Eskiden, çok değil yakın zaman öncesine kadar, henüz "geri dönüşüm" sözcüğü bu kadar moda deyim haline gelmeden günlük yaşantımızın içinde doğal olarak yer alan bir "depozito" olayı vardı. Özellikle süt , bira, kola, gazoz ve su şişeleri itina ile evlerin bir köşesinde toplanır, bakkala iade edilip geriye para alınırdı. Özelllikle çocuklar pek keyif alırdı bu işten, çünkü iade işini onlar yapar ve ana-babaları kimi zaman birkaç kuruş para tutuştururdu ellerine. Üretici firmalar ise bu atıkları bakkallardan, marketlerden toplar ve geri dönüşüme kazandırırlardı.
Sonra ne olduysa "depozito" uygulaması neredeyse yok denecek kadar azaldı. Plastik ve karton ambalajlar çoğunun yerini aldı. Ve bu ambalaj atıkları çöp dağlarını daha da devleştirdi.
Biliyorsunuz "çöp ekonomisi" diye bir kavram var. çöplerin içinden ekonomiye geri kazandırılabilecek, yani geri dönüştürülebilecek maddelerin ayrıştırılması. Türkiye'de bir yılda oluşan çöp miktarı yaklaşık 25 milyon ton. Bunun yaklaşık yüzde 12'si, yani 3 milyon tonu geri dönüştürülebilir ambalaj atığı. Bunların ekonomik değeri ise yaklaşık 150 milyon YTL değerinde. Türkiye de dahil olmak üzere hemen hemen her ülke o ya da bu şekilde çöplerini geri kazanma çabası içinde. Tabii bu konu küresel ısınma ve doğal kaynakların hızla tükenmesi ile daha da bir önem kazandı.
Hükümetler, oluşturulan yasalarla üretici firmalara "geri dönüştürme" konusunu bir yasal zorunluluk haline getirdiler. Türkiye'de de bu yasal zorunluluk 2005 yılından beri var. Üretici firmalar bu yasal zorunluluğu, çevre Koruma ve Ambalaj Atıkları Değerlendirme Vakfı'nı (ÇEVKO) yetkilendirerek yerine getiriyorlar. Anlayacağınız onların yerine çEVKO atıkları geri toplama işini üstleniyor. Şüphesiz bunu kendi yapmıyor. çöp toplayıcı firmalar aracılığı ile yapılıyor işlem. Her gün sokaklarda çöpleri karıştırırken gördüğümüz toplayıcılar da onlara iş yapanlar. Bu arada çöp ekonomisi gerçekten ciddi boyutlarda. Geri dönüşümün görünmeyen yüzü epey insana ekmek kapısı. çEVKO Yürütme Kurulu Başkanı Ferid Ekmekçioğlu ile gerçekleştirdiğimiz sohbette, işin hem önemine hem de uygulamasına daha bir vâkıf oluyoruz. Evet, yılda 3 milyon ambalaj atığı oluşuyor, bunun ancak 350 bin tonu geri dönüştürülebiliyor. Yani yaklaşık yüzde 12'si. çEVKO bir anlamda sanayinin geri kazanım sorumluluğunu temsil ediyor. çEVKO'nun geri kazanım sorumluluğunu üstlendiği firma sayısı ise 450. Yasa gereği toplam ambalaj atıklarının yüzde 35'i geri
dönüştürülmek zorunda. Ancak bu yapılamıyor, çünkü bildirimde bulunulan çöp miktarı ancak 1 milyon ton civarında kalıyor. Düşünün, bir ürününü ambalajlayarak satışa sokan her firmanın yasal zorunluluğu var; aklınıza gelen her ürün için geçerli bu, diş macunu, bisküvi, içecek, oyuncak,... Ancak bildirimde bulunan yalnızca 450 firma, onların da bildirimi tam doğru mu bilinmiyor...
Ekmekçioğlu'na Avrupa'da firmaların yasal zorunluluk oranının ne olduğunu soruyorum. Yüzde 60'mış. Atık ambalajların yüzde 60'ının ekonomiye geri kazandırılması yasal zorunluluk.
Bu, işin bir boyutu. Bir diğer önemli konu, ki çEVKO ısrarla bunun üzerinde duruyor: Kaynağında ayrıştırma. Bu hem tüketicinin
bilinçlendirilip bu konuya özendirilmesini, hem de yerel yönetimler ile daha yakın işbirliğini gerektiriyor. çEVKO bu konuda bir kamuoyu oluşturmaya çalışıyor. çünkü kaynağından ayrıştırdığında geri dönüşüme çok daha fazla madde sokabiliyorsun, hammaddeden tasarruf ediyorsun. Ayrıca çöp merkezlerinden ayıklanan, özellikle kâğıt ve karton gibi atıkların geri dönüştürülmesi çok daha zor. Ekmekçioğlu'nun dediği gibi bu bir bilinçlenme meselesi. Zaten başta İzmir olmak üzere belli yerlerde pilot projeler yürütülüyor.
Katılıyorum ama hâlâ kafamı kurcalayan bir soru var: Madem kaynağından ayrıştıracağız, öyleyse depozito gibi bir uygulamayı neden kaldırdık? Tüketiciyi teşvik eden bir mekanizma değil mi?
ozlem.yuzak@cumhuriyet.com.tr Özlem YÜZAK