Sayı . 2964 Tarih 1/12/948
--- \
K ış
programına
çok mühim
eser
ve tefrikalarla başlıyor
fiâneıl¥lâsTllıkarılıjı?
Nazik ve meraklı noktalan karanlıkta kalmış olan bu m ü
him tarihî hâdiseye dair tefrikamızdan çok canlı bir levhayı
aşağıda
]
karilerimizin dikkatine arzediyoruz:
son Halife, Anadoluda şahlanıp kendi istiklâlini kendi elile kur tardıktan sonra köhne saltanatı da bir tekmede deviren millî
i-Hitâfetin ilgası ve Hanedanın mem leketten çıkarılması halikındaki m il lî iradeyi Abdülm edt Efendiye teb liğ eden o zamanki İstanbul Valisi
H ayd,y Bey merhum
Dolmabahçe sarayının yıllar ca; kimbilir ne kadar zevkli ciın- büşlere, nice gamlı ve kanlı ma ceralara sahna olan denize nazır bir salonunda. Halife Abdiilme- cit; kaşları çatık, yüzü asık a- yakta duruyor. Kırışan alnını sağ elile, tez ve titrek hareket lerle ovuyor, ara sıra da gözleri nin sönük bakışlarını; İstanbul valisi Haydar Beyin üzüntüden yer yer pembeleşmiş, alnından süzülen terlerle neminmiş yü zünü gezdiriyordu. Belli idi
ki-Son Halife Meçi t Efendinin tsviçre- de bir otelin îarasısında alınmış
fotoğraf»
Hilâfet hı ilgası karacını tebliğ itm ekle beraber Hanedanın Bulgar hududuna kadar şevkine de nezaret eden ve bu tafrikanın muharriri olan
Razl Bey fM. S.)
ra denin manâsım ve kudrtini hâlâ anlamamıştı. Çekingen bir eda ile :
— Nasıl olur, diyordu. İslâmi yet! siyaset vasıtası olmaktan kurtarmak için hilâfet makamı nı yıkmak, Halifei Resulullahı femleket haricine atmak mı lâ zımdır?... Hayır hayır, böyle bir karar Millet Meclisinden sâ dır olamaz.
Handanımdan irsen intikal eden saltanat makamını, mahza milleti hoşnut ve memnun
Hanedan nasıl çıkarıldı?
eylemek için; terk ve ferağına muvafakat ettim! Fakat; hilâfet makamı bütün ehli islâmm ha nedanıma ve dolayısile şahsıma bir vediası olduğuna nazaran; Millet Meclisinin bu kararım ka bul etmekte mazur olduğumu hic vakit geçirilmeden Ankaraya bil dinmenizi, bu karara mutavaa tım için de beyhude yere ısrar etmemenizi ve huzurumdan der hal çekilip gitmenizi emir ve ih tar ediyorum size!
Vali Haydar Bey, muhatap ol duğu bu acı sözleri ve hele ko vulma keyfiyetini sükûnetle, ma nâlı gülümsemelerle karşılıyor, halifenin bu karar ve ısrarından feragatini. Büyük Millet Mecli sinin iradesine mutavaatım te min için dil dökmekte, nezaket göstermekte devam ediyordu.
— Bu emrinizi infaza, ihtarı nıza inkiyada mevki ve memuri yetimin mani olduğunu, aldığını emrin Türkiyenin yegâne hâki mi d a n Büyük Millet Meclisinin verdiği bu kararın zatıâlinize yalnız tebliğinden ibaret değil, ayni zamanda behemehal tatbik etmek vazifesini de bana tahmil etmiş bulunduğunu lütfen naza rı dikkate almanızı tekrar rica edeceğim. Bu emrin kat’î ve sizin için de kabul ve mutavaatın mec burî olduğunu d a ...
Halife Abdülmecit; valinin sö zünü kesiyor. Azametli bir eda ile:
— Hayır hayır Vali Bey, di yordu. Sizin de bir miislüman sıfatı ile hilâfeti en büyük dinî bir merci ve makam tanımanız, şahsıma mutlak surette merbut ve hürmetkar bulunmanız ve bu nu en kudsî bir vazife saymanız icabetmez m i?... Bu mecburiyet ve mutavaatı bana, tahmil eder ken neden bu icapları düşünme ği ihmal ve ısrar ediyorsunuz?... İşte size kat’î olarak tekrar edi yorum ki; memleket harici şöy le dursun, saraydan hattâ şu sa itandan bile dışarı çıkmam, ve çı
karamazsınız da. Size tekrar ih tar ediyorum. Beni tazyik ve ta cizden içtinab ediniz. Söyledikle rimi şimdi Ankaraya bildiriniz. Yoksa ben de...
Bu defa da Vali Bey; Abdül- mecidin sözünü bitirmesine mev dan vermiyerek bir iki adım i- lerüyor ve kat’î bir ifade ile:
— Affm ızı rica ederim, diyor, ben Türkiye Büyük Millet Mec lisinin memuruyum. Büyük Mil let Meclisinin büyük milletimizi temsil etmekte bulunduğunu ve sadir olan millî iradeye gerek zatıâlinizce, ve gerekse bence kat’î surette riayet lâzım oldu ğunu tekrar arz ve ifham etmek isterim. Bilhassa: bu millî irade nin tatbik ve infazı hususundaki mesuliyet önünde, vazifemin ifa sına daha ziyade mümaneat et mekten fayda olmadığını ilâveyi de pek lüzumlu buluyorum ve hemen millî iradeve mutavaat buyrulmasmın zatıâliniz için da ha hayırlı olacağını da arzetme- ği İnsanî bir vazife addediyo rum. tst'rham ederim: bevhmta ısrar ve itirazları terk ile vazife mizi te“ hil ve hareket hazırlığını da tâcij buyurunuz.
Bu başı örtülü ve nazikçe teh dit karşısında Abdülmecit biraz sarsılıyor, sararıyor ve susuyor. O esnada polis müdürü Sadettin Bey söze başlıyor. Bileğindeki saate bakarak:
— Efendi hazretleri, diyor, si ze, tahsis olunan trenin hareke tine bir buçuk sant kadar bir za man kaldı. Lütfen hazır lansanız da bızleri; sizi hazırlığa ve hare kete icbar gibi bizce hiç de şa yanı arzu olmıyan teşebbüslere müracaat mecburiyetinde bırak mamak lûtfunda bulunsanız... Hem bizi ve hem de kendinizi beyhude yere üzüp yormasam z daha münasip olacağı zanmnda- yım.
Biraz daha açıklanan ve acıla şan, ucadan daha ziyade ihtar ,-eki! ve mahiyetini alan bu söz
ler, Abdülmecit Efendiyi yeise düşürüyor, acı acı düşündürü yor. Halinden bedii ki; saltanat tan lütfen feragat ettiğini sandı ğı gibi Türk milletinin sinesind ■ art’ k bir hiçten ibaret olduğunu da henüz idrak edemiyen halife mutaazzım; yetki ile mücadele ediyor, emre mutavaatı gururu na bir türlü yediremiyor. Niha yet; cüreti şahlanıyor. Alın kırı şarak manâlı bir gülümseme ile soruyor:
— Sarayımdan beni cebir ile mi çıkaracaksınız?...
Vali ve polis müdürü ayni za manda cevap veriyorlar:
— Evet, icabederse öyle efen dim !
— Y a muhalefet ve mukave
met gösetrirsem ne olacak?... Abdülmecit Efendinin bu sua linden anlaşılıyordu ki; sarayı nın iç ve dıs vaziyetlerinden ha beri yoktu. Kendini de, güvendik lerini de her halde serbest sanı yor. kimbilir ne gibi kuruntula ra kapılıyor, ne gibi teşebbüsle re atılmayı arzuluyordu. Fakat, hiç bir şey yapacak ve yaptıra cak. eğer varsa taraftarlarım kal dırıp ayaklandıracak vaziyette değildi. Çünkü; daha aksam ka ranlığı basarken saray, millî bir çember ile çevrilmiş, hariçle o- lan münasebeti kesilmiş, telgraf dairesi işgal edilmiş, telefonları kullanılamıyaeak hale getiril miş, sarayın bütün koridorlarına alâkalı memurlar dizilmiş, ma- bevnci, yaver, kâtip ve saire gi bi bütün memur ve müstahdem lerin bulundukları odaların ka pılarına nöbetçiler dikilmiş, sö zün kısası hatıra gelen, vukuu ihtimal dahilinde görülen her türlü mukavlmet, müdahale ve müdafaa ihtimalleri düşünül müş, her biri için ayrı ayrı ted birler alınmış bulunuyordu. Ta biî saray harici de unutulmamış tı.
(Yeni .Sabahki takip edinir)
Taha Toros Arşivi