TT-ÿo3<lorl'
M AYIS 1951 17
harap bir hale geleceğinden asla şüphe etmemek lâzım dır.
2. — Memleketimizin İl, İlçe ve Bucaklarında bele diyelerin rehberliği ile mahallî tabiatı koruma ve civarı güzelleştirme cemiyetleri kurulmalı, daha eskiden kurul muş olanlar aktif bir bale getirilmeli, bu sayede halkın tabiatı koruma ve turizm hareketlerine iştiraki daha ge niş ölçüde sağlanmış olur.
3. — İlk ve orta öğretim müesseselerinin ders pro gramlarında tabiatı sevme ve koruma konusuna dalıa fazla yer verilmeli ve gençliğin tabiatla sık sık temas etmesi sağlanmalıdır. Zira tabiatı korumanın bir anla yış halinde bütün mesuliyetlerile birlikte tanıtılması ve gönülleri kaplayan bir heyecan halinde benimsetilmesi ancak bu varlığı bizzat görmek, güzelliklerini yaşamak ve onunla başbaşa kalmakla mümkün olur.
4. — Tabiatı sevme, sayma ve koruma konusunda radyo, sinema, yayın, afiş ve konferansla çeşitli propa ganda vasıtalarından sistemli ve devamlı bir şekilde isti fade etmelidir.
Büyük ümitlerle bağlandığımız turizm endüstrimi zin yakın bir gelecekti' gümrah bir inkişaf gösterebil mesi ve düzenli bir organizma halinde çalışabilmesi, an cak bununla ilgili çeşitli faktörlerin birbirini tamamlaya cak şekilde kombine ve koordine edilmesile mümkün olur. Aksi lıalde başladığımız iş eksik ve kurduğumuz organizasyon aksak olur, ve beklediğimiz neticeyi alma mız da mümkün olamaz. Kanaatımızca isabetli propa ganda yapmak surctile yabancıyı memlekete celbetmek ve onun memleket dahilinde seyahat ve ikamet etmesini sağlamak maksada kafi değildir. Zira asıl olan şey, bek lediğimiz yabancı akınmm devam etmesi ve kökleşmesi dir. Bunun için de yurdumuza gelecek yabancının mad deten olduğu gibi manen de doyurulması ve iyi intiba larla doldurulması lâzımdır. Yoksa, kendimizi tabiat tahripçisi ve bu günahın suçlusu olarak tanıtmak mem lekete fayda değil, zarar getirir.
Doçent Dr. SeLahattin İNAL
SÜNBÜL HANI
Memleketimizde bir çok tarihî sanat ve kıymeti haiz eserlerin şimdiye kadar na sıl bakımsız ve harap bir halde kaldıkları her kesçe bilinen hakikatlerdendir. N e yazık ki bu eserlere karşı bugüne kadar sürüp gelen lâkaydî hâlâ devam etmekte ve başlı başına kıymet teş kil eden eserler zamanla ve bazı şahısların tah ribatına terkedilmiş bulunmaktadır. Buna ait bir çok misaller göstermek mümkündür.
Çakmakçılar yokuşu üzerinde büyük Valde Hanı sırasında 17 nci asra ait eserlerden oldu ğu tehmin edilen bu han lâkaydinin kurbanların dan biri olarak şekli aslîsini değiştirmiş ve hâlâ da değiştirmekte bulunmaktadır. Dört ay kadar evvel tescil dolayısiyle uğradığım bu hana bir kaç gün evvel yine yolum düştü. Bu handa bir inşaat faaliyeti hemen göze çarpmaktadır.
Ruhsatnamesinde (Eserin esas bünyesine dokunmamak şartiyle yalnız ahşap döşeme ve raf yapmak) kaydı mevcut olmasına rağmen, tonoz kemer olan hanın oturması icabeden aya ğının ortadan kaldırılmış olduğunu hayretle yap tığım incelemeden anlamış bulunuyorum. Ruh satname takyidatınm dışında olarak atılan be tonarme tavan arasında, ayak başlığının da fa s lı müşterekinde kalmış bulunan 1 /4 tonoz ke mer de ayağın ortadan kaldırılmış olduğunu ispata yeter bir delildir.
Tarihî esere bu suikastı yapanın, ancak gözönünde tuttuğu yalmz şahsî menfaatleri, yâ ni mağazasını genişletmek ve alt kata inmek için bir merdiven boşluğu açmak (ki merdiven de yapılmış, hazır vaziyette duruyordu) olan bu şahsın birinci derecede mesul kimse olduğu meydandadır. Eski eserlere karşı yapılmakta olan tahribatı önlemek için cezalandırılması ge rekir. Fakat bu işte alâkalı ve aynı derecede mesul vaziyette olan makam nerede?
Bu mevzuda kendi çapında teknik bir ele man olması icabeden kalfalara düşen vazife ve mesuliyeti de ayrıca bir yazımda belirtmek iste rim.
Kâmuran OĞUZ
17.Cİ asırda Sadrazam kıyafeti Costume de Grand-Vizir au XVIIe Siècle.