• Sonuç bulunamadı

İki gündönümü ve hürriyet

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İki gündönümü ve hürriyet"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

i

-

2

— J w ; U L

PAZARTESİ KONUŞMALARI

iki gündönümü ve

T

emmuz ayı içinde bir­

biri arkasından gelen

iki yıldönümü n ard ır

ki, onlar hakikatte tarihim iz

için birer gündönümüdürler:

23 temmuz; 24 temmuz... Biri 1908'in, öbürü Î923’ün... Tabi­

attaki gündönümlaıi, daima

f ırtın alıd ır; cemiyette de öyle... 23 temmuz 1908 de bir f ırtına ve bir ihtilâlin ta rih id ir : 24

temmuz 1923 de... §u farkla

ki, biri b ir ihtilâlin başlam a­ sını, diğeri başka bir ihtilâ­ lin soııa ermesini gösterir.

Deli Petı-o’danberi asırlar

devam eden Rus siyaseti, Türk

lük aleyhindeki kötü niyetle­

rine Reval’de İngiliz iktidarı­

nı m enfaat ortağı yapınca

Rumelinde • emelbirliği eden

T ü rk vatanseverleri büsbütün coşmuşlar,- Abdülhaıııid’ın sal ta natını devirmedikçe Osmaıı- lı Devletinin yıkılma âkibetin- den kuı-tulamıyacağıııa bir ke­ re d a h a ina narak ayaklanma k a r a r m a varmışlardı. Özaıuan A v ru p a ’nın en kuvvetli Devle­ ti İngiltere idi. 1853 de Rusla- r a karşı beraber dövüştüğü müz İngiliz'ler, ta n zim âtm tep

kişi olan İstibdat devrinde

Abdülhamid’in A lın a n la r a ya­

naşmasını, Hilâfet ve İslâm

birliği politikasını gütmesini uzunryıllar, kaygı ile gözaltında bulundurduktan sonra ta m bir köşe- dönmesi y a p a r a k düşma­ nımızla dilekbirliği etmişlerdi Bunu gören Rumeli ihtilâlcile­ ri, gün geçmeden meşrutiyete ve h ürriyete kavuşmaktan baş­

ka kurtuluş çaresini bulamı­

yorlardı. Niyazi Bey’in Resne

dağına çıkmasını takibeden

günlerde Abdülhamid, aldığı

te lg r a f la r ve öğrendiği haber­ lerin korkusuna kapıldı ve Ka-

nunu-Esasî‘nin ilânına razı

oldu. İstibdat Kumandanı

Şemsi Paşa yi öldüren kprşun, bu ihtilâlin kan kefareti oldu.

1908 ihtilâlinin k a h r a m a n ­

ları, üniform alarının omuzla­

rında ancak kolağası, yüzbaşı apoleti taşıyorlardı. F a k a t a- sıl büyük isim ve alâmet, İ tti­ h a t ve Tarakki Cemiyeti idi. E y Muallft, m u h t e r e m c e m ' i y e t i

k u d sî-v a k a a r.

N a m - n ş a n ı n l a «e nin b i r m i l l e t e y l e r i f t i h a r ! . . .

Bu ve benzeri m ısralar;

memleketin dört bucağ.nı coş­

turm uş, sokaklara düşürmüş,

b ütün milleti ne olduğunu şa­ şırmış bir hale getirmişti. 0 -

tuz üç yıl eli kelepçeli ve dili ki litli kalmış aydınlar ve kendine bu sıfatı verenler, hemen ka­ leme sarılmışlardı. H e r t a r a f ­ ta n tü rlü boyda, tü r lü soyda, renk renk, şekil şekil gazete­

ler, dergiler; halk efkârını

istikameti belirsiz tahriklerle çıldıracak hale getirmişti.

İhtilâli yapan Ittih a tç ı’lar, iktidarı çirkin, h a ttâ pis gör­ meğe alıştıkları için, kendileri hükümete gelmek istemediler. Önce Selânik’ten, sonra İstan ­ bul’dan, f a k a t perde arkasın­ dan, tam bir komite ruhu ile, Devleti idare etmeği d ü şündü­

ler. 908 Meşrutiyeti’nm ilk

Sadrıâzamı Sait Paşa , İkincisi Kâmil P aşa idi. Halbuki bu şahsiyetler, Abdülhamid devri­ nin, nöbetleşe iktidara gelip giden iki devlet adamı idiler. Yetişmeleri, zihniyetleri, Abdül hamid’e kızgınlıkları olsa da ondan korkmaya alışmış olma­ la rı; onları, yıkılmış bir devrin inşa m olmaktan kurtaram ıyor- du. İttihatçılar, bu iki ih tiyar veziri kullanacaklarım sanmış­

lardı. Falçat Cemiyetin, me­

m u r la ra doğrudan doğruya

tebligat yapm aya v a ra n sual­ tı müdahaleleri, hakiki iktidar ile iktidar mevkiinde bulunan ve siyasi dayanakları olmıyan bu siyaset k u r tla rım -gizli, a- çık- mücadeleye şevketti.

Bu iç dalgalanma ve acemi­ ce siyaset denemeleri çok s ü r ­ memişti ki 5 ekimde Bulgaris­ ta n istiklâlini ilân, Avusturya Bosna-Heı-seki ilhak etti. Üç gün sonra Girit, Yunanistaııa

katıldığım dünyaya bildirdi

H ü rriy e t ve Meşrutiyetin h e ­ nüz tadına v aram ayan Millet iki aylık bir coşkunluğun s a r ­ hoşluğu içindeyken hu (epeden inme kötü hâdiselerle beynin­ den vurulm uşa döndü. Başına

Yazan: Hasan

-

Âli YÜ CEL

giydiği Avusturya feslerini

yırtıp yırtıp yeıe attı, Keçe Kü lah giydi ve sokaklarda “ Girit bizim canımız, feda olsun kam ­ ınız” diye bağırarak harp a r ­ zu la n göstermeğe başladı. Kâ mil Paşanın ihtiyat erleri ça­ ğırması, esasen seferber halde

bulunan B ulgaristan’la bir

harbe sebep olacaktı. Fakat

İttihatçılar, harp istemiyorlar­ dı. 1908 Meşrutiyeti de, 1870 Kanunu Esasisi gibi Rus h a r ­ bini takip eden devreye döner, yıkılır giderdi. Haklı olarak bundan korkan ittihatçılar, işi haıpsis bitirmeye çalıştılar.

17 ar a lık la açılan Meçlisi Mcbusan, derhal iki gruna bö­

lündü: İttihatçılar ve m uha­

lifleri. Her iki siyasi topluluk ta mütecanis değildi, ittihatçı­ lar içinde Lâik Radikaller ve dindar M u hafazakârlar vardı.

Muhalif zümreyi teşkil eden­

ler içinde T ü rk ’ten başka u n ­ surlar, ayrı ayrı siyasi menfa­ a t gayeleri güdüyorlar; dindar bir fikir etrafında toplanamı- yorlardı. İlk politik topa rlan­ ma, A h ra r adiyle teşekkül et­

ti. Mathuat alabildiğine ten­

kitler yapıyor, halk efkârım büsbütün tereddütlere lü şü ıü

yordu. Siyaset adamlarımız,

karşılıklı bir hiddet ve gayz içinde idiler. Gözlerini kan bü­ rümüştü. Okadar ki, daha öm­ rü bir yılı bulmamış Hürriy et ve Meşrutiyeti tehdit eden teh­ likeleri bile göremez hale gel­ mişlerdi. Gazetenin birinde ya­ pılmış bir ihtilâl ihbarına İ t ­ tih a t ve, Terakkinin ozanıanki

sözcüsü, böyle bir hareketin

imkânsızlığı cevabım veriyor­ du. F a k a t hakikat hiçde öyle değildi. Muhaliflerin (Volkan)ı İttihatçıların (Siperi Saika)

sim parça parça etti ve 31

m a rt irtica ihtilâli oldu. İhtilâlin parolası, "Ş eriat isteriz” di. İttihatçıların gü ­ vendiği avcı ta burlariy le sof­ ta la r elele vermişlerdi. B ilin ­ ci zümreye Haindi Çavuş, İkin­ ciye Derviş Vahdeti ba.şolmuş-

lardı. Meclisi Mebusan. önce

t o p la n a m a d ı, s o n r a ç o k lu k el-

de edilmiş, f a k a t çıkarılan be­ yanname âsilei'i okşar görün­ müştü. Selanik ve Edirne, i r t i ­ caa büyük hassasiyet gösterdi.

Hareket Ordusu, tertiplendi ve İstanbul’a geldi. İsyan basıldı, fak a t sıkı bir idare bnşlayip, sehpalar kuruldu ve âsiler, mü. rettip ler birer birer asddı.

Ne g arip tir ki isyandan ha berdar olamıyan ve çıktıktan

sonra önliyenıiyen Hüseyin

Hilmi P aşa tekrar Sadaret

makamına getirildi. F a k a t a r ­ tık İttih a t ve Terakki, vazi­ yete hâkimdi. Gizli bir dik - tatörlük kurulmuştu. M emle - ketin her tarafında “ Yaşa - sın..” diye bağırdan ‘hürri -

y e t”, bu duaya rağmen ö l­

müştü. Zaten birbiri a rka sını çıkan hâdiseler, m illette dua edecek hal dahi bırakmamıştı. İ ta ly a n ’ların T ra b lu s ’a sa ldır­ maları, Arnavutluk isyanı, aı-

kasından Balkan Muharebesi

ve bozgun...

B unlar da yetmemişti Kosko­

ca Rumeli düşmana gitmiş,

Osmanlı hartasının Avrupa

kısmı,- simsiyah ılmuştu. O-

kullarda çocuklar “ 1328 dc-

T ü rk namusu lekelendi, ot!..” şarkısını ağlıyarak söyliyor - lardı. Bu derin yara, milletin

kalbinde için için işlerken

1914 Cihan H arbi patladı.

Biz, İ n g ilte re ’nin baş olduğu.

Rus ve F ra nsız zümresine

karşı çıkan Almanlarla bir - leştik ve harbe girdik. H arb

devam ettikçe ölüm artıyor,

sefalet yayılıyor ve bu kor - kunç hayat ş a r tl a n içinde mil­ let, hüriyetin adını bile ana- mıyordu. Tam bir sıkı idare

sürüp gitmekte idi. 1918 de

Alm anlar yenildiler, biz de

aynı akıbete uğradık. F erdle-

ri hürriyetten mahrum T ürk

devleti de artık düşm anlara

esir olmuştu. Osm anlı İm pa - rato rlu ğu yıkıldı ve T ü r k v a ­ tanı yer yer düşman işgali a l ­ tına girdi, “Ya Hürriyet j-a

ölüm...” şıklarından biri

millet için gerçekleşemeyin - ce öbürü devlet için tahak - kuk etmişti.

1

918 İnkılâbının hürri -

y e t h i k â y e s i , i ş t e k ı s a c a

budur. Bu on senelik

devrede h ü r riy e t adına anarşi ve irtica, sonra da devlet i- daresi adına sıkı yönetim. Oıı

senede on saat bile disiplin li, düzenli bir hürriyet, za v al­ lı T ürk Milletine nasip olm a­ mıştı. Bu maddî perişanlık ve mânevi yıkım içinden yükse­ len ve millet idaresine şah - lanmış bir timsal olan Milli Mücadeleye A ta tü rk baş ol - masaydı kimbilir ne olurdu?

M eşrutiyetin “ h ü rriy e t ve ölü m” parolası ile ferdi h e ­ def tutan anlayışı yerine bu defa düstur "ya istiklâl, ya ölüm!.” olmuştu.

Bu ruhla idare edilen İs - tiklâl H arb in in Baskumaıı- lık Zaferi, dâvayı sona e r d ir ­

me imkânını yarattı. Çünkü

bu ölüm dirim kavgasının a- macı, milletin kurtu lu şu vc devletin istiklâli idi. Onu a h ­

dî olarak alâkalı devletlere

kabul ettirm ek icabetm ekte i- di. Lausanne, T ü rk le r için İsviçre'd e bir şehir ismi ol -

m aktan çıkmış, 24 temmuz

1923 de ele geçen millî varlı ğımızın kutsal bir yaşama b e ­ ratı olmuştur.

Bunun kısa hikâyesini, bu

konuda, bir hâtıra ve müşa -

hede olarak yazılmış “ Lozan

Konferansı Ve İsm e t P a ş a ” isimli kitabın önsözünden ve Ali Naci Karacan'ın dilinden d i n l i y d i m :

"F ilm T ü rk M ille tin in g e ­ niş hayal perdesini kaplayıp taşan canlı bir levha halinde. M u stafa K em al'in, a tlıla r ım ı başına, yanan İ z m ir ’e g irm e­ siy le başlar. Kaçan bir ordu nun bozgun manzarası g özle re dehşet verir. B ir elçi gelir, T ü rk Başbuğundan culh di - ler. D erken, zırh lı g em ilerine binerek İsta n b u l’dan M udan - ya’ya koşan ecnebi kum an - (tanlarının düşünceli çehrele­ rin i ve harb m eydanından ge­ len İs m e t Paşa’nm ahşap bir evde, kendilerine T ü rk ordu­ larını durdurm anın şartlarını kabul e ttirişin i seyred eriz. 4 z sonra, bir padişahın gece ya­ rısı bir düşman zırhlısına bi­ nerek sarayından kaçtığı gö­ rülür. B ir vatan haini İ z m it'­ te linç edilir. A ltı yü z senelik koca bir B â b -ı-Â li birdenbire çöker ve nihayet, T ü rk Baş- m urahhasını bir İs v iç r e şeh - rinde, bir göl kenarında, b a ­ şında kalpağı ile, garp d ev - Ietleriy le karşı karşıya görü­ rüz. A strlardanberi ilk defa olarak genç b ir T ü rk genera­ li. A vru p a ’nın karşısına, m il­ le tin kabahatlerini ödem eğe değil, fa k a t za fe rin in n etice - terini toplamağa gelm iştir. Bu

su retle k urtulu ş z a fe ri 7

başlıyan film , birçok kanlı ve heyecanlı safhalardan g e ç tik ­ ten sonra, L o za n ’da sulhun im zası ile biter. Son manzara, A vrupa d ev le tle ri murahhasla­ r ı m n b ir masa üzerine eğil - m iş başlarının ve T ü r k ’ün is­ tiklâ lin i sağhyan bir muahede altına im za atışlarının canlan­ m ış levhasıdır".

Türk, hüriyet imkânı, Türk D evletinin istiklâli ile başis- m ıştır. Millî şahsiyet, miilî

kıy met ve millî hizmetleri

h e r tü r lü siyasî ayrılıkların üstünde tu ta rak hürmetle ve

dikkatle karşılayıp ödemek,

T ü rk ahlâk geleneğinin millî icabıdır. Millî vicdan, millî hâfızasız varolamaz. Dün ih ­

tilâl coşkunluğu ile silinen

tuğraları, bugün yerle rine koy duğumuz bir devirde, yeniden tarihi kitabeleri kazımak gafle tine düşmiyelim. Bilhassa m ü­ nevverlerimiz, hiçbir endişeye kapılmadan, hiçbir kayguya e-

sir olmadan, tarihin hakkını

vermelidirler. Millet, günlük

bir varlık olamaz; millî k ıy ­

m etler de günlük ve geçici

duyguların havasına kurban

edilmemelidir. Lozan, T ürk

hürriyetinin dibacesidir. 24

temmuz olmasaydı, 23 tem -

muz bir esaretin başlangıcı

olmak felâketinden ve bahtsız lığından kurtulamazdı. T ü ık

Milleti için temiz yürekle,

iyi dilekle çalışanları, bu u- ğurda can vermiş veya yaşa­ makta olanları minnetle ana - lım. Analım ki bu vasıfta, bu başarıda yeni vatandaşlarım ız

doğabilsin ve milletlerinin

kendilerini ıınutm' yacaklarıns inanarak vicdan huzuru içinde ölebilsinler. •

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu çalışmada bir aile planlaması polikliniğine RİA çıkarmak için başvuran kadınlarda RİA kullanımı sırasında oluşan şikayetleri, terk etme nedenlerini,

Bu çalışmada benzer işlemler titanyum katkılı atom topakları için yapılmıştır Au2Ti, Au3Ti, Au4Ti, Au5Ti ve Au6Ti şeklinde tanımlanmış olan titanyum katkılı

Akademi tarihçisi d’Ollvet'nln de­ diğine göre La Fonten’ln şiir zevki­ ni uyandıran Malherbe’ln bir şiiri olmuştur. Papas mektebinden çık­ tıktan sonra

Bununla birlikte kontrol grubuna göre RFRP-3 + RF9 grubunda istatistiksel olarak anlamlı azalış yalnızca Nestin mRNA düzeyinde kaydedilmiştir ve 3,51 kat azalma

Öğretim Üyeleri Derneği Baş­ kanı Yakup Kepenek, İHD Ge­ nel Sekreteri Akın Birdal, Ata­ türkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Arif Çavdar, Türk Kalp Vakfı

Mesela, Baküvi’nin kendi tercihi olarak yaptığı bazı ayetlerin mealini uygun bulmadığı için değiştirip onun yerine kendi tercihi olan anlamı koyduğunu (I,285, 429;

Bizim se- rimizde mortalitenin (%7.3) düflüklü¤ü; efllik eden hastal›¤› olan olgular›n azl›¤›, baflvuruda akci¤erde miliyer tüberkülo- zun radyolojik bulgusu