• Sonuç bulunamadı

Zeki Kuneralp'in hatıratı üzerine

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Zeki Kuneralp'in hatıratı üzerine"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

/S4&**

W

HALDUN

TANER

DEVEKUŞU >za

jnektupCa'ı

ZEKİ KUNERALPİN

HATIRATI ÖZERİNE

T

AHRAN’a İlk gittiğimde en çok bir şeye şaşmıştım. Şah’ın çevresinde, hepsi de İlk, orta, ilse, üniversite tahsillerini Batı ülkelerinde yapmış, o dilleri ana­ dilleri gibi konuşan, bir AvrupalI dalga uzunluğunda düşünen hariciyeciler görmüştüm. Çoğu eski Şah’ın bendesi toprak ve petrol ağalarının oğullan idiler. Batı’dan gelen devlet adamları, işadamlan, diplomatlarla çok İyi özdeşleşebildikleri İçin o zamanki İran denen petrol holdinginin çıkaıiannı, pazarlamasını mükemmel yapı­ yorlardı. Bir de geri bırakılmış halk yığınlannın İlkelin İlkeli düzeyine bakılınca bu imtiyazlı kastın parlak görünümü büsbütün göze batıyordu. Halk aydınlan onlarla yanşacak durumda değildiler. Çoğu tahsilini bltiremiyordu. Bir yabancı dili kendi kendine sökmeye çabalıyordu. Sokaklar­ daki lükslerin ışığında ders çalışan öğrenciler İçimi sızlatmıştı. Bunlar kendilerini yetlştlrseler bile, Şah’ın kaşkarikolarını farkedecek olunca bir punduna getirilip hapis ediliyorlardı, öldürülenlerde caba...

İran’daki birkaç bin imtiyazlı ile koca milletin seviye farkı büyüktü. Mim onurum bu durum karşısında kendine bir avuntu buluyerd!: Plzde bu yükssk ovsafta yetişmiş aydın belki pek azdı, ama aydınlık, sade İmtiyazlıların tekelinde değildi. Halk çocukları çalışıp, çabalayıp her mevklye geçebiliyorlardı. Kaldı ki, gelişememiş halk kitlelerinin seviyesi, bizde de ilkel olmakla birlikte, hiç değilse İran’daki kadar feci değildi. Başka bir deyimle, onların tavanı bizden yüksek, tabanı bizden alçaktı.

D

İYECEKSİNİZ kİ, İyi yetiştirilmişler de ne olmuş? Şah’ın çıkarlarının şaklabanlığım Avrupa üslûbu İle becerebllişlerl İş mİ? üslûbu pek yabana atmayın. Hariciyecilikte üslûp büyük yer tutar. Sade kılık-kıyafet, hal-tavır değil, konuşma ve yazma üslûbudur hariciyeciyi hariciyeci yapan... İyi yabancı dil bilmek, olaylara AvrupalI gözlüğü İle bakabilmek, oralann değer yargılannı, mantı­ ğını küçük yaştan benimsemiş olmak gerektiğinde kendi ülkesinin çıkariannı savunmada çok yararlı olabilir. Allah’a şükür, bizim hâriciyemizde de sayıları az olmakla birlikte yine de Batılı diplomatlardan aşağı kalmayan, yabancı dili anadilleri gibi konuşan ve yazan kimseler yetişti. Bu çeşit hariciyeci İmajına uyanlann başında kanımca Keçeclzade Fuad Paşa başta gelir. Daha sonra Numan Menemencloğ- lu, Feridun Cemal Erkin, Fatln Rüştü, Muharrem Nuri, Osman Olcay, Haşan Işık, Utar Türkmen ve daha niceleri bu seviyeyi tutturdular. Şimdi size bir kitabından söz edeceğim Zeki Kuneralp de İşte onlardan biridir, üstelik o, birtakım fazladan nedenlerle de Batı diplomasi âleminde özel bir saygı ve sempati toplamıştır.

H

ARİCİYECİ nasıl bir adamdır? özellikleri nedlı? Hemen belirleyelim ki, o her şeyden önce bir me­ murdur,bir bürokrattır. Yukarıdan emir alıp madun­ larına bu emri İntikal ettirirken, evet, kendi zekâsına ve mantığına da küçük bir özgürlük tanınan, ama yine de önünde sonunda bir memurdur, örnek bir hariciyeci bu memurluk vasfını sırtındaki prens dö gai kostüm ya da smokin kadar rahat vs doğal (porter) eder. Memurluğu her halinden, çekingenliğinden, fhtiyatlılığından, gülümser dudaklarına karşın yine de apatlk bakmaya alıştırdığı gözlerinden belli olur. Hariciyeciler, hele geri kalmış ülkelerin hariciyecileri, bu meslekte kendi ülkelerinin kültür ortamından çok daha zengin ortamlarda yaşadıklanndan, büsbütün kişiliksiz olmayı da onurianna yediremezler. Memurluk yaşamlarındaki edlnginllğl özel yaşamlanndakl bazı hobilerle telâfi etmeye kalkarlar. Kimi pipo koleksiyonu yapar, kimi gittiği egzotik ülkelerin fildişi heykellerini toplar, kimi (gourmet)llğln bir zevk nlşânesl olduğunu bildiğinden bazı nâdir yemeklerin uzmanıdır, kimi antika, kimi tablo, kimi kristal koleksiyoncusu olarak bellenir. Her konuda en az beş dakika konuşma dekat- loncuiuğu yanında, hiç değilse bir ayrı konuda da, yanm saat konuşabilecek durumda olmayı yeğlerler.

Hariciyecilerin bazılan da anı yazar diyeceğim, ama hariciyeciler, anılannt yine o kişiliklerine ve hücrelerine sinmiş memurluk yüzünden ancak emekli olunca yazarlar.

(2)

HALDUN

TANER

DEVEKUŞU

jnektupCat

ZEKİ KUNERALP'İN

Baştarafı 2. Sayfada

R

AHMETLİ Doğan Nadl, hâriciyenin “ Enfant Ter- rible”i, âsi delikanlı Orhan Tahsin dostuma, hem de

daha emekli olmadan, anıiannı Cumhuriyet’e yazması İçin ısrar etmişti. Orhan Tahsin, yazsa büyük sansasyon olacak anıiannı yazmadı. Sakınca olarak da âmirlerinden korkuşunu değil, — Neden korksun, zavallıyı corps consulaire’den öteye zaten geçlrmemlşlerdl— sadece ve sadece hapishanelerimizin konforsuzluğunu göstermişti. Hariciyeci anılan bizde yok denecek kadar azdır. Son zamanlarda tek-tük görülmeye başlandı. İşte şu günlerde de Zeki Kuneralp’ln (Sadece Diplomat) adlı “hatıraf’ı basıldı. Okurfanmız bu anılann Sadun Tanju taralından takdim edilen özet bir dizisini Mllllyet’te İzlemiş olacaklardır.

T

IPKI bir AvrupalI gibi, ilk, orta, İlse, üniversite tahsilini Avrupa’da yapan, bu avantajlara eklediği ince zekâsı, doğal nezâketi ve centilmenliği İle başta yetiştiği İsviçre olmak üzere her gittiği büyükelçilikte saygı ve sempati uyandıran Zeki Kuneralp, özellikle kolay kolay adam beğenmeyen Ingiltere’de denebilir kİ, Rauf Orbay’dan sonra en çok sevilen Türk büyükelçisi olmuştu. Bakınız “hatıraf’ına nasıl başlıyor:

“Faal ömrümü devlet hizmetinde geçirdim. Bu İşe niçin ve nasıl girdim, hizmette İken ne gibi sorunlarla karşılaş­ tım, bunlan nasıl çözmeye çalıştım, bu arada neler öğrendim veya öğrendiğimi sandım, bütün bunlan— hiz­ metim sona erdiği vakit— saptamak, toplamak ve kâğıda dökmek istedim.Bu hatıratı yazmak fikri İşte o arzudan doğmuştur. Ingiltere Krallçesi’nln bir kabulünde, kocası Prens Filip bana sormuştu: “Diplomasiden başka şey yaptınız mı hayatta?” “ Hayır, Altes, sadece diplomat İdim.” “Niçin?” “ Herhalde başka şev beceremediğim İçin” , demiştim. Gülerek ayrılmıştı. İşte hayatımın özü, İşte kitabımın unvanı: “Sadece Diplomat.”

K

İTABIN adı ilk bakışta Zeki Kuneralp’in alçakgönül­ lülüğüne paralel görünse de, siz onun altındaki haklı gururu muhakkak sezmiş olacaksınız. Bu (sadece) lâfını ancak İşinin ehil ustalar kullanır. Mesleğindeki ehliyetinin güveni ile... Sadece diplomat, ama tam bir diplomat. Yaradılışı, kalıtımı, formasyonu, üslûbu ve yaklaşımı İle tam bir diplomat... Mesleğinin dışında başkaca açgözlü bir ihtirası olmayan, ödevini yapmakla vicdan huzuru bulan bir diplomat... Ne var kİ bu (sadece mesleği ile kısıtlılık) her çeşit uzmanlıkta olduğu gibi insanı bir deformation professionelle’e (mesleki bir­ takım alışkanlıklara da götürmez değil.. İnsan kalemi eline alınca hariciye notası yazar gibi örtülü kalıplara, ölçülü İfadelere dikkat zorunluğunu duyarsa, evet belki daha bilgece, daha ihtiyatlı ve nâzik davranmış olur, ama yazdığı bunlardan dolayı çekiciliğini biraz yitirebilir. Bakınız centilmen diplomatımız ne diyor:

“Benim hatıratımda — bunu şimdiden belirteyim— İfşaat yoktur. Verdiğim bilgi, esas itibariyle, malûmun İlâmından İbarettir. Kitabımın şayet bir değeri varsa, o da bu bilginin sunuş tarzındadır. Zaten bir büyükelçi için, emekli olsa dahi, her şeyi söylemek doğru mudur? Tabuları İncitmeye, zülfiyâre dokunmaya hakkı var mıdıı? Gerçeğin bir kısmını, kendisiyle beraber, mezara götürürse daha iyi etmez mİ? Bir şeye daha dikkat ettim, şahıslar hakkında değer yargılan verirken çok titiz davrandım, çünkü bunlar çoğu zaman izafidir, vereno göre değişebilir. Sabit olan fiiliyat ve fikriyattır. Bunlar üzerinde durmak İstedim.”

Z

EKİ Kuneralp’le ben bebek bahçesinde çember çevirir, kovalamaç oynar, dört-beş yaşlarının pes­ pembe mutluluğu içinde koşarken, İstanbul İşgal altında İdi. Bizim bundan haberimiz bile yoktu. Onun gazeteci olan babası, benim hukuk dekanı olan babam, yani Ali Kemal’le Prof. Ahmet Seiahattln, o sırada birbirinin tam tersi politik tavırlar İçinde İdiler. Bunu da bilmiyorduk. Biri Peyam-ı Sabah’da Anadolu hareketini yerer, müttefik­

lerin dümen suyunda bir anlaşma taraflısı görünürken öbürü Darülfünun’daki derslerinde, Fatlh’deki mitingde ve Vakit gazetesinin başmakale sütununda “Ya tam İstiklâl ya ölüm” tezinin ısrarlı savunuculuğunu yapıyordu. Biz, iki çocuğun bunlardan da haberimiz yoktu. İstanbul’un bu İki ayn kutuptaki İki tanınmış aydını, sokakta birbirlerini efendice selâmlarlarmış. Bunu da sonra duyduk. Siyasi görüş zıtlıklanna karşın düşünce özgürlüğünün tolerans zihniyetinin bu güzel belgesinin anlamını da, elbet anlayacak yaşta değildik.

B

ABAMIN genç yaşta ölümü benim, Zekl’nin baba­ sının mâruz kaldığı hareket de onun hayatının İlk acısı oldu. Sonra annesi onu İsviçre’ye götürdü. Kuneralp yedi yaşından yirmi İki yaşına kadar orada okudu. Yukarıda sözünü ettiğim tam AvrupalI üslûp ve seviyede pınl pınl bir diplomat olarak yurduna döndü, büyük hizmetler yaptı. (Sadece Dlplomat)ta hâriciyeye girerken bazı gayretkeşlerin babasına yapıştınlan İstiklâl Savaşı düşmanı yaftasını bir sakınca olarak ileri sürenlere İsmet Paşa’nın verdiği cevabı da yazıyor.

ikimiz de babasız büyüdük. İkimizin annelerine de çekici talipler çıktı. İkisi de bunlara sırt çevirdiler. Yaşamlarını bize adadılar, hem anamız, hem babamız oldular. Çetin dönemlerde mücadeleler vererek bizi yetiştirmeye çalıştı­ lar. Zeki Kuneralp’ln hatıralarını okurken ön sahnede geçenlerden çok, o yaşamın kulis arkasının daha özlü, daha dramatik olduğunu bir kere daha düşündüm. Değerli dostuma bundan sonra, hem de kendini çok sıkıntıya sokmadan, diplomat olduğunu unutaraa, dramatik hayat hikâyesini, kahraman anasının hikâyesini anlatacağı özel anıiannı yazmasını tavsiye ederim. Bunu yazdığı zaman “sadece diplomat” değil, ondan çok daha derin bir de duyarlı insan olduğunu herkes anlayacaktır.

Referanslar

Benzer Belgeler

kalp hast akciğer hast böbrek hast anemi.. ilaç kullanımı

yüzümde berkitilmiş bir hüzün yatağı kireç tutmaz evlere dönüştürüyor beni içimde kervan geçmez çölleri kaybettiğimde kuru rüyalar gördürdü bana bu

K endi bağışıklık sistemi hücrelerimizin bizzat kendi sağlıklı hücrelerimizi düşman gibi gö- rüp yok etmesi sonucu oluşan hastalıklara otoim- mün hastalık

Ziya Gökalpin istediği gibi, hakkiyle işlenmemiş Türk ma- sallannı, Türk destanlarını ele alan, halk dertlerini ve dilekle rini san’at kaygusuyla dile

ki mvhtazır, Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır Yiyin efendiler, yiyin, bu hânı istika sizin: Doyunca, tıksrıınca, çatlayıncaya ka­ dar yiyin. Pek

Bu maksatla Prens Sabahattin Beyin en yakın mutemetlerinden ve vaktiyle hususî kâ­ tibi olan Satvet Lütfi Beyin bu tavassuta me­ mur edilmesi Padişah Altıncı

O tatlı soh­ betlerinden, kıymetli yazıla­ rından mahrum olmak acıiı- j nı ne kadar paylaşsak lıissd. mize düşen keder

kışlı, ilk iş olarak kaynatanın servetinin kaabil olduğu kadar büyük bir kısmına oturduktan sonra sonsuz ikballer tahayyül eden Alberi, lâpa semizliğiyle