i NÜSHASI: 50 Krş. i 3 Vıllık abonesi ; Türkiye 10 T.L. Yabancı 20 T.L. Adres : «İŞ ve DÜŞÜNCE» stanbul — Beyazıt 16
DÜŞÜNCE
Abonnement d’un an: Turquie E/ranger 1« T.L. SM T.L. Adresse : BEVUE DE L’ACTION Istanbul — Beyazıt, 16
Türkiye Harsî ve İçtimaî Araşttn'malar Demeği tarafından neşrolunur.
•\ylik Felsefî, İçtim aî ve İktisadî İlim ler Mecmuası — Revue Tuı que des Sciences Sociales et Economique*
Turkish Review of economic and social sciences Türkische Monnatsschriftt fiir Geiteswiasenachaften
SAYI 201 Mayis : 1958 Numéro : 201 Konuşma : Mai 1958 CİLT : XXIV Anné : XXIV
On Yıl Sonra
Demek ki o öleli tam on sene olmuş: 1Ö48- 1958. Halbuki daha dün gibi idi. İsviçredeki sandığından çıkan Albayrağa sarılmış olan na’şı İstanbula gelmiş ve Eyüb’daki ebedi medfenine tevdi edilmiş idi.
Büyükler gidiyorlar. Biz küçükler kendi
işimize bakalım.
Ziya Gökalp’dan veya Prens Sabahaddin’ den ders alıyormuyuz? Bazıları birinciden hay li ders aldığımızı, ve ondan ders aldığımız için Sabahaddini aıılıyamadığımızı söylüyorlar. Bu kanaat pek yalnıştır. Hakikatte biz onların her ikisini de aıılıyamadık. Meselâ birinciyi anla- saydık, memlekette yabancı dille yabancı Üni versiteler kurulurmu idi? Keza onu anlıya idik küçük sanatlar tereddi eder mi idi? Z. G. Di- yarbekirde 1922 de «Türk İnal’ı» Sabahaddin’- den hürmetle bahsederken onu anlamağa bile bizi davet etmişti.
İkincinin fikirlerini Amerikalı İktisatçılar bile tekrar ediyorlar. Şimdi Amerikada çıkan (Genç Türkler) isimli kitab Prens’den sevgi ile bahsediyor. Fersiz fakat ümit verici bir parti, Türkiye Köylü Partisi, idealizminde Prens Sa- bahaddine dayandığını söylüyor. Arasıra Mec liste idare hayatımız hakkında işittiğimiz şeyler hep on sene evvel ölen Sabahaddini hatırlatı
yorlar Erenköyünde iki Sabahaddinci, Ragıb
Nureddin ile Nezahet Ege onun namına bir
Kollejj açtılar. Demek ki büyük ölülor yajıy*r. Asıl fani olan bizleriz.
Fani olmamak için nadir yetişan içtimai yatçılarımız için anlayış gösterelim.— A. H.
İçindekiler:
PRENS SABAHADDİNÎN 10 eu ÖLÜM YILI
—---oOo---PRENS SABAHADDİN’E DAİR
Mehmet Sait --- _ oOo.---PRENS SABAIIADDlN İÇİN C avit O. Tütenjfil --- oOo---■— BİR ESERİN SİYLETİKLHRt F aik Gözübüyük ---oOo---DÜNYA KOOPERATİFÇİLİĞİ Dr. M. K oyulhisarlıoğlu ---
oOo---İTALYADA MESKEN MESELESİ
Dr. H aydar Kazgan
--- oOo--- - \
D ünyada M esken İşi :
İtalyada m esken işi ve Fanfanı planı
— 11 —
b) Consiglio Direttivo (İdare meclisi) ve ina — Casa
İna - Casa’dan bahsetmiş ve bu müessese- rıin Çalışma Bakanlığına bağlı bir kurum oldu ğunu söylemiştik. İşte, Consiglio Direttivo (İda re meclisi) nun vazifesi İna - Casa’yı idare et
mektir. İna - Casa’nın esas vazifesi İcra ko
mitesinin almış olduğu kararlara uygun olarak
inşaat programlarının yerine getirilmesini te
mindir. İna - Casa muvakkat bir müessese oldu ğundan bizzat inşaat faaliyetine girişmesi an
cak bazı fevkalâde hallerde kabul edilmiştir
Kaide olarak inşaat işleri bu işlerde ihtisas sa hibi olan ve lüzumlu tesis ve malzemeyi tedarik edebilen amme hizmeti gören teşekkülerle per soneli veya azalan içinmeske n inşa eden mües sese veya kooperatiflere verilmektedir. Yalnız
burada koopratif olarak kastedilen azalarına ödedikleri para nisbetinde mesken inşa etmek g-ayeşile kurulmuş işçi veya memur kooperatif leridir. İnşaatı üzerine alan müessese icrasına nezaret ettiği proje masraflarının tamamım pe şin olarak ödemeye mecbur tutulduğundan, ka nunen İna - Casa’ya ödemesi lâzım gelen prim lerden muaf tutulm ak suretile peşin ödediği avansı karşılamak imkânı verilmiş olmaktadır-;
İna - Casa’nın esas vasfını belirtebilmek için şunu kaydetmek lâzımdır ki, bu müessese hiçbir zaman bir inşaat müessesesi şeklinde ça lışmayıp plân gereğince inşaat işlerini üzerine almaya hak^sahibi olan amme veya hususî te şebbüsleri veya kooperatifleri seçmek, ihale iş lerini deruhde etmek ve yapılan inşaatı kontrol etmek, icabında eksiklerin tamamlanması için piyasadan malzeme tedarik etmek, bakanlık va- sıtasile malzeme tahsisleri yapılmasını devlet ten istemektir.
Bu iki organa rağmen kanun vaazı bu
plânlı mesken inşaatım kabul olduğu kadar
ademi merkeziyetçi bir zihniyetle idare ve ifa- . sim istemiştir demek doğrudur. Her iki organ da da mevcut kalsik devlet ve vatandaş müna sebetleri ve bu arada hukukî işlerin görülme sinde lüzumlu olan hiçbir taraf bulunmadığın dan bütün bu işler plândan evvel mevcut olan 51
ve yukarda söylenen münasebet ve işleri deruh de eden müessese tarafından icra edilmektedir Şöyle ki, İçtimaî Muavenet Vekâleti daireleri hastalık sigortası primleri tahsil ederken bu- nunnunla beraber memur ve işçilerden plân, gereğince kesilmesi icap eden yüzdeleri de tahsil etmekte, millî sigorta müessesesesi mesela meskenlerin bedeli karşılığı olarak ödenen pa raların tahsili gibi bir takım İdarî işleri deruhte
etmekte, bölge çalışma müdürlükleri mesken
taleplerini kaydetmekte ve lüzumlu anketleri
yapmakta, mahallî halk meskenleri memurluk ları ve devlet memurlarını iskân Enstitüsü ki raya verilen binaların idaresini deruhte etmek tedir. Böylece işlerin bilhassa merzekiyet h a linde idaresile artması muhakkak olan cibayet masraflarını azaltmak imkânı elde edilmiş; ay rica, bu gibi işlerde tecrübe ve mazisi olan bu saydığımız organlardan faydalanarak mevcut
iş bölümünün kurulacak olan işbölümündeıı
daha rantabl olmayacağı fikrini ispatmeyi
çalışmıştır.
4 — Plânın tatbikatı ile ilgili
meseleler-Plânın esas gayesi ücret sahiplerine mes ken temin etmek olmakla beraber plânla ilgili metodların istikbalde dahi faydalı olabilmesine de çalışılmıştır. Plânın tatbikatı hitam bulduk tan sonra inşa edilecek binalar ve' bu işe müte allik teknik ve idari meseleler nazarı itibare alınarak plânın ilerde iştişari bir faydası olma sı düşünülmüş ve gerek teknik ve sosyal ve İdarî hususlar plânda o şekilde nazarı itibare alınmış, etüd edilmiştir.
Plânı İcra Komitesi (Camitato di attuazi- one) daha ilk başlarda toplantıların esas me-
zuu inşa edilecek meskenler hakkındaki tek
nik teferruat hakkında karar almak olmuştur. Binaların güneş vaziyeti, şekli, hacmi, metre
karesi, oturacak insanların sayısı, sıhhî tesi
sat v.s. gibi hususlarda alman kararlar şu şe killeri arzetmekte idi:
1 — Binaların inşa edildiği düzlem ve hac mi :
Mutfak, banyo v.s. hariç olmak üzere tek odalı evler için azamî saha 30 metre kare, iki
odalılar için 45, üç odalıların 05, dört odalıların 75, beş odalıların da 90 metre kare olacak ve tavan yüksekliği hepsi için normal olarak 3,30 civarında bulunacaktı.
2 — Nufus kesafeti vc binalar arasındaki mesafe :
Bir hektar toprağa en fazla 500 kişi barın- dırılacaktı» birbirine paralel evlerin aralarında
ki mesafe binalarm yüksekliğinden birbuçuk
mislinden küçük olamayacaktı. 3 — Güneş vaziyeti
Evler hiç olmazsa iki yüzden ve mümkün olduğu takdirde iki aksi taraftan güneş alacak lardı.
4 — Kat durumu :
Umumiyetle evlerin katları üçü geçmiye- cekti.
Alınan bu stardadizasyon kararlarına rağ men, bazı hallerde blok inşaat usulüne yer ver mek icap etmiştir. Şöyle ki, şehircilik bakımın-
° dan bazı yerlerde inşa edilmesi tasarlanan bina
ların, plânın arzettiği standart projelerin farklı olması meselâ, blok inşaat şeklinde inşası kabul edilmiştir. Bunun içindir ki, geniş blok inşaat hareketi plânın tatbikatından sonra asla bir ge rileme kaydetmemiş bilakis İna - Casa’nın yar- dimile plândan evvelkine nazaran büyük çapta gelişmiştir.
Binaların standardizasyonu hususunda
ikinci bir mesele İtalyanların alışkın olmadık ları monotonluk ve birbirine benzeme hususun- da çıkmıştır. Plân gereğince yapılacak olan bi naların muayyen tiplerde olması kabul edil mekle beraber, bu tiplerin mahallî usullere uy gun olması ve genç İtalyan mimarlarının şahü
buluşlarını tatbik edebilmelerini temin için
plânın ancak bazı teknik esaslarda kaidevî hü kümler taşıması kabul edilmiş ve işin estetiği projeleri yapanların arzusuna bırakılmıştır. Bu
nun için de İna - Casa tarafından projeleri ya- nun için de İna - Casa tarafından projeleri ya pan mütahassislara rehber olmaz üzefre6789M
pan mütehassıslara rehber olmak üzere
«Suggerimenti, norme e schemi per la elobora- zione e presentazione dei progetti» ve Suggeri menti seempi e norme per la progettazione ur banística» (Roma 1949) adlı iki rehber neşre
dilmiştir. Bu rehberde vazedilen esâslar bilhas sa meskenlerden her ailenin azamî şekilde
isti-fade etmesini temin gayesile ilgilidir. Gerek yatak odaları ve gerek diğer odalar için bütün ihtiyaçlar nazarı itibare alınarak bazı esaslar ve tipler meydana getirilmiştir. Meselâ, ana baba yatak odsı ile çocukların yaş durumlarına göre yatak odalarında bazı hususiyetler bulunması temin edilmiştir. Ayrıca gündüz kullanılan oda lar için ihtiyaçlar ve zevkler göz önünde bulun durulmuş ve şu dört şekil düşünülmüştür:
a) Tek oda: mutfak, yemek odası ve
stu-dio hepsi içinde #
b) Yemek odası vazifesi de gören studio ve cumbada bir küçük mutfak
e) Stüdyo ve yemek odasından ayrı mut fak.
d) Mutfak - yemek odası ve ayrıca bir
stüdyo.
Bu şekilde, işin esasıle alâkadar olup te ferruatını mimarlara bırakın İna - Casa’ııın bir vazifesi de mimarları seçmektir. Mimarlar kon kur ile seçilmek te ve bu suretle vazife alacak
mimarların bir listesi hazırlanmaktadır. İlk
zamanlar bu mimarları seçme işi plân çalışma larına nazaret etmekle mükellef mahalli idare- lelere verilmişti. Fakat bu mimarların İna -
Casa’nın listesinde olmasına dikkat
edilmiştir.
Plânın ilk tatbikat senelerinde dahi her
türlü meziyetleri ve estetik şekillerinin nefase ti ile göze çarpmaya başlayan yeni «Fanfani» evleri ayrı birer mahalle teşkil etmeye başla yınca, halledilmesi için güçlüklerle karşılaşıl ması muhakkak olan bazı meseleler doğurmuş tur. Teşkil olunan mahallelerde mektep, kilise, sıhhî tesisler ve diğer hizmet müesseseleri teş kil etmek lüzumu plânın esas meselesi olarak
ele alınmadığından, bilâhare görülen lüzum
üzerine ele alınmış ve İna - Casa bu müesese- ler için lüzumlu tesislerin inşasıla alakâdar ol maya başlamıştır. Şöyle ki, yeni bir mesken gurubunun projesi yapılırken İna - Casa derhal
bunların yerini ayırtmakta ve bu hizmetleri
c'eruhde edecek olan müesseselerle temasa ge çerek tesislerin inşası için onlara yardım et
mekte ve icabında bunların inşaasım üzerine
almaktadır. Ayrıca yine İna - Casa’ye yeşil sa ha ve oyun sahalarını ve sair yerleri yaptırmak
Zamanın Seyri İçinde Kooperatifler
Erlaagen’den toplanalı Milletrarası Kaopera tifçilik kongresi münasebetiyle
Nakleden: Dr- M- Koyulhis»roğlu
İlim âlemi İkinci Cihan Harbinden beri,
gittikçe artan ölçüde İktisadî hayatın «müesse- sevi» faktörleri olarak kooperatiflerle meşgul olmuştur. Bu itibarla 1957 yılında Almanyamn
Erlangen şehrinde toplanan kooperatifçilik
kongresi büyük bir dikkat ve alâka toplamış
bulunmaktadır.
Filhakika Erlangen Üniversitesine bağlı
kooperatifçilik Araştırma Enstitüsü ile Frank furt, Marburg, Münster ve Viyana Üniversiteleri Kooperatifçilik Enstitüleri kooperatifçiliğe İlmî
bakımdan atfedilen en sağlam delillerdir. Bu
enstitüler kongrenin devamı boyunca bu saha da yaptıkları çalışmaları ilim muhitlerine du yurmak fırsatını bulmuşlardır.
Kongrede okunan tebliğler, kqpperatifci- lik sahasında son yüz yıl zarfında meydana len tahavvülleri ortaya koymuştur. Hususiyle
Finlandıyanın eski Başvekillerinden Dr. Tan- ner’in «Demokrasinin başlıca kaynağı olarak kooperatifçilik» adlı açış nutku, modern koope ratifçiliğin en mühim problemlerine temas et miş ve meselenin zamanımızda modern ekono mik ve sosyal nizam için ne büyük bir ehemmi yet taşıdığını göstermiştir. Diğer taraftan Prof. Back’ın İktisadî ve İçtimaî hayatın bünyevî ta havvülleri içinde kooperatifçilik hareketlerinin tebliği bilhassa alâka ile takip edilmiştir. Teb- durumunu gayet geniş bir tahlile tâbi tutan lığ sahibi kooperatifçilik hareketleri içinde sos-
fevkalâde dikkate şayan bir yol tutmuştur
yal meselenin hal ;arelerini araştırmak gibi
vazifesini de verilmiştir. İna - Casa’nın en mü him işlerinden biri de, İçtimaî yardım işlerin de bir hamle yapmak olmuştur: yapılan bina larda mühendis ve mimarlar daima normal kül tür ve medeniyet seviyesini haiz ailelerin otu racağım nazarı itibare almış oldukları için bil hassa uzun zamandanberi hiçbir konfor görme miş isçi ailelerin evlerden laikile istifade ede bilmeleri, herkeze açık olan hizmet
tesislerin-Profesör Back aynı tebliğinde kooperatifçilik
espirisi ile müteşebbis espiri arasındaki fark ları karşılaştırmış, bu her iki espirinin müna kaşasını yapmış, bu arada müteşebbis mefhu munu tahlil ederken esas itibariyle Schumpe-
ter’in tarifinden mülhem olmuştur. Bu tarife
göre, müteşebbis faaliyeti, esas itibariyle istih sâlin bünyesini islâh veya ihtilâlci bir yoldan değiştirmeğe matûf bulunmaktadır.
Profesör Back’in kooperatifçilik hareket lerinin nazarî bakımdan haiz olduğu ehemmi yeti gösteren tebliğinden sonra, İngiliz koopera- tıfçisi ve Londradaki Milletlerarası kooperatif
ler ittihadı müdürü Watkins «Zamanımızda
kooperatifçiliğin vazifeleri ve imkânları» adlı ç, tebliği daha ziyade bugünün hedeflerini tahlil etmiş ve kooperatifçi teşekkülleri piyasaya h a kim olan kuvvetlerde bir muvazene unsuru olarak mutalea eylemiştir. Diğer taraftan Wat kins kooperatif fikrinin serbesti ile bağlılığın bir sentezi olarak muhafaza ve idame edilmesi gerektiğini de ifade etmiştir.
Bundan sonra İsveç kooperatifler Birliği Reisi Dr. Johansson’nun söz alması icap eder
ken, mumaileyhin hastalığından dolayı kong reye iştirak edemediği teessürle öğrenilmiş ve
kendisinin hazırladığı tebliğ okunmuştur. Dr.
Johansson tebliğinde bilhassa büyük ve küçük iştletmelere ait problemlerle, gittikçe yükselen hayat standardına muvazi olarak istihlâk mey lindeki istihalelere temas etmiştir. Tebliğci bu arada kooperatiflerin değişen şartlara intibak den faydalanmaları göz önünde bulundurularak bir rehber neşredilmiştir. Bu rehberde içtimai yardım hususunda akla gelebilecek herşey bu lunduğu gibi, ayrıca ilâveten yukarda söyledi ğimiz ailelerin evleri ve umuma açık tesisleri nasıl kullanmaları lâzım geldiği ve birbirlerile komşuluk münasebetlerinde nelere dikkat ede cekleri yazılıdır.
Bir Yıldönümü :
Prens Sabahaddine dair
Türkiye Muallimler Birliği ötedenberi Sa- bahaddin Çığırının hayranı bir pedagoji teşek külüdür- Birliğin tertip ettiği 4jeşinci Ölüm yj lı münasebetile Mustafa Ragıb Bey, aşağıda ki yazıyı (Mehmet Reşit) imzası ile neşretmiş ti- Bu makalenin iki hususiyeti vardır- Mer hum M- Ragıb, Sabahaddin’in (Hususî Kâtibi) olmakla iftihar eden değerli Satvet Lütfi Bey le, bir zamanlar Muallimler Birliğinin Reisi olan Sayın Prof. Fahreddin Kerim Beyden bah setmek suretile «Sabahaddin Mektebi» nin ge nişliğine işaret ediyor- Sosyoloji tarihimiz bu iki işaret üzerinde durmalıdır- —Z-F.
Yakın tarihimizin muhtelif safhalarında
zulme, tahakküm ve tegallübe, kayfî idarenin
türlüsüne isyan ederek bu mücadeleye bütün
»ömrünü vakfeden ve ayni zamanda memleketin saadeti için ideallerini telkin eyliyen büyük hürriyet âşıkı Prens Sabahattin nihayet Eyüb’ ün kudsî ve ruhanî topraklarında Allahın rah metine tevdi edildi. 1899 tarihinde mutlakiyet etmek zaruretinde bulunduklarına işaret etmiş, ancak bu intibak kelimesi bazı münakaşaları davet etmiştir. Bu-arada Alman kooperatifler ittihadının avukatı Dr. Lang söz alarak koope ratifçilik faaliyetlerinin hududu olamayacağım emre amade vasıta ve imkânların bu babda çok mühim rolü bulunduğunu belirtmiştir.
Bunu takiben Uzak ve Yakın Şark memle ketlerinden kongreye iştirak eden çok sayıda delegeler müteaddit tebliğler vermişlerdir. T arada da bilhassa Pakistan, Türkiye ve İsrail
delegeleri söz almışlardır. Garp kooperatifçi lik hareketlerine aykırı olarak, bu memleketler de kooperatifçiliğin devletin teşvik edici rolü
bulunmadan düşünülemiyeceği anlaşılmıştır
Böyle resmî bir müdahalenin kooperatiflerin
bünyeleri üzerinde bazı reaksiyonları olduğu
aşikârdır. Halbuki Garp memleketlerinde ko operatifçilik sahasında her türlü resmi müda haleden sureti mutlakada ve daima içtinap edil mektedir. Bu hususta vaki münaşakalar sorur- da kooperatifçilik hareketlerinin gelişmesi için kapital ve mütehassıs elemanların büyük rolü
devrinin en koyu günlerinde babası ve kardeşi ile Avrupa’ya kaçan merhum Sabahattin Beyin
mazisini, belli başlı bir kaç safhaya ayırmak
icabediyor.
Evvelâ İkinci Abdülhamit zamanmda,
babası ve kardeşiyle beraber, Avrupa.ya fira
rından itibaren başlayan mutlakiyet idaresi
aleyhindeki hürriyet mücadelesi 108 Meşruti
yetinin ilânına kadar devam etmişti. Nihayet hür bir idare bekliyen her inkılâpçı gibi Prens de memleketinin hür bir idareye kavuşmasın dan mütevellit derin sevinç heyecanları içinde vatanına dönmüş, lâkin daha Paris’te iken mem leketin hürriyet ve idare tarzına dair ideallerini tahakkuk ettirmeğe muvaffak olmadan, bu hu sustaki faaliyeti akim kalmıştı. Nitekim mahut 31 Mart vak’ası bile Prens Sabahattin Beyin aley hine istismar edilerek siyasî rakiplerinin müthiş
bir husumetine maruz kalmış, meşrutiyetin
ilânı üzerine memleket mukadderatını eline
üzerinde durulmuştur. Diğer taraftan koopera- tifçi teşekküllerin sevk ve idaresi maksadiyk vasıflı elemanlar yetiştirilmesi hususunda mün ferit memleketlerde alm an tedbirler arasım' tam bir benzerliğin olduğu müşahede edilmiş tir.
Polonya ve Yogoslavya da bir kaç delege ile kongrede temsil edilmişlerdir. Bu memle ketlerde kooperatifçiliğin bilhassa ziraî sahada İktisadî hayatın ademi merkeziyetçi bir sisteme
götürülmesi hususunda mühim rol oynadığı
tesbit olunmuştur.
Bundan sonra Alman Raiffeisen koopera tifleri birliği umumî avukatı Dr. Klusak «Mil
letlerarası Kooperatifçilik hareketleri saha
sında el ve iş birliği» mevzuunda konuşmuştur. Konferansçı halen bu sahada yapılan iş birliği şekilleri üzerinde durmuş, bu meyanda gelecek te yapılacak kongre çalışmalarım izah etmiş tir.
Nihayet kongre kapanırken kooperatifçi lik ilmi sahasında biy Forum’un tesisi de ka- “arlaştırılı&ıstır.
filan İttihat ve Terakki ile hiç bir zaman anla şamamıştı.
Nihayet 1913 te Sadrazam ve Harbiye Na zırı Mahmut Şevket Paşanın Beyazıt’ta öldü rülmesi üzerine Prens de bu kanlı hâdise ile
alâkalı addedilerek gıyaben idama mahkûm
edilmiş bulunuyordu. Zaten katillerle hâdisede hakikaten alâkalı olanlardan başka bazı maruf muhalifler ya asılmışlar, ya sürülmüşler, yahut da gıyaben mahkûm olmuşlardı.
Örfî divanı harbin bu hükmü üzernn bit
tabi memlekette dönmeğe imkân bulamayan
Prens Sabahattin, fırsat buldukça, memlekete hizmet etmekten geri durmamıştı. Hattâ 1914 senesi ilkbaharında Maliye Nazırı Cavit Beyin
Fransa’dan yaptığı istikrazın temini için çok
çalışmış, Fransızların hakkındaki dostluk ve iti matlarından i stifade ederek, Türkiye’de iktidar mevkiinde bulunan partinin kendisine muhalif olmasına rağmen, Osmanlı devletinin bu istik razı yapmasına muvaffak olmuştu.
Fakat, aradan bir müddet geçtikten sonra
Osmanlı hükümeti Almanya ve Avusturya
devletleri ile birlikte İngiltere ve Fransa aley hinde harbe girmişti. Prens, bundan son derece müteessir olmuş, derhal bizim harbe iştiraki mize muarız olarak bazı teşebbüslerde bulun muş, fakat bu emri vaki karşısında muvaffak olamamıştı. Neticede Osmanlı devleti ve m ütte fikleri harbi kaybetmişti.
Galiplerle Osmanlı devleti arasında müta reke müzakeresinin başlayacağı anlaşılıyordu. Bju sırada İstanbul’da geniş ölçüde inzibatı te min ederek emniyeti tesis edecek bir kuvvet de mevcut değildi. Mütareke aktedilir edilmez ga lip donanma İstanbula gelecekti. Bu hal gayet nazik vaziyete ve tehlikeli taşkınlıklara sebep teşkil edebilirdi. Nitekim iktidar mevkiine ge len yeni Sadrazam ve Harbiye Nazırı Müşir İz zet Paşa gayet esaslı malûmat almış bulunu yordu. Buna göre devletin mağlûp vaziyetinden istifade etmek istiyen ekalliyetlere mensup bazı İnsurlar Türk ve müslümanlar aleyhine ayak Ummak için gizli tertiplere başlamışlardı. Bu itibarla İstanbul’un âsayiş ve emniyetini temin etmek için; ecnebi donanması girmeden evvel: icabeden tedbirleri almak lâzımdı. Bunun için
Akdenizde Müttefik kuvvetler Başkumandanı
İngiliz Amirali Galtrop nezdinde müessir teşeb
büste bulunmak lâzımdı. Zu maksatla Prens
Sabahattin Beyin münferit sulh maksadiyle
teşebbüslerinden ve kendi şahsiyetinden istifa de edilmek istendi.
Bu maksatla Prens Sabahattin Beyin en yakın mutemetlerinden ve vaktiyle hususî kâ tibi olan Satvet Lütfi Beyin bu tavassuta me mur edilmesi Padişah Altıncı Mehmet Vahidet- tin ile Sadrazam İzzet Paşa tarafından muva fık görülmüş ve Satvet Lütfi Bey (Tozan) o sı rada Mondoros’ta bulunan Amiral Galtrop nez dine gönderilmişti. Prensin bu yakın arkadaşı bu maksatla gerek Padişahtan, gerek Sadrazam İzzet Padişadan Amirale hitaben birer mektu bu hâmil bulunuyordu.
Osmanlı hükümetinin husuısî mümessili
mevkiinde hareket eden Satvet Bey, esasen İıı- gilizler ve Fransızlarca meçhul bir şahsiyet de ğildi.. Bu zat harbin arifsinde; yukarıda yazdı ğım gibi; İttihat ve Terakki hükümetinin Fran sa’dan akdettiği istikrazda Prensin Fransızlar
nezdindeki tavassutunda mühim rol oynamış,
Paris’te Prens ile Cavit Beyin temaslarını temin etmiş, harp içinde de yine Prensin münferit sulh teşebbüslerinde faaliyet göstermişti. İşte Padişahla Sadrazamın mektuplarını kabul eden Amiral daha donanma istanbula gelmeden ev vel sivil kıyafet giymiş bir Müttefik kuvveti kara yoluyla İstanbula göndermişti.
Mondoros mütarekesi imzalanmıştı. Bir
taraftan mütarekenin icapları dairesinde hare ket etmek, diğer taraftan memlekette kuvvet li bir hükümet kurarak mümkün mertebe iyi bir sulh temin edilmesi lâzımdı. Bu maksatla Padişah Sultan Mehmet Vahidettin o sırada İsviçre’de oturan Prens Sabahattin Beyi Sadra zam tayin etmek ve Prense bir kabine teşkil ettirmek istemişti. Prensin İngilizler ve Fran- sızlar nezdindeki kredisi bu sırada devleti kur tarabilecek yegâne çare olarak düşünülmüştü.
Bu maksatla Hünkâr,- Saffet Lütfi Beyi İsviçre’ye göndermişti. Hattâ o esanada Harici ye Nazırı olan kfustafa Reşit Paşa da Saffet. Beye bir de resmî şifre vermişti. Hünkârın Sa daret teklifini Prense bildirmek ve bu hususta lüzum görülürse, Babıâli ile Saffet Lütfi Bey
alan İttihat ve Terakki ile hiç bir zaman anla şamamıştı.
Nihayet 1913 te Sadrazam ve Harbiye Na zırı Mahmut Şevket Paşanın Beyazıt’ta öldü rülmesi üzerine Prens de bu kanlı hâdise ile
alâkalı addedilerek gıyaben idama mahkûm
edilmiş bulunuyordu. Zaten katillerle hâdisede hakikaten alâkalı olanlardan başka bazı maruf muhalifler ya asılmışlar, ya sürülmüşler, yahut da gıyaben mahkûm olmuşlardı.
Örfî divanı harbin bu hükmü üzernn bit
tabi memlekette dönmeğe imkân bulamayan
Prens Sabahattin, fırsat buldukça, memlekete hizmet etmekten geri durmamıştı. Hattâ 1914 senesi ilkbaharında Maliye Nazırı Cavit Beyin
Fransa’dan yaptığı istikrazın temini için çok
çalışmış, Fransızların hakkmdaki dostluk ve iti matlarından i stifade ederek, Türkiye’de iktidar mevkiinde bulunan partinin kendisine muhalif olmasına rağmen, Osmanlı devletinin bu istik razı yapmasına muvaffak olmuştu.
Fakat, aradan bir müddet geçtikten sonra
Osmanlı hükümeti Almanya ve Avusturya
devletleri ile birlikte İngiltere ve Fransa aley hinde harbe girmişti. Prens, bundan son derece müteessir olmuş, derhal bizim harbe iştiraki- mize muarız olarak bazı teşebbüslerde bulun muş, fakat bu emri vaki karşısında muvaffak olamamıştı. Neticede Osmanlı devleti ve mütte fikleri harbi kaybetmişti.
Galiplerle Osmanlı devleti arasında müta reke müzakeresinin başlayacağı anlaşılıyordu. Bju sırada İstanbul’da geniş ölçüde inzibatı te min ederek emniyeti tesis edecek bir kuvvet de mevcut değildi. Mütareke aktedilir edilmez ga lip donanma İstanbula gelecekti. Bu hal gayet nazik vaziyete ve tehlikeli taşkınlıklara sebep teşkil edebilirdi. Nitekim iktidar mevkiine ge len yeni Sadrazam ve Harbiye Nazırı Müşir İz zet Paşa gayet esaslı malûmat almış bulunu yordu. Buna göre devletin mağlûp vaziyetinden istifade etmek istiyen ekalliyetlere mensup bazı insurlar Türk ve müslümanlar aleyhine ayak lanmak için gizli tertiplere başlamışlardı. Bu itibarla İstanbul’un âsayiş ve emniyetini temin etmek içip; ecnebi donanması girmeden evvel: icabeden tedbirleri almak lâzımdı. Bunun için
Akdenizde Müttefik kuvvetler Başkumandanı
İngiliz Amirali Galtrop nezdinde müessir teşeb
büste bulunmak lâzımdı. Zu maksatla Prens
Sabahattin Beyin münferit sulh maksadiyle
teşebbüslerinden ve kendi şahsiyetinden istifa de edilmek istendi.
Bu maksatla Prens Sabahattin Beyin en yakın mutemetlerinden ve vaktiyle hususî kâ tibi olan Satvet Lütfi Beyin bu tavassuta me mur edilmesi Padişah Altıncı Mehmet Vahidet- tin ile Sadrazam İzzet Paşa tarafından muva fık görülmüş ve Satvet Lütfi Bey (Tozan) o sı rada Mondoros’ta bulun.an Amiral Galtrop nez dine gönderilmişti. Prensin bu yakın arkadaşı bu maksatla gerek Padişahtan, gerek Sadrazam İzzet Padişadan Amirale hitaben birer mektu bu hâmil bulunuyordu.
Osmanlı hükümetinin hususî mümessili
mevkiinde hareket eden Satvet Bey, esasen İn- gilizler ve Fransızlarca meçhul bir şahsiyet de ğildi. Bu zat harbin arifsinde; yukarıda yazdı ğım gibi; İttihat ve Terakki hükümetinin Fran sa’dan akdettiği istikrazda Prensin Fransızlar
nezdindeki tavassutunda mühim rol oynamış,
Paris’te Prens ile Cavit Beyin temaslarını temin etmiş, harp içinde de yine Prensin münferit sulh teşebbüslerinde faaliyet göstermişti. İşte Padişahla Sadrazamın mektuplarını kabul eden Amiral daha donanma istanbula gelmeden ev vel sivil kıyafet giymiş bir Müttefik kuvveti kara yoluyla İstanbula göndermişti.
Mondoros mütarekesi imzalanmıştı. Bir
taraftan mütarekenin icapları dairesinde hare ket etmek, diğer taraftan memlekette kuvvet li bir hükümet kurarak mümkün mertebe iyi bir sulh temin edilmesi lâzımdı. Bu maksatla Padişah Sultan Mehmet Vahidettin o şifada İsviçre’de oturan Prens Sabahattin Beyi Sadra zam tayin etmek ve Prense bir kabine teşkil ettirmek istemişti. Prensin İngilizler ve Fran- sızlar nezdindeki kredisi bu sırada devleti kur tarabilecek yegâne çare olarak düşünülmüştü.
Bu maksatla Hünkâr,- Saffet Lütfi Beyi İsviçre’ye göndermişti. Hattâ o esanada Harici ye Nazırı olan ftfustafa Reşit Paşa da Saffet Beye bir de resmî şifre vermişti. Hünkârın Sa daret teklifini Prense bildirmek ve bu hususta lüzum görülürse, Babıâli ile Saffet Lütfi Bey
Mecmuamız :
Üç aylık ahlâk ve içtimaiyat mecmuası; gay ri mevkut felsefe, ahlâk ve içtimaiyat mec muası; felsefe, ahlâk ve içtimaiyat m ecm ua sı; Aylık felsefî, İçtimaî ve İktisadî ilimler mecmuası.
İŞ MECMUASI HAKKINDA BİLGİ (*) Derginin ismi : 160. sayıya k ad ar İş —
161 ve devamı İş ve Düşünce — 1 ilâ 20 nci sayılar arasında dergi üç aylıktır — 2 1 - 2 2 inci sayıdan itibaren dergi «aylık» olarak ya-
içtim aiyat mecmuası» adiyle çıkmıştır •— 41 inci sayıdai itibaren dergi «aylık» olarak ya yınlanm aktadır — 113 üncü sayıdan itibaren «Türkiye harsî ve İçtimaî araştırm alar d er neği tarafından neşrolunmaktadır. — Dergi başlıkları oldukça değişik şekiller almıştır:
Dergi eb’adı: Yıl 1 - 4 : 15x21 — Yıl:
5 - 6 : 15.5X22 — Yıl 7 vd.: 17x25 — cilt XIII vd.: 15,5X23,5 — Yıl XXI : 20,5x28,5.
Dergiyi çıkaranlar : Sayı 113 e kadar
çıkaran Z. Fahri Fmdıkoğlu — İmtiyaz sa-(*) Bu malûmatın büyük kısmı aşağıdaki
eserden alınmıştır:
Bk: Karayalçın, Dr. Y aşar; Hukuk ve ekonomi dergileri
ğrafya denemesi; arasında gizli muhabereyi bu vesika ile temin etmekti.
Fakat günün birinde İsviçre’de karşılaş tığı eski hususî kâtibinin Padişahtan gelen bu teklifle karşılaşan Prens Sabahattin Bey buna çok sinirlenmiş, hattâ bu teklifi neden derhal reddetmediğini sorarak Saffet Lûtfi Beyi Mua heze etmeğe bile kalkışmış ve gayet şiddetli ve kat’î bir lisanla aynen-şu sözleri söylemişti.
— Ben baykuş değilim ki gidip vatanımın harabeleri üzerinde yuvamı kurup öteyim.
Tabiatiyle Prensin bu cevabını İstanbul'a bildiren Saffet Lûtfi Bey, elindeki resmî şifreyi Bern Osmanlı Elçisi Selim Beye teslim etmek mecburiyetinde kalmıştı.
Vakıa bir müddet sonra o sırada Sadra zam olan Damat Ferit Paşanın çıkardığı müş külâta rağmen mütareke senelerinde İstanbul’a
dönen Sabahattin ey, memleket lehinde hiç
bir iş yapamamak mevkiinde kalmış ve niha yet —kendisinin anne tarafından— Osmanlı
hanedanına mensup olması itibariyle saitaııat
hanedanının Türkiye’den çıkarılması münase
betiyle Prens de vatanını ebediyen terketftıek mecburiyetinde kalmıştı ki nihayet bu büyük
üzerine bir
bibliyo-Ankara; 1956; sf. 47 ________________
ıı ı . ı " 11 ... ... ... 1
idealist hürriye adamının cesedi bu sefer va tan topraklarına kavuşmuş oldu!...
Muhterem Saffet Lûtfi Tozan, merhum
Prensin son günlerinden ve ölmünden bahse
derken bana şu dikkate- şayan hatırasını da
nakletti:
— Merhum Prens, İsviçre’de 30 haziran
1948 tarihinde vefat etmişti. Ölümünden iki gün evvel, bir çok vatandaş hekimler Fransa ve İs- viçre.de bulundukları halde Prensin çok hasta olduğunu haber alan ve o esnada bir kongre münasebetiyle İsviçre.ye gelen Profesör Dok tor Fahrettin Kerim Bey, dört saatlik uzun ve oldukça münkesir bir yoldan Cenevreye gelmiş ve Prensin tedavisi için bazı tedbirler almıştı. Fakat Prens zaten o gün, hemen hemen koma
halinde bulunuyordu!... Profesör Fahrettin
Kerim Gökaym bu necip hareketini minnetle daima yâdetmek zevkiyle mütehassis bulunu- yol'um.
Esasen Profesör Doktor Fahrettin Kerim
Gökay’ın daha Tıbbiye talebesi iken Prensin
fikirlerini nasıl kavrayıp benimsediği öteden-
beri benim için ve Prens nazarında meçhul de ğildir.
hibi: Z. F ah ri — Yazı işleri m üdürü sayı 38 Dergi sayılarının çıkış tarihleri .
den itibaren: Orhan Tuna — İstanbul Be
yazıt P. K. 16 — Nüshası : 50 krş., yıllık
Yıl 1 2
abone: 5 lira. 1937 3 (III)
Hususî sayılar: Ziya G ö k alp : 3-4, 19, 1938 4
39-40, 74, 75, 98, 158; Mehmet İzzet: 23-24; 1939 5 (V)
Erzurum: 28, 186, 198 Medeni Kanunun 1940 6 (VI)
XV. yıl nüshası: 30-31; Prof. M. Ali Aynî: 1941 7 (VII)
32; Prof. Mustafa Şekip Tunç: 33; Çocuk 1942 8 (VIII)
meselesi: 34; Zonguldak havzası: 38; îstan- 1943 9 (IX)
bulda talebe y u rtla n : 5 0 - 5 1 ; D escartes: 54- 1944 10 (X)
56; Ekzogami nazariy eleri: 20; Namık Ke 1945 (XI)
m al: 25; Cevdet Paşa: 76; Gazetecilik m ekte 1946 (XII)
bi: 85; Prof. E. von A ster: 91-93; Prof. G. 1947 (XIII)
Kessler: 113; M üsteşrikler kongresi: 121; 1948 (XIV)
Türkiyede ibn H aldunizm : 125; Kooperatif 1949 (XV)
çilik: 130; Türkiye karşısında Rus jeopoliti 1950 (XVI)
ği: 132; A kçakoca: 177; Soyadları: 179-180. 1951 (XVII)
Derginin bibliyografyaları: Sayı 20 (cilt 1952 (XVIII)
I - V, say ı: 1 - 20 bibliyografyası) — sayı 172 1958 (XIX)
(Cilt: XXI, sayı: 161 - 172 bibliyografya) — 1954 (XX)
Sayı 184 (CiltXXII, sayı. 173 - 184 bibliyo 1955 (XXI)
grafyası) — Sayı 1 9 1 -1 9 2 (Cilt: I - XV, sayı: 1956 (XXII)
1 - 100 bibliyoğrafyası) — Sayı 200 (cilt: 1957 (XXIII)
XVI - XXIV, sayı: 101 - 200 bibliyoğrafyası) 1958 (XXIV)
1 (ik. kânun 1934) — 3 /4 (Tem m uz/Teşrin 1934) s. 203 1 (ik. kânun 1936) — 2 /4 (N isan/Teşrin 1936) s. 32+48
1 (197) — 3/4 (1937) s. 104 (Sa. 3 /4 de «Umumî sayı
11-12» kaydı vardır. 13-13/16 (Defter 1-3/4) 1938 s. 96. 17-20 (D efter 1-4) s. 233+62 21-23/24. (D efter 1-4) s. 181. 25-28, s. 235. 29-32, s. 280. 33-35/36, s. 326.
37-39/40 (H er sayı 1 den başlar) 41-52 (H er sayı sahife 1 den başlar) 53-63/64
65 (1 /1 /1 9 4 7 ) - 76 (1 Aralık 1947)
77 (1 Ocak 1948) - 88 (1 A ralık 1948) s. 264
89 (1 Ocak 1949) - 100 (1 Aralık 1949) sa. 96 ya kadar s. 1-154. Bu sayıdan sonra her sayı s. 1 den başlar.
101 (1 Ocak 1950) - 112 (1 Aralık 950) s. 224 \
113 (1 Ocak 1951) - 124 (1 A ralık 1951) s. 226 125 (1952) - 136 (1 Aralık 1952) s. 120+4.
137/1 (1 Ocak 1953) - 143/12 (1 Aralık 1953) s. 204 (sa. 148 ve 147 de aym yazılar çıkmıştır.)
149/1 (1 Ocak 1954) - 160/12 (1 Aralık 1954) H er sayı s. 1 den başlar. 161/1 (1 Ocak 1955) - 172 (1 Aralık 1955) 173 (1 Ocak 1956) - 184 (1 Aralık 1956) 185 (1 Ocak 1957) - 196 (1 Aralık 1957) 197 (1 Ocak 1958) - 198 (1 Şubat 1958) 199 (1 M art 1958) - 200 (1 Nisan 1958) N. M. E.
Teşekküller :
T ü rk O c a k la rın a d a ir b ir ra p o r
Türkocağı Merkez Heyeti, Prof Fin dik- cğlu’ndan bir çalışma raporu istemişti. Raporu neşrediyoruz.
Merkez Heyetinin benden talep ettiği ra poru aşağıda arzediyorum:
Gerek Türk Ocağına yeni bir hamle ver mek, gerekse mecmuasını bundan evvelki dev rede gördüğü alâkaya mazhar kılabilmek için bazı arkadaşların teklif ettikleri kültürel ve akademik münakaşalı konuşma tertibi, üzerin de durulması icabeden mühim bir noktadır. Bi- neanaleyh akademik çevrelerde adına seminer
veya kollekyum denen neviden toplantılar
tertibi ve bu toplantılarda konuşulan mevzula rın o ay sonunda çıkacak Türk Yurdu sahifele rine aksettirilmesi faydalı olur kanaatmdayım
Bu senin ilk ayından itibaren kültür fa
aliyetine müsaid aylar sayılan ocak, şubat, mart, nisan başlarında olmak üzere dört toplantının tertibi mümkündür. Bunlardan ikisi ve meselâ 1 inci ile 3 üncü ekonomik neviden, diğer ikisi, 2 nci ile 3 üncü kültürel ve terbiyevi neviden
birer meseleye hasredilirse mevzuda tenevvü
hedefi de temin edilmiş olur.
Bu neviden bir toplantıda bulunabilecek
veya bulunması istenen zevatın tayini lâzımdır. Ya her dört (veya icabında daha çok sayıda
olacak) toplantıya çağrılacak kimseler tesbit
edilmez sadece toplantı gazete ve radyo ile ilân edilir, yahud bu zevat - peşinden tayin edilir ve adreslerine her cfefasında davetiye gönderi lir; yahud da her toplantı için alâkalı ihtisas ve meslek sahipleri çağrılır. Bunlardan birinci şık,
toplantının ve münakaşanın selâmeti namına
şayan-ı tercih değildir. Üçüncü şık en doğru ve ilmi olanıdır. Mamafih ilk tecrübe için ikinci şık da elverişlidir.
Böylece Türk Ocağının münakaşalı ilmi toplantıları için münevver vasfını taşıyan her nevi zümreyi hitap etmek ve kendilerini çağır
mak mümkündür. Mevzuun ekonomik veya
kültürel olması tefriki gözetilmeksizin şu grup lara mensub zevatın isim ve adreslerinin bir dosya içinde toplanpıası ve kendilerinin davet
edilmesi doğru olur.
1) İstanbul Liselerinin ve Ortamekteple- rinin tedris heyetleri (Mektep Müdürleri va sıtasıyla bu heyetler davet edilebilecekleri gi bi yalnız tarih, felsefe, edebiyat, türkçe öğret menleri de çağrılabilir)
2) İstanbuldaki her iki üniversite ile bu
iki müessesenin öğretim heyetleri (Mamafih
her iki üniversitenin rehberlerinden alâkalı
hocaların isim ve adreslerini bulup doğrudan doğruya davet etmek daha uygun düşer).
3) İstanbuldaki banka müdür ve mensup ları.
4) Gazete çevrelerinin başmuharrirleri ve
birinci sınıf muharrirlerinin listesi üzerinden
davet.
Mevzuların seçimi ve konuşucuların buna göre aranıp bulunması yolu yanında fikir adam- aranın bulunp mevzuların kendilerine tayin eti- rilmesi yolu da akla gelmektedir. Mamafih Türk Ocağının yüksek kültür organı olan Hars He her iki şıkkı kaynaştırmak için evvelâ Türk yetinin fikri ve reyi alınmalı, şimdilik dört ayın başında yapılacak dört toplantının konuları be
lirtilmelidir. Merkez Heyeti, Hars Heyeti ile
yapacağı müşterek toplantıda Türk Ocağının
kültür politikası ile en çok uzlaşacak mevzuları tayin edebilir. Bu mevzuların nelerden ibaret olması lâzım geleceğini düşünmeleri ve müş terek toplantıya bir mevzu tasarısı ile gelmele rini Merkez Heyeti müşterek toplantıya katı lacak azalardan isterse isabetli olur.
Bu toplantılarda bir çeyrek saat içine sı ğacak esaslı konuşma konusu ile beraber top lantıya katılacak olanların karşılıklı beyan ve
mü’taleaları mecmua rédaction heyetince dü zenlendikten sonra Türk Yurdunda neşredilirse ve bu neşir hâdisesi münasip vasıtalarla mü nevver kitleye ilân olunursa mecmuanın okun ması ve intişarı meselesi nisbeten kolaylaşmış olur kanaatmdayım. Şu şarttımla ki mevzular memleket realitesinden mülhem olsun ve mü zakereler mücerred kalmasın.
Saygılarımla.
Prof. Fmdıkoğlu Z. Fahri
D em okrasi ve A dem i m erk eziyet
Prens Sabahattinin ölümünün 10- sennesini yâdetmek için «İş ve Düşünce» nin bu nüs- hasım hazırladığımız sırada Erzurumda intişar eden «Hürsöz» gazetesinin son nüshasını gör dük. Bu nüshada Erzummun kıymetli evlâdı ve meşhur hatip Hüseyin Avni Ulaş’m oğlu Meh met Ulaş tarafından yazılmış, yukardaki başlığı taşıyan yazı neşredilmiştir. 1908 Hürriyet hareketinden evvelki Erzurum Hürriyet hareketinde Prens Sabahattin çığırının teşriini gören ler Erzurumda çıkan bir gazetenin bu yazısını çok manalı
bulacaklardır-Yazan:
Mehmet Ulaş
Uzun yıllar memleketimizde merkeziyetçi
ve devletçi bir zihniyet hâkim olmuştur. De
mokrasinin teessüs ve inkişaf etmesile beraber, liberal ve ademi merkeziyete doğru bir meyil kendiliğinden belirmiştir.
Türkiyede 20 inci asrın iptidasında Fransız içtimaiyatının tesirde Prens Sabahattin beyin ideali ve çalışmalarının mevzuu haline gelen bu fikir, ilmi çerçeve içerisinde kalıp, nazari hüviyetinden, ameli hakimiyetine geçememiş ti. Prens Sabahattin bey, fikirlerini yaydığı va kit, siyasi durumumuz, bu düşüncelerin yer etmesine müsait değildi. Ancak dış siyaset sa
hasında meydana gelen istikrardan sonra da,
dar görüşlü bir merkeziyetçilikte İsrar etmek, demokratik bir anlayışa uymamıştır.
Büyük kalkınma hamlelerinde, milletle
devletin tam bir işbirliği tesis etmeleri bakı mından ve mahalli ihtiyaç ve kalkınmaların da ha sür’atli ve günden güne çeşitlenen İktisadî durumların, memleketin bütün bölgelerinde en
iyi rançjımanı vermesi mülâhazasile, mahallî
teşkilât ve idarelerin, umumi nizama halel ge- tirmiyecek şekilde azami serbesti ve ademi
merkeziyet tellâkkisine kavuşması,- herhalde
hayırlı bir, temenni olacaktır.
Sayın Ord. Prof. Sıddık Sami Onar, mev- zuumuz olan Demokrasi ye Ademî merkeziyet rabitasını gayet veciz olarak İdare Hukuku ki
tabında şöyle ifade etmektedir:
«Mahal bakımından idari ademî merkezi yet demokrasi esaslarına daha uygun sayılabi- ilr. Çünkü bu sayede halk, kendisini doğrudan doğruya alâkadar eden mahalli işlerin idaresi ne geniş bir surette iştirak ettirilmiş olur. Ma halli menfaatlari alâkadar eden hizmetler, ora
halkı tarafından ve kendi aralarından seçilmiş uzuvlar tarafından daha iyi idare edileceğinden,
ihtiyaçlar daha yakından ve daha iyi takdir
olunur.»
Demokrasi sadece lâfzi bir sistem olmak tan çıkıp, hakiki ve müfid bir hale gelebilmek mevzuunda, ferdin aktif rolünü ve mahalli ve ya hususî idarelere de dolayısiyle iştirâkini ga ye edinecektir. Millet bu idari sahadaki, faal rolü ile, siyasi, içtimai, iktisadi sahalarda da daha gayretli bir mesaiye koşacak ve kendi kendisini idare etme kudretile verimli bir sos- * yal hayatın varlığına çalışacaktır.
AUGUSTE COMTE YILDÖNÜMÜ VESİLESİLE
Comte’un ölümünün 100 cü senesi Feyle
sofun dokrini malûm: Positiuist. Hâdiseler
bilinir, illetler illeti: Bilinemez.
Adanalı bir okuyucumuz, Adana Halk
şairlerinin ve Yunus Emre’nin mânevi neslin den İsmail Emre’nin «Doğuş» larınm Fransızca- ya çevrilmesini ve «Positiuist cemiyeti» ne gön derilmesini istiyor. Biz bu «doğuş» lardan iki sini sahifelerimize geçirelim:
Edeble olunur Mevlâ’ya vasıl Tahsil eylediysen, sen deme: Nasıl, .İkmâl eylemeden olur ne hasıl!... Bu ilmin rehberi: Allah ve edeb
Eğer uyanırsa şendeki vicdan, Gelir dev oturur içine Rahman! O vakit bilinir din ile iman, Bu ilmin rehberi: Allah ve edeb!...
İsmail Emre
Meslek Adamları ;
Efdal bey
Yazan'
Ulunay Tarih hocası Efdalüddin Bey de vefat etti. Her birinden ayrı ayrı feyz aldığım ilim kafile- sinden ölüm kervanına bir kıymet daha katıldı. Efdal Bey hoca çok ihtiyarlamıştı, fakat Erzel-ı -ömr dedikleri şeyhûhet devrine asla gelmemiş ti. Bâzan rastlar, ellerini minnet ve hasretle
öperdim. Daima memnun, daima miitebessim
simasında, benim gibi ak saçlı bir talebesini
görmekten duyduğu hazzm havası eser ve bu zevki gözlerinden taşırırdı. Fazla yaşlı olması na rağmen hafızasında ufak bir zaaf yoktu. Bâzan sorardı:
— Kaç yaşındasın? — Söyleyeyim mi hocam?
Gözleri süzülür:
— Söyleme, derdi, sen söylersen benim yaşıma nazar değer.
— Allah nazardan saklasın. Yalnız şu k a dar söyleyeyim, ki siz, bize' derse geldiğiniz za man palabıyıklı olgun bir çağda idiniz, biz ise...
— Henüz kundakta idiniz öyle mi? Gülerek ilâve ederdi:
— Siz de son sınıfta kocaman heriflerdiniz. Efdal Bey, Galatasaraymda merhum Ab durrahman Şeref Efendiye halef olmuştu. Onun hem halefi, hem de talebesindendi. Hocasına karşı da, derin bir muhabbet ve hürmeti vardı. Hiç unutamam, ilk derse geldiği zaman:
— Efendiler, dedi, bu kürsü feyz aldığınız Abdurahman Şeref Efendinin makamıdır. Be nim onun kürsüsüne geçerek size ders vermem haddini bilmemektir, fakat buraya kendilerinin emri ile geldim, size onun kadar hizmet edebi lirsem kendimi bahtiyar addederim.
Efdal Bey, Abdurahman Şeref Efendi mer humu çok severdi. Abdurahman Efendinin 1927 de vefatı üzerine büyük, teessür duymuş vc
merhumun resmi ve hususî hayatı hakkında
bir risale yazıp neşretmiştir. Bu eserin başlan gıcında: *
«Kırk seneden fazla huzurunda feyz aldı
ğım bir mün’im-i-irşâdkârım olmak hasebiyle vefatından duyduğum teessür benim için pek eangüdaz oldu.» der, Aynı eserde İsmail Müştâk da:
— Şundan zerre kadar şüphem yoktur ki bugününün nesli elli sene sonra yaşadığı devre eğer bir Abdurrahman Şeref ihdâ edebilirse millet yükselmiş ve o nesil vazifesini ifâ etmiş demektir. Bundan dolayıdır ki hocamızın tabutu arkasında derin bir boşluk kaldığını görüyoruz.»
Kaderin ne garip bir cilvesidi^ ki Abdur rahman Şeref merhumdan sonra hocamız Ef dal Bey hakkında da aynı şeyi düşünüyoruz. Onun tabutunun arkasında bıraktığı boşluk ko lay kolay dolmayacaktır.
Allah ona rahmet versin ve kalanlara ömür versin.
Meslek tipleri <
İKİNCİ «FİLOZOF» UMUZ
Bu sırada bir eser çıktı:
Siyasî felsefî vecizeler. Yazan: Filozof
Çağlar Sadık. Bu suretle «Filozof Rıza Tevfik» gibi eserleri üzerinde «Filozof» işareti bulunan ikinci bir Türk mütefekkiri ile karşılaşıyorruz.
Üniversitemizde (Felsefe ve Profesörleri mizin Birinci ve ikinci «Filozof» larımızı tanı tacak tarihi yazılarına sahifelerimiz açıktır.
Sayın Filozof Ç. Sadık’ı selâmlarız.
Fikir hayatı :
" 1.1— I— ■■■ ... .VV.JCa
-TÜRKÇÜLÜK VE KOMÜNİZM
Bu başlığı taşıyan etüdü her Türk münev veri, hatta komünizmi takip eden her ciddî i- Hm adamı mutlaka görmelidir. İsteyenlere 30 kuruşluk posta pulu karşılığı olarak derhal gön
derilir-Müracaat :
Toprak Dergisi, P-K- 30 —
Beyazıt-/
Yıldönümü :
Prens Sabahattin’in yazıları ve
birkaç mülahaza
Hocalık hayatı boyunca bazan talebelere verilen vazifeler tomarı, aradan seneler geçtik
ten sonra tekrar gözden geçirilince insanda
garip bir memnuniyet uyanıyor. Vaktiyle, Yük sek Muallim Mektebi Felsefe bölümünde tale bem bulunan Cavit Orhan Tütengil’in 1943 te yapmış olduğu bir «Vazife» de bu nevidendir. Mütefekkirin 10. yıldönümü yâdedilirken, İk tisat Fakültesi İçtimaiyat Enstitüsünün vazife ve tez niimuneleri dosyasından çıkardığım bu vazifenin aşağıda neşredilen kısımları, memle ketimizdeki Prens Sabahattin çığırı mensupla rını da memnun edecektir.
Birgün fırsat çıkarsa, vazifenin bütünü
ayrıca neşredilebilir. — F. Z. F-YAZIL Al VE ESERLERİ:
Pariste bulunduğu sırada, muhtelif vesi lelerle Le Petit - Paisien, La Sicle, Le Turps gazetelerinde ve La Revne mecmuasında yazı ları çıkmıştır. Times gazetesinin bazı nüshala rında da yazıları vardır. Biz şimdilik Pariste
çıkan Terakki gazetesindeki bazı yazılarını
zikretmeden önce, Terakki gazetesinin zamanla tahavvüle uğrıyan dövizlerine işaret edelim:
1 — «Fennî İçtimaî ve ademî merkeziyet taraftarının mürevvici efkârıdır.»
2 — «Teşebbüsü şahsî ile kanunu esasi ve
ademî merkeziyet taraftarının mürevvici ef
kârıdır.»
3 — «Teşebbüsü şahsî ile meşrutiyet ve
ademi merkeziyet taraftarının mürevvici efkâ
rıdır.» '~rTl
Gazetenin gayesinin ilmiden siyasîye doğ ru bir tahavul geçirdiği pek sarih olarak gö rülmektedir.
«Terakki» deki yazılarından bazıları:
§. 8 — Bizde tenkid.
§. 10 — İltihat.
§. 12 — Vilâyetler ahalisine bir dâvet. $. 16 — Gençlerimize mektuplar: Hayata
doğru.
§. 19 — 20. Terbiyeî milliye ve İslâhatı şahsiye.
Kitapları = Görebildiğimiz broşür ve ki tapların neşir tarihlerini göz ününde tutarak bildiriyoruz:
I Umum Osmanlı Vatandaşlarımıza
Beyanname üzerinde tarih yoktur. Avrupaya
katıldıktan bir sene kadar sonra Kahirede,
kardeşiyle birlikte neşredilmiştir. 16 sayfadır. H — Teşebbüsü Şahsî ve Tesii Mezuniyet Hakkında Bir izah İstanbul. 1324. 20. s. muhte lifi Sahvet Lutfi
HI — Teşebbüsü Şahsî ve Ademî Merkezi yet Hakkında İkinci Bir İzah. İstanbul. 1324. 46 s.
IV — İttihat ve Terakki Cemiyetine Açık
Mektuplar. Mesleğimiz hakkında üçüncü ve
son bir izah. İstanbul 2327. 138 s.
V — 27 Teşrinievvel 328 Tarihiyle Huzuru Muallâyı Padişahiye Takdim Edilen Açık Biı Arize 8 s.
VI — Türkiye Nasıl Kurtarılabilir. Mes lekî İçtimaî ve proğramı İstanbul 1334 104 s.
Bazı Türkiye gazetelerinde çıkan makale lerinden başka 1919 da intişar edern ve «Mes leki İçtimaî ve programı’dan alınmış bir cüm leyi kendine dövüz olarak bir mecmuanın (1)
altına cüzünde Prens Sabahattin’in (Vicdanı
milliye) adlı bir yazısı bulunmaktadır. — II —
' BİRKAÇ SÖZ
Türk içtimaiyat tarihi üzerinde yanılan
araştırm alar, son asır Avrupa içtimaiyat cere yanlarının memleketimizde sadece tanınmakla kalmayıp yapılmak ve inkişaf etmek imkânla rını da bulduğunu göstermektedir.
Köksüz ve devamsız tesirler bir tarafa bı rakılacak olursa Le Play, Durkhein ve Marx mekteplerinin ceryanı sayılabilecek bir
şekil-(1) Mesleki İçtimaî — Şubat 1335. Müdürü ve başmuharriri: M. Ali.
de Türkiyede inkişaf etmak imkânını bulduğu söylenebilir.
Bu üç ceryandan son ikisi hakkında yapılan neşriyat, mekteplerin fikirlerini taşıyan eserlerin tercümesi, bu metotlarla kendi meselelerimiz üzerinde yapılan araştırm alar fikir hayatında geniş bir yer tutar. Bu sahadaki neşriyat devam
etmekte olduğu gibi karşılıklı münakaşa ve
tenkitler de vakit vakit canlanmaktadır.
Le Play mektebi bu gün, bir dâva olarak müdafaa edilir görünmüyor. Siyasî bir noktai nazar, bir ideoloji meselesi olmaktan çıkarak tamamen İlmî bir metot halini aldığını, bu işle
uğraşanların monografik tetkiklerle meşgul
olmalarından anlıyoruz. Prens Sabahattin’in
Science sociale ci mütefekkirlerle doğrudan
doğruya teması ve yaptığı neşriyat sadece bu cereyanın Türkiyede tanıtılmasiyle kalmamış, bir tercüme faaliyetinin doğmasına da yol aç mıştır. E. Lemolius ve P. Descomps tercüme leri bunun bir şahididir.
Prensin aksiyona geçmekte acele ettiği
belki de ileri sürülecektir. Fakat İmparatorlu ğun bünyesi ve hâdiselerin takip ettiği seyir Prense hak verdirecek bir mahiyet göstermek tedir. Sabahattinin, çok benimsediği mektebinin görüşlerinin memleketinin meselelerine büyük bir muvaffakiyetle tatbik ettiği görülüyor. İle
ri sürdüğü fikirler arasında bugün bile hayati liğini ve yeniliğini muhafaza edenler vardır.
Umumî harp sonrası ile beraber cereyanın zayıfladığı görülüyor. Son yıllarda Science So- ciale’cilerden yapılmış tercümelere rastlanma- maktadır.
Türk içtimaiyatının ihtiyaçlarımıza cevap veren bir karakter taşıması, nazarî meseleleri aşarak hayatî aksiyona geçmesi, kısaca fikir - iş beraberliği içinde bulunması bir zaruret halin
de kendini hissettiriyor. Böylece monografik tetkiklerle girişilecek bir çalışma çığırının ba şında bulunmaktayız. «Parça» araştırma ve tah lillerden «bütün» ü kuşatacak terkibi bir görü şe varabildiğimiz gün determinist bir zihniyetle İçtimaî meşelere hal şekilleri bulmak imkânına varılabilecektir.
İşte Prens Sabahattin bu yolun ilk yolcu- larmdandır.
Bu yol Türk içtimaiyatım bir çıkmazdan
ve tek görüşlülükten kurtarmakla kalmıyacak,
bu toprağın dâvaları karşısında şairin:
«Ol uıabilerki derya içredir deryayı bilmez ler» mısraında ifade ettiği halden kendini kur-
tarmıyan Türk aydınının önünde ümitli ufuk lar açacaktır.
0 Ağustos 1943 — Tarsus — Tosınurlu Kötü
M E S L E K
Türkiyenin en eski meslek gazetelerinden olan (M « i l e k), uzun bir fasıladan sonra 1952 de tekrar çıkmağa başlamıştı- Şimdiye kadar bir çok Sendikalara, Kooperatiflere, Öğretmen dernek ve cemiyetlerine, Ga zetelere bir nüsha hediye olarak takdim ediyorduk. Bu teşekküllerden bazıları ( M E S L E K ) in gerçekten kendi meslekî dâvalarım benim*’- «ediğini düşünerek alakadarlık göstermişlerdir- Kendilerine teşekkür ede
riz-( M E S L E K ) Yazı komitesi, bu teşekküllerden alâka göstermiyen- lere gazete gönderme işine devam konusunu ele almış ve alâkasızlara ce- vab olmak üzere bu irsalatm kesilmesine karar vermiştir- Binaenaleyh ge lecek sayıdan itibaren bu gibi teşekküllere artık irsalatta
bulunmıyacağız-TÜRKİYEDE KOOPERATİFÇİLİK
Yazan : Prof- FındıkoğluZ. FAHRİ Her kooperatif ve her kooperatifciniıı kitablığında, masasında bulun ması gereken bu kitabı tavsiye ederiz. İsteyenlere derhal bir tanıtma bro şürü bedelsiz olarak
gönderilir-Eserin posta ücretile bedeli 6 liradır- Bir defa broşürü isteyiniz- Eserin posta ücretile bedeli 5 liradır. Bir defa
broşürüisteyiniz-G ençlik K itab evi
Prof. FINDIKOĞLU’nuıı BİR KISIM ESERLERİ KİTABEVİMİZ. DE BULUNUR. BUNLARIN LİSTESİNİ SUNUYORUZ :
Kitabın adı Fiyatı L. K. Kitabın adı Fiyatı L. K. Etos ve kozmoz 1 Felsefe kongrelerinde Tür. kiye 1
Türkiyede ilmi ve felsefi
hayatın inkişafı 1
İbni Haldûn 2
İbnî Haldûn (H. Z. ile) 2
Fransız ihtilâli ve Tanzimat 2 İhtikâr
Auguste Comte: II, II, III,
IV 3
Çocuklarımız, isimleri Sosyalizm ve İçtimaî siyaset
Folklor klavuzu 1
Tramvay işçileri 1
Sosyoloji ve coğrafya İstanbul, kültür merkezi Müsteşriklerle Anadoluda Bursalı Şeyh Şemsettin
Ahlâk Tarihi: I 2 Ahlâk Tarihi; II 1 Ahlâk Tarihi:III 1 Bayburtlu Zihni 3 İçtimaiyat: Giriş 2 İçtimaiyat 3 Metodoloji nazariyeleri 7 Alman sosyolojisinde ekzogami İngiliz sosyolojisinde Ekzogami İslâm ve Türk Hukukunda Ekzogami 50' Türk aile sosyolojisi 50, İçtimaiyat anketleri I 1
Eski Yunanda Ahlâk (Tere.) 50İ
50 Muhit ve terbiye 50'
Erzurumda İktisadî müşa- ,
lıedeler 1
50 İbni Haldûnda Hukuk 2 <
50 25 50 50 50 50
Cemiyet ve cemaat (Tere.) 1
Prof. İ. Fazıl hakkında 50|
Zorlara dağlar dayanmaz 1 Devletler hukukunda ekzogami 50, Şarkta İçtimaî sınıflar
(Tere.) 50İ
Türkiyede kooperatifçilik 3 75’
Sosyalizm tarihi: I 3 75'
50 Sosyalizm tarihi: II 3 75'
Ziya Gökalp (Fransızca) 2
Ziya Gökalp Sosyolojisi
(Fransızca) 10
Türk aile hukuku ı
50 (Fransızca) ®
Aksiyon sosyolojisi
50 (Fransızca) 1 <
Erzurum şairleri (eski
50 harf) >2 ı
50 Ziya Gökalp, Namık Kemâl,
M. İzzet (Kollektif) 2 50.
Bu kitaplar aşağıda gösterilen İstanbul Kitabevlerinde bulunur.
Gençlik Kitabevi: Halk- Cad. 6 Üsküdar
Burhan Anıl Kitapevi : Cağaloğlu — İstanbul Hak Kitabevi : Cağaloğlu — İstanbul
İŞ ve DÜŞÜNCE
Tenkit i
Bir eserin söylettikleri
Yazan : F. Gözübüyük Bundan evvel bir yazımızda, bugünki me
deniyetin, asrımızın durumunun bir yazılı ra poru şeklinde telâkki edebileceğimiz «İnsanlar Uyanın» adlı eserden genel olarak bahsetmiş tik. Bu yazımızda da eserde mümdemiç maarif — eğitim problemlerini teşhire, nakle çalışaca ğız.
Müellif modern dünyanın çocuk eğitimi ve
öğretimi işini, okulları şu noktalarda tenkit
etmektedir:
a) Çocuğun aile ve sosyal muhitinin ted risatın icaplarına uyamaması.
Bu şöyle olmuştur: Prensip olarak genç lere aşılanmak istenen intizam ve disiplin ru
hunun sinemaların, radyoların, sporun, dans
yerlerinin, kabarelerin ve barların sansüre tabi tutulmaması ve sonsuz faaliyetleri neticesinde bozulması. Bu menfi faktörler çocukta müsbet
bir şahsiyetin teşekkülüne mani olmaktadır.
Hayatın esas gayesi unutulmuştur; gayeler
vasıtaların, vasıtalar, gayelelrin' yerini almış tır. Egoizm zevk ve safanın hüküm sürdüğü bir
sosyal muhitte «huz ma safa da ma keder - sa- fayı al kederi bırak» felsefefesiyle yetişen genç ler manalı ve çetin gayeler peşinde koşmamak- tadırlar. Bunlarda irade terbiyesi, nefse haki
miyet ender görülür. Onlar için gaye yemek
yemek, içmek, uyumak, spor yapmak, danset- mek ve mümkün olduğu kadar çok eğlenmek tedir.
Yazara göre sosyal muhit yanında aile de umumiyetle çocuk eğitimi bakımından kifayet sizdir. «Modern ana babaların çocukların ve gençlerin psikolojisinden haberleri yoktur. De ğil çocuk yetiştirmek tavuk yetiştirmek dahi bir kültür meselesidir. Hangi sosyal tabakaya men sup olurlarsa olsunlar bir çok modern ebeveyn ler çocuklarını layıkıyle yetiştiremiyecek kadar cahildirler: ya çok saf, ya çok sinirli, ya çok yu muşak, ya çok serttirler. Çocuğu çocuklarına bir takim kusurlar aşılamak sanatını geliştiri yor gibidirs Her şeyden evvel mesleklerini işle rini; eğlencelerini düşünürler. Ailelerinde kaba
hareketlere, kavgalara, egoistçe davranışlara,
içki düşkünlüğüne şahit olan çocukların sayısı çok fazladır. Ana babaları vasıtasıyle hayatı bu yoldan tanınmıyan çocuklar da onu kaçınılmaz bir şekilde ergeç arkadaşlarından öğrenirler.
b) Okullarda tedrisat ve terbiye siste
minin daha ziyade çocuğun zihni, kültürel ve entellektüel hayatının gelişmesi gayesine matuf oluşu. Ruhi ve fizyolojik hayatın ihmal edilişi.
Bu yazara göre şöyle olmuştur:
«Bugün okullarda tedrisat zekanın az çok sığ bir şekilde işlenmesinden ibarettir. Bu kül tür bütün gençliğe ayni şekilde sürülen bir cila tabakasıdır. Terbiye ile meşgul olanların çoğu
ruhun entellektüel olmayan faaliyetlerinden,
mühim kaide, zekayı geliştirmek değil, içimiz de ruhun diğer bütün unsurlarına destek olacak hislerden ibaret iskeleti meydana getirmektir. Ahlaki duygu; görme duygusu kadar luzumlu-
dur. Işığı karanlıktan, sessizlikği gürültüden
ayırdığımız gibi iyiliği de kat’i ve açık bir şekil
de kötülükten ayırmağa çalışmalıyız. Ayrıca
kendimizi kötülükten kaçınmağa ve iyilik etme ğe zorlamalıyız. Fakat kötülük etmekten ka çınmak için bedenî ve zihnî bakımdan kuvvetli ve sağlam olmak lâzımdır. Vücudun ve ruhun azami derecede gelişmesi ise ancak nefse haki miyet sayesinde mümkündür. Atletler, ilim adamları, rahipler gayet sert hayat ve düşünce kaidelerine itaat ederler. Ruhların yükselmesi ni isteyenler için istisnasız bütün ifratlar va şaktır. İnsan kendi kendine bir disipliıvtatbik et tiği zaman daima mükafatını görür. «Dinlerde
ki ibadetler de bu gayeye matufdur..» Yeni
tedrisatın muazzam gayreti Davey’in okulların da, Decroly sisteminin ve Dalton planının ta t bik edildiği okullarda; her yaşta çocukların şahsiyetini geliştirmek için bir çok usuller tat bik edilir; fakat bu çocukların çoğu cemiyette ki tabii rollerini ifa etmekten aciz kalırlar... Bugün çocuklarda iradeyi terbiye etmeğe, nef se hakimiyeti geliştirmeğe çalışan kaç pedegog vardır... Bugün tedrisat, hakikatte imtihanlara
hazırlanmaktan ibaret olan, sadece hafızayı kuvvetlendiren; ruhun gelişmesi ile alâkası ol mayan bir şekil arzetmektedir...
Fakat bu şekilde, yetiştirilen gençler, reali teyi kavrama ve cemiyetteki tabii rollerini ifa kabiliyetinden mahrumdurlar.
Müellifler bir şahsiyet ve karekter buhra mmn her tarafı istila ettiğini, kendileri için de ğil başkaları için yaşayan fertlere olan ihtiyacın çok fazla olduğunu İsrarla ileri sürmektedir. Okul ve aile acaba bu hususta ne derece başarı göstermiştir? Bu soru yazarı çok düşündürmek tedir.
Bütün bu çok mühim, beşeriyetin top ya- kün hayatı ile ilgili problemlerin hallinde bil hassa devletlere, hükümetlere bir çok vazifeler tahmil edilmektedir. Şöyle ki: «Devletler müsa- iı bir terbiye muhiti yaratabileceklerdir. Zira ancak hükümet tedris ve terbiye işinin başarıl ması için zaruri olan otoriteye sahiptir. Sosyal muhitin tedrisatın icaplarına uyması için, her şeyden evvel geniş bir temizlik yapmak lâzım gelecektir. Sinemanın, radyonun sıkı bir sansü re tabi tutulması, dans yerlerinin çoğunun, ka barelerin ve barların kapanması, bugün çocuk ların ve gençlerin takip ettikleri neşriyatın ta
mamen değiştirilmesi icap edecektir.» Yazar
devletlerin verem, şarbon v.s. gibi hastalıklara karşı almış oldukları tedbirler meyanmda rulıı hastalıklara yakalanan gençlerin de tedavisi lü
zumu üzerinde durmaktadır. Ruhi hast
talıklar uzvi hastalıklardan çok mühim
d i r Zira birinciler Top y e k û n cemi
yetlerin, İkinciler ise sadece fertlerin izmihlali ni tevlit eder. Müellife göre top yekûn neşiİlere raci ruhi hastalıklar giderilmeden okullar ve pedegoglar kat’iyyen vazife göremezler. Bozuk bir haleti ruhiye ile öğretmenin karşısına gelen, nefsine güveni olmayan bir gence müsbet bir istikâmet verilemez. Onun için çocuğun dış mu hiti, sosyal çevresi okula tamamiyle uydurul- malıdır. Cemiyet ve okullar gençlere bir elleriy le verdiklerini diğer elleriyle geri almamalıdır lar. Her şeyden evvel istikrar ve muvazene şarttır.
Alexis Carrel böyle bir muhitin yaratıla bilmesi için nazari düşüncelerden, felsefelerden ziyade - burada Carrel, eski ve modern bütün
16
terbiye nazariyelerini reddetmektedir - disip-^ lini esas tutar ve şöyle der. «Bazı sosyal grup lar üyeleri arasında askeri disipline yahut ma- nastırlardakine benzer bir disiplin tatbik ederek cemiyetin zararlı tesirlerinden kurtulabilirler.» Bundan sonra nefse hakimiyet ve feragat gelir. Hulasa olarak terbiye eğitim fedakarlık, ceht
ve metot istiyen, uzun senelere mütevakkıf,
çetin bir iş olarak gösterilmektedir.
Eser bu noktalarda baştan başa bir tenkit,
kitabıdır. Ortaya konulan eksikliklerin gide
rilmesi için bir' çok prensipler va’z edilmiştir. Bütün bu prensipler büyük bir dikkatle teker teker ele alınmalıdır.
Muhabere ;
Prof : FINDIKOĞLU İş ve Düşünce Mecmuası
İstanbul
Efendim;
Bundan bir müddet evvel (Ön söz) ünü lütfetmiş bulunduğunuz ve taktirlerinize maz’- har olan (Hukuk tarihi ve tefekkürü bakımın- .dan Mecelle) ile yine aynı zamanda intişar eden (Hukuk Devleti = Kazai Mürakabe) adlı iki kitabımdan birer nüshayi takdir etmiş bu lunuyorum.
Mecelle hakkındaki kitabın intişarının bu kadar geçikmiş olması bendenizde şimdiye ka dar üzüntü tevlit -etmekte idi; fakat her şeyin bir vakti merhununun bulunduğu mütehakkak bir keyfiyet olduğundan bu kitabın çıkarılma sı da işte böyle bir vakti merhunun geçmesine muallak bulundu. Bununla beraber aradan ge çen her yıl bu hususdaki görüş ve düşünce fark larım bizim davamızın lehine düzeltmekte ve bu sahada bir anlayışlılık hali meydana getir- mekte olduğundan bu cihette ve gecikmede bir bayır bulunduğu muhakkaktır..
Kitap hakkında lütfetmiş bulunduğunuz senakâr önsüzü dibace ittihaz etmekten müstes na bir zevk ve iftihar duyduğumu derin teşek
kür ye minnet hissiyatımla daima sıhhat ve
afiyet dileklerde birlik derin hürmetlerimi arz ederim muhterem üstadım beyefendi.
A. Refik GÜR
Akşehir As. Hukuk Hâkimi
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi