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.30

Fakat, kamu gücünün ihmali nitelikteki işlemlerinin bireysel başvuruya konu

edilebilmesi, ancak kamu organlarının bir işlemde bulunma zorunluluğu bulunan

hallerde mümkün olabilecektir.31

Bundan başka, bireysel başvuruya konu olabilecek olan kamu gücü işlemleri,

bireyler bakımından bağlayıcı ve emredici olan kamu gücü işlemleridir. Bir başka

ifadeyle, başvuru konusu olabilecek işlemin bireyin temel anayasal hakkını ihlal

etmesi gerekeceğinden, genel direktifler, kurum iç görüş bildirimleri, bilirkişi

raporları, öneri ya da tavsiyeler gibi bağlayıcı nitelikte olmayan işlemler bireysel

başvuru konusu edilemez.32

C. Taraf Ehliyeti / Taraf Sıfatı

Yargılama hukuku bakımından taraf ehliyeti, davada taraf olabilme

ehliyetidir. Bir başka ifadeyle, medeni hukukta haklardan yararlanabilme ve borçla

yükümlenebilme ehliyeti olarak tanımlanan ehliyetin yargılama hukukunda büründüğü şekildir. Buna göre 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 8. maddesi uyarınca tüm gerçek kişiler ve aynı kanunun 48. maddesi uyarınca tüzel kişiler hak ehliyetine ve dolayısıyla taraf ehliyetine sahiptirler.33

Anayasanın 148. maddesinin üçüncü fıkrası da bireysel başvuruyu düzenlerken “herkes, …. Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir” demek suretiyle,

bireysel başvuruda taraf ehliyetinin kapsamına herhangi bir sınırlandırma

30 Başvuru numarası: 2014/4705, Karar Tarihi: 29.05.2014. 31 EKİNCİ / SAĞLAM, s. 13.

32 EKİNCİ / SAĞLAM, s. 13, ERGÜL, s. 18. 33

KURU Baki / ARSLAN Ramazan / YILMAZ Ejder, Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara, 2011, s. 218.

(19)

getirmemiştir. Hem gerçek kişiler hem de tüzel kişiler bireysel başvuruda taraf ehliyetine sahip olabilirler.

Bu noktada “taraf ehliyeti” ile “taraf sıfatı” kavramları birbirine

karıştırılmamalıdır. Taraf sıfatı, başvuru konusu sübjektif hak ile taraf ehliyeti sahibi arasındaki ilişkidir. Bir sübjektif hakkı dava etme yetkisi kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bireysel başvuruda, taraf sıfatının varlığı, kişinin bir kamu gücü işlemine karşı Anayasa Mahkemesine başvurup başvuramayacağı hakkında

bilgi verir.34 Dolayısıyla bir hakkın ihlal edildiği gerekçesiyle Anayasa

Mahkemesine ancak o hakkın sahibi başvurabilmelidir.

Bu sebeple bireysel başvuru hakkı, ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem

ya da ihmal sebebiyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlere

tanınmalıdır. Bireysel başvurunun hukuki niteliği, söz konusu işlem eylemler

nedeniyle ilgilinin şahsına ait bir hakka yönelik mevcut ve doğrudan bir ihlalin

varlığını gerektirmektedir. Bu nedenle potansiyel hak ihlali iddiasına dayanan ya

da başvuranın kendi haklarıyla ilgili olmayan hususlar bireysel başvuru konusu

edilmemelidir.

Bu bakımdan bireysel başvuruda taraf sıfatı, iki şartın varlığı ile kazanılmış olur:

a- Başvuranın kendi temel haklarının ihlal edildiğini ileri sürmesi,

b- Başvuru konusu ihlalden kişisel, güncel ve doğrudan olarak etkilendiğini

iddia etmesi35 ya da hukuki yararının bulunması.

6216 sayılı Kanun’un Bireysel Başvuru Hakkına Sahip Olanlar başlıklı 46.

maddesinin birinci fıkrasından da bireysel başvuruda ancak “kişisel bir hakkı

doğrudan etkilenenlerin” taraf sıfatına sahip olabilecekleri anlaşılmaktadır. Bu

sebeple Anayasa Mahkemesi de başvurucunun kişisel bir hakkının doğrudan

etkilenmediği yönünde yorum yapması halinde kişi yönünden yetkisizlik

gerekçesiyle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar vermektedir.36

Örneğin, Anayasa Mahkemesi, emekli çocuk doktoru olan başvurucunun “Bireysel başvuru nedenim ekteki dört sayfalık dilekçemde açıklanmıştır. Konu,

benimle değil Türkiye Cumhuriyeti demokrasisi ve hukuku ile ilgilidir. Hayati

önemde olduğu inancındayım. Saygılarımla.” ifadesini içeren ve özetle bürokratların, yargı mensuplarının ve diğer kamu görevlilerinin gerektiği gibi yargılanmaması sonucunda ülkenin suç batağına itildiğini, ihmaller ve geçiştirmeler sebebiyle temel problemlerle ilgilenilmediğini, anayasal güvencelerin sağlanamaması nedeniyle halkın aciz ve çaresiz durumda olduğunu, özellikle Anayasanın 10. maddesinde düzenlenen kanun önünde eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürdüğü bir başvurunun, başvurucunun doğrudan maruz kaldığı

34 GÖZTEPE (1998), s. 57. 35 GÖZTEPE (1998), s. 58.

(20)

güncel ve kişisel bir hak ihlali saptanmadığı gerekçesiyle “kişi yönünden

yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.37

Taraf sıfatıyla ilgili önemli bir sorun da taraf sıfatına getirilen sınırlamalarla

karşımıza çıkmaktadır. 6216 sayılı Kanun’un 46. maddesi ile bireysel başvuruda

taraf ehliyetine herhangi bir sınırlama getirilmemiş olmasına rağmen, taraf sıfatına

kamu tüzel kişileri, özel hukuk tüzel kişileri ve yabancılar bakımından bazı

sınırlandırmalar getirilmiştir. Buna göre, kamu tüzel kişileri, bireysel başvuru yapamazlar. Özel hukuk tüzel kişileri ise sadece tüzel kişiliğe ait hakların ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilirler. Ayrıca, yabancıların,

sadece Türk vatandaşlarına tanınan haklarla ilgili olarak bireysel başvuruda

bulunmaları da mümkün değildir.

Yabancılar ve tüzel kişilere ilişkin bu sınırlamalar yerinde olmakla beraber,

her ne kadar kanunun 46. maddesinin hazırlık aşamasındaki komisyon

gerekçesinde tam tersi bir görüş ileri sürülmüşse de38

kamu tüzel kişilerinin

bireysel başvuruda taraf sıfatına sahip olamamaları bireysel başvuru hakkının

doğası ile çelişmektedir. Çünkü bilindiği üzere kamu tüzel kişilerinin de kamu gücü kullanmaksızın, tamamen özel hukuk işlemlerine tabi pek çok önemli işlemi vardır. Örneğin, mülkiyet hakkının ihlali sebebiyle kamu tüzel kişilerine kamu gücünü kullanmadığı bir hukuki ilişki sebebiyle başvuru hakkı tanımamak bireysel başvurunun objektif hukuk düzenini koruma işlevini yerine getirmesine engel olacaktır.39

D. Başvuru Ehliyeti

Kişinin kendisinin ya da yetkili kılacağı bir temsilci aracılığıyla bir davayı

takip etme ve usul işlemlerini yapabilme ehliyeti, dava ehliyeti olarak

adlandırılmaktadır. Yargılama hukuku bakımından fiil ehliyetine sahip olan herkes, dava ehliyetine de sahiptir. 40

Doktrinde her ne kadar Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapabilmek

için dava ehliyetine sahip olmaktan bahsedilmiş olsa da41

teknik olarak Anayasa

Mahkemesine bireysel başvuru bir dava değil bir hukuki yoldur. Bireysel

başvuruda, dava edilen bir kamu organı ya da devletten söz edebilmek mümkün değildir. Başvuru ile sadece kamu gücü işlemi, eylemi ya da ihmali neticesinde

37 Başvuru numarası: 2013/8479, Karar Tarihi: 06.02.2014. 38

46. madde komisyon gerekçesinden: “Bireysel başvurunun kamu gücünün kullanılmasından kaynaklanan hak ihlallerinden kaynaklanan bir hukuki yol olması nedeniyle kamu tüzel kişilerine bireysel başvuru hakkı tanınması, bu anayasal kurumun hukuki niteliği ile bağdaşmamaktadır.” Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu, TBMM 23. Dönem, 5. Yasama Yılı, Sıra Sayısı: 696, s. 8.

39 GÖZTEPE (2011), s. 29. 40

KURU / ARSLAN / YILMAZ, s 226.

(21)

ortaya çıkan bir ihlalin giderilmesi talebi vardır.42 Bu sebeple dava ehliyetinin

bireysel başvurudaki görünüm şekli olarak “başvuru ehliyeti” kavramının

kullanılması daha yerinde olacaktır.

Bu noktada 6216 sayılı Kanun’da dava ehliyeti ile ilgili olarak doğrudan bir

hüküm bulunmadığından, bireysel başvurular hakkında karar vermeye yetkili olan

Anayasa Mahkemesinin usul hukukuna göre başvuru ehliyeti hakkında da karar

verebilmesi gerekmektedir.

Bu noktada Alman doktrininde geliştirilen “temel hak reşitliği” başvuru

ehliyetinin tespitinde bir ölçüt olarak benimsenebilir.43 Burada ölçüt, kişinin

başvuruya dayanak oluşturan temel hakkı tek başına kullanıp kullanamayacağıdır. Örneğin, Alman Anayasa Mahkemesi, reşit olmayan ancak askerlik hizmetini yapması gerekenler açısından vicdani ret hakkı, disiplin cezalarına karşı ve

askerlikle ilgili diğer davalar açısından başvuru ehliyeti tanımıştır.44

E. Başvuru Yollarının Tüketilmiş Olması

Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun diğer hak arama yollarının

tüketilmesinin ardından iç hukukta başvurulabilecek ikincil ve istisnai bir hak

arama yolu olduğuna daha önce değinilmişti. Bu noktada diğer hak arama

yollarının tüketilmesinden, bireysel başvurunun ikincil niteliğinden ve istisnai niteliğinden ne anlaşılması gerektiğine değinmek gerekmektedir.

1. Bireysel Başvurunun İkincil Nitelikte Olması

Bilindiği üzere insan hakları ihlallerinin önlenmesi ve Anayasanın üstünlüğünün sağlanması öncelikle yasama organı, idare ve diğer yargı

mercilerinin görevidir. Öyle ki, yasama organı, idare ve olağan yargı mercileri,

bireysel hak ihlallerinin önlenmesinde daha etkin konumdadırlar. Bu sebeple söz

konusu şikâyetlerin Anayasa Mahkemesine intikal ettirilmesinden önce ilgili

mercilerin bu ihlalleri gidermeleri beklenmektedir.45 Bu sebeple bireysel başvuru

ikincil nitelikte bir hak arama yoludur. Bireysel başvurunun bu niteliği Anayasanın

148. maddesinde ve 6216 sayılı kanunun 45. maddesinde de somutlaştırılmıştır.

Bireysel başvurunun ikincil ve istisnai nitelikte bir başvuru yolu olması

konusunda herhangi bir şüphe yoktur. Fakat bireysel başvurunun ikincil niteliğinin

bir gereği olan “diğer hak arama yollarının tüketilmesi”nin ne anlama geldiği

hususu çok ta açık değildir. Bunun sebebi, öncelikle Anayasa ile 6216 sayılı

kanunun bu husustaki düzenlemelerinde kullanılan ifadelerin farklı olması,

sonrasında ise bireysel başvuruda örnek alınan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargılamasında görülen bazı uygulamalardan kaynaklanan kafa karışıklığıdır.

42

Benzer bir görüş için bkz. GÖZTEPE (1998), s. 50.

43 Kavramla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. GÖZTEPE (1998), s. 57. 44 Karara ulaşmak için bkz. GÖZTEPE (1998), s. 57.

(22)

Anayasanın 148. maddesinde, “olağan kanun yollarının tüketilmiş olması” şartı

aranmıştır. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri

Hakkında Kanun’un 45. maddesinde ise “idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir” denilmek

suretiyle Anayasanın ifadesinden farklı bir ifade kullanılmıştır.

Kanunda yer alan “idari ve yargısal başvuru yollarının tamamı” ifadesinin

Anayasada yer alan “olağan kanun yolları” ifadesinden daha geniş bir anlam

taşıdığı bir gerçektir. Bu sebeple, 6216 sayılı Kanun, bireysel başvuru hakkının koşullarını düzenlerken Anayasa Mahkemesine Anayasada yer alandan daha geniş

bir yetki tanımış olmaktadır. Öyle ki Anayasada yer almayan bir yetkinin kanunla

tanınmış olması, Anayasaya aykırılık teşkil edecektir. Bu sebeple kanaatimizce

6216 sayılı Kanunda yer alan bu ifadenin Anayasaya aykırılık teşkil etmeyecek

şekilde değiştirilmesi gerekmektedir.46

Aksi takdirde, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunacakların

ceza muhakemesinde olağan kanun yolları olan itiraz, istinaf ve temyiz yollarından

başka olağanüstü kanun yolları olan kanun yararına bozma, yargılamanın

yenilenmesi, yollarını da tüketmeleri gerektiği anlaşılabilir.

Benzer şekilde, idari yargılamada olağan kanun yolları olan istinaf ve

temyiz yollarından başka olağanüstü kanun yolları olan kanun yararına bozma,

yargılamanın yenilenmesi, yollarını da tüketmeleri gerektiği anlaşılabilir.

Aynı şekilde medeni usul hukukunda olağan kanun yolları olan temyiz ve

karar düzeltme yollarından başka olağanüstü kanun yolu olan yargılamanın iadesi

yolunu da tüketmeleri gerektiği anlaşılabilir.

Anayasa ve kanunun lafzi yorumundan kaynaklanabilecek bu uyumsuzluk

bireysel başvuru kurumunun amacı ve Anayasa Mahkemesinin ilgili kararları

ışığında yorumlandığında önemli bir sorun teşkil etmemektedir.

Nitekim Anayasa Mahkemesi, tüketilmesi gereken başvuru yollarını olağan

kanun yolları olarak tanımlamakta ve uygulamaktadır. Bu düşüncenin yansıdığı bir

kararda Anayasa Mahkemesi, Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel

başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun

46

Bu görüş 6216 sayılı Kanunun komisyonlarda görüşülmesi sırasında da dile getirilmiştir. Örneğin, İsa Gök, 45. maddenin ikinci fıkrasıyla ilgili olarak “anayasanın 148. maddesinde başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olmasının arandığını, Anayasada olmayan bir yetkinin kanunla verilmesinin Anayasaya aykırı olacağını belirtmiştir. Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu, TBMM 23. Dönem, 5. Yasama Yılı, Sıra Sayısı: 696, s. 19 ; Aynı görüş Kanunun tasarısı hakkında Anayasa Komisyonu Raporunun Muhalefet şerhinde de tekrarlanmaktadır. Bkz. Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu, TBMM 23. Dönem, 5. Yasama Yılı, Sıra Sayısı: 696, s. 73.

(23)

yollarının tüketilmiş olması gerektiğini; temel hak ve özgürlüklere saygının,

devletin tüm organlarının anayasal ödevi olduğunu, bu ödevin ihmal edilmesi

nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesinin idari ve yargısal

makamların görevi olduğunu vurgulamıştır.47

Anılan kararda Anayasa Mahkemesi: “Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı

zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş

olması gerekir”48

demek suretiyle tüketilmesi gereken kanun yollarının olağan

kanun yolları olduğuna işaret etmiştir.

Mevzuatta öngörülen hukuki tazmin yoluna bireyin doğrudan ulaşma imkânı

yoksa bu yol “olağanüstü kanun yolu” olarak kabul edilmektedir. Olağanüstü

nitelikte sayılan kanun yollarına örnek olarak, belirli bir hukuk yoluna

ulaşılmasının bir kamu yetkilisinin takdirine bırakılması, bir kanunun anayasaya aykırılığının yalnızca mahkemelere tanınması, yazılı emir yolunda ancak Adalet Bakanının talebi üzerine savcıların Yargıtaya başvurarak kararın bozulmasını

isteyebilmeleri, daire kararına itirazın ise doğrudan bireyler tarafından değil de

ancak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Yargıtaya başvurusuyla yapılabilmesi

verilebilir. Bu çeşit olağanüstü kanun yolları “etkililik” ve “ulaşılabilirlik”

şartlarını taşımadıklarından bireysel başvuru öncesinde tüketilmeleri gereken yollar

olarak kabul edilmezler. Bu sebeple olağanüstü hukuk yolu olarak görülen yolların

bireysel başvuru öncesinde tüketilmesine gerek yoktur. 49

Bireysel başvurunun ikincil niteliğiyle ilgili olarak özetle, idari ve yargısal başvuru yollarının tüketilmesinde, başvuranların kanunda öngörülen olağan kanun yollarına müracaat etmiş ve davalarını hukuk sisteminin benimsediği en yüksek

makama kadar taşımış olmaları gerekmektedir. Bunun bir diğer sonucu ise,

başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini ilk olarak süresi içinde yetkili idari makamlara ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve

bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunmuş,

ayrıca bu süreçte dava başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olmasının gerekmesidir. Öyle ki, Anayasanın ve kanun öngördüğü başvuru yollarının, tüketilmiş sayılabilmesi için ileri sürülen şikâyetin konusunun en azından özü itibarıyla bu makam ve merciler önünde ileri sürülüp bu hususta

47 Başvuru numarası: 2012/403, Karar Tarihi: 26.03.2013; Başvuru numarası:

2014/1572, Karar Tarihi: 23.07.2014.

48 Başvuru numarası: 2012/403, Karar Tarihi: 26.03.2013; Başvuru numarası:

2014/1572, Karar Tarihi: 23.07.2014.

49 SAĞLAM, Musa (Edt.), Bireysel Başvuru İnceleme Usulü ve Kabul Edilebilirlik

(24)

giderecek mahkemelere sadece biçimsel olarak başvurmaları yeterli değildir. ihlâllerin içeriğini de buralarda ileri sürerek bunların giderilmesi için çaba sarf

etmeleri gerekmektedir.51

Bu süreçte elbette başvurucunun ilgili kanunlarda belirtilen usul kurallarına

da uygun davranması beklenir. Örneğin bir temyiz başvurusunun, kanunda

düzenlenen temyiz sürelerinin geçmesinden sonra yapılması nedeniyle esasa

girilmeden sadece süreden reddedilmiş olması durumunda kanun öngördüğü

başvuru yollarının tüketilmediği sonucuna varılması gerekecektir. Başvurucunun

kanunda öngörülen başvuru yolunun ihlali gidermede etkin olmadığı kanaat veya

kuşkusunu taşıması ya da bu yolun sistematik sorunlar içerdiğine inanması, onun

bu yolu tüketme yükümlülüğünden muaf tutulmasını gerektirmez.52

2. Bireysel Başvurunun İstisnai Nitelikte Olması

Anayasanın 148. maddesinin 4. fıkrasında ise bireysel başvurunun istisnai niteliği vurgulanmaktadır. Söz konusu hüküm ile bireysel başvuruda, kanun

yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamayacağı

düzenlenmektedir. Buna göre, bireysel başvurunun, istinaf ya da temyiz benzeri

veya onların uzantısı bir başvuru yolu gibi kullanılması yasaklanmış olmaktadır.

Bu bakımdan Anayasa Mahkemesi, somut olayı salt anayasa hukuku açısından,

sadece bir hak ve özgürlük ihlali iddiasının incelenmesi yönüyle incelemelidir.53

Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruları incelerken bir “süper temyiz mercii” gibi

davranmamalıdır.

Temyiz ve istinaf yargılamalarında ilk derece mahkemelerinin hukuki

olaylara ve delillere ilişkin değerlendirmeleri doğru yapıp yapmadıkları,

mahkemelerin yaptıkları işlemlerin kanunlara uygun olup olmadığı ve kuralların

doğru uygulanıp uygulanmadığı değerlendirilir. Halbuki bireysel başvuruda

Anayasa Mahkemesi, genel mahkemelerin bir kuralı yanlış uygulamaları

neticesinde bireysel başvuruya konu olabilecek bir hak ihlal edilmediği sürece bu

hususu dikkate almayacaktır. Anayasa Mahkemesi, genel mahkemelerin hukuki

olayı ve delilleri değerlendirirken, kanunları uygularken bireysel başvuruya konu olabilecek bir hakkı ihlal edip etmediklerini ve ihlal varsa bu ihlallerin bireysel

başvuru yolu dışında başka bir yolla giderilip giderilemeyeceğini inceler.54

50 SAĞLAM, Bireysel Başvuru İnceleme Usulü ve Kabul Edilebilirlik Kriterleri, s.

124.

51

ATASOY, Hakan, “Türk Hukukunda Bireysel Başvuru Yolu”, Türkiye Adalet

Akademisi Dergisi, Yıl 3, S. 9, s. 80.

52 SAĞLAM, Bireysel Başvuru İnceleme Usulü ve Kabul Edilebilirlik Kriterleri, s.

125.

53 EKİNCİ / SAĞLAM, s. 23. 54 KILINÇ, Karşılaştırmalı…, s. 25.

(25)

Bireysel başvurunun olağanüstü bir hukuki çare olmasının diğer bir önemli

sonucu da bireysel başvuruyla aleyhine başvurulan mahkeme kararının infaz

edilmesinin ya da idari işlemin yürütülmesinin durdurulmasının sağlanamamasıdır.

Ancak Anayasa Mahkemesi, gerekli şartlar oluştuğu takdirde ve genellikle nitelikli

çoğunluklarla aleyhine başvurulan kamu gücü işleminin yürütülmesini

durdurabilmektedir.55

3. Tüketilmesi Gerekli Başvuru Yolunun “Mevcut” ve “Etkili” Olması

Anayasa Mahkemesinin başvurucudan tüketmesini beklediği hukuk yolları

“mevcut” ve “etkili” olan yollardır. Bu sebeple, başvurucudan, başvurusunu

Anayasa Mahkemesine getirmeden, bu iki şartı karşılamaması nedeniyle önceden

neticesi olduğu bilinen hukuk yoluna gitmesi beklenmemelidir.

Hukuk sistemimiz içerisinde etkili olmayan başvuru yoluna örnek olarak

Kamu Denetçisine, Cumhurbaşkanlığına, TBMM Dilekçe Komisyonuna yapılan

başvurular sayılabilir.

Bir hukuki tazmin yolunun “mevcut” sayılması başvurucunun Bireysel

başvuruda bulunduğu esnada varlığını ve bireyler açısından doğrudan ulaşılabilir olmasını ifade eder. Bu bakımdan tüketilebilecek bir hukuk yolu yok ise, başvurucunun doğrudan Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi gerekir. Bireysel başvuruda bulunulduktan sonra başvuru konusu ihlali gidermeye yönelik yeni bir

hukuki tazmin yolunun ihdas edilmiş olması, normal koşullar altında başvuranın bu

yeni hukuk yolunu da tüketmesini gerektirmez.56

Bireysel başvuru yönünden bir hukuk yolunun “etkili” olup olmaması da

üzerinde önemle durulması gereken bir başka konudur. Hukuk yoluna yapılan başvuru neticesinde ihlalin ortadan kaldırılması söz konusu olmuyorsa, yani verilen

karar etkisiz ise yine bireysel başvurudan önce tüketilmesi gereken yollardan biri

olarak değerlendirilmemelidir.57

Bu noktada Anayasa Mahkemesinin kamuoyunda “Twitter Kararı” olarak

bilinen 2014/3986 başvuru numaralı ve 2.04.2014 tarihli ihlal kararı önemli bir

örnek teşkil etmektedir. Söz konusu başvuruda başvurucular kullanıcısı oldukları

twitter.com adlı internet sitesine erişimin engellenmesine dair Telekomünikasyon

İletişim Başkanlığı işlemi nedeniyle Anayasanın 26., 27., 40., ve 67. maddelerinin ihlal edildiğini ve anılan işleme karşı etkili bir yargı yolu bulunmadığını ileri sürmüşlerdir.58

Bu başvuruya ilişkin olarak yapılan kabul edilebilirlik incelemesi

55 KILINÇ, Karşılaştırmalı…, s. 25.

56 SAĞLAM, Bireysel Başvuru İnceleme Usulü ve Kabul Edilebilirlik Kriterleri, s.

126.

57 DURSUN, Halil İbrahim, “Bireysel Başvuru mekanizmasının Kabulü Sonrasında

Genel Mahkemelerin İnsan Hakları Konusundaki Rolü ve Bu Bağlamda

Anayasa’nın 90. Maddesinin 5. Fıkrası”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Yıl 2014, S. 112, s. 307.

(26)

neticesinde, Anayasa Mahkemesi tarafından, Anayasanın 138. maddesinin 4. fıkrasında yer alan “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına

uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle

değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” ve 2577 sayılı İdari

Yargılama Usulü Kanunu’nun 28. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “Danıştay,

bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem

tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın

idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.” hükümleri uyarınca yargı

kararının icaplarına göre gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde

bulunmaya mecbur olan idarece anılan internet sitesinin bu konudaki mahkeme

kararına rağmen erişime açılmadığı, her ne kadar kanunda yargı kararının yerine

getirilmesine ilişkin sürenin otuz günü geçemeyeceği belirtilmiş ise de bu sürenin

azami bir süreye işaret ettiği anlaşıldığı; hukuk devletinde yargı kararının

uygulanması, yalnızca şeklen bir yerine getirmeyi değil, objektif koşullar altında,

olabilecek en kısa süre içinde, tespit edilen hukuka aykırılığın giderilmesini

gerektirdiği; bu konuda verilen yürütmeyi durdurma kararının, işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleştiği tespitine dayandığı ve yürütmesinin durdurulmasına karar verilen işlemin doğurduğu olumsuz etkinin

idarece giderilmesi zorunluluğu da dikkate alındığında, TİB tarafından anılan

sitenin derhal erişime açılmaması nedeniyle bu yükümlülüğün yerine getirilmediği

vurgulanmış ve başvurucuların şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı görüldüğünden başvuruların kabul edilebilir olduğuna karar vermiştir.

Bu karar, Anayasa Mahkemesinin, idare mahkemesine yapılmış olan

başvuru sonuçlanmadan yani olağan hukuk yolları tüketilmeden yapılan başvuruyu kabul edip karar verdiği gerekçesiyle eleştirilmiştir.

Kanaatimizce de her ne kadar bir hak ihlalini durdurmuş olması bakımından esas yönünden oldukça umut verici bir karar olsa da, Anayasa tarafından kendisine çizilmiş olan yetkinin ötesinde bir yetki kullanarak olağan yargı yolları tüketilmemesine rağmen başvuruyu kabul edip karar veren Anayasa Mahkemesi, bu kararı şekil yönünden sıkıntılı bir hale getirmiş olmaktadır.

Anayasa Mahkemesinin karara dayanak yaptığı Anayasanın 138/4 ve 2577

sayılı kanunun 28/1 hükümlerinin hiç birinde Anayasa Mahkemesine verdiği karar doğrultusunda hareket etme yetkisini tanıyan bir düzenleme yer almamaktadır.

Anayasanın, Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerini düzenleyen 148. maddesi, yine Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğünü düzenleyen 11. maddesi ile

birlikte düşünüldüğünde mutlak surette bağlayıcı bir hükümdür. Anayasanın 6.

maddesinde yer alan “hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir

Devlet yetkisi kullanamaz” hükmü şüphesi Anayasa Mahkemesi için de bağlayıcıdır. Bu sebeple Anayasa Mahkemesinin Anayasa ve kanunlar tarafından

kendisine tanınmayan bir yetkiyi içtihat yoluyla yaratmaya çalışması durumunda

(27)

Temel hak ve hürriyetler bakımından koruyucu bir yaklaşım sergileyen

Anayasa Mahkemesi, her ne kadar bu kararında temel hakların korunması

bakımından olumlu bir sonuca ulaşmış olsa da, Anayasa Mahkemesinin kendisine

Anayasa ve kanunlarla tanınmayan bu yetkiyi sürekli ve ölçüsüz bir şekilde

kullanması durumunda kamu düzeni bakımından sorun teşkil edebilecek sonuçların

ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır.

Peki acaba yargı mercilerinin kararlarının beklenmesi halinde ulaşılmak

istenen sonuca ulaşıldığında, ihlalin giderilmesi mümkün olamayacaksa Anayasa

Mahkemesi nasıl hareket etmelidir?

Mevcut düzenlemeler ışığında, Anayasa Mahkemesinin bu şekildeki bir

bireysel başvuruyu idari ve yargısal yollar tüketilmeden inceleyebilmesi ve karara

bağlaması mümkün görünmemektedir.

Bu sorunun çözümü için TOBB 2000 Anayasa Önerisi’nin 152/a

maddesinde: “Herkes… …Anayasa Mahkemesine Anayasa Şikayetinde bulunabilir.

Ancak şikayetçi açısından sonradan düzeltilemeyecek ağır sakıncaların ortaya

çıkacak olması ya da Anayasa Şikayetinin önemli bir anayasal soruna ışık tutacak olması hallerinde mahkeme hukuk yollarının tüketilmesini aramayabilir.” şeklinde

bir düzenleme önerilmiş fakat 12 Eylül 2010 tarihinde referandumla kabul edilen

5982 sayılı Anayasa Değişikliği Hakkında Kanun’da bu öneri dikkate alınmamıştır. Öyle ki TOBB’un önerisi bu sorunu aşmaya yetecek nitelikte ideal bir öneri idi.

Nitekim bireysel başvuruyu en iyi şekilde uygulayan ülkelerden biri olan

Almanya’da sorun içtihatlara dayalı olarak ortaya konulan üç koşuldan birinin varlığı halinde Federal Anayasa Mahkemesinin yargı yolunun tüketilmesi koşulunun gerçekleşmesini her zaman beklememesi ile çözüme kavuşturulmuş bulunmaktadır.

Almanya’da aşağıdaki koşulların varlığı hailinde bireysel başvuruya

başvurmadan önce diğer başvuru yollarının tüketilmesine gerek

bulunmamaktadır:59

- Kanun yollarının tüketilmesinden bir sonuç alınmasının

beklenmemesi

- Kanun yollarının tüketilmesinin beklenmesi, başvuran açısından

ağır ve telafisi imkânsız bir zarara yol açacak olması

- Bireysel başvurunun karara bağlanmasının, tüm toplumu ilgilendirecek, genel öneme sahip bir soruna ışık tutacak olması

Benzer bir uygulama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da kabul

edilmiştir. AİHS sisteminde iç hukuk yollarını tüketme kuralının istisnası açık

dayanak olan bir norma dayanmıyor olsa da, Komisyonun kararları ve 11 Numaralı

Protokol sonrasında ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihatlarıyla, özellikle iç

59

(28)

hukuk yollarının etkisiz olması ve sonuç vermesinin fazlasıyla gecikmesi krterleri geliştirerek tanınmıştır.60

F. Süre

Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulurken iki çeşit süre

şartının sağlanmış olması gerekmektedir. Bunlardan birincisi mahkemenin yetkisi bakımından süre şartının sağlaması, ikincisi ise başvuru usulü bakımından süre şartının sağlanmasıdır.

Bireysel başvuru kurumu hukukumuza 12 Eylül 2010 tarihinde referandumla

kabul edilen 5982 sayılı Anayasa Değişikliği Hakkında Kanun ile girmiştir. 3

Nisan 2011 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan 6216 sayılı Anayasa

Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ise bu kanunun

bireysel başvuruya ilişkin 45 ila 51. maddelerinin 23.09.2012 tarihinde yürürlüğe

gireceğini hükme bağlamıştır.

Bu bakımdan Anayasa Mahkemesi, 23.09.2012 tarihinden sonra kesinleşen

nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceleyebilecektir.

Bu tarihten önce kesinleşen kararların Anayasa Mahkemesi tarafından

incelenebilmesi mümkün değildir. Bu durum dikkate alınmaksızın yapılacak

başvurular Anayasa Mahkemesi tarafından “zaman bakımından yetkisizlik”

sebebiyle kabul edilmemektedir.61 Bu süre şartı, mahkemenin yetkisi bakımından

sağlanması gereken süre şartıdır.

Süre bakımından sağlanması gereken ikinci şart ise başvuru usulü bakımından sağlanması gereken süre şartıdır. Bireysel başvurunun kişisel ve

güncel bir temel hak ihlalinin ortadan kaldırılmasına yönelik bir anayasal kurum

olması, başvuruların belli bir süre içinde yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Bireysel başvurunun gerçek bir hukuki güvence teşkil edebilmesi, ihlalin ve sonuçlarının

ortadan kaldırılabilir nitelikte olmasıyla yakından ilgilidir. Bu nedenle başvurunun

60

GEMALMAZ, Semih, Ulusalüstü İnsan Hakları Hukukunun Genel Teorisine

Giriş, İstanbul, 2007, s. 1664.

61“…başvuru konusu olayda, Kartal 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/10/2008 tarih ve

E.2008/95, K.2008/315 sayılı kararı, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 22/4/2010 tarih ve E.2009/5339, K.2010/5162 sayılı ilâmı ile onanarak aynı tarihte kesinleşmiştir. Bu durumda başvuru, zaman bakımından Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışında kalmaktadır. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu kararın 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna…“ Başvuru numarası: 2013/1991, Karar Tarihi: 31.12.2013; “… olayda başvuru yollarını tüketen nihai kararın, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce verildiği anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "zaman

bakımından yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemez olduğuna…” Başvuru numarası:

Referanslar

Benzer Belgeler

22 6216 sayılı yasanın 45 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre, “Yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru

maddesine göre; herkesin, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, AİHS kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal

Bireysel başvuru, temel hak ve özgürlüklere yönelik ihlalleri önlemek amacı ile tanınmış bir kanun yoludur (Sabuncu ve Arnwine, 2004: 230). maddesinde bireysel

Nitekim Anayasa Mahkemesi, baĢvurucularından birisinin Türkiye Devrimci ĠĢçi Sendikaları Konfederasyonu olan baĢvuruda, baĢvurucu Devrimci ĠĢçi Sendikaları

Bu çalışmanın amacı, nonsteroidal antienflamatuvar ilaç grubunda yer alan, kombinasyon olarak kullanılan deksketoprofen trometamol (DKP) ve diklofenak sodyum’un (DIC)

Maarife, başta ebelik olmak üzere te- babete, Ktztlaya, neşriyata büyük hiz­ metleri vardır. Pek çok defalar,

Bireysel başvurunun varlık nedeni, Anayasa’da güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesini önlemek; ihlal gerçekleşmişse ihlali ve

Bu aracı kurumlar finansal kiralama, tüketici finansman, faktöring ve varlık yönetim.. şirketleri