TA R A N CI’NIN YAYINLANMAMIŞ BİR MEKTUBU
TÜRK Ş İİR İN İN BÜYÜK USTALARINDAN CAH İT SITKI TARAN C I’NIN, FRANSA YOLCULU
ĞU SIRASINDA ALM AN TOPRAKLARINDAN
GEÇERKEN N A Zİ A LM AN YASIYLA İL G İL İ İZ L E N İM LE R İN İ DİLE G ETİRD İĞ İ ELİF NACİ’Y E GÖNDERİLMİŞ İLG İN Ç BİR MEKTUBUNU SU NUYORUZ.
İS T A N B U L’D A N PAR İS’E
ARZI MEVUDA
YAKLAŞMAK HEYECANI
Desen — IVIATiSSE
Y
olculuğunun üçüncü günü öğleden som »,Krakovi’den bize iltihak eden karla beraber Almanya’ya girdik. Bütün yabancı ülkelerde ilk intiba, gümrük memurlarının bir türlü alışı-
lamayan müdahalesi yüzünden daima kötü olu
yor. İçinde yalnız çamaşırlarım, elbisem ve kitap larım değil, memlekete alt hatıralarım da bulu nan vefakâr ve çilekeş bavulum üçüncü defa ola rak alt üst edildi. Yolda insandan ve tabiattan bıkkınlık duyduğum anlarda misafirperver sahi- feleri arasına sığındığım Marianne gazetesini de elimden aldılar. Meğer bu gazete Almanya’ya so- kulmuyormuş. Sebebi basit: İçinde her hafta Hit- ler’e dair karikatürler var. Fakat Alman gümrük memurlarının bana karşı şüphe ve hiddetle bak malarına tahammül edemeyerek, gazetenin üçün
cü sahifesinde, ölümüne hâlâ İnanamadığım ve
bütün Türk milletinin inanamadiğı büyük Atatürk hakkmdaki makaleyi gösterdim ve sonra Türküm dedim. Anladılar, öfkeleri tebessüme inkılap etti. Lâkin talihsiz Marianne'ı azad etmediler. Gazete den ayrılmak bir arkadaştan ayrılmak kadar do kundu bana. Yolculuk insana ayrılığın türlüsüne
tahammül etmeyi öğretiyor. Polonya’dan Alman
ya’ya geçerken yalnız memleketin değil, rejimin de değiştiğini anlıyorum.
Tren, lokomotif makinisti Alman da memle ketine, kasabasına, evine, karısına, çoluk çocuğu na bir an evvel kavuşmak istediğinden mi nedir, süratini hissedilir derecede arttırdı. BRESLAV’-
dan sonra Almanya’nın ihtişamı başlıyor.. Hiç
boş arazi yok.. Hep bina, fabrika, fabrika, yine bina... Coğrafya kitaplarında nüfus bahsinde ge çen kesafet mefhumunu kavramak için Almanya’ dan geçmek lâzım. Almanya’nın Avusturya’yı ve Çekoslovakya'nın Südet Alınanlarıyla meskûn kıs mını ilhak etmesindeki hayati zarureti anlıyorum. Ben, bu akşam karanlığında Alman toprakların dan geçerken. Alman tarihi de, 1815'ten bugüne kadarki safhalarıyla, inkilâplarıyla, harfleriyle, zaferleriyle hafızamda resmigeçit yapıyor.
Düşünüyorum: *GOETHE>yi oahtiyar eden
Almanya ile THOMAS M ANN’ı bedbaht eden A l manya aynı Almanya mı?»
Kompartımanın camı arkasında istasyon bi
nalarında sallanır gördüğüm Nazı bayrakları
bana cevap veriyor, fakat ben dinlemiyorum ve GOETHE’nin Almanyasına dalıyorum.
Bir memleket, yalnız ordusuyla, tayyaresiyle, topuyla, tankıyla değil, büyük şairleri, büyiik a-
limleriyle de hudutlarını müdafaa eder. Bugün
Almanya'da büyük muharrir, büyük sanatkâr, bü yük alim yetişmemesi fikir hürriyetinin yokluğun- dandır. Fakat kimbilir, belki de bunun böyle ol ması bugünkü Almanya için bir zarurettir. Ko cası Kitler’i sevmediği için mahkemeye müracaat edip boşanma talebinde bulunan bir kadın Alman vatanperverliğini mi temsil ediyor dersiniz?
Akşam 8.30’da Berlin’e geldik. İstasyonda
tren beklediğim 1.5 saat zarfında Almanca bil mediğim için, yerimden kımıldanıamavı tercih e- diyorum.
Neyse tren geldi, eşyamı yerleştirerek yerime oturdum. Zihniyetini bir türlü benimsemediğim bu memlekete karşı içimde bir tecessüs de uyan mıyor, Uyumak en iyisi.. Zaten Paris’e de ne kal dı ki? Yarın tkşam J.SO’da Paris’teyiz.
< Devamı 9, P*yfada)
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi